23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 ŞUBAT 2001 CUMA CUMHURİYET SAYFA J. U.K. kultur@cumhuriyet.com.tr 15 'Family Man' kanyerini aşka tercih etmiş bir borsacının öyküsünü anlatıyor Ailenin sıcaldığı bir başkaCUMHURCANBAZOĞLU Üç yıl önce oynadığı 'Face/OfiPtan altı milyon dolar alan, bugûn ise 20 milyon dolardan aşağı sete adım at- mayan Nicolas Cage, bir sürü vurdu- lu kırdılı fılmden sonra bu kez bir No- el komedisiyle karşımızda. Adından anlaşılacağı üzere 'Afle Babası". aileyi yücelten, bekârlığın sultanlık olmadığının altını çizen, kapitalizmin sunduğu olanaklann her şey olmadığını anlatmaya çalışan vasat bir Amerikan komedisi. Tam Bush'un seçim kampanyası sı- rasında ABD'de gösterime sokulan ve Cumhuriyetçı Parti'nin politika- lannı desteklediği için de Demokrat- larca taraflı bulunan yapıt, tür olarak başta 'Şahane Hayat' olmak üzere Frank Capra komedilerinin bir de- vamı niteliğinde. Aynca, aşağı yukan her sahnede göründûğü için fhe Family Man'e bir Nicolas Cage fılmi de denilebilir ra- hathkla... Jack Campbell (Cage) 13 yıl ön- ce yükseköğretim için sevgilisi Ka- te'e (Leoni), en geç bir yıl içinde ge- ri dönmek üzere veda edip parlak bir kariyer için Londra'ya uçuyor. Gidiş o gidiş; ABD'ye dönünce kı- znı yanına uğramadan, kısa sürede Wall Street'in en aranan elemanla- nndan biri haline geliyor ve zengin oluyor. Günleri Manhattan'daki lüks eviy- le Wall Steet arasında geçen Camp- bell'in hayatı, birçoğumuzun hayal- lerine sığamayacak kadar lüks; altın- da Ferrari'si, güzel kadın arkadaşlar, pahalı giysiler. Ancak yalnız Camp- bell... Bir başka Noet fılmi Noel kutlamalan sırasında, Holly- wood filmlerinin olmazsa olmaz me- leklerinden birinin yardımıyla mu- cize yaşıyor Campbell ve sabah gö- zünü açuğında kendini New Jersey'de bir evde buluyor. Havaalanında bıraktığı sevgilisi Kate yanında; içeride bir bebek ağ- lıyor ve 6 yaşında bir kız çocuğu da- ha dolaşıyor ortalıkta. Çılguı borsacı artık mütevazı bir aile babası ve kayınpederinin yanın- da çalışan bir lastik satıcısı. Ferrari yerine aile tipi bir otomobili var ve dolarlar yerine lastiklerle uğraşıyor. Şok içinde tabii; her şeyi bırakıp New York'taki evine gidiyor, ama ne kapıcısı onu tanıyor ne de dostlan... Anlaşıldığı üzere, fıhn daha önce Sliding Doors'da da işlenmiş soru üzerine kunılu: "Farkhseçimleryap- saydık hayatımız nasıl olurdu?" Filmde öykü olabildiğince az me- kânda, basit diyaloglarla, son dere- ce düz işleniyor; aynca tiplerin ço- ğu da konuya direkt etki yapmadan bir görünüp bir kaybolarak, birçok ka- ranlık nokta bırakarak akıp gidiyor. Böyle kopuk bir senaryo sonucu Cage formunda değil; televizyon- dan gelen 34 yaşındaki partneri Le- oni ise (Deep Impact) daha başanh. Bu arada çocuk oyuncu \fega ile Dan- te Spinotti'nin görüntüleri de unutul- mamalı. New Yorklu rapçilere klipler çek- tikten sonra Jackie Chan'le Rush Hovvn'u yaparak sinemaya geçen 29 yaşındaki yönetmen Ratner, suya sabuna dokunmayan romantik bir komediyle kalplerin köşelerine giz- lenmiş 'keşke'lerin tozunu aldınyor. Aile Babasi-The Family Man/ Yönetmen: Brett Ratner/ Senaryo: David Diamond, David Weissman/ Görüntü: Dante Spinotti/ Oyuncular: Nicolas Cage, Tea Leoni, Don Cheadle, Jeremy Piven, Makenzie Vega/ 2000, ABD yapımı/125 dakika. İZLEYİCİ CÖZÜYLE ERDAL ATABEK Salazar'ı devireîı Nîsan Devrimi...25 Nisan 1974te "Yüzbaşılar Hareketi" de- nilen bir ordu darbesiyle Portekiz'de Salazar re- jimi devrildi. 40 yıllık faşist diktatörlük yöne- timinin sırnnı soranlara Salazar şöyle diyordu: "Ben Porteldz'i üç F ile yönetiyorum; fiesta, fa- do, furboL" Günümüzde "televole küftürü" de- nen şeydir bu. "Nisan Devrimi", bu olayı anla- tan, belgelerden esinlenmiş bir fihn. Bir Avru- pa filmi, Fransız-Portekiz ortak yapımı. Ordunun genç subaylan, Portekiz yönetimi- nin özgürlükleri boğan, her şeyi savaşla ve kanla çözümlemeyi amaçlayan tutumundan rahatsızdır. Özgürlük, banş ve demokrasiden yanadırlar. Ancak, Portekiz'de siyasal iktidar her yolla özgür basmı ve muhalefeti sustur- muş, sindirmiştir. Portekiz'in sol güçleri, öz- gürlük, banş ve demokrasi yandaşlan toplum işlerliğinin dışına çıkanlmış, en küçük hare- ketleri izlenerek baskı altına alınmıştır. Top- lumda bu duruma karşı geniş bir halk hoşnut- suzluğu oluşmuştur, ancak kimse sesini çıka- ramamaktadır. Portekiz sömürgelerinin 1960'tan sonraki ba- ğunsızlık hareketleri yayılmay a başlayuıca Sa- lazar yönetimi Afrika'daki sömürgelerinde vah- şete varan bir şiddet uygulamaya başlamıştır. Işte, fılmin başlanndaki, Antonia'nın koca- sı yüzbaşıya "Seninle hiçbir şeyi paylaşmıyo- ruz, az cinayet emiıierini uygulayan maşalar- suuz" diye karşı çıktığı olay budur. Antonia, Salazar'a karşı olan özgürlük ve demokrasi yan- lılannuı içindedir. Ancak onun da bilmediği gerçek, kocasmın da içlerinde olduğu yüzba- şılann Salazar'a karşı bir hareket hazırlamış olduklandır. Ordudaki genç subaylar olan "vüzbaşüar", planladıklan hareketi başlatırken önlerinde pek çok engel olduğunu bilmektedirler. Aralannda üst rütbeden subaylar yoktur, ki bu da hareket- lerinin ciddiye ahnmasının önünde bir engel- dir. Aynca harekete nerelerde kimlerin katılıp Yüzbaşılar planladıklan hareketi başlanrken önlerinde pek çok engel olduğunu bilmektedirler. katılmayacağı çok belirgin değildir. Sonuçta, kel- le koltuğa alınacaktır. Öyle de olur. Yüzbaşı Maia, hareketi başlatır. Gamizona karşı bir konuşma yapan yüzbaşı, tanklan Liz- bon'a karşı yürüyüşe geçirir. Aynı dakikalar- da radyoevi ele geçirilmektedir. Öteki garni- zonlardan katılma haberleri gelmektedir, ama her şey henüz belirsizlik içindedir. Ama tank- lann göründûğü caddelerde halk sokaklara firlamış, subaylara karanfıller vermekte, erle- ri sevgiyle alkışlamaktadır. Filmin en görkem- li sahneleridir bunlar. (Birden kendimi 27 Mayıs 1960 sabahında buluyorum. Seçimlerle işbaşına gelmiş, ama bütün demokratik yollan ükamış Demokrat Par- ti iktidanna karşı yapılan 27 Mayıs hareketi- nin o gününü yaşıyorum. Beyazıt Meyda- nı'nda üniversiteli gençlerle polis çatışıyor, rektör yerlerde sürükleniyor, ülke fıtili çekil- miş bombaya dönmüş. Biz asistan doktoruz. Her gün, her gün bir şey bekliyoruz. 27 Ma- yıs'ta o beklenen an geliyor. Hepimiz sokak- lardayız. Sokağa çıkma yasağı var, ama sağ- hk görevlileri işlerinin başuıa çağnlıyor. Üs- küdar Meydanf nda görevli deniz yüzbaşısıy- la kucaklaşıyoruz, bırbirimizi kutluyoruz. Son- raki günlerde "Ordu gençlik el ele" pankart- lanyla halk tanklann üzerine çıkarak kucak- laşacaktır. Filmde bunlan yaşıyorum. lnanıl- maz bir benzerlik var.) Ama generaller rejimi desteklemektedir. Bir generalin iki üst rütbeli subayla yönettiği bir- lik, Yüzbaşı Maia'nın tanklannın karşısına dikilir. tki tank grubu karşı karşıyadır. Gene- ral, yüzbaşıyı çağınr. Onun üstüdür ve emri- ni dinlememekle ceza görecektir. Yüzbaşı, generali tarafsız bölge dediği araya çağmnca general makineli tüfek başındakilere "ateş" em- ri verir. Ama görevliler emre uymaz, dahası tanklanndan inerek yüzbaşmın yanında yer alırlar. Hareket başanh olmuş, devrim kaza- nılmıştır. Başbakan da sığındığı Ulusal Mu- hafizlar Garnizonu'nda teslim olma karan alır. 40 yıllık Salazar dönemi bitmiştir. (27 Mayıs devrimi toplumun her kesimin- deki ilerici güçlerin ortak başansıdır. Ordunun kurmay subaylan her rütbeden subayın oluş- turduğu Milli Birlik Komitesi'ni kıîrmuşlar, başlangıçta verdikleri sözlere sadık kalmışlar- du". 27 Mayıs devrimi, 12 Mart'la da, 12 Ey- lül'le de kıyaslanamaz.) Filmi yöneten ve Antonia'yı oynayan Por- tekizli Maria de Medeiros, filme sadece eme- ğini değil yüreğini de koymuş. Yüzbaşı Ma- ia'da Italyan Stefano Dionisi iyi, ama yeterin- ce karizmatik değil. O anlann ihtilalci suba- yı başka türlü bir kararhlık sergilerdi, daha güç- lü olmalıydı. Bu bakımdan Antonia'nın koca- sı olan yüzbaşı daha iyi. Ama filme böyle bakmıyorum. Dünyayı de- ğiştiren büyük devrimlerin büyüsünü yaşa- mak isteyenlere bu filmi görmelerini öneririm. Devrimi sadece para manipülasyonlanyla mo- danm çizgilerinde duymaya alışık olanlara sosyal dopamin etkisi yapar mı, bilemem. YENt BAŞLAYANLAR... YENİBAŞLAYANLAR... İçlmdekl çocuk / The Kld Eğer günün birinde 8 yaşındaki ha- linizle tanışma firsatı bulmuş olsay- dınız o çocuk sizin bugünkü duru- munuzdan mutlu olacak mıydı? Russ Duritz'in yaşadığı deneyimde bu so- runun yanıtı kocaman bir 'hayır' ol- du.Waft Disney Pictures'm sunduğu komedi fılmi 'Içimdeki Çocuk'un yö- netmenliğını Jon Turteltaub yapıyor. Başrollerde Bruce VVTllis, Spenscer Bresfin,EmiryMortimer ve LflyTom- lin oynuyof. Irrîaj danışmanlığı yapan Russ Du- ritz (Bruce Willis) esrarengiz bir olay sonucunda, 8 yaşındaki haliyle tanı- şır ve hayatı bir anda altüst olur. Kü- çük Rusty Russ tath bir çocuktur, ama becenksızlık ve sakarlıklanyla Russ'a geçmışiyle ilgüi acı veren ne kadar anı- sı varsa hepsini hatırlatmıştır. 40"ına geldiğinde imaj danışmanlığı gibi saygın bir iş sahibi olan Russ, okul yıl- lannda yapılan öğrenci şakalannın kurbanı olmuş ve çok acı çekmiştir. Ancak aradan yıllar geçtikten sonra bu anılan unutabibniştir. Küçük ço- cuk da yıllar sonrasındaki halini gö- rünce pek hoşnut kalmaz. Büyüdüğün- de servet sahibi, yakışıklı ve çevre- sinde saygı gören bir kişi olduğunu gördüğü halde bundan hiç etkilen- memiştir. îmaj danışmanlığının nasıl bir iş olduğunu anlayamaz Gördüğü tablo açıkhr Büyümüş ve 40 yaşına gehniştir, ama ne kansı ne de köpe- ği vardır. Işten çıkanlan yönetmen Ken Russell, BBC'ye çok kızgın Garajındafilmyapıyor!Kültür Servia - Ingiltere'nin en iyi sanat programlannı yapanlardan biri olan fıhn yönetmeni Ken Rus- sefl, garajında fıhn yapmaya karar verdi. Ünlü 'Womenin Love' ve 'The MusicLovers'adlı filmlerin yönet- meni Russell, adına çalıştığı BBC ta- rafindan işten çıkanldı. Birkeresin- deHollywood'da milyonlarcadolar- lık bir bütçeyle fıhn çeken 73 yaşın- daki yönetmen, şimdilerde sadece 20 bin dolarlık fihnler çekiyor ve tüm parasının bu kadar olduğunu söylü- yor. Fihnleri Hampshire'daki evinin garajında, 1500 pounda aldığı bir video kamerayla çeken Russell 'ın teknisyenliğini oğlu Alex, kostüm tasanmcılığını ise kızı Victoria ya- pıyor. Russell'ın son günlerdeki ça- hşmalan 'The FaD ofthe Louse ofUs- her' adlı, Edgar Allan Poe'nun ro- manını temel aldığı sekiz bölümlük gorik korku serileri ve 1930'larda genç kızlara tecavüz ettiği gcrekçe- siyle papazlıktan atılan ve daha son- ra da bir sirk aslanı tarafindan öldü- rülen bir adamın hikâyesi hakkında- ki 'The Iioo's Mouth' adh fihn. Russell, yeni çalışmalanyla in- sanlann ilgisini eskisi kadar çok çek- meyeceğinin ve insanlann "Russefl Artık 20 bin dolarlık fîlmler çekiyor. arnk bftti" diye düşüneceğinin far- kında olduğunu söylüyor. Fakat kim- seye küsmedığini, bütün bunlan geç- mişte bırakmaya çahşacağmı ve ken- disini her zamankinden çok işine vereceğini belirtiyor. Russell'ın ken- dine özgü tarzıyla 60'lar ile 70'le- rin başında dünyaca ünlü besteciler Elgar, Debussy, Richard Strauss hakkında yaptığı ve ödül kazanan BBC sanat programlan bugün de il- giyle izleniyor. Kendisini görmez- likten gelen BBC'ye çok kızgın olan Russell, çalışmalanna gereken de- ğeri vermedikleri gibi kendisine ait fıhn kopyalannı da BBC'den ala- madığını ve bu konudaki başvuru- lanna ısrarla cevap verilmediğini söyledi. BBC sözcüsü ise Russell'ın it- hamlanna karşı bir açıklama yapa- rak onunla başka koşullarda çalış- maya her zaman hazır olduklannı ve BBC 'de onun her zaman bir yeri ol- duğunu söyledi. Russell, kariyerinde aldığı en yan- hş karann 197O'te BBC ile çahşır- ken yaptığı ve Strauss'u Nazisever seks delisi olarak gösterdiği kısa bir fihn olduğunu söyledi. Russell, bu fıhnden sonra ünlü besteciye ve ai- lesine hakaret ettiği gerekçesiyle bir süre program yapamadı. Bu olay- dan sonra yakın arkadaşı Melvyn Bragg'le birlikte çalışmalar yaptt. Russell ve Bragg, 1969'da 'Women in Love"ın yazımını da da birlikte gerçekleştirmişlerdi. Melvyn Bragg, Russell'ın, çalıştığı en hanka insan- lardan biri olduğunu ve BBC'nin ona karşı davranışını haksız buldu- ğunu söyleyerek destek oldu. Rus- sell'ın son projesi 'The South Bank Show' gelecek pazar ITV'de göste- rilecek. KEDÎ GOZU VECDt SAYAR Budapeşte'den Bakınca Budapeşte'ye ilk gelişim, yanılmıyorsam 1977'dey- di. Sevgili Onat KırÜar'la yaptığımız en keyifli yol- culuklardan biriydi. Macar kültürünü, Macar sine- masını olabildiğince tanımaya çalışmıştık beş-altı gün içinde. Hungaria Kafe'de Zoltan Huszarik'le oturmuş, bazı sahnelerini o mekânda çektiği o gü- zelim "Sinbad"dan söz etmiştik uzun uzun. Elbet- te, politika da konuştuk saatler boyu. Huszarik ve öteki sinemacı dostlaria. Hemen hepsinin derdi ay- nı idi: Sansür... Diledikleri gibi üretememekten bü- yük sıkıntı duyuyor, sistemin çıkmazını anlatmaya çalışıyorlardi. Bize, daha çok suskun kalmak düşü- yordu. Çünkü, sosyalizme inanıyorduk. Macar kedileriyle bizi buluşturan nice ortak nok- ta keşfetmiştik, fikir aynlıklanmıza karşın. Yüz kırk yıl süren Osmanlı egemenliğinin acı- tatlı izleri, ay- nı aileden gelen dillerimizdeki ortak sözcükter ve bel- ki de kökenlerimizin ortaklığından kaynaklanan ben- zer insani özellikler. Aradan geçen yirmi küsur yıl içinde, pek çok kez gittim Macaristan'a. Izlediğim her yeni film, bu ül- kenin tarihini biraz daha iyi anlamama yardımcı ol- du. O yıllar. Macar sineması doruktaydı. Gündelik yaşamın aynntılan üzerine kurulu, yapaylıktan ve sah- teliklerden uzak senaryolan ve mükemmel görün- tüleri ile bu kediyi en çok etkileyen, sinema bege- nisinin oluşmasına büyük katkısı olan sinemalardan biri oldu. Macar tarihinin en dramatik anlannı, Ikin- ci Dünya Savaşı'nın acılannı, 1956 ayaklanmasını ve sonuçlannı Macar sinemacılardan daha iyi kim anlatabilirdi? Fabri, Kovacs, Szabo, Jancso, Makk, Bacso, Kezdi Kovacs gibi ustalara her yıl yeni isimler, yeni dostlar ekleniyordu. 80'li yıllar Macartoplumu için ne kadarzorlu geç- tiyse, Macar sinemacılan için de o denli zorlu geç- ti. Sonra, olanlaroldu. Belki de hep bekledikleri bir şey, beklemedikleri bir anda gerçekleşiverdi. Eski rejim yıkılıvermişti. 9O'lı yıllann başında Budapeş- te'ye geldiğinde, değişime kapalı olmanın yarattı- ğı sıkıntılar, bu kez yerini değişimin sancılanna bı- rakmıştı. Eski rejimin inançlı kedileri, bu değişimden son- ra kendilerine gelemediler. Savaştan bu yana sa- vundukları ortak ideallerin bir anda gündemden düşmesi, birzamanlann '/y/adam/ar'ınınaniden °kö- tü adam"olmasını kabullenemedi. Birbölümü, de- ğişime ayak uydunmaya çalıştı. (Bu işi en iyi eski dö- nemin yönetici eliti yaptı; bir zamanlann partilileri, şimdinin işadamlan oluvermiştO. Eski günlerde, san- sürün tüm baskısına karşın sistem eleştirisi yapmak- tan geri durmayan ustalar için durum pek parlak sa- yılmazdı. Şimdi neye karşı çıkacak, hangi özgürlü- ğü savunacaklardı? Kimileri, kapitalizme teslim olur- ken kimileri kapitalizmin yarattığı sorunlaria uğraş- maya başladılar. "Dûşman"\n birdenbire değişmiş olması kedile- ri ciddi bir bozguna uğratmıştı. Aralannda en akıl- lılan, yeni toplumun yeni sorunlan ile ilgilenmeyi se- çerken önemli bir bölüm, karşılanna çıkan firsatı de- ğeriendirmeye, "Batılı" hemcinslerinin yaptığı tür- den filmler yapmaya başladılar. Ortam, onlar için par- lak bir gelecek vaat ediyordu. Sinema salonlan dev- letin denetiminden çıkmış, özel sektöre geçmişti. Tabii, Amerikan sermayesi bu boşluğu değerlendir- mektegecikmedi. "Century Megaplex"\er, "Cinep- tex"ler, "ClnemaCityler, "Hollywood Multiplex"\er birbirini izledi. Macar sineması için karanlık günler başlamıştı. İki yıl sonra yeniden Budapeşte... Caddelerde daha çok otomobil var; hem de en son modellerin- den. Öükkânlar, alışveriş merkezleri ışıl ışıl. McDo- nald's'lar köşe başlarını tutmuş, Amerikan filmleri çok iş yapıyor. Peki, ya insanlar? Daha mı mutlu- lar? Giyim kuşamlan daha iyi hiç kuşkusuz. Gönül- lerince Fransız iç çamaşırı giyebiliyor, istedikleri kozmetik ürünü bulabiliyoriar. Ama, gözler gene kay- gı dolu. Gene mutsuzlar. Bir zamanlar (o kadar eski değil, on yıl kadar önce) istedikleri filmi çekemedik- leri, istedikleri blue-jean'i çarşıda bulamadıkları için mutsuzdular. Şimdi, o blue-jean'i alacak, o filmi çe- kecek parayı bulamadıklan için mutsuzlar. Macar sineması, yeni döneme uyum sağlamaya ça- lışırken bizim sorunlanmızla benzer sorunlar yaşıyor. Farklı toplumsal süreçlerden geçmiş olmamıza kar- şın, ortak biryazgıda buluştuk sanki. Yolsuzluklar, rüş- vet, üçkâğıtçılık, köşe dönmecilik, sınıflar arası uçu- rum ve elbette bu gelişme(!)nın yarattığı değer buna- lımı. Biryanda, eski değerlerin yerine "ikame edilmek" istenen Amerikan değerleri, öte yanda hızla yitiril- mekte olan insani değeriere duyulan özlem. Genç Macar sinemacılann bir bölümü, toplumsal değişime çoktan ayak uydurmuş görünüyor. (Zaten, rejim değişikliğinin önemli bir nedeni de bu ideolojik boşluk, tüketim toplumunun değerlerine duyulan öz- lem değil miydi?) Bir bölüm sinemacı ise (kedi diye ben onlara derim), Amerikan tarzı avantürier üret- mek yerine, Macar sinemasının güzel günlerindeki gi- bi güncel yaşamın aynntılan üzerine kurulu. (Ne de- mişti VVagnen "Şeytan aynntıdadırl") küçük filmler yapmayı seçiyor. Budapeşte'den bakınca ülkem o kadar uzakta gö- rünmüyor. Toplumdaki değerier erozyonundan, bu- na boyun eğen ve eğmeyenlere kadar o kadar çok benzer öğe var ki. Sinemacılann tavn da birbirine çok benziyor. Kimileri, tek çıkış yolunun ticari sine- ma olduğu gerçeğine ulaşmış (yani, hidayete var- mış), kimileri hâlâ "sanat" yapmaya çalışıyor. Işte bu- rada, iki toplum arasındaki benzemeyen yanlar dev- reye giriyor. Çünkü, Macaristan'da hâlâ sinema sa- natına ciddi bir kamu desteği var. Hâkim çizgiye tes- lim olmayan kedilerin nefes almasını sağlayacak al- ternatif mekanizmalar hâlâ mevcut. Oysa, hükümet- lerimiz de birbirine ne kadar benziyor. iktidardaki merkez-sağ koalisyonun, özerk sinema vakfını dev- letin bir birimine dönüştürmeye yönelik çabalan, sek- törün direnişi ile karşılaşıyor. Alın size bir fark daha: Bizde parayı alan, susar. Orada, "Elbette devlet pa- ra verecek ama bize emir veremez; ne yapacağımı- za biz karar veririz" bilinci hâkim. Kısacası, Macar si- nemasında hâlâ umut var. Isterseniz, haftaya bizde- ki duruma bakanz. BUGUN • CEMAL REŞtT REY KONSER SALONUnda saat 19.30'da Chameleon Ouartet bir konser verecek. (232 98 30) M BABYLON'da saat 23 OO'te 'AGuy Caüed Gerald' grubunun konseri izlenebilir. (292 73 68) • •; • BEKSAV'da Lars von Trier'nin yönettiği 'Avrupa' saat 14.00'te, 'Suç Unsuru' saat 19.30'da ve Todd Solondz'un yönettiği 'Mutluluk' adlı filmler izlenebilir. (349 91 55)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear