01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SOTA CUMHURİYET 28 MAYIS 2002 SALI 14 JVLJJ^iJ. U J \ [email protected] SAHNEDE n AYŞEGÜL YÜKSEL Şükran Güngör'e Onur Ödiüü13. Liuslararas Istanbul Tiyatro Fesnvali'nin açıbş gecesinde, ken- disine verilen Tıystro Onur Ödü- lü'rü almak için ,'umehhisan sah- nesjıe çıkan Şükran Güngör'ü iz- liyorum. Festi-val geçen yıl yapıla- bileydi, tam 50. : anat yıhna denk düşecekti ödül Şjndi oyuncu ola- rak 51. yılını süriyor. Kısacık konuşnasını dinlerken, birkez daha şaşknlığıma engel ola- mıyjnım. Tüm ükenin hem tiyat- rodan hem de sinenadan tanıdığı bu güzel oyuncunm 'onur'u nasıl 'özen'le, 'özenti'ye hiç yüz vermek- sizin taşıyabildiğme birkez daha ta- nık oluyorum. 'Ben oyuncuyum' diyor. Hepsi bu.. O anda, lise son sınıftayken buluştıgu. Hukuk Fakül- tesi'ne birlıkte gıtti||i, Muhsin Er- tugnıl'unkurduğLFCüçük Sahne'de profesyonel tiyatro oyunculuğuna birlikte adım attıgı v e tiyatroculuk serüvenini birliJctesiirdürdüğü, sev- gili dostu -ne yazık ki yıllar önce zamansızca yitırdijimiz oyun- cu/ozan Kamran Vöce'nin ünlü 'Gölge' şiiri geçıyor zihnimden: 'Ben ovuncuyunx Eski Yunandan beri.J Ben pahaçoyum, kralım/ Hamlet'im/ Ben aziJnJe başladun/ Sizinle vanm/ Ben söyteyemedikle- riniziın/ Düşündükleriniz/ Desem inanmayacaksınız Ben gölgeniz.' Seyireiyle 51 yıL. Şükran Güngöre, 51 yıl boyun- ca 'karakter'de yansıyan insan ile 'seyirci' olan insanı buluşturmuş ol- manın gönenci yetmiş besbelli. Yü- ce'nin şiirindeki 'oyuncu' karşım- da sanki. Alçakgönüllü, ama yap- tığı işe saygılı ve ınançlı... Şükran Güngör'ü sahnede ilk kez izlediğim geceyi bugün gibi anım- sanm. (Çünkü 'yetişkin' bir tiyatro seyircisi ohna -'büyük'lerin arasın- da yer alıp, 'ağır' bır oyunu izleme- ayncahğının bana ilk kez tanındı- ğı gecedir, yasal olarak yaşım tut- masa da.) Yıl 1951. Küçük Sah- ne'de Lorca'nın 'Kanlı Düğün'ü sahneleniyor. Karşımda Damat ro- lünde gencecik Şükran Güngör (25 yaşında ohnalı). 'BüyükAdam Kü- çük Aşk'ın emeklı yargıç Rıfat Bey'inin, sıcaklığı gazetelerde çı- kan fotoğraflardan bile yüregimıze yayılan sevecen 'Şükran Güngör gülüşü' henüz yerleşmemiş yüzüne. Genç yakışıklısı Şükran Güngör trajedi oynuyor. (Herhalde Yıkhz'ı ve Müşfîk'i tanımıyor o zamanlar; biz de çok sonra tanıyacağız.) Gün- gör, Nevin Akkaya'yla, Sadri Ah- şık'la, HeyecanBaşaran'la, Cahitlr- gat'la, o günlerde henüz tanımadı- ğım kim bilir başka hangi ünlüler- le birlikte ünlü bir oyunun başrol- lerinden birini oynuyor. (Bu 'Kan- bDüğün' yapımından sonra izledi- ğimhiçbir 'Kanh Düğün'ün bana ay- nı tadı vermediğini söy lemeliyim.) Ölçülü, doğal oyunculuk~. Sonralan, Şükran Güngör'ün sah- neye ilk kez aynı yıl, tiyatroda sah- nelenen 'Farelervelnsanlar'la çık- tığını öğrenıyonım Bu oyundaki George rolünü canlandınşını, ancak yıllar sonraki Kent Oyunculan ya- pımında izleyebiliyorum. Şükran Güngör o gün bugündür Türkiye prömiyeri yapan bir dolu yapıta oyuncu kişi imzasını attı. Ba- na göre hepsinden önce Muhsin Er- tuğrul'un Küçük Sahne'sinde sah- nelenen "Godot'yu Belderken''ge- lir. Arduıdan, Karaca Tiyatro'da Yıldız, Müşfık ve LateOraİoğhı'yla birlikte sunduğu o müthiş -tekran olmayan- (John Osborne'un oyunu) 'Öflce'deki Cliff rolü. Sonra Site Tiyatrosu'nda HaroUPinter'ın "Ka- pKa'sındaki Davles karakterinin yo- rumu. Daha sonra Kent Oyuncula- n'nın Dormen Tiyatrosu'nun sah- nesini paylaştıklan yıllarda sunulan Brecht'üı 'Üç Kuruşluk Opera'sı- nın dilenciler kralı Bay Peachum. Yıne aynı dönemde Edward Al- bee'nin 'KimKorkarHainKıırttan' oyununun Türkiye'deki -benim unu- tamadığım- ilkyapımındaki yönet- menlik çalışması. 1990'larda Ken- ter Tiyatrosu'nda, bugünkü bildik yüzüyle ve sabırlı sevecenliğiyle canlandırdığı, Atlwl Fugard'ın 'UmutŞarkdan'ndaki Yazarve De- de. Ve dünyaprömiyeri yapan bir do- lu Türk oyununa akıtnğı emek. Gö- zümde şu anda canlandırabildikle- rim Necati Cumah'run 'Derya Gö- lû' ve 'Nahnlar', Hidayet Sayın'm •Pembe Kadın', Refik Erduran'ın 'Ramiz ile Ciiüde' cyunlan. Daha birçok oyun olmalıHarbiye'dekı Kenter Tiyatrosu'ndi sahnelenmiş olan Çebov oyunlanıdaki yeri, ay- nca belirleyici benin için. Belki. Şükran Güngör'ün clçülü, çok do- ğal oyunculuğu kafandaki Çehov . ukukçu olmaktan cayıp kendini tiyatroya adayan Çineli delikanlmın 51 yıllık sanat yaşamında 100'ü aşkın çalışma yer alıyor. Bunlardan, benim seyirci kişi yaşantıma süzülenleri öylesine sıralayıverdim. Tanıklığımı, tanık olmayanlarla paylaşmak için...Şükran Güngör'e teşekkür etmek, onu kutlamak için. oyunculuğuna denk düştüğü için. Otuz yıl önceki 'Marü'da 'ünlüya- zar' Trigorin'ı yorumlayan Şükran Güngör'ün, bırkaç yıl önceki 'Mar- ü' yapımında yaşlı Şorin Dayı'yı -bel- ki de Trigorin'ı oynadığından daha bü- yük bir başanyla- canlandınşını ız- lemek ne güzeldı. Çehov karakterle- ri olduğu yerde duruyor ve aktör ya- şamdan yaş aldıkça başka karaktere geçıyor. Bu iki 'Marn' arasında, "Üç Kızkardeş'in Dr. Çebutikin'i ve 'Van- ya DayTnın Vanya Dayı'sı da var... Ne ki tiyatro unutkandır. Nan- körlük düzeyinde... lyi ki 'Güle Gü- le". iyi ki 'Büyük Adam Küçük Aşk' yapılmış, ıyi kı 51 yıllık eme- ğin ve deneyimin Şükran Güngör'ü ulaştırdığı nokta, sinema yoJuyla seslendirilıp görüntülendirilmiş. Hukukçu ohnaktan cayıp kendini tiyatroya adayan Çineli delikanlı- nın 51 yıllık sanatyaşamında 100'ü aşkın çalışma yer alıyor. Bunlar- dan, benim seyirci kişi yaşantıma süzülenleri öylesine sıralayıver- dim. Tanıklığımı, tanık olmayan- larla paylaşmak için...Şükran Gün- gör'e teşekkür etmek, onu kutla- mak için. V l \-V T Amaç, insanlan bir coşku içinde birleştirmek, sıradan yaşamın içine karnaval neşesi katmak. Kent meydanından oyun alanına Mşlann Dili - Simurg', tasavvufedebiyatının en önemli hikâye anlatıcılarından, Nişapur doğumlu Feridüddin Attar 'ın "Mantıkü 't-Tayr " (Kuş Dili) adlı manzum destamndan yola çıhlarak hazırlanmış. Tasavvufî edebiyatın temel taşlarından biri haline gelmiş bu eser ruh/kuş benzeştirmesi üzerine kurulu, yola girme, yolculuk ve arayış imgelerini eksen alan metaforik bir anlatı. AYŞE EMEL MESCÎ Tiyatronun gücü insanın günde- lik yaşamında açtığı gündelik dı- şı parantezden, böylece varolu- şumuzu yenileyip daha anlamlı kılmasuıdan kaynaklanıyor: Ken- tin sokaklanm mekân tutan sokak tıyatrosu ise bu yenileme gücünü izleyici topluluğunun da ötesine taşmp her gün on binlerce insa- nın gelip geçtiği, paylaştığı yer- leri bir anda toplu bir coşkunun üretildiği oyun alanlanna dönüş- türebiliyor. Nüfusu 15 milyona yaklaşan bir büyük kenrin, Istan- bul'un göbeğindeki Taksim Mey- danı... Dört bir yana akıp giden arabalar, insanlar, günün son ışık- lanyla yanmaya başlayan reklam panolan... Yolculuk ve ar^ış... Yaşam neredeyse koreografik bir düzen taşıyan kaotik hareke- ti içinde sürüyor. Taksim Gezisi ile "The" Marmara Oteli arasın- da tutsak kalmış göbekte ve ote- îin teras katmda toplanan kala- balık ise bu yaşamın hem içinde, hem dışında. Geziye doğru çıkan merdivenlerin üzerindeki taraça- da hazırlıklar sürüyor, "şişme de- korlar" zaman zaman hafif bir esintiyle dalgalamyor. Sonra bir- den ışıklar yanıyor, bir ney sesi yükseliyorhoparlörlerden, Istan- bul'un üzerine gecenin örtüsü inerken güneş kursu aydınlanı- yor, Taksim Meydanı'ndaki izle- yici topluluğu için güneş doğuyor, az önceki "şişme dekoriar" Kuş- larDiyan'nın kayalıklan olup kı- zıla kesiyor, dev bir balondan ya- pılmış "Çavuş Kuşu" ışıklann üzerinde göğe yükselirken kentin en işlek meydanı bır oyun alam- na dönüşüyor. Fransa'nın ünlü sokak tıyatrosu "Les Plastkiens Volants"ın, tstanbul Tiyatro Fes- tivali çerçe\esinde sunduğu "Kıış- lann Dili-Simurg" adlı gösteri başlıyor. Gösteri, tasavvuf edebiyatının en önemli hikâye anlatıcılann- dan, Nişapur doğumlu Feridüd- din Attar'ın (festival kitapçığm- da belırtildiği gibi 7. yüzyılda de- ğıl, 12. yüzyılda kaleme aldığı) "Manüküt-Tayr'' (Kuş Dili) ad- lı manzum destamndan yola çıkı- larak hazırlanmış. Tasavvufî edebiyatın temel taş- lanndan biri haline gekniş bu eser ruh/kuş benzeştirmesi üzerine ku- rulu, yola girme, yolculuk ve ara- yış imgelerini eksen alan metafo- rik bir anlatıdır: tlk muthüuğun bü- yük 'Anı'sını içinde duyan, ama tek başına ona ulaşamayan Ça- vuş Kuşu diğer arkadaşlannı da bu yolculukta kendisine "can\"ol- daşı" ohnaya çağınr ve otuz kuş, kuşlar padişahı Simurg'u bulup, yaşamın sırnm öğrenmek üzere uzun bir yolculuğa çıkarlar. Yine metaforik bir kurguyla "yedi va- di"yi aşarak yapılan yolculuğun sonunda, aslında Simurg'un (Si murg: Otuz kuş) kendilen oldu- ğunu anlarlar. Anne Marie Schim- mel'e göre, "İran edebrvatında, ruhlailahizattnözdeşüği tecrübe- sini olağanüstü bir şeldlde ifade eden en ustahkh cinas" budur. "Dünya mahm götürmek ister- senyannıda,dünyayı hiç kavrama- dan ölürsün, ama kendini bilir- sen yüz kez var olursun" diyen Attar'ın bu anlatısı, aslmda tam bir sırra-erme (initiation) metafo- ru, insanın kendini bulma yolcu- luğudur. "Lesplastkiens Volants"ın gös- terisinde, bu yolculuk Taksim Meydanı 'nı çepeçevre dolaşarak gerçekleştiriliyor. Müzisyenlerin yerleştiği "balonlukamerivı e''nin, gökte süzülen rengârenk dev ba- lon kuşlann, kimi sınklar üzerin- de yürüyen, kimi meydandaki trafik ışıklarmın üzerine tırma- nıveren ya da kalabalığın arasına dalan oyunculann sutlanna geçir- diği ve içlerinden de aydınlatılan kuşlann peşine takılıyor izleyici- ler ve yüzlerce kez geçtiği bu meydanı bu kez bir masal anlatı- sının çeşitli konaklannda "vadi- Ieri"nde durarak dolaşıyor. Sönen balonun içinden göğe yükselen onlarca rengârenk küçük kuş balonuna takılıyor gözleri, sonra ölüler vadisinin gölge per- desindeki kuş iskeletlerinin birden üzerine geldiğine tanık oluyor. Kimi zaman izleyiciler de müzi- ğin ritmine kendilerini kaptınp dans ediyor, kimi zaman Çavuş Kuşu'nu ellerindeki uzun iplerle yönlendiren oyuncularla birlikte yürüyorlar. Otelin terasmdan ba- kıldığmda kalabalığın hareketi ve dalgalanması da ayrı bir tat katı- yor bu renkli cümbüşe. Kamaval neşesi... Gösteri, bedenine bir sürü kuş deseni çizili Simurg'un duman- lar içinde yok oluşu ve kuşlann kendilerini bulmasının ardından güzel bir havai fişek patlamasıy- la sona eriyor. Fıskıye gibi simet- rik açılan klasik fişeklerden fark- lı olarak, bağımsız yollannı ara- yan zerreciklerin başıboş hare- keti içinde dağılan kıvılcmüar gi- bi dağıhyor meydandaki kalaba- lık. Böyle bir gösterinin Attar'ın metnindeki içsel yolculuk felse- fesini aktarmasma olanak yok ta- bii. Zaten asıl amacı bazı temel öğeleri görsel nitelikleriyle öne çı- kanp insanlan bir coşku içinde bir- leştirmek. sıradan yaşamın içine kamaval neşesi katmak olan bir gösteriden de bunu beklemek hak- sızlık olur kuşkusuz. Attar'ın dedıği gibi: "Herke- sin yürüyüşü derecesine göredir, herkesin yakınhğı halli halince- dû*." Taksim Meydam'ndan ayn- lırken az önce Çavuş Kuşu'nun uçtuğu göğe bakıyorum yeniden, havada martılar dönüp duruyor. YAZ1ODASI SELİMİLERİ Bir Ada... 'Ada' kaçışın simgesi olduğu kadar iyimser ütop- yalann da yeri yurdudur. Ada bana hep etkıleyici gelir. Yaz şenlığinden sonbahar ıssızlığına... Kimi- leyin çorak adalardan bile ütopyalar duyumsana- bilir. Bazan öyle bir adayı anımsanm. Içim sızlar. Orada hiçbir zaman Cahit Sıtkı'nın "Rebon- son"u olmadım, öylesi birözlem duymadım: "Robenson, halden bilir Robenson, Adan hâlâ batmadıysa eğer, Alıp götürsen beni oraya, Deniz yolu kapanmadan evvel." Şimdi, bunca yıl sonra, garip bir hüzünle anıyo- rum. Yrtirilmişliğin yıkımını kuşanıyorum sanki. Ora- da Necatigiî'ın şiirlerindeki işinde gücünde, alın- teriyle yaşamak zorunda insanlar görmüştüm, or- ta halliyle yoksul arası. Arkadaşlanm da öyle. En varlıklı ben sayılabili- rim, gerisini siz düşünün... Bir gece, daracık bir ada sokağından insanlar birdenbire akın etti ve o sokakta 'yazlık sinema' olduğunu ögrendim. Yazlık sinema! Çocukluğumun masum Istanbul'unda olduğu gibi. Ama bir kez ol- sun gidemedik. Yaşlı bır kadından ışlemeli yemenıler almıştım, eşe dosta ada yadigârı. Adalı yaşlı hanım, yeme- nilerin kaç "kuruş" ettiğını bana hesaplattırmıştı. "Teyze, ya seni aldatırlarsa?" "Beni bu dünya aldatmış evladım; paranınki kaçparaeder..." On yıldır kendi kendime tekrarlar dururum: Be- ni bu dünya aldatmış... Orhan Kemal öyküsu, romanı esiyordu, nere- ye baksanız. Adanın her keseye uygun lokantala- n dolup taşardı. Çepeçevre kumsalda çocuklar koşuşur, deniztopu oynanır, başörtülu ve yazlık man- tolu büyük hanımlar seyrederdi. Gerçekten Orhan Kemal romanıydı. Gençlerin arkadaşlıklan yalnızcaArkadaş Islıkları'ydı. Bakış- malar, sevgiler, uzaktan bağlanışlar Devlet Ku- şu'ydu... Çalgılan ve şarkılanyla Çıngeneler geçerdi. Ne- şelı adamlardı, gülüp soylemekten hoşlanıyodan bu kez adada Sait Faik geziniyordu. Nihayet gün batardı. Karşıda Ekinlik Adası'nın tektük ışığı. Bir de o ıssız adacık, feneri yanıp sö- nüyor, döne döne ışıyıp kararıyor. Kalkıp her akşam gittiğımiz lokantaya giderdik. Alkolden sonra dünyaya Edip Cansever'in şiirie- rinden bakardım. Iç yangın ağır basardı. Gelgelelım adanın şenlikli ortamı duygumu çe- ler, çok geçmeden ya bir kahvede, ya bır pasta- nede olurdum. Kocaman, bol kremalı, bol pudra- şekerli milföylere bayılırdım. Denizden tekneler geçer, bağıra bağıra karpuz satılırdı, hem de kesmece. Denizden gelirdi akşamüzerlen o ınce rüzgâr. Plajdan pansiyona dönülür, mayolarçıkanlır, duş alınır, tıraş olunur, bir gömlek bir pantolon, akşa- ma koşulurdu. Gün batarken kıpkısa bırsessizlığedalardık. Ni- yeydi sessizlik? Ama e<le tutulur gözle görülür b«r- sessizlikti. Sonra yine kahkahalar, çocuk ağlama- ları, bisiklet kornalan başlardı. Bahçelerde, balkonlardasofralar, oturmuş bek- leyen erkekler, pınltılı patlıcan kızartmalannı geti- ren kadınlar... Yaz yaşanıyordu dört bir yanda. Adayı mı özledim, yaz coşkusunu mu; geçmiş güzel günlerle mi yunmak, arınmak istiyorum? Takvimde Iz Bırakan: "öyle ki şimdi biz bu muhite Ahmet Haşim'in âlemi ve bu saatlere Ahmet Haşim'in saatleri di- yebiliriz." Abdülhak Şinasi Hisar, Ahmet Haşim -VariıkYayınlan,1969. BUGÜN • AYA tRİNÎ'de 'Mozart Günleri' kapsamında 18.00'de Sigis^ald Kuijken \e Luc Devos'un 'Mozartin Ozgün Sesi' adlı paneli ve 20.00'de Marie Kuijken (soprano), Jan Vander Crabben (bariton) ve Luc Devos'un (fortepiyano) konseri. (Bileüx-02164541555J • YAPIKREDİ KÜLTÜR MERKEZİSERMET ÇtFTER ARAŞTIRMA KÜTÜPHANESİ'nde saat 18.30'da Mehmet Şenof'un yöneteceği taraftar paneli. (0 212 252 47 00) M OYUN ATÖLYESİ'nde 20.30'da Zuhal Okav'ın 'Srrah Bejaz' adlı dinletısı. (0216 349 98 78) • EYÜBOĞLU EĞİTtM KURUMLARI Ç.4MLICAKAMPUSUnda 'E>^boğhıEğıtim Kurumlan Tiyatro Buluşması' kapsamında saat 12.30 da Kandilli Kız lisesi'nın 'Düdüldüde KıymahBamya', 19.30'datSTEKÖzelAtanur Oğuz Lisesâ'nin 'Gel Evienelim Yürü Boşanahm' adlı oyunlan. (0 216 443 01 06) • MAYA'da saat 20.30'da 'SihirH Sah - 5 İBüzyonist 5 Gösteri' (0 212 252 74 52) • ANADOLU ÜNİVERSİTESİ SİNEMA ANADOLU'da '4. Esldşehir Sinema Günleri' kapsamında saat 10 00'da Maira De Medeiros'un 'Nisan Devrimi', 12 30'daNesfiÇölgeçen'in 'Oyunbozan', 15.00'teZekiDemirtaıbuz'un 'itiraT, 18.00'de Demirkubuz'un 'Yazgı', 20.30'da Claude Chabrri'un 'Sıcak Çikoiata' filmlerinin gösterimi. (0222 335 05 80) • BEKSAV'da 'Taviani Kardeşler Filmleri' kapsamında 15.00'te 'San Lorenzo Gecesi'. 17.30'da •YakdacakAdam', 19.30'da 'Babamve Ustam' filmlerinin gösterimi. (0 216 349 91 55) ANKARA MÜZİK FESTİVALİ • MEB ŞtRA SALpNU'nda T^er Okoshi (trompet) ve TamerOtken'in (Tdarnet/cura, kaba zurna) konuk sanatçı olarak katılacağı Andio Fact'in konseri. (0 312 427 08 55) İSTANBUL TİYATRO FESTİVALİ • MUHSİN ERTUĞRUL SAHNESİ'nde 20.30'da The WatennuTin 'Gülün Öfkesi II' adh oyunu. (0 212 246 06 28) M TAKSİM SAHNESİ'nde 20.30'da Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tryatrolanıun 'Misafır' adlı oyunu. (0 212 249 69 44) • TAKSfcVIGEZİPARKTnda 19.30'da Kumpanya'dan AB Atay ve Cenk Tefimen'in rol aldığı 'Yine Ne Oldu?' adlı sokak gösterisi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear