Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2002 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected]
MÜMTAZ SOYSAL
Hor Kullanmak
MAKİNELER ve araçlar gibi ulkeler de hor kul-
lanılabilır. Toprakları, kaynakları ve insanlanyla.
Hatta, teknolojide geri ve yoksul toplumlar
değerli makıne ve araçları nasıl daha hor kulla-
nıyorlarsa, toprakları verimsiz, kaynaklan kıt ve
yetişmiş ınsanı az toplumların, toprak, kaynak
ve insan kullanımında daha hoyrat davrandık-
larını söyleyebilırsiniz.
Oysa, tam tersinin olması gerekirdi. Böyle
toplumlarda verimsiz toprak, kıt kaynak ve az
sayıda yetişmiş insan konusunda daha titiz, da-
ha kıskanç, daha esirgeyici bir tutumtakınılma-
sını beklerdiniz.
Balıkesir yangınında yanan ormanlarla biriik-
te yüreğinizin de yanmaması zordur. "Ca-
nım, her türlü önlemin alındığı ve çevre koru-
ma bilincinin yüksek olduğu Amerika 'da bile her
yıl binlerce kilometrekarelik orman yanıyor" di-
yebilir misiniz? Amerika, kaynaklan bol bir kıta.
Küçük Asya ise madenler dışında, doğal kay-
nak ve özellikle orman varlığı bakımından hay-
li yoksul.
Dolayısıyla doğal afetler konusunda geliştiri-
lecek çevre bilinci, alınacak koruma önlemleri
ve haberleşme, kurtarma, mücadele araçları
bakımından Türkiye'nin Amerika'dan da daha
donanımlı olması gerekiyor. Başka alanlardaki
geriliğin doğal kaynaklan koruma alanına da
bulaşması affedilecek bir durum değildir. Tür-
kiye gibi bir ülkenin başka alanlarda tasarruf
edebildiklerini bu alana harcaması, toprak eroz-
yonuyla savaşta, orman yangınlannı önleme ve
durdurmada, ırmak, dere ve çay yataklannı dü-
zeltmede gelişmiş ülkelerden de daha gelişmiş
olması gerekmez mi?
Toprak ve doğal kaynaklar bakımından böy-
le de insanlar bakımından farklı mı? Yetmiş
milyonluk insan varlığımızı, dayanıklılığını, er-
demlerini ve yeteneklerini bile bile, çok iyi kul-
landığımızı söyleyebilirmiyiz? Ekonomik krizle-
re katlanmadaki sabrını, felaketler karşısındaki
metanetini, savaşlardaki cesaretini övdüğümüz
bir halktaki potansiyeli sonuna kadar kullan-
mak şöyledursun, o potansiyeli körletmek, ve-
rimsizleştirmek, heba etmek için yapılanlara ba-
kınız: Okumak isteyen milyonlarca genç için ye-
terince geliştirilmemiş bir eğitim sistemi, bozuk
ve eksik bir sağlık bakımı, kötü beslenme, sı-
nıriı spor, dınlenme ve eğlenme olanaklan.
Çankırı'nın bir küçük kasabasından çıkıp Av-
rupa birinciliğine yükselen Süreyya Ayhan'ın ya-
nında, adını duyursa ve üzerine düşülse ne ha-
rikalar yaratacak kim bilir daha kaç milyon in-
sanımız vardır.
Oysa, şimdiki derdimiz, potansiyeli geliştirmek-
ten önce, olanın hor kullanılmasını önlemeye
çalışmakla sınırlı kalıyor. Yazık değil mi?
Mehmet FARAÇ
Batman'dan Beykoz'a
HİZBULLAH'IN
KANLIYOLCULUĞU
TÜM KİTAPÇILARDA
"Müthiş Bir Kitap...
Mehmet Faraç
acımasız bir terör
örgütünün tüyler
ürperten öyküsünü
değıl, Turkıye'deki
politilcaeıiann tran
desteldi radikal
islamcı terör
karşısında uzun süre
nasıl aymazlık içınde
bulunduklannı da
gözler önüne seriyor."
Prof.Dr. Emre KONGAR
Cumhunyet Gazetesı
Gunızi Yayıncılık
Tel: 0212 512 42 19
Işık Kansu
ÇOCUKLUĞA
YOLCULUK
Işık Kansu
Çocukluğa Yolculuk'ta,
Kerim Afşar'dan
Ahmet Taner
Kışlalı'ya, Ayla
Kutlu'dan Mümtaz
SoysaJ'a, üikemizde
farklı alanlarda
farkh özelliklerle
-~- tanınmış kişilerin,
çocuklüklarının yaşamöykülerine olan
izdüşümlerini ele alıyor.
Kitap fotoğraflarla bezeli bir belgesel
aynı zamanda.
www.bilgiyayinevi.com.tr
BİLGİ YAYINEVİ Meşrutıyet Cad No 46<A Yeraşehr - 06420/ANKARA
Tel (D-312j 434 49 98 - 434 49 99 Faks: (0-312) 431 77 58
BİLGİ DAĞITIM Narlıbahçe Sok. No: 17, Kat. 1 Cağaloğlu - 34360/İSTANBUL
Tel- (0-212) 522 52 01 - 520 02 59 Faks: (0-212) 527 41 19
BİLGİ KİTABEVİ Sakarya Cad No 8'AKızılay-06420/ANKARA
Tel- (0-312) 434 41 06 - 434 41 07 Faks: (0-312) 433 19 36
Seçimler ve Siyasal Partiler...
M. îskender ÖZTURANLI
D
emokrasi, siyasa]
partiler rejimidir,
siyasal partisiz de-
mokrasi düşünü-
lemez. Doğrudan
demokrasiler, günümüzde tari-
he kanşmıştır. Artık tek tek ki-
şilerin değil, örgütlü kuruluşla-
rın etkinliği önem taşımaktadır.
Siyasal ve sosyal yaşama kişi-
lerden çok partiler, dernekler,
örgütler ve kuruluşlar egemen-
dir.
Türkiye'de çok partili düzen
1908 'de başlamıştır. llk kurulan
partilerden biri "Ittihat ve Te-
rakkiPartisi''dır. 1908-1918 yıl-
lan arasında yirmiye yakın par-
ti kurulmuştur. Ittihat Terak-
ki'nin karştsına "Hürriyetvelti-
laf PartisT çıkmıştır. Ve bu iki
parti yıllaryılı birbiriyle itişip ka-
kışmıştır. Biri Ingiliz yanlısıysa,
öteki Alman yanlısıdır. Birinin
ak dediğine öteki kara demek-
tedir. Birisi Bah 'ya bakmaktay-
sa, öteki Doğu'ya bakmaktadır.
Partiler sanki düşman kardeş-
ler, particilikse bir ölüm kalım
savaşunıdır.
Bu nedenledir ki cumhuriye-
tin başlannda uzun süre yadır-
ganmıştır particilik. Müdafaa-i
Hukuk'tan Cumhuriyet Halk Par-
tisi'ne geçilirken ikinci bir par-
ti düşünülmemiştir. Büyûk dev-
let adamı Mustafa Kemal, 1924
ve 1930 yıllannda iki kez çok
partili yaşama geçmek istemiş-
se de, bu girişimler türlü neden-
lerle başanlı olamamışrır. Geri- •
cilerin ve din devleti yandaşla-
nnın davraruşlan bu ahlımlan
engellemiştir.
Bu yüzden yıllar yılı çok par-
tili bir düzen kurulamamıştır üi-
kemizde. Kültür ve eğitim düze-
yinin yetersizliği nedeniyle Türk
toplumu ulaşamamışür çok par-
tili demokrasiye. Ancak îkinci
Dünya Savaşı'ndan sonra çok
partili yaşam gelebilmiştir. Ba-
şanh olduğunu söylemek ola-
naksızdır. Öci partinin yandaş-
lan ayn kahvelerde oturmaya,
ayn camilerde namaz kılmaya
başlamışlardır. Kültür ve eğitim
noksanlığı insammızı birbirine
düşman etmiş, sanki 1908 yılla-
n geri gelmiştir.
1946'dan bu yana tam 55 yıl
geçmiştir. Henüz bu alanda bü-
yük bir değişiklik olduğu söyle-
nemez. Günümüzün parlamen-
tosuna dikkatle baktığunızda,
çoğu zaman 1908'den sonraki
görünümlerle karşılaşınz. Mil-
lervekillerinin silahlan bellerin-
dedir. Düşünceler düşüncelerle
çatışacağına, yumruklar yum-
ruklarla çahşmaktadır. Birinin
ak dediğine öteki kara demek-
tedir. Olumsuz kararlara karşı
çıkan muhalefet, olumlu olanla-
ra da karşı çıkmaktadır. îktida-
nn hiçbir karan, hiçbir davranı-
şı muhalefetçe ve muhalefetin
hiçbir eleştirisi iktidarca beğe-
rülmemekte, benimsenmemek-
tedir. tktidar iktidann ne oldu-
ğunu, muhalefet de muhalefetin
ne yapması gerektiğini bilme-
mektedir. tktidan ve muhalefe-
tiyle birlikte tüm partiler önce
Türkiye'yi düşüneceklerine, ken-
di çıkarlannı ön plana aldıklan
için bir çıkmazın batağında bo-
calamaktadırlar.
Siyasal partiler, Türkiye'yi de-
ğil, kendilerini bir yere götür-
menin çabasıiçindedirler ve yal-
nız kendilerinin türküsünü söy-
lemektedirler.
Ulusun çıkarlanndan çok ken-
di çıkarlannı kollamaktadırlar.
Bu nedenle hemen hemen tüm
partiler, bir kısırdöngünün için-
de yuvarlanıp durmaktadırlar.
Örneğin siyasal iktidar, herhan-
gi bir yasa tasansı ya da bir prog-
ram hazırlasa, muhalefet parti-
Ierinin tümü bu programa peşin
peşin "haynr" diyeceklerini söy-
lemektedirler. Bu tür davranış-
lann tek nedeni demokrasinin
ne olduğunu bilmemek, demok-
ratik tartışma kültürüne ulaşama-
maktır. Bilinmeyen şeyi elde et-
mek, bilinmeyen bir yere gide-
bihnekse olanaksızdır. Ne ya-
zık ki bu anlayışa, bu kültüre bir
türlü erişilememiştir.
Demokrasinin kuramcılann-
dan J J . Rousseau, 18. yüzyılda
çeşitli yapıtlannda, demokrasi-
nin ancak erdem ve ahlak sahi-
bi insanlarcauygulanabileceği-
ni söylemiştir. Aynı çağda Mon-
tesquku de despotizmin korku
ve baskıya, monarşinin ün ve
onura, demokrasinin ise erde-
me dayandığını belirtmiştir.
Gerçekten demokrasi bir er-
dem rejimidir. Erdem ve ahlakın
temeliyse bilimdir, kültürdür,
uygarlıktır. Cumhuriyet bir dev-
let biçimi, demokrasiyse bir re-
jim ve yaşam biçimidir. Herhan-
gi bir parlamento, bir karar ala-
rakyada biryasa çıkararakcum-
huriyeti birkaç gün içinde kura-
bilır.
Demokrasiye ulaşmaksa çok
güçtür, çok zordur. Çünkü de-
mokrasi her şeyden önce bir kül-
tür ve eğitim sorunudur. Bu so-
runu çözümleyemeyen uluslar,
demokrasiyi kuramarruşlar, yü-
rütememişler ve yaşatamamış-
lardır.
Kültür, bir ulusun "devlet ya-
şamında, siyasal, sosyal, düşün-
sel ve ekonomik yaşamda elde
edebildiği'' kazanimlann topla-
mıdır. Ve ulusal kültür, evrensel
kültür diye ikiye aynlır. Ulusal
kültür, evrensel kültürün bir uzan-
tısı, birparçasıdır. Ulusal kültü-
rün önem taşıması için, onun
"e\Tensddeğerierle,özgürdüşün-
cdertezenginkştirümes* ve güç-
lendirilmesi gereklidir.
"Demokrasi siyasal partiler ol-
maksızın yaşayamaz. Ama siya-
salpartileryüzünden ötebflû-de."
(Vedd) Türk ulusu bir erken se-
çim ortamına girmiştir. 3 Kasım
seçimlerine 23 parti kahlacaktır.
Onun içindir ki devlet adamla-
nmız, siyaset adamlanmız se-
çim konuşmalannda sözlerine
ve davranışlanna dikkat etmeli-
dirler. Seçim zamanında sinirle-
rin gergin olması ve heyecanla-
nn şahlanması doğaldır. Hiç kuş-
kusuz böyle bir ortamda amacı
aşan kimi sözler de kullanılabi-
lir. Sövme ve hakarete varmadı-
ğı takdirde çağdaş dünyada bun-
lara önem verihnez. Ahlak ku-
rallan içinde kalan tüm söylem-
ler ince bir şaka sayılır.
Bu nedenle önümüzdeki se-
çimlerde çirkin sözler değil, gü-
zel sesler işitmek istiyoruz si-
yaset adamlanmızdan. Son uyum
yasalan çıkanlırken parlamen-
tonun çatısını çınlatan "dönek,
uşak, saygtsız, terbiyesdz, >nh oi-
sun,yazildar obun size" gibi söz-
leri yeniden duymak istemiyo-
ruz. Her türlü poütika oyunlann-
dan çekinmelerini rica ediyoruz
kendilerinden. Çünkü politika
bir oyun değil, bir bilimdir. Bir
hokkabazlık sanatı değil, yığın-
lan yönetme sanatıdır. Tüm par-
tilerimizden ve politikacılan-
mızdan bu gerçeği benimseme-
lerini istiyoruz. Söz, eylem ve
davranışlanyla H
Bütün sanadar
harikalarvaratmışûr,yönetmesa-
naûysa >alruzcanavarlar yetiştir-
miştir" deyiminin doğru olma-
dığını karutlamalannı bekliyoruz.
Bu arada Türk seçmeni de bü-
yük bir sorumluluk alrındadır.
Demokrasiden, cumhuriyetten
ve laiklikten yana olan partileri
bulup çıkarmak zorundadır. Gü-
nümüzün baş sorunu laik cum-
huriyerin değerlerine saygılı ol-
mayan, demokrasiyi kendi amaç-
lan için bir araç olarak kullan-
mak isteyen partilere iktidar ka-
pılannı açmamaktır. Bu çok zor,
ama yapılması gereken çok
önemli bir iştir. Türk seçmeni
bu zoru başarabildiği takdirde
oy oyculuk yapan, Türkiye'den
önce kendilerini düşünen parti-
ler parlamentoya giremeyecek
ve Türk toplumu içtenlikten yok-
sun, cumhuriyet ve laiklik düş-
manı parti ve odaklardan kurtul-
muş olacaknr.
Köye Öğretmenini Geri Verin
Mehmet KIRMAN Emekli Öğretmen - Bergama
"Bağnnsıziık benim ka-
rakterimdir" diyen M.
Kemal Atatürk'ün ema-
net edip gittiği ülke yö-
nerimi,
u
gaflet,dalaJetvç
hatta _^™ içinde" bulu-
nan yöneticiler ehnde yıl-
lardır onun karakterinin
tersine emperyalizmin
eline tesüm edibniş, cum-
huriyetin ilk yıllarının
onurlu sayfalan üzerine
koyu bir leke düşürül-
müştür.
Tanmdan sanayimize,
bankacıhktan milli eği-
timimize sömürgecilerin
damgası \Tirulmustur.
Köylü, yanını yönünü
şaşırmış durumdâ Tarun
girdilerinin yüksek oluşu,
ürünün para etmeyişi,
banka borçlannı ödeye-
memelerine yol açtı.
"Anasını ödersek faizi
uzun vadeli taksit yapa-
caklarmış."
"Hayır, faizi ödersek
anaparayı taksite bağja-
yacaklarmış.''
a
Herneyaparlarsa\ap-
stnlar, bu parayı anası fle
danasıflebizden evire çe-
vire alacaklar."
"Anast-danası deyince,
inelderi, danalan satsak
da ödesek bari"
"Kim alacak? Haydi
benim inelderi satayım,
alacak nusm?"
Vehıasıl, işin içinden
çıkamayıp konuşup du-
rurlar.
Öte yandan birisi de
tam benim hassas oldu-
ğum yerden yarama ba-
sıyor.
"Yahu, esidden köyü-
müzde öğretmen vaith,
böyle derderimizi açar-
cük, konuşurduk. Bize ge-
ne iyi kötü bir akıl verir-
di" diyor.
Zaten içim sızlar du-
rur...
Zamanıyla devlet, pa-
ralar dökiîp okullar, öğ-
retmen evleri yaptırdı.
Öğretmenler, imece ile
okulun bahçe duvarlan-
m çevirtti. Bahçeye ağaç-
lar dikip fidanlann bakı-
mı için öğrencileri görev-
lendirdi. Yaz tatillerinde
öğrenciler, kendi fidanla-
nna bakıp suladdar, ko-
rudular.
Güz gelince de okulla-
nn açılacağına iki-üç gün
kala öğretmeni, öğrenci-
leri heyecanlı, tatlı bir te-
laş sarardı. Evlerden sü-
pürgeleri, kovalan kapan
koşardı. Okulun içinde,
bahçesinde köyü saran
cıvıl cıvıl bir kaynaşma
başlardı.
Sabahlan okulun önün-
de içilen öğrenci andı, cu-
ma, pazartesi günleri söy-
lenen Istiklal Marşı, kö-
yü, kırlan, ovalan çın çın
çınlatırdı. Ya bayramlar-
daki o ulusal heyecan!
Köylüler, mahnı, davan-
nı, tarlasını bırakır, ço-
cuklarının söylediği
marşlara, okuduklan şi-
irlere, yaptıklan yanşla-
ra, oynadıklan oyunlara
alkış tutarlardı kadınlı er-
kekli.
Ya şimdi? Gidin köyler-
deki okullan bir görün!
O kadar para dökülüp
yapüan okullar viran ol-
maya başlamış. Okulun
içindeki levhalar, camı
çerçevesi kınlmış yerler-
de sürünüyor. Bazı okul-
lan muhtarlar depo yap-
mış. öğretmen evlerine
de ya imamı yerleştirmiş
yâ kendi yerleşmiş.
Okullar açık olsaydı,
öğretmen köylüsüyle
hemhal olsaydı ne olur-
du?
Siz, köye elektriği ge-
tirince köylüyü aydınlan-
dı mı sandınız? Köylüye
cahil demek istemiyo-
nım, saf, iyi niyetli. Po-
litikacının güleryüzlü ya-
lamna çabuk inanıyor.
Radyo dinlemeden gel-
me bir alışkanlılda bol
bol televizyon izhyor köy-
lü. Televizyonlardaki
programlann yonımuna
öğretmen yorumu da ek-
lenseydi fena mı olurdu?
Köyden öğretmeni al-
makla karşı ya da daha
değişik düşünceyi yok et-
tiğinizin ayırdındasınız
kuşkusuz. Bilerek yaptı-
ğınızdan da benim kuş-
kumyok.
Bir taşımaü eğitim çı-
kardmız. Sağı anlıyorum,
sol da küreselleşme rüz-
gânnın etkisi ile bu işe
olumlu baktı. En keskin
sendikacı arkadaşlar bi-
ie taşımaya karşı çıkana
güldüler. Ama benim kuş-
kulanm bir türlü yok ol-
madı.
Taşımalı eğitimin kılı-
fı neydi? (Amacı değil
bana göre).
Öğrencüer, daha iyi ye-
tişecek, eğitim-öğretimin
niteliği yükselecek.
Son yıllarda niteliğin
düştüğü bir gerçek. Da-
ha önce niye düşük değil-
di? Bizim kuşağın yetiş-
tirdiği nice yargıçlar, dok-
torlar, mühendisler, öğ-
retmenler, yöneticiler yok
mu üikemizde? Onlar na-
sıl yetiştileracaba? Çün-
kü onlan yetiştiren öğ-
retmenler, öğretmen okul-
lanndan öğretmen gibi
öğretmen olarak çıkıyor-
lardı da ondan...
Biz, Gökçeada flköğre-
tim Okulu'na bir gece ya-
nsı indik gemi ile. Erte-
si gün öğleye yakın bir
zil çaldı.
Okulun önünde toplan-
dık. Aralık ayının soğu-
ğu fena idi. Karşımıza el-
li yaşlannda bir zat çık-
tı, ellerini ovuşturarak.
Okul müdürüymüş. Da-
ha ilk sözlerinde, ruhu-
muza öğretmenlik ve hal-
ka hizmet duygusu şınn-
gaetti.
"Hoş geldiniz arkadaş-
lar, Eğer buraya öğret-
menliği öğrenip köye gi-
deceğim, köylüme, halla-
ma hizmet edeceğim diye
gekfiyseniz üç >il bıırada
birlikte bir şeyleröğrene-
ceğiz. Yok, bu işi para ka-
zanmakicin öğreneceğnn
diyorsanız, üç gün konu-
ğum olun, cumartesi gü-
nü gemi ile geri dönün.
En aandan bir tütüncü
dükkânı açın, daha çok
para kazanırsuuz."
Okulda üç yıl, her ders-
te her öğretmenimiz tara-
fından köylüye hizmet,
çocuklan eğirmek aşkı
verildi. Bu aşkla yetişen
öğretmenler, yurdun dört
bir yamna dağıldı. Şehre,
kasabaya ancak ay başla-
nnda inerdik. Okulda işi-
miz bitince kahveye, oda-
ya hatta camı odalanna
halkın arasına koşardık.
Şimdilerde taşımaya
alınmamış bazı köylere
bizim kuşaktan emekli
olmuş öğretmenler ders
ücreti karşüığında gitnler.
Köylüler öve öve bir olu-
yorlar. "Bu gelen öğret-
menie çocuklar çok ryi."
Geçen yılki öğretmen üç
yıl çalıştL, > a bir gördüm
ya iki dersi bitti mi yaHah
şenreî" Ne diyorsunuz
bakalım.
Üniversiteden mezun
ettiğiniz son yıllann ye-
ni öğretmenlerine, diye-
ceğiniz bir şey var mı?
Olmamalı! Niye olsun ki,
istediğiniz buydu zaten!
Nitelikli öğretmen yetiş-
tireceğiz diye ilköğret-
men okullannı Anadolu
öğretmen lisesi yapıp ar-
dından da dört yıl üniver-
site öğrenimini dayatır-
sanız ve de orada köyü
köylüyü es geçip kalem
efendisi yetiştirirseniz,
öğretmen elbette köyde
duramaz.
Dersi bitirir bitirmez
soluğu şehirde, kasaba-
da alır. Zaten geç gelip
erken çıkmıştır dersten.
Altında da bir yerlerin
özendirip aldırdığı cici
bir arabası vardır. Durur
mu hiç köyde!
Seçeneksiz Seçim
HaWun CELAL Araştırmaa
N
asıl bir dönemde seçim-
lere gidiyoruz, işin ayır-
dında mıyız? Bunalım
üstüne bunalımdan geçmiş, ne
geçmesi bunalım denizine demir
atmış, içi boşaltılan bankalann
faturalan, başta yeni doğmuş be-
beler olmak üzere tüm halka çı-
kanlmış, küresel güçler tarafindan
yapılan baskılar ve dayatmalar
sonucu, sömürge ulus olma nok-
tasına varan yasalar çıkanlarak
sözde demokrâtikleşme adı altın-
da, özde anamalcı koyu liberal ve
güdümlü birvarsıllar demokrasi-
sikunılmuş.
6 saatte AB'ye uyum yasalan-
nı çıkaran çalışkan milletvekille-
ri, söz vermiş obnalanna karşın,
bir "İŞ güvenfiği yasası"nı çıkart-
mamak için çalışmış üstelik bir
bakanın istifasıyla hangi işveren-
lerin kimi telefonla aradığı deşif-
re ohnuş, işveren kuruluşlannın
istemedikleri biryasayı ellerinde
bulunan erkle, nasıl hükümette
oyaladıklan su yüzüne çıkmış...
Ve biz erken seçime gidiyoruz,
bölgemizde yakın ve olası bir sa-
vaş tehlikesine karşuı seçim sis-
temlerinde hiçbir iyileşrirme ya-
pılmadan ve de barajlar, engeller
kaldınlmadan...
Bu seçimin bir gereksinimden
kaynaklandığını, olmaz bir koşul
olduğunu kim söyleyebilir? Bun-
ca yılhk demokrasimiz hep böy-
le zamansız ve baskın seçim öy-
küleri ile dolu.
Bu seçim neyi değiştirecek?
Kim bastı bu seçim düğmesine,
gereksiz, zamansız, demokratik ve
hukuki altyapısı yeterince hazır-
lanmadan, Türk haUana yeni bir
şeyler seçme ve düşünme firsah
verihneden...
Sen, ben, bizim oğlan yeniden
giriyoruz seçımlere öyle mi?..
PENCERE
Zikir!..
Ne demek zikir?..
Bugünün diliyle söylersek "zikir" bir tür eylemli iba-
dettir...
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi her tarika-
tın da bir zikir biçemi var...
Dervişlerin tekkede toplanıp zikir yapmaları bir tür
dinsel danstır:
- Allah.. Allah..
- Hu.. hu..
Dervişin biri dönerken "lailahe illallah" diye "tev-
hifi yinelermiş...
Uyarmışlar:
- Yapma, tehlikelidir.
- Neden?..
- "Lailahe"dedikten sonra ölürsen, doğru cehen-
neme gidersin...
(Lailahe: Tanrı yoktur. İllallah: Yalnız Tanrı vardır...)
Uyandan sonra derviş, ne olur ne olmaz, zikreder-
ken "Allah Allah" demeye başlamış...
Ünlü atasozü nedir
"- Dervişin fikri neyse zikri de odur."
Bu özdeyiş, fikir ile eylem arasındaki bütünlüğü vur-
gular.
•
Peki, bizim Derviş'in zikri ne?..
Kemal Derviş'ten söz açıyorum..
Derviş'in fikri "sol" imiş..
Zikri IMF.
Olurmu?..
Bektaşi tekkede samba yapar mı, Mevlevi semah-
ta çaçaya kendini kaptırır mı?..
Derviş solcu imiş..
Nereden belli?..
Bir eski tüfek dedi ki:
- Lan, hiç hapse girmiş mi?.. Işkencedengeçmiş
mi?.. Sabıkası varmı?..
Kemal Derviş'e bu kadar sorgu sual elbette hak-
sızlık sayılır; ama, solculuğuna ılişkin geçmişinde
hemangi bir tevatür var mı?.. Ağzından sola, alın te-
rine, işçiye, sosyal adalete, sermayeye, emeğe,
emekçiye ilişkin bir laf şimdiye dek duyuldu mu?
Derviş'in adı solcu..
Helal olsun!..
•
Dervişin fikri neyse zikri de odur...
Derviş yalnız Kemal Derviş değil ki...
Bülent Ecevit..
Deniz Baykal.
Ismail Cem
Üç dervişin de zikri ne?..
Içlerinden IMF programının dışına çıkacağını söy-
leyen var mı?.. Mübarek IMF programı değil, tövbe
estağfurullah, Kuran-ı Kerim!.. Sanki kutsal kitap!..
•
Bizim solcu liderlerin zikirleri politikada AB, eko-
nomide IMF...
Peki, neden birieşmıyoriar?..
Solu neden bölüyorlar?..
Sosyal demokrat seçmen tabanını neden parça-
layıp bölük pörçük ediyorlar?..
Kaç yıldan beri kottuk hırslanyla çarpışa çarpışa
solu perişan ettiler...
3 Kasım'da biri yüzde 10 mu 12 mi, öteki 8 mi 9
mu, beriki 5 mi 6 mı?..
Ne diyelim?..
Allah.. Allah..
Hu.. hu..
ANMA
tşçi sınıfinın
büyük önderi,
sendikamızrn
kurucusu ve ilk
Genel Başkanımız
HÜSEYÎN PALA'yı
(1926-1988)
aramızdan aynlışının 14'üncü
yıldönümünde rahmet, özlem ve
hasretle aruyoruz. Mücadelesi
yolumuza ışık tutacaktır.
Belediye-İş Sendikası
Genel Yönetim Kurulu
Anma törenı . htanbul Zıncırhkuyu Mezarlığı
Gün 14 Ağuslos 2002 Çarşamba (Bugün)
Saaı II 00
—Th»!
ENGLISH CENTRE
L a n g u B g c S c h o o l
Genö Ingıhzce Programlan
Şırketler ve Kjruluşıar İçin Ûzel Progratnlar
Iş Ingılızcesı Programlan
TOEFL-IELTS-FCE Sınavlanna Hazrt* Programlan
Çocjkıara Ûzö Hafta içı Gûndüz Yaz Programlan
Bıre-b«r Injılızce Eğıtımlen
Ev Hanımlarma Özel Programlar
Dğrencılen rnıze Dcretsa Aktıvıteler
Rumdl Cd No S2 9t2» OMMİMy Ittanbm
T«h |»212) 22S «1 Tl -VIU U - 241 M 34