23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 21 EKİM 2001 PAZAR 14 JvUJ_iX U i t . kulturcacumhuriyet.com.tr 'Nâzım'ın yeniden topluma kazandınlmasında yüzlerce sanatçının büyük emeği var' F azıl Say ile Nâzım'm şiiri, şiirin sesi, sevdiği şairler, Türkçenin müziği, klasik müziğin bugünü, geleceği, sorunlan ve 'Nâzım' üzerine sıradışı bir söyleşi. OKUMALAMBASI iirdenmüziğe 'Nâzım'EGEMEN BERKÖZ 9 Ekim Salı sabahı. Hilton'un lobisınde Fa- zıl Say'la birlikteyiz. Pazartesi akşamı Lütfi Kırdar'da izlediğimiz 'Nâzıın'ın etkisi hâlâ üzerimizde... Fazıl Say'ın müziğinin, Nâ- zım'ın şiirinin, Genco Erkal'ın kendini aşan okuyuşunun, Sertab Erener'in, orkestranın, korolann... Söze bu müzik-şiir şöleninin ya- ratıcısını kutlayarak başladık ve "Nâzun'ın şiirinin sesini, akışını yakalamışsınız" dı- yerek söyleşiye bır kapı açmak ıstedık. çoksesll blr şllr Say "Amaçladığımız da oydu,"diye yanıt- layıp şöyle sürdürdü: "Nâam Hikmet'in şi- iri çoksesli bir şiir. Kendi içinde orkestras- yonu olan bir şiir. Ritim yok gibi gözükii- yor ama, aslında ritimler de var. Bir de, Nâzım Hikmet'te bir kişi değil de herkes birlikte konuşuyor. EskiYunan korolan gi- bi." - Çoksesli bir şiir zaten... SAY - Ses topraktan geliyor, sadece ondan değil. Yani ender olarak kendı ağzından çık- tığını hissedıyorum. Ondan çıktığını hisse- dince, o kişısellıği yakalayınca da orada bir solistin girmesi gerekıyor. Sertab Erener ve- ya Genco gibi. Genco'nun yaptıklannda da bence çokseslilik var. Bu yüzden, müziği o- nun arkasına koymak istedik. Şiir uzun çün- kü, şarkı olamayacak kadar uzun. - Her dilin bir müziği olduğunu düşünü- yorum. Örneğin,operalarda Italyancanın, şansonJarda Fransızcanın sesini duyabili- yoruz. Başka dillerde de, örneğin tngilizce ile 'rock' arasında, böyle bir bağ var, sam- rım... Türkçe ile Türk müziği arasında da böyle bir bağ var mı ya da olabilir mi? Türkçenin sesi nasıl bir müzik olabilir? SAY - Halk müziğinin kendine has konta- ğı var.. dille müzik arasında. Osmanlı saray müziğinin de kendine özgü kontağı var dılle. - Doğru tabii. KlasikTürk müziğinde di- lin sesi var, ama o dil Osmanlıca... Bugün konuşulan Türkçenin sesi daba müziğe yansımadı gibi geliyor bana... SAY - Evet, doğru. O dil 19. yüzyılın dili- dir. Birçok şarkıyı bugünkü sanatçılar anla- yamaz. Ben de anlayamıyorum. Halk da öy- le. Türk bestecller ve dünya - Size göre, Cumhuriyet sonrası Türk bestecilerinıizin hangileri daha önemli ya da daba ö/gün ürünler verdiler? SAY - Şöyle; bu bir merdivenlerden yuka- n çıkmadır. Dünyadan ne alıyorsa ona kendi bildiğıni eklemesıdir. Saygun çok Bartok et- kısindedir. Ama Bartok'un üzenne kendi folklorundan, kendi sübjektif kayna- ğından şeylereklemiştir. Saygun, Ulvi CemaJ Erkin ve Fransız ekolünü, empresyonizmi Türkiye'ye getiren Cemal Reşit Rey, bence kilıt üçlü. Onlardan sonra, çok yetenekli ve genç ölen Ferit Tüzün var, bence çok önem- lidir. Bir de avangardizmde önemli yol gitmiş Usmanbaş benim için önemli.Ama bunlann yanında diğerleri de var. 50-60"tan beri. Bes- tecilerimizı, ben konserlerımde sık sık çala- nm. Yaru önemli bizim için. - Peki dünya ölçüsünde önemli bir yapıt sayılabiiecek neier var? SAY - lyı çalınan bir müzik her zaman ız- leyıci bulur, iyi çalınırsa. Derinliğine inilirse, izleyici de o derinliğe sızinle inecektir. Mesela o meşhur olay var. Ulvi Cemal Er- kın'in kuartetı Finlandiyaradyosundaçalını- yor. Finlandiya'dan bir bayan dinliyor, o ka- dar etkileniyor ki 1940'larda Erkin'le tanış- mak ıçınTürkiye'ye geliyor. Böyle gözyaşar- tıcı olaylar var. Yeni besteler için Sıradaki şairler - Nâzım, Türkçenin en büyük şairlerinden biri. Ama başka büyük şairler de var. Örneğin, Behçet Necatıgil.Ama şiirinin sesi çok farkh. Onun şüriyle bir şey yapmayı düşünür müsünüz? SAY- BenMetinAltıok hayranıyım, Cemal Süreya hayranıyım. Orhan Veli, bazı şıırleriyle. Şanson dedığimiz şeye çok uyan şiirleri var. Onun dışuıda çok avangard, caza yakın olmak şartıyla Can Yücel olabüir. Bir oral şiir var, Nâzım Hikmet ve Ahmed AriTüı şiiri. Bir de bütün diğerleri var. Bundan sonra yapılan besteler bir şiiri avangardlaştırarak hatta sahne performansı, dansla birbkte yapılabilir. Behçet Necatigil de olabilir. Ama dediğim gibi benim için, kişisel olarak tanıdığım için, dostum olduklan için zamanında, Metin Altıok, Cemal Süreya ve Can Yücel çok daha önce geliyor... Müzikle çlzllen bir portre - Eserinizin adı da ilginç... SAY - Benim ilk aklıma gelen isim 'Nâzım Ağıtı'ydı. Ama requiern değil. Oratoryo kesinlikle olmaz, çünkü form tamamen başka, biz tiyatroyu da işin içine kattık. Politik şiirler var işin içinde. Bu yüzden oratoryo olmazdı. O yüzden sadece Nâzım kaldı. Ne ağıt, ne oratoryo. Ağıt desek yanlış olur, oratoryo desek gene yanlış olur. Senfonik şiir denmez, çünkü koro var, çok fazla söz var. Ağıt en yakınıydı belki, ama tam anlamıyla ağıt da değil. Bir portre bu. Bartş için savaş- Zaten şürlerin seçinıinde de Nâzun'ın yaşam çizgisi izlenmiş. SAY - îlk şiirleri yok. O on sekiz-on dokuz yaşlanndayken yazdığı. Bir de aşk şiirleri yok. Yok, çünkü ona yer yoktu. O konuya gjrseydik, bestenin yanm saat, kırk beş dakika uzaması lazım. ölüm yok, onun yerine yaşamak var. Savaş var ama barış olduğu için var. Banş istendiği için var savaş. Nâzımlda aşk zaten bence diğer şairlere göre çok daha az. Evliliklerine bakarsanız. kendi gerçek hayaünda hapishanede bir kadınla birlikte yaşarken öbürü işin içine giriyor. Degişiyor yani. Gerçek bir aşk bikâyesi var mı Nâzım'ın hayatında, bilmiyorum. - Bence, var. Çok kısa süreier de olsa... SAY - Belki var. Onun o yaşama olan aşla çok daha ön planda. -Yaşama ve şiire olan aşkı. Aşk bir şiir onun hayatında. SAY - Evet. Şiir aşk için değü, aşk şiir için. - îstanbul'da üd konser çok az değil mi? SAY - 200 kişiyi bir araya getirmek çok zor. - Başka verler de bekliyor, örneğin İzmir. SAY - Efes, Aspendos olacak ama yazın. Ankara ve Istanbuî'da tekrar yapmak istiyoruz. Anadolu'yu düsünüyoraz. Bursa'da olması çok önemli. Fazıl Say, iyi çalınan bir müziğin her zaman izleyici bulacağuu düşünâyor. Klasik Batı müziği bitiyor mu?- Bir sonım daha var... Klasik Batı müziği- nin devrini doldurduğu söylenip yazüıyor sık sık... SAY - Bestecilik açısından mı? Besteciliğin ilerlemesi açısından mı. yoksa?.. -Yeni besteler yaratılması açısından... SAY - Doğru, bir yavaşlama var. - Peki, klasik müzik başka müziklerle etki- leşerek başka bir yöne doğru gidebilir mi? SAY - Bilıyorsunuz, yüzyılın başında çok önemli ataklarvardı sanatta. Debussy ve Ravel'le empresyonizm, Avusturya'da ekspresyonizm, Rusya'da özellikle Stravinsld ve Şostakoviç... Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonraki yeni deneme- ler ise seyircinin kulağında hoş şeyler yaratmadı. Tepki gördü ve seyirci çok azaldı. Bugün bakın, Pierre BouJez çok değerli bir orkestra şefi olma- sına rağmen, kendi bestelerinin olduğu, Deutsc- he Grammophon'un bastığı, en iyi orkestralann çaldığı yeni CD'si bütün dünyada toplam 800 adet sattı. Bu komik bir rakam. Bu yüzden son on beş yıldır besteciler yeniden halkın daha iyi anlaya- bileceği şeylere yöneliyor. Bunlann arasında mi- nımalizm de var, anlasılabılecek... Postroman- tizm denilen şey var, benim eserlerimde de ondan birçok öğe var. Halk müziklerinden yararlanma var. Yani dünya kültürünü tekrar bir araya getir- me ve tekrar insanlara yönelık beste yapma çaba- sı... Son on beş yılda yeniden bu yöne girildi... Bütün umutlar çin'de - Doğru, ben de, örneğin elektronik müziğe ısınamadım. SAY - Ama, genel anlamda da klasik müziğin çöktüğü söyleniyor ve onda da haklılık payı var. CD satış grafiği gittikçe düşüyor. Bunun yanın- da konser seyircisi artıyor. Çünkü eskiden klasik müzikAvrupa 'da birkaç ülkedeyken şimdi birba- kıyorsunuz, Kanada'da, Türkıye'de, Japonya'da, Çin'de... Klasik müziğin gittikçe yayıldığını gö- rüyorsunuz. Ama bu satışa yansımıyor. Oysa Japonya'da yaşanan klasik müzik patla- ması Çin'de yaşansa, Mozart, Madonna'dan daha çok satar... Çin bizim için son derece önem- li. Dünyanın üçte biri. Ama Amerika'dan önce ulaşmak lazrm oraya, o da zor bir şey. Ancak, bü- tün klasik müzik sanatçılan Çin'e konser koy- maya başladı, paralan olmadığı halde. Ordaki o patlamayı yakalayabilmek için. Ilginçleşti yani dünya. ENİS BATUR Terör, Savaş, Sanat Terörü savaş teförünün izlediği şu günlerde, insa- nın gözünde insan yaşamının ne kadar değersiz ol- duğu bütün apaçıklığıyla gözler önüne seriliyor bir kez daha. Ölüm istatistiklerini aldırışsız vurgularia ıfade ed iyor haber programlan. Yeniden canlı yayın- da izlemeye mahkûm edildiğimiz yılgı tablosu büyük bir hızla hareket ediyor. Haftada bir yazıyorum ya bu- rada, Azrail acelesine yetişmem söz konusu değil: Görüntü sesten çok daha çabuk tutuyor elini. Ikiz kuleler vurulduğunda, kayıp sayısı üzerinde durulurken, aklıma gelen bir konunun üzenne sıca- ğı sıcağına grtmekten utanç duydum, beklettim o an- lamsız ama kaçınılmaz kaygıyı: Hangi sanat yaprt- lan yok olmuştu 11 Eylül günü, Nevv York'ta? Birsü- re sonra, kimı bilgiler yer aldı basında: Miro'nun bir, Uechtenstein'ın bir tablosu, Nevelson un biryon- tusu, halısı derken büyük bir Rodin koleksiyonuna değınildi: 300 parçalık bir toplam eriyip gitmişti - bronzlar, desenler... Bir kayıp kataloğu çıkacak mı- dır ortaya bılmem, bütun bildiğim, şüpnesiz insan kaybıyla hiçbir biçimde kıyaslanamayacak, ama in- sanlığın önde gelen değerleri arasında yer tuttuğu için yabana da atılamayacak bir yokoluş öyküsü bu olayın sonuçlan içinde gözden kaçacak. Yazılı kaynaklarda anılan, çoğu savaşlann bılan- çosunda gızlenmiş, birkaçı öne çıkmış kayıplan dü- şünüyorum. Tarih'in en büyük dramlanndan biri sa- yılan Iskenderiye Kütüphanesi yangını, ınsanlığın belleğinden canalıcı parçalarının silinmesiyle sonuç- lanmıştı. O kâbusun öncesı de vardır, sonrası da ge- lir. Mogollann Bağdat'ta elyazmalannı nehre dökme- lerinden, yakın geçmişte yokedilen Saraybosna Kü- tüphanesı'ne giden çizgiden ağır bir duman yükse- lır. Iki dünya savaşında yokolan sanat yapıtlannın da, bılebildiğim kadanyta, kesin dökümü yapılabilmiş değil. özellikle, II. Dünya Savaşı'nda, Polonya ve Almanya gibi bombardımanlann yüksek dozda ger- çekleştiği ülkelerde, bırakalım müzeleri ve çok önemli mimari yapılan, pek çok kentin ortadan kal- dırıldığı belleklerden sılinmeden, son dönemde ye- ni hedefler onlara eklendi. Ne kadar yapıyorsa o ka- dar yıkıyor insan. Savaş kâbusu, büyük sanat yapıtlan da doğur- muştur. Çağımızın en ünlü ömeği, Picasso'nun Gu- emica tablosu sanınm. Orada, bır başka savaş do- neminin yılgın tanığı Goya'nın dehşet sahnelerinin izleri de okunur. Körfez savaşı sırasında, Iskeletler Dansı" başlıklı küçümen bir krtap yazmış, konuyla birebir bağlantılı bır görsel antologyayla o metni des- teklemıştım. Şimdi bakıyorum da, Sanat'ın insanoğ- lunun bela doğurucu güdüleri karşısında pek bir di- renci olamadığı inancına kapılmadan edemiyorum. Kaldı ki, bütün sanatçılann, yaratıcılann, yazar ve düşünürlerin Savaş'a diklendığini söyleyemeyiz: Sözgelimi, Fütürist akımının öncüsü Marinetti dü- pedüz bir savaş kışkırtıcıydı, sonsuz övgülerfe yak- iaşıyordu kara vebaya, ne yazık kı bu yaklaşımını üs- telik tutarlı bır estetık sonuçla bütünlemeyi de ba- şarmıştı. öte yandan, savaşa karşı yazılanlar, o bağlamda gerçekleştırilen güçlü sanat yapıtlan, kesintisiz sal- dıran bır dünyadan bızı uzaklaştırmaya gerçekten de yetmemiştir. Neresinden bakılsa, Sanat'a ve Edebi- yat'a en düşkün olan muktedirlerin bile, konu güç istemine geldiğinde, gözlerini kırpmadan savaşa koştuklannı biliyoruz. Ikiz kulelere gerçekleştirilen saldınnın, Afganis- tan'a başlatılan saldınnın son savaş provalan olma- yacağından şüphemız yok bugün. Savaşın bitmesi, savaşın ekonomik ve siyasal musluklanndan besle- nen iktidarsahiplerinin olanak tanımayacaklan bırol- gu. Bir fasit daire halinde, dolayısıyla, Savaş'ın kül- türel türevleri de olacak anlamına geliyor bu tekrar- lanan yazgı. Ikiz kulelerin yerine yeni yapılar dikilecek. Kesin- kes bir "in memoriam" anrt dikilecek Nevv York'a. Uchtenstein'ın saldırgan avcı uçaklannı çizgi roman- lardan çekip çıkardığı örnekleri anımsamak bile is- temeyecek şehrin yöneticileri, büyük olasılıkla ha- masi estetiği ağır basan bir model seçmeyi yeğle- yecekler - oysa oraya, belki bir dev ekran yerleştir- mek, yeryüzünden nasıl olsa hiç eksilmeyen savaş görüntülerini kesintisiz naklen yayın düzeniyle ver- mek daha anlamlı bir çözüm yolu olabilir. Mencius'un sözüne bir başka yazımda değin- miştim: "Savaş, topnağtn insan etıniyemesini sağla- maktır." Nasıl olsa bir terör boyutu olan Sanat, Edebiyat, Felsefe, Bilım gibi uğraş alanlan belki canalan terö- rün, savaş terörünün canalıcı panzehiri olma işlevi- ni sürdürmek açısından vazgeçilmez bir önem taşı- yordur. 'Pardon'a kupmaca fHm ödülü • Külrür Servisi -Yönetmenliğini Vedat Özdemir'in yaptığı, Orhan Sever'in oynadığı ve Kayhan Demir'in müziklerini yaptığı 'Pardon', 8.Altınportakal Uluslararası Kısa Metraj Film Yanşması Jüri Özel Ödülü'nün ardından son olarak Cine5'in kısa metraj film yanşmasında da en iyi kurmaca film ödülü aldı. Kış aylannda Idil Yaprm tarafindan VHS ve VCD formunda sinemaseverlere sunulacak olan 'Pardon', isim benzerligi nedeniyle gözaltına alınan bir gencin trajikomik öyküsünü anlatıyor. BUGÜN • MUAMMER KARACA T^YATROSU'nda saat 11.00'de Orhan Kurt'un 'Karagöz Gösterisi' izlenebilir. (0 212 317 77 00) M BİLGİ ÜNTVERSıTESİ KUŞTEPE KAMPUSU'nda saat 15.00'te Ö. Ünsal, E. Kargül, O. Alruğ, A. Tunga İnce, V. Akdamar'ın yönettiği 'Belgeselin Belgeseli/Documentary of Documentary', saat 15.45'te Jule Buerjes'in yönettiği 'Behind These VValIs/Duvarların Ardında', saat 17.00'de Pierre Philippe'in yönettiği 'Picasso Days/Picasso Günleri', saat 19.00'da Elçin Musaoğlu'nun yönettiği 'Piece of Sand/Kum Tanesi', saat 20.00'de Zahur Mükerrem'in yönettiği 'Meydan/Meydan' adlı kısa fihnler izlenebilir. (0 212 293 50 10) • SAHAF KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 17.00'de ütku'nun dinletisi, saat 19.00'da Sezer Özşen, İlkhan Baran'ın gitar eşliğinde 'Orhan Veli' şiir dinletisi dinlenebilir. (0 216 34981 42)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear