23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
25 MART 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER RESTORAN GÖZDOYURAN TURHAN SELÇUK DÜRtjST TABİA'CLI İSTANBÜL EFENDİSÎ ABDÜLCMBAZ K IN HABİEU1ÂDE MACERALAEI KISIM TEZMIH BÎRDEN MECrÖI AW£ıOA$l fcölM oyNA,- .. 0EM AMli^MAY» lADlM BJ1£. OfcU, öfcllM, HMIU Yüzlerceyıldır süren sessizlik SUNUS •So/t yıllarda gelişmemiş bütün ülkelerin, toplumlann yüce değerleri, kavramlan, gelenekleri, tabulan, küresel ideolojinin tetikçüeri tarafindan birer bireryıkılıpyok ediliyor...Böylesine çalkantûı bir dönemdeki "yeni" yapüanmada, örtülü, kapalı (gizJideğil) "batani", "ezoterik" (içsel) diyetanımlanan inançsalya da doktriner yapüanmalar, zorunluluklann sonucu, mensubu olduklan toplumlann insanlanna kendilerini anlatma gereğine inandıklan için dışa açümaya başladüar... Bunda, çağın dayatmalarından öte, haklannda çıkanlmış yalanları yamtlama, yapüan spekülasyonlan ortadan kaldırma kaygısı ağır basıyor kuşkusuz... Ülkemizin güneyinde yaşayan Alevi Nusayrilerya da tarihsel isimleriyle "Fellahlar" yüzlerceyıldır susmak zorunda kalmamn birikimiyle 1998'de TürkiyeSuriye gerginüği sırasında Alevi Nusayrüeri "sapkırt "lıkla suçlayan Refah ParHsi lideri Recai Kutan 'a büyük tepkigösterdiklerinde kendilerini anlatmanın gereğine bir kez daha inandüar... Ogündenbu yana, bu yöndeki çabalannı da yoğunlaştırdüar. Ancak, yüzlerce yıldıryazüan, sözlükler, ansiklopediler gibi kaynaklara geçmiş, kUaplara konu olmuşyalanlan, karalamaları bir anda ortadan kaldırmakpek kolay değildL. İşte, tam bu aşamada Cumhuriyet okurlanmn bildiği gelişmeler, gazetemizin konuya eğilmesinin koşuüannı hazviadu tyi de oldu. Zaten Cumhuriyet gazetesinin böyle konularda halkt aydınlatmak birincilgörevi değil miydi? Bu getişme, laik, demokrat, ilerici, ö'zverili, çalışkan, tyi kalptt, sevecen Alevi Nusayriyurttaşlanmm Türk kamuoyuna gerçekyönleriyle tanıtmak için bir olanakyarattL Saygüanmla, Tarihsel, toplumsal, dinsel yönleriyle ALEVİ NUSAYRİLER CETİN YİĞENOGLU üteyman Üzeni adlı Ka- tolık rahıbının 19. yüz- yılın ıkınci yansında Tarsus'ta boğularak öldürül- mesi önemli bir cınayet, bilin- mesi gereken bir tanhsel olay olarak dikkat çekmez... Rahip kimliğinden dolayı üzülenler çıkabileceği gibi, "Kim bflir ne yapü ki öldürüldü" diyen- ler de olabilir... Ancak, yazdı- ğı "El- Bâknr'a Süleymlniy- ye* adlı kitap, mezhepler ara- sında ektiği kin tohumlanyla bir inanç topluluğunu öyle üz- dü, öyle üzdü ki, adına yakışır kara bir ûn bıraktı ardında. Öyle bir eser bıraktı ki, toplu- mumuzu hâlâ üzmeye, etkile- meye devam ediyor, Üzeni... Nasıl mı? Bu sorunun yanıtı için büyük bir tarikatı derin- den yaralayan, yalan, karala- ma ve aşağılama kampanyala- nna dayanak göstehlen kita- bın yazarmın yaşamına bak- mak gerekiyor öncelikle... Üzeni'nin yaşamını tanımla- maya "flgmç" sözcüğü yetmi- yor...tlginçten de öte, "ibret", belki karşılar... El-Sevsene kltabı 7 820 yılında Antakya'da Alevi Nusayri bir aile- nin çocuğu olarak do- ğan Süleyman Uzeni, yetişkin bir genç olunca Adana'ya ge- lerek Hurmalı Mahallesi'ne yerleşir. Aşın alkol alarak re- zaletler çıkanp toplumu rahat- sız etmesi, ahlaksal yönden düşkün davranışlar sergileme- si üzerine Aleviler tarafindan kısa sürede dışlanır. Böyle bir ceza karşısında kendisini akla- ma telaşıyla önce Sünni olur Üzeni. Sünniler arasında da bannamayınca dinsel kimliği- ni bütünüyle yadsıyarak sıra- sıyla önce Protestan Hıristi- yan, sonra Katolik olur ve bir süre sonra da ruhani kimliğiy- le boy gösterir. Hıristiyan ola- rak yapüğı ilk icraatsa içınden çıktığı toplumu karalamak olur. Yazdığı kitap, daha son- ra Hamza bin Ali adlı kişinin de yalanlanyla boyutlanır ve doğanın en büyük gizini keş- fetmiş ya da mitolojik bir kim- liğe sahip dinler dışı bir toplu- luk ortaya çıkanlmışçasına bu yalanlara sanlan bazı çevre- lerce "H-Sevsene'' adlı kitap yazüır. Konunun meraklılan, işte bu kaynaklara dayanarak Alevi Nusayrilere saldınyor- lar. Her ağacın kurdu kendi be- denınden çıkar, diye bir söz var ya, Alevi Nusayrilerinki de buna benziyor. Kendi aralann- dan çıkan rahip Üzeni'nin if- tiralanyla öyle bir yaralanmış- lar ki eh... sağaltana aşk olsun bu yarayı... Elbette yaralar, if- tıra yaralamaz mı, diye düşün- meyin... Bazen mızrak çuvala sığmaz, iftira inandıncı ol- maz! Ancak, söz konusu olan etkilenecek hedef kitle, sözlü toplum geleneğinden kopa- mamış, duyduğu her şeye ina- nan, düşünmeyen, yargılama- yan insanlardan oluşuyorsa, bir de iftiraya uğrayan, kapalı, örtülü toplum yapısı ve güç- süzlük gibi nedenlerle kendi- ni savunamıyorsa sonuç Nu- sayrilerin düştüğü durum gibi olur ve iftira yaralar; üstelik ağır yaralar... Söylentller T^aksanıza bir, Alevi Nu- A^sayrilerle ilgili olarak U oluşturulan dezenfor- matif yapıya... Haklannda söylenmedik kalmamış... En- sestten tutun erkek çocuklan- nı eşcinsel üişkıye özendirme- ye dek, aklın, izanın, sağdu- yunun kabullenemeyeceği, daha da ötesi duyulduğunda sinir bozacak öylesine aşağıla- yıcı söylenmedik yalan, sürül- medik kara kalmamış. Oysa, Alevi Nusayriler de her top- lum gibi ne soyluluğu, ne soy- suzluğu öne çıkanlacak özel- liklere sahipler... Onlar da öbür topluluklar gibiler, arala- nndan arsız da çıkar, hırsız da, I • ••, N".ı , - iüt A\ NusavTÜerin tarihinde Ysvuz Suban Sefim önemli bir yer tutar. erdemli de. Ancak onlann bir farkı, öğretilerine uymayanla- n dışlıyor olmalandır. Bu önemli! Üstelik çok önemli! Yüzlerce yıl atıldılar, itildi- ler, aşagılandılar. Her büyük felaketten de paylannı aldilar. Alevi Nusayriler için iki bü- yük felaketten birinin adı Haç- İı Seferleri'yse, öbürü Yavnz Sultan Seüm'dir. Çukurova'nın, Amik'in, da- ha doğrusu Akdeniz Bölge- si'nin en eski sakinleridir Ale- vi Nusayriler. Topluluğun pek çok mensubu daha dün Mısır- lı Ibrahim Paşa'yla birlikte Suriye'den geldiklerini sanırsa da bu tam doğru değildir. Ne- redeyse hiç Alevi Nusayri gel- memiştir Ibrabim Paşa'yla Çukurova'ya. Üstelik Nusay- ra Dağı'nda karşı koymuş, di- renmişlerdir, Paşa'ya. Etnik köken itibanyla bakıldığında kaynaklar Islamiyetten çok, çok önce geldiklerini gösteri- yor bölgeye. Bölgenin doğal yapısı, tarıma dayalı ekonomi- nin egemen olduğu dönemde koloni peşinde koşan süper güçlerin yanı sıra halklara, topluluklara, sıradan insanla- ra da çekici gelmiştir Çukuro- va'nm varsılhğı... Sami ırkın ilgisini çekmesinin, Çukuro- va'ya göçünün de tarihsel ge- lişim içindeki temel nedeni budur... Fenlke coflrafyası u konuya nedendeğin- dik biliyor musunuz? Alevi Nusayrilerin iki büyük felaketin dışında da fe- lakete uğradıklannı anlatmak için. Haçlılara karşı şanlı An- takya direnişınden yedi sekiz yüz yıl önce (Alevi Nusayri ol- madan önce) de bu haÜc Bi- zans'ın soykınmını yaşamış- tı. Bizans, bölgede demogra- fık dengenin Araplar lehine gelişmesini önlemek amacıy- la o dönemin "metropolû'' sa- yılan Misis'te bir gecede çoluk çocuk yirmı bın Arap'ı kes- mişti... Evet, onlar o yıllarda Alevi Nusayri olmasalar bile, aynı topraklann, "Fenike coğ- nlyaa n nın insanlanydılar... çile toptuluflu unlara ashnda Alevi Nusayn değil de çile topluluğu demek daha mı doğru olur ne... Haçlı- lar'dan üç yüz yıl sonra Yavuz Sultan Selim tüy diker, Alevi Nusayri cankınm tarihine... Hoş, Yavuz yahıız Alevi Nusayrüeri mi kudı ki Ortado- ğu'da?.. Sünni Osmanlı iktida- nnın Alevilere "fesat kayna- ğı" gözüyle bakması, Anado- iu'yu kana bulayan mezhep çaüşmalanna yol açarken bu- gün bile çözülemeyen sorun- lann da ihneğini atmadı mı? Yavuz Selim, Şah tsmail'le bo- ğazlaşmasından sonra kimi kaynaklara göre doksan bin, kimine göre ise dört yüz bin Aleviyi kırmadı mı Anado- lu'da. SonrasındaCelali Isyan- lan'nın, yakın tarihimizde Kahramanmaraş ve Sıvas bo- ğazlaşmalannın tohumlan da o zaman atıhnadı mı? Dahası, Türkiye'nin son yir- mi yılda otuz bin can kaybına yol açan, kardeşin kardeşi vur- duğu savaşın da sorumlusu de- ğil mi o Yavuz Selim'in poli- tikası? "-AynlıkçdaMn laş- lartmasıyla çıkan bir çaüşma- nın ne ilgisi var Yavuz Se- tim'k" diye düşünebilirsiniz... Ama, gerçeğin rehberlıği baş- ka şeyler gösteriyor... Etnlk karmaşa Tarih Kuru- mu'ndan (TTK) üst dü- JL zeybiryetküininverdi- ği bilgiye göre, Güneydoğu'da günümüzdeki etnik karmaşa- nın temelıne bakıldığında da Yavuz Selim'le Kanani'nin politikalan çıkıyor karşraııza. TTK yetkilisi, Osmanlı'nın özendirici politikalan sonucu birçok Türkmen aşiretinin kendisini Kürt gibi gösterdi- ğinı kanıtladıklannı savladı ve yakında bu "biinısel bulgu''yu kamuoyuna açıklayacaklannı söyledi. Gerçi, Kürtlerin bü- yük çoğunluğunun Türkmen kökenli olduklannı kanıtla- mak, ne bizim işimizdir ne de ilgimizi çeker. tnsanlar, ken- dilerini nasıl ifade edınce mut- lu oluyorsa o kimliğe sanlsın- lar, yeter ki herkesi ilgilendi- ren ortak ülküye zarar verme- sinler... Konumuza dönersek, Yavuz Selim. Osmanlı'mn Sünni egemen politikasını yaymak ve Ortadoğu'daki Sünnilerin sempatısıni kazanmak uğruna Alevi Nusayrileri kırarken yaklaşık beş yüz bin Türk'ün de ölümüne yol açar. İskân polltlfcalan ilirsiniz, Osmanlı is- kân politikasıyla ünlü- dür... Yavuz, Mısu- Se- feri öncesinde Alevi Nusayri- leri yok edemeyince, Nusayra Dağı civannda yaklaşık beş yüz bin Türkmeni ıskân ede- rek nüfus dengesini sağlama- yaçalışır. Aleviler, Nusayra Dağı'nın geçit vermez doruklannda sa- de yaşamlannı sürdürürken bölgeye alışamayan Türkmen- lerin büyük çoğunluğu ise bir süre sonra ölür. Anlatılanlara bakılırsa, kalanlar da Alevili- ğiseçer... Ortadoğu burası... Etnik ve dinsel yönden anlatılacak bü- tün komplo teorileri önyargı- sız kabulümdür... Dinler kav- şağı Ortadoğu, bir skolastik cangıl... Üç büyük semavi di- nin kurulduğu, onlarca mez- hebin, sayısız tarikatın at koş- turduğu bir inançlar "meşbe- ri". Kökleri, din ve mezhep ça- tışmalannm arenası Ortado- ğu'ya dayanan Alevi Nusayri- lerin çileli tarihlerinde sadece önemli sayfalardır bunlar. Ta- rihlen incelendığınde Kerbela Olayı'ndanbu yana başlanmn dertten hiç kurtuhnadığı görü- lûr. Yarın: Klmdir, $u Alevi Nusayriler? PAZAR ORHAN BURSALI Commamlante ve Şiddet Hiç unutmam: Beyoğlu'nda sinema çıkışı soğuk bir akşam Taksım'e doğru yürüyorum. Önündeki tezgâhta ıvır-zıvır satan sakallı, başında takkesi, yaşlı adam, yanındaki plakçı dükkânından bütün caddeye yayılan Hasta Siempre şarkısını tempo tutarak birlikte söylüyor. Duruyorum. Şarkıyı böy- le bir atmosferde dinlerkeh yan gözle yaşlı adamı seyrediyoaım. Özellikle şarkının Commandante Che Guevara nakaratı bölümunde aşka gelıyor. Çelişkıye hayran kalryor ve heyecanlanıyorum! Commandante Che Guevera, gençliğimizin ido- lü. Fidel Castro ise yaşayan bir efsane. Eğer ölur- se, Dünyadan her ay 10 bin kişinin Küba'ya gide- rek rotasyonla çalıştığı ve Küba Devrimi'nin yaşa- masına uluslararası destek verdiği düşünü kuru- yorum. Şimdi bir başka Commandante dünyanın göz- terini üzenndetopluyor. Bu, Meksıkalı "Sub-Com- mandante", yani "Ikinci" Komutan veya Komutan Yardımcısı Marcos. Meksikalı Zapatistalann lıde- ri. Commandante unvanını kullanmıyor. Bu unva- nı, hareketin tarihsel lideri Zapata'ya bırakıyor Marcos, 23 gerillla lideriyle birlikte Zapatur 2001 uzun yürüyüşü sonucu Meksika'nın başkentine vanyor. Ve orada, Meksika'nın bütün yoksul in- sanlan, yerlileri adına heyecanlı bir konuşma ya- pıyor; "Biz buradayız, toprak renkli asiler olarak buradayız ve haykınyoruz: Demokrasi! Özgurlüki Adatet!" Ve Meksika'ya seslenerek güneşin altın- da onurlu bir yer diliyor... Zapatistalar yeni birdil kullanmaya başladı. Ya- kın geçmişteki isyanlan, hükümetle çarpışmaya götürmüştü onlan. ölüler ve ölüler. Şimdi ise, başka araçlan, dillen devreye soktu- lar. Günışığındalar. r ' ' -' " -' Bir dönüşüm bu. Yürüyorlar, isteklerini dile getiriyorlar, Meksika Başkanı ile konuşuyortar. Bu yeni dil, ülke çapında bir sinerji yaratıyor. Büyük bir destek. Bütün Meksika'nın alkışı onla- ra. Ve yakın geçmişte yaşadığımız, ne yazık ki kor- kulduğu gibi kanlı biten ve hâlâ can almaya de- vam eden ülkemizdeki cezaevı isyanlannı düşü- nüyorum. Protestonun, isyanın, isteklerin sadece bir tek dili, şiddete kilitlenmiş tek boyutluluğu mu olma- lı? • • • -.". *•"••:- « 20. yüzyıl müziğine alternatifler sunan ve ses- lere başka yorumlar getıren çağımızın müzik fel- sefecilerinden John Cage, devrimcı süreçlerintek yönlü, tek boyutlu olmadıklanna dikkatı çekiyor. Devrimci süreçlerle, sınırlı bir alanı değil, toplum- sal hayarta önemli değişiklikler yaratan ve hayatı bir üst düzeye yüksetten hemen her şeyi kastedi- yor. .... , < "Başiayan 9ür«ç"v diyor Cage, "'kendi amacını aşan sonuçlara yol açabilir. Bir protesto hareketi, kolayca tam tersine dönüşebilin ters tepkı yara- tabilır; 'düşman' kuvvetlerini zayıflatacagına güç- lendirebilir". Cage, şiddete başvurmamanın, protesto hare- ketlerinde çok sık gözardı edilen çok önemli bir devrimci güç olduğuna dikkat çekiyor. Şiddet, güçle, iktkjarlaçokyakından ilişkili. Güç kavramı, şiddeti de içenyor. Karşı şiddet, şiddetı banndıran guçle/iktidarla yer değiştirmeye nam- zet olarak ortaya çıkar. Eğer protestonun "şidde- ti içeren bir iktidar kurmak" amacı yoksa, o zaman otoriteye karşı şiddete başvurmak en kötü protes- to biçimlerinden birine dönüşebilir. Protesto, dikkatleri bir kalite değişikliğine, nice- liksel ve niteliksel bir değişikliğe yöneltmek ister. Cage, "Belirieyici olan, önemli olan bu değişim- dir; protestonun bu amacına ulaşması için bir sı- nerji yaratması gerekir" diyor. Sinerji, bıldığimız gibi, farklı nitelikte elörnanla- nn bir araya gelmesiyle doğabilir ancak. ••• ' * Zapatistalann lideri Cartos, şiddet içeren biroto- rite kurmaya talip değil. Isteği, güneşin altında Meksika'nın bütün yerlı- lerinin onuriu yaşayabileceğı niteliksel ve nicelik- sel iyileştirmelerin gerçekleştınlmesı. Zapatista 2001 yüruyuşu ile buyuk bir sinerji ya- ratıyor ve bu değişimlenn başlayabilmesinin ko- şullannı oluştunmaya çalışıyor. Bu da, çöğumuzun yabancısı olduğu bir iktı- dar/güç biçimi değil mi? Ama, cezaevlerinde başlatılan ve sürdürtilen protesto eylemi, başlangıcından itibaren şiddeti ana eksenine oturtmuş. Bu tür tasartanmış pro- testonun, isyanın sonuçlan açıktır. • * • Dünyayı değiştirmenin, daha iyi bir dünya kur- manın, insanlann mutlu olması için çalışmanın ve heyecan duımantn tek bir yolu yoktur! "Endoğru" yolu da yoktur. , - Kim ki tek bir yol öneriyor ve diğer herkesi "ha- yalperestlikle", "Vanlışlıkla", "Egemenlenn değir- menine su taşımakla" vb. suçluyor; hele hele bu- rada yaşamadan ve elini taşın altına hiç koyma- dan...hayarta niteliksel ve niceliksel iyileştirmele- rin gerçekleşmesine yardımcı olamaz. Belki de, bütün "Endoğrulann" batışıyla dünya- da çok daha mutlu bir hayatın pencereleri açıla- caktır. obursaliCa bilimmerkezi.org.tr ILGAZ ASLtYE HÜKUK HÂKİMLtĞÎ'NDEN Esas No: 2001/2 KararNo: 2001/16 1 - Davacının davasımn kabulü ile; Osmanıye ili. Dû- ziçi ilçesi, Çamiçi köyü cilt No: 27, Hane No 77'de ka- yrth 19.08.1998 d.lu Bûlent ve Cennet oğlu Mücahit Ejder'in isminin Kerem olarak değiştınlmesıne ve bu şekilde nüfus kütüğûne tescüine. 2- Türiciye genelinde yayımlanan gazetelerden binn- de söz konusu hükûm kısmının ilanına. 3- Yargılama giderlerinin davacı üzennde bırakılma- sına. 4- Harç peşın ahndığından, harç alınmasına yer ol- madıgına. Dair verilen karar; davacı ile davalı nüfus ıdare tera- silcısüun yüzûne karşı, C. Savcısı Hakan Yûksel'in huzunı ile Yargıtay yolu açık olmak uzere açıkça oku- nup usulen anlatüdı. 14 02.2001 Basnı: 14749 " .
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear