23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURlYEt 21 EKİM 2001 PAZAR DİZt Batılılann dilırkçılığıSanayileşme ile toplumun düşünce yapısmm akılcı ve hümanist bir temele oturtularak hızla geliştirilmesi arasında son derece önenıli bir nedensel ilişki bulunmaktadır anayi devrimi, artıkpazar için üre- tim yapan köylü toplumu aşama- sınıyaşamışBatılıüİkelerdede.bi- lindİğigibisalttanmdansağlanan serma\e birikiminin gerçekleşti- rildjği bir olgu değıldir elbette. Hiç kuşku yok ki. bu olgunun gerçekleşebılmesı ıçin gereklı evrimsel bırikim de, öteki toplumsal ve kültürel gelişmelerin ekonomi ile bir bü- tünlük ve nedensellik ılişkisi içinde, aynı sü- reçte aynı eğnyı çizmesı koşuluyla ancak sağ- lanabilmektedir çünkii. Örneğin. bu gerçeğı, tngiltere'nin ekono- mik ve kültürel tarihinde bütün çıplaklığıyla görmek olanaklıdır. Bilindigı gibı, XI. yüzyılın ortalannda Nor- manlann istilasından sonra Ingiltere'de, ta XTVyüzyıl sonlanna kadarresmi dil arük Fran- sızcadır. Aydınlar ise, sanat ve bilim dili olarak Latinceyi kullanmaktadırlar Katolik kilisesi- nin yönlendirmesiyle. Yüzyıl Savaşlan kaza- nılınca, XTV yüzyıl sonlannda güya tngiliz- ce resmi dil haline geririlmiştir ama. ilginç- tir. aydınlar daha uzun siire Latinceyi kullan- mayı sürdürmüşlerdir. Örneğin, Saray hu- kukçusu soylu Thomas More, ta 1516 yılın- da bile ünlü yapıtı "Utopia'Vı îngilizce de- ğıl, Latınce yazmıştır. Köylü Isyanları Ancak, bu aşamaya gelınen süreçte, bir yandan Magna Carta imzalanır ve "tnsan akhnm doğayı kullanarak her şeyi yapabüe- ceğuıi* sa\Tinan Roger BacoıTla Rönesans hareketi başlarkea ılginçtır. öte yandan da ay- nı günlerde HatTyler'ın yönetimindekı ün- lü "Köylü AyaklanmasT yaşanmaktadır tn- giltere"de. XIV yüzyılda, John W\diffe, yal- nız büyük toprak mülkıyeti hakkını kutsayan Katolik Kilisesı 'ne karşı bir başka köylü ayak- lanması düzenlemiştir. Hiç kuşku yok ki. resmi dil haline getiri- len Ingilizcenin XV yüzyılda büyük bir ge- lişme göstermesi sayesinde, ömeğin. çağdaş tngiliz şiirininkurucusuEdmundSpencer'in "Çoban Türküsü" adlı şiir kitabı ile tngiliz romanının kuruculanndan John Lyly'nin "Euphues or the Anatorm of VVTt" (Eupheus ya dâ Zekânın Anatomisi) ve "Eupheus and his Engtand" (Euphues ve tngilteresi) adlı ünlüromanlan 15 7 8- 1580villan arasında va- yımlanır. \Y31iam Shakespearemodem dün- ya tiyatrosunu kurarken, gene aynı yüzyıl ve XVII. yüzyılda Francis Bacon, Hobbes, Loc- ke. XVIII. yüzyılda Berkefcy,Huraegibi ün- lü düşünür ve felsefeciler yetişmiştir ardı ar- dına. Edeblyatve resmi dH Yani. James VVatt, John Kav; Arkvvright, Crompton. Cartvvright ve arkadaşlan dünya sanayı devnmıni gerçekleştirecek buluşlan ya- parlarken. ömeğin Jonathan Swift, "Guffi- ver'in GezüerT; Daniel Defoe, "Robinson Cnısoe" gibı dünya edebıyatının başyapıtla- nnı Îngilizce yazmaktadırlar aynı günlerde. Görüldüğü gibi. sanayileşme ile toplumun düşünce yapısının önce akılcı ve hümanist bir temele oturtularak hızla geliştirilmesi arasın- da son derece önemli bir nedensel ilişkinin bulunduğundan kesinlikle kuşku duyulmasa gerektır bızce. Bir toplumun düşünce yapı- sında büyük köklü bir değişikliği gerçekleş- tirebılmek ise. sürekli anadille düşünmek. dolayısıyla anadilin hızla gelişmesini sağla- makla olanaklıdır ancak. Anadillerin gelışti- rilebilmesi de bilindiği gibi öncelikle yazı di- li haline getınlmesıyle. yani edebiyatla ola- bilmektedir. Örneğın, kurucu halkın dilinin devletin resmi dili haline getirilmediği sanınz tarih- teki tek örnek olan Osmanlı İmparatorlu- ğu'nun daha XX.yüzyılın başında kendiliğin- den tarihten silinmesinin altında da. bızce hiç kuşku yok kı. bu süreçte tanmdan gerek- li sermaye birikiminin sağlanamaması kadar, galıba asıl. bir anadili bulunmadığı için. ta XVIII. yüzyılın başlanndan ben Batılılaşma- ya çalışıldığı halde Batı düşüncesinin bir tür- lü ka\Tanılamaması yüzünden Osnıanh dü- şüncesinin de çağdaşİaşamamış olması yatsa gerektır. doğrusu. Avnca unutulmamalıdırki. *resmidfl* kav- D ir toplumun düşünce yapısında büyük köklü bir değişikliği gerçekleştirebilmek, sürekli anadille düşünmek, dolayısıyla anadilin hızla gelişmesini sağlamakla olanaklıdır. Anadillerin geliştirilebilmesi öncelikle yazı dili haline getirilmesiyle, yani edebiyatla olabilmektedir. ramı da, tarihçılerin belirlemelerine göre si- yasal dile Rönesans ile, XIII-XIV yüzyıllar- da, önce "Kançılarya dffl" şeklinde girmiştir 2aten. Italyanca "Canceffiere" sözcüğünden dilimize de girmiş olan "Kançılar" \ e "Kan- çdarya". bilindiği gibi. "dcilik veknnsolosluk- larda yan ve kayıt işleri ile baa yönetsd işleri yürüten görevti" ve "o görevtinin bürosu" an- lamınagelmektedir. Nitekim. "resmidfl" kav- ramının Almancadaki karşılıklanndan biri de "Kanrieisprache"dir (Kançılarya dili) hâ- lâ.Kjsacası. bugün, demokratik bir yapıya kavuşarak uyruğunun bütün haklannın güven- ce altına alınmasını ve toplumsal kalkınma- sının sağlanmasmı temel görevi bilen bir dev- letin, artık salt bürokratik işlemleri yerine ge- tirebilecek basit bir iletişim aracı mtelığınde- ki, Baühlann da "Offitial Language/Öfficial Tongue" ya da "Langue OfficieDe" dedıkle- ri bir "resmi dfl"e. veya bir başka deyimle "Kançılarya dilTne değil. bir "anadiTe ge- reksınimi vardır kesinlikle. Sömürgeler Nitekim, Batılılar da. anadfl' in de\ letlenn bağımsızlığı ve gelişmesı açısından ne büyük önem taşıdığını fark ettikleri içindirki, öme- ğin 1919 - dabizım. 1950'lerdedeCezayirve Vietnam'ın bağımsızlık savaşlanna karşı ye- ri yerinden oynattıklan halde, i *SoğukSavâş" yıllannda Sovyetler'e karşı sömürgelerini gü- ya bağımsız devletler haline getirirken. ne il- ginçtır ki. o halklann anadillennin gelışme- mişliğini gerekçe göstererek, kendi dillerinı o ülkelere "resmi dil" olarak kabul ettirmış- lerdir, gene ustaca yöntemlerle. Bugün, ba- ğımsızlıklan kendilerine söz konusu yıllarda güya birtakım uluslararası kuruluşlann karar- lan veya arüaşmalarla bağışlanrruş Afrika 'da- ki veya Uzakdoğu'daki birçok genç ülkenin resmi dili bilindiği gibi lngilizcedir. Örne&in. 1902 vılındaki Amerikalılann Is- panyollan yenerek sömürgeleştirdikJeri Ffli- pinkr, 1945 yılında gene ,\merikalılar tara- findan Japon işgalinden kurtanldıktan sonra bu kez güya bağımsızlığına kavusmuştur ama. resmi dili Ingüizcedir. Ingilizlerin 1947 yılında bağunsızlıklannı tanıdığı Hindistan'da da. 1958'den beri bütün eyaletlerde güya anadillerden biri de Ingiliz- ceyle birlikte "resmidfl" kabul ediimiştir. an- cak bütün eyaletlerde hâlâ geçerli tek dil In- gflizcedir. Yani, Hindistan'ın bir anadili yok- tur bugün.Oysa, diyelim Almarrya, Fransa, ttal- ya, Japonya vb. gibi sanayi ülkelerinin hep- sınin resmi dili anadilleridir ve anadillerinin yabancı dillerin saldınsına karşı korunması. anadildeki edebiyaûn desteklenmesiyle sürek- li geliştirilmesi, eğitim yoluyla yaygınlaşürıl- ması da. bilindiği gibi. o ülkelerin devletleri- nin temel görev lenndendir. Öyle ki. bu dev- letlerin, anadilleri konusundaki kıskançhkla- nna, titizlenmelerine. savaşımlanna bakarak. onlan birer "dfl ırkçısı'' olarak nitelemek bi- le gerçeğe pek aykırı düşmese gerektir doğ- rusu. Anadllden ödün vermek Gerçekten, anadilinin dışında bir başka ya- bancı dille sanayileşmeyi başarmış, kalkın- mış ve toplumsal adaleti sağlamış tek bir ül- kevarmıdıracabayeryüzünde. soruyorum... Sırf AB'ye girebilrnek uğruna. Avrupalı- lar istiyor diye. anadilden ödünler verilmesi- nı kabullenmeyi anlavabilmek ise. gerçek- ten kolay değil... Bu nedenle. sanayicilerimizın. TLTSL\D yöneticilerinia anadılımız Türkçe ile ne gi- bi bir abpvcremedOderininolabileceğini. ana- dfl ka\Tamının anayasadan çıkanlmasını han- gi gerekçelerle istediklerini, inanın öyle me- rak ediyorum ki... Yann: şeytı uqnaz, mürtt uçunır... OİITI dünyaya bir de soldan bakın! cosmopolitik': (M o q o mo ) i *dünyaya dair yeni dergi. , •Uygarlık ve terörizm *Küreselleşme ve neoliberalizm Osmanlılarda (lıuiuıı haK<mda dunyada suregıden''' (tartışma 1ar) "*"* TT 7 "^— ^ ^-- J t uçuşan fıkırlerçıktı kitapçılarda Resmi dil kavramı, başlangıçta. kesinlikle bugünkü anlamda değil, devletin dış ilişkilerini yürüten görevlilerin yazı dili anlamına kullanılsa gerektir genellikle. Örneğin, Osmanlı împaratorluğu'nda da, ta 1826'lara kadar, Müslümanlann kefere dilkrini öğrenmeleri törelere aykın olduğu için, Batı ile ilişkiler Sarayda görevlendinlen Rum veya Sırp, Hıristiyan kâtiplerce yürütülmüştür ve kullanılan dil Fransızca'dır. Ancak, merkezde kullanılan yazı dili Osmanbca'dır ama, bu dile "Lisan-ı Osmani" (Osmanlıca) adı bile Tanzimat'tan sonra verilmiştir, bilindiği gibi. Yani, "resmi dil" kavramı, Osmanlı düşüncesinde ta 1876'lara kadar kesinlikle söz konusu değildir ve ilk kez L Meşnıtiyet'te, kurulacak mectisin ortak dilinin hangisl olacagı ve rutanaklann hangi dilde kaleme alınacağı tarüşmalan sırasmda gündeme gelmiştir. 1876 Kanun-u Esasi'sinin (anayasasının) 18. maddesiyle de Türkçe, Osmanlı Imparatorluğu'nun "resmi diB" olarak kabul ediimiştir. Fakat, Osmanlı düşüncesinde henüz "ulusçuluk" kavramının bile oluşmamış bulunması yüzünden kuşkusuz, buradaki "resmi diF terimi de, XIV yüzyılda Ingilizcenin devletin "resmi diü" haline getirilmesinde olduğu gibi, "anadil" anlamını da içerir şekilde değil, kesinlikle salt "ortak dil" anlamında kullanılmıştır, ne yazık ki... Oysa, uhıs'u oluşturan temel öğelerden birinin de "dil" olduğu düşünülürse, "anadil" kavramının, bugünkü anlamını Fransız de\Tİminden sonra, insanlığın siyasal bilincine "ulus" kavramı ile birlikte girerek kazandığından da galiba kuşku duyulmasa gerektir doğrusu. Bu nedenle, "aaadil" de artık, salt kişilerle ilgili bireysel bir olgu olarak değil, devletlerle de ilgili toplumsal bir olgu olarak değerlendirilmelidir mutlaka. BİR YOL HİKÂYESİ TAYFUN TALİPOĞLU Öl' De, ÖlelimL Haddehane meydanında işçi liderı konuşuyor. Işçiler, sözünü keserek slogan atıyorlar. "öl de, ölelim. öl de, ölelim." Sıkıntılar bitmez; ancak, günah keçisi aranır. Sendika başkanı istifa eder. Yine bir şey düzelmez. Bir işçinin serzenişi her şeyi özetler: "öl de, ölelim diye slogan attık, bunlar bizi ciddiye aldılar ağa- bey!.." Yaklaşık bir haftadır Karabük'te- yiz. Hikâyeyı de ticaretle uğraşan Nuraydın Köse anlattı. Karabük'te çözüm yollan yine tıkalı. Karabüklünün sesini tünelin ötesine geçirmek için bütün çabamız. Anımsatalım: 1995 yılında "Ekonomik değeri yoktur" diye kapatılmaya çalışılan Karabük Demır Çelik Fabrikası, sembolik olarak belirienen fıyatla, bir liraya, Öz Çelik-lş Sendikası önderliğinde Karabük halkına devredilmişti. İşçi tazminatlarından tutun da stokların ve yatırımların dahi paralan, peşin olarak devlet tarafından ödendi. Yüz otuz yedi günlük grev sonra- sında mutlu sona ulaşılmıştı. Mutluluk üç yıl sürdü. Demir çelikte dünyada yaşanan kriz, KARDEMlR'ı de vurdu. Sendika da, patronluk da acemiy- di. Masanın her iki tarafında olmak yönetimi zoriaştırıyordu. Buna karşın işçi, üstüne düşen fedakârlığı yaptı. Srfırzamla toplusözleşme ımzaladı. Ama ülkedekı kötü yönetım, art arda gelen devalüasyon, yatırımlannın meyvesini henüz al- mamış KARDEMİR'İ, çoğunluğu kur far- kından doğan borç batağına sürükledi. Yansından fazlası devlet kuruluş- lanna ait olmak üzere işletmenin bugün 120 milyon do- lar borcu var. Bu arada günah keçisi de bulun- du: öz Çelik-lş Sendikası Genel Baş- kanı Recai Başkan istifaya zoıiandı. İstifa da etti. Işte yazının başındaki öykü de o günlere ait. Şimdi yenı bir yönetimle çözüm aranıyor. Bazı Karabüklüler "ERCEMlR'in bünyesindeyeralın" derken, bazılan "Devlet borçlarımızı erte- lesin, işletme kredisi versin, yolumuza devam edelim" görüşündeler. Sonuç ne olursa olsun, bütün öneriler KARDEMlR'in yaşatılması üzerine. Yaşatılması da (azım. Çünkü dünyada belki örnegi olmayacak şekilde, bir kentin kaderi bir fabrikaya bu kadar bağlı. KARDEMİR olmazsa Karabük de yok. lli ilçeye çevirmek de sancılı ve zor olacak. NTV'deki tartışmamızda bir konuşmacının sözleri manidar "Devlet, üretmeyen bankalara sağladığı desteği, üreten KAR- DEMİR'den esirgeyecek değil ya..." "Yönetim işçiye verilirse böyle olur" diyenlere en güzel ya- nıtsa özelleştirme sırasmda sendikacı olan emekli işçi Taner Canyurt'tan gel- di: "Bu ülkede işçinin yönettiği şirket- leri yaşatmazlar. 'Alın başınızın çaresine bakın' de- diler ve denetimsiz bıraktılar. Yani faturayı yine işçiye çıkarttılar." e-mail: rtalipoglu v ixir.com www.bamteli.tv Faks: 0312 467 09 05 ICDASTA 6 KİSİNİN SORCUSU SURUYOR Gürtuna'dan komplo iddiasıİstanbul Haber Servisi - ÎGDAŞ'ta 1997-98 yıllannda gerçekleştirilen 300 trilyon liralık yolsuzluk ve dolandıncı- lık iddialarına ilişkin gözaltına alınan 6 kişinin sorgusu sürüyor. tstanbul Büyük- şehir Belediye Başkanı AB Müfrt Gür- tuna. "Türktve, maaiesefsrvasi irade üre- temiyor, iş üretemiyor, program ürete- miyor. Bunun vanında komplo teorfle- riyle veya shasi linç girişimlemie insan- lann havaüan karartılr\or" dedi. istanbul DGM'nin başlathğı soruştur- ma kapsamında gözaltına alınan eski Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri MehmetMustafa Açıkahn. eski IGDAŞ Genel Müdürü Muhittin Fuat ŞengûL eski Genel Müdür Yardımcısı ve Saadet Partisi (SP) istanbul Milletvekili Ali Oğuz'unoğlutbrahimMüjdatOğuzile tlhan Biçer,NaciErdemirve Ozgen Efü- ti'nin sorgusuna Mali Şube Müdürlü- ğü'nde devam ediliyor. Gözaltındaki 6 kişi, önceki gece şubeden çıkanlarak hastanede sağhk kontrolünden geçirildi. istanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ali Müfıt Gürtuna, Doğu-Batı Enstirü- sü Başkanı John Mroz'la Emirgân'daki Beyaz Köşk'te yemekten çıkarken gaze- tecilenn "MafiŞube'nintGDAŞoperas- yonu\1a" ilgili sorulanyla karşılaştı. Ayıp üzerine ayıp l;lenlyoı- Ülkede ayıp üzerine ayıp işlendiğini sa\ıınan Gürtuna, "Gazetelere bu rapor nasd sızmış? Birtakun müfettislerin ve- y& uzmanlann hazırladıklan kküa edflen, amabiambirtürtüelegeçiremediğimiz. Ne hikmetse 'resmi' deniliyor. Biz isti- yoruz, bize 'gizli' diyeverilmivor'' diye konuştu. Gürtuna, Türkiye'de iş yerine komplo teorileri üretildiğini ifade ede- rek - Türkiye'de shasi iradeciddiolarak program. çözüm üretemediğiiçin beMen aşağı \Tirma tercihlerine girişiİiyor" de- di. Gürtuna, savcılığa suç duyurusunda bulunacaklannı belirterek olayın komp- lo olduğunu savundu. MATADOR OPERASYONU Uyuşturucu kaçakçısı Sipahioğlu yakalandı İstanbul Haber Servisi - Uyuşturu- cu şebekesinin önemli isimlerinden ol- duğu iddia edilen Şaban Sipahioğlu. "Matador Operasyonu" çerçevesin- de Istanbul'da yakalandı. Narkotik Şube Müdürlüğü'nden ya- pılan açıklamaya göre, Matador Ope- rasyonu kapsamında tutuklu olarak cezaevinde bulunan Urfi Çetinka- ya'nm sağ kolu CemalNayır'a uyuş- turucu sağladığı tespit edilen Şaban Sipahioğlu'nun, Kadıköy'de bir evde kaldığı belirlendi. Sipahioğlu, narko- tik polisince eve düzenlenen operas- yonda, yakalanarak gözaltına alındı. Hamza Kılıç'ın ortaflı İddiası Yaklaşık 2 ay önce Bayrampaşa Ce- zaevi'nde silahla öldürülen uyuştu- rucu kaçakçısı Hamza Kıbç'ın orta- ğı olduğu iddia edilen Sipahioğlu, ay- rıca halen aranan Cumhur Yakut ile de uyuşturucu alışverişinde bulunu- yordu. Eşinin kardeşi adına düzenlenmiş sahte kimlikle yakalanan Sipahioğ- lu'nun, Yunanistan'da 513, Ipsala'da ele geçirilen 317 ve 81 kilogram ero- in kaçakçılığı olaylanyla ilgisi bulu- nuyor. istanbul DGM tarafından hakkın- da gıyabi tutuklama karan verilen Si- pahioğlu, önce Bulgaristan'a kaçtı, burada yaklaşık 3 ay kaldı, yerinin belli olması üzerine tekrar Istanbul'a dönerek Kadıköy'deki eve yerleşti. Tanınmamak için top sakal bırakan, sadece 2-3 günde bir evden dışan çı- karak gazete ile yiyecek aldığı belir- ienen Sipahioğlu, yakalandığında 15 dakika şoka girerek hiç konuşmadı. Sipahioğlu, konuşmaya başladığında da "tyi ki yakatonriım" diyerek büyük bir bunalımdan kurtulduğunu anlat- maya çalıştı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear