Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
S-YFA
-f-
CUMHURİYET 1 EKİM 2002 SALI
14 JvLJI-iJ. U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr
SAHNEDEN AYŞEGÜL YÜKSEL
Üç an, üçanı, biranı oyunVnkara'da yeni döncm, Kent
Oaınculan'nın turnesiyle başladı.
G«çen dönem sonunda Istanbul'da
ÇCK kısa bir süre sahnelenen 'Sırça
Künes' oyununun Ankara'daki ilk
getesi 'farkh' bir 'açıbş' niteliğı ta-
şıyordu. Salonu çağnlı kişiler değil,
gişîden bilet almış seyirci doldur-
mı§tu. Buna karşın medya ordusu
oradaydı. Kent Oyunculan kederliy-
di. Eşini çok kısa süre önc e yitirmiş
birbüyük sanatçınm sahnede vere-
ceği bu ilk sınava tanıklık mı et-
mek istemişti medya? Bilemem.
Urndugum medyanın tiyatroya olan
bu beklenmedik ilgisinin sürmesi.
Bildiğim ise seyircinin, sanki Şök-
ran Güngör'ün bıraktığı sevgi ve il-
gi boşluğunu doldurmak istercesi-
ne, 'Bakın, biz vanz, sizin için geJ-
dik, bizim için oynaynT dercesıne
katılmasıydı 'ilkgece'ye...
'Sırça Kümes' Tennessee Willi-
ams'ın 'çağdaş klasik' olmuş en ün-
lü oyunlanndan biri. Yazann 'ger-
çekçibiçenri, gerçekçi biçemin dı-
şına çıkan öğelerle damıttı^ı bu me-
tin, biri orta yaşlı kadın ve ikisi er-
kek üç genç karakteri banndınyor.
Oyun 1930'lar Amerikası'nuı St.
Louis kentinde yaşanmış kısacık
bir gecenin anlatımına odaklandı-
nlmış. Williams'ın, ilk oyunlann-
dan 'A Genüeman Caüer'dan (Bir
Beyefendi Ziyaretçi) genişleterek
boyutlandırdığı bir yapıt. Ancak,
sahnede yüzyılın başından ortasına
dek yaşanmış bir sürecin öyküsü
dile geliyor. Değişen ve dönüşen
Amerika'da yaşamın kıyısında kal-
mışlann öyküsü...
Yüzyılın başında insanlann göre-
neklenn güvencesınde yaşadığı Blue
Mountains'ın 'beğenilen' genç kız-
lanndan Amanda'nın, yıllar sonra
(193O'lu yıllarda) kızı Laura ve oğ-
lu Tom'la sığındığı alçak gönüllü bir
St. Louis apartman dairesinde ya-
şadığı tek 'anı' bu. Bir gün tam 17
delikanlı birden gelmiş de ziyare-
tine, yine de hepsini idare etmiş.
Çünkü genç kızlar o zamanlar 'ko-
auşnıa sanaü'nı bilirmiş. Bir genç
" dişinin mutlu ve refah içinde yaşa-
yabilmesi için 'iyi bir evKBk yap-
• Kent Oyuncuları 'nın sunduğu "Sırça
Kümes ", bireyleri 'genelgeçer' değerlere ayak
uydurmadığı/uyduramadığı için 'farkh ' olan,
farkh' olma durumunu 'gerçek' ile 'düş'ün
yünyumak olduğu bir psikolojik sarmalda
yaşayan bir ailenin üç zaman diliminden üç
'an 'a indirgenmiş öyküsünü dile getihyor.
maa' gerektiğinin düşünülduğu yuz-
yıl başında öğrenilmiş bir sanat.
Amanda bu sanatın ustalanndan...
Anıya dönüşen an
Bir dolu delikanlı hayranı olan
genç Amanda'nın tüm 'hayırh kıs-
metler'i tepip, uluslararası telefon
santralında görevli bir gence âşık
olup onunla evlenmesiyle noktala-
nan yüzyıl başındaki 'am' ve 17 'zi-
yaretçi' delikanlının genç kızın evi-
ne sığışamadığı 'an', 1930'lar Ame-
rikası'nda dile gelince gülünçleşi-
yor. Çünkü ekonomik bunalım yıl-
lan yaşanıyor artık. Kadın erkek
herkesin, iyi kötü her bulduğu işte
çalışarak ele güne muhtaç olma nok-
tasına gelmemeye çabaladığı gün-
ler. Bilmediği uzak ülkelere tele-
fon bağlamaya yazgılı baba evden
'kaçah', açık denizlerde özgürlüğe
açılalı çok olmuş. Çocuklar 2O'li
yaşlannda. Laura bir ayağı aksa-
yan, bu nedenle de üç boyutta utan-
gaç, yalnızlığa bürünmüş bir genç
kız. Annesinin, kızına bir meslek
edindirmek için bin bir özveriyle
gönderdiği daktilo kursunu da -in-
sanlar arasında tedirgin olduğu için-
terk etmiş; güvencelı bir yaşama
açılabilecek tüm kapılara kilit vur-
muş. Yüzyılın başındaki ve şimdi-
ki Amanda'nın tam tersi... Camdan
hayvancıkbiblolannı dizdiği küçük
vitrinin sunduğu 'düş' dünyasma
sığınmış. Tom ise babası gibi "ka-
çacak' bir gün. O da uzak denizle-
re açılacak. Çenebaz, 'çare arayKi'
annesinin baskısını, içine kapanık
kız kardeşinin yükünü o güne dek
ayakkabı tezgâhtarlığı yaparak sırt-
lamış. Özgürlük düşlerini sinema-
ya gıderek doyuruyor nicedir; ama
yetmiyor.
Çocuklannı 'şimdi'nin ekonomik
ve toplumsal koşullannda yitip git-
mekten kurtarmak için üretmeye
çalıştığı çarelerin tükendiği nokta-
da, Amanda'nın yüzyıl başındaki
'anı'sı 'düş'e dönüşüyor. Laura'nın
'defikann zjyaretçi'leri obnah; onlar-
dan biriyle evlenmeii ve 'kurtulma-
h'... 'Sırça Kümes' işte bu 'düş'ün
gerçekleşmesi için eve çağnlan bir
'deükanh zjyaretçi'nin Laura ile kar-
şılaştınidığı 'an'ın hazırlanışı ve
sonrası üstüne kurulmuş. Aman-
da'nın, 'anı'yı 'düş'e dönüştürüp,
'düş'ü 'gerçek' yapmak için çırpın-
dığı, bunu başarabilme yolunda,
yüzyıl başındaki 'konuşma sanaü us-
tası' genç Amanda ile 1930'lann
kahırlı annesi Amanda'yı aynı kişi-
likte buluşturmaya çabaladığı, o ala-
bildiğine buruk/gülünç 'an'da Yıktız
Kenter'i getirin gözünüzün önüne.
'Farkh' olmanın dramı
Ama sahnede canlandınlan 'an' da
bir 'anı' yalnızca. Çünkü öykü yıl-
lar sonra, II. Dünya Savaşı'nın ge-
lip çattığı 'an'lardan birinde, evini
çoktan terk edip denizlere açılmış
olan ailenin ikinci 'erkek kaçağı'
Tom tarafından geçmişe dönülerek
anlahlıyor. Bireyleri 'genelgeçer' de-
ğerlere ayak uydurmadığı için 'fark-
h' olan, İarklıolma' durumunu 'ger-
çek' ile 'düş'ün yünyumak olduğu
bir psikolojik sarmalda yaşayan bir
ailenin üç zaman diliminden üç 'an'a
indirgenmiş öyküsü bu.
Oyunun çok eklemli yapısını, za-
man zaman birer gölgeye dönüşüp,
zaman zaman spotlann altında can-
lanarak taşıyor oyuncular. Özenli
bir yapım. (En göze batan sorun,
bayan oyunculann giydiği ayakka-
bılann pınl pınllığı. Oyunda yansı-
yan dönemın ve ailenin ekonomik
koşullanna ters düşüyor bu şıklık.)
Yıldız îpeklioğlu'nun dekoru sah-
nenin her düzleminin kullanılması-
na olanak sağlıyor. Yönetmen Ken-
ter, genç oyun arkadaşlan Hakan
Gerçek, Güneş Berberoğju ve Engin
Hepileri'yı. rollennı daha da boyut-
landıran bir hareket düzeni içinde de-
vindiriyor. Onlan öne çıkanyor ve
onlarla göz göze oynuyor. Bir oran-
da 'ilkgece' tedirginliği yaşıyor genç
sanatçılar. tlk geceye özgü tempo
düşüklüğü de söz konusu. Ama iyi
sırtlıyorlar oyunu.
Yıldız Kenter ise, yaşamda ve sah-
nede yaşanmış onlarca dramdan da-
mıttığı duyarlıhğı Amanda'nın te-
atral 'sahici'liğiyle buluşturuyor.
Willams"ın karmaşık Amanda sının
gizini çözme yolunda, belleklere
benzerlerine ender rastlanır 'oyun-
culukanlan'yerleştiriyor. Amanda
karakterine de atıyor 'YıküzKenter'
imzasını... Tiyatromuzun en güçlü
maratoncusu olduğunu bir kez da-
ha kanıtlıyor.
DÜNYA ÇEVÎRIGÜNÜ DÜN TÜM DÜNYADA KUTLANDI
tletişimsidiğe karşı
SEVGİ TAMGÜÇ
30 Eylül Fransa, Kanada, Belçika,
Fas vb. ülkelerde, belli başlı çevreler
içinde de olsa Dünya Çeviri Günü
olarak kutlandı, çevirinin ve
çevirmenliğin ne olması ya da ne
olmaması, çeviri ahlakı. çevirinin
standartlaştınlması gibi konularda
seminerler, paneller düzenlendi.
Çeviriye aynlan günde,çevirmenlerin
de kutlaması doğaldı. Efsaneye göre
Babil kulesinin yapımı sırasında
Tann'nın cezalandırmak istediği
insanlar değişik dillerden konuşmaya
başlayınca, iletişimsizliği gidermek
için çeviri/çevirmenJer ortaya
çıkıyor. Çevirmenler pek sevihnese
de, tarih boyunca her yerde
görülüyor, uygarhğın büyük ya da
küçük adımlarında çevirmenlerin
katkısı yadsınamıyor. Birkaç örnek
verecek olursak:
Shakespeare'in,
Mofiere'inve
birçok yazın
insarunın
dünyada
tanınmasmı
sağlamada,
teknoloji
alışverişlerinde,
diplomatik
görüşmelerde,
uluslararası
hukukta. ulusal — — — ^ —
yasamalarda, siyasal rejimlerin
değişmesinde, hatta dillerin ve
dinlerin yayılmasında çevirmenlerin
payı göz ardı edilemiyor.
Çevirinin ve çevirmenliğin bu denli
eskilere dayanmasına karşın, Saint
Jerome Günü'nün (30 Eylül), Dünya
Çeviri Günü olarak kutlanmasının
tarihi çok eski değil. Günümüzde,
Saint Jerome, çevirmenlerin azizi
olarak değerlendiriliyor.
329'da Dalmaçya'da doğan Saint
Jerome, Roma'da çok iyi bir eğitim
görüyor; kitaplar, yaşamı boyunca en
büyük tutkusu haline geliyor. îyi bir
Hıristiyan ama, ondan daha iyi bir
Ciceron'cu oluyor. Keşiş gibi
yaşamak üzere Suriye çöllerine
gidiyor. Orada fazla keşiş görmekten
yakınıyor. Bir düşünde Isa'nın
• Efsaneye göre Babil
kulesinin yapımı sırasında
Tanrı 'nın cezalandırmak
istediği insanlar değişik
dillerden konuşmaya
başlayınca, iletişimsizliği
gidermek için çeviri ortaya
çıkıyor.
kitabından çok elyazmalannı
çevirmeyi sevdiği için yargılandığını
görüyor. Elyazmalannı daha iyi
incelemek amacıyla tbranice
öğreniyor. Konstantinopolis
(Istanbul) ve Antiokhia'ya (Antakya)
giderek Naamus'un ve
Apoüinarusun dini konferanslanna
katıhyor. 382'de Papa Damasus'un
sekreterliğine seçiliyor.
Saint Jerome. ateşli yapısı ve keskin
görüşleri yüzünden kiliseyle
çahşmalar başlayınca, çözümü,
385'te Roma'dan aynlmakta bulur.
Mısır'a ve Filistin'e gider, 386'da
Bethlehem'de bir hücreye çekilerek en
ünlü çeviri yapıtı olan Kutsal Kitap'ın
ve Ibranilerin eski Ahit'inin çevirisine
başlar. Saint Jerome, 30 yıl boyunca
hücresinden çıkmamacasma çe\iri
yapar. Yaşamuun son altı yıhnda eli
kalem tutamadığı için, altı sekretere,
_ _ _ _ _ _ ^ ^ ^ değişik
konulardaki
çevirilerini aynı
anda yazdınr ve
420'de
hayata veda eder.
Saint Jerome'un
çevirmenlerin azizi
sayılması, yalnızca
yüzlerce sayfa
çeviri yapmasından
değil, çağımızdan
1500 yıl önce
~ ~ ^ ~ ~ ^ ^ ^ ^ ~ doğru çevirinin ve
çevıride biçemsel güzelliğin nasıl
olması gerektiğine ilişkin birçok
öğrerisinin bulunmasuıdan
kaynaklanmaktadır. Eli kalem
tutamazken bile çeviriyi inatla
sürdüren. "çoiri denen zor zenaaftan
yaşamının son \ıllanna dek inatla
kopmayan Saint Jerome'a haklı
olarak çevirmenlerin atası gözüyle
bakıuTiaktadu-.
Bu satırlan yazan Türkiyeli çevirmen,
bu haberi ülkesinde ilk kez verme
se\dncini yaşarken bir gün kendi
ülkesinde de aynı kutlamalann
gerçekleştirilmesini umut etmekte ve
bütün çevirmenlerin Dünya Çeviri
Günü'nü kutlamaktadır!
Sevgbıium36@ hotmail.com
• Önümüzdeki
aylarda Shaman,
Almanya'nın Essen
kentindeki Womex
Festivali'ne katılacak
ve Jivan Gasparian'ın
da yaşam boyu başan
ödülü alacağı
festivalde kendini
dünyaya tanıtma fırsatı
bulacak. Shaman daha
sonra bir world müzik
festivali düzenleyerek
bu müziği geniş
kitlelere duyurmayı
amaçlıyor.
Shaman, Türkiye'de world müzikseverleri bir kulüp çatısı altında topluyor
'Dünyanın müziği orada'
SEVtLAY KOÇOĞLU
îletişim çağında dünyanın
farklı algılanmalanna paralel
olarak bir üst kavTam gibi
gelişen world müzik ülkemizde
de gün geçtikçe artan bir ilgiyle
dinleniyor. Bu tarz müziği
sevenleri bir araya toplamayı
amaçlayan Shaman Worid
Music Club, Taksimdeki
mekânında haftada 5 gece
dünyaca ünlü \vorld müzik
gruplanm ağırhyor. Aynca 25
kişilik yönetici ekibi kulübün
dışına çıkarak world müzik
gruplannın konser vereceği ve
dinleyiciyle buluşacağı
ortamlar yaratabilmek için
Shaman World Music
Production'ı kurmuşlar.
Geçen yıl Shaman'a gelen 25
bin müziksever bazı geceler
Peru halk müziğinden ya da
Gluba Libre'den Latin
melodileri, Rong Dhonu'dan
Afrika müziği, bazı geceler de
Senegalli bir davulcuyia Çinli
bir kla\yeci ve trlandalı bir
gitaristin birlikte çalarak bir
potada erittıği etnik müzik
örneklerini dinleme şansı
bulmuş. Shaman'ın müzik
direktörü Ömer İpek alt ve üst
müzik katmanlannın ülkede
yeterince dinlenir hale
geldiğini, ama kendilerinin
insanlara hiç dokunulmamış
orta katmandan farklı renkler
sunduklannı söylüyor. "Workl
müzik bizim için henüz
neresinde olduğunu
bilnıediğimiz geüşime açık bir
müzik türü. KüreseDeşme
sürecine de uygun olarak baa
geceler farkb kültürlerden gelen
müzisvenler birlikte sahneyi
paylaşabiliyor. Shaman'm
organizasyon kolu da
Türkiye'ye dümaca ünlü
müzisyenleri getirip kulüp
dışında farkb mekânlarda bu
tarz ortamlar yaratmak için
çahşıyor.''
3 yıl içinde canh
performanslardan geniş bir
arşiv yaratan Shaman,
önümüzdeki aylarda bir
Shaman world müzik GD'si
çıkararak bu tarz müzik
tutkunlanna evlerinde de
seslenmeyi amaçlıyor. Ömer
İpek bu tür müziğin insanın
kendi doğasından geldiğini ve
buradaki ritmin, melodinin ve
renklerin kaynağının insanın
kendisi olduğunu söylüyor.
"Eğlence hayatmda DJ, pop ve
rock müziğhie eğlenip dans
eden muziksoerler bu tarz
müzikle coşup içlerinden gelen
gerçek ritimle. insanın
köklerinden dışav urulan
bnılarla dans ediyor. Bö\ leükle
müzikle kendinizi daha iyi ifade
edebUiyorsunuz."
Önümüzdeki aylarda Shaman,
Almanya'nın Essen kentindeki
Womex Festivali'ne katılacak
ve Jivan Gasparian'ın da
yaşam boyu başan ödülü
alacağı festivalde kendini
dünyaya tanıtma fırsatı
bulacak. Daha sonra bir vvorld
müzik festivali düzenleyerek
bu müziği geniş kitlelere
duyurmayı amaçlıyorlar. Aynca
çok yakında world müziğe
ilişkin haber, liste ve
tanıtımlardan oluşan bir
dergiyle de bu müzik
tutkunlanna seslenmeye
başlayacaklar.
Shaman World Müzik Kulüp ve
Shaman World Müzik
Prodüksiyon önümüzdeki
günlerde yeni projeleri ve
programlanyla Istanbul kültür
hayatına yeni bir enerji
sağlarken kendi içimizdeki
renk tayfını da ortaya
çıkaracağa benzer.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Asım Bezirci
Attilâ llhan, geçen yaz -hoş, bu yaz da ge-
çip gitti...-, Nâm-ı Diğer Kaptan için söyleşir-
ken Asım Bezirci'yi en sevdiği arkadaşlan
arasında bir iki kez andı. Yalnız Asım Bezirci'yi
değil, Asım Bezirci'nin halk adamı babasını
da.
Asım Bezirci'nin hayatı korkunç birolayla, hem
de hiç hak etmediği biçimde son bulmuştu. Yıl-
larca bu ölümü, bu ölüme yol açan sebepleri
düşündüm, kendimce çözmeye çalıştım. Tra-
jedinin daha derinlemesine çözümlemesi bel-
ki ilerde yapılacak.
Asım Bezirci, bizim kuşağı yetiştiren sayısı
o kadar az eleştirmenden biriydi. Yaşamını
eleştiriye adamıştı. Geçimini muhasebecilikten
sağlamaya çahşıyor, yorucu günlerinde eleş-
tiriden vazgeçmiyordu.
O zamanlar Hulki Aktunç, Naci Çelik ve Tay-
lan Altuğ, şurda burda buluşup, saatlerce
edebiyattan konuşurduk. Aybaşı geldi mi, Ye-
ni Dergi, Papirüs, Soyut, Varlık, Yeni Ufuklar gi-
bi dergiler alınır, coşkunluklar duyulurdu.
Asım Bezirci bu dergilerin bazılarında yazı-
yor, yazılarını, eleştirel incelemelerini kitaplar-
da topluyordu.
Sahaflar Çarşısı'ndaki Elif Kitabevi'nden ki-
tapları tek tek edinişimiz de aklımda: Çok Ka-
pılı Oda, Okudukça, Edip Cansever, Bilimden
Yana Sosyalizme Doğru... Dönemin öykücü-
leri, şairleri Asım Bezirci'nin ölçütleriyle de-
ğerlendiriliyordu kitaplarda.
Eleştirmenin bir de edebiyat tarihimize iliş-
kin çabaları vardı. Abdülhak Hâmit Tarhan'ı
onun aracılığıyla, onun sayesinde tanımıştım.
Oluş Yayınevi'nin cep kitabı boyutundaki dizi-
sinde, Abdülhak Hâmit ve Târık yahut Endü-
lüs Fethi yayımlanmıştı. Lisede olduğuma gö-
re, 1965 sonrası.
Bu eser, ders kitaplarımızın boğuverdiği Hâ-
mit'i başka yönleriyle bana getirdi. Sonra Fin-
fen'i okudum. Hele, Finten'i, Dıranas'ın yeni-
leştirmesiyle okuduktan sonra, Hâmit'in çılgın
yaradılışını kavradım. Abdülhak Hâmit'in kül-
liyatı, bugün Inci Enginün'ün emeğiyle ve Der-
gâh Yayınları'nın gözüpekliğiyle okura sunul-
du. Ama o zaman...
Ahmet Haşim'i ırdeleyen başka yazarlar da
var ama, "Merdiven" şairiyle ilintili ilk eleştirel
incelemeyi Asım Bezirci'den okuduğumu ha-
tırlıyorum.
Asım Bezirci, edebiyatımızın göçüp gitmiş us-
talanna; eserlerini okumayarak, insafsızca unut-
tuğumuz kişilerine besbellı bir zaaf duyuyor-
du. Ahmet Haşim'in, Tevfık Fikrefin, Cahit Srt-
kı Tarancı'nın şiirlerıni yeniden yayıma hazır-
ladı, okurun ilgisine sundu.
Edebiyat eserine yaklaşımlanmız her zaman
örtüşmezdi. Bununla birlikte Asım Bezirci'nin
Çok Kapılı Oda'daki öykü incelemelerini çok
beğenirim. Şimdilerde bir kez daha okudum.
öfkesi geçici, sevgisi kalıcı Asım Bezirci, bir
yandan da heyecanların insanıydı. Çabuk par-
lar, kızar, ama hep unutur ve hoş görürdü.
Yazko'da bir süre sık görüştük. Ikimiz de
Yazko'yagelipgidiyorduk. Orada "insan" Asım
Bezirci'yi tanıdım. Çok alçakgönüllü, alabildi-
ğine sevecendi.
Eşi Refika Taner'le birlikte hazırladıkları Seç-
me Romanlar'da benim Cehennem KraliçesPne
de sayfalar ayırmıştır...
1993 Temmuz'unda Asım Bezirci yanarak
öldü, daha doğrusu, öldürüldü. Bu müthiş tra-
jedinin yankıları dokuz yıldır sürüyor.
Attilâ llhan. Nâm-ı Diğer Kaptan'da, Asım
Bezirci'nin tutuklanışını anlatıyor. Babasının
Bezirci'yeyatakgötürüşünü, cezaevine. Sebep?
Birkaç yazı...
Alınterini savunan birkaç yazı...
Takvimde Iz Bırakan:
"Insan ancak gençken, çok gençken böyle
çılgınca sevebilir." Lavvrence Durrell, Karan-
lıklar Prensi, Seçkin Selvi'nin çevirisi, Gan
Yayınları, 1992.
İFSAK'ta yedfcıci sanat
• Kültür Servisi - ÎFSAK (Istanbul Fotoğraf
ve Sinema Amatörleri Derneği) bünyesinde
aralık ayında kısa fihn çalışmalarma
başlanacak. Her yıl düzenlenen Ulusal Kısa
Film ve Belgesel Yanşması'nın yanı sıra
yeni dönemde başlayacak olan kısa fihn
atölyesinde, sekiz katılımcı yer alacak.
Çalışma, üç ayhk dönemler halinde,
haftada bir gün en az iki saatlik kuramsal
ders ve toplam iki kez yapılacak uygulamalı
dersler olarak düzenlenecek.
Eğitim programında, 'Teorik Sinema
Bilgileri', 'Kısa Fikne Giriş', 'Teknik
Ekipman', 'Sinemada Işık ve Kullanımı',
'Film Çözümleme' ve 'Sinemada Fihn
Yazım Teknikleri' başlıklı dersler
yer alacak. Birinci ayın sonunda,
katılımcılara temel sinema bilgilerinin
ışığında bir kısa film senaryosu hazırlanması
üzerine bilgi verilecek, ikinci ayın sonunda
ise tüm katılımcılar en fazla beş dakikalık
bir kısa fihn senaryosu yazacaklar ve
üçüncü aym sonunda yazılan sekiz
senaryodan biri seçilerek çekilecek.
(0 212 292 42 01)
BUGÜN
• YAPIKREDİ KÜLTÎT* MERKEZİSER-
MET ÇtFTER ARAŞTIRMA
KÜTÜPHANESİ'nde 18.30'da Prof. Henri
Godard ve Yiğit Bener'in katılacağı söyleşi.
(0 212 252 47 00)
• TARIK ZAFER TUNAYA KÜLTÜR
MERKEZİ'nde 18.00'de Safıye Erol'u Anma
Toplantısı - Doğumunun 100. Yıhnda Kayıp Bir
Romancının Portresi'. Katılrmcılar:Murat
Belge, Selim 1leri, Prof. Dr. Kenan Gürso>, HaBl
Açıkgöz. (0 212 317 77 00)