23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 NİSAN 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA LTR 15 Havada elektriklerin ve çıplak duygularaı çarpıştığı, şaşırtıcı, hüzünlü bir belgesel drama Bertolt Brecht'in özel yaşaım Birkaç yıl evvelinde "Canavar Yemi", "Şiş- koDünya" gibi ilginç fılmleriyle festivalin si- nemaseverlere tanıttığı yönetmenlerden, bel- geselden yetişme Alman Jan Schütte'nin, 1956'da kalp krizinden ölen Bertolt Brecht'in son tatil gününü konu edinen "Abschied von Bückow-Veda"sı, uluslararası yanşmanın dik- kate değer yapımlanndan biriydi. Son yıllarda, hayatına girmiş olan, (hatta yazarlığına da katkıda bulunduklannı iddia e- den) Ruth Berlau, Ehsabeth Hartman gibi ka- dınlann yazıp yayımladıklan kıtaplarla gizle- ri açığa çıkan Brecht'in karmaşık özel haya- tına ilişkin esaslı bir belgesel-drama niteliğın- deydi "Veda". Sayfiyeden Berliner Ensemble tiyatrosuna dönecekleri son günü aktaran filmde, Brecht'in bir komün evini andıran göl kıyısın- dakı villası, havada elektriklerin çarpıştığı bir kadınlar hamamından farksızdı. Kansı Hele- Brecht (Josef Bierbichler) veson gözdesi Kaethe ReicheL na VVeigel, eski sevgilileri Ruth Berlau, Eösa- bethHartman, son aşkı, gencecik oyuncu ada- yı Kaethe Rekhel. Doğu Almanya gizli poli- sinın derdest edıp götürdüğü, muhalif ey- lemci aktör VVotfgang Harich'le takı- lan eski gözdesi Isot Kflian arasın- daki çekişmenin tam göbeğin- deydi 'yalnız, huzursuz ve has- ta' Brecht. Belki de Büc- kovv'daki bu evde yaşanan gerginliklerden ötûrü yeni tiyatro mevsimi için Ber- lin'e döndükten kısa süre sonra kalp krizine yenik düşecekti üstat. Jan Schütte'nin belgesel ağırlıklı, özenli ve mesafeli anlatımıyla Brecht'in 'iüşküeri- ne' baktığı bu ya- lın, açık sözlü ve etkileyici filmi, bize Nâzun'ın aşk yaşamını daanımsattı. Sinemayı Hollywood işgalinden kurtarmak Yönetmen Stephen Dorff, ünlü yüdız Melanie Grifitth'i kaçınyor 'Cecfl B.'de. 1990'h yıllarda eski hınzırlığı- nı, sivriliğini biraz törpüleyip düzene uymuş görünen, hatta KathJeen Turner lı "Serial Mom-Belah Anne'' gibi nispe- ten düzgün Hollyvvoodyapımla- nnı da imzalayan John Wa- ters'm aslına dönüşünü örnekli- yordu "Cecil B. Demented". Amerikan sınemasınm ağaba- balanndan, 'İncil taciri' CecilB. DeMille'i çağnştıran adıyla, fil- minde oynatmak üzere ünlü bir Hollywood yıldızını kaçınp var olan sisteme karşı devnmci (!) çetesiyle mücadele eden çılgm bir yeraltı sineması yönetmeni- nin öyküsüydü "Cecil B." Yönetmenle uçuk kaçık eki- binin yeraltı sineması adına per- dede terör estirdikleri, karako- raedıden aksiyon parodisine ka- dar gidip gelen, sinema kültürü- İSTANBUL 20. ULUSLARARASI KULTUR İCTAMnill UAKFI FILM FESTIUALI ne göndermelerle dolu filmde baştan sona tam Waters'a özgü bir şamata-kargaşa-gırgır hü- küm sürüyordu, her zamanki gi- bi Hollywood eleştirisiyle kan- şık. Meraklısının "Pink Flamin- gos"(1972), tt Pbtyester" (1977), "Hairspray" (1988), "Cryba- by" (1990), vb. gibi filmleriyle anımsadığı; kışkırtıcı, komik, tuhaf tarzıyla yıllardır kendine özgü çizgisini sürdüren, 'Khsch- Irash fümlerin Papa'st' John Waters, yine formdaydı, Holly- wood tarzı fılm yapımcıhğıyla dalgasını geçtiği bu yeni hınzır karakomedisinde. Film gösterilen salonu ya da stüdyoda, tt ForrestGump"ın çe- kim setini, ekibiyle basarak ilk filmini çeken, beyazperdeyi Hollywood istilasından kurtar- mak misyonunu üstlenmiş Cecil Böyle (S. Dorff), Otto Premin- ger'dan Sant Peckinpah'a, Ken- neth Anger'dan Andy VVarhol'a kadar, en sevdikleri yönetmen- lerin adlannı dövmeyle vücut- lanna kazımış adamlannın ve zorla kendilerine benzettikleri Hollywood yıldızının (M. Grif- fith) abuk sabuk serüvenlerini müstehzi müstehzi seyrettik ke- yifle. En çok hoşuma gideni de bizimkilerin sinema girişindeki patlamış mısırlara saldırıp ımha ettikleri sahneydi! İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Niıldeer savaşa beş kala... "Yakın Tehlike" ya da özgün adıy- la "13 Gün" Küba'dakı fiize krizini konu alan politik bir film. Küba ada- sına Sovyet orta menzillı ruzelerinin yerleştırildiği, Amerikan haberalma servısi tarafından öğrenıhr. Bu du- rum Amerika için "yakın tehdiftir. Amerika, burnunun dibıne kendi ül- kesini vuracak füzelerin yerleştiril- mesine seyirci kalamaz. (Fılm, çok daha önceden Sovyetler'ın burnunun dıbindeki Türkıye'ye benzer füzele- rin neden yerleştinlmiş olduğuna el- bette ki hiç değinmez.) Amerikan üst yönetimi hemen toplanır ve ne yapa- cağını tartışmaya başlarlar. Başkan John F. Kennedy, daha önce 1961 yı- hnda Küba'ya yönelik Domuzlar Körfezi Çıkarması'na ikna edılmesı- nin acısını unutmamıştır. O dönemin danışmanlanndan olan Arthur Schle- singer, "Domuziar KörfeziÇıkarma- sı'na ilişkin karara, pek çok hata iie hanrlanmış olduğu halde hiç kimse- nin (kendisi de dahil) hiç karşı çıkma- mış ohnası nedeniy k Kennedy'nin çı- karma karanvermişolduğunu" kita- bında yazmıştır. Bu kez de Penta- gon'un askeri yetkilileri sert müdaha- le karan verilmesini isterler. Penta- gon askeri yetkililerine göre ya Kü- ba'daki füzeler vurulmah ya da Kü- ba işgal edilmelidir. Her iki müda- hale de Kennedy tarafın- dan kabul edilmez. Kennedy. kardeşi Robert Kennedy ve danışman Ken- neth O'Donnel (Kevin Costner), banşçı bır çö- züm aramakta- dırlar. J. F. Ken- nedy anahtar soru olarak şunu sorar: "Siz Kruşçev'in yerinde obaydınız ne yapanhnız?" Çünkü sonucu, bu sorunun ya- nıtı belirleyecektir. Eğer Kruşçev de bu müdahaleye karşılık verirse "nükleer savaş* kaçınılmaz olacaktır. Film, dünyanın karşı- laştığı en kritik olaylann içinde Amerika gibi büyük bir gücün en üst düzey yetkilileri arasındaki karar ver- me tartışmalannı ilginç paradokslar- la vermektedir. Pentagon generallerinin bakış açı- sı şudur: Geç kalırsak vuruş önceli- ğini kaçınnz ve karar üstünlüğü düş- mana (Sovyetler'e) geçer. Eğer Sov- yetler füzeleri ateşlerlerse Amerika beş dakika gecikir, bu da vuruş üstün- lüğünün kaybı demektir kı bunu gö- ze alamayız. Bu nedenle de generaller "erken vuruş karan" isterler ve Kennedy- ler'in korkak davrandığını ima eder- ler. Kennedy ise acele etmemektedir. "Vuruş üstünlüğü" yenne, "girişim ve haklı olma üstünlüğü"ne önem verdiğini behrtır ve Sovyetler'le te- mas olanaklannı araştınr. Bu arada, Küba'ya füzeleri getirmekte olan Sovyet gemilennin yolu kesılır ve Amerika, Küba'ya ambargo koydu- ğunu açıklar. Acaba Sovyet gemileri duracak mıdır? Yoksa 3. Dünya Sa- vaşı çıkacak mıdır? Tarihten de biliyoruz ki barış bu kez kazanmıştır, savaş çıkmamış- tır. Kennedy, Sovyetler' in de ban- şa çok büyük katkıda bulunduğu- nu açıklar. Ama olayın perde ar- kasında Amerika, Türkiye'de bulu- nan orta menzilli füzelen geri çeke- ceğini pazarlık masasına getirmiş, Sovyetler de Küba'daki füzeleri çek- meyi kabul etmiştir. Türkiye'nin ola- yın bu yanından haberi sonra olacak- tır. Film hareketli görüşmelerle geç- mektedir ve durgun bir film gibi gö- rünürse de "görüşmestratejilerigeri- limanlan veçözüm yollan" açısından önemli bir paradokslar demetı sergı- lemektedır. Kevin Costner, danışman Kenny rolünde başanh. Kennedy ro- lünde Bruce Greenwood benzerliğı olan bir aktör, ama elbette kanzması çok zayıf. Robert Kennedy'de Steven Culp daha ıyi. Yönetmen Roger Do- nakîson. Beyaz Saray ağırlıklı bir fılm yapmış, ama Sovyetler'ın durumu, bakış açılan filmde yok. Tarihi bir fılm düşünülmüş, ama bir soğuk sa- vaş filmi yapılmış. Karar adamlannı incelemek açısından görülmesi gere- ken bir film olabilir. Görülmemesi büyük bir eksiklik sayılmaz. Yakın Tehlike'de Bruce Greemvood Kennedy 'yi, Kevin Costner da danışmamm oynuyor. 'Benim Kuşağun' Woodstock konserieri üstüne bir beigeseL Woodstock'lara 2000'denbakmakMichaeiWadleigJı'nin, 1970'in en iyi belgesel Oscar'ını kazanan, konser filmi türünün kuşkusuz en görkemü öraeği sayılabilecek, ün- lü "Woodstock''u, vaktıyle döne- min en büyük ticari olaylanndan birine dönüşmüştü, rock filminin de son derece kârh bir yatınm ola- bileceğini Hollywood patronlan- nın kafalanna dank ettırerek. Hip- pi karşı kültür hareketının de per- deye yansıdığı bu devasa filmden yıllar sonra sponsorlar aracıhğıy- la gerçekleştirilen iki "VVoods- tock" konsen daha yapüdı, 1994 ve 1999'da. Işte festivalin sanatlar ve sine- ma bölümünde seyrettığimiz, Barbara Kopple'ın "^ly Genera- tion-Benim Kuşağun"ı, bu 3 Wo- odstock'tan konser görüntülerini, birlikte yaşlandığımız şarkıcılan- gruplan, çeşitli söyleşileri ve göz- lemlen bir araya getiriyordu. 3 gün-3 gece boyunca unutuhnaz 'aşk, banş ve müzik günleri'nin yaşandığı '69 VVoodstock'undaki ruhu, uzun yıllar sonra gerçek- leştirilen 1990'lann iki konserin- de bulmak pek mümkün değildi tabii ki. Değişik kuşaklann ortak yanlanyla farklılıklanna da deği- nilen "Benim Kuşağım". kimile- rince efsanenin mirasını yemekle yerilen 94 ve 99 VVoodstock kon- serlerine de arka çıkıyordu. Vaktiyle "Haıian Country"yle admı duyurmuş Amerikalı usta belgeselci Kopple'ın, ruhun yeri- ni tüketim hısterisınin aldığı gü- nümüzden 'baktığı' VVoodstock konserlerine ihşkin bu son filmi, yaşı tutan kuşaktan sinemasever- lere kuşkusuz duygu yüklü anlar yaşath yine de. Hendrix, JopUn, Santana'lardan Metalh'ca, Red HotChiliPtppers,SherylCrow'la- ra uzanan bir müzık yolculuğuna çıkanyordu "Benim Kuşağun" meraklısını, zaman içinde. KEDİ GOZU VECDÎ SAYAR Kültürsüz Ekonomi Hafta başında Istanbul'da düzenlediğimiz bir sem- pozyumdan söz etmek istiyooım bugün. Özerk Sa- nat Konseyi Girişimi ile Sosyal Demokrasi Vakfı'nın ortaklaşa düzenlediği bu sempozyumun konusu "KültürPolitikalan" idi. YıldızTeknik Universitesı'nde gerçekleşen sempozyumda, önce "Kültür Politika- sının Aktörteri" tartışıldı. Yani devlet, yerel yönetim- ler, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlan. Ortaya çı- kan tablo oldukça karanlık: Devlet, türlü çeşitli yasak- larta kültür ve sanat üzerindeki baskısını sürdürüyor (Bedri Baykam'ın "Kemik" adlı son romanının top- latılması, Musa Eroğlu'nun birparçasının bir valimiz- ce "uygun bulunmaması"', TUYAP'ın lzmir'de dü- zenlediği kitap fuanndan polisin topladığı kitaplar yalnızca birkaç örnek), yerel yönetimler yetkisiz ve parasız, STK'ler ya devletle fazlaca içli dışlı olup si- villiklerini yitirmiş, ya da kişısel çatışmalar nedeniyle güçlerini iyiden iyiye yitirmiş... Nicediruzerindetartışmayı bileunuttuğumuz, gün- demın ön sıralanna bir türlü gelemeyen kültür-sanat alanının sorunlan basınımızda fazla bir yer bulamı- yor. Evet, birbirinden önemli yaşamsal sorunlarla bo- ğuştuğumuz doğru. Ama, kültür sorununun bunlar- dan daha az önemli olmadığını söylersem kızar mı- sınız bana? Evet, ölümler sürüyor. Hapishanelerde, hastanelerde ve tutuklu ailelerinin evlerinde her gün yeni canlaryitiriyoruz. Hükümet, inadından vazgeçe- cek gibi görünmüyor. Geniş kitleler ıse bu konudaki duyarsızlığında ısrarlı. Konuşulan bir tek konu var Ekonomi. Herkes içine düştüğü ekonomik çıkmaz- dan nasıl kurtulacağının derdine düşmüş... Bu ortam- da kültürden, sanattan söz açmak lüks mü acaba? Peki, ya bütün bu sorunlann kökeninde kültür soru- numuzun yattığını söylersem? Birbirine saygı duyma- yan, yaşam hakkının kutsallığını savunmak ihtiyacı- nı duymayan bireyler, sistemli bir kültürsüzleştirme politikasının ürünü degil de nedir? Günümüzde kültür polıtıkaları, kalkınmanın birara- cı olarak degıl nıhaı hedefi olarak görülüyortüm dün- yada. Bizde bu anlayışın en ufak bir izine rastlayabi- liyor musunuz? Ülkeyi düzlüğe çıkarmak için öneri- len politikalann içinde, kültüre ilişkin tek bir sözcük gösterebilir misiniz? DPT'nin hazırladığı yeni Beş Yıllık Kalkınma Pla- nı'nda kültür ve sanata yer verilmemesi, Ulusal Prog- ram'da kültür alanına ilişkin somut hedeflerin yer al- maması, sistemin 1950'lerden bu yana devam eden "kültürsüzleştirme" politikasında ısrarlı olduğunu göstermiyor mu? Ekonomik kriz nedeni ile art arda kültür-sanat et- kinlikleri iptal ediliyor. Özel sektörün de ilk gözden çı- karttığı kültür oluyor doğalıkla. Gazetelerde, televiz- yonlarda önce kültür-sanat köşeleri iptal ediliyor ta- sarruf gerekçesiyle. Kamu alanının yeniden yapılan- dınlması çerçevesinde küttür alanına ilişkin tek bir öneri bile yer almıyor. "Ekonomiyi siyasetçilerden kurtarmak" güzel de kültür alanını kurtarmak kimse- nin umrunda değil mi? Devletin bazı kurumlannın ya- pısal bir değışıklık geçırmesı ıhtıyacı, yeni düzenle- meler çerçevesinde pek çok alanın özerk kuaımla- nn ve bağımsız kurullann denetimıne bırakılması ni- yeti çok güzel. Peki ama, kültür alanının yeniden dü- zenlenmeye muhtaç olduğu hiç aklınıza gelmiyor mu? Fransa'daki "Ekonomik ve Sosyal Konsey'in görevteri arasında kültür politikasına ilişkin öneriler geliştirmenin yer aldığını bilen var mı? Ekonomik ve Sosyal Konsey'in 1987 tarihli "Kültür ve Ekonomi" raporundan haberi var mı acaba sevgili bürokratla- nmızın? Parlamentoya sunulan Yerel Yönetimler Yasa Ta- sansı ile yerel yönetimlerin çağdaş biryapıya kavuş- turulacağı söylenıyor. Bakın bakalım, yerel yönetim- lerin kültür ve sanat alanlanndakı ışlevleri ve yetkile- ri konusunda hangi hükümler yer alıyor. Gelişmiş ül- kelerde olduğu gibi, kültür ve sanat hizmetlerinin "desantralizasyon" yani yerinden yönetim ilkesi çer- çevesinde yürütülmesi, bu doğrultuda yerel yönetim- lerin yetkilerinin ve kaynaklannın arttınlması doğrul- tusunda bir ilerieme var mı? Göreceksiniz ki, bu ya- sa tam bir aldatmaca. Yerel yöneticilerin yetkilerinin arttınlması yerine, valilerin, yani merkezi otoritenin yetkileri arttınlıyor. Yani, amaç yerel inisiyatifin öne çı- kartılması değil, daha iyi kontrol edilebilmesi. Bu karanlık tablo içinde gene de iyi şeyler oluyor. Yerel yönetimler, STK'ler ve özel sektör içinde tüm zorluklara karşın iyi şeyler yapmakta direnenler var. Bır başka yazımızda da onlara değiniriz. 1 Mayıs'ta alanlarda buluşmak üzere. Yaşamı ve sanatı savunmak için... vecdisayar@yahoo.com İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE BUGÜN • BEYOGLU EMEK'te saat 10.30'da Şato, saat 13.30 ve 19.00'da Babam ve Ustam, saat 16.00'da Kâfurun Kokusu, Yaseminin—, saat 21.30'da İntikam ısimli filmler izlenebilir. (293 84 39) • BEYOĞLU ATLAS'ta saat 10.30'da Öfanek (Veya Öhnemek), saat 13.30 ve 19.00'da Kıunun Alünda, saat 16.00 ve 21.30'da Ancı filmi ızlenebihr. (252 85 76) • BEYOĞLU SİNEPOP'ta saat 10.30'da Gûlünç Bir Adamın Trajedisi saat 13.30'da Herkes Ünlü, saat 16.00'da Ay!, saat 19.00'da Sönen Işık, saat 21.30'da Tath Hayat isımli fılmler izlenebilir. (25111 67) • BEYOĞLU BEYOĞLU'nda saat 10.30'da Komser Şekspir, saat 13.30'da Adanggaman, saat 16.00'da Çahkuşu, saat 19.00'da Balalayka, saat 21.30'da 69 isimli filmler yer alacak. (251 32 40) • KADIKÖY REXX'te saat 10.30'da Çin'in Kuş tnsanlan. saat 13.30'da Evrenin Melekfcri, saat 16.00'da Büyük Hayvan, saat 19.00'da Kızguı Taşlara Düşen Su Damlalan, saat 21.30'da ttah/an Usulü Boşanma isimli filmler gösterilecek. (336 01 12) BUGÜN • İŞSANAT'ta saat 19.30'da Yo-Yo Ma'nın konseri izlenebilir. (316 00 00) M CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU'nda saat 20.00'de I. Uluslararası tstanbul Dans Festivali kapsammda Szaged Çağdaş Bale Topluluğu'nun gösterisi gerçekleştirilecek. (232 98 30) • BABYLON'da saat 23.00'te The Russian Percussion'un konseri izlenebilir. (292 73 68)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear