25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 ECİM 2002 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA J\_ U L J. U M\ kultur(g cumhuriyet.com.tr 15 HAYATIN ÖTE YAKASI FERİDUN ANDAÇ Savaş çağının yansılan"Geceye dönmek istiyorum, geceye./ Öte- deki uldızların koynuna./ Düş sağımı var ötede;/ Ne kış kaldı, ne bahar, ne de yaz.' Oaze) yaprağına döndü ömrümüz,/ Bir ku- şafnudan ötekine / esriyip gidiyor zaman.'" Ben bunları düşünüyordum, Argiro'nun yaz- dıklamı. O ise, binleriyle konuşuyordu. Selim Bugariç ha bire anlatıyordu, Tito bize bakıyor- du! Belgrad treni geldi gelecekti. Gecenin yüre- ği serilmiştı yollara. Usküp gara dolmuş, gar Üsküp'e dar-ı zından olmuştu. Beklenen tren gelmişti. Belleğimden o sözler silinmişti, Ar- giro ürperircesine fısıldamıştı: "Savaşın çığü- ğını getiriyor bu yüzler.." Selim: "Bu ateş buralara da sıçrayacak," demişti. Tito'nun bakışlan hiç değişmemişti. Bir yadigârdı çer- çevelenen gülümseyişi. Çözülmenın, savrulmanın, sürgünlere gitme- nin diliyle konuşmuştuk günlerce. Balkanlar'ın kanayan yenne durup bakmış; düne, bugüne, yanna dair sözler etmiştik dünyanın birçok ye- rinden gelen yazarlar. Sonra, o toplantıdan çıkmış kentin eski, ye- ni yüzünü keşfe düşürmüştük yolumuzu. Gide gide istasyona varmıştık. Bir kenti en iyi anla- tabilecek güzergâhlardan birinde savaş çağının sesiyle yüzleşmiştık. O günün gecenin seyri belleğimden hiç silin- medi. Az ötemizde savaş vardı, Avrupa'nın kal- binde. Barbarlar her yanı sarmıştı. Uygar dün- yada vandalca bir kınm-kıyım yaşanıyordu. Suspusfu herkes, hepimiz! Bu dalga geçeli epey olmuştu. Tufan dindi di- necekti Insanlık yeni bir bakış, yeni bir dil, ye- ni bir söylem arayışına dönmüştü yüzünü. "Büyük Sırbistan" düşünün ateşleyici bilin- cı dağlanmıştı artık. 1991 'den o güne (1994), o günden bugüne Saraybosna'da başlayıp bitenin bize anlattığı yenıçağ'ın savaşa ve 'kuşatma'ya dair neyi'nasıl niçin yaptığıdır.. Evet, o gelip geçen tufanın açtığı derin yara- lar/yıkımlar bir daha silinmemek üzre izler bı- rakmışsa insanlığın tarihınde; oraya, Balkan- lar'ın kalbine dair ne söylersek söyleyelim hep bir eksik yanm kalacak, hüzünlü olacaktır. Nice zaman önce, tsmail Kadare'nin Koso- va'ya Üç Ağıt'ını okumuş, onun alegorik bir üs- lupla kaleme aldığı üç farklı metni "Eski Sa- vaş"," Soylu Bir Kadın", "Sultanın Yakarı- şı" günümüzdeki savaşa bakışın yorumu ola- rak da okunabileceğini imleyen bir yazı kale- me almıştım "Özgürlüğe Adanış" Kadare, Kosova bozgununun açtığı yaranın kanayıp dur- duğunu imler. Arnavut ve Sırplar'ın bu felake- te nasıl kapı açtıklannı yer yer de dile getirir. O bozgunla Balkanlar'da beliren iki dinlilik bir- çok olgunun da nedeni olmaya başlamıştır. Dört bir yanı saran savaş çağının sesi O günden bugüne değişen nedır? diye sordu- ğumuzda; savaş çağımn sesi ortalığı dört bir yandan iyice sarmasıdır diyebiliriz. Yazann ta- ÖKUMA ÖNERİLERİ Hali'nin okuru olmak, savaşın soluğunun ürpertici yanını hissetmektir biraz. Yeni dünya düzeninin getirdiği acımasızlığın yüzünü görmek, saldığı acılara tanık olmaktır. Kl !}A1^A HALİ G şımak istediği umut, umutsuzluk çağınm göl- gesinde kalıyor. Ama insan belleği unutmuyor hiçbir şeyi. Yazanın/yazann belleği ise bunun dilininkurucusuyansıtıcısıdırişte. Camus'den alıp imlediğim bilincin günümüzdeki etkin se- si Juan Goytisolo, savaşın en ateşli günlerin- de çıkıp gitmişti Saraybosna'ya. O 'etnik sa- vaş'a tanıkhk eden bir avuç yazar-aydm'la bir aradaydı. O yolculuğunun tanıklığını da yaz- mıştı sıcağı sıcağına. Şimdiyse, o duygulann/ tanıklıklann ızlerin- den giden Goytisolo'nun bir başka yapıtı gelip buluyor bizi: "Kuşatma Hali". Her savaş yıkımdır, soykınmdır... Biz, Argiro'yla, o duygulann sığınağınday- dık Üsküp'te. tlk sözlerini fısıldadığı "Kuşat- mada Zaman" şiirini ulaştırmıştı nice sonra Atına'dan. Ürperen dil, utanca gömülen seyir, unutulan bellekti yazının ucuyla gelip bizi bu- lanbuluşturan. Şimdi, yeniden Üsküp ganna döner, Argi- royla buluşur, Tito'nun gözlerine bakar, Buga- riç'le söze dururcasına Juan Goytisoloya dü- şürüyorum yolumu. Savaş çağını unutmak, sa- ünümüzde yazann neyi/niçin/nasıl anlatması gerektiğinin dilini kuruyor, Goytisolo. Aynı zamanda, "bir düşün dolaysız dehşetini yaşargibi" bir duygunun serdümencisi kılıyor bizleri. O sesi bulabileceğimiz bir bakış, yüreklice söyleyişin anlatımıdır, 'Kuşatma Hali'. vaş çağını yaşamak istemediğimi haykırabil- mek için yeni bir ses anyorum kendime. Sizin- le benzer çığlıklan duymak istemediğimizi yansıtabilecek bir ses... Kuşatma Hali'nin okuru olmak, savaşın so- luğunun ürpertici yamnı hissetmektir biraz. Ye- ni dünya düzeninin getirdiği acımasızlığın yü- zünü görmek, saldığı acılara tanık olmaktır. Goytisolo, Saraybosna Yazılan'nda; Handke, Bir Kış Yolculuğu'nda; Nedim Gürsel, Sevgi- lim Saraybosna'da bunun değişen yüzlerini yan- sıtmışlardı. Bu kez, romana dönüşen bir anlatıda, bir baş- ka gerçeklikle yüzleşiyoruz; savaşla tanışan 'yazar'/'anlatıcı'mn imgelemini sarsalayan gerçeklerin dili. O yeri/zamanı aşan bir bilin- cin yansılannı getirir, Goytisolo. Her savaş ay- nıdır, her savaş yıkımdır, soykınmdır... Evet, günümüzde yazann neyi/niçin/nasıl anlatması gerektiğinin dilini kuruyor, Goytiso- lo. Aynı zamanda, "bir düşün dolaysız deh- şetini yaşar gibi" bir duygunun serdümenci- si kılıyor bizleri. O sesi bulabileceğimiz bir bakış, yüreklice söyleyişin anlatımıdır, Kuşat- ma Hali. * Juan Goytisolo: Yeryüzünde Bir Siirgün, Haz- Çev.: N.GülIşık 1993, MetisYay., 188 s.; Saraybosna Yazıian, Çev: Ayşen Gür, 1996, Nisan Yay., 1996, 79s.; ' Manc'lann Öyküsü, Çev.: Muhittin Karkm, 1997, îletişim Yay., 230s.; Osmanh'nın İstanbul'u, Çev: N.G. Işık, 2002, Yapı Kredi Yay:, 132 s.; Kuşatma Hali, Çev.: Alev Er, 2002, Can Yay., 192 s.. * İsmail Kadare: Kosova 'ya Üç Ağıt, Çev.: Aykut Derman, 1999, Doğan Kitap, 86 s.; Peter Handke: Bir Kış Yolculuğu, Çev.: Sezer Duru, 1997, Telos Yay, 130 s.; Nedim Gürsel: Balkanlar'a Dö'niiş, 1995, Can Yay, 144 s.; Volidar Coliç: Bosnahlar. Çev.: Esin Tatû-Çelikkan, 1996, YKY,87s. BELLEK KUTUSU "Ulusal ve dinsel değerlerin önceliğini savunanlarca kan ve ateşle çizilen yeni Balkan haritasında, Saraybosna adı tek başına bir hakaret gibi kabul edilen bir kozmopolitizmi simgeliyordu: karşüaşmalar ve buluşmalann yeri, farkhhklann dışlanma nedeni olacağı yerde iç içegeçtiği, yeni biryapıya ve açıklığa yol açüğı nokta: Bosna başkenti Avrupa kentinin farklı, imrendirici ve açık bir özetini sunuyor-şimdi artık sunuyordu diyeyazmak çok dokunuyor bana. Biz köriiz, sağınz, dilsiziz, onu yıkmalanna izin verdiğimiz için." Juan Goytisolo ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Düş ve Sanat... "İnsan fotoğraflan çekmektesiniz... En iyi tanışan- \ar, hep kafalannda ötekilere ilişkin bırden çok ger- çeklikle yaşarlar. Henûz iyi tanışmadıklan zamanlar- daki öteki, olmasını istedikleri ve istemedikleri, kız- dıklan ve kızmadıklan zamanki öteki; uzayıp giden bir ötekiler zinciridir ilişkilerimiz aslında. İşte bu neden- le, düş kınklığı diye bir şeyin de -bu bağlamda- söz konusu olmaması gerekir. Ben, belki genel eğilimin tam tersine, düşlerin kınlması ya da kınlmamasını dert etmektense, olabildiğince çoğaltılmasından ya- nayım; ınsanlar üzerine ne kadar çok düş kumlursa, onlar bir o kadar çoğaltılmış, o insanlan yitirme ola- sılığı da azaltılmış olur. Çünkü o zaman kendilerine ilişkin bütün düşleri kınp parçalamaya o insanlann güçleri bile yetmez..." Ortalığı temizlerken elime geçiveren bir not. Bir de- nemede, ya da belki bir öyküde kullanılmış. Önemli olan. bir zamanlar nerede kullanıldığı değil. Ansızın şimdi ve daha geniş boyutlarda kullanılabilecek çağ- nşımların uyanması. örneğin sonunu biraz değiştir- diğinde, ve insanlann yerine dünya konulduğunda: "Ben, belki genel eğilimin tam tersine, düşlerin kınl- ması ya da kınlmamasını dert etmektense, olabildi- ğince çoğaltılmasından yanayım; üzerine ne kadar çok düş kurulursa, dünya bir o kadar çoğaltılmış, gü- nün birinde dünyasız kalma olasılığı da azaltılmış olur..." Ve işte o zaman "dünyalanna ilişkin bütün düşleri kınp parçalamaya o düşleri kuranlann güçle- ri bile yetmez." Ortamımızda, önceki kuşaklann ağıriıklı kesiminin bugünün gençlerine karşı işledikleri en ağır suç, ben- ce onlara artık düş kuramayacakları, nasılsa kurula- bılmiş düşlerin anlamsız bulunduğu ve herkesın ola- bildiğince düşlerden "anndınlmış" uyanıklıklara yar- gılı kılındığı, çorak zeminler hazırlamış olmaları. Ül- kemizde bugünün çocuklarına ve gençlerine, daha eğitimin ilk aşamalarından başlayarak, vatana, dev- lete, millete ve topluma karşı olan görevleri belletil- mekte. Gencecık bellekler, antikçağ Yunan traged- yalanndaki soydan gelen laneti andınr biçimde, kay- nağı sorulamaz, tartışmaya kapalı borçlarta doldu- rulmakta. Çocuklarımıza ve gençlerimize ne yapma- lan, ne yapmamaları gerektiğini öğretirken, kendi aramızda onlara ne yapılmaması, nasıl davranılma- ması gerektiğinden söz etmeyi çoktan unuttuk. Dün- yaya açılabilme yetisini yitirmiş yetişkinler olarak on- lara tek öğütleyebildiğimiz, büyükleri, yani bizler gi- bi olmaları - üstelik buradaki büyüklüğün yalnızca yaşlılıkla eşanlamlı olduğunu unırtarak! Karamsarlık, böyle zeminlere layık görülmüş bir gençliğin doğal konumudur ve gençlerin bu zemin- lerde umutsuzluğun zehrini içmeden boy vermeleri- ni beklemek, en azından her gençten beklene- meyecek, mucize benzeri bir eylemdir. Çünkü düş- leri ellerinden alınıp, yenne tek boyutlu, çoğu düz- mece gerçeklikler verilenler, herhangi bir umudu ye- şertebilme olanağından genellikle sonuna kadar yok- sun kalırlar. Bu ülke, sanattaki yerini de işte bu yüzden birtür- lü bulamıyor. Evet, bılerek "bu ülkede sanatın yeri" demedim. Bunu kısa süre önce, gencecik yaşında, düş yoksulu ortamımızda sanatın yolunu tutmayı ba- şarmış bir eski öğrencımden öğrendim. "Hayır, ho- cam, bu ülkede sanatın yerinden değil, sanatta bu ülkenin yerinin olup olamayacağından söz etmeli- yiz!" Zaten son yıllarda daha çok bu ortamın yetiş- kinlerinden değil, fakat gençlerinden öğreniyorum. Belki de hep hiç hak etmediklerinı yaşamak zorun- da kalmışlıklan yüzünden erken yaşlarda bir tür bil- gelığe itıldiklen için! Sanat, yeni dünyalar kurgulamakla eşanlamlıdır. O dünyalar da önce düşlerde doğar. Bundan çıkan do- ğal sonuç, düş kurma özürlü bir ortamın sanatta ye- rinin olamayacağıdır. eposta: ahmetcemal(Q superonline.com acem20(<; hotmail.com EDRİ BAYKAM'IN SERGlSÎ 56 m: 'lik alana yayılan 'Harem Entrikaları: Tutku- nun Pahalı Bedelleri' adlı düzenleme bugün Paris'te. îki ctyrı htada 'Harem Entrikaları' Kültür Servisi - Bedri Baykam, bugünden başlayarak 28 Ekim'e dek Paris Uluslararası Sanat Fuan ART PARIS'de, Istanbul'dan Galeri Artist- Dağhan Özil ve Paris'ten Galerie Lavignes- Bastille'in ortak standında kişisel bir sergi açacak. Bu sergide Baykam, 'Harem Entrikaları: Tutkunun Pahalı Bedelleri' isimli 56 metrekarelik alana yayılmış mekân düzenlemesini Fransız sanatseverlere sunacak. Bunun yam sıra Ocak 2002'de IstanbuFda, Haziran 2002'de Pans'te \e Ekim 2002 de Ankara Siyah-Beyaz Galeri'de ızlenen 'Dişi Entrikalar' snsinden eserler ve video çalışması da sergide yer alacak. Sanatçı aynı sergiyi, Arjantin'de düzenlenen II. Uluslararası Buenos Aires Bienali'ne de taşıyacak. Enstalasyonunda harem kadmlanmn yaşamlanndan bir kesiti kendi yorumuyla sunan Baykam 'Harem Entrikaları: Tutkunun Pahab Bedelleri'nde, dört adet tual üzerine ink-jet baskı resim çalışmalannın yanı sıra kafesli pencereler, sultanlann aşk şiirleri, Osmanlı dönemini yansıtan dekorasyon, yine aynı dönemin mistik unsurlan olan esanslar, mumlar ve tütsülerle teatral bir ortam yaratıyor. Sergide ayrıca dönemin giysileri içindeki iki model de dönemin kadınlannı canlandınyorlar. Genç Japon yönetmenlerin yapıtları AKM'de ücretsiz izlenebilecek Bu filmler kaçmaz!Kültür Servisi - Japonya'nın Istanbul Başkonsolosluğu ile Türk-Japon Dostluk Derneği 'nin; Kültür Bakanlığı ve Japan Foun- dation'ın desteğiyle düzenlediği tstanbul Japon Filmleri Festi- vaU' yann başlıyor. Beş gün sürecek olan festival kapsamında, özellikle 9O'lı yıllar- dan sonra çekilen, ödül kazandı- ğı halde Türkiye'de pek tanınma- yan genç yönetmenlerin 8 filmi Atatürk Kültür Merkezi'nde üc- retsiz olarak gösterilecek. Ödüllü filmler Festival, yann saat 19.00'da, 2001 Rotterdam Uluslararası Film Festivali Kaplan Ödülü ile 2001 Rotterdam Uluslararası Film Festivali Uluslararası Jüri Ödülü'nü alan Tomoyi Furuya- ma'nın 'Mabudachi' (Bad Company) adlı filmiyle başlaya- cak. Aynı fikn, 27 Ekim günü 19.30'da bir kez daha gösterile- cek. Festivalin ilk günü gösterilecek olan diğer film Yasuo Furuha- ta'nınyönettiği'Poppoya'. 1999 Japonya Academy Award Grand Prix, En İyi Erkek ve En iyi Ka- dın Başrol Oyuncusu ödüllerini alan film, ikinci kez 27 Ekim gü- nü 13.30'da sinemaseverlerle bu- luşacak. 26 ve 28 Ekim günleri 13.30'da fsao Takahata'mn yönettiği 'Hotaru No Haka' (Grave ofFi- reflies) adlı animasyon gösterile- cek. HideyukiHirayama'nın, 1998 Montreal Uluslararası Film Festi- vali Uluslararası Jüriler Birliği Ödülü ile 1998 Japonya Academy Award Grand Prix ve En iyi Ka- dın Başrol Oyuncusu Ödülü'nü kazanan 'Ai wo Kouhito' (Beg- ging For Love) adlı filmi 26 Ekim'de 16.30 ve 21.30 saatle- rinde izlenebilecek. Aynı gün saat 19.30'da sine- maseverlerle buluşacak olan bir başka film, Naomi Kawase'ye Cannes Uluslararası Fihrı Fes- tivali'nde 'Altın Kamera' Ödülü'nü kazandıran 'Moe no Suzaku'(Suzaku) Kohei Oguri'nin, 1990 Cannes Uluslararası Fihn Festivali Uluslararası Jüriler Birliği Ödülü, 1990 Cannes Uluslararası Fihn Festivali Jüri Özel ödülü, 1990 Ja- ponya Akademi Ödülü, En iyi Erkek ve En tyi Kadın Başrol Oyuncusu ödülle- rini alan 'Shi No Toge (The Sting of Death)' adlı filmi 27 Ekim günü 16.30 ve 21.30'da göste- rilecek. 'Zigeunenveisen' fil- miyle çok sayıda ödül kazanan Seijun Suzu- ki'nin yönettiği 'Kage- rouza' (Mirage The- ater) adlı film ise 28 Ekim'de 16.30 ve 21.30 saatlerinde izle- nebilecek. Festivalin son filmi ise, aynı günün akşa- mı saat 19.30'da gösterilecek olan Shinya Tsukamo- to'nun yönettiği, 1999 Taormina Uluslararası Film Festivali Jüri Özel Ödülü sahibi 'Tet- suo Il'nin (The Body Hammar). (02122515600) ikinci Caddenin Mahkûmu' • Kültür Servisi - Sezonu, Çetin Altan'uı yazıp Müşfık Kenter'in yönettiği, bürokrasiyi eleştiren 'Dilekçe' adlı oyunla açan Bakırköy Belediye Tiyatrosu, kasım ayında, günümüz Amerikan tiyatrosunun önde gelen komedi yazarlanndan Neil Simon'ın 'tkinci Caddenin Mahkûmu' adlı oyunuyla seyirci karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Neil Simon'ın metropol yaşamından ve işsizlikten bunalan, ama yine de büyük kentte yaşamaktan asla vazgeçemeyen günümüz insanının parodisini yaptığı 'ikinci Caddenin Mahkûmu'nu Emre Kınay yönetiyor. Amerikan kapitalizminüı yanı sıra yine evlilik ve akrabalık ilişkilerinin de çarpıcı ve mizahi bir dille irdelendiği oyunun dekor tasanmını Ali Yenel, kostüm tasarımını ise Ayçin Tar üstlenmiş. Oyunda Emre Kınay, Fidan Tek, Ayşe Demirel, Nurhayat Atasoy, tlter Genay ve Sait Genay rol alıyor. BUGÜN • POLAT KtTAPÇILIK'ta kitabevinin 10. kuruluş yılı kapsamında 14.00'te Server Tanilli'nin imza günü ve söyleşisi. (0 212 519 52 82) • YAPI KREDİ SERMET ÇİFTER KÜTÜPHANESt'nde 18.30'da Yinon MnaUem'in müzikli söyleşisi. (0 212 252 47 00) M ATATÜRK KİTAPLIĞI'nda 18 OO'de Dr. thsan Fazlıoğlu'nun 'Felsefe - Bilim Tartışmalan'. (0 212 249 09 45) • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZl'nde 18.30'da Teri GaUmidi'nin 'Borusan Müzik Kütüphane ve Aşiv Merkezi Etkin Kullanım Metotları' konulu söyleşisi. (0 212 292 06 55) • AKBANK KÜLTÜR MERKEZl'nde 20.00'de Trio Camerata'mn konseri. (0 212 252 35 00) • FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZl'nde 19.00'da Denis Guedj'nin 'Kurgu ve Matematik' konulu konferansı. (0 212 252 61 55) FİLMEKİMİNDE BUGÜN • EMEK SİNEMASI'nda 10.30'da 'Baş Belası', 13.30'da 'Son Öpücük', 16.00'da 'Guava Evi', 19.00'da 'Aşka Övgü' ve 21.30'da 'Kutsal Direniş' adlı filmlerin gösterimi. (0 212 334 07 00)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear