23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12ŞUBAT2001 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA i l LJ M\ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Tl Küçük, ama has bir ressamın gerçek resimlerinden oluşan bir sergi AiknetMualla için birkaç sözcük FERİTEDGÛ Fikret Mualla, 26 Tenunuz 1967 günü, sa- baha karşı, Fransa'nın güneyinde Mane kasa- basının düşkünler yurdunda yaşama gözlerini kapadı. Altmış dört yaşındaydı. Ardından binlerce desen, guvaş, birkaç yüz de yağlıboya resün ve dostlanna yazdığı mek- tuplar bıraktı. Fikret Mualla yaşamının son kırk yılını Fransa'da geçirdi. Sanatçı kişiliği- ni bu ülkede buldu. Bugûn, 'FikretMualla res- mi' dediğimiz resimleri Fransa'da gerçekleş- tirdi. Ama hiçbir zaman resim sanatının yere- li, evrenseli; Fransız'ı, Türk'ü olabileceğini düşünmedi. Herhangi bir akım içinde yer al- madı. Hiçbir okula, hiçbir gruba katılmadı. Ama eninde sonunda bir Paris ressamıydı. Bu kentin insanlannı, barlannı, berberlerini, so- kaklannı, 'bordel'lerini resmetti. Yaşamının son birkaç yılını geçirdiği, Fransa'nın güneyin- de, resim üretimi karşılığında kendisine veril- miş olan köy evi hariç, hiçbir zaman gönül ra- hatlığıyla çalışacağı bir atölyesi olmadı. Yatıp kalktığı daracık hizmetçi odalan ya da kenar mahalle otellerinin odalannda gerçekleştirdi tüm resimlerini. Boya bulamadığmda desenler çizdi Hiçbir zaman, hiçbir şeye sahip olmadı. Ne bir eve, ne bir kadına, ne bir kediye, ne bir kö- peğe. Türkiye'de olsun, Fransa'da olsun onu se- ven, ona yardımcı olmaya çalışan dostlan var- dı. Bir de bağımlısı olduğu alkol. Dostlanna, iki eli boyada da olsa mektup yazdı. Alkolü ise yaşama karşı bir koruyucu melek bildi. Türkiye'de de, Fransa'da da yolu, zaman za- a'uvaş, yağlıboya ve desenlerden oluşan çalışmalar 26 Şubat'a dek Garanti Sanat Galerisi'nde görülebilir. Yapıtlann büyük bir bölümü ilk kez sergilenecek. man akıl hastanelerine düştü. Ama o, burada Bakırköy'de, orada Sainte Anne Hastanesi'nde de sürdürdü çahşmalannı. Boya bulamadığın- da desenler çizdi. 'Dtşardayken', o korkunç delirium tramens'lerini yaşamadığı günlerde, her sabah, bir gece önceden hazırladığı kâğıt- lan önüne alıp kafasındaki tablolar'ı gerçek- leştırmeye koyulurdu. Genellikle, küçük boyut- ta, bugün 'A4' diye adlandınlan mektup kâğıt- lanna. Ya da biraz daha büyükçe, kahvelerden topladığı sergı afışlerinin arka yüzüne. Kimi kez bir portre, kimi kez bir çıplak; ki- mi kez bir bar, Döme ya da Coupole kahvesi. Hayvanlan insanlara yeğlediği günlerde, ayı- lan, papağanlan, tokat tavuklannı, babahindi- leri resmetti. Nevrozu ve alkol bağunlılığı, re- simlerine hiç yansımadı. Hiçbir deseninde, hiçbir resminde titreyen el izi yoktur. (Belki, son birkaç yılı hariç.) Dü- rüst, tutarlı, oyuna kaçmayan, yeteneğiııin sı- nırlannı bilen bir sanatçıydı. Büyük ressam- lar arasında, kendisinin de küçük bir yeri ol- sun istedi. Gelecekten hiçbir şey bekkmiyordu Busergide yer alan çıplak desenleri, 1940'lar- dan. Montparnasse'daki Grande Chaumiere benzeri. sanatçılann, kış günleri hem soğuk- tan kofunmak hem de modelden çalışmak için birkaç frank verip gittikleri atölyelerde ger- çekleştirilmiş olsa gerektir. Sainte Anne Akıl Hastanesi'nde yattığı yıllarda çizdiği (çoğu mavi tükenmezkalemle) desenler dramatik ya- pıtlanyla Van Gogh'u, çizgileriyle de Giaco- metti'yi hatırlatır nitelikte. Onlar kadar sahi, onlar kadar derin, onlar kadar ressamca. Fikret Mualla, ne yazık ki, ölümünden on yıl kadar sonra başlayan ve her geçen gün artan bu ilginin, yaşarken küçük bir parçasını bile görmemişti. Gözleri açıkgitti, diyeceğim, ama hayır, gelecekten hiçbir şey beklemiyordu o. Fikret Mualla'nın Istanbul ve Paris'teki ka- ra gün dostu Abidin Dino, sanatçuıın yaşamı ve sanatını anlattığı kitabuıa 'Gören Göz İçin Fikret Mualla' adını vermişti. Gören, görmesini bilen; çizgilerin, renkle- rin, ifadelerin dilini sökenler için, sanatçınm ölümünden otuz dört yıl sonra, işte, küçük bir Fikret Mualla sergisi. Küçük. ama has bir res- samın gerçek resimlerinden oluşan bir sergi. Olmak ya da olmamak... AYŞEEMELMESÇİ Hamlet'in 1. perdesiyle fınalini ar- ka arkaya okudum. 1. perde Ham- let'in şu sözleriyle sona eriyor: "Çıg- nndan çıknuş bir zaman bu/Ne kara talihim vannış kL/Bana düşüyor onu düzetanek/Pekâlâ, hijvdi.gjdeüpı hep beraber." Ve oyunun firialîndeHam- let'in ölmeden önceki son sözleri: "An ölüyorum Horatio! Korkunç ze- hir kemirdi, bitirdi canımı/lngiltere haberkrini duyamam arnk/Ama For- tinbras'ın yüdızı parlayacak sanı- runVCan çeldşen oyumu ona veriyo- rum ben de./Söyle ona bunu. Olan bi- tende benim de az çok.Jüst tarafL. sessiz bir dünya." Shakespeare yeni kurulmakta olan dünyanın temel yasasını, anlaşılan ru- hunun derinliklerinde öylesine his- setmiş ki, Hamlet'in geleceğe ege- men olacağını gördüğü Fortinbras'a, altını çize çize önemli bir sözcük söy- letmiş, "firsat"! "Bana gelince, yüre- ğim szlayarak da oka/ Kucakbyorum açüan bahümL/ Unutulmanuş hakla- run var benim bu kralhktaV Fu*sat bu firsat hakkunı aramaya." Hamlet'in "dünyayıdüzeltıne" ka- ran verişiyle bunu uygulamaya geçi- , sjarasmdâki oJDaruünazihesaplaşma süreci, o eylemıne tüm insanlığın ma- cerasıyla bütünleşecek bu- anlam kat- ma uğraşı, o görünürdeki "kararsız- uğm" içine sığdınlan ve her birimi- zin bir parçasını tarif eden o tüketici "süreç'', "sonuç*a teslım olmuştur ar- tık, ancak galibin izniyle ve onun izin verdiği kadar duyurulacaktır Dani- marka halkına. '"CMan bitende benim azçokpayım var" bile diyemez sonu- na dek, onun sesinı kesen sadece da- marlanndaki zehir değil, sonuçlan süreçlere egemen kılan yeni bir düze- nin Fornnbras ordulannın top sesle- rinde yankılanan adımlandır. Belki de Hamlet'in asıl trajedisi öldükten sonra başlamaktadır. Unutulmak, ha- tırlanmak ve bellek üzerine bir traje- didir bu, henüz yazılmamış, söylen- memiş, son nefesle gırtlakta düğüm- lenmiş bir çığlık. Sonrası "sessiz bir dünya". Düşünüyorum, süreçlerin kendisinden çok sonuçlanna odak- ,Âanmış birdüayada, arkasında kim bi- ür nasıl birtrajediyle ıntihar etmek için dama çıkmış insana "haydi atia" di- ye bağınp, "seyrin sonunu" izlemek isteyen kalabalıklara Fortinbras'tan çok Hamlet'in seslenebilme şansı var mıdır? ••• Hızla kayıp gidiyoruz. Ne belirgin bir ufuk çizgisi var önümüzde, ne de yanımızdan karmakanşık televizyon görüntüleri halinde akıp geçen man- zarayı yakalayabiliyoruz. Gözlerimiz herhangi bir gelecek perspektifıne dö- nemiyor, ya da hayatımızı bir süreç, bir yeniden üretim olarak algılama yeteneğini yitiriyoruz giderek. Dün, sadece bugün pazarlanacak bir meta olabildiği ölçüde hayat hakkı bulu- yor. Inanılmaz bir açgözlülükle tüke- tiyor, inanılrnaz bir hızla unutuyoruz. Zaman denizinde gemisi batmış bel- leksiz kazazedeler gibi dişlerimizle tırnaklanmızla sanlıyoruz "bugün"e. Taribçi Eric Hobsbavvn -Kısa. 20. Yüzyıl 1914-1991, Aşınlıklar Çagı- adh kitabında şöyle diyor: "Geçmişin ya da daha çok, kişinin çağdaş dene- yimini önceki kuşaklann deneyimine bağlayan toplumsal mekanizmalann yok olması, geç 20. yûzyıhn en karak- teristik ve ürkütücü fenomenierinden biridir. Yüzyıhn sonunda çoğu genç erkek ve kadın, içinde yaşadıklan za- manın gecmişrvlc her türlü organik Uişldden yoksun, bir tür sürekli şim- diİd zaman içinde yetişti." Yazar bu saptamanın ardından, 2000'in sonla- rında tarihçilerin eskisinden daha önemli hale geleceğini ekliyor. Ben- ce bu "beUeksiz" ortamda sadece ta- Laetitia Casta. Raoul Ruizin 'Ames Fortes' adlı filminde başrolü üstlendi Kendini keşfetmeyi sürdürüyor Külrür Servisi - Jean Giono'nun 'Ames Fortes'(Güçlü Gönüller) roma- nından uyarlanan flhnde Raoul Ruiz başrole Laetitia Casta'yı seçti. Cas- ta, sinemadaki ilk başrolünü Diefent- hal, Dombasle, Malkovkh ve Beıüng ile paylaşıyor.Kuşku ve entrikanın kol gezdiği tuhaf bir aşk, cömertlik ve öfke hikâyesini anlatan romanı okur okumaz eödlenen Laetitia Casta, film- de oynamak için yönetmeni bir öğle yemeğinde ikna etmiş: "Therese'ka- rakteri hemenhoşumagitti,güçlü ka- rakteriericanlamnnnakistediğhniçm. Bu şekilde kendimde henüz keşfetme- diğim yerkre ulaşıp henüz hiç göster- mediğim duygulan ifade edebilirim. Sonuna kadar gidip içimde ne varsa onlan dışa dökmek istiyonım!" Sinemaya geçmekle birmesleği bı- rakıpötekine başladığmı düşünmüyor. " Sadece kişisel serüvenini derinleşti- riyor. "Buaktörlerk beraber obnanm ne kadar büvük şam olduğunun far- kmdayım,amaçokfaziaetkiienmeme- ye çalıştım. Etldlenirsek kendimizi umuturuz) pa>Tmızadüşcnialmayıunu- turuz~ Ysâabendiim! OynarkenJohn Malkovkh'i göreceğime M. Numan- ce'yigörüyorum,böyleceyaptığmı da- ha iyihissediyorum veben dedahaçok veriyorum. O anı yaşamak gerçek bir zevk. İoşkilerimiz roman kahraman- lanmnki gibi saygı ve çekingeniikle dohı." Cekimden çok zevk almış. 'Mavi H- siklet'teki deneyiminden sonra bu filmde oynamak daha az acı vermiş ona. Oyuncu ohnaya biraz daha hak- kı varmış duygusunu yaşamış, Raoul Ruiz ve ekip sayesinde. "Raoul çok garip bir varak! Sizi izöyor ve siz far- kma varmadan sizden bir şeyler çao- yor. Size tamamen özgür olduğunuz his»ni\criyorveaynızamanda sizden tam istediğini elde ediyor." Casta, sinemadald ilk başrotfinü John Malkovkh'le paylaşryor. rihe değil, sanata ve tiyatroya da çok iş düşüyor. Tabii piyasa kurallanna, yani sadece hemen ve şimdi tüketil- meye, metalaştınlmaya direnebilen bir sanattan söz ediyorum. Üretimi- ne tüm bilgisini, becerisini, düşünme yeteneğini katan; onunla yaşayan, du- yargalan yaşadığı dünyaya canını acı- tacak, ruhunu kanatacak denlı, her an kendini reddeden ve yeniden üreten bir sanattan... Böyle bir sanat bellek- siz ve tarihsiz yaşayamaz. Çünkü ger- çek sanatsal üretim hem kendi içinde bir süreç, bir *tarih"tir, hem de zaman ve uzam ötesi birdünyaya sıçrama, ölü- mü yenme isteğinin ifadesidir. Kişi- sel tarihini tüm insanlık tarihi içine kat- manm ve zaman denen o canavan yenmenin kavgasıdır sanat. Bir ya- nıylayenilgıye mahkûm ve umutsuz, ama diğer yanıyla bu trajik özelliğiy- le insanı yücelten bir kavgadır bu, Hamlet'inki gibi... Türkiye ne yazık ki ürkütücü bir ruh hali (ya da halleri) yaşıyor. 1980'ler- den, esas olarak da 1990'lardan bugü- ne değin tüm dünyanın şu ya da bu öl- çüde içine sürüklendiği kasvetli "bir çağnı son perdesi" havası bizi çok da- ha yoğun ve sert dalgalar halinde sar- sıyor. Bir ulusun zorlu firtınalarda önemli lımanlannı oluşturan eğitim ve kültürün sığlığı, gemi her an kara- ya oturabilirmiş izlenimini uyandın- yor. Belki de tarihimizın en büyük kimlik bunalımını yaşıyoruz. Ne *de- ğişen" (ya da değiştiği iddia edilen) dünyada bir yere oturtabiliyoruz ken- dimizi, ne de kendı tarihimiz ve coğ- rafyamız içine. Yıkık bir köprünün kenannda, neredeyse kurumuş bir de- renin dibindeki bir avuç çamurlu su- yu hangimiz içeceğiz diye düşmanca bakışlarla süzüyoruz birbirimizi. Ba- şımızı soktuğumuz ahşap konağuı du- varlan isli, döşemeleri delik deşik. Çünkü söküp söküp yakmışız tahta- larını.. kimi zaman ısınmak, kimi za- man da isterik toplu ayinlerde etrafin- da dönebileceğimiz bir ateşi tutuştur- mak için. Ve yerlerine ne koyacağımı- zı bilemiyoruz, zaten tek derdimiz "ân"ı yaşamak, bugünü atlatmak, ar- kadaşlanmızın yenilgismden zevk al- mak.. kanatmak, acıtmak, güçlü ve haklı olduğunu kanıtlamak.. aşkı tut- saklayıp, sevgiyi zehirlemek... Buz gibi bir yel doluyor delik deşik duvar- lardan içeri. Yıkık köprüyü onaramı- yoruz, harç kalmamış elimizde ve biz harç nasıl kanlır bihniyoruz; ama, bu konuda fikir sahibiyiz hepimiz.. saat- ler, günler, aylar, yıllar boyu tartışıyo- ruz ve tartıştıkça düşman oluyoruz daha çok; çünkü bilmeden fikir sahi- biyiz. Bu yıkık dökük konakta Çe- hovyen hüzünlere bile yer yok.. sade- ce mantıksız, kötü yapılmış, kötü oy- nanan bir korku fılmınin kâbus dolu kareleri izliyor birbirini. ••• Ne dersiniz, gündelik hırslan bir kenara bırakıp bu ülkenin yüzlerce yıllık taşlan arasına sanat ve tiyatroy- la, nasıl bir kürek harç atılabilir diye düşünmenin vakti gehnedi mi artık? Homantizm Yeniden' haftast bugün İzmir'de başlıyor • tZMtR(AA)- Izmir'de, 12-18 Şubat tarihlerinde, "Romantizm Yeniden" haftası gerçekleştirilecek. Etkinlikler, Prof. Dr. Ismail Tiınalı'nın bugün Izmir Sanat'ta vereceği "Kültür Felsefesi Bakımından Romantizm" konulu konferansla başlayacak. Aynı günün akşamı Izmir Devlet Opera ve Balesi solistleri, romantik bestecilerin eserlerinin yer aldığı bir şan konseri verecek. Devlet Sanatçısı kemancı Suna Kan, 14 Şubat'ta piyanoda Cana Gürman eşliğinde Grieg ve Schumann'ın eserlerinden oluşan bir konser verecek. Hafta süresince, Cyrano de Bergerac, Sefiller, Büyük Umutlar, Damdaki Süvari, Othello, Looking For Richard, Leaving Las Vegas, One Night Stand adlı filmlerin gösterimleri ve konferanslar ücretsiz ızlenebilecek. Uçan Süpürge Rlm FestivaH hanrlıklan başladı • ANKARA (ANKA) - Uçan Süpürge 4'üncü Kadın Filmleri Festivali, 3-10 Mayıs tarihleri arasmda Ankara'da gerçekleştirilecek. Festival Kültür Bakanlığı, TRT. Avrupa Komisyonu ve Çankaya Belediyesi'nin katkılanyla yapılıyor. Gösterim programı altı ana başlıkta toplanan festivalde, 23'e yakın ülkeden uzun. kısa ya da belgesel alanında 55-60 film sunulacak. Uçan Süpürge 4'üncü Kadın Filmleri Yanşması'na Türkiye'de ya da yurtdışında yaşayan herkes katılabilecek. Senaryolar üç kişilik bir "Ön Değerlendirme Kurulu'" tarafından incelenecek. Kurulda lnci Demirkol, Gülden Treske ve Sevna Akpınar yer alıyor. Sonuçlan 30 Mart 2001 tarihinde açıldanacak olan yanşmanın son katılım tarihi 28 Şubat. t s faip Play Karikatür Yarışması Ödıülü Karikatüpler Sergisi' • Kültür Servisi - Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi, Karikatür Yanşması Ödüllü Karikatürler Sergisi 25 Şubat'a dek Fatih'teki Karikatür ve Mizah Müzesi Sergi Salonu'nda yer alacak. Bu sene altı dalda gerçekleşecek yanşma ilk kez uluslararası nitelikte yapılacak. Sergide, beş yıldır yapılan yanşmalarda ödül almış tüm karikatürlerle birlikte jüri tarafından seçilmiş olan eserler de bulunuyor. Karikatür ve Mizah Müzesi'nde aynca 27 Şubat'ta saat 16.00'da Cemal Nadir Güler'i anma toplantısı yapılacak ve 27 Şubat-16 Mart tarihleri arasında da 'Cemal Nadir Güler Sergisi' izlenime açılacak. Melmet İkiz & VoHcan Hüpseven Ouartet Istanbul'da • Kültür Servisi - Kerem Görsev Jazz Bar, 13-17 Şubat tarihleri arasında yeni ve dinamik bir gruba ev sahipliği yapıyor. Davulda Isveçli genç müzisyen Mehmet Ikiz, kontrbasta Volkan Hürsever'in yer aldığı kuvartetin diğer iki elemanı ise Isveçli müzisyenler Linus Lindblom ve Gustav Lundgren. ilk kez Istanbul'da bir araya gelecek olan dörtlü, konserde eski ve yeni standartlar dışında kendi kompozisyonlanna da yer verecek. Coca-CoJa Şişeleri sepgisi Anadolu turuna çıkıyor • Kültür Servisi - ' Türkiye'den Coca-Cola Şişeleri' sergisinin Anadolu turunun açılışı, Ankara Palas Devlet Konuk Evi'nde düzenlenen bir davetle yapıldı. Sergi. yedi yerel ustanın Türkiye'nin geleneksel el sanatlannı kullanarak ürettiği dev boyutlardaki Coca-Cola şişelennden oluşuyor. Sergi 18 Şubat tarihine kadar Ankara Migros Alışveriş Merkezi'nde izlenebilecek. 'Sessiz Amerikalı' film olııyor • HANOİ (AFP) - Vietnam'ın komünist yetkilileri, Graham Greene'in 'Sessiz Amerikalı' adlı romarunın Amerikan varlığının Vietnam'da ilk hissedihneye başladığı dönemleri başanyla yansıttığı ve ıdeolojik açıdan kabul edilebilir olduğu gerekçesiyle filme çekilmesine izin verdi. Avustralyalı 'The Very Quiet Production Ply- Ltd Co.' film şirketi, aynı adla beyazperdeye taşınacak filmin çekimlerine şubat ayı sonlannda başlayacak. Çekim yapılacak şehirler ise Hanoi, Ho Chı Minh City, Hoi An ve Nınh Binh olarak beliriendi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear