01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2001 PERŞEMBE DIZI Osmanlı yönetimi son yüzyıhnda mezhepler konusunda sürtüşme çıkmamasına özen göstermişti Dinde ideolojik aynm İttihat - Terakki ve Bektaşîler • Osmanlı'da din "bürünleşmeye giden tek yol" gibi görünmüşse de, aslında birbirine alternatif iki yol izlemiştir. Bunlar; resmi din, siyasal din, yani Sünnilik ile halk dini, yani Aleviliktir. Bu ikisi Islamlığm pek çok yanını paylaşsalar da, birbirinden ideoloji, kuram, öğreti, itikat ve rriuamelat olarak aynlırlar. ~W~ Tnlü şair ŞinasL şeyhlerin kerametiyle m J alay eder. Abdülhak Hamit'se; şeyhliğe \.S eğilimin. asıl, vakıfgelirlerine eğilımden kaynaklandığını ima eder. Alevi-Bektaşilere de zaman zaman o bilinen iftiralar ve karalamalar yapılır. Bu dönem ıçin bunun en çarpıcı örneği, "İçtihafla "TürkYurdıTnayansır. "TürkYfor- du"nda -kendisi de kökeninde bir Şii olan- Ah- met Ağaoğlıınun yazılannda yer alan; "Bir kı- anı olsa putperest bir Türk'c, hatta bir Şü/Ak- vi'ye vermem" sözüne Süleyman Nazif "Içti- hafin 75. sayısında öfkeli yanıtlar verir. Bu dü- şüncenin toplumsal birlıği bombalayacağını, Anadolu Türkleri arasında sayılan birkaç milyo- nu bulan Alevilere karşı takınılan bu tutumun Os- manlı Türkiyesi toplumunu nasıl aynlıklara dü- şüreceğine vurgu yapar ve kınar. Tanzimat"tan sonra, özellikle 1908 devrimine gidilirken ortodoks Islama ve bunun toplum ya- şamına yansımasına karşı eleştiriler yoğunlaş- mıştır. Bu "asi ruh"un en çarpıcılan Şinasi ile Tevfik Fikret olmuşlardır. Ziya Paşa, Hıristiyan- lıkla İslamiyetin toplum yaşamındaki yansıma- sını karşılaştırarak İslam ülkelerinin 4 Sirane"ye döndürüldüğünü belirtir. MuallimNaci "yenigö- rüş" ve gelişmeler karşısında resmi Islamdan söz etmenin, anlam taşımayan bir "rüya"dan başka bir şey olmayacağını vurgular. Tanzimat'tan Abdülhamit yönetiminin ortala- nna kadar bu çatışma. bir biçimde sürer. "Ser- vet-i FiinuıT dergisinin ikinci çıkışından itibaren Tevfik Fikret. ortodoks lslamın halka telkin edi- len biçımine. yani dinsel inançlara çatar. "Tarih- ikadnrT şiirinde "kurulmuşdin". kabul edilmiş ve "yerleşmiş inançlar"ın hepsine çatar. Bu eği- limde eleştinler Abdülhak Hamit ve AbduDah Cevdet'te de görülür. Dine oldukça bağlı olan Mehmet Akif bile softalığa, bağnazlığa karşı ta- vırlıdır. Islam. Osmanlı ve Türk toplumunun Ba- tı karşısındaki sürekli gerileyişi aydınlan böyle bir tepkıye itmiş ve bu gerileyişin nedenini res- mi/ seri/ ortodoks' Sünni Islamda aramışlardır. 5) İttihat ve Terakki Partisi ve yönetiminin din anlayı$i: ultan Mahmut tan sonra Osmanlı padişah- lan din. mezhep ve inanışlar konusunda akılcı bir siyaset izleyerek II. Mahmut'un toplumda açtığı yaralan onarmaya çahşmışlar- dır. înanç aynlığı yokmuş gibi bir davranış ser- gilemişlerdir. Böylece Osmanlı yönetimi, son yüzyıhnda dinler ve mezhepler konusunda akıl- cı olmaya çalışmış. sürtüşme çıkmamasına, yö- netimle uyum içerisinde kalmalanna-özen gös- temııştir. Son dönem yönerimlerin Alevi toplumuna kar- şı tutumu da bu doğrultudadır. Dinsel ve mezhep- sel ifadeler kullanıhrken aynm yapmaktan ve "Alevi" gibi merkezi olmayan mezhep ve tarikat- lara vurgu yapılmaktan kaçınılmıştır. Bir bakı- ma imparatorluğun etnik ve din-mezhep moza- yiği içensinde eritilerek etkisiz ve sorunsuz kı- İınması doğrultusunda dikkatli bir siyaset yürü- tülmeye çalışılmıştır. Devletin resmi söylemle- rinde. Alevilere karşı bir suskunluk gözlenmek- tedir. Devlet. Alevi topluluklannın farklı ritüeli- ni görmezlikten gelmiştir. Imparatorluk topraklannda yaşayan tüm etnik ve dinsel- mezhepsel topluluklan inanç ve gele- nekleriyle çok iyi tanıyan Ahmet Cevdet Paşa; birçok dinJer, mezhepler ve etnik toplufuklara ilişkin bilgi verip yorum yapmasına karşın, Ale- vilik ve Aleviler konusunda susmayı yeğlemis- tir. Yasaklanan Bektaşilik ve kapatılan Bektaşi dergâhlan hakkında da "ölçülü ve adil bir üslup" kullanmıstır. XIX. yüzyılın yöneticileri büyük bir olasılıkJa, Alevilik konusunu görrnezlikten gelmektedirler. "Adliye ve Mezahih Nezareti"ne ait iradelerde II. Abdülhamit dönemi boyunca Alevilerle ilgili tek bir kayıt bulunmaz. 1898'de Malatya'nın Akçadağ llçesinin Dömkili Kö- yü'ndeki Alevi-Sünni çatışması için yapılan ad- li incelemede dahi bakanın (nazınn) buyruğuy- "illi Mücadele döneminde ulusal burjuvazi önderliğinde emperyalizme karşı savaşı savunan ve destekleyen "Aydınlık" hareketinin önderi Dr. Şefik Hüsnü 1922'deki bir yazısında dine ve mezheplere bakışını dile getirerek; Sünni/ortodoks îslamdan uzaklaşmayı, Alevi bir eğilim geliştirmeyi, "resmi din" yerine "popüler din"i koymayı, toplumun dinsel sorununu çözmek ve gelişmesini saglamak bakımından gerekli görür. Dahası, bu yaklaşımını öneri olarak geliştirir. dönemin sonlannda yönetime ve topluma dam- gasını vuran İttihat ve Terakki Partisi'nin din an- layışını Zıya Gökalp'in bu alandaki çalışmalan ve görüşlen belirlemistir. Gökalp, bu alandaki görüşlerini özellikle 1914-17 yıllan arasında yayınlanan "İslam Mec- muası"nda dile getirmiştir. Gökalp'in din anla- yışı iki temel üzerine oturur. Birincisi Kuran ve Sünnet (yani Hadis), ikincisi ise örftür. İslam ta- rihi boyunca toplumlar "nas"ın yanında hiçbir zaman "örf "ü devreye sokamamışlardır. Gö- kalp se örfe ağırlık verir. Nas değişmeyen. örfse değişebilen ilke ve kurallardır. Toplumun ortak Dr. Şefik Hüsnü Ziya Gökalp Osmanlı'mn son yüzyıhnda yöne- time ve topluma damgasını vu- ran ittihat ve Terakki Partisi'nin din anlayışını Ziya Gökalp'in bu alan- daki çalışmalan ve görüsleri belirle- mistir. Gökalp'in din anlayışı iki temel üzerine oturur. Birincisi Kuran ve Sünnet (yani Hadis), ikincisi ise örftür. Islam tarihi boyunca toplumlar "nas"ın yanında hiçbir zaman "örf "ü devreye sokamamışlardır. Gökalp'se örfe ağırlık verir. Nas değişmeyen, örfse degişebilen ilke ve kurallardır. Toplumun ortak vicdanı olan örf, doğru olarak kabul edilen ilke ve kurallardan oluşur. la vazgeçilir. Buradaki suskunluk, iki mezhep arası gergin- liği toplumun gözünden uzak tutmak, karşıhklı dışlama tutumunu kapamak, kamuoyunun bilgi- sinden uzak tutmak ve kamuoyunu toplumda de- rin yaralar açabilecek bu tür sıcak tartışmalann içine çekmemek eğilimi sezilmektedir. Resmen olmasa bile, Bektaşi Tarikatı'nın varlığını sürdür- mesine göz yumulması bu dönem izlenen siya- setin gereğidir. Ittihat-Terakki yönetimi tarikat- larla yakın ilişkide olmalaruıa karşın, bu dönem- ki hükümetler dahi Alevi-Sünni gibi ayrımlara açıkça değinmekten, dile almaktan ve açıktan açığa yan rurmaktan kaçınmışiardır. II. Mah- mut'tan sonra gelen yönetimler, II. Mahmut'un hatasına düşmekten kaçınmış, dahası onun açtı- ğı toplumsal yaralan sarmaya çahsmışlardır. Osmanlı'nın son yüzyıhnda din ve inanışlar alanında böyle bir siyaset izlenmesine karşın. vicdanı olan örfr doğru olarak kabul edilen ilke ve kurallardan oluşur. Zamanın, toplumsal yapının ve toplumsal et- kenlerin değişmesiyle örf değişebilir. Nas'ın ya- nında örfün devreye girişinin bir başka nedeni ve sonucu vardır. Nas'la toplumlar lslamın orto- doksluğuna, bir bakıma Arap toplumuna göre ayarlanmış biçimine sokulmaya zorlanmışlardır. islamda şamancı öğeler A ma örf, toplumun kendi ulusal gelenek ve /M kültürünü de yapısı içerisinde yaşatma </. M. amacı taşır. Gökalp'in ve İttihatçılann yeni Türkiye toplumu için düşündükleri yeni İs- lamiyet işte eski Türk toplumunun kültürel ve ge- leneksel değerlerini de içinde taşıyan. bunlann canlılığını koruyan bir dinsel yapıdır. Kısaca, es- ki Türk toplumunun öz değerleri olan Şamancı öğeler Islamlık yelpazesi içerisinde eritilmeden varlığını koruyacaklardır. Orta Asya'da. Müslü- manhğın böylesi bir türü yaşanılmaktadır. Bu durum, İttihat ve Terakki ile ideoloğu Gö- kalp'e esin kaynağı olur. Bu katı kuralcı. bağnaz ve tutucu olmayan, ulusal kimliği de eritrneyen, Türkçü ve Türkçeci bir Müslümanhktır. Özün- de. Alevi-Bektaşilik de bundan başka bir şey de- gildir. ittihat ve Terakki veya Gökalp. düşündük- leri dinin adını koymazlar. Belki çekinirler. Ama bu dinsel tasanlan Alev i-Bektaşilik'le tam anla- mıyla benzeşmekte ve örtüşmektedir. Jön/Genç Türk ve lttihat-Terakki'nin Alevi-Bektaşiliği araştırtması, kültür ve inançlar açısından "kapa- lı bir kutu" olarak gördükleri Anadolu'nun top- lumsal ve dinsel-inançsal yapısını tanımaya ça- lışması, bu kesimlerle yakın ilişkiye geçilmesi. Doğu'da Alevi aşiretlerinin İttihat ve Terakki Par- tisi'ne girmeleri, Parti'nin önde gelenlerinin ço- ğunun Bektaşiliği seçmelerinin nedeni bu ideolo- jik uyuşma ve özde benzerlik olmalıdır. ideolojik etken / ttihat ve Terakki, dinin "ideolojik etken" ola- rak gücünün bilincindedir. I. Dünya Sava- şı'nda "Cihat Fetvası" bu etken üzerine ku- rulmuştur. Başkomutanlık Vekâleti "Bâb-ı Fet- va"da "Meclis-i Âli" düzenlemiş, toplumun çe- şitli çevreleri için fetvalar hazırlatıp padişahın imzasından sonra İslam dünyasına dağıtılmıstır. Sünni çevreler için düzenlenen "cihat fetvası"nın yanında Sunisi "kardeşler"in de "Cihad-ı Mu- kaddes"e katıldıklannı gösterir fetvalar da dü- zenlenmiş ve yayınlanmıştır. Alevi ve Şii çevre- ler içinde "Beyannâme-i Caferi Müctehitlerin" fetvalan bildirilerle birlikte etkin olabileceği böl- gelere gönderilmistır. Bütün bunlann sonucu ola- rak "Mücahitler Fırkası" (tümeni) hazırlatılmış, IV Ordu emrinde bir "Mevlevi Taburu" kurul- muş, aynca bir "Bektaşi Grubu" da Gelibolu'dan Kafkasya'ya gönderilmiştir. Jön/Genç Türlder, dinin ideolojik güç olarak önemli bir etken oldu- ğu anlayışına çoktan varmışlardır. 1890 kuşağıy- la birlikte bu düşüncenin ana hatlan belirmeye başlar. Ne varki, 1908 Jön Türk devrimine kadar etkili olamaz. "Bilinç uyandıncf olarak dinin ro- lü konusunda Islami bir formül gerekmektedir. Jön Türkler "bilimsel ütopyaci" dünya görü- şünü korumak için içlerinden biri olan Ziya Gö- kalp'i "Islama alternatif bir formül" bulmakla görevlendirirler. Gökalp, çalışmalannı "ulus" ve "uygarhk" üzerinde yoğunlaştırarak düşünce üretir. İslam adına. "saf" Islamla ilgisı olmayan "Arap kültürü"nü bulur. O ise; Türk ulusunun "gizli, fakat yaşayan kültürü"nü ortaya çıkar- mak, yeni Türk devletini bu temel üzerinde kur- mak, Islami "vicdani bir mesele" ve "kişisel bir inanca" dönüştürmeyi amaçlamaktadır. Bu çalış- malannı 1914'te bir layihayı haline getmr. İtti- hat ve Terakki yönetimi bu lahıyayı 1916'da bir program çerçevesinde uygulamaya çalışır. Programa göre; Şeyhülislamlık kabineden çıkarılır. Şeriat mahkemeleri. Şeyhülislamlık'tan ahna- rak Adalet Bakanhğı"na bağlanır. Vakıf yönetimleri. Mesihat'tan aynlır ve dev- letin dinden tümüyle ayn mali-ticari dairelerin- den birinin yönetimine verilir. Cami, medrese gibi dinsel kurumlann mali iş- leri yeni kurulan Evkaf Bakanlığf na bağlanır. Bütün medreseler Mesihat'tan alınarak Eği- tim Bakanlığı'na bağlanır. Bu gelişmeler. Cumhuriyet'teki düzeltimlerin yolunu açar. Din-dev let aynmı yönünde başlayan alom, ciddi bir mecraya girmiş olur. Bu gelişmelerin hiçbiri Alevi- Bektaşiliğe ay- kın olmayan, dahası Alevı-Bektaşiliğin özünde olan, onunla uyıışan- uzlaşan- örtüşen ve siyasal talepleri arasında olan gelişmelerdir. Alevi-Bek- taşi çevrelerle Yeni Osmanlı- Jön/Genç Türk- İt- tihat ve Terakki hareketi arasındaki kaynaşma bu ideolojik benzerlikten olsa gerektir. SÜRECEK Din bir vicdan sorunu ve kişisel inançtır rWlüHc toplumunda, İslamiyet iki m koldan ilerleyerek gelmiştir. -K. Devlet, Arap ve Fars patentli merkezi hlamliğin temsikisi olmuş- tıır. Böylece mezhep olarak Sünni İs- lam; resmi ve siyasal İslam olmus, halka karşın devletin yönetim meka- nizmasımn ideolojisini oluşturmuş- tur. Bu ideolojiyi elit katmanlar dev- letle birliktepaylaşmış ve sımfsal çı- karları uğnma kullanmışlardır. Orta Asva kültüriinün kahntılan ise, hete- rodoks İslamda toplanmıştır. Bu du- rum, sonunda "halk dini "ne dönüş- müş veA levi temeldegelişen bu ahnt lslamın ikinci kotunu olusturmuştur. Alt katmanların bu inanışı derviş ta- rikatları biçiminde kurumlaşmıştır. İslam dininin böylece "çift işlev "ge- liştirmesi Osmanlı 'ya özgii bir yapı yaratmıştır. Din; yöneticiler için alt sımfla hağlantı, yönetilenler için yö- netim biçimine bir alternatif ve me- mur kesimine karşı ise bir tampon ol- muştur. Zaten Osmanlı da yönetsel yapı farkhlaşmamıştır ve farkhlaş- mış bir yönetimin işlevini üstlenen . özerkyapılar oluşmamıştır. Devletle • Osmanlı'da din, yerel toplumsal güçlerle siyasal yapı arasında aracılık konumundaki bir bağ- lanüdır. Bu süreç iki düzeyde ilerler. Din, halk yapılannı Osmanlı yönetici kurumuna bağlayan bir kurumdur. Aynca, bireyler arasında siyasal yasallığın ülküsünü biçimleyen kültürel fonu sağlar. "Resmi" ve "halk" dini arasındaki aynm burada bir işlev aynlığı doğurmuştur. bîrey arasında aracı kurumlar bir türlü doğmamıştır. Osmanlı toplumunda durum açık- ça budur Din, yerel toplumsal güç- lerle siyasal yapı arasında aracılık konumundaki bir bağlantıdır. Bu sü- reç iki düzeyde ilerler. Din, halk ya- pılannı Osmanlı yönetici kurumuna bağlayan bir kurumdur. Aynca, bi- reylerarasında siyasalyasallığın ül- küsünü biçimleyen kültürelfonu sağ- lar. Aym zamanda da, devletçe top- lumsal denetimi kurmanın biraracı- dır. Din, bu alanda önemlibir role sa- hiptir. Gerçi "resmi"ve "halk"dini arasındaki aynm burada bir işlevay- nlığı doğurmuştur. Dinsel kurum, üst sınıfın siyasal- ideolojik temelinin büyük bir hsmı- m oluştururken, dervişlerin dini alt sınıfta genellikle cemaati güçlendi- ren ve kimlik oluşturan bir süreç ola- rak işlevyürütmüştür. Gerçi Osman- lı 'mn son yüzyıhnda Bektaşilik, Me- lamilik, Mevlevilik gibi Hz. Ali bağ- lıhğt temelinde biçimlenenderviş ta- rikatlan entelektüel olarak gelişmiş memur ve aydmlara çekici gelmiştir. Ama, tarikatlann orta ve alt sıniflar için işlevi bir bütün olarak üst sınıfa göre daha köktenci olmuştur. Bütünleşmeye glden yol öylece din; Osmanlı da "bü- tünleşmeye giden tekyol'' gi- bi görünmüşse de, aslmda birbirine alternatif iki yol izlemiştir. Bunlar; resmi din, siyasal din, yani Sünnilik ile halkdini, yaniAleviliktir. Bu ikisi Islamlığın pek çok yanını paylaşsalar da, birbirinden ideoloji, kuram, öğreti, itikat vemuamelat ola- rak aynlırlar. İslam içindeki Alevi-Bektaşiyol ve bu zeminde yükselen derviş tarikat- lari, dergâhlar bu nedenle Yeni Os- manli, Jön/Genç Türk ve Ittihat-Te- rakki hareketlerivle özdeş, güç ve çı- kar birliği içine girmiş, geleceğe ay- nı pencereden bakmışlardır. Alevi- Bektaşi kurumlarımn muhalefet olu- şu resmi ve siyasal Islamin temsilci- si padişah-halifeliğe karşin muhale- fet çizgisinde olan bu siyasal ve ay- dınlanma hareketinin belkemiğini olusturmuştur Ittihatçılarm SünntÎs- lamdan uzaklaşma biçimindeki yak- laşımlannın benzerini dönemin sol akımlanndan da görmek olası. Milli Mücadele döneminde ulusal burju- vazi önderliğinde emperyalizme kar- şı savaşı savunan ve destekleyen "Ay- dınlık " hareketinin önderi Dr. Şefik Hüsnü 1922'deki bir yazısında dine vemezheplere bakışını dilegetirerek; Sünni/ortodoks Îslamdan uzaklaşma- yı, Alevi bir eğilim geliştirmeyi, "res- mi din "yerine "popüler din "i koy- mayi, toplumun dinselsorununu çöz- mek ve gelişmesini saglamak bakı- mından gerekli görür. Dahasi, bu yaklaşımını öneri olarak geliştirir. Ülke sorunlarımn çözümü ~WT~ ısaca: Alevi-Bektaşi ve Yeni «fc Osmanlı- Jön/Genç Türk- It- JLM. tihat Terakki hareketinin öz- deşmesi. kaynaşması, dayamşması, birlikte ülke sorunlarımn çözümüne koşusu şu temel noktalara dayan- maktadır: Her iki akım da devrimci öz taşımaktadırlar. Ilericidirler. Çağ- daşlaşma yanhsıdırlar. Her iki akım dapadişah-halife birlikteliğine ve bu hırumun güç aldığı resmi/ siyasal/ SünniIslama karşı muhalefethareke- tidirier. Her iki hareket de, İslam kis- vesi altındakiArap egemenliğine kar- şıdırlar. Her iki akım da. dini bir "vicdan sorunu " ve "kişisel inanç " olarak görmektedirler. Bunun, laik- likle çözüleceği kanısındadırlar. PERŞEMBE ORHAN BURSALI Yine Sivil-Asker ANAP lideri Yılmaz'ın ortaya attığı "MilliGûven- lik Tartışması "nın kuyruğuna takılıp giderek siya- setin "demokratikleşmesi" için "askerden annmış- lığı", "askeıin vesayeti"nden kurtulmayı koşul öne sürenlerin yazdıklannı anlamaya çalışsanız da dü- şünce sisteminde taşlar bir türlü yerli yerine otur- muyor. Ne neyi doğuruyor, ne neye engel? Siyasetin demokratikleşmesinin önünde esas engel asker mi? Yoksa bugünkü siyasetin ve siyasetçilerin ken- dileri ve sarıldıklan siyasi partiler sistemi mi? Neyin demokratikleşmesi gerek? Askerin hiçbir konuda siyasi görüş belirtmediği, hiçbir zorlamada bulunmadığı koşullar, ülkeyi vesi- yaseti demokratikleştirecek midir? Türkiye 1950'den beri "parlamenterdemokratik" sistemle yönetiliyor. Sistem üç kez "askeri /ces/n- tiye" uğradı. Bu kesintilerin hepsinin kendine öz- gü koşullan vardır, ancak sonuçta olay "askeri dar- be " olarak tarihe geçer; ortada siviller yoktur veya mazlumdur. Darbe öncesi ortamların yaratılmasın- da, sivillerin rolü ve etkinliği, iktidarda bulundukla- rı için şüphesiz birinci derecededir. 1960, 1972, 1980 darbeleri öncesi, ülke koşul- larında sivillerin yönetimde vb. rollerini nesnel ola- rak ortaya koyan çalışmalar, araştırmalar eksiktir veya yoktur. Siyaset, "demokratik parlamenter düzen", ön- celikle darbe ortamlarına gidişte ve darbe ortam- lannın yaratılmasında, kendi sorumluluğunu önce- likle sorgulamazsa, bugün ve gelecek için bir ders çıkartabilir mi? "Siyasi rota"da düzeltmeler yapa- bilir ve ülkeyi böyle kazalardan koruyabilir mi? Öncelikle tartışılmayan ve degerlendirilmeyen bu konuyu tartışmalıyız... • • • "Demokratik parlamenter sistem", ülkeyi üç kez darbe ortamına neden ve nasıl getirmiştir? "Demokratik parlamenter sistem", ülkeyi 17 kez ekonomik iflasa sürükleyip IMF kapısına nasıl ve neden dayatmıştır? "Demokratik parlamenter sistem", Avrupanın eşiğindeki ülkeyi, neredeyse Avrupa'nın en yoksul ülkesi konumunda ve adam başına 2 bin 500 do- lar milli gelirde nasıl tutmuştur? "Demokratikparlamentersistem", ülkeyi dünya- nın en yolsuz ülkesi nasıl ve neden yapmıştır? "Demokratik parlamenter sistem", ülkeyi, vur- gun ve soygun çetelerinin egemenliği altına, nasıl ve neden sokmuştur? "Demokratik parlamenter sistem", devleti çev- rilemeyecek kadar büyük bir iç ve dış borcun altı- na nasıl nasıl ve neden sokmuştur... Insanları bu kadar işsiz bırakmıştır, ülkeyi yatırım yapılamaya- cak duruma getirmiştir, üretim çarklarını durdur- muştur, insanlan yaşamlanndan bezdirmiştir, bir sosyal sefalet tablosu yaratmıştır (*) Neden ve nasıl? "Demokratikpariamentersistem"\n geçmişi, bu- günkü Türkiye tablosudur. Bu tablonun baş oyun- culan aktif siyasetin içinde ülkeyi yönetiyorlar.. Baş- bakanlar, başbakan yardımcıları, bakanlar, millet- vekilleri ve tabii bürokratlar vb.. "Demokratik parlamenter sistem", bu tablonun oyuncularını neden ve nasıl tasfiye edememekte, kendini yenileyememekte, en başansızlar yine te- pelere tırmanabilmektedir? "Demokratik parlamenter sistem "\n yazar çizer takımı, kendi partisinde hiçbir demokratik gelişme- ye ve çıkışlara izin vermeyen, bütün rakiplerini tas- fiye eden, geçmişinde hiçbir demokratik iz olma- yan ve ülke yönetiminde minicik bir başanya imza at(a)mamış bir siyasetçinin kuyruğuna nasıl ve ne- den takılabilmektedir? • • • "Demokratik parlamenter s/sfem"imizin temel sorunu, asker ve askerin "müdahalesi" degildir. Bu zahiridir, aldatıcıdır. Sorunumuz "demokratik parlamenter sis- tem"in bizzat kendisidir.. Bu sorunu çözemezsek, "askeri sorunu" çöze- meyiz... Çözersek, "askeri sorun" da kendiliğinden çö- zülecektir. Bu bir rüşt ispatlama meselesidir.. Siyasetin sürekli başarısızlıkları, sadece askerin değil, her türlü toplumsal gücün müdahalesini, ya- sal olmasa bile toplumsal olarak doğurur... (*) Dünya Bankası'nın açtığı yoksulluk kredisini "Afrika 'ya döndük, reddetmeliyiz" diye basbas ba- ğıranlann hepsinin tuzu kuru.. Bu konuda söz sa- hibi olanlar, açlık ve işsizlik çemberinde inleyenler, kendilerini Başbakanlığın kapısına zincirleyenler değil midir? obursali a bilimmerkezi.org.tr Boran'ın kitabı cıktı Dışarda Kimse Var ım? Istanbul HaberServi- si - Gazetemiz editörle- rinden Yıldınm Bo- ran'ın 17 Ağustos dep- remini anlatan "Dışar- da Kimse Var mı?" ad- lı kitabı, Beyaz Balina Yayınlan'ndan çıktı. 17 Ağustos depre- minde, ailesi ile birlik- te yıkılan yazhk evleri- nin enkazı altında kalan ve saatler sonra köylü- lerin yardımıyla enka- zın altından çıkarılan Yıldınm Boran. kita- bında ailesinin ve diğer insanlann yürek parça- layan öykülerini bir günce tadında gözler önüne seriyor. Yıldınm Boran. en- kaz altından çıkanlma- nın yaşanan acılann so- nu olmadığını belirte- rek. bu kez de dışarda- ki sefaletle karşı karşı- ya geldiklerini söyledi. Enkaz altından çıkanl- dıktan sonra günlerce açlık ve susuzlukla bo- ğuştuklanm vurgulayan Boran. deprem bölge- sinde gözü yaşh insan- larla dertleştiğini ve on- lara yardımcı olmaya çalıştığını kaydetti. Boran. deprem böl- gesindeki acılan yaşa- dığını ve tanıklık ettiği- ni vurgulayarak "Dep- nemde binlerceinsan ya- kınlannı kaybetti. Bin- lercesi acüannı, hfizün- lcrini, mutlulukJannı paylaştıklan evlerini anılara terk etti. İnsan- lar ilk kez çaresizükleri- ne hep birlikte ağladı- lar" diye konuştu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear