Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZİRAN 2002 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER olay.gorusa cumhuriyet.com.tr
AÇI
MUMTAZ SOYSAL
Kudret Akrabalığı
CARNEGIEü uslararası BarışVakfı mensup-
larından Robert Kagan, Bush yonetiminin NA-
TO'yu ayakta tutrrak içi n harcadığı çabaları ele
alnr.ış. IntematıcnaJHerald Tribune'da vardığı so-
nuçşu:AmerikaJılaiaAvrupalılar "güçlü" oima-
nın uluslararası ilışcilerdeki rolü konusunda ar-
tık değışik düşündJkleri için bu çabalar başa-
rısız kalıyor.
Kudretin yaran \e gücün ahlaki değeri. So-
run burada.
Avrupa, yasaörte kurallandan, uluslararası gö-
rüşme ve işbirliğı yontemlerinden oluşan, kuv-
vet kullanımına iyi bakmayan yeni bır düzene geç-
tiğıne, hiçbozulnayacak bir "süreklibanş" cen-
netini yaraftığına ıranıyor. Orada, güçlü devle-
tin tek yanlı eylemire yer yok: Kudretleri ne olur-
sa olsun, butün uluslar ortaklaşa kabul edilmiş
davranış kurallanna uymak zorundalar.
Zayıf oluşunun acısını yakın tarihindeki olay-
larla çekmiş olan yaşlı kıta, böyle bir barış kül-
türü geliştirmekie neşgul.
Amenka ıse hâlâyakın tarihteki gücünün tut-
sağıdır: Uluslararası kurallara güvenmez. Ona
göre, özgürlükçü düzenınin güvenliği ve ayak-
ta tutulması askeri güce sahip olmaya ve kuv-
vet kullanımına bağlıdır.
Bu bakımdan, uLslararası ilışkilerde "post-
modern" banşçılığın havarilıği Avrupa'ya kal-
mıştır. Kendi "mucze"sinin değerlerini dünya-
ya yayma, Avrupa'nın yeni "uygartık misyonu"
sayılıyor. Geçmişteki sömürgeciliğını "beyaz
adamın çilesi" diye şık bir kılıfla takdim eden Av-
rupa, şimdi düpedüz moral üstünlüğünün dış-
satımı peşinde.
Tarihin cilvesine bakın ki Avrupa'nın bu duru-
ma gelmesi de kencisini Nazi işgalinden ve Sov-
yet "tehdidi"nöen kurtaran Amerika'nın gücü sa-
yesınde olmuştur. Atlanti k ötesiyle bugünkü an-
laşmazJıklann temelinde yine Atlantik ötesiyle geç-
mişte kurulmuş yakınlıkların başarısı yatıyor.
Avrupa Birligı'nin isteksizliği ile Amerikan it-
tifakının sıcaklığı karşısında şaşkınlaşmış
bir Türkıye'nin tercıhı de ister istemez, kendi
dış ilişkilerinin yakın tarihindeki yöntemlerınden
etkılenebilir.
O Türkiye ki, diplomasisiyle Ikinci Dünya Sa-
vaşı badiresini atlatmanın ardından, en haklı ol-
duğu dış sorunları çözmede bıle hep kuvvet
kullanmak ya da kuvvet tehdidinden yararlan-
mak zorunda kalmıştır: Kıbns harekâtı, Ege'de-
kidengenınsavaştehdidiylesürdürülmesi.Gü-
neydoğu'ya dıştan karışmanın sınırötesi çıkış-
larla önlenmesı, Suriye'ye Apo baskısı.
Böyle birTürkiye'nin, ABD'nin etkisinden çe-
kilip Avrupa yörüngesine yerleştirilmesi, Avru-
pa'yı yönlendirenlerin Kıbrıs ve Ege gıbi konu-
larda Türkiye'nin banşçı isteklerine kulak ver-
melerıne ve onu bır kez daha eski yöntemlere
dönmek zorunda bırakmamalarına bağlı değil
midir?
EROL MANISALI
DÜSÜNCELER
ATTİLA İLHAN'la NELER TARTIŞTIK!
İS
«ü1rnn
l
13. ULUSLARARASI
" I M ! T İŞTANBUL
UMKFI TİYATRO FESTIVALI
î18 MAYIS - 4 HAZİRAN 2002
Bergama'da Hukukun 'Altın'a Yenilgisi...
Prof. Dr. Ruşen KELEŞ
Ç
evre ile ekonomik
kalkınma arasında-
ki seçimde ağırlığın
hangisinden yana
konulacağı, en az
otuz yıldır, çevre tartışmalan-
nın odağındadır. Birleşmiş Mil-
letlerÖrgütü'nün, 1972yılında
Stockholm'de topladığı Dünya
Çevre ve Kalkınma Konferan-
sı'nda, yoksul ülkelerin temsil-
cileri önceliğin ekonomide ol-
ması gerektiğini ısrarla vurgu-
larruşlardı. Çünkü, uzun erimde,
çevreyi kurtaracak olan çözü-
mün de ekonomik gelişmede ol-
duğu inancındaydılar. Bu ne-
denle, Stockhoİm Konferan-
sı"nda. **en büyük kirfiBğin azge-
lişmişlik olduğu" yolunda gö-
rüşler dile getirilmıştir. Ekono-
misini hızla geliştirmek isteyen
bir ülkenin çevrenin korunma-
sı ve geliştirilmesi için kaynak
ayırmasının savurganlık olaca-
ğı uzun süre doğru bir yaklaşım
olarak algılanmıştır.
Oysa, 1980'liyıllannortala-
nnda yine Birleşmiş Milletler
Otgütü'nün kurduğu Dünya Çev-
re ve Kalkınma Yarkurulu'nun
yazanağında (raporunda), bu
yaklaşırrun terk edilmiş olduğu
dikkat çeker. Bir başka deyişle,
Ortak Geleceğimiz adlı bu ya-
zanakta "ya çevre ya da ekono-
mi" anlayışı bırakılmış, sürük-
li ve dengeli (sustainable) kal-
kınma kavramı çerçevesinde,
bir ülkenin ekonomik kalkınma
ve varsıllaşma ereklerinden öz-
veride bulunmaksızın da. doğal
ve tarihsel çevresini bozulmak-
tan, doğal kaynaklannı yitip git-
mekten, insan ve çevre sağlığı-
nı tehlikeye düşmekten koruya-
bileceği savı ön plana çıkmıştır.
1992 yılında Rio 'da yapılan Dün-
ya Çc\Te Doruğu'nda benimse-
nen Bildiri'de ve Gündem 21 di-
ye bilinen Eylem Izlencesi'nde
en çok yinelenen kavramlann
başında da sürekJi ve dengeli
kalkınma yer almaktadır.
Böyle olmasına karşın, bir-
çok hükümetin tutum ve davra-
nışlan. çevreyi savsaklamayan.
dışlamayan bir kalkınma anla-
yışını ya henüz benimsemiş ol-
madıklannı ya da benimsemiş
görünmekle birlikte gereğini ye-
rine getirmekten kaçındıklannı
gösteriyor. Ekonomik kalkın-
mayla çevre duyarlılığının bağ-
daştınlamayacağı inancı, canlı-
lığını bugün de fiilen koruyor.
Örneğin, atmosfere püskürtü-
len zehirli gazlann belli bir süre
içinde azaltılmasını öngören ve
böylece önemli bir küresel çev-
re sorununun çözümünü amaç-
layan Iklim Değişikliği Sözleş-
mesi'ni ve bağlayıcı protokolle-
rini Amerika Birleşik Devletle-
ri"nin onaylamaktan kaçınma-
sırıın ardındaki temel neden eko-
nomiktir. Türkiye ise, 2872 sa-
yılı Çewe Yasası'run 1. madde-
sine, yurttaşlann ortak varlığı
olan çevrenin korunması, geliş-
tirilmesi ve gelecek kuşaklar
için güvence altma alınabilme-
si amacıyla "yapılacakdüzenle-
melerin ve alınacak önlemlerin
ekonomik ve toplumsal kalkın-
ma erekleriyle uyumlu olacağı-
nı" belirterek bu alanda. eko-
nomiyi çevreye yeğlemiş oldu-
ğunu göstermiştir.
"Çevre de ne>
r
miş"çikr...
Hükümetlerimiz ve siyaset
adamlanmız, kıyı. turizm. or-
man. imar, enerji ve madencilik
gibi her alanda ekonomik geliş-
meye açıkça öncelik tanıyan ve
çevreyi arka plana iten bir tavır
sergilemekten geri kalmamak-
tadırlar. Yatağan, Aliağa, Berga-
ma, Fuiına Vadisi örnekleri or-
tadadır. Adapazan Ovası'na To-
yota Fabrikasrmn ve pek çok
sanayi kuruluşunun yerleştiril-
mesi, devlet ormanlannın bağ-
lı olduğu anayasal rejim zorla-
narak koruma alanlannda üni-
versite yerleşkelerine kuruluş
izni verilmesi gibi örnekler de
(bkz. R. Keleş, "Bergamalı, Al-
ön ve Hukuk". Cumhuriyet, 13
Ocak 2001) devletin bu resmi ve
kendi doğrultusunda tutarh gi-
bi görünen yaklaşımuun doğal
sonuçlan olarak değerlendirile-
bilir. Bununla birlikte, bu ör-
neklere izin veren, göz yuman
ve bu yöndeki kararlan sa\Ti-
nan yönetimleri, sürekli ve den-
geli kalkınma ilkesine ınanmış
saymaya olanak yoktur. Dolayı-
sıyla, uluslararası ve ulusal top-
lanhlarda, parlamentoda, kamu-
oyunda, Dünya Çevre Günü gi-
bi fırsatlardan da yararlanarak
çevre dostu görünümü vermeye
çahşmak, halkı yanıltmaktan
başka bir anlam taşımaz.
Hükümet. kısa bir süre önce,
kendini adeta yargının üstünde
görerek Bergama'da altın üreti-
mine izin verdiğini kamuoyu-
ma açüdamıştır. Damştay ka-
rarlanna karşın, hükümetin Ber-
gama'da altın üreten ortaklığa
izin verebilmek için her çareye
başvurmasma salt siyasal tak-
dir sorunudur diyerek hak ver-
meye olanak yoktur. Çünkü, bir
kez, ortada siyanürle altın işle-
tilmesini insan ve çevTe sağlığı
açısından açık bir tehlike olarak
değerlendiren saptamalar var-
du". Ilgililerin ek kuyular ve ay-
gıtlarla tehlikeyi azaltmış olduk-
lan yolundaki savlan tartışma-
ya açıktır. Bu gibi durumlarda,
yönetim olabildiği ölçüde sa-
kınganlıkla davranmak zorunda-
dır. Türkiye'nin de imza koy-
muş olduğu Rio Bildirisi'nin 15.
ilkesine göre, insan ve çevre sağ-
lığı yönünden ciddi tehlikelerin
söz konusu olduğu durumlarda,
yönetimler, konunun bilimsel
kesinlikle aydınlatılmamış ol-
duğu bahanesine sığınarak ön-
lem almaktan kaçınamazlar. Öte
yandan, siyanür kullanarak al-
tın işletmeciliği yapmanm Av-
rupa Birliği üÖcelerinde yasak-
lanmış olması, Türkiyi'nin bu
tavnnı, AB'ye uyum sürecinin
gerekleriyle de çelişkili bir du-
ruma sokmaktadır.
Türkiye, anayasasmda "hu-
kukdevîeti" olarak adlandınlan
bir ülkedir. Dolayısıyla yöne-
tim, yargı kararlarına saygılı
da\Tanmak zorunda olduğu gi-
bi (Anayasamad. 138), kendi iş-
lemlerinin de, yine anayasaya
göre (mad.125) yargı denetimi-
ne açık bulundurulması zorun-
luluğu vardır. Aynca, devletin
yansızlık gerektiren kimi konu-
larda, yanlı davranmak yanlış-
lığına da düşmemesi gerekir.
Osmanlı'yı Yeniden Yaşamamak...
Doç.Dr.HÜnerTUNCER.4?ı/;m Üni. Uluslararası tlişkiler Böl. Öğr. Üyesi
K
ınm Savaşı önce-
sinde Temmuz
1853'te, Vıya-
na'da Büyük Güçler'in
temsilcileri bir araya gele-
rek Rusya ile Osmanlı Im-
paratorluğu arasındaki ar-
tan görüş aynlıklannı gi-
derebihnek amacıyla, bir
dıplomatik Nota İcaleme
almış ve bu Nota'nın, Os-
manlı devleti tarafından
Rusya'ya \erilmesini öner-
mişti. Babıâli, söz konusu
Nota'da yeralan ifadenin,
Osmanlı Imparatorlu-
ğu'ndaki Ortodokslara ta-
nınacak ayncalıklann. yal-
nızca padişahın bu halİda-
ra verdiği ödünler olarak
anlaşılacak biçimde değiş-
tirilmediği sürece, Nota'yı
kabul etmeyeceğini Bü-
yük Güçler'e bildırmişti.
Rusya bu değişiklik öne-
risüıi reddetmiş ve böyle-
hkle, Rusya'nnı, Osman-
lı împaratorluğu suurlan
içerisinde yaşayan Orto-
doks halklann haklarını
savunmak gerekçesiyle,
Osmanlı 'nın içişlerine ka-
nşma hakkını elde etme-
yi amaçladığı ortaya çık-
mıştı. Bunun sonucunda,
Rusya ile Osmanlı devle-
ti arasında savaşın patlak
vermesi kaçınılmaz olmuş-
tu(l).
Osmanlılar, Kınm Sa-
vaşı'nın sonunda toplanan
Paris Kongresi'nden ön-
ce, 18 Şubat 1856 tarihin-
de Islahat Fermanı'nı çıka-
rarak, Osmanlı Imparator-
luğu'nda yaşayan tüm Hı-
ristiyan ve öteki Müslü-
man olmayan halklara ya
da topluluklara daha önce
tanuımış olan tüm aynca-
lıklan ve özel dokunul-
mazlıklan güvence altına
almakta, bu topluluklara
mutlak din özgürlüğü ta-
nımaya söz vermekte ve
bunlara yönelik siyasal,
yasal, ekonomik alanlarda
reformlar yapmayı öngör-
mekteydi. Paris Kongre-
si'nde, Osmanlı Împara-
torluğu'nun bağımsızlığı
Kongre'ye katılan devlet-
lerce onaylanmış ve hiçbir
Büyük Güç'ün, padişah
ile Hıristiyan uyruklan ara-
sındaki ilişkilere kanşma
hakkınnı olmadığı kabul
edihnişti. Osmanlı devle-
ti, Avrupa Uyumu'na da-
hil edilmiş ve böylelikle
ilk kez, büyük güçlerden
biri olarak kabul görmüş-
tü. Paris Antlaşması'yla,
Osmanlı'nın yaşam süre-
si uzatılmıştı. Avrupa top-
luluğuna eşit ve egemen
bir üye olarak kabul edil-
mesine karşüık olarak, A%-
rupalı devletler, Osmanlı
padişahından "evinidûze-
ne sokmasrnı istemişti.
Güçler, ayrıca Osmanlı
devletinin içişlerine kanş-
mama yükümlülüğünü üst-
lenmişti. Ancak, Büyük
Güçler olarak isimlendi-
rilen Ingiltere, Fransa, Rus-
ya, Avusturya ve Pnısya,
Osmanirnın Avrupa top-
luluğunun yazılı obnayan
kurallanna uygun biçim-
de davranıp davTanmadı-
ğını gözlenıleyecekti. Gö-
rüldüğü gibi, Paris Ant-
laşması'yla, Osmanlı Im-
paratorluğu gerçekte Av-
rupa topluluğunun koruyu-
culuğu altına konulmuş
oluyordu.
Böylece, Avrupalı Bü-
yük Güçler, Osmanlı dev-
leti suurlan içinde yaşa-
yan Hıristiyan uynıklula-
nn iyi yönetilmesi konu-
sunda bir yükümlülük üst-
lenmişti. Paris Antlaşma-
sı'nın imzalanmasından
on beş gün sonra Ingilte-
re, Fransa ve Avusturya
arasuıda ayn bir antlaşma
imzalanmış ve bu devlet-
ler, ortaklaşa Osmanlı îm-
paratorluğu'nun bağım-
sızlığını ve bütünlüğünü
güvence altuıa ahruştı.
On dokuzuncu yüzyılın
ortalannda Avrupa, Os-
manlı'yı istemeyerek ken-
di topluluğunun eşit bir
üyesi olarak kabul etmiş;
ancak, bu eşitliği hiçbir
zaman içine sindiremedi-
ğini, Osmanlı devletinin
yıkılışına değin bu devle-
te yönelik uyguladığı po-
litikası gözler önüne ser-
mişti. A\Tupalı devletler,
her vesileyle Osmanlı Im-
paratorluğu ile eşit ilişki-
ler kurmak yerine, onu
kendi denetimleri altına
almayı yeğlediklerini gös-
termiş ve Osmanh'ya, ken-
di istekleri doğrultusunda
politikalar benimsetmeye
çahşmıştı. On dokuzuncu
yüzyıhn ortalanndan iti-
baren gücünü giderek yi-
tiren Osmanlı împarator-
luğu ise zaman zaman Av-
rupalılann isteklerine bo-
yun eğmek zorunda kal-
mışh(2).
Kendi tarihini bitaneyen
ya da bundan gerekK der-
si çıkartamayan bir ülke-
nin yöneticDerinin, özeflik-
le dış poMkalannı saptar-
ken ciddi yanhşkklar ya-
pabileceğigöz ardı edilme-
mesi gereken bir gerçek-
tir.
"Evimizi kendi isteği-
mizle düzene soktuktan"
yani ülkemizin gereksin-
mesi olan reformlan, de-
ğişiklikleri kendi istenci-
mizle gerçekleştirdikten
sonra, Avrupa Birliği'ne
üye olarak kabul edilme-
mizi istemek ve böylece,
tarihte düştüğümüz yanıl-
gılan birkez daha yasama-
mak daha doğru olmaz
mıydı. diye düşünüyorum.
(]) M.S. Anderson. The
Great Pmvers and the Sear
East 1774-1923, London,
1970, ss.77-78.
12) Hüner Tuncer, 19. Yüz-
yıldaCknumh-Avrupa llişküe-
ri. Ankara, Ümit Yayıncılık,
2000, s. 102.
Beyin Hücrelerinin Çalışması...
ISTANBUL
MINKUL KIYMETUR
BORSASI
istanbul Kültür ve Sanat Vakfı,
13. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali'nin
gerçekleştirilmesinde büyük destek şağlayan
Festival Sponsoru İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na
teşekkür ediyor.
1İDFestıval Sponsoru Kurumsaf Sponsorlar
KOÇBANK RBUDU
Bü ılan
Cumhun\et Gazetesı'mn
katkılarıyla yayır.^nmıştır
CumhuriyM
Ferhat ÖZEN Türkçe Öğretmeni
F
MV Özel Ayağaza Işık Ilköğretim
Okulu'nun düzenlediği, FazüHüs-
nü Dağlarca, Demirtaş Ce> hun,
Gülten DavToğlu. OnerYağcı, Hakkı Dev-
rim gıbı ondan fazla şaınn, yazann ka-
hldığı ve "Khap Işıkür'' ana temasuıın
işlendiği şenlikte bir hafta boyunca dört
soruya yanıt arandı:
Neden okumuyoruz? Neden okuma-
hyız? Nasıl okumalıyız? Neler okuma-
hyız?
Sorulann en can alıcı olanı kuşkusuz
ilk iki soruydu.
Duyarh kamuoyuyla paylaşıhnası ge-
reken çok önemli bu iki yanıt şöyle özet-
lenebilir. Türkiye, Atatürk dönemiyle
başlayarak 1950'lere değin, dünyanın en
iyi eğitim sistemini uyguladı. Ellerin-
den kitap düşmeyen bir kuşak yetışti.
Kırda koyun, keçi peşindeki köylü ço-
cuklanndan dünyaca ünlü yazarlar yetiş-
tirildi. Bu mucize, yaparak. yaşayarak,
üretim için ve okuma merkezli eğitim ya-
pan Köy Enstitüleriyle başanldı. Ancak
yüzyülarca, bilgisizliğe, bağnazlığa ve kör
inançlara dayanarak saltanat sürenler,
kendi sınıf çıkarlan açısından haklı bir
korkuya ve telaşa kapıldılar. Aynı safta
birleşiverdilerhemen. Ük işleri Köy Ens-
titüleri'ni kapatmak, okuma eğitimi mer-
kezli sistemi ters yüz edip onun yerine
smav ve test merkezli, hazu- bilgi aktar-
maya dayanan bugünkü ezberci bir sis-
temi getirdiler. O gün bugündür, Türki-
ye'de okullar, okumayan insan yetiştir-
mektedir.
"Kitap Işıkür" etkinlikleri içinde ya-
nıt aranan ikinci soru da çok önemliydi.
Çünkü günümüzde görsel iletişım araç-
lan bolluğu içinde, arhk kitaba gerek
kahnadı(!) gibi birgörüş yayıhnaya baş-
ladı. Oysa bu araçlann geliştirildiği ile-
ri Batı ülkelerinde bir şey daha keşfedil-
miştı: Beyin hücrelerinin çahşmasıyla
ilgiliydi bu. Beyin hücreleri görseli iz-
leyerek ya da başka bir etkinlikle değil,
harfdediğimiz şifrelerin beyinde çözüm-
lenmesi sırastnda çalışıyordu en çok. Bu-
nu ilk kez UNESCO'ya bağlı Uluslara-
rası Çocuk Edebiyatı ve Okuma Araştır-
ması Enstitüsü Müdürü Bamberger,
"Okuma Ahşkanhğmı GeKştirme'' adlı
kitabında açıklıyordu.
Bu nedenle, ileri gitmiş ülkelerin okul-
lannda çocuklara okuma ahşkanhğı ka-
zandmnak için akla gehneyecek çılgın-
lık ölçüsünde uygulamalar yapılıyor, ço-
cuklar yahnzca bu konuda tam anlamıy-
la şımartılıyordu. Çünkü bu ülkelerde
şu çok iyi bilinmektedir: Insanda yal-
nızca nabızla, tansiyonla ilgih rakamlar
çok düşrüğü zaman değil, kitap okumay-
la ilgili rakamlar çok düştüğü zaman da
beyin ölümü meydana geknektedir.
Bu arada kitap şenliğinde büyük ilgi
odağı olan 90 yaşındaki Fazıl Hüsnü
Dağlarca'nın beyin hücrelerinin hiç yaş-
lanmadan dipdiri kaldıgını gözlerimiz-
le görmüş olduk. Bunu da önemle belirt-
mek istiyorum.
PENCERE
Dünyayı Sallamak!..
Orhan Bursalı nın dünkü yazısının başlığı bir
çağn gibiydi:
"Bor ile Dünyayı Sallamak."
Eti Holding Genel Müdürü Ziya Gözler'e Or-
han bir soru yöneltmiş:
"- Bor konusunda bir ulusal plan çerçevesin-
de gereklıyatırımlaryapılır ve ülkemizde bor sa-
nayi üretimi ve tüketimi örgütlenirse, 10 yıl için-
de Türkiye'nin bordan kazancı olur?.."
Genel Müdür Gözler demiş ki:
"- Dünyayı sallarız!.."
Hoşuma gitti..
Gazetelerde okuyorum, bor ile çalışan otomo-
bilden bile söz açılıyor...
İster misiniz. benzinin pabucu dama atılsın?..
Gezegenimizdeki bor yataklarının üçte ikisi
Anadolu'da bulunduğuna göre gözlerimizi dört
açalım!..
•
Karesi (Bahkesir) ValisıMehmet Reşat'ın 24
Mayıs 1882 yılında "Tıcaret ve Ziraat Nazıhığı Yük-
sek Makamına" yolladığı mektuptan bir alıntı:
"Devletli Efendi Hazretleri,
Kâinatın sırlarına Eflatun gibi vakıf olan zat-ı
devletlerine gizli olmadığı üzere, yurdun kalkın-
ması bütün sınıflarıyla yurttaşlann servet ve hu-
zura kavuşmalanyla mümkündür. Bu da ancak
bu yoldaki girişim ve başvurulann kanun çerçe-
vesinde kolaylık görmeleriyle sağlanabilir. Türk
vatandaşlarının bu mevzuda yabancılara tercih
edilmeleri ise devlet tarafından sonsuz derece-
de istenen ve aranan bir husustur.
Tann'ya şüküıier olsun ki Osmanlı ülkesinin bir-
çok yerleri ve özellikle bu vilayet arazısi her çe-
şit kıymetli madenlehe dopdoludur. Ancak ay-
lardan beri birçok yerlerde maden aramak iste-
yen altı yedi şirketin dilekçeleriyüksek makamı-
nıza mazbatalarla sunulduğu halde hiçbirisine
olumlu karşılık alınamamıştır. Devlet ve milletçe
kalkınmamıza yardımı olacak imkânlann bir an
önce hazırlanıp tamamlanması için gereğinin
yerine getirilmesiyüce iradelehnize bağlıdır...
Baki herhalde emr-i ferman..."
24 Mayıs 1882 tarihli mektup 11 Ekim 1967'de
bu köşede yayımlanmış, şu satırlar eklenmiş:
"Görüyorsunuz ki hikâyemiz çok acıdır; Kare-
si vilayeti Bahkesir ıli, padişahlık cumhuriyet ol-
muş, ama, borasitin kaderi değişmemiştir."
•
Bugün tarih?..
5 Haziran 2002!..
Aradan 35 yıl geçmiş; peki, Anadolu'daki bor
madeninin yazgısı değişmiş mi?..
Hayır!..
Eti Holding Genel Müdürü Ziya Gözler, Os-
manlı'dan bu yana 120, Cumhuriyet gazetesinin
işi ele aldığından bu yana 35 yıl geçtikten sonra
bor davası çözümlenirse ne olacağını söylüyor:
"- Dünyayı sallanz!.."
Madem ki dünyayı sallayacağız, devletimiz ne-
den bu kadar gecikiyor?..
Neden bunca yıldır, durmadan yazılıp çizilme-
sine karşın yeraltı kaynaklanmıza dayanan bir
ulusal kalkınma seferberliğine giremedik?..
2002 yılında, yani 21 'inci yüzyıl aşamasında bi-
le neden bu geri kalmışlığımız?..
Bizi ne piyasa ekonomisi edebiyatı kendiliğin-
den kalkındınr, neAB'ninsihirfideğneği!.. Bizi an-
cak bizim çabamız, gücümüz. girişimciliğimiz, ak-
lımız ekonomide kalkındınp politikada demokrat-
laştıracaktır. "Su akar, deli bakar" meselindeki gi-
bi zaman akar, madenler yatar, biz seyredersek
kırk yıl sonra da durum değişmeyecektir.
Mustafa Balbay
Güvercin, Kurt, Bir de An
Ele Geçirince İktidarı...
politik fabl
6500ooo TL
Mustafa Balbay, tıpkı La Fontaine masallarındaki gibi,
orman kahramanlarının kılığına büründürdüğü
politikacılarımızın serüvenlerini esprili eleştirilerle
dilegetiriyor. •
www.bilgiyayinevi.com.tr
BİLGİ YAYINEVİ Meşnröyet Cad. N0.46/AYenışehır - 06420/ANKARA
Tel (0-312) 434 49 98 - 434 49 99 Faks (0-312) 431 77 58
BİLSİ DAÖITIM Nartıbahçe Sok No 17, Kat 1, Cağaloğlu - 34360/İSTANBUL
Te) (0-212) 522 52 01 - 520 02 59 Faks: (0-212) 527 4119
BİLGİ KİTASEVİ Sakarya Cad No*AKızılay- 06420/ANKARA
Tel (0-312) 434 41 06 - 434 41 07 Faks' (0-312) 43319 36
Yeni kurulan laboratuvanmız için
Tıp Fakültesi mezımu
Mikrobiyoloji Uzmanı (tam gün),
Biokimya Uzmanı (part time)
aranmaktadır.
Tel: 0 532 595 71 01