01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 EKİM 2002 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA DIŞ BASEV Geçmişteki hırslann sonuçlan göz önünde bulundurularak gerçekçi olmak bir zorunluluk ABD,Ingiltere'denders almalıTHEGUARDIAN MARTIN VVOOLACOTT Savaş romanlannın ünlü yazan Otivia Man- ning'in tskenderiye'den Şam'a 1942 yılında yaptığı seyahat. geçtiği bölgelerin sakinlerinin gelecek kaygısı taşıdıklan ve çatışmalar sonu- cu müttefîk kuvvetlerin kazanacağını gösteren bir döneme rastlıyor. Mısırlılann, akıllanna ge- len her türlü tehlikeli planı tartıştığına tanık olan Manning, Suriye'de ise Arap bir arkadaşı aracılığıyla ülkede söz sahibi çevrelerin içinde yer alıyor. Yazar, bir davette, ev sahibinin Müs- İüman, Hıristiyan ve Musevi dostlannın birlik- te, banş içinde geleceği tartışabilmesinden ne kadar gurur duydufunu not düşüyor. Yazann an- lattıklanna göre, uykusu, her gece sokaklara dökülen Fransız aleyhtan protestoculann silah sesleriyle bölünüyor. Evet, Araplann kendi, Avrupahlann kendi amaç ve düşünceleri vardı. Avrupahlann ka- zançlı çıktığı savaşın sonunda "Kahcı banş ve sağ kalanlar yurtianna dönebilir" açıkla- malan yapıldı. Ancak Araplar için sorun bit- medi ve Batı politikalannın ne kadar çıkar sağ- layıp ne kadar tehlike yaratabileceğini bu sa- vaştan sonra da öncesinde olduğu gibi tart- maya devam ettiler. Gecmlşe yönellk benzerlikler 60 yıl öncesiyle bugün arasında, El Alameyn Savaşı (6 Temmuz 1942, Almanlann ilerleyişi Mısır'daki El Alameyn'de durduruldu) ile böl- geye Batılı bir savaş makinesinin dönmek üze- re olduğu günümüz arasında benzerlik ve bağ- lantılar var. 2. Dünya Savaşı, öncelikli olarak olmasa da belirli ölçüde Arap ve Müslümanlara -özel- likle de isyankâr Iraklı ve dik kafalı Iranhla- ra- karşı girişilen bir savaştı. Bölge insanın- da, Batı'nın Ortadoğu'daki müdahalesinin psikolojik kalmtılannın yanı sıra, Batılı amaç- lann hiçbir zaman açıklandıklan gibi olma- dığı ve verilen sözlerin çok nadiren yerine ge- tirildiği, Arap dünyasının demokratik gelişi- mine ilişkin çabanın da sahte olduğu düşün- cesi hâkim. Bu, laik Araplann bile bölgeye yeniden yapılandırmaya yönelik olduğu söy- lenen bir başka Batılı müdahaleye neden şüp- heci baktıklannın kanıtı. Bu tür ilk girişim 1. Dünya Savaşı'ndan sonra yapıldı ve bilindiği gibi Ortadoğu'da yaşayan halk için hayal kınldığına yol açtı. 2. Dünya Savaşı ardından, 1945'ten sonraki Ba- tılı kararlann da amaçlanndan saptınldığı gö- riildü. Şimdi de geçmişe bakılarak Irak'a yö- nelik 1991 'deki ilk savaşın Ortadoğu'da 3. bir w anlaşma n nın başlangıcı olarak göriilmesi olasılık dahilinde. CKnton dönemindeki yönetimin amacı, Irak ve tran'ın etki alanlannı genişletme politikası- • David Fromkin (Chicago Üniversitesi Tarih ve Uluslararası îlişkiler Profesörü), 1922'de yapılan Ortadoğu'ya yönelik ilk Batılı anlaşmayı şöyle değerlendiriyor: "Ingiltere, devletler kurdu, onlan yönetecek kişileri atadı, aralannda sınır çizdi ve Avrupa'nın siyasi çıkarlan doğrultusunda bölgeyi yeniden şekillendirmeyi planladı." Fromkin, "Ancak Ingiliz halkı imparatorluğun yeni bölgedeki sınırlanyla baş etmeye hazır değildi. Winston Churchill Ingiliz hükümetini, tank ve uçaklann muhaliflerle ucuz ve etkin bir şekilde mücadele olanağı sağlayacağına ikna ettiği için bu işe kalkışıldı" diye değerlendirmesine devam ediyor ve ekliyor. "Gerçekte, kalkıştıklan işin önem ve büyüklüğü hakkında hiçbir fîkirleri yoktu." na engel olmak ve Oslo Banş Süreci'nin talrip- çisi olmaktı. Ancak şimdi Bush yönetimi altın- da işler değişti, zorlaştı ve -eğer Irak'a yönelik savaş başanlı olursa- ABD daha hırsh ve heye- canlı davranabilir. Bush yönetimi yakın geçmişte Ortadoğu'da demokrasiyi yerleştirecek bir geçiş sürecinin gereğini ve Irak'ın Saddam Hüseyin den kurtu- larak liberalleşmesinin bu yolda bir başlangıç olacağını vurguluyor. Araplar bir yandan onayh (BM destekli) bir müdahaleden korkarken, onayh olmayan bir müdahaleden de korkuyorlar. Demokrasi hayal gibi Ve, demokrasi getirecek bir reıbrmun en gö- nülden destekçisi olan Araplar da bu ekonomik ve çevre şartlanndaki toplumlarda demokrasi için gereken önşartlan oluşturmanın ne kadar zor olduğunu biliyorlar. Carnegie Endovvment (1910 yılında, ABD'de uluslar arasındakı iletişim ve banşa katkıda bu- lunmak üzere kurulan bir organizasyon) yakın geçmişte bir rapor hazırladı. Bu raporda, "ABD'nin Saddam'ı devirip hızta bir şekflde Irak'ı demokratlaştıracağı ve birdenbire demokratik bir tsunamiye neden oiacağma yönelik, her geçen gün daha çokyay- gınlaşan popüler düşünce tehlikeli bir fanta- zidir" deniliyor. Raporda, ABD'nin, ülkeyi demokratik hale getirebilmek için yeterli olacak kadar kapsam- lı değişiklik için Irak'ta on yıllarca kalması ge- rektiği savunuluyor. Ve, Latin Amerika ile Do- ğu Avrupa'da 1980-90'larda görülen demokra- tikleştirmenin Ortadoğu'da, Irak'a yönelik ba- şanlı bir savaş sonrasmda bile mümkün olma- dığı belirtiliyor. Aynca, bölgede demokrasiyi sağlamayı amaç- layan "bölge dışındaki güçlere" uzun vadeli ve "ıhrnh yöntemler"e başvurmalan öneriliyor. Exeter Üniversitesi Arap ve Islam Bilimleri Enstitüsü'nden (Ingiltere'de) Dr. Yusuf Choue- riri şunlan söylüyor: Sorunun nedenl çok "Sorun, Ortadoğu'da demokrasiye yönelik değişikükleri de içeren değişimin birçok faktö- rün birbirieriyle eddleşimlernıden ortaya çıkma- sından kaynaklaıuyor. Bu faktörler arasında, petroi, FTKstin, ekonomikgefişmeve ABD'nin böl- gedeki çıkarlan da var. Biroıi diğerierinden so- yutJayıp sadece tek konuya yönelemezsiniz." Choueiri'ye göre Bush yönetiminin Ortado- ğu'nun kendi imkânlan dahilinde hallolabüe- ceği yolundaki eğilimi -Irak'ı askeri müdaha- leyle, demokrasiyi diplomasiyle, Amerika kar- şıtlığını da propagandanın dozajını arthrarak- yukanda behrtilen sorunun gerçekçiliğini açık- ça anlatıyor. David Fromkin (Chicago Üniversitesi Tarih ve Uluslararası îlişkiler Profesörü), 1922'de ya- pılan Ortadoğu'ya yönelik ilk Batılı anlaşma- yı şöyle değerlendiriyor: "îngütere, devletler kurdu, onlan yönetecek kişileri atadı ve aralannda sınır çizdi ve Av- rupa'nm düşünce,idealve siyasiçıkarlan doğ- rnttusunda bölgeyi yeniden şelrîllendinnevi planladL" Hatalardan alınacak dersler Ancak, "Ingiliz halkı imparatorluğun yeni bölgedeki sınınanyla başetmeye hazırdeğildi ve lngüiz hükümetini sadece Wınston Churchill tank ve uçaklann muhaHflerle ucuz ve etkin bir şekflde mücadele olanağı sağJavacagına ikna et- tiği için bu işe kaHaştj" diye değerlendirmesine devam ediyor. Gerçekte, kalkıştıklan işin önem ve büyük- lüğü hakkında hiçbir fikirleri yoktu. tngiltere'nin cesareti ABD için uyan niteliğinde bir hikâye olmalı. Ortadoğu'da Batı'nın, özellikle de ABD'nin sorumluluklanndan geri çekilmesi söz konusu olmamalıdır. Irak'ta ne olursa olsun, bölgenin yardım is- tekleri sürecektir ve Batı'nın bölgedeki çıkar- lan kahcıdır. Ve bu dunımda işe müdahale et- mek, işin bir şekilde içinde olmak gerekli ve kaçınılmazdır. Ancak, geçmişteki hırslann sonuçlanyla geçen 80 yıl sonrasuıda (1922'den bugüne) gerçekçi olmak da bir zorunluluktur. (11 Ekim) Almanya'nın değişen dışpolitikası RICHARDMENG Bugünlerde dış politikadaki yeni eğilim ta- nımlanmaya çalışıhyon Dış politikada yeni bir dönem edebiyatı. Aslında bu sadece yeni bir dönem değil, tahminen eski ve sonu olmayan bir hikâyede yeni bir mane\Ta. Dış politika söz konusu olduğunda ilgili olmayan bir toplum- da sadece fmansçılar bu eğilimin farkında. 22 Eylül'deki seçimden zaferle ve iktidannı koruyarak çıkan Başbakan Gerhard Schrö- der'in kampanyasmda başanyla kullandığı Irak konusuna ilişkin tutumundan beri (Alman- ya'nın asker göndermeyeceği açıklanmıştı) Almanya'nın dış politikasındaki değişiklik göze çarpıyor. Alman hükümetinin uluslararası konulara ilişkin tavn değişim gös- terdi ve Berlin ile Was- hington arasında alışıla- gelmişin dışında bir ger- ginliğe neden oldu. Daha cesur Ülkenin dış politikası eskiye oranla daha cesur ve daha direkt. Bu bir sü- reç, ani bir dönüş değil. Aynca, bu, etkileşim ve motiflerin her zaman birbiriyle uyum sağla- madığı komplike, aynı zamanda derinleme- sine bakıldığında mantıklı bir süreç. Almanya'nın politikalannı günümüzde şe- killendiren Schröder ve koalisyon ortağı FTsc- her 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan "mahcubiyetieri" bir kenara bırakıyorlar. Çok kesin olan Irak politikası aynen korun- mah. Kırmızı-Yeşil koalisyon, deneyim kazan- ma dönemi olan ilk dört yıllık iktidardan son- ra yeni tutumlannın Washington'a nu, Brük- sel'e mi yoksa tüm dünyaya mı karşı olduğu- nu anlayacak durumda olmalı. Başbakan'ın dış politika için yeni formülü "kendine güvenen ama burnu KafdağVnda olmayan" bir tutum. Ancak bu tutumla karşı karşıya olanlar, baş- ka bir deyişle Schröder'in mesajının alıcılan fazla tepki göstermiyor. Berlin'in bakış açı- • Ülkenin dış politikası eskiye oranla daha cesur ve daha direkt. Schröder ve koalisyon ortağı Fischer 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan "mahcubiyetleri" bir kenara bırakıyor. sından Washington'm reaksiyonu ölçüldü- ğünde yeni tutumlanyla Almanlann eskisi ka- dar ciddiye alınmadığı anlamı çıkabilir. Bu tutumun Brüksel'deki etki ve tepkileri düşünüldüğünde ise hükümetın Doğu ve Gü- neydoğu Avrupa'dakı beklentileri unutulma- malı. Ekonomik gücü yüksek olan Londra ve Paris'in de bu bölgelere ilgisi düşünüldüğün- de yeni tavn, Almanya'nın kendine ait hare- ket alanının ne kadar geniş olduğunu sapta- masına firsat verecektir. Ortam da geçmişe oranla çok değişti. Kır- mızı-Yeşil koalisyon dört yıl önce iktidara gel- diğinde Batı Avrupa ve ABD'dekı yönetim- ler liberal sol söylemdeydi. Bugünkü ABD yö- netimi Avrupa kriterlerine göre liberal sağ söylemi taşıyor ve A\Tupa"da da birçok ülke- ______ de sağ partiler iktidarlara ortak. Bu partnerlerle Al- man hükümetinin istekleri konusunda söz geçirmesi hayal gibi görünüyor. Bu da Almanya'daki hükümetin, kendi eski sol söyleminden dönüş yapmasına da neden oluyor. Komplike olan dış politi- ka demokrasi ruhunu orta- ya çıkanyor. Ancak, dik ka- _ falılığın ve kendi kendini önemsemenin tehlikesi belli. Ülke, ekonomi politikası ve silahlanma konusunda uluslara- rası arenada güçlük çekebilir. Almanya'nın Irakpolitikası nedeniyle ABD Başkanı George Bush ile yaşadığı çatışma bir şeyleri ortaya net olarak koyuyor. Kendi politikana sahip çıkıp, diğerlerinden farklı karar almak ve uluslararası işbirliği birbır- lerinin karşıtı şeyler değil. Tam tersine birbir- lerine gereksinim duyan şeyler. Almanya'nın sadece askeri müdahaleyle çözüme gitmeyi kararlaştıran ABD'nin tutumuna karşı çıkıp sivil yollarla sorunu halletmeden yana ol- duğunu açıklaması yukandaki iki kavramın her zaman tezat içermediğinin göstergesi. Alman hükümetinin günümüzdeki dış poliükasının ih- tiyacı olan şey kesin ve net bir tavırdır. (Frankfurter Rundschau-11 Ekim) Sırp liderin biyografisini kaleme alan yazann konuğu bu kez Mira Markoviç Bayan Mîloşeviç obnak THE INDEPENDENT ADAMLEBOR Mira Markoviç, gözlerini kırpmadan bana ba- kıyor ve "Siz, eşün ve ben hakkında bana soru so- ran tek kişi oidunuz" diyor. Belgrad'da şık bir îtah/an lokantasında buluşuyoruz. Lahey'in biraz dışındaki BM hapishanesine konulmuş olan Slo- bodan Miloşeviç'in gazetecilerle görüşmesine izin verilmiyor. Mira Markoviç, "Eşimiznaretegitti- ğimde, bana sizin kendisine gönderdiğİniz mektu- bu okudu. Kendisi adına konuşabileceği bir kim- se olup ohnadığuu sormuşsunuz. tşte o kişi be- nün" diyor ve röportajımıza başlıyoruz. Anne ve babası Tito ile birlikte savaşan parti- zanlarmış. Mira'nın partizan bir aileden geliyor oluşu, okul yülannda Slobodan Miloşeviç'in ken- disini fark etmesini sağlamış. Mira ve Miloşeviç kısa sürede tutkulu bir çift haline geliyorlar. Okul- da "Romeo ve Jurvet V olarak adlandınlıyorlar. Liseden sonra Slobodan ve Mira, Belgrad'da üni- versiteye gidiyorlar ve 1965 Martı'nda evleni- yorlar. Miloşeviç çiftinin aşkı hâlâ yoğun bir şe- kilde sürüyor, öyle ki Mira, eşini ziyarete gittiğin- de liseliler gibi öpüşüp el ele tutuşuyorlar. Eslne göre hassas blrl "Insani özellikleri bir vana, son derece vakışık- hdır" diyor Mira, "Tamamen mükemmel bir in- sandır. İnsanlara karşı çok hassasor. sorunlan ve ihüyaçlamia ilgilenir. lyi bir hatiptir ve soguk- kanhdır" Universiteyi bitirdikten sonra Miloşe- viç Belgrad Belediyesi 'nde çalışmaya başlar, Mi- ra ise doktorasuıı tamamlar. Miloşeviç, 1984'te Komünist Partisi Belgrad yöneticisi olana kadar farklı işlerde çahşır. Bu tarihten sonra ise profes- yonel olarak siyasete atılır. Asıl karanlık günler Tito'nun 1980'de ölümüyle başlar. Yerine geçe- cek ismi belirlememiş olan Tito'nun ardından Yugoslavya'daki çelişkiler keskinleşir. Bir ulus-devlet olmayan Yugosla\7a, 6 ulustan oluşan bir devlettir: Sırbistan, Hırvaristan, Sloven- ya, Bosna, Makedonya ve Karadağ. 1986'da Sır- bistan Komünist Partisi yöneticiliğine getirilen Mi- loşeviç'in, Mira'nın da benimsediği tercihi, Ko- sova'daki Sırplann desteklenmesidir. Böylelikle Yugoslavya'ya 4 ayn savaş (Slovenya, Hırvatis- tan, Bosna ve Kosova'da) yaşatacak olan milliyet- çilik dalgası başlatılmış olur. Eski Yugoslavya tçin Uluslararası Ceza Mah- kemesi tarafindan kendisine herhangi bir suçla- ma yöneltilmeyen Mira, şimdi politikadan uzak durmaya özen gösteriyor. Belgrad'da ise aksi yön- de bir inamş yaygın. Kızıl cadı Bahtsız Slobo'yuyönlendiren karanlık bir ma- nipülatör olarak resmedilen Mira'ya "Kızıl cadı'' deniyor. Eşi üzerinde ne kadar etkili olduğunu so- ruyorum: "Onunbenimüzerimdenasdetkisivar- sa benim de onun üzerinde bir etkim var. Bir de • Mira Markoviç okul yıllarında, hırsh bir genç adama âşık oldu. O, -Slobodan Miloşeviç- yıllar sonra soykınm yapmakla suçlandı. Markoviç, eşini 'Sırp milliyetçisi' değil 'yurtsever' olarak tammlıyor. şu 'etkisi olmak' ne demek? Insanlar arasındaki iletişim. birbüierini etkilemelerine neden olur za- ten." Mira Markoviç, Balkanlar'da az rastlanan bir kişi, kadınlann özgürlüğünün ateşli bir savunu- cusu. Onun yaptığı gibi kızlık soyadım kullanma konusunda direnmek, Sırp kadınlan arasında az rastlanır bir durum. Eşinin bir Sırp milliyetçisi olduğunu reddeden Mira, "Slobo,coguzaman bir BüyükSırbistan ha- yaK kurmakla suçlandı. O böyle bir şeyisavunmu- yordu. \iıgoslavya'nın büyük bir ülke olmasım ve Snplann biryerdetoplanmasınıisöyordu. Onu nıfl- Irvetçi olarak suçlay^j kestirmeden tüm sorumlu- luğu ona yüJdedfler. Bence eğitimu bir insan mil- Byetçi olamaz. Slobodan bir milhyetçi değfldir. An- cak onun güçlü yurtsever duygulara sahip oldu- ğunu söylemek zorundayun n diyor. Bu ikisinin farkının ne olduğunu sonıyonım: "Yurtseverfik üikenizi sevmek anlamına gefir. MÜ- Kyetçüik kendi ulusunuz için çok güçlü duygula- ra sahip ohnamzdır ve diğer nüDederi tanımama- yıgetirir'' Mira kendisini bir enternasyonalist ola- rak niteliyor "Lord Ovven'a söyled^nn şuydu: Eşi- min millrvetçi ounadığuıa emin olabüirsiniz. çün- kü öyle oba> dı ben onunla yaşamımı paylaşmaz- dım. Slobo'nun milhyetçi ohnayışuun temel ga- rantisi benim. Ben bir sokuyum ve bir monarşist- febirtikteolamazdım.Srvasigörüşlerimiza>Tuol- masaydı birlikte yaşayamazdık.'1 Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Konferans'ın Avrupa temsilcisi olan Ovven, Balkan diplomasi- sinde etkin olan bir figürdü. Mira onu makul bir dost olarak görüyor. 1991-99 tarihleri arasında hem Baülılar hem de Ruslar Miloşeviç 'e saygın bir dev- let adamı gibi davrandılar. Bugün yine aym dev- letler taraftndan aleyhinde delil olarak sunulan ka- nıtlann, o tarihlerde de biliniyor olduğuna şüphe yok. 1995'te Bosna Savaşı sona erdikten sonra, Miloşeviç Dayton Havaalanı'na inerken isminin etrafinda yaldızlar vardı. Savaş suçlusu mu yok- sa alkışlarla karşılanan bir banş havarisi mi? "Bugün Lahey savcıhğı bu suçlan 1991'de ve 1992'deişkdiğmi vesürdürdüğünü söylüyor'' diyor Mira ve ekliyor: "Böyle bir adamı Dayton'a nasü akhlar? Bati ona müttefHd gibi davrandL Balkanlar'daki istik- rarvebanşm güvencesi olarak görüldü. Dayton'da o da vardı, çünkü Sırplan Bosna'daki Drina Neh- ri'nin öbür yakasuıa getirebOecek tek kişi oydu. Eşimin Dayton'dayapuklanndan dotavı ashnda ona minnettar ounalan gerekir." Ancak Miloşeviç"in kendini ihanete ugramış gibi hissetmediğini de ekliyor: "Onu gerçekten al- databüecek tek insan benim. 1990'lann başında, Hn-vaÜarve Slovenlerin avnlmak istediği yıllarda, eşün, Yugoslavya içindeveya dışmda pek çok kesün tarafindan Yugoslavya'yı yaşatmaya çahştığı için suclanıyordu.Bu onun en büyük günahıoldu. 'Çıl- gın Suplar ve çılgın Slobo, Yugoslavya' dryetut- turdular. Şimdi Yugoslavya'yı parçaladıgı için Lahey 'de. Akuiannı başlarina toplamalan lazun." (19Eylül)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear