31 Ocak 2025 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 EKİM 2002 ÇARŞAMBA 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Naomi Klein, 'No Logo'da, marka olayının ardındaki gerçeklere dikkat çekiyor Kapitalizmin içyüzüGAMZE AKDEMtR Kanadah gazeteci' yazar / araşrırma- cı Naomi KleiıTın "No Logo' adlı kita- bı Nalan Lysal'ın çevirisiyle önümüz- deki günlerde Bilgı Yayınevi"nden çı- kacak. Kıtapta yer alan konulann özel- likle 'Yer Yok, Seçenek Yok, İş Yok' başlıklan altında özetlenebileceğini söyleyen Nalan Uysal. şirketlerin, pa- zarlama hedefleri doğrultusunda kişi- lerin özel hayatlanna, toplumlann or- tak kullanım alanlanna gırdıklerinin vurgulandığını ekl'vor. -Küreselleşmenin başbca vaatlerin- den olan seçeneklerin artacagı vaadi ise tam tersine dönmüş, şirkeder fınansal güçlerini kullanarak tüketiciye ulaşan ürün vehizmederi kendi amaçlan ve is- tekleri doğrultusunda şekillendirmeye başlamışor. Şirket evülikleri yoluyla da ürün ve hiznıet sunan şirkeder birbiri ile çıkar ilişkisi içine girmiştir. Şirketle- rin üretimden çok pazarlamaya yönel- meleri ile Ban'da oldukça vüksek ma- Kyediolan işçiçabşürma modeJi terkedfl- miş, üretim işi Uzakdogu ve 3. Dünya ülkderine kaymışür. Üretim anlamın- da Baü'da işler kaybedilmiş, hizmetsek- töründeiseşekfl değişurerek yanzaman- h ya da geçici işler haline geüniştir." İhracat işleme bölgeieri Büyük firmalann, markalann 'ser- best ticaret bölgeleri'nde az para - çok kâr politikasıyla ucuza çalıştırdığı in- sanlann yaşam koşullannın da büyü- teç altma almdığı kitapta Klein, bu ça- lışma şeklinin Nike, Reebok, Gap, Dis- ney, IBM, General Motors gibi pek çok şirket tarafindan benimsendiğini anla- tıyor. - Kitapta diişiik ücretle çok çalışma sonucu yaşamını yitiren işçi kiz Car- mefa'ta örneğiyle çarpıcı bir şekilde üze- rine dikkat çekilen agır çalışma koşul- lannda işçiler ne kadar süreler, ne ka- dar ücrederle çaüştınlrruş? NALAN l YSAL-Özellıkle 'ihracat işleme bölgeleri'nde yoğunlaşan ucuz üretimin, çalışanlann günlük 1-2 do- lar ücretle, günde mınimum 14 saat ça- lıştıklan koşullarda gerçekleştiği söy- kiler, tepki gösteren gruplann bakış açılanna ve önceliklerine göre farklı- lık göstermiştir. Örneğin, toplumsal alanlann yok oluşuna tepkı gösteren bir grup Sokaklan Geri AP hareketi ile ko- ordineli sokak partileri gerçekleştir- mişler, yollan işgal edip parti yapmış- lardır. Diğer yandan Shell karşıtlan çe- şitli gösteriler yapıp, Shell istasyonla- nnı işgal etmiş, ifade etmek istedikle- ri düşüncelerini Ken Saro-VVhva'nın idam edilişi olayı odağında dile getir- mişlerdir. Ancak tüm gösterilerin or- tak özelliği, çağın gereği olarak inter- tir. Bu forumun sloganı 'Başka bir dün- ya mümkün'olmuştur. Küreselleşme- nin kötü ellere düşmüş, iyi bir fıkir ol- madığı düşünülmektedir. Katılımcı de- mokrasinin sağlanması için çahşılma- sı gerekriği düşüncesi bu yeni eylem- cilerde hâkim görünmektedir. - Kitapta dikkat çeken örneklerden biri de Nike'ın kurucusu ve sahibi Phill Nike'm getirdiği veçokgeçmeden diğer- lerinin de izlediği stratejL Bu stratejiyi özeder misiniz? UYSAL - Nike'ın öncülüğunü yap- tığı strateji "Ürünler değiL, markalar" Büyük fırmalann, markalann 'serbest ticaret bölgeleri'nde az para - çok kâr politikasıyla ucuza çalıştırdığı insanlann yaşam koşullannın da büyüteç altına alındığı kitapta Naomi Klein, bu çalışma şeklinin Nike, Reebok. Gap, Disney, IBM, General Motors gibi pek çok şirket tarafindan benimsendiğini anlatıyor. lenmektedir. Kitapta çeşitli örneklerle de aktanldığı gibi, bu işyerlerinde faz- la mesai uygulamalan zorunlu olup. kimi zaman günde 18 saat, kimi zaman aralıksız 48 saat süren vardiya uygu- lamalanndan bahsedilmektedir. Ayn- ca fazla mesai ücreti ödenmediği ve çalışanlar için garanti edilen aylık ça- lışma saatlerinin de belirlenmediği be- lirtilmektedir. - Tüm bu yaşananlara karşı dünya- da ne gibi örgüdenmeiere, eylemlere gi- dümiş? UYSAL - Yaşanan bu olaylara tep- netin yaygın kullanımıdu-. - Kkin'ın önerdiği ve halihazırda var olanlan değerlendirdiği çözüm önerile- ri, mücadeJe biçimleri nasıl anlaülıyor. UYSAL- Klein hareketın bellı bii lı- dere ihtiyaç duymadan geliştiğini an- latmaktadır. Seattle'dan bu yana gös- teriler daha çok tepkilerin dile getiril- tnesi ve dikkatlerin bu konuya çekil- mesi amacına yönelik olmuştur. Ancak bundan sonra daha yapıcı adımlar atıl- ması gerektiği vurgulanmaktadır. Bu doğrultuda Brezirya'da Porto Alegre'de Dünya Sosyal Forumu gerçekleşmiş- olarak adlandınlmaktadır. Buna göre şir- ketler fabrikalara sahip olmak, yönet- mek, işçi çalıştırmak gibi üzerlerinde ağırlık yaratan, hantal bir yapıya sahip olmalanna neden olan unsurlan terk et- mişlerdir. Ürünler dışandan tedarik edilebilir. Bu şekilde üretimin zamanın- da gerçekleşmesi, bunun için çalışan iş- çilerin iş saatlerinin düzenlenmesi, iş- çilere ilişkin yasal yükümlülükler ta- mamen yükleniciye ait olmakta, bu sa- yede şirketler, son derece ucuza mal et- tikleri mallann pazarlanması ve ürün geliştirme konulanna daha fazla yatı- nm yapabilmektedirler. Bu da ürün de- ğil, imaj ve marka üreten şirketlerin oluşmasma neden olmuştur. - Klein, kurulan serbest ticaret böl- geJerinde yaşanılanlan nasıl sergfliyor? UYSAL - Klein kitabında serbest ti- caret bölgeieri ile ilgili olarak, hem çe- şitli uluslararası kurumlar tarafindan gerçekleştirilmiş çahşmalann sonuçla- nnı veriyor hem de yaptığı ziyaretler- de kendisine anJatılan olaylan örnek- lerle aktanyor. Hûkümet-fırma ilişkisi - Tüm bu olaytarda hükümetier-fir- malar arasındaki danışıklı dövüş nasıl incelenmiş? UYSAL - Markalann güçlenme sü- recinde şirketler ile hükümetler çok çeşitli temellerde bir araya gelmiş- lerdir. Hükümetler. örneğin ticarete ilişkin yasalann fırmalar lehine gev- şerilmesinden, çeşitli ülkelerde hü- kümetlerin kendi vatandaşlanna kar- şı şirketlerin yanında yer almasına, bu doğrultuda kendi vatandaşlanna askeri güç uygulamaya, hatta idama varan sertlikte tepkiler göstermele- rine, sömürücü işyerlerinde kabul edilebilir koşullarda çalışma isteği ile grev yapan işçilere askerler yardımıy- la müdahale edilmesine kadar çok çe- şitli şekillerde taraf olmuşlardır. Ba- zı şirketlerin dünyadakı kimi ülke- lerin bütçesinden daha büyük bütçe- lere sahip olmalan, onlara hükümet- ler üzerinde ekonomik baskı yapma gücü sağlamıştır. ITI'DAN AÇIKLAMA Atina'ya gidilemiyor Kültür Servisi - Birleşmiş Milletler'in sahne sanatlan örgütü ITI - UNESCO'nun 14-20 Ekim tarihlen arasında Yunanistan'm başkenti Atina'da yapılacak olan Yirmi Dokuzuncu Dünya Kongresi'ne Türk temsilci gönderilemiyor. Bunun nedenini "Kültür BakanhğTnın akü almaz ilgisizlik ve sorumsuzluğu" 1 diye açıklayan ITI Türkiye Merkezi'nden şu bügiler verildi: "Yüz kadar üye ülkede ITI merkezleri. uluslararası kültür ilişkileri alanında en önemli kununlardan biri olarak, toplum çıkar ve itibannın hizmetindedir. Merkezimiz de 47 >ıl önce Bakanlar Kurulu karanyla ve Muhsin Erruğrul'un başkanlığında, kuruluşundan bu yana o yönde sürekli katkı üretmiş, yasal yükümlülük olan Bakanlık desteğini aldığı \ıllarda bir Düma Kongresi'ni İstanbuldayapmış, başka ülkelerde düzenlenen kongrelerin de hepsine etkili temsilcilerle kaülmışor. Başta Yunanistan ve Güney Kıbns'ın çok aktif ITI merkezleri olmak üzere, değişik dış odaklann bu toplantdannda ülkemize yönelrrikleri haksız tederi \anıtsLz bırakmanıa göre\ini ber zaman yerine getirdik. Bu yılki Atina kongresi zaman v« mekân açısından ülkemiz için özeDikle özen gerektiren koşullarda geçecek.'Türkiye Kültürsüzdür" iddialanyla kapısuıda bekletildiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinin temsilcilerine dünya kamuovıı önünde gerçekleri anlatmak bakımından da >arariı bir forum olacak. Kaüluıı sağîayabilmek için üç a> dan uzun bir süre önce Kültür Bakanhğunız yetkililerine başvuruda bulunduk. Zaman geçtikçe başvunı\'u gitgide artan bir telaşla yineledik. Bugüne dek hiçbir yanıt almış değiliz. En yoksul Afrika üİkelerinin bile heyeder gönderdiği ITI -UNESCO Atina Dünya Kongresi'ne, tarihinde ilk kez kanlmayarak Türkiye uluslararası bir skandal konusu olacak ve maalesef bir kültür bozgunu yaşajacak.'' Hamburg Üniversitesi'nden bir ekip 'konargöçer' sergileriyle bugün Asmalımescit Sanat Galerisi'nde Çizgîlerle iletişim kurmal • Topluluk, çizimin dolaysız bir kaydetme olanağı yarattığı fikrinden yola çıkarak, çizimlerle iletişim kurmanın yollannı arayarak geçen iki hafta sonunda, çeşitli iç ve dış mekânlarda yaptıklan çalışmalanyla farklı bir İstanbul profili sunuyor. ÖZLEM ALTUNOK Sadece çizgilerle iletişim kurulan bir gazete, gündelik yaşamla sanatın iç içe geçtiği bir ilişkiler zinciri, algı- nın değişkenliği, fotoğrafın donuklu- ğu, çizimin inandıncıhğı, sanatçının yürümek zorunda olduğu uzun ve en- gebeli yol... Hamburg Üniversitesi'nden Ergül Cengiz, Phillip Haffner, Stephan Mörsch, Henrieke Ribbe. Nina Taka- ta ve Cho Yoon Joo'dan oluşan, ya- şananlan sürekJi izleyen ve çizen in- sanlar topluluğu. iki haftadır istanbul sokaklannda projelerini gerçekleştir- mek için çizim yapıyor. Çizimin do- laysız bir kaydetme olanağı yarattığı- nı düşünen ekip elemanlan, fotoğraf ve videonun donuk olduğu düşünce- sinden yola çıkarak kendi alanlannı oluşrurmaya çalışıyorlar. İstanbuTdan kesitler Çalışmalannda hız, gözlem, algı farklılıklannın önem kazandığı, izle- yiciyle birebir ilişki kurabildikleri bir ortamda çizim yapan topluluk. 'ko- nargöçer' sergileriyle bugün Asmalı- mescit Sanat Galerisi'nde olacak. Sa- dece bir gün konuk olacaklan mekân- i——- da fstanbullu izleyicilere, kendi gör- dükleri istanbul'dan kesitler sunacaklar. Çizimlerle iletişim kurmanın yollannı ara- yarak geçen iki hafta sonunda çeşitli iç ve dış mekânlarda yaptıklan çizimler, onlara fark- lı bir tstanbul profili sunmuş. Karmaşanın. hareketin olduğu bir kentte ya- şamın içine rahatça süzülerek çok fazla ma- teryal toplamışlar sergileri için. Istanbul'da biriken bütün çizimlerden seçecekleri çalış- malar, kolay bir şekilde galerinin duvarlan- na asılarak sergilenecek. Bu 'ara gösterim', topluluk Hamburg'a döndüğünde buradaki mekânlarda yapılan ses ka- yıtlannı çizimlerin üzerine yükleye- rek yeni birproje konusu da olacak. tlk projelerini Hamburg'da sokak- ta. konusuz, çe\Tenin etkisiyle etraf- lannda olanlan çizerek gerçekleş- tirmişler. Proje, gelişme aşamasın- da farklı çalışmalara da kapı arala- mış. "Göz ne görüyor, algı arttinla- bilir mi, bir göz ya da daha çok göz neler görebilir?" düşüncesinden yo- la çıktıklan çalışmalara, siyaha bo- yanmış tahta bir kamera, film çeki- liyormuş izlenimi verirken sokakta resim yaparak algıyı sorgulayan bir performans ya da beyaz kâğıtlara çiz- dikleri desenlen yan yana getirerek yaptıklan çekım örnek \erilebilir. Çizim gazetesi Topluluk. bir yandan çizim çalış- malannı sürdürürken bir yandan da bir çizim gazetesi oluşturmanın yol- lannı aramış iki hafta boyunca. Is- tanbul'a gelmeleri ise topluluk ele- manlanndan Ergül Cengiz'in girişi- miyle gerçekleşmiş. Mimar Sinan Üniversitesi resim bölümü öğrenci- leri ve "Leman" dergisiyle ilişkiye girerek yeni adımlar atmaya çalışmış- lar. Proje üretimine devam ederken sergileme koşullannın, kendini gös- termenüı zorluğunu sorgulayan top- luluk üyeleri, bir sanatçının kendini gösterme yolunu çok yavaş ve uzun buluyor. Bu anlamda ara yollar bulup, so- kağa çıkarak. sanat ve yaşamı bir arada, yaşanabilir kılmaya çalışıyor- lar. Yaptıklan işleri galerilere çok uygun görmeseler de performans et- kisi yaratması, izleyicilerin katılımı ve yeni şeyler öğrenmek onlar için oldukça cazip. (Açılışı bu akşam saat 18.00'de Asmalımes- cit Sanat Galerisi 'nde yapılacak olan sergi varın akşama kadar gezilebilecek. Tel: 0212 '249 69 79) DEFNE GÖLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Uçan Demokrasi Uçan Hollandalı Richard VVagner'in 1843'te besteledıği ünlü operanın adıdır. Yapıtın konusunun kaynaklandığı söylenceye göre, açık denizde birfır- tınaya yakalanan kaptan Vanderdecken, kurtulur- sa Umit Burnu'nun çevresini dolaşmaya ant içer. Bu nedenle sonsuza dek bu yolculuğu yapmaya hü- küm giyer. Bu söylenceye bir gönderme yapmak için olma- lı, Hollanda Hava Yolları uçaklarının üstünde de "Uçan Hollandalı" yazısı okunur. Geçenlerde Çağdaş Türk Şiiri üzerine bir konuş- ma yapmak için bir günlüğüne Hollanda'nın Lahey (onlann deyışiyle Den Haag) kentine gitmiştim. Ki- mi izlenimlerim bu ülkede demokrasinin de uçuşa geçtiğini, akla hayale gelmeyecek noktalara dek ge- liştiğini gösterdi bana. Eski Yunancadan gelen sözcük anlamıyla halk ik- tidan demek olan demokrasi, günümüzde genel tanımıyla siyasal iktidarların halkın çoğunluğunun oyuyla belırlenmesi olarak biliniyor. Ancak çogunluğun belirleyici olması, azınlıkta olanların hak ve özgürlüklerinin olmaması anlamı- na gelmiyor. Tersine, demokrasinin her gün biraz daha genişleyen sınırları, toplumsal yapı içinde her bireyin tek tek hak ve özgürlüklerini tanımayı ve korumayı beraberinde getiriyor. Çağdaş dünya. demokrasinin sınıriannı alabildi- ğince yayıp genişletme çabasında da birbiriyle ya- rışıyor. Brüksel'den bındiğim tren, Anvers'i geçip Hollan- da topraklarına gırdığinde bu ülkenin kendine öz- gü görünümleri de başladı: Irmaklar ve su kanalla- n arasında göz alabildiğince uzanan, dümdüz yem- yeşil çayırlarla bunlar üzerinde kaygısızca dolaşan büyükbaş hayvanlar, üç katı geçmeyen yapılarıyla insani özelliklerinı hiç yitirmeyen kınmızı tuğlalı, ge- niş ve yüksek pencereli evleriyle yerleşım yerieri... Böylesi bir yerden geçıyorduk, yan yana sıralan- mış çok sayıda futbol sahası gördüm. Günlerden cumartesiydi, güneşli bir hava vardı ve tüm bu spor alanlarında futbol oynayan belki yüzlerce çocuk ve genç vardı. Bu alanlar bittiğinde bu yılki Şampiyon- lar Ligı ön elemesinde Fenerbahçe'yi eleyen, ge- çen yılın UEFA Kupası Şampiyonu Feyenoord'un stadyumu göründü. Demek bu kent yalnızca bü- yük bir takım yaratmakla kalmamış, futbol oynaya- bılme, bu sporda kendini sınayabilme olanaklannı bütün gençlere yayarak bu alanda da demokrasi- yi genışletmiş. Hollanda kentlerinde tek bir kütüphane yok; kent merkezindeki ana kütüphanenin dışında, çeşitli semtlerde açılmış, görsel ve işitsel kültür ürünleri- ni de ıçeren kütüphaneler var. Konuşma yaptığım Transvaalkvvartier Kütüphanesi de bunlardan biriy- di. Kentte yaşayan yabancılar düşünülerek kitaplı- ğın kimi bölümleri farklı dillerden kitaplara ayrılmış- tı. Gorevlıler bana Türkçe kitapların olduğu bölümü de gezdirdıler. Edebiyatımızın eskı ve yeni değerli ürünlerinı raflarda, dahası çoğunun okunmaktan yıpranmış olduğunu görmekten mutlu oldum. Bu semt kitaplığının bir duvannda da Hollanda Kraliçesi'nin kitaplığı ziyareti sırasında çekilmiş bir fotoğraf asılıydı. Bizim devlet adamlanmız içinde kü- tüphane zıyaret eden olmuş mudur diye düşünme- den edemedim. Haylı geç bıten soyleşiden sonra kentte dolaş- maya çıktık. Bindığimiz tramvayın ön vagonu do- lu olmasına karşın arkadaki küçük vagonda hiç kim- se yoktu. Aradaki kapı ise açılmıyordu. Bildiğiniz gibi Hollanda'da sağlık açısından teh- dit oluşturmayan hafif keyif verici maddelerin kul- lanımı yasal. Meğer bu vagon bu tür maddeleri kul- lananlar için eklenmiş. Hem onlar rahatça içebil- sinler, ötekiler de koku ve dumandan rahatsız ol- masınlardiye. Bunuöğrenincepesdemekten ken- dimi alamadım. Kamu ulaşım araçlarında esrar içen yurrtaşlannın haklannı korumayı bile düşünen ve bunun için önlem alan bir demokrasiye daha ne denir? Donüşte uçağa binmek için geldiğim Amsterdam Havaalanı da insani ayrıntılara gösterilen özenle beğenimı kazandı. Sözgelimi bekleme yerlerinde genellikle yalnızca oturma yerieri olur. Orada oturur uçağa alınmayı beklersiniz. Burada ise oturma yerlennin yanında çalışmak isteyenler için masalar, yatmak isteyenler için yatar koltuklar konulmuş- tu. Hepsi de işlevseldi ve kullanılıyordu. Bütün bunlan düşünmek, belki dahaekmekder- dini çözememiş toplumumuz için gereksiz görülebilir, ama dünyanın nelerle uğraştığını bilmezsek, yönümüzü bulmada güçlükler yaşamaz mıyız? tfisekci@superonline.com K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K  M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear