23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2001 CUMARTESİ ^LAYLıAR V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyet.com.tr Çağdaşlaşan LtîSanlık ve Biz Prof. Dr. Abidin KUMBASAR % nsanlığın tarihi, insan toplu- I luklannın birbirleriyle ve do- ğa ile olan ilişkilerinin öykü- südür. Evrimle ilk olarak iki milyon yıl önce geliştiği dü- şünülen insan türünün, uzun sûregereksinimlerini doğadan doğ- rudan sağlayıp ilkel topluluklar ola- rak yaşadıktan sonra, on bin yıl ka- dar önce yerleşik düzene geçtiği dü- şünülüyor. Arkeolojik verilere göre Ikinci Buzul Çağından sonra, mutas- yonla Ortadoğu'da gelişen buğday tü- ründen yararlanma ve yabanıl hay- vanlann evcilleştirilmesinin öğre- nilmesiyle atalanmız, zorluklarla dolu göçebe yaşantısuu bırakarak, ilk kez yine aynı yörede, Eriha'da yer- leşik düzene geçtiler. Yaşantıdaki değişiklik yeni düzenlemeleri ge- rektirerek toplumsal kuralların ge- lişmesini zorunlu kıldı. Ekili alan- lan, elde edilen ürünleri ve evcilleş- tirilen hayvanlan yabarul hayvan- lardan ve talan etmek isteyen insan- lardan korumak için koruyucu sı- nırlann belirlenmesi, mülkiyet kav- ramını geliştirdi. Ürünlerin yetişme- sinin hava ve yağmurla üişkisini kav- rayan insan, gökyüzüne yönelerek yıldızlarla ilgilendi, gizli güçlerin varlığı sarusıyla korkarak ilk tann- lan yarattı. "Primus in orbe deos fe- cit timor" (Tannlan yaratan ilk şey korkudur) diyen eski özdeyiş bunun kanıtıdır. * * " Doğa, üreteninsan-talan eden,sö- müren insan ıljşkileri, bınlerce yıl zor- balığın gücü altında, efendi-köle, Tann-ümmet dûzeniyle geçti. Sö- mürülen insanı avutmak için Doğu ülkelerinde bilge kişiler ve tektan- nh din kuruculan toplumlara yazgı aldatmacasını ve öbûr dûnya mutlu- luğunu sundular. Batı'da, Rönesans'la aklın uyanı- şı ve izleyen yüzyıllarda bilimsel ilerlemenin açtığı aydınlanma çağı, insana kendi gücünü kanıtladı. Sö- mûrüye karşı duygusal düzeydeki tepki olarak ütopik sosyalizm, gi- derek sanayi devrimi ve işçi sınıfi- nın ortaya çıkmasıyla bilimsel sos- yalizm, tarihsel sûreçte yerini aldı. Batı dûnyası akılcı ve gerçekçi çö- zümlere yönelirken, aydınlanma ça- ğını yaşamayan, sanayi devrimin- den uzak kalan, duygusalhğın ağır bastığı Doğu dünyasında, sömürü- len çoğunluğun öbür dünya düşleriy- le avutulması devam etti. Halk kit- leleri söylenceler (efsaneler) ve er- mişlerin masallanyla uyutuldu. Çağ- daş düşünce akımlanna kapalı ol- duğu için, acı çekerek bilgeleşen in- sanımız, ozan oldu, şeyh oldu, tür- külerinde "çeketnembuderdi, bölek seninle" diyerek hiç olmazsa, acıyı paylaşmaya yöneldi; sosyalizmi, ayırdında olmadan. duygulanyla bul- du. Bunca yaşananlardan sonra, acı- yı kanıksayan, çağdaş birey düzeyi- ne erişmeyi çoktan hak eden, Ata- türkdevrimleriyle aydınlanma çağı- na adım atan insammızı, hâlâ orta- çağ tepkisizliğine yönlendirmeye çalışan politika özentilerinin şeyh ve tarikat liderlerinden yarar umma- sı. hepimiz için utanç vericidir. Dayandığı inancın, kadınla erke- ği bile eşit saymadığı, köleliği ola- ğan karşıladığı bir düşünce sistemi- nin şeyhlerinin sözlerini siyasal ya- şantısının amacı olduğunu söyle- yenlerle ne türde bir sosyal demok- rasi gerçekleştirilebilir? Bugün bi- limsel gelişmelerin verdiği başdön- dürücü hızla ilerleyen dünyada say- gın bir yer alabilmek için uğraş ve- ren ülkemizin insanlannı, yanlış he- defler belirleyerek bilim yerine, şeyh ve tarikat liderlerinin keramet ve öz- deyişleriyle yönlendirmeye çalış- mak, yalnız laik cumhuriyetimiz il- kelerine karşı değil, tüm çağdaş in- sanlığa aykın, yadsınacak bir dav- ranıştır. "Hayatta en haküd mürşit ifimdir" dıyen Atatürk'ün ızınde ol- duğunu sananlann, şeyh ve tarikat- lardan yarar umarak, hiçbir zaman tutmayan küçük oy hesaplan peşin- de koşup halkı aldatmaya çaîışma- lannın sonucunun her zaman düş kı- rıklığı olacağını görmek için sade- ce gerçekçi ohnak ve yakın geçmi- şimizde yaşananlan anımsamak ye- terlidir. Bir yandan çağdaş uygar toplu- luklannın üyesi olmaya çabalar, ül- kemizin ekonomik ve siyasal gele- ceğini yeteneksiz yöneticiler yüzün- den Batı'ya teslün ederken, insanı- mızı Doğu'nun bilim dışı boş inanç ve yüzyıllar gerisinin duygusallığı- na yönlendirmenin çarpıklığını gör- memek için hangi tutkular içinde ol- mak gerektiğini anlamak bile zor. Çok yakın bir geçmişte, "Bir etimiz- debayrak, bir elimizde Kuran'la Av- rupa Biıüği'ne gireceğiz'' diyenle- rin ne kadar düş dünyasında olduk- lannı bugün algıladığımız gibi, şeyh ve tarikat liderlerinin izinden giden- lerle ne kadar çağdaş olabileceği- mizi görmemizin de çok fazla zaman almayacağını sanıyorum. Bugün teknolojınin son aşama ürünlerinin kullanıldığı toplumu- muzda, düşünce düzeyinde yedi-se- kiz yüzyıl öncesinin özlemini duy- manın sözlüklerdeki tek karşıhğı ge- riciHk'tir, eski deyimle irtica'dır. Ülkemizde yapüan kamuoyu yok- lamalarmda, siyasal partilerin sü- rekU olarak gûvenüuükyitirnıesi bi- le parti yönetirikri için bir uyan ol- mamakta, hâlâ duygu sömürüsü ya- parak ya da toplumun gûven duydu- ğu kunımlan karalayarakbir yerle- re varabUeceklerini sanmaktadırlar. Yeterli sayıda yurtsever ve yetenek- li aydınımızın var oldugu ülkemiz- de, seçim sisteminin bozukluğu ne- deniyle, yeteneksizlerin seçildiği se- çimlerle ülkemizin geleceğinin ka- rarması hepimizin sorunudur. Yur- dumuzda, çağdaş ve gerçek demok- rasiyi kurmak için uğraş vermek ka- çınılmaz görevdir. Bıreylerin sorum- luJuk duygusundan yoksun olduğu toplumlarda gerçek demokrasinin uygulanamayacağını unutmamak gerekir.Çözüm için, tüm siyasal par- tilerimizde var olduğuna ınandığım, sağduyulu ve gerçekleri gören yurt- severlerin, yöneticileri etkin şekilde uyarmalan, gerekirse çağdaş düşün- ce düzeyinde yeni yönetimlerin ohış- masını sağlamalan zorunludur. Tep- kisizlik ve yeteneksiz, yolsuzlukla- ra göz yuman, çağdışı düşünceler- den yarar uman yöneticilerin eylem- lerini yazgı olarak kabullenmek, tüm ülkenin geleceğinin kararmasına se- yirci kalmak olur. Birey olarak ve gi- derek toplumda etkinliğı artan sivil toplum örgütleri olarak, halkımızı aydınlatmak, gerçekleri aktarmak, yasal yollarla uyanda bulunmak tüm aydınlanmızın en kutsal görevidir. Kaynakça: Alekseyev, V.P., İnsan Türünün Kökeni ve Gelişimi. Sosyal Yayın- lar, 1993. Challaye, E, Mülkiyetin Tarihi. Düşünen Adam Yaymlan, 1994. Challaye, E, Dinler Tarihi, Var- hk Yayınlan, 1998. Cassirer, E., İnsan ÜstüneBirDe- neme. Yapı Kredi Yaymlan, 1997. EVET/HAY1R OKTAY AKBAL Yürümekle, Bağınp ÇağırmaklaL Kim ne derse desin, olay 22 Şubat günü patlak vermiştir. Yok, zaten işler kördüğüm olmuşmuş, ister istemez bir ekonomik çöküntü başlayacak- mış. Ecevrt'le Özkan'ın Cumhurbaşkanı'ylaçekiş- mesi bir çeşit bahaneymiş!.. Bircumhurbaşkanına, birbakan "Senibizbuye- regetirdik, eynankörkedi" diyebilmişse; Cumhur- başkanı da Başbakan'a "Yolsuzluktann üstünene- den gitmiyorsunuz?" diye çtkışmışsa; hele o Baş- bakan toplantıyı terk edip sokağa çıkar çıkmaz ga- zetecilere olup bitenleri dakikasında anlatmış, "Ha- yatımda böyle şey yaşamadım" demişse!.. Bütün ipler o anda kopmuş demektiri Zaten çürük ipleri kopamnaya yetmez mi eşi benzeri görülmemiş böy- le bir rezalet! Ertesi gün bankalardan milyonlarca dolar çekil- di. Kim çekti? Nereye gitti büyük bunalımın öncü- sü olan bu dolarlar? Bilen biliyor, biz bilmiyoruz! Bu- gün dolar bir milyon beş yüzün kapısına gelmişse en büyük sorumlu, hatta suçlu, Ecevit-Ozkan iki- lisinin Cumhurbaşkanı'yla yaşadıklan akıl almaz çatışma değilse nedir, kimdir? Türkiye'nin dört bir yanında esnaf yürüyor. Ba- ğıra bağıra yürüyor. Binlercesi dükkân kapatmış, yürüyor!.. Dikkat edin. Esnaflann iktidara karşı yü- rümeleri tarihimizde az görülen bir durumdur. Bu- güne dek öğrenciler yürüdü, işçiler yürüdü, zaman oldu, askerler, polisler, hâkimler, yargıçlar, yazarlar yürüdü, ama esnaf hiçbir zaman!.. Türkiye esnafı- nın iktidar karşıtı gösterileri içine itildiğimiz çıkmaz- lann en anlamlı göstergesidir. Hadi, on beş yasayı on beş günde çıkarsınlarda işleri düzeltsinler! Böyle bir umut var mı? Yaban- cıların istekleri biter mi, bitecek mi? On beş yasa ile gedikler kapanacak mı? Amerika'dan dolarlar yağacak mı? Yıllardan beri ABD'den türtü adlar al- tında yardım aldık. Nereye gitti o paralar? Hangi yatınma, hangi üretime? Yoksa birtakım kişilerin bir türlü dolmak bilmez ceplerine mi? Şükran Soner, öfkeli kalkışma girişimlerinin hiç- biryararsağlamadığını yazdı geçen gün: "Demok- rasinin kunım ve kurallanyla yaşatılamadığı top- lumlarda, Arjantin, Kore, hele Endonezya'da, Tür- kiye'de dönem dönem yaşanan, umutsuz, örgüt- süz, kitlesel öfkenin yansımalan, patlamalann so- runlan yansıtmanın ötesinde çözüm getirmediği, getirmeye de pekyaramadığı saytsız deneyimle sa- bit." Bağır, yürü, otur, kalk, yeri geldi mi halay çekl.. Hele bu göbek atmalann, coşkulu oyunlann belir- tilen isteklere, hak aramalara hiç de uygun düşme- diği de ayn bir gerçek değil mi?.. Sanki sevinç için- deyiz, azıcık bağınp çağınp sonra el ele halay çe- kiyoruz!.. Bireysel öfkeler hiçbir yarariı sonuç getirmez! Hak arama, demokrasiyi gerçek anlamda isteme, ancak örgütle olur. Siyasal bir oluşumda tek tek ya da birkaç bin insanın bağınp çağırması boşa giden bir çabadır. Hele Ankara'daki sağır sultanlar böy- le atıp tutmalara hiç mi hiç aldırmaz olmuşlarsa!.. Öfkelerle, örgütsüz coşkularia bir yere vanlma- yacağı gün gibi ortada!.. Aklı ile Yaşayan Toplumu Yaratmak... D o ç . D r . B ü l e n t Y I L M A Z Hacettepe Üni. Kütüphanecilik Bölümü Öğretim Üyesi. İZMİRÜÇÜNCÜİŞ , MAHKEMESt'NDEN Sayı: 1999/371 Davacı Ziya Karakuş vekili Av. Suzan Enser tarafin- dan da% alılar Tekson Teknik Sondaj Araştırma Ltd. Şti., Baytaş Inşaat \e Ticaret Ltd. Şti., Aska tnşaat Sanayi Ticaret Ltd Şti. ve SSK aleyhlerine açılan tespit dava- sının yapılan duruşmasında; Mıthatpaşa Cad. No. 535 Gûzelbahçe/lzmir adresin- de bulunan davalı Baytaş tnşaat ve Ticaret Ltd. Şiıke- ti'de 21.10.1991 - 10.3.1993 tarihleri arasında çalışma süresinin tespitı davasında adı geçen davalıya duruşma günü teblığ edılememış \e zabıtaca yapılan tahkikata ragmen ıkamet adresi tespit edilememiş olduğundan duruşma gününün kendisine ilanen tebliğine karar ve- rildiğinden. Adı geçenin davalı olarak 4.6 2001 günü saat 10.00'da Izmiı 3. lş Mahkemesi'nde hazır bulunması veya bir kanunı vekıl göndermesi, aksi takdirde dava- nın yokluğunda devam edip karar verileceği hususlan davetiye yerine kaim ohnak üzere ilanen teblığ olunur. 29.3.2001 Basın: 18461 ağdaşlaşma. toplumbilimsel (sosyolojik) olarak her ne ka- dar sanayileşme ile başlayan büyük dönüşüm sürecini adlan- dıran ve modernleşme-Batıh- laşma karşılığında kullanılan bir kâvram ise de, bireysel ve toplumsal dü- zeyde içinde bulunulan çağa uygun \ aşama, o çağın değerlerine sahip olma anlamı yay- gın bir kullanıma sahip görünmektedir. Sö- zü edilen kavramın içeriğı ve hangi değer- lerin çağın değerleri olduğu kuşkusuz tar- tışılır bir konudur. Buna karşın, insanlığın ilk çağlardan bu yana elde ettiği ve gelişti- rerek süzüp getirdiği her çağın ölçütlerin- den olabilmiş kımi değerlerin varlığı da ka- bul edilir bir gerçektir. Bilgi, insan olma olanağı ile dünyaya gelmiş bir varlık olan 'insan' için, her çağın değeri olma'nın öte- sinde, sözü edilen olanağı - eğitim sürecinin hammaddesiobna' nıteliğıyle gerçekleştir- me aracı, dolayısıyla bir S-artak koşulu' ni- teliği taşımaktadır. Bir başka deyişle, bilgi- nin her çağm değeri obna özelliği, onun, in- san ve toplumlar için varlığı koruma ve ge- liştirme koşulu olmasından kaynaklanmak- tadır. Bilgi (enformasyon) toplumu/çağı gi- bi kavramlarla (sloganlarla!) son yıllarda önemi ya da değeri adeta yeni/yeniden keş- fedilen bilgi olgusunun insamn ortaya çıkı- şıyla yaşıt olduğu, koşut bir gelişme göster- diği ve önemini hiç yitirmediği/yitiremeye- ceği gözden kaçınlmaktadır. Bilginin çağı- mızın egemen değeri olduğu/olacağı yak- laşımının kaynağında kuşkusuz. onun eko- nomik değeri, yani 'meta' oluş özelliği yat- maktadır. Oysa, bilgisayarda somutlaşan ve şimdilik internet ile ülkelerin gelecek on yıllann ekonomik kazanç planlannda ilk sıraya koyduklan bilgi, özellikle toplumu de- ğiştirme gücüne sahip olanlar tarafindan meta niteliğinin ötesinde algılanmak zo- nındadır. Ancak içinde bulunduğumuz yıl- larda ve daha çok da yakın gelecekte silah sanayiinden çok daha fazla para kazandıra- cak bir potansiyele sahip olduğu kabul edi- len bilgi teknolojilerinin stratejik bir olgu olarak değerlendirilmesi ve planlara sokul- ması bu algılamayı güçleştirmektedir. Ame- rika Birleşik Devletleri'nin son on yılda gösterdiği ve ekonomik kuramlar açısından şaşırtıcı sayılan sürekli büyüme, bu sürece koşut olarak dünyada kuzey-güney eşitsiz- liğinin anlamlı biçimde artışı, dünyanın en zengin kişisinin (Bfll Gates) bilgi teknolo- jileri ile uğraşan kişi oluşu. bilgi ekonomi- si adıyla yeni bir alt ekonomi alannıın or- taya çıkışı, hep bilginin ekonomik gücün- den kaynaİdanan gelişmeler olarak sunul- maktadır ve bu büyük ölçüde doğru görün- mektedir. Bilginin ekonomik gücü ve bu anlamda stratejik bir kaynak özelliği kazanmış olma- sı, ülkemiz yöneticileri tarafindan da dik- kate alınması zorunlu bir durumdur. Oysa, Sekizinci Kalkınma Planı'nda bu zorunlu- luğun 'niyet' niteliğinde bile zayıf kaldığı anlaşılmaktadır. tşin bu boyutu bir yana, bilgi olgusu bağlamında asıl dikkate alın- ması ve gerçekleştirilmesi gereken aşama 'bilgiileyaşayan' bir toplumu yaratabilmek- tir. Bir başka deyişle, önemli olan, bilgiyi birey ve toplumun organik gereksinimi ni- teliğine dönüştürebihnektir. Bilgi kullanı- mını toplumsal düzeyde yaygınlaştırabil- mek, bilgiyi toplumsallaştırabilmektir. Top- lumu bilinçli bilgi tüketicileri durumuna getirebilmektir asıl yapılması gereken. Ya- ni bilgiyi, birey için varlığını anlamasının, yaşamuu sürdürebilmesinin ve geliştirebil- mesinin biricik aracı kılmaktır. Toplumun, sorunlarını bilgi ile aşmayı bir yaşam biçi- mi/kültür durumuna getirmesidir hedeflen- mesi gereken. Bilgi ile iç içe yaşayan, bil- giyi gelişme aracı ve yol gösterici olarak kul- lanan bir toplumun, özellikle ülkemizin ya- şadığı türden sorunlarla karşı karşıya kal- ması olası değildir. Bu anlamda, ülkemizin bu denli yaşamsal sorunlarla dolu yaşama- sı, özünde toplumun bilgi ile ilişkisinin za- yıflığındandır. Bilgi ile yaşayan bir toplum, aklı ile ya- şayan bir toplumdur. Aklı ile yaşayan bir top- lum ise sorunlan çok daha kolay aşar. Bil- gi, yani aklı ile yaşayan bir toplum doğru yöneticiler seçer ve daha önemlisi, doğru yö- netilmeyi ister; eleştiricidir, doğruyu ve yan- lışı görür ve söyler, genelde kandınlamaz, uyanıktır, belleği güçlüdür, estetik ve ahlak- sal değerleri yüksektir, hiçbir alanda baya- ğdığaprimvermemeyeçalışır,inanc büyük ölçüde bilgiye dayahdır, kahramanlara çok fazla gereksinim duymaz ve olan kahra- manlan da insani değerlerle yüklüdür. lde- alleştirilmiş ve ütopik gibi görünse de, çi- zilen bu toplum tipinin bilgi ile ilişkisinin ipuçlannı ülkemizi bu anlamda göz önüne getirmekle tersten smayabiliriz. Artan nüfusa karşın, yayımlanan yıllık kitap sayısının son otuz yılda 5.000-6.000 gibi çok düşük bir aralığa sıkışması, baskı sayısuıın üç binleri aşamaması, tüm saçma promosyon çabalanna karşın gazete okuyu- cusu oranının çok düşük ve sabit oluşu, nü- fusun yüzde 10'unun, kadınlann yüzde 20'si- nin ve bazı bölgelerde ise toplumun yüzde 40-50'ye yakın bölümünün hâlâ okur-yazar obnayışı, 50.000 orta dereceli okuldan yal- nızca yaklaşık %10'unda kütüphane (nite- likleri ayn bir tartışma konusu) oluşu, Eği- tim ve Kültür bakanlıklanna bütçeden ay- nlan pay, bilgi üreticisi bilim adamlannrn acması yaşam standartlan, 50.000 kişiye birhalk kütüphanesi düşmesi ve nütusun yal- nızcabinde birinin bu kütüphanelere üye olu- şu, 65 milyon nüfusa sadece 250 meslekten halk kütüphanecısının komik ücretlerle hiz- met veriyor oluşu, ülkemizin en büyük bil- gi kaynağı ulusal kütüphanemizin yetersiz- likler içinde çırpınışı, on binde sekiz kişi- nin kitap okuma alışkanlığma sahip oluşu, ulusal bir bilgi-bilim ve teknoloji polirika- sının yokluğu, kişi başına tüketılen kâğıt miktannın uygar dünyanın çok gerisinde kalışı, yaygm eğitimin son derece yetersiz oranı ve niteliği vb. daha pek çok veri, ül- kemizde bilgi-toplum ilişkisinin niteliğine ve düzeyine ışık tutmaktadır. Kısaca, ülke- miz için nitelikli ve yüksek oranlı bir bilgi- toplum üişkisinden söz etmek olanaklı gö- rüıımemektedir. Kuşkusuz, bu noktada, ülkemizde mil- yonlarca öğrencinin eğitim sürecinin için- de yer aldığı, en azından bunlann bilgi ile ilişki içinde olduğu, dolayısıyla tablonun o kadar da kötü obnadığı öne sürülebilir. tş- te tam da burada sorunun ve çözümün ana kaynağına inmiş olmaktayız. Şunu çok açık- lıkla ve kesinlikle söyleyebiliriz: Kalkın- ma ve gelişmenin anahtan eğitimdir. Bu anahtar ekonomik açıdan da, kültürel açı- dan da, teknolojik ve bilimsel açıdan da, sa- natsal açıdan da zorunlu ve geçerlidir. Bi- rey, bilgi ile en yoğun ve dızgesel (sistema- tik) ilişkiyi okulda kurar ve geliştirir. Bir baş- ka deyişle, öğrencinin ilgi ve yeteneklerini dikkate alan ve araştırmaya dayalı bir eği- tim yapısı ile bilgi, birey için organik bir ge- reksinim niteliğine dönüşecek ve bilgiye dayalı yaşama, giderek bir kültüre dönüşe- cektir. Burada altı çizilmesi gereken nokta, bir ülkedeki eğitim sisteminin niteliğinin düzeyli ve içerikli bir bilgi-birey ilişkisi- nin kaynağı olduğudur. Dolayısıyla bu ül- kede bir eğitim dizgesinin oluşu ve bunun niceliksel boyutu tek ve birincil ölçüt olma- malıdır. Türk eğitim dizgesinin ilkokuldan üniversiteye kadar genelde ciddi bir niteük sorunu yaşadığı, çok kısa bir süre önce Sa- yın Cumhurbaşkanımızın yılbaşı mesajın- da dile getirihniştir. Somut olarak söyle- mek gerekirse, ezbere dayalı bir eğitim diz- gesinin yaratacağı bilgi-birey ilişkisinin te- mel niteliği, bilginin bilince dönüştürülme- den, içselleştirilmeden kişisel çıkar için kul- lanılıp atılmasına dayanacaktır. Öğrenci, bilgiyi kişiliğini geliştirmenin de- ğil de gireceği sınavın bir gereği olarak edi- necek ve sınavdan sonra da onu atacaktır. Bu nitelikte bir ilişki ile yetişen öğrencinin bilginin gerçek değerini anlaması ve onu ya- şamının temel aracı kılması olanaklı değil- dir. Bu durumda en önemli kültür alanı/kül- tür üreticisi olan eğitimin o toplumda ya- rattığı bilgi kültürü zayıf ve onun da ötesin- de geliştirici nitelikte olamayacaktır. Bilgi kültürü zayıf toplumlann ise televolelerle, mafya gerçeği ve dizileri ile. şiddetle, boş inançlar ve loto-toto ile, her türden bağnaz- lıklar ve geriliklerle, trafik cinayetleri vb. insan adına hak edilmeyen yanlışlık ve acı- larla yaşaması kaçınılmaz olacaktır. Oysa böylesine tarihsel, kültürel ve coğrafi zen- ginliğe sahip bir ülke bunlan hak etmemek- tedir. Çözüm hiç de karmaşık ve özgün değil- dir: Eğitime, bilime, kültüre, yani insana yatınm, nitelikli eğitim ve başka şey ile değil aküile>-aşa>-antoplumu varatmabilinç, istek ve iradesi. İLAN T.C. GEREDE GAYRİMENKUL SATIŞ MEMURLUĞU'NDAN 1999/5 Satış Satışa konu olan Gerede Orta Mahallesi 206 ada, 1 H>arsel sayılı, üzerinde bin 32 m2 diğeri 73 m2 olan ıki adet ahşap eski ev üe birlikte top- lam 497.30 m2 miktanndakı taşınmaza toplam 15.952.500.000.- TL bılirkişilerce değer biçilmiş olup, adresi meçhul hissedarlar Semahat Özeve- ci (Berik), Gülseyim Erdener'in (Öztürk), Sevim Sezer, Aydoğan Öztürk'e teblıgat yerine kaim ol- mak üzere ılan olunur. 26.03.2001 Basın. 17899 İLAN T.C. KADIKÖY 2. ASLtYE HüklJK MAHKEMESt'NDEN EsasNo: 2000/1263 Davacı Bekir Cengiz vekili Av. Seher Demirel tarafindan davalı Emel Cengiz Gündflz aley- hıne açılan tenfiz davasının yargılaması sonunda; Karar: 1- Almanya Hagen Yerel Mahkemesi'nin 5.3.1997 tarih ve 58 F 152/96 no'lu 24.5.1997 tarihinde kesinleşmiş ve taraflann boşanmalanna dair verilmiş bulunan karann 2675 sayılı kanun geregince Türkiye'de hüküm ifade edebilmesi için tanınmasına, 2- Düzce merkez yeni Karaköy köyü c. 107 H. 27'de nüfusa kayıtlı bulunan Mustafa ile Gü- lizar'dan olma 1958 Düzce dogumlu davacı Bekir Cengiz ile aynı yer nüfusuna kayıtlı Ziya ile Fatma'dan olma 1962 dogumlu Emel Cengiz Gündüz'ün hanesine boşanma şerhinın işlenme- sine ve taraflann boşanmış sayılmalanna, Davalı Emel Cengiz Gündüz'e ilanen tebliği yapılması gerektiğinden adı geçene işbu ilanın yayın tarihinden itibaren başlamak üzere 7 gün sonraki 15 gün içinde temyıze başvurmadığı takdirde hükmün kesınleşeceği ilan olunur. 04.04.2001 Basın: 18422 PENCERE UkısalKrtz?, Hürriyet Genel Yayın Müdürü Ertuğnıl Özkök köşesinde yazıyor "Işadamlannı, tesisleri, şirketleri, ellerinden gi- decek korkusu sarmış. inan Kıraç, 'Zoriuklar içinde olan yüzlerce şir- ket var. Yabancılar gelip bütün bu şirketleri çok ucuza alabilirler' dlyor. İnan Kıraç işte bu endişeyie şunu söylüyor. He- pimiz satmayacağız diye yemin etmeliyiz." • 'Kriz'in içeriğini ve anlamını bundan daha iyi vurgulayacak bir açıklama oiamaz. Ancak ben Sayın Kıraç'ın önerdiği "satmayaca- ğa yemini'nm geçerii bir önlem olacağına inan- makta zorluk çekiyorum. Koşullar bozuldu mu, zoriuklar bir şirketin üzerine yığıldı mı, yemini bil- lâhla bu gidişe karşı durulması çok güçtür. 'Kürese/teşme'yle birlikte dünyada geziye çı- kan krizler çat orda, çat burda, çat kapı arkasın- da patlak veriyor; sonuçta ekonomik bunalıma gi- ren ülkedeki şirketler "batan geminin mallan bun- lar" diye ucuza elden çıkanlıyor; Türkiye'deki se- naryo daha önce değişik coğrafyalarda sahneye kondu. • • . Peki, bu olgu nasıl yorumlanmalı?.. Denebilir ki: 'Piyasanın kuralıdır, zorduruma düşen şirket sa- blırya da kepengini kapatır. Küreselleşme ulusal sınırian kaldınyor. 'Yeni Dünya Düzeni' bu!.. Kar- şı çıkmak çağdışına düşmekle eşanlamlıdır. Ulus devlet bitmedi mi?.. Bağımsızlık nedir?.. Tarihe gömülmedi mi?.. Neden bu kaygı?.. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, yaban- cılar gelsinler, binbiremekle kurduğumuz şirket- lerimizi ucuza kapatsınlar... "feni liberalizm' bu değil mi?.. 'Piyasa ekonomisi' bu değil mi?.. Niçin kaygılanıyoruz?.." • HayırL Kaba, yüzeysel ve gerçekleri dile getirmeyen biryaklaşım bu!.. Zora düşen büyük işadamını yabancılann kar- şısında yalnız bırakacak birtutum, Türkiye'yi şim- diden öngörülemeyecek kadar kötü koşullara sü- rükleyecektir. Esnaf sokaklarda.. Orta boy işadamı yıkıldı.. İşçi kül oldu.. .; Çrftçi tükendi.. Kriz ulusal çapta.. Ulusallaşan bir krizi ancak yine ulusal dayanış- mayla aşabiliriz. • Ne var ki ulusal dayanışma lâfla oJmuyor, her şey- den önce siyasal iradeye güven duygusu halkta yaratılmalı!.. Ekonomik krizi aşmak için öngörulen güven duygusunu topluma aşılayacak bir hareke- te gereksinme var ki, bu ancak birinci adım ola- Peki.. o adımı, kim, nasJİ atabilir?.. Soru ve sorun bu!.. tLAN T.C. KADIKÖY 2. ASLtYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN Esas No: 1998/849 Davacı Zuhal Divitlioğlu vekili Av. Kayhan Turan ta- rafindan Mehmet M. Divitlioğlu aleyhine açılan boşan- ma davasının yargılaması sonunda; Karar: l- Boşanma davasının kabulüne- 2- Istanbul Beykoz Göksu Mah. c: 0006/01 s. 13, KSN: 12'de nüfusa kayıtlı Iskender ve Nedime kızı ls- tanbul 18.8.1939 dogumlu davacı Zuhal Divitlioğlu ile aynı yer nüfusuna kayıtlı Halıl ve Zeliha oglu Istanbul 9.2.1929 dogumlu davalı Mehmet Maruf Divitlioğ- lu'nun şiddetli geçimsizlikten boşanmalanna, 3- Nafa- ka ve tazmmat talep edilmediginden bu hususta karar verilmesine yer olmadığma, 4-13.500.000.- TL vekâlet ücreti ile 13.248.000 - TL yargılama giderinin davalı- dan alınarak davacıya verilmesine 5- 1.307.000.- TL bakiye harcın keza davahdan tafasiline dair Yargıtay yo- lu açık olmak üzere davalıya ilanen tebliği gerektiğin- den işbu ilanın yayım tarihinden itibaren başlamak üze- re 7 gün sonraki 15 gûnlük sürede davalı Yargıtay'a baş- vurmadığı takdirde hükmün kesınleşeceği davetiye ye- rine kaim olmak üzere ilan olunur. 16.6.2000 Basın: 18616 tLAN T.C. BAK1RKÖV 2. SULH HUKUK HÂKtMLİĞt'NDEN Sayı: 2001/259 Mahkememizde görülmekte olan vasi tayini dava- sı sebebı ile; Mahkememıze verilen 2.4.2001 tarihli ve 2001/259 esas 2001/215 karar sayılı karar ile Trab- zon ılı Maçka ılçesı Ornekalan köyü cilt: 42, hane: 124'te nüfusa kayıtlı bulunan Naci ile Bahtiyar'dan olma 1971 dogumlu Serap Bahçekapıh'ya Trabzon Maçka Ornekalan cilt: 042, aile sıra no: 0092, sıra no: 009'da nüfusa kayıtlı bulunan Naci ve Bahti- yar'dan olma 1960 dogumlu ablası Havva Özde- mir'in vasi olarak tayin edilmesine karar verilmiştir. Bu karara itirazı olanlann yukanda dosya numa- rası yazılı bulunan dosyaya kanuni süresi ıçerisüıde itiraz etmeleri, aksi takdirde karann kesınleşeceği hususu ilan olunur. 2.4.2001 Basın: 18390 İLAN T.C. tSTANBUL 8. ASLİYE HUKUK HÂKİMLtĞt'NDEN 2000/644 Istanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2000/644 esas, 2001/114 karar sayılı ve 23.2.2001 tarihli karan ile Kayseri, Develi, Yazıbaşı köyü, cilt 44, hane 24'te nüfusa kayıtlı tsmet ve Fatma oglu 7.1.1971 dogumlu davacı Nazif Hafizoğlu'nun soyadının "Nazif Yılmaz" olarak düzeltilmesine karar verildiği ilan olunur. 23.2.2001 Basın: 18705
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear