01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 AĞUSTOS 2002 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected] MÜMTAZ SOYSAL Hor Kullanmak MAKİNELER ve araçlar gibi ulkeler de hor kul- lanılabilır. Toprakları, kaynakları ve insanlanyla. Hatta, teknolojide geri ve yoksul toplumlar değerli makıne ve araçları nasıl daha hor kulla- nıyorlarsa, toprakları verimsiz, kaynaklan kıt ve yetişmiş ınsanı az toplumların, toprak, kaynak ve insan kullanımında daha hoyrat davrandık- larını söyleyebilırsiniz. Oysa, tam tersinin olması gerekirdi. Böyle toplumlarda verimsiz toprak, kıt kaynak ve az sayıda yetişmiş insan konusunda daha titiz, da- ha kıskanç, daha esirgeyici bir tutumtakınılma- sını beklerdiniz. Balıkesir yangınında yanan ormanlarla biriik- te yüreğinizin de yanmaması zordur. "Ca- nım, her türlü önlemin alındığı ve çevre koru- ma bilincinin yüksek olduğu Amerika 'da bile her yıl binlerce kilometrekarelik orman yanıyor" di- yebilir misiniz? Amerika, kaynaklan bol bir kıta. Küçük Asya ise madenler dışında, doğal kay- nak ve özellikle orman varlığı bakımından hay- li yoksul. Dolayısıyla doğal afetler konusunda geliştiri- lecek çevre bilinci, alınacak koruma önlemleri ve haberleşme, kurtarma, mücadele araçları bakımından Türkiye'nin Amerika'dan da daha donanımlı olması gerekiyor. Başka alanlardaki geriliğin doğal kaynaklan koruma alanına da bulaşması affedilecek bir durum değildir. Tür- kiye gibi bir ülkenin başka alanlarda tasarruf edebildiklerini bu alana harcaması, toprak eroz- yonuyla savaşta, orman yangınlannı önleme ve durdurmada, ırmak, dere ve çay yataklannı dü- zeltmede gelişmiş ülkelerden de daha gelişmiş olması gerekmez mi? Toprak ve doğal kaynaklar bakımından böy- le de insanlar bakımından farklı mı? Yetmiş milyonluk insan varlığımızı, dayanıklılığını, er- demlerini ve yeteneklerini bile bile, çok iyi kul- landığımızı söyleyebilirmiyiz? Ekonomik krizle- re katlanmadaki sabrını, felaketler karşısındaki metanetini, savaşlardaki cesaretini övdüğümüz bir halktaki potansiyeli sonuna kadar kullan- mak şöyledursun, o potansiyeli körletmek, ve- rimsizleştirmek, heba etmek için yapılanlara ba- kınız: Okumak isteyen milyonlarca genç için ye- terince geliştirilmemiş bir eğitim sistemi, bozuk ve eksik bir sağlık bakımı, kötü beslenme, sı- nıriı spor, dınlenme ve eğlenme olanaklan. Çankırı'nın bir küçük kasabasından çıkıp Av- rupa birinciliğine yükselen Süreyya Ayhan'ın ya- nında, adını duyursa ve üzerine düşülse ne ha- rikalar yaratacak kim bilir daha kaç milyon in- sanımız vardır. Oysa, şimdiki derdimiz, potansiyeli geliştirmek- ten önce, olanın hor kullanılmasını önlemeye çalışmakla sınırlı kalıyor. Yazık değil mi? Mehmet FARAÇ Batman'dan Beykoz'a HİZBULLAH'IN KANLIYOLCULUĞU TÜM KİTAPÇILARDA "Müthiş Bir Kitap... Mehmet Faraç acımasız bir terör örgütünün tüyler ürperten öyküsünü değıl, Turkıye'deki politilcaeıiann tran desteldi radikal islamcı terör karşısında uzun süre nasıl aymazlık içınde bulunduklannı da gözler önüne seriyor." Prof.Dr. Emre KONGAR Cumhunyet Gazetesı Gunızi Yayıncılık Tel: 0212 512 42 19 Işık Kansu ÇOCUKLUĞA YOLCULUK Işık Kansu Çocukluğa Yolculuk'ta, Kerim Afşar'dan Ahmet Taner Kışlalı'ya, Ayla Kutlu'dan Mümtaz SoysaJ'a, üikemizde farklı alanlarda farkh özelliklerle -~- tanınmış kişilerin, çocuklüklarının yaşamöykülerine olan izdüşümlerini ele alıyor. Kitap fotoğraflarla bezeli bir belgesel aynı zamanda. www.bilgiyayinevi.com.tr BİLGİ YAYINEVİ Meşrutıyet Cad No 46<A Yeraşehr - 06420/ANKARA Tel (D-312j 434 49 98 - 434 49 99 Faks: (0-312) 431 77 58 BİLGİ DAĞITIM Narlıbahçe Sok. No: 17, Kat. 1 Cağaloğlu - 34360/İSTANBUL Tel- (0-212) 522 52 01 - 520 02 59 Faks: (0-212) 527 41 19 BİLGİ KİTABEVİ Sakarya Cad No 8'AKızılay-06420/ANKARA Tel- (0-312) 434 41 06 - 434 41 07 Faks: (0-312) 433 19 36 Seçimler ve Siyasal Partiler... M. îskender ÖZTURANLI D emokrasi, siyasa] partiler rejimidir, siyasal partisiz de- mokrasi düşünü- lemez. Doğrudan demokrasiler, günümüzde tari- he kanşmıştır. Artık tek tek ki- şilerin değil, örgütlü kuruluşla- rın etkinliği önem taşımaktadır. Siyasal ve sosyal yaşama kişi- lerden çok partiler, dernekler, örgütler ve kuruluşlar egemen- dir. Türkiye'de çok partili düzen 1908 'de başlamıştır. llk kurulan partilerden biri "Ittihat ve Te- rakkiPartisi''dır. 1908-1918 yıl- lan arasında yirmiye yakın par- ti kurulmuştur. Ittihat Terak- ki'nin karştsına "Hürriyetvelti- laf PartisT çıkmıştır. Ve bu iki parti yıllaryılı birbiriyle itişip ka- kışmıştır. Biri Ingiliz yanlısıysa, öteki Alman yanlısıdır. Birinin ak dediğine öteki kara demek- tedir. Birisi Bah 'ya bakmaktay- sa, öteki Doğu'ya bakmaktadır. Partiler sanki düşman kardeş- ler, particilikse bir ölüm kalım savaşunıdır. Bu nedenledir ki cumhuriye- tin başlannda uzun süre yadır- ganmıştır particilik. Müdafaa-i Hukuk'tan Cumhuriyet Halk Par- tisi'ne geçilirken ikinci bir par- ti düşünülmemiştir. Büyûk dev- let adamı Mustafa Kemal, 1924 ve 1930 yıllannda iki kez çok partili yaşama geçmek istemiş- se de, bu girişimler türlü neden- lerle başanlı olamamışrır. Geri- • cilerin ve din devleti yandaşla- nnın davraruşlan bu ahlımlan engellemiştir. Bu yüzden yıllar yılı çok par- tili bir düzen kurulamamıştır üi- kemizde. Kültür ve eğitim düze- yinin yetersizliği nedeniyle Türk toplumu ulaşamamışür çok par- tili demokrasiye. Ancak îkinci Dünya Savaşı'ndan sonra çok partili yaşam gelebilmiştir. Ba- şanh olduğunu söylemek ola- naksızdır. Öci partinin yandaş- lan ayn kahvelerde oturmaya, ayn camilerde namaz kılmaya başlamışlardır. Kültür ve eğitim noksanlığı insammızı birbirine düşman etmiş, sanki 1908 yılla- n geri gelmiştir. 1946'dan bu yana tam 55 yıl geçmiştir. Henüz bu alanda bü- yük bir değişiklik olduğu söyle- nemez. Günümüzün parlamen- tosuna dikkatle baktığunızda, çoğu zaman 1908'den sonraki görünümlerle karşılaşınz. Mil- lervekillerinin silahlan bellerin- dedir. Düşünceler düşüncelerle çatışacağına, yumruklar yum- ruklarla çahşmaktadır. Birinin ak dediğine öteki kara demek- tedir. Olumsuz kararlara karşı çıkan muhalefet, olumlu olanla- ra da karşı çıkmaktadır. îktida- nn hiçbir karan, hiçbir davranı- şı muhalefetçe ve muhalefetin hiçbir eleştirisi iktidarca beğe- rülmemekte, benimsenmemek- tedir. tktidar iktidann ne oldu- ğunu, muhalefet de muhalefetin ne yapması gerektiğini bilme- mektedir. tktidan ve muhalefe- tiyle birlikte tüm partiler önce Türkiye'yi düşüneceklerine, ken- di çıkarlannı ön plana aldıklan için bir çıkmazın batağında bo- calamaktadırlar. Siyasal partiler, Türkiye'yi de- ğil, kendilerini bir yere götür- menin çabasıiçindedirler ve yal- nız kendilerinin türküsünü söy- lemektedirler. Ulusun çıkarlanndan çok ken- di çıkarlannı kollamaktadırlar. Bu nedenle hemen hemen tüm partiler, bir kısırdöngünün için- de yuvarlanıp durmaktadırlar. Örneğin siyasal iktidar, herhan- gi bir yasa tasansı ya da bir prog- ram hazırlasa, muhalefet parti- Ierinin tümü bu programa peşin peşin "haynr" diyeceklerini söy- lemektedirler. Bu tür davranış- lann tek nedeni demokrasinin ne olduğunu bilmemek, demok- ratik tartışma kültürüne ulaşama- maktır. Bilinmeyen şeyi elde et- mek, bilinmeyen bir yere gide- bihnekse olanaksızdır. Ne ya- zık ki bu anlayışa, bu kültüre bir türlü erişilememiştir. Demokrasinin kuramcılann- dan J J . Rousseau, 18. yüzyılda çeşitli yapıtlannda, demokrasi- nin ancak erdem ve ahlak sahi- bi insanlarcauygulanabileceği- ni söylemiştir. Aynı çağda Mon- tesquku de despotizmin korku ve baskıya, monarşinin ün ve onura, demokrasinin ise erde- me dayandığını belirtmiştir. Gerçekten demokrasi bir er- dem rejimidir. Erdem ve ahlakın temeliyse bilimdir, kültürdür, uygarlıktır. Cumhuriyet bir dev- let biçimi, demokrasiyse bir re- jim ve yaşam biçimidir. Herhan- gi bir parlamento, bir karar ala- rakyada biryasa çıkararakcum- huriyeti birkaç gün içinde kura- bilır. Demokrasiye ulaşmaksa çok güçtür, çok zordur. Çünkü de- mokrasi her şeyden önce bir kül- tür ve eğitim sorunudur. Bu so- runu çözümleyemeyen uluslar, demokrasiyi kuramarruşlar, yü- rütememişler ve yaşatamamış- lardır. Kültür, bir ulusun "devlet ya- şamında, siyasal, sosyal, düşün- sel ve ekonomik yaşamda elde edebildiği'' kazanimlann topla- mıdır. Ve ulusal kültür, evrensel kültür diye ikiye aynlır. Ulusal kültür, evrensel kültürün bir uzan- tısı, birparçasıdır. Ulusal kültü- rün önem taşıması için, onun "e\Tensddeğerierle,özgürdüşün- cdertezenginkştirümes* ve güç- lendirilmesi gereklidir. "Demokrasi siyasal partiler ol- maksızın yaşayamaz. Ama siya- salpartileryüzünden ötebflû-de." (Vedd) Türk ulusu bir erken se- çim ortamına girmiştir. 3 Kasım seçimlerine 23 parti kahlacaktır. Onun içindir ki devlet adamla- nmız, siyaset adamlanmız se- çim konuşmalannda sözlerine ve davranışlanna dikkat etmeli- dirler. Seçim zamanında sinirle- rin gergin olması ve heyecanla- nn şahlanması doğaldır. Hiç kuş- kusuz böyle bir ortamda amacı aşan kimi sözler de kullanılabi- lir. Sövme ve hakarete varmadı- ğı takdirde çağdaş dünyada bun- lara önem verihnez. Ahlak ku- rallan içinde kalan tüm söylem- ler ince bir şaka sayılır. Bu nedenle önümüzdeki se- çimlerde çirkin sözler değil, gü- zel sesler işitmek istiyoruz si- yaset adamlanmızdan. Son uyum yasalan çıkanlırken parlamen- tonun çatısını çınlatan "dönek, uşak, saygtsız, terbiyesdz, >nh oi- sun,yazildar obun size" gibi söz- leri yeniden duymak istemiyo- ruz. Her türlü poütika oyunlann- dan çekinmelerini rica ediyoruz kendilerinden. Çünkü politika bir oyun değil, bir bilimdir. Bir hokkabazlık sanatı değil, yığın- lan yönetme sanatıdır. Tüm par- tilerimizden ve politikacılan- mızdan bu gerçeği benimseme- lerini istiyoruz. Söz, eylem ve davranışlanyla H Bütün sanadar harikalarvaratmışûr,yönetmesa- naûysa >alruzcanavarlar yetiştir- miştir" deyiminin doğru olma- dığını karutlamalannı bekliyoruz. Bu arada Türk seçmeni de bü- yük bir sorumluluk alrındadır. Demokrasiden, cumhuriyetten ve laiklikten yana olan partileri bulup çıkarmak zorundadır. Gü- nümüzün baş sorunu laik cum- huriyerin değerlerine saygılı ol- mayan, demokrasiyi kendi amaç- lan için bir araç olarak kullan- mak isteyen partilere iktidar ka- pılannı açmamaktır. Bu çok zor, ama yapılması gereken çok önemli bir iştir. Türk seçmeni bu zoru başarabildiği takdirde oy oyculuk yapan, Türkiye'den önce kendilerini düşünen parti- ler parlamentoya giremeyecek ve Türk toplumu içtenlikten yok- sun, cumhuriyet ve laiklik düş- manı parti ve odaklardan kurtul- muş olacaknr. Köye Öğretmenini Geri Verin Mehmet KIRMAN Emekli Öğretmen - Bergama "Bağnnsıziık benim ka- rakterimdir" diyen M. Kemal Atatürk'ün ema- net edip gittiği ülke yö- nerimi, u gaflet,dalaJetvç hatta _^™ içinde" bulu- nan yöneticiler ehnde yıl- lardır onun karakterinin tersine emperyalizmin eline tesüm edibniş, cum- huriyetin ilk yıllarının onurlu sayfalan üzerine koyu bir leke düşürül- müştür. Tanmdan sanayimize, bankacıhktan milli eği- timimize sömürgecilerin damgası \Tirulmustur. Köylü, yanını yönünü şaşırmış durumdâ Tarun girdilerinin yüksek oluşu, ürünün para etmeyişi, banka borçlannı ödeye- memelerine yol açtı. "Anasını ödersek faizi uzun vadeli taksit yapa- caklarmış." "Hayır, faizi ödersek anaparayı taksite bağja- yacaklarmış.'' a Herneyaparlarsa\ap- stnlar, bu parayı anası fle danasıflebizden evire çe- vire alacaklar." "Anast-danası deyince, inelderi, danalan satsak da ödesek bari" "Kim alacak? Haydi benim inelderi satayım, alacak nusm?" Vehıasıl, işin içinden çıkamayıp konuşup du- rurlar. Öte yandan birisi de tam benim hassas oldu- ğum yerden yarama ba- sıyor. "Yahu, esidden köyü- müzde öğretmen vaith, böyle derderimizi açar- cük, konuşurduk. Bize ge- ne iyi kötü bir akıl verir- di" diyor. Zaten içim sızlar du- rur... Zamanıyla devlet, pa- ralar dökiîp okullar, öğ- retmen evleri yaptırdı. Öğretmenler, imece ile okulun bahçe duvarlan- m çevirtti. Bahçeye ağaç- lar dikip fidanlann bakı- mı için öğrencileri görev- lendirdi. Yaz tatillerinde öğrenciler, kendi fidanla- nna bakıp suladdar, ko- rudular. Güz gelince de okulla- nn açılacağına iki-üç gün kala öğretmeni, öğrenci- leri heyecanlı, tatlı bir te- laş sarardı. Evlerden sü- pürgeleri, kovalan kapan koşardı. Okulun içinde, bahçesinde köyü saran cıvıl cıvıl bir kaynaşma başlardı. Sabahlan okulun önün- de içilen öğrenci andı, cu- ma, pazartesi günleri söy- lenen Istiklal Marşı, kö- yü, kırlan, ovalan çın çın çınlatırdı. Ya bayramlar- daki o ulusal heyecan! Köylüler, mahnı, davan- nı, tarlasını bırakır, ço- cuklarının söylediği marşlara, okuduklan şi- irlere, yaptıklan yanşla- ra, oynadıklan oyunlara alkış tutarlardı kadınlı er- kekli. Ya şimdi? Gidin köyler- deki okullan bir görün! O kadar para dökülüp yapüan okullar viran ol- maya başlamış. Okulun içindeki levhalar, camı çerçevesi kınlmış yerler- de sürünüyor. Bazı okul- lan muhtarlar depo yap- mış. öğretmen evlerine de ya imamı yerleştirmiş yâ kendi yerleşmiş. Okullar açık olsaydı, öğretmen köylüsüyle hemhal olsaydı ne olur- du? Siz, köye elektriği ge- tirince köylüyü aydınlan- dı mı sandınız? Köylüye cahil demek istemiyo- nım, saf, iyi niyetli. Po- litikacının güleryüzlü ya- lamna çabuk inanıyor. Radyo dinlemeden gel- me bir alışkanlılda bol bol televizyon izhyor köy- lü. Televizyonlardaki programlann yonımuna öğretmen yorumu da ek- lenseydi fena mı olurdu? Köyden öğretmeni al- makla karşı ya da daha değişik düşünceyi yok et- tiğinizin ayırdındasınız kuşkusuz. Bilerek yaptı- ğınızdan da benim kuş- kumyok. Bir taşımaü eğitim çı- kardmız. Sağı anlıyorum, sol da küreselleşme rüz- gânnın etkisi ile bu işe olumlu baktı. En keskin sendikacı arkadaşlar bi- ie taşımaya karşı çıkana güldüler. Ama benim kuş- kulanm bir türlü yok ol- madı. Taşımalı eğitimin kılı- fı neydi? (Amacı değil bana göre). Öğrencüer, daha iyi ye- tişecek, eğitim-öğretimin niteliği yükselecek. Son yıllarda niteliğin düştüğü bir gerçek. Da- ha önce niye düşük değil- di? Bizim kuşağın yetiş- tirdiği nice yargıçlar, dok- torlar, mühendisler, öğ- retmenler, yöneticiler yok mu üikemizde? Onlar na- sıl yetiştileracaba? Çün- kü onlan yetiştiren öğ- retmenler, öğretmen okul- lanndan öğretmen gibi öğretmen olarak çıkıyor- lardı da ondan... Biz, Gökçeada flköğre- tim Okulu'na bir gece ya- nsı indik gemi ile. Erte- si gün öğleye yakın bir zil çaldı. Okulun önünde toplan- dık. Aralık ayının soğu- ğu fena idi. Karşımıza el- li yaşlannda bir zat çık- tı, ellerini ovuşturarak. Okul müdürüymüş. Da- ha ilk sözlerinde, ruhu- muza öğretmenlik ve hal- ka hizmet duygusu şınn- gaetti. "Hoş geldiniz arkadaş- lar, Eğer buraya öğret- menliği öğrenip köye gi- deceğim, köylüme, halla- ma hizmet edeceğim diye gekfiyseniz üç >il bıırada birlikte bir şeyleröğrene- ceğiz. Yok, bu işi para ka- zanmakicin öğreneceğnn diyorsanız, üç gün konu- ğum olun, cumartesi gü- nü gemi ile geri dönün. En aandan bir tütüncü dükkânı açın, daha çok para kazanırsuuz." Okulda üç yıl, her ders- te her öğretmenimiz tara- fından köylüye hizmet, çocuklan eğirmek aşkı verildi. Bu aşkla yetişen öğretmenler, yurdun dört bir yamna dağıldı. Şehre, kasabaya ancak ay başla- nnda inerdik. Okulda işi- miz bitince kahveye, oda- ya hatta camı odalanna halkın arasına koşardık. Şimdilerde taşımaya alınmamış bazı köylere bizim kuşaktan emekli olmuş öğretmenler ders ücreti karşüığında gitnler. Köylüler öve öve bir olu- yorlar. "Bu gelen öğret- menie çocuklar çok ryi." Geçen yılki öğretmen üç yıl çalıştL, > a bir gördüm ya iki dersi bitti mi yaHah şenreî" Ne diyorsunuz bakalım. Üniversiteden mezun ettiğiniz son yıllann ye- ni öğretmenlerine, diye- ceğiniz bir şey var mı? Olmamalı! Niye olsun ki, istediğiniz buydu zaten! Nitelikli öğretmen yetiş- tireceğiz diye ilköğret- men okullannı Anadolu öğretmen lisesi yapıp ar- dından da dört yıl üniver- site öğrenimini dayatır- sanız ve de orada köyü köylüyü es geçip kalem efendisi yetiştirirseniz, öğretmen elbette köyde duramaz. Dersi bitirir bitirmez soluğu şehirde, kasaba- da alır. Zaten geç gelip erken çıkmıştır dersten. Altında da bir yerlerin özendirip aldırdığı cici bir arabası vardır. Durur mu hiç köyde! Seçeneksiz Seçim HaWun CELAL Araştırmaa N asıl bir dönemde seçim- lere gidiyoruz, işin ayır- dında mıyız? Bunalım üstüne bunalımdan geçmiş, ne geçmesi bunalım denizine demir atmış, içi boşaltılan bankalann faturalan, başta yeni doğmuş be- beler olmak üzere tüm halka çı- kanlmış, küresel güçler tarafindan yapılan baskılar ve dayatmalar sonucu, sömürge ulus olma nok- tasına varan yasalar çıkanlarak sözde demokrâtikleşme adı altın- da, özde anamalcı koyu liberal ve güdümlü birvarsıllar demokrasi- sikunılmuş. 6 saatte AB'ye uyum yasalan- nı çıkaran çalışkan milletvekille- ri, söz vermiş obnalanna karşın, bir "İŞ güvenfiği yasası"nı çıkart- mamak için çalışmış üstelik bir bakanın istifasıyla hangi işveren- lerin kimi telefonla aradığı deşif- re ohnuş, işveren kuruluşlannın istemedikleri biryasayı ellerinde bulunan erkle, nasıl hükümette oyaladıklan su yüzüne çıkmış... Ve biz erken seçime gidiyoruz, bölgemizde yakın ve olası bir sa- vaş tehlikesine karşuı seçim sis- temlerinde hiçbir iyileşrirme ya- pılmadan ve de barajlar, engeller kaldınlmadan... Bu seçimin bir gereksinimden kaynaklandığını, olmaz bir koşul olduğunu kim söyleyebilir? Bun- ca yılhk demokrasimiz hep böy- le zamansız ve baskın seçim öy- küleri ile dolu. Bu seçim neyi değiştirecek? Kim bastı bu seçim düğmesine, gereksiz, zamansız, demokratik ve hukuki altyapısı yeterince hazır- lanmadan, Türk haUana yeni bir şeyler seçme ve düşünme firsah verihneden... Sen, ben, bizim oğlan yeniden giriyoruz seçımlere öyle mi?.. PENCERE Zikir!.. Ne demek zikir?.. Bugünün diliyle söylersek "zikir" bir tür eylemli iba- dettir... Her yiğidin bir yoğurt yiyişi olduğu gibi her tarika- tın da bir zikir biçemi var... Dervişlerin tekkede toplanıp zikir yapmaları bir tür dinsel danstır: - Allah.. Allah.. - Hu.. hu.. Dervişin biri dönerken "lailahe illallah" diye "tev- hifi yinelermiş... Uyarmışlar: - Yapma, tehlikelidir. - Neden?.. - "Lailahe"dedikten sonra ölürsen, doğru cehen- neme gidersin... (Lailahe: Tanrı yoktur. İllallah: Yalnız Tanrı vardır...) Uyandan sonra derviş, ne olur ne olmaz, zikreder- ken "Allah Allah" demeye başlamış... Ünlü atasozü nedir "- Dervişin fikri neyse zikri de odur." Bu özdeyiş, fikir ile eylem arasındaki bütünlüğü vur- gular. • Peki, bizim Derviş'in zikri ne?.. Kemal Derviş'ten söz açıyorum.. Derviş'in fikri "sol" imiş.. Zikri IMF. Olurmu?.. Bektaşi tekkede samba yapar mı, Mevlevi semah- ta çaçaya kendini kaptırır mı?.. Derviş solcu imiş.. Nereden belli?.. Bir eski tüfek dedi ki: - Lan, hiç hapse girmiş mi?.. Işkencedengeçmiş mi?.. Sabıkası varmı?.. Kemal Derviş'e bu kadar sorgu sual elbette hak- sızlık sayılır; ama, solculuğuna ılişkin geçmişinde hemangi bir tevatür var mı?.. Ağzından sola, alın te- rine, işçiye, sosyal adalete, sermayeye, emeğe, emekçiye ilişkin bir laf şimdiye dek duyuldu mu? Derviş'in adı solcu.. Helal olsun!.. • Dervişin fikri neyse zikri de odur... Derviş yalnız Kemal Derviş değil ki... Bülent Ecevit.. Deniz Baykal. Ismail Cem Üç dervişin de zikri ne?.. Içlerinden IMF programının dışına çıkacağını söy- leyen var mı?.. Mübarek IMF programı değil, tövbe estağfurullah, Kuran-ı Kerim!.. Sanki kutsal kitap!.. • Bizim solcu liderlerin zikirleri politikada AB, eko- nomide IMF... Peki, neden birieşmıyoriar?.. Solu neden bölüyorlar?.. Sosyal demokrat seçmen tabanını neden parça- layıp bölük pörçük ediyorlar?.. Kaç yıldan beri kottuk hırslanyla çarpışa çarpışa solu perişan ettiler... 3 Kasım'da biri yüzde 10 mu 12 mi, öteki 8 mi 9 mu, beriki 5 mi 6 mı?.. Ne diyelim?.. Allah.. Allah.. Hu.. hu.. ANMA tşçi sınıfinın büyük önderi, sendikamızrn kurucusu ve ilk Genel Başkanımız HÜSEYÎN PALA'yı (1926-1988) aramızdan aynlışının 14'üncü yıldönümünde rahmet, özlem ve hasretle aruyoruz. Mücadelesi yolumuza ışık tutacaktır. Belediye-İş Sendikası Genel Yönetim Kurulu Anma törenı . htanbul Zıncırhkuyu Mezarlığı Gün 14 Ağuslos 2002 Çarşamba (Bugün) Saaı II 00 —Th»! ENGLISH CENTRE L a n g u B g c S c h o o l Genö Ingıhzce Programlan Şırketler ve Kjruluşıar İçin Ûzel Progratnlar Iş Ingılızcesı Programlan TOEFL-IELTS-FCE Sınavlanna Hazrt* Programlan Çocjkıara Ûzö Hafta içı Gûndüz Yaz Programlan Bıre-b«r Injılızce Eğıtımlen Ev Hanımlarma Özel Programlar Dğrencılen rnıze Dcretsa Aktıvıteler Rumdl Cd No S2 9t2» OMMİMy Ittanbm T«h |»212) 22S «1 Tl -VIU U - 241 M 34
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear