01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 14 EKİM 2002 PAZARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER [email protected] AÇI MUMTAZ SOYSAL Parametre Farkları İSTANBUL'UN yakınlarında bir büyük otel, ge- çen haftanınsongünleriboyuncaönemlibirtop- lantıya ev sahipliği yaptı: AJmanya'daki Türk Araş- tırmalar Merkezi ile yine bir Alman vakfı olan Si- yasal Formasyon Merkezi'nin birlikte düzenle- dikleri bir sempozyum. Alman-Türk ilişkilerinin hernen hemen bütün yönlerini ele alan, geniş ka- tılımlı birtartışmatoplantısı. OrtakyatırımlarkonusundaçalışanBİNOFDa- nışmanlık ve Anadolu Bakır Sanayii şirketlerinin Yönetim Kurulu Başkanı Ottıan Karul, ilginç ra- kamlar veriyor: Almanya'daki Türk nüfus, AB ül- kelerinde yaşayan Türklerin üçte ikisinden fazla: Tam 2 milyon 440 bin kişi. Yani, tüm Almanya nü- fusununyüzde3.5'i. Bunların832'siçalışarak Al- man ekonomisine katkıda bulunuyor. O ülkenin gayn safi ulusal hasılasına katkılan yaklaşık 46 mil- yardolar. Birhesabagöre, kayrtdışı ekonomiyi say- mazsanız Türkiye'de 67 milyonluk nüfusla yara- tılan ulusal hasılanın dörtte birini aşan bir katkı. Üstelik, bu nüfus son seçimlerde kullandığı oy- larla, Almanya'daki siyasal dengenin Sosyal De- mokratlar- Yeşiller lehine sonuçlanmasına yol açabilmiş. Kısacası, iki ülke arasındaki ilişkiler, artık "dev- letler arası" olmaktan çıkıp "toplumlar ara- s/" ilişkiye dönüşmüş. Birbirini etkileyen iki top- lum. Daha çok da, etkileme ve etkilenme güçle- ri, gidip gelmelerin sıklığı ve kazanılan paranın kul- lanılışı düşünülürse Almanya'dan Türkiye'ye doğ- ru bir etkileyiş. Dolayısıyla, sorunların iki taraflı düşünülmesi- ni, Almanya'da kararlaralınırken Türkiye'ye etki- lerinin de hesaba katılmasını gerektiren bir du- rum. Toplantıda tartışılan konulardan biri, son yıl- ların modadeyimiyle, "Avnıpa /s/am/"ydı. Ya- ni, Avrupa'daki Müslüman nüfusun Avrupa ko- şullannda biraz da Avrupa düşünce ortamının et- kisiyle ve katkısıyla oluşturduğu Islam. Tabii, bu Islamın siyasallaşıp radikalleşmesi ve toplum düzenini kökten etkilemesi gibi bir kay- gısı yok Avrupa'nın. Tersine, yaygın bireysel hak anlayışı, din ve inanç özgürlüğünü, herfıangi bir siyasal endişe duymadan, olabildiğince geniş tutmaya olanak veriyor. Ama, Türkiye gibi "Müslüman bir toplumda la- iksiyasalsistemiyaşatmak" gibi çok çetin bir he- defi amaçlayan bir ülkede öyle mi? Bu amaç, is- ter istemez, dın ve inanç özgürlüğüne, özellikle bunun siyasal arenaya dokunan yönlerine birta- kım anayasal ve yasal sınırlamalar getirmeyi ge- rektiriyor. Avrupa'dan, Türk nüfusun yoğunlaştığı Alman- ya'dan bakıldığında belki tuhaf sayılabilecek sı- nırlamalar. Ama, iki ülke arasındaki etkileme or- tamı düşünüldüğünde, bunun böyleolması Alman makamîanna aynı sorunu yatnız kendi koşulları içinde düşünüp düzenleme hakkını verir mi? Ver- melimidir? n ' " ! " r | " ? ' '••'•'" Yargmın Kurucu Unsuru... Eğer bir ülkede bağımsız savunma yoksa, avukatlar görevlerini yaparlarken özgür değillerse, savunma uygulamada yargının kurucu unsuru görünmüyorsa, o ülkede bağımsız yargıdan söz edilemez. Av. Erol ERTUGRUL AvdmBarosu "Avukat, yargmın kurucu un- surlanndan olan bağımsız sa- vunmayı serbestçe temsil eder." Avukatlık Yasası'nın birinci maddesi böyle diyor. Bu anlatımın ortaya koyduğu gerçek, savun- manın, yargının kurucu unsuru olduğudur. Hukuksal gerçek, ya- sal gerçek budur ama, uygulama- da da durum böyle midir? Sav (iddia), Savunma, Karar üçlüsün- den, Sav ve Karar'ın savunmaya bakışı da böyle midir acaba? Ka- mu adına hareket eden savcılık kurumu ve karar veren yargıçlık kurumu, savunmaya nasıl bak- maktadır? Buna koşut olarak, ka- muoyu, savunmaya nasıl bakmak- tadır? Eğer, bir ülkede bağımsız savunma yoksa, avukatlar görev- lerini yaparlarken, özgür değil- lerse, savunma uygulamada yar- gının kurucu unsuru görünmü- yorsa, o ülkede bağımsız yargıdan söz edilemez. Herkes biliyor ki, ülkemizde avukatlar ve savunma, sav ve ka- rar karşısında, uygulamada yalnız bırakılmıştır. Bu yalnızhğın öte- sinde, savunmaya yabancı gözü ile bakılmaktadır. Karar kurumu olan yargıçlar ve kamu adına hareket eden savcılar, kendilerıni bir ya- kınlık içerisinde görmelerine kar- şın, savunmayı ve avukatlan, ken- di dışlannda görme eğilimınde- dirler. Her ülkede olduğu gibi, bi- zim ülkemizde de mahkemeler, kararlannı ulus adına verirler. Bu nedenle de yargıçlar, mahkeme salonlannda, kürsüde otururlar. Çağdaş ve uygar ülkelerin hiçbi- risinde, savcılar da yargıçlar gibi kürsüde oturmazlar. Bizim ülke- mizde ise, savcılar da yargıçlar gibi kürsüdedirler. Bu durum, baş- tan, savunmayı eşitlik dışına iter. Yargıç ve savcı, kürsüde koltuk- ta otururken, avukatlara kürsü- nün altında, lütfen birer sandalye verilir. Böylece savunmaya ne ka- dar önem verildiği gösterilmiş olur. Birçok ilde, birçok ilçede avukatlara, hükümet konaklann- da, adliyelerde, en küçük, en el- verişsiz odalar, baro odası olarak aynlır. Zaman zaman da bu oda- lar, yeni bir yargı görevlisi geldi- ği zaman, habersizce alınır. Avu- katlık Yasası'nda, avukatlar için oda aynlması zorunluluğundan söz edilmiş olmasına karşın, bu yasal zorunluluk, lütfen karşıla- nır. Bu durum da savunmaya ne kadar önem verildiğini gösterir. Yasaya göre avukatlar, yargı- nın kurucu unsurudurlar, ama, Adalet Bakanlığı, barolardan, ad- liyelerdeki elektrik, su, temizlik giderlerini ister. Birçok adliyede, yargıç ve savcılann, öbür adliye görevlilerinin araçlannı park et- tikleri yerlere. avukatların araçla- nnı koymalan engellenir. Bu da savunmaya verilen önemin bir göstergesidir. Unurulmamau ki, savunma hakkı kutsaldır ve avukatlık saygın bir görevdir. 0nun için- dir ki yargıç ve savcılar, emek- li olduklannda, barolara başvu- rarak avukatlık yapmak ister- ler. Üçlü Protokol adı altında, im- zalanan birprotokol ile avukatla- nn meslek sırlan ayaklar altına alınmışnr. Böylece, savunma mes- leğinin bağımsızlığı da yok edil- miştir. Bugün cezaevlerine gir- mek, avukatlar için tam bir onur sorunudur. Birçok avukat, ceza- evindeki uygulamalarla karşılaş- mamak için, cezaevine gitme- mekte, gidişini ertelemektedir. Cezaevindeki müvekküi ile özgür- ce görüşemeyen bir avukat sa- vunmasını nasıl hazuiayacak, na- sıl yapacaktır. Avukatlar, ceza- evine girişte, jandarma ve gardi- yanlar tarafindan, onur kıracak biçimde aranmakta, çelik kapı- lardan geçerken, sinyal verdiği gerekçesi ile ayakkabılan çıkar- tılmaktadır. Ne amaçla olursa ol- sun, avukatlan bu duruma düşü- ren uygulama, savunma özgürlü- ğüne, yargı bağımsızlığına indi- rilmiş bir darbedir. En kısa za- manda kaldınlmalıdır. Avukatlık Yasası'nda yapılan son değişikliklerle, savunma mes- leği bir ölçüde, bağımsız bir du- ruma getirilmeye çalışılmıştır. Ancak, yeni yasal değişikliklerin uygulamaya geçirilmesinde, güç- lüklerle karşılaşılmaktadır. En başta Adalet Bakanlığı, bu hü- kümlerin uygulamaya geçirilme- sinde önayak olmahdu-. Unutma- malı ki savunma hakkı birgün her- kese gerekebilir. Ve özgür ve ba- ğımsız savunma herkes için çok önemlidir. Yukandan beri sayma- ya çalıştığımız bu sorunlann çö- zümü için, öncelikle, barolar gö- revlidir. Ve bu sorunlann büyük bölümünü barolar çözebilirler. Özellikle, avukatların sağlık so- runlan açısuıdan büyük önem ta- şıyan, "Sağlık Sigortası", baro- lann uğraşlan sonucunda parle- mento taranndan çözüme kavuş,- turulmalıdır. Her meslek grubu- nun sağlık sigortası bulunduğu halde, avukatların sağlık sigorta- sından yoksun bırakılmış olmala- n, savunma mesleğine verilen önemin bir başka göstergesidir. Yurdumuzdaki en büyük meslek örgütü olan barolar, öncelikle sa- vunmanın ve avukatların sonın- lannı çözmelidir. Barolar, ülke- mizde sahip olduklan saygınlık ne- deni ile de bu sorunlan çözebile- cek güçtedir. Baroların yazılı olmayan gö- revleri ise, ülke sorunlan konu- sunda görüş. belirtmeleridir. Bir ülkede ekonomi, dış para kay- naklannın eline teslim edilmiş- se, 200 milyar dolar olan ulusal gelirin yanında, 200 milyar do- lar da dış borç varsa, 2 milyon ki- şi işsizse, ülke, gelir dağıhmının en bozuk olduğu dördüncü ülke ise, yolsuzluklann en yoğun ol- duğu beşinci ülke ise, hızla kü- ÇÜlen dünyanın dördüncü ülkesi ise, barolann söyleyeceği çok şey var demektir. Bir ülkede böy- lesine olumsuzluklar varsa hukuk da, savunma da olumsuzluklann ortasındadır. Böyle bir durum- da, barolar ulusun sesi olmalı- dır. Avukatlar susarsa, kimler ko- nuşacaktır? Bu Partileri Asalım mı, Yoksa Linç mi Edelim?.. Teoman KARAHUN Gazeteci onucu belirsiz bir seydi, kuşkusuz 3 Kasım seçıme doğru, hız- ' la yol alıyoruz. Ay- dınlığa mı çıkacağız, yok- sa karmaşa (kaos) orta- mının içinde sürüklenme- ye devam mı edeceğiz? Bilen yok. Oysa, partilerarası iş- birliği sağlansa ve seçim barajının doğal bir düze- ye çekilmesi gerçekleş- sonrasına daha umutlu ba- kabilirdik. Ama olmadı. Seçime 18 parti katıh- yor. Ancak, öyle bir hava estiriliyor ki, 3 Kasım'da barajı sadece iki parti aşa- cak... Ötekiler "figünuT. Her birine üç-beş oy. O kadar. Basının (tamamı değil), soruşturmalann (anketlerin) ve bazı siya- İZGİDE 60.YIL SANAT GECESİ arKemal Attila İltıan Server Tanilli Metin Akpınar Müjdat Gezen Tan Oral Haslet Soyöz İltıan Selçuk Leman Sam Cahlt Berkay Erkan Oflur İsmail H. Demirciojjlu Emin İgüs Biilent Ortacgil Yeni TiiPkii Kurtafan Eksppes Arzum Gliitekn Sunan: Kenan Işık BILET SATIŞ NOKTftLARI ınrni'î'iBı '"" a**1 *"1 : ü r t ' i r j :0216i 4M 15 55 Biletia Onlinc mw.b»etix laritı: 21 Ekim 2002 Saat: 20:30 Yer:Cemal Reşit Rey Konser Salonu Cumhuriyet silerin yaydıklan hava böyle. "tkituriu seçim", "Ya onlara, ya bize", "Tür- kiye iki partiU bir yapı- lanmaya gjdiyor", "Se- çimlerde ild tercih yapı- sı olnşuyor. Öbfir parti- lere gidecekler, partile- rin min'tan seçmeni ola- cak" diyorlar. Özetler- sek, bu partiler dışında bir başkasına oy verirseniz, "militan" seçmen ola- caksınız. Ben, bu görüşe isyan ediyorum. Oyumun, aylar önceden "vesayet" altna ahnmasını istemiyo- rum. Ve oyumu, inandı- ğım, güvendiğim bir par- tiye vereceğim. Partilerarası işbirliği yok, baraj indirimi yok, varsın olsun. Neden oyu- mu beğendiğim birparti- ye yöneltip de onu güçlen- dirmeyeyim? Yüreğimin biryanındald ışılnnm buy- rağuna uyarak, benimse- diğim birparti varsa, ''Ba- raj altında kalacak" yo- ğun propagandasına kan- mayıp, neden onu destek- lemeyeyim? Felaket ola- rak gösterilmek istenen çok partili koalisyon hü- kümetlerinden neden kor- kayım? (Sanki 1950'den bu yana gördüğümüz tek başına iktidarlar hep ba- şanlı olmuşlar gibi...) Bizden oy isteyenlere bakın: Düşünüyorum: Gazetelerde, 3 Kasım se- çimlerine kahlacak mil- letvekillerinden dörtte bi- rinin sabıkalı olduklan yazılıyor. Tarikatçüar, şeriatçılar, şeyhler. ho- calar, terörden yargılan- mış olanlar, eski mah- kûmlar. duruşmalan sü- renler ve benzerleri Mec- lis'e girecek. Bunlar do- kunuünazlık kazanacak- lar. (Zaten bazılan da, "Dokunalmazlıkların sadece kürsüyle sınır- landınlmasına onay ver- meyeceğiz" demiyor mu?) Öte yanda, bir başka parti Iistesinde, dar bir kadroculuk anlayışıyla lider yakınlan var. Eski ya da yeni yüzler. Ama 50 yıllık partililer yok. Vefanın zerresi yok. Ör- güt önerileri yok. Şimdi bizden oy istiyorlar. 45 yıl önce de böyle ol- muştu: Bizim kuşağımız, 45 yıl önce de Türkiye'de, "partilerarası işbirli- ği"ne ilişkin tartışmalara tanık oldu. Ülke, siyasal ve ekonomik bunalımda. DP iktidannın baskın bir "erken seçim" peşinde olduğu gün ışığına çık- mış. Seçim, çoğunluk sis- temine göre yapıhyor. 1957 yılmm Ağustos ayında CHP lideri Ismet Inönünün tstanbul'daki evinde, Hürriyet Partisi (Hür P.) ve Cumhuriyet- çi Millet Partisi (CMP) yetkilüeri bir araya gel- diler, on bir toplann yapd- dı. Partilerarası işbirliği- nin ilkeleri ve milletveki- li kontenjanlan belirlen- di. (Osman Bölükbaşı o sıralarda hapisteydi.) DP, ürktü. "Meşru ik- tidara karşı 'husumet cephesi' koruyorlar" de- diler. Ardından, Meclis'te erken seçimlerin, 27 Ekim 1957 Pazar günü yapıl- ması kararlaştınldı. Se- çim Yasası'na da, "par- tilerarası işbirliğini ön- leyen" bir madde eklen- di. DP, 1957 seçimlerini de, büyük çoğunlukla ka- zandı. O yıl, seçim işbir- liği benimsenseydi, bel- ki de 45 yıl sonra aynı tar- tışmalara tanık olunma- yacak ve 27 Mayıs'a ge- rek kalmayacaktı. Şimdi, son yaşadıkla- nmız da 45 yıl öncekini andınyor. Önerilerde geç kalınmış olunabilir. Ama, keşke, barajı geçecekle- rine inanan partilerde öne- rilere kulaklannı tıkama- salardı. Adaletsiz ve ha- talı sonuçlar verebilecek bir seçimi demokratik bir seçim haline getirebilse- lerdi. Böyle yapılmadı. Bazı partilere, millerve- killerine karşı terör esti- rildi. Buna bazı yazarlar, gazeteler, radyo, tv ve der- giler de sürekli katkıda bulundu. Halk, kışkırtıl- dı. Suçlamalara bakın. Ahlaksızlar, yüzsüzler, utanmazlar, küskünler, se- çim kaçkınlan, onursuz- lar! Kimler utanç dnyma- U? Oysa, ANAP'ın (Ya- şam boyu merkez sağ bir partiye oy vermedim), SP'nin (Dinsel siyaset yaklaşımlannı hep kına- dım) ve YTP'nin (Şu an- da çoğu kişiye yakın gö- rünen parti), olumsuz kampanyadan ve baraj al- tında gösterilmelerinden rahatsızlık duymamalan olanaklı mı? Sürekli ateş altında "özvarhklannı savunma" (nefsi müda- faa) zorunda kalmalan an- lamsız mı? Bu milletvekillerinin hepsi mi çıkarcı? Yıllar boyu yaşadığımız dönek- likler, ihanetler, parayla oy sahn almalar, milletve- kili transferleri, çevrilen siyasal dolaplar, "küs- künler" denilen millet- vekillerinin yasal öneri- lerinden daha mı az utanç verici? Anayasaya aykın mı davranmışlar? Halkın, 2. Dünya Savaşı'nda da- hi yaşamadığı yoksulluk, çaresizlik, açlık, rüşvet, işsizlik ve gelir dağılımın- daki adaletsizlik kimlerin eseri? Türkiye'yi IMF'ye bağımlı duruma getiren kim? Ya da son iki ağır bunalımın sorumlulan? Yaşadıklanmızda, 52 yıl boyunca görev abnış ik- tidarlann hiç mi kusuru, sorumluluğu yok? Her se- çim öncesi halka panltılı sözler veren, fakat bun- lan yerine getirmeyen par- tiler, "utanç duyacak- lar" arasında sayılmaya- caklarmı? Anayasayı yok sayan- lann yüzleri kızarmayacak mı? Utanmaz, ahlaksız, onursuz ve arlanmazlar- mış! Bu partileri ve milletve- killerini, vahşi Bah'daki gibi asalım mı, yoksa linç mi edelim? Ya da kör ku- yulara mı atalım? www.ogzala.com Tel: 0.212 293 9195 252 30 39DOGA YURUYUŞLERI 252 20 Ekim 2002 Yanıkdere / Sudüşen / Domuzderesi-Kurtköy 27 Ekim 2002 Sülüklügöl / Kartepe / Aytepe / Sultanpınar Hikmet ÇETİNKAYA 68'den 78e Sancılı Yıllar Kuşatılmış Sokaklar C U O İ Z İ ı A Y ı n C ı L nC Tel: 0212-512 42 19 Faks: 512 11 72 Mehmet FARAC Batman'dan Beykoz'a HİZBULLAH'IN KANLI YOLCULUĞU "Mnthiş Bir Kitap... Mehmet Faraç acıraasız bir terör örgütünûn tüyler ürperten öyküsünü değıl, Tûrkıye'deki pohtıkacılann İran desteldi radikal islamcı terör karşısında uzun süre nasıl aymazlık içinde bulımduklanıu da gözler önüne seriyor." Praf.Dr. Emn KONGAR Cumhunyet Gazetesı Günizi Yayıncılık Tel: 0212 512 42 19 ISTANBUL ÜNİVERSÎTESİ REKTÖRÜ Prof. Dr. Kemal ALEMDAROCLU Onlü Yazar, Yönetici ve Gazeteci Sayın İLHAN SELÇUKıın FAHRİDOKTORA TÖRENİNDE tüm okurlannın ve tüm sevenlerinin birlikte olmalannı diler. Yer: Istanbul Üniversitesi Fen Fakültesı (Vezneciler) Ord. Prof. Dr. Cemil Bilsel Konferans Salonu Gün: 16 Ekim 2002 Çarşamba Saat: 14.30 39. Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne katkılarından dolayı, T.C. KüKür Bakanlığı'na, Başbakanlık Türk Tanıtma Fonu'na, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası'na festivalin ana konaklama sponsoru Lares Hotel'e, ulaşım ana sponsorumuz Fly Havayollan'na, medya sponsorlarımız ETV, Cumhuriyet Gazetesi ve Show Radyo'ya, sponsorlarımız Anteks A.Ş., Vasco Turizm A.Ş, Datacom, Pamukkale Şarapçılık, Barut Hotels, Akdeniz Çiçek Pasajı, Ekinci Tur, Atom Bilgisayar, Sheraton Voyager, Talya Hotel, Kuru Kahveci Mehmet Efendi, Dedeman Hotel, Sealife, Antalya Koleji, Antalya Balıkevi, Antalya Güç Birliği Holding, Kamil Koç, Melissa Restaurant, Active Organizasyon ve Medya Production'a haber, yorum ve eleştirilerindeki nesnel yaklaşımlarıyla tüm ulusal ve yerel basın temsilcilerine, festivalimizi aktif olarak izleyen basın çalışanlarına ve festivalimize emeği geçen tüm kişi ve kuruluşlara TEŞEKKÜR EDERİZ Antalya Kültür Sanat Vakfı \ . Yönetim Kurulu
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear