23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2001 CUMARTES) O L Â Y L A R V E CrORUŞLJiıR olay.gorus@cumhunyet.com.tr Üniversitelerde Akademik Düzen ve Demokrasi Prof. Dr. Mehmet YALÇIN O id ayn kunım: Bilim ve de- I mokrasi sözcükleri birbiriyle bir biçimde ilişkili sayılabi- lecek iki önemli kavramın an- latımıdır: llk yaklaşımda di- yebiliriz ki bilim, demokrasi bilincinin; demokrasi de bilimsel bi- lincin gelişmesini kolaylaştınr. Bu doğrudur. Ama işlevsel olarak biri ötekini belirlemez. Üniversite, toplu- mun bütün öteki kesimlerinde oldu- ğu gibi, demokrasinin işlediği, yani insan ve yurttaş haklannın herkesçe eşit biçimde kullanıldığı bir ortam olmasına karşın, özünde bir demok- rasi uygulaması değildir: Tam tersi- ne, bilimsel yaşamda geçerli olan hak ve yetkilereşitlikten çok, eşitsizlik il- kesine dayanır, çünkü bilimsel bilgi- nin ölçümü, oylama ya da veto yolu- na başvurularak değil, yine bilgi ara- cılığıyla yapılır: yani alanlan ve dü- zeyleri değişik insanlar arasındaki ay- runh durumlarda belirlenir. Söz geİi- mi, çok demokratik bir toplumda ünivresiteye boşverilmiş olabilir. Ter- ü de doğnı: Hiç de demokratik oJ- mavan bir tophımda Ki bir üniversi- te geleneği yerleşmiş olabilir; ya da hiç değüse, dünya ölçeğinde üstiin ni- telikli b ilim adamlan çıkabilir o top- lumdan. Örnekkri görülmüştür. Nitekim, Baü'yı aydınlatanlar (özel- likle Fransız düşünürler) bilgi üret- Dokuz Eylül Üniversitesi me işlevlerini yerine getirirken demok- rasiden yararlanmadılar; tam tersine büyük baskılar altında ya da sürgün- lerde yaşadılar; -söz yerindeyse- ka- çak çahştılar. Uygarİaşnuş toplum- lann hemen biçbirinde bilimsel iler- leme doğrudan devletin demokrasi yasalanyla başlatümış ve omın çaba- lanyla geliştirümiş değildir. Tam ter- sine, özünde baskıcı nitelik taşıyan devlet, için için gelişmesini önleye- mediği bilgi birikiminin ve toplum bi- linçlenmesinin karşı-baskılanna bo- yun eğmek ve onlan gözeten yasala- n çıkarmak zorunda kalmıştır. Bundan sonra da öyle olacaktır. Kısacası, çağdaş dünyadaki bilim ve demokrasi ortamını sağlayanlar, hiç de demokratik olmayan ortamlarda ce- belleşmiş insanlandır. Son çözüm- de, bilimsel gelişmenin itici gücü ki- şisel tutkulardır; bilim ile demokra- si arasındaki ilişki de işlevsel ohnak- tan çok, bir süreç olayı'dır: Bu olayın özünde demokrasi bilimin değil, bi- lim demokrasinin önkoşuhıdur. Uymadığımız oyun Elbette ki bilim tutkunlannın aym işlevi gerçekleştirmek uğruna ille de baskı görmeleri gerekmiyor; tam ter- sine iyi işleyen bir demokrasi, onla- ra, olabilecek en iyi ortamı sunar. Ama durum böyledir diye, YÖK dü- zenini demokrasi öncesinin "baskı" döneminden sayarak. bilimsel esen- liği YÖK sonrasının "tam bağunsız, özerk, çağdaş ve demokratik üniver- site" dönemine ertelemek fazla ger- çekçi bir tutum gibi görünmüyor. Ar- tik şimdiki yapısıyla kemikleşmiş bu- lunan üniversitelerimiz üstünde YÖK'ün de fazla bir etkisi kalmadı. Dahası, yıllardır karşılaştığı ağır eleş- tirilerle bir tür aşağılık duygusuna kapılan bu kurumun kendisinin de zaman zaman "Her şeyi üniversitele- re bıralayonız" diyerek "demokra- tik'' olma savına yöneldiği gözleni- yor. Eskiden olduğu gibi, rahathkla öğretim elemanlanrun işine son ve- remiyor; istediğini rektör yapamıyor ya da yaptıramıyor artık; çünkü "çağ- daş vedemokrat bir cumhurbaşkaıu- mız" var şimdi. Öyle bir cumhurbaş- kanı ki, "Atatürkçü, laik, çağdaş ve demokrat" bilim adamlanru o "ceber- rut yûzlü'' Kurul'un üyeleri arasma katarak yüreğimizi soğutuyor. Bizler de, çok görkemli "demok- rasi platformlan" oluşturarak (bu uğurda, gerçek işlevimizi uzun süre bir yana bırakma özverisini(!) göste- rerek) üniversitelerimizin ve fakülte- lerimizin başına "çağdaş, demokrat vede Atatürkçü'' rektörler ve dekan- lar getirme savaşımı veriyor; çoğu kez bunda başanh da oluyoruz; hem de YÖK'e karşın! Onlann yardımcı- lan, akademik kurul üyeleri ve birim başkanlan da aym biçimde "çağdaş, demokratvede Atatürkçü'' kimlik su- nuyor, hemen hepsi YÖK düzenine karşı olduklannı da saklamıyorlar. Ama bizler yine de, sürekli olarak ille de YÖK'ten yakınarak fazla bir şey üretemeyen üniversiteli kimliği- mizle, verimsizliğimizi demokrasi eksildiğine bağhyor ve ancaköyle ra- hat ediyor olamaz mıyız? Belki eleştirinin bu kadan fazla. Çünkü aslında öyle pısınk da sayıl- mayız; üstelik demokrasiye pek de ay- kın görünmeyen "etkinlikler'' içinde- yiz. Bilimsel olmasa da tecimsel uğ- raşlar üniversitelerde çahşmayı epey- ce çekici kılmaya başladı. Artık çok kimse öğretim üyesi aylığımn "onur lancı" düzeyde kaldığından pek de yakınmıyor. Çünkü ne kadar paralı "derse gjriyorsan", gelirin o kadar yükseliyor. Gündüz dersi, gece dersi: formas- yon, mormasyon; temmuz kursu, ağustos kursu, derken... Allah bere- ket versin! Hele bir de özel ünivresi- telerin birine kapağı atabilsen?!.. Aka- demik ilerlememiz de nasıl olsa de- mokrat yöneticilerimizin "önümüzü açık tutmalarTna bağlı. Tıpkı kapı- larını her zaman hepimize açık tut- tuklan gibi... Bütün bu olanaklar var- ken demokrasi, yöntem olarak değil- se de, sonuç olarak gerçekleşmiş ol- muyor mu?.. Daha da demokratik bir üniversite için, geriye eksiksiz bir seçim uygu- laması kalıyor. Acaba, diyorum, rek- törden başlayarak, her düzeydeki yö- neticiler, öğrencileri de kapsayan en geniş katılmüı seçimlerle belirlense, seçilen yöneticiler de akademik de- ğil, yalnızcayönetsel işlemlerle ilgi- lenseler, üniversitelerimiz daha verim- li duruma gelebilir mi? Yani parasal değil de bilimsel olarak demek isti- yorum!... O biraz güç. Çünkü bilim- sel üretkenliği tek başma demokrasi koşuluna bağlamak, fazla uydumcu (konformist) bir beklentidir; güçlük- lerden kaçınmalıdır; kolay oyunlara yönelme gerekçesidir. Aynca de- mokrasi kendiliğinden bilim adamı üreten bir işlence değildir; her türlü bilimsel araştırmayı kısıtlamayan er- demine karşın, tembelliğe ya da sin- siliğe de itebilecek bir özgürlük or- tamı sunar. En büyük sorun da şudur. Öğrenim konusu. daha bebek yuva- lanndan başlayan önceki okul aşama- lannda olduğu gibi, üniversite düze- yinde de ülkemizin en başta gelen ekonomik sektörlerinden biri durumu- na gelmiştir: Devlet ünivresitelerin- de paralı 'ek ders' ve 'ildnci öğretim' uygulaması ile özel ünıvresitelerin mantar gibi çoğalması başka türlü açıklanamaz. Tıpkı sağlık alanında ol- duğu gibi... Genelde bir kurumlaşma bozuk- luğu varsa bir toplumda, ne demok- rasi gelişir, ne de bilim. EYET/HAYIR OKTAY AKBAL 'Sen Rahat Uyu!' "Rahat uyu" diyor Ata- türk'e! Rahat uyu! İyi uyut- muş zaman za- man kimilerini... Şeriat yanlısı konuşmalannın her biri ya zamanaşımına uğramış ya da uğratılmış! Ya da takipsizlik kara- nylahasırattıedilmiş!.. Siyasetyasa- ğı da var, ama parti kuruyor, genel baş- kan seçiliyor, Meclis toplantısında konuşuyor... Hepsi gözler önünde!.. Tayyip'in kimliği, kişiliği çok açık... Birdenbire milletin umudu olmuş! Tayyip parti kursa, iktidan alacak! Umut bir onda, bir Derviş'te!.. Ya soldakiler? Onlar varsın bitip tükenmez araştırmalarla vakit öldürsün... Zaman zaman bir partiler furyası iie karşılaşınz. Şu anda kırk mı elli mi, par- ti var. Ama bir seçim olsa barajı aşa- bilecek bir tek parti yok! Hepsi yüz- de onun altında!... Piyangodan milyariar kazanan bir muhtar da "Muhtariyet Partisi"n\ kur- madı mı? Muhtariyet sözcüğünün ne anlama geldiğini bilmeden.. Muhta- riyet, muhtar olmak, yani bağımsız ol- mak. Türkiye muhtarları apayrı bir cumhuriyet mi kuracak? Erbakan'ın yeni partisinin adı Sa- adet!. Türk halkını Nizam'a sokmuş, Selamet'eeriştirmiş, Refah yaratmış, şimdi de Saadet'e kavuşturacak... Yıllardır değiştirmediği eski takımıy- la, Asiltürk, Kutan vb... Tayyip'in ön- cülüğündeki ellilik gençler ise başka bir kapı buldu kendilerine! Edison'un keşfettiğiampulesanldılar. Işıkveren bir araç. Bir anda ortalığı aydınlattı iş- te Tayyip'in nerden nasıl geldiğini, nereyegtttiğinü. . Hep şaşırmışımdır, herkesin bildi- ği, gördüğü, yaşadığı gerçekler na- sıl gözdensaklanır?.. Tayyip sıradan bir insan, hiçbir özellıği yok! Ne ko- nuşmasını bilir, ne dûinyadan haberi var! Bütün marifeti kaLbadayı yürüyü- şü... Kim, nasıl keşferti bu eski fut- bolcunun Türkiye'nin lideri olacak bir cevher taşıdığını, bir bilen çıkıp an- latsa... BirTVprogramı yetti... 1994'teki konuşması vardı ya,hepimizdahao günden beri bili- yoruz, yazıyoruz. Unutulmuş gitmiş sayılıyordu. Adam "Ben değiştim" diyordu. "Biz yenilikçiyiz, birbaşka- yız" diyordu. Bir gece içinde o mum, yok o yüz mum, yok o yüz mumluk ampul püf diye söndü. Şimdi aman bu adam neymiş, nası! olmuş da onu büyük bir lider sanmışız sözleri orta- hkta!.. Tayyip, hiç de yararlı olmadı değil. Irtica kaynaklannı ikiye böldü. Şimdi ilk genel seçimde Meclis'e bir tek şe- riatçı giremeyecek! BirdeGökçek'in partisi kurulsa diyorum. O zaman eğ- İence tam baştayacak! Bir yanda Er- bakan bir yanda Tayyip, bir yanda Gökçek. Seyre doyulmaz bir görün- tü... Yasol? Baykal'ın CHP'si geçen seçimde yüzde sekizde kalmıştı. Aylardır ku- ruldu kurulacak diye beklenen sol partiler, Erdal Bey'in, Mümtaz Bey'in çalışmaları; CHP'den kopan ünlü ki- şilerin yeni bir sol oluşum yaratmak çabalan ne olacak? Zaman geçiyor! Bütün bu güzel niyetli insanlar bir araya gelebilecek mi? CHP'li Baykal "Sen bir kenara çekileyim, herkes CHP'de toplansın, tek bir yumruk gibi seçime girip, iktidan alalım" di- ye bir düşünce belirtmeyecek mi? Dünyadaki bütün sol partiler, Sosya- list, sosyal demokrat partilerde ge- nel başkan var mı? Sekreterlerdir par- tiyi yönetenler... Partiler çok! Daha da çoğalacağa benzer. Tayyip'in sonu geldi, Erbakan çoktan bitti. Mesut'la Tansu iflasın eşiğinde. Peki umut kimde? Süley- man Bey'de mi? Her gün zam! Her gün Başbakan- lık önünde olay. Her gün yoksullu- ğun, umutsuzluğun artması. Günle- rin boşuna akıp geçmesi. Işte yaz sonunda memleketin manzarası... Evet, sen rahat uyu Atatürk! Kahraman-Lar! Nusret KEMAL OTYAM B ir gün içinde devletin 15 milyar dolan yok oldu, ınsanlanmız yüz- de kırk yoksullaştı - normal koşullarda yüzde 16-18 devalüasyon bekleni- yordu-, ulusal gelir ortalaması bir tür- lü yükselmediği için 3 bin dolardan 2 bin dolara düştü, iç ve dış borçla- rımızı ödeyemeyecek durumda kal- dık ve 18. kez Uluslararası Para Fo- nu'nun (IMF) kapısını çaldık... Meğer adamlar yolumuzu gözlü- yorlarmış. Dramatik gelişmeler de ondan sonra hızlandı. Yüzyılın fır- satını geçirmişlerdi ellenne, artık işlerini sıkı tutuyorlardı, kapsamlı programlan hazırdı. Ancak adı bu kez, Sevres değil, IMF olmuştu. 2. Tanzimat başladı: Tarihin en büyük, en onurlu bağımsızlık sava- şını vererek yaratılan devrimci Tür- kiye Cumhuriyeti böyle bir açmaza nasıl düşmüştü, nasıl düşürülmüştü? Hem de uzak ve yakın tarihimizde nice örnekleri varken, hem de ken- di yetiştirdiği kadrolann elleriyle. IMF'ce, bu kez insafsız, ama on- lar açısından haklı(!) yadsınamaz gerekçelerle hazırlanmıştı ışın altya- pısı. Son kırk yılımızı iyice irdele- mek, bu yılların ulusumuzatoplum- sal ve ekonomik boyutlanyla neye malolduğunu anlamak açısından ya- rarlı olur ve gerçek suçlulan, so- rumlulan ortaya çıkanr. Susurluk kazası gibi... Bugün yaşadığımız krizin teme- üne inebilmek için, on yıl sonra ay- nısını yaşamamak için kırk yılın ik- tidar kadrolannı adaletin karşısına çıkarmak, evvelce örneğı görüldü- ğü gibi, birbirlerini TBMM'de ak- lama(?) numarasına yatmadan sor- gulamak zorundayız. Çünkü son bunalımla (krizle) ya- şamaya başladığımız ekonomi yö- netim bunahmı yeni bir süreçtir, so- rumluluk duygusu taşıyan kişi ya da kadrolann yetkileriyle bağlantı- lıdır. Birdenbire oluşmuş, gökten inen olgu hiç değildir. "Nabza göre şerbet", "Plan değil, pflav". "takry- ye" ve son yıllarda modernleşerek "popüüzm" adını alan, "sakala gö- re tarak vurmak", "Haydi Tûrki- yem, 001* gösterilerinin (şovlan- nın) doğal sonucudur. Üretmeden tüketenlerin yogunlaşmasının, aç- gözlü görgüsüz çevrelerin, çeteleş- melerin, mafyalaşmalann, çıkara dayalı ilişkilerin doğal sonucudur. Onun için değil midir, CottarelH adındaki UPF (IMF) görevlisiyle yürütülmeye çahşılanprogram fıyas- ko olmuş, yerine Dünya Bankası ça- hşanlanndan Kemal Derviş adında birisi gönderibniştir. Hem de tam yetki ve destekle, Devlet Bakanı rüt- besıyle, adeta koalisyonun dördün- cü ortağı olarak... Gerçekte kabine içi tartışma ve çekişmeler bundan sonra hızlandı. Türkiye'nin tek para borsası tstan- bul'da. İMKB ise şubat bunalımın- dan sonra tahterevalliye benzedi. Zaten kuşkulu, ikircikli iş çevreleri Başbakan'ın mantıktan uzak bazı konuşmalanyla allak bullak olmak- taydı. Buna koalisyon ortağı birpar- tiden bazı bakanlann ulusçu kahra- manlıklan(!)kanşü. "Bensize>alan söviedimmı?Sözûrndengeridöndüm mü?-." gibisinden efelenmeler ABD Dolan'nın umulmadık ölçüde fırla- masına,TürkLirası'nındeğeryitir- mesine neden oluyordu. Kaldı ki imzaladıklan UPF (IMF) dayatma- sı önlerinde duruyordu ve çıkışlan- nın işe yaramayacağını bilmeleri ge- rekirdi. Sonuçta Tütün Yasası tartışma- sıylaBakan YükselYalova, Telekom Yasası tartışmasıyla Bakan EnisÖk- süz görevlerinden ahndüar. IMF'nin dediği olmuştu. Kaldı ki bu iki ko- nunun ekonomik açıdan agırhğı var- dı. Hele Telekom'un stratejik öne- mi büyüktü. Artık ulusal kuruluşlar, kurumlar, bankalar, yani Cumhuri- yetimizin yoktan var ettiği ekonomik değerler yok pahasına satıldı, san- lıyor. Yabana bankalannborsayla oy- nayarak satışlan nasıl ucuza getir- dikleri ortaya çıktı, iyice deşifie(!) oldular. Kurtuluşumuzun tek yolu bilim: Ülkemiz 13. yüzyıl Moğol istilasın- dan sonra, haydi buna çok eski di- yelim, Yüdınm Beyazıt'ın Tnnur'a yenilgisinden sonra bile böyle bir karmaşayı yaşamamıştı. Çünkü bu ekonomik bunalımın siyasal fatu- rası henüz önümüze konmadı. Ne ya- zık ki Cumhuriyet, eviatiaruun iha- netine uğramıştır ve Lozan'dald gü- zeliın kazanımlanmız tek tek, sinsi bir programla elimizden alınmak- tadır. Çünkü Türkrve kendisine ıry- mayan, ters bir modelin içine itümiş- tir. UPF (IMF) ve Dünya Bankası'm iyi öğrenmek, ne anlama geldiğini kavramak için değişik ülkelerdeki uy- gulamalanna, örneğın Güney Ame- rika'nın Muz cumhuriyetlerine bak- mak yeterli, çünkü bu uluslararası te- feci kurumlann eline düşmek de- mek bağımsızlığından ödün ver- mektir; sınıflararası uçurumun bü- yümesi, sonuçta karmaşa demektir, toplumsal sorunlann çoğalması, ge- nişlemesi demektir. Ancak fazjakaramsarolmayahm, her sdaştğunızda bir Mustafa Ke- mal çıkmaz ama. Türk ulusumın içinde pek çok vatansever a>dının buhınduğuunutufanasın. Halkımızın onunına ne denti düşkünolduğu ta- rihselbirgerçektir. Sabnmıza diye- cek yok, fakat kımse -ne dışarda, ne içerde- bunu yanlış yorumlamasın... Halkı eğitimsiz bırakarak. ekono- mik sıkboğaz ederek yeraltı, yerüs- tü zenginliklerimizi isteyenler yan- lış yaparlar. Sömürgeci Baü'nın ve yerli or- taklannın 200 yıllık politikalar, oyun- lar içinde olduğu bir gerçek. Türki- ye "vansömürge" olur mu? Bu yol- da önemli ilerleme kazandılar ne yazık ki... Bu sonuç ülkemizin ge- lişmesi ve çağdaşlaşmasıyla çelişi- yor. Türkiye için artık tek bir yol kalmıştır: Bilim! Ortalıgın böylesi- ne toz duman edildiği ülkemizde çağdaş bilimsel yöntemlere, bihmin gerçeklerine, doğrulannabu ölçüde zorunlu kahnamıştık. Yönetimde, ekonomide, eğitimde, sağhkta, ula- şımve iletişimde, maliyede, iç ve dış ticarette halktan yana politikalar ge- .liştirmek zorundayız. Çünkü bu, başta devlet olmak üzere her kesi- min yaranna olacaktır. Ülkemiz; seçim alanlannda, ek- ranlardagördüğümüzucuz,ckküyet ve dürüstlükten uzakgösteriyapan- lan değfl, beyniyie ve y-üreğiyle çağ- daş kahramanlan bekliyyor. AKINDA... MUSTAFA BALBAY'DAN YENİ BİR ARAŞTIRMA KİTABI | 8u kitapta yer alan konularm tömü gercektir. Türkiye'nin 9O'lı yıllorına damgasını vuron, banka I bosattmalarmdan küçök bir kes'rti akiarmaktadır. Demireller ailesinden yeğen I. Yahyo, 1970li ydtarda hayali ihrocat yöntemini geliştirmişti. 90 lı yıllordo ise yeğen II. Yahya, tepten para harcamadan banka sahibi olup, kendi bonkasımn içini bosaltmaya girişen bir kişi olarak tarihteki yerini aldı. | Mustafa BALBAY, Y. Murat Demirelin eserlerini yazdı. ' Siz de okuyun. İKİ TÜRKİYE ÂŞIGININ YAŞAMÖYKÜSÜ KİTAPCINIZDAN İSTEYINIZ.. KONUR SOKAK 27/106640 KIZILAY - ANKARA ÜMiT TEL: (0312) 419 38 26 - 27 FAKS: (0312) 417 56 68 İki "insan"ın yaşamöyküsü... Nilgün Ktşlalı "Türk" dedt... Ahmet Taner Ktşlalı "Atatürk" dedi. Bir Türk'ûn ölümü.» İki Türk'ün ölûmü... Türklerin ölümü... Ölüyorlar. öldürülüyorlar, "Türk" dedikçe, "Atatürk" dedikçe... Ve "Ölen ölür. kalan sağlar bizdendir" diyenler ürüyor... Olsun... E Bu kitap, Kışlalı'iarın geride bıraktıkları sevginin, doğallığın insanlığın ve umudun izlerini yansıtıyor. PENCERE Bakanlığa Baskın Basannı mı?.. Eskiden de bu ülkede geceleri yd da şafak sö- kerken polis baskınlan düzenlenirdi... Nerelere?.. Mafyabannaklanna.. , .. Randevu evlerine.. .. •_ Uyuşturucu âlemlerine.. Terör yuval^ına.. Işdeğişti... Artık polis başkentte hükümetin bakanlıklanna baskın düzenlıyor. Ankara Emniyet Müdürlüğü ekipleri, çarşamba günü saat 6 sulannda, DGM savcısının emriyle, Ba- yındırlık ve Iskân Bakanlığı'nı bastı. Baskının adı: ^ -': "Vurgun Operasyonu." Deprem bölgesinde açılan ihalelerde 17 trilyon- luk yolsuzluk yapılmış.. Iddia bu!.. Baskında çeşitli belgelere el konuyor, sekiz me- mur gözaltına alınıyor. Bayındırlık ve Iskân Bakanlığı, üçlü koaJisyonun raconuna göre MHP'nin elinde... MHP, bakanlığa adamlarını yerleştiriyormuş, nam-ı diğer ülkücüleri... Söylenti bu!.. Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli'nin bas- kına tepkisi de çok ilginç... Diyor ki Bahçeü: "- Operasyonun arkasında siyasi amaçlı bir ta- vır görürsem bunu affetmem. MHP'yi kimse kir- letemez." Medyadaki eski kulağı kesikler, Devlet Bahçe- li'nin lafını inanılmaz bir yorumla açıyorlar "- Mesut Bey kendisine yönelik 'Mavi Akım' ve 'Beyaz Enerji' operasyonlannda MHP'nin tutumu- na çok bozulmuştu. O günlerde Yılmaz, Içişleh Ba- kanı Tarrtan'/ değiştirip yerine Rüştü Kâzım Yü- celenV getirdi. Polis Içişlerine bağlı. Şimdi Bah- çeli'nin, baskının 'siyasi oyun 1 olabileceğini vur- gulaması boşuna değil..." Koalisyonda ortaklardan biri ötekinin bakanlıgı- nı mı basıyor?.. Peki, polis kendiliğinden mi Türkiye Cumhuriye- ti'nin bakanlıklanndan birini basıyor?.. Hayır!.. Savcılığın emriyle.. Bu durumda 'siyasi oyun'un içine Devlet Gü- venlik Mahkemesi Savcısı da mı giriyor?.. Koalisyon hükümetinin iki ortağı arasındaki itiş- menin kökeninde devletin hortumlanmasınadaya- nan bir kapışma varsa, bu iş nasıl temizlenecek?.. Temizlik nasıl sağlanacak?.. Et zaten kokmuş.. Tuzdakokuyor.. • Peki, ne oluyor?.. Eskiden polis mafya odaklanna, randevu evle- rine, uyuşturucu âlemlerine, kumarhanelere, terör yuvalanna baskın yapardı... ArbkTürkiye Cumhuriyeti'nin başkentinde bakan- lıklara mı sıra geldi?.. KLentte kaybettiklerinizi burada bulacaksınız KAZDAĞLARINDA D0ĞANIN VE DOĞALLIĞIN SEÇİMİ yvfvyv.ongencountry.com Yeşilyurt Köyü Küçükkuyu Çanakkale Tel: 0 286 752 24 34 - 35 Faks: 0 286 752 24 36 Soft (Eko) Turizmin Türkiye'deki en güzel Örneklerinden biri! BURSA - YENtŞEHtR ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 2001/050 Davacı Bursa - Yenişehir Belediye Başkanlığı vekili Av. Mehmet Akalın tarafindan, davalılar Lütfıye Gökçe- su (Tuncer), Türkân Ersoy, Nalan Akbay (Çetinkaya) aleyhine açılan kamulaştırma sebebiyle hûkmen tescil davasında verilen ara karan uyannca; Davakonusu; •,.. - 'T" 4 *'* Bursa - Yenişehir Çayır Mahallesi ada: 14 pafta: 3 parsel: 8'de kayıtlı taşınmazm Yenişehir Belediye Encü- meni'nin 21.06.1972 tarih ve 159 sayılı karan ile kamu- laştınhnasına karar venldiği ve kamulaştırma karan uyannca taşınmazm belediye adına tapuya kayıt ve tes- cıli talep edildiğlnden; B- Yenişehir Hıdırbah Mahallesi Tahıl Sokak No: 8'de oturur iken tüm aramalara rağmen adreslen tespit edılemeyen yukanda ısımlen yazılı davahlann dunışma günü olan 04.10.2001 günü şaat 12.00'de mahkememiz salonunda bizzat haar bulunması veya bir vekille ken- dinı temsil ettirmeleri, mazeretsiz olarak geknedikleri takdirde yargılamanın yokluklannda yapılarak karar ve- rileceği hpusu Tebhgat Kanunu'nun 28, 29, 30 ve 31. maddeleri uyannca dava dilekçesi yerine geçerli olmak üzere Uanen tebliğ olunur. 28.06.2001. Basın: 41953 r ' KİTAPCINIZDAN İSTEYINIZ. KONUR SOKAK 27/106640 KIZILAY - ANKARA TEL: (0312) 419 38 26 - 27 FAKS: (0312) 417 56 68 Muayene, Teşhis, Tedavl TÜRK KALP VAKFI 19 Mayıs Cad. No: 8 Şişli/lstanbul Td: ^ 1 ^ 21207 07 (pbx) Faks: (212) 212 68 35 Intemet http^/www.tkv.org.tr e-mat gen.sekreter'atkv.org.tr •öordinatortatkv.org.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear