23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 17 HAZİRAN 2001 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Eski Devlet Bakanı Gürcan Dağdaş, toplumun TBMM'deki beşpartiyi de iktidarpartisi gibi gördüğünü söyledi Türkiye'yeyenianlayış gerek 'Eğitimde dünyanın gerisindeyiz' - Toplumumuzun SQ sonınunun büyük bir kısmı acaba eğitim eksikliğinden mi kaynaklamyor? - Bu çok önemlı bir etkendir. Bakınız, ülkemizde en çok satan roman 50 bin satıyor. Bu bizim ıçin o kadar büyük bir rakarn olarak gözüküyor ki..: Einstein m bir teorisiyle ilgili bir kitap çıktı. Yayınevi sahipleri benim dostlanm. Bu kitaptan iki bin bastılar. Iki yıl içinde 600 tane sarmışlar. Bu ülkede en az 100 bin fizik öğretmeni var. Ders verdikleri konu fizik. O öğretmen bu kaynağı ahp kullanmıyor. Okur-yazar dediğimiz kitleye bakıyoruz. Anlı şanlı profesörlerirnizin makalelerini okuyoruz. Genelde dipnotlar 1960-65 yıllannm yayınlanna atıfta bulunuyor. Anlaşıhyor ki o değerli hocalanmız profesörlük unvanını aldıktan sonra bir daha kendi alanına kafayt yormamış. Biz 1960 ya da 1965 yıllannın referansıyla Türkiye'ye bakacak olursak burada bir yanlışhk var. Biz çok gerilerdeyiz. Bakıyoruz. Biz eğitimde Pakistan'ın. Hindistan'ın çok gerisine düşmüşüz. Böyle bir tabloda dünyada iddialı olmak kolay iş değil. 200 milyar dolara yakın iç ve dış borç sarmalına yakalanmış bir ülkede bizim öyle iddialı fılan olmamız mümkün değil. Zaman zaman söylediğimiz, "Tarih tekerrürden jbarettir*1 gibi bir tekerlememiz var. 'Tarih tekerrür ediyor' - Gerçekten tarih tekerrürden ibaret mi? - Tarihi iyi kavrayabilmiş, iyi anlayabilmişsek tarihteki o olaylann tekerrür etmemesi lazım. Ama bizim gibi toplumlara baktığımızda. tarih tekerrürden ibarettir. sözü doğru gibi geliyor. 1875'te iç ve dış borç sarmah öyle hale geldi ki Osmanlı moratoryum ilan etti. Şimdi. bir iki aydır bu yine konuşuluyor. Bu sıkıntı yine önümüze gelebilir. Moratoryum ilanı dönemine bakıyoruz. O dönemin bakanlannın bir kısmı, moratoryum ilanından birkaç gün önce Osmanlı Hazinesi'ne borç olarak verdikleri paralannın faiz gelirlerinin moratoryum sonucu yan yanya düşmesini önlemek için tedbirlerini aldılar. Moratoryum ilanıyla birlikte padişahla hükümet arasında bir sıkıntı doğdu. Çünkü padişah da kendi parasının birkısmını Osmanlı Hazinesi'ne borç olarak vermişti, ama bakanlar moratoryum ilanıyla ilgili onu uyarmamışlardı. Bugün bakıyoruz, Merkez Bankası Başkanı devalüasyondan bir gün önce kendi parasını dolara çevirmiş. Merkez Bankası'ndan beş milyar dolar para gitmiş. 1881 'de Osmanlı Düyun-u Umumiye'ye teslim edildiğinde Maliye Nezareti'nde sekiz bin kişi çahşıyor. Düyun-u Umumiye'nin emrinde 7 bin 500 para tahsildan görevli. Yani Düyun-u Umumiye'de Osmanlı Maliyesi'ndeki kadar personel var. Şimdi Bankalar Birliği binasında IMF yetkililerine odalar açıyoruz. Işte, tarih, bizim gibi toplumlar için tekerrür ediyor. 1881 'de Osmanlı'nın önüne şu kondu: Sen savaş kazanamıyorsun, ekonomini büyütemiyorsun, asayişi sağlayamıyorsun. Ekonomiyi büyütmen için coğrafyanı küçültmen lazım. Sekiz milyon kilometrekarelik alanm üzerine oturmuş Osmanlı, coğrafyasını küçülterek yaklaşık 800 bin kilometrekareye düştü. - Peki, o zaman Osmanh'ya dayatılan toprak küçültme bugün Türkiye'ye dayatılabUir mi? - Sanki önümüzde şöyle bir süreç var: Coğrafyayı küçülönekten çok, coğrafyayı kullanım hakkını elimizden almak gibi yeni bir modelin önümüze doğru sürüldüğünü görüyoruz. O zaman da Kurtuluş Savaşı'nı niye yaptık. sorusu akla gelmez mi? Siyasi elit Türkiye'nin bu gerçeklerini konuşmuyor. Hele bu medyanuı sunduğu Türkiye, reel Türkiye'yle çok farklı noktada. LEYLA TAVŞANOGLU Ülkemizin, insanlanmızın bu durumlara düşmesiya da düşürülmesi hepimizin derdi. Hep buna yol açan nedenlerin kökenlerini bulmaya çahşıyoruz. Düşüncelerimizi, fıkirlerimizi başkalannınkilerle çatıştınyoruz. Çıkış yollan anyoruz. Sonuçta görüyoruz ki siyaset ringine havlu atan ya da şimdilik havlu attırılanlar daha doğru çözümlemeler yapabiliyorlar. Siyaset ringine, en azından şimdilik havlu attırılanlardan birisi de eski Denizcilik Bakanı Gürcan Dağdaş. Gürcan Dağdaş ülke sorunlarına tek tekparmak basıyor, bugün gelinen noktayı doğru değerlendirmeye çahşıyor. Onun ürettiği bir de teori var. Diyor ki: "Biz IQ 'sunu (intelligence quotient-zekâ katsayısı) ve EQ 'sunu (educational quotient- öğrenim katsayısı) devre dışı bırakmış bir toplumuz. Yani biz şu anda SQ (simplistic quotient-basit zekâ katsayısı) noktasındayız." Dağdaş, bu noktadan yola çıkarak Marx 'ın "Altyapı üstyapıyı belirler" cümlesini anımsatarak sonuçta bizim toplumun ürünü olan siyasetçilerimizin de bulunduklan ' noktamn SQ olduğunun altım çiziyor. PORTRE / GÜRCAN DAĞDAŞ 1960, Kars doğumlu. Kars'a Kajkasyn'dan göç etmiş bir ailenin çocuğu. Ankara Universitesi Dii ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümii 'nde yükseköğrenimi tamamladı. Şimdiki halde Atatürk'ün Türk Tarih Tezi konusunda doktora tezini hazırhyor. Ailesinin bazı üyeleri DP-AP çizgisinde siyasetyaptı. AP döneminin eski Tarım Bakanı Bahri Dağdaş'ınyeğeni. DYP'nin kurucuları arasında bulundu. Daha sonra Aydın Menderes 'le bir siyasiparti denemesiyaptu 24 Aralık 1995 seçimlerinde, Necmettin Erbakan 'ın DP benzeri bir RP arayışı içinde olduklannı söylemesi üzerine RP'den İstanbul 3. bölgeden seçimlere katıldı, seçildL 54. hükümetteya da REFAHYOL hükümetinde denizcilikten sorumlu Devlet Bakanlığıyaptu RP'nin, daha çok tslami zemine çekilmek istendiğini anlayınca partisinden istifa etti. Kısa bir süre DTP'ye katıldı. - Aylardır Türkiye'de bir siyasi tıkanıklığın olduğunu, bu- nun ülkeyi ciddi bir tehlikeye doğru götürdüğünü hep konu- şuyoruz. Bunun sorumluları da bu gerçeği dilegetiriyoriar. A- mayine de hiçbir şeyyapılmıyor. Bu tıkanıkhk sizce nasıl aşı- lır? - Biz IQ ve EQ'sunu devre dışı bırakmış bir toplumuz. Yani biz şu anda SQ noktasındayız. Sorun 15 günde 15 yasa çıkar m\, noktasında. Aslında IQ ve EQ noktasında yaklaştığımızda sorunun şu olması lazım: Nedirbu yasalar? Neyımize katkı sağ- lar? Neyimizi değiştirir? Ne faydası var? Ama biz bunu sormu- yoruz. "On beş günde on beş yasa çıkar mTyı soruyoruz. Ye- dinci Cumhurbaşkanı, dokuzuncu Cumhurbaşkanı, diyoruz. Kanuni Sultan Sükyman'ın kaçıncı Osmanlı padişahı olduğu konuşuluyor mu? Onu sadece ismiyle anıyoruz. Yine soruyoruz: 550 milletvekili mi olsun, 350 milletvekili mi? Oysa şunun sorulması gerek: Nasıl bir milletvekili? Elli tane kirliliğe bulaşmış milletvekilimiz olsun. Bu bizim işimizi halleder mi? Şu anda Türkiye'de sözün hükmü tüken- miş. Yani SQ noktasında bir düşünce tarzı. Basitleştirilmiş. ko- laycı bir zekâ... Sizebaşkabirörnek. Seksen ile 80üniversite... Ama soru bu değil. Nasıl bir üniversite? - Sözün hükmünün böylesine tükendiğini söylediğiniz bir toplumda insanlar nasıl anlaşabilecek? - Sözün hükmünün bu kadar tükendiği bir toplumda olup bi- teni doğru sorularla çözmeye çalışan. cevabını arayan insanla- rın da anlaşılmamak gibi kötü bir kaderleri var. Yani, Türkiye'de siyasetin, siyasi kadronun toplurnla olan ilişkisini sorguladığı- mızda, sadece bu olup biteni sanal bir yansıma olarak değer- lendirmemiz gerekir. diye düşü- nüyorum. Toplumun bu SQ özelliğinden dolayı sorgulaya- mamasından ortaya çıkan bir so- nuç var ki her siyasi tercihiyle il- gili seçim sonrası, bir iki ay geç- meden. **Elim kınlsaydı da ben bunlaraoy vermeseydim'' serze- nişinde bulunuyor. cesaret - Bu, toplumun SQ noktasın- da oluşundan mı kaynaklam- yor? - Evet. "Etimkınlsaydr dedi- ğiniz zaman elinizı kırmanız la- zım. Bu bir cesaret işi. Ama ne hikmetse elini kıran da yok. Bu- nu karikatürize edersek şöyle bir sonuç çıkıyor: Bu kadar kınk çı- kığın olduğu bir yerde bu coğ- rafya bir hastane kimliği taşıyor. O zaman kınk çıkıktan anlayan birini bulalım bu ülkeye. Onu başbakan yapalım. Allah uzun ömür versin. Sayın Rıdvan Ege bu ülkede kınk çıkıktan en iyi anlayan kişi. Kamuoyu yokla- malan yalan söylemiyorsa vatandaşın yüzde 50'sine yakını bu mevcut siyasi kadroyla, siyasi partilerle işin yürümeyeceğini dü- şünüyor. Bunlarla olmaz, diyor. Bu mevcut siyasi yapıyı tama- mıyla medyatik imajla içini doldurmaya çalışan yapılar olarak görüyoruz. Öbür yüzde 50'ye baktığımızda da her şeye rağmen. bu benim partimdir, diye tuttuğu siyasi partinin arkasında du- ran yüzde 3, yüzde 5'lik bir kitle olduğunu görüyoruz. Ama ne o kitlenin ne de o yüzde 3'lük ya da yüzde 5'lik desteğe sahip siyasi partinin Türkiye'nin meselelerini çözecek özgül ağırlı- ğının olmadığı da hepimizin önünde bir gerçek. Parlamentoda- ki beş partinin üçü 351 'e yakın parlamenterin blok hareket et- tiği bir iktidar tablosu ortaya çıkanyor. Yaklaşık iki yıllık bir süreç içinde görünen o ki bu 351 'lik blok, toplum nezdınde iti- bannı yitirmiş. Böyle negatif bir algılama var. - Peki, TBMM'de bu 351 'lik blok dışında kalanlar neyapı- yor sizce? - Parlamenter sistem içinde ya da dışındaki yapılarda iktidar erki toplumda tartışılır. Bunun gibi negatif bir yansıma olabi- lir. Ama işin tuhaf tarafı, muhalefet çizgisindeki yapıyı da bu iktidar fotoğrafının içinde görüyoruz. Bakış açısından aym ka- redeler. Toplum TBMM'deki bu beş partinin beşini de iktidar partisi gibi algılıyor. Siz sırayla geminin dümenine geçiyorsu- nuz. Hanginiz bu geminin dümenine geçtiyseniz ben gol yedim, diyor. O zaman sizin muhalefetiniz, sizin iktidannız sadece de- vir teslim töreni için kendini şekillendirdi. Ya da kendinizı öy- le tarif etme ihtiyacı duydunuz. Sizin beşiniz de iktidar parti- sisiniz. - Peki, golyiyen masum mu? - Gol yiyen de masum değil. Gol yiyen sürekli bakire arıyor. Bakire arayanın da bakire olmadığı gibi reel bir durum var. Bu coğrafya bakire insanlann yaşadığı bir coğrafya değil. O zaman başka bir şey ortaya çıkıyor. Her şeye rağmen yönetenlerin, yö- netilenlerden daha ağır sorumluluğu reel durum olarak karşı- mızdaysa yönetilenlerin bakire bir Türkiye talebine uygun ye- ni bir projenin, yeni bir anlayışm Türkiye'nin önüne getirilme- si lazım. Bu yönetenler, yeni bir projeyi, yeni bir anlayışı Türkiye'nin önüne getirmekten çok dertleri sadece slogancı, makyaja yö- nelik bir şeyler yapıyorlar. Böyle bir sürece girmişiz. -ASAP'taSadettin Tantan 'ın tasfiye edilmesini nasıldeğer- lendiriyonunuz? - Toplum Sayın Tantan'ı. var olan kirlilikle. kendi partisin- den simalan ıçine almış olsa bile, bir mücadele sürecine katkı sağlayan bir imajla sahada olduğunu görüyor. Sayın Mesut Yü- maz'ın adına söylüyorum. Siyaset anlayışınız. partiyi yönetım anlayışınız partinizin içinden bir kişinin size karşı çıkmasına belki izın vermeyebılir. Ama toplum Sayın Tantan'la bir şeyle- ri bütünleştınnişse o zaman siyaset, sizin aklınızdan geçenler- le yapılan bir iş değildir. Sizin dışardan nasıl algılandığınızla yapılan bir ıştir. Bu argümanla yola çıkarsak sanki toplumda Sayın Tantan'la ılgılı oluşan imaja karşı savaşı içeren bir adım görüyoruz. Burada Tantan'ın görevden alınması. onun istifası filan sorgulanmıyor. Ben sahadaki tabloyu ifade ermek istiyo- rum. Vatandaş. Sayın Tantan'a kirlilikle mücadele eden kişi ımajını vermiş: bunu böyle algılamış. 'Altyapı üstyapıyı belirler' - Bu gelişmeler de siyasilerin SÇ'lanyla mı ilgili? - Bu coğrafya üzerindekı insanlann SQ'yla düşündükleri gi- bi bir iddiamız varsa bu böyle. Belkı bana ideolojik açıdan ters düşer. ama Karl Marx'ın da şu sözüne ınanıyorum: "AHyapı üstyapıyı betirler." Yani altta SQ varsa üstte SQ'nun olmaması mümkün mü? Böyle baktığımızda, her şeye rağmen Ankara'nın artık 1Q ve EQ'lartnı çahştırafl yeni karm%ĞffiBWPsahaya irttnelerme ta- hammül etmesi gereken bir sürecin başlaması lazım. Ama bu sürecın de başlamadığı gıbı bir durum var. Her şeye rağmen Türkiye uzun bir zamandır iç ve dış dina- miklerin talepleri ve söylediklerinın örtüştüğü bir durumla kar- şı karşıya. Örneğin. Van Erciş"teki vatandaş diyor kı: "Bu siyasi partiler ve seçim yasalannı değiştirin." Aynı talep ve sözler, örneğin ABD"den de geliyor. Erciş'teki SQ. diyelim. Peki, ABD'deki de mi SQ? Demek ki zaman zaman IQ, SQ noktasındaki düşünceyi ma- nipüle eden, onu o alandan çıkarmak isteyen imkâna sahip. Burada vatandaş adına da bir şey söylemek istiyorum. Vatan- daşın. verdiği oyu çıkarlan doğrultusunda tercihe dönüştüren bir geleneği var. Yani bu ülkede 300 kilo kömür. oy vermek için bir gerekçe. Bu arada, dünyadaki işleyişle ilgili baktığımızda vatandaşın bu talebını doğru ve yapılması gereken bir talep olarak değer- lendirmemiz lazım. Ama vatandaşa da artık 300 kilo kömür için oy vermeyeceğin bir ahlaka, bir disipline oturman gerekir, di- ye de uyanda bulunmak lazım. Devlet baba' - Vatandaşlayöneten arasında bu al-ver ilişkisisizce çok mu güçlü? - Devletın kurgulanış biçimine baktığımızda onu baba ola- rak sunuyoruz. Babanın doyuran tarafı var. Vatandaş da devle- te baba diye yaklaşıyor. Devlet diye orada duranlar da baba mu- amelesiyle karşımıza çıkıyor. O doyuran kimlik doğal olarak babayla evlat arasında bir al-ver sürecini oluşturuyor. Ama ba- banın o doyuran tarafında zaman zaman zayıflama oluyor. Ör- neğin, "Şu Ali benim has e\ladım. Şu bir mUyar dolan yesin. İs- tediği yerde bagırsın. İstediğinin kulağını kessin. Ama şu \eü si- mit bile yemesin" gibi kayırmalar. ayırmalar olunca baba sor- gulanmaya başlıyor. Babanın doyuran tarafı zayıflayınca buyu- ran tarafı öne çıkıyor. Ama o tarafı. tabir caizse. yalama olmuş. O zaman bızım, sadece seçen-seçilen ölçeğinde meseleye bak- madan. baba diye nıtelediğimiz dev let olgusundan başlamak üzere yeni bir projeyi şekillendirmemız lazım. - Bu bizim becerebileceğimiz bir iş mi? - Biz zaten bunu becerebilseydik bugüne kadar becermiştik. Bu bizim zihniyetimizle olacak gibi gözükmüyor. Bu. bize dı- şardan sunuluyor ve deniliyor ki: "Siz gemi}i batınyorsunuz. Bu geminin barmasını önlemek için şunlan, şunlan yapın." Bu da bizim ağrımıza gidiyor. Nıye bunu bize dışardan söy- lüyorlar, diyoruz. Doğrudur. Bunun bize dışardan söylenmesi ağrımıza gitmeli. Ama biz ödevini, görevıni doğru yapmış bir toplum değıhz ki. Biz toplum, yönetim. sistem olarak kendi- mizi yeryüzünden ayn bir ada olarak tanf etmiyor da yeryüzüy- le birlikte yaşıyorsak ve ödevimizi doğru dürüst yapamamış- sak o zaman bizim ağnmıza gidecek şeyleri dışardan söyleni- yor. noktasından ahp bunu kendi irademiz olarak uygulamaya sokmamız gerekir. Bu bizim ağnmıza gidiyor, biz bunu yap- mayız, diye de bir şey yok. Bu ölçekte bakınca. Sayın Kemal Derviş"ın on beş gün içindeki on beş yasası var. Bundan sonra belki 25 gün içinde 25 yasa da gelir. Şimdi. vatandaşta belki Kemal Derviş kıskanıhyor, diye de bir algılama olabılır. - Ama dışarda da öyle bazı algüamalar var. Derviş eleştiril- diğinde hemen, kıskanıyorlar, yakıştırması yapılıyor... - Ben kıskanan bir adam değilim. Teorik olarak Sayın Der- viş'in yapısal değişimi, dönüşümü ortaya çıkacak adımlannı da desteklerim. Fakat, her şeye rağmen bu coğrafya, iddiamız o- dur ki bin yıllık bir devlet geleneğine sahip. 78 yıldır bağım- sızlığıyla ilgili iddiası olan bir toplumun yaşadığı bir coğrafya burası. Yani bizim haysiyet noktasında zaman zaman canımızı sıkan bir sunum söz konusuysa bundan ciddi rahatsızhk duyu- yoruz. Ben kendi adıma konuşuyorum. Sayın Derviş'in üslubu ve ortaya konulan metot beni rahatsız ediyor. Ama bu rahatsız- lık Sayın Derviş'in şahsıyla ilgili değil. - Koalisyon ortağı ve Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli, Kemal Derviş 'in programı için, "Zehir olsa içerim " dedi. Yani sizce Bahçeli, Derviş 7biranlant- da zehir olarak mı görüyor? - Bana göre bu iktidar bloku ve mevcut siyasi elit, Sayın Der- viş'in zehir içirdiğini biliyorlar. "Bu zehri içmiyorum" diyebile- cek güçte değiller. Burada bir pa- radoks var. Zehir olduğunu bile bile içeceksiniz... Küreselleşmenln bedeli - Ama zehir içerseniz ölürsü- nüz... - Bu ölüm eğer mevcut siyasi aktörlerin ölümüyle sınırlı kala- caksa 65 milyon kişi bundan memnun olur. Bunlann defih iş- lemleri için de alkış tutar. Ama bu ölüm, Türkiye gerçeğini göz ardı ederek sadece siyasi aktörleri de- ğil, Türkiye'nin büyük bir kesi- mini içine alan bir noktaya bizi sürüklerse o zaman iş değişir. Biz beceriksiz siyasetçinin siyaseten ölümünü alkı^ld) alıın. Ama 65 milyonun 55 milyonunu paket- leyen, siyasetin ötesinde bu ülkenin haysiyetinı sıkıntıya sokan bir sonuçla karşı karşıya kalacaksak hepimizin duyarlı ve dik- katli olmamız lazım. Biz bir küreselleşme olgusuyla karşı karşıyayız. Bu bir dün- ya gerçeği. Biz acaba küreselleşmeyi şöyle mi algılıyoruz? Dünya küreselleşiyor. Türkiye bu küreselleşme içınde gereken yerini alacak. Hepimizin cebine yılda kişi başına 10-15 bin do- lar para girecek. Biz haysiyetli, onurlu bir toplum olarak ayak- lanmızın üzerinde duracağız. Küreselleşme buysa tabii ki bunu kabul ediyoruz ve gereke- ni de yapanz. Ama eğer küreselleşme şöyleyse: Dünya GSMH'sinin >iizde 80'ini dünya nüfusunun yüzde 20'si kullanıyorsa, bu yaklaşık 700 milyon insansa, bu 700 mil- yonun içine ABD 200 milyonluk nüfusundan 190 milyonunu sokmuşsa, Almanya 100 milyon nüfusunun 90 milyonunu sok- muşsa, buna karşılık Türkiye 65 milyon nüfusunun sadece 3-5 milyonunu bu kulübe sokabılmişse, bu küreselleşme fukaramn beline vurmaktadır. Bu küreselleşmenin bedelini fukara öde- yecektir. - Bu bağlamda bir sorum var. Kişi başına 100 dolar asgari ücretyüksek, deniliyor. Siz buna katılıyor musunuz? - Asgari ücret 100 değil. 30 dolar olmalı, derseniz siz insan- lan açlığa mahkûm etmek istiyorsunuz, demektir. Nüfusumu- zun en az 35-40 milyonu bu küreselleşen 700 milyonun stan- dartlanna kendini ulaştırmış olsaydı biz bu dalganın önümüze çıkardığı tüm gerçeklere zaten kendi donanımımız itibanyla ha- zırdık. Ama gerçek böyle değil. 65 milyonun sadece 3-4 mil- yonu bu 700 milyonluk kulübün üyesi olmuş. geri yani paket olmuşsa burada başka bir sonuç ortaya çıkar. Ben bağımsızlık, ulusalcıhk adına da bir şey söylemek istiyorum: Bu sonuç bu ülkenin teslim olmasıdır. Biz ABD'yle ilişkimi- zi en üst düzeyde partner olarak sürdüreceğiz. Sürdürmeliyız. Batı'yla ilişkimizi en ideal noktada tutmalıyız. Batılı dostlan- mız, küreselleşmenin kumanda merkezinde oturanlar da Tür- kiye'nin gerçeklerini idrak edip bu gerçeğe uygun bir modelin, bir rehabilitasyon döneminin bu coğrafya üzerinde şekillenme- sı için bizimle partnerlik gereği olan dostluğu, arkadaşlığı doğ- ru dürüst götürmeliler.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear