23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 OCAK 2001 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Yılmaz Erdoğan, 'Vizontele' ile televizyonun insanları nasıl etkilediğinigösteriyor adece çocukluğumdan kalanlan hikâye ettim filmde; Kürt sorununa vurgu yapmak değildi amaç. Aslında filmdeki tüm kahramanlar Kürtçe düşünüp Türkçe konuşan insanlardır. Bir dert anlatıyorum, nece anlatmamn önemli olduğunu sanmıyorum.' orunlanmızın diliCUMHUR CANBAZOĞLU Yılmaz Erdoğan'ın senaryosunu yazıp Ömer Faruk Sorak'la ortak yönettiği VTzontele gösterime gir- mek ıçin gün sayıyor. Erdoğan, 'Mzontele'yle şu anda her yerde; televizyonlarda,reklampa- nolannda, gazete ve dergilerde. Her fırsatta insanlan fılmi izlemeye da- vet ediyor. Tiyatro sahnesınden, televizyon- dan, edebiyattan sonra sinemada da iddialı... - Vizontele yan bir özyaşam öykü- sü mü: filmdeki kahramanlann,otay- lann hepsi yaşanmısmı? YILMAZ ERDOĞAN- Hepsi üç aşağı beş yukan yaşadıklanm, insan- lar da tanıdıklanm. Bunun dışında birkaç karakteri birleştirdim. Örne- ğin Deli Osman'la radyocu Emin vardı; bttllardan Deli Emin'i yarat- tım. Iki dedemden bir adam yaptım filan. Cannes için aday adayı - îki buçuk milyon dolar panı ne- reyegitti? ERDOĞAN - Toplam iki milyon üç yüz bin dolar harcadık. Sonra da bir kere bütçeyi sordular, biz de söy- ledik. Bunun dışında, "Çok para harcadık ve iyi film yaptık" deme- dik hıç. Daha kalıteh görûntü ve ses için sadece postprodüksiyona yedi yüz bin dolar verdik. Paranın nere- lere gittiğini filmde görecek insan- lar. Ancak sürekli 2.5 milyon dolar lafinın dolaşması beklentilen de yük- seltti; her yanda Vizontele Vizonte- le denince gidip birbakahm diyecek seyirci ve ister istemez gergm ola- cak. Bu belki gişeyi olumlu etkile- yecektir ama doğrusu seyircinin, "Neymişlan buVTzontefe" deyıp gel- mesıni tercıh etmezdım. - Bu kadar bol reklam ya da "Os- car da alabiliriz" laflan, iddiah de- meçlerlebeklentinin artması ters et- Yılmaz Erdoğan ile Ömer Faruk Sorak'ın 'dört elle' yönettikleri 'Vizontele' iki milyon üç yüz bin dolara mal oimuş. ki yaratabilir mi seyircide? ERDOĞAN - Gala gecesinden sonra seyircide böyle bir hayal kı- nklığı görmedim ama şüphesiz be- ğenmeyenler de olacaktır, hatta be- ğenmediğine sevınenler bıle. Biz fıl- mi ortaya koyduk, gensi seyircinin takdiri. Iddia laflanna gelince; ga- zete manşetlerinı ben belirlemediğim için böyle laflar çıktı. Ben, bu ülke- de sağlam bir sınema olduğunu söy- lemek için uluslararası çapta sağ- lam bir ödül almak gerektığıni, uf- kumuzun dabu olduğunu söyledim; bir film yaptık dünyayı mahvedece- ğız demedim. -Bir debasındaVizontele'nin Can- nesFibn FcsthaK'nekaolacağı haber- leri işlendi sürekli... ERDOĞAN-Cannes'a gıdeceğiz diye hava atmadık. Ön jüri var ora- da, başvuran filmleri nisan ayında iz- liyor ve yanşmalı bölüme değer gö- rüyor. Biz film çeken herkes gibı başvuracağız festivale. Hakikaten yanşmalı bölüme kabul edilirse bu büyük başan sayılacaktır. 'Gerçek politik tavır bu ohnah' -Vizontele'deki esprilerin evrensel- liği konusunda nasü tepkiler geldi? ERDOĞAN - Londra'daki teknık ekibın hepsi çalışma sırasında beğen- di; aynca galada olan ıkı Italyan, bir Amerikalı ve bir Arap sinema eleş- tirmeni debasıntoplantısındaçokev- rensel bir hikâye olduğunu, dünya- da da kabul görebileceğıni söyledi. - Filmle ilgili ne gibi eleştiriler al- dınız şu ana kadar? ERDOĞAN - Örneğin bir Italyan filmi geliyor buraya; eleştiri çıkı- yor: "Çokkolektifoyuncuhıkvardı.'' Bizde çok ciddi ciddi kolektif oyun- culuk var ama bakıyorsunuz Cem Yd- maz'ı yemış denıyor. Cem Yılmaz asker ve benim onu kullanacak bir haftam vardı. Birhaftada da Cem Yıl- maz afıştekı konumu kadar oyun oy- nadı. Biz başkalan gibi, bir buçuk dakika oynayan adamın resmini afi- şe tabak gibi koymadık. Hiç kimse onlan eleştirmiyor. Gazetede gala- da filmi beğenmeyen üç kişinin gö- rüşleri çıkıyor, ya beğenen bin beş yüz kişi nerede? - Bir de Vızontele'de Kürtlerie ü- giBözellikler çoksiükdiyeeleştiriyÖ- neltildi füme~ ERDOĞAN - Ben sadece çocuk- luğumdan kalanları hikâye ettim filmde; Kürt sorununa vurgu yapmak filan değildi amaç. Aslında filmde- ki tüm kahramanlar Kürtçe düşü- nüp Türkçe konuşan insanlardır; ta- mamen o duyguyla yazılmış bir se- naryodur. O insanlara, "Ne kadar zavalhn demeyen bir filmdir; bu be- nim bakış açımdır. Bir yerde yoksul- luğun olması o insanlan zavallı yap- maz. Kürt insanının, sinemadaki dra- malarda genellikle zavallı, ezik, bil- mez gösterilmesinin. ne oradakile- re ne de genel toplumsal hayata çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Özellikle apolitik birtavir sergileme- min tek nedenı gerçek politik tavnn nasıl olması gerektiğine vurgu yap- maktır. Filmdeki, "Burayı se\r ersen burası dünyamn en güzel yeridir" lafinın üzerinde bu kadar durmamın nedeni de budur. Iki tane insanı Kürt- çe konuşturmayı politik tavır ya da cesaret saymıyorum. Ben bir dert anlaüyonım, nece anlatmanın önem- li olduğunu sanmıyorum. -AileninoğhınunKıbnsBanşHa- rekâü'nda öbneside Kürt-Türk ba- ğıyla ilgili önemlibir göndermeydi... ERDOĞAN - Ağıdın Kürtçe baş- lamasının nedenlerinden biri de o zaten. Filmdeki en önemli kurmaca meseleyi 1974 yıhna oturtmaktı. YoksatelevizyonHakkâri'ye 1978'de gelmişti. 74'te gelse ne olurdu diye düşündüm. 74'te gerilim daha azdı ve insanlarhayatlannı daha doğal ya- şıyorlardı. Benim için filmde önem- li olan televizyonun insanlan nasıl etkilediği ama böyle göndermeler de var bazı konulara. PARASIZLIKTAN DURDU Mükremin için karar şubatta - Bir Demet Tiyatro seyirciye haber ve- rilmeden kaldınldı. Ne olacak dizinin aki- beti? ERDOĞAN- Televizyonlarmalikrize girince büyük maliyetli işleri durdurdular; biz de ödemeler aksayınca, karşılıklı, "Ara verelim" dedik. Şubatta yeniden görüşe- ceğiz, ama şu anda ne olacağı belli değil. Bu dizinin bir seyircisi var; neden yayım- lanmadığım, ne olduğunu seyirciye du- yurmalan gerekiyordu, ama yapmadılar. Ben de bir gün eve gidincetelevizyonu aç- tım; dizi yok. Açtım telefon, rahatrahat "Bu hafta koymuyoruz" dediler. - Dizinin izleyici profiü nedir? ERDOĞAN- Dizinin asıl izleyicisi çok fazla televizyon izlemeyen ya da reyting hesabına katılmayan, okur-yazar, dinamik, pembe dizi formatlanna uzak duran bir kitle. - Entelektüel camia Bir Demet Tiyat- ro'ya yeterince sahip çıkü mı? ERDOĞAN - Böyle bir medyanın için- de iyi şeylere sahip çıkmamn biraz da en- telektüel sorumluluk olduğunu düşünü- yorum. Artık bir sanat ürünü sergilemek, YAZARIM, OYUNCUYUM, KOMİĞİM' Popiiler mi yoksa gerçek sanatçı mı? "Arük bir sanat ürünü sergüemek, aslanlann önüne atlamakgibibir şey haline gekü." aslanlann önüne atlamak gibi bir şey ha- line geldi. Oysa bu kadar gergın olmama- h ortam. Çok mutlu olduğum içuı 29 ya- şında mide kanaması geçirmedim ben. Bir de sürekli eleştıriliyorum, Televole- ler için; herkes medyanınkirliliğinden na- sibini alır, kimse kendini tertemiz zannet- mesin. Aynı grubun televizyonu da var Televole yapan, antimedya tavır sergileyen gazetesi de. Gazeteci de sorumlu aynı iş- ten; aynı patrondan besleniyorsun, sen ni- çın daha temiz olasın ki... ERDOĞAN - Şiirim için diyorum ki, bunlar benim hatıra defterime yazdıklanmdır; en fazla o iddiada şitrlerdir. Beni hiç, şiirle ilgili toplantılara katılıp arikârn keserken gördünüz mü? Duyduğum bir sesi yazıyorum; bunun ne olduğuna karar vermek edebiyat tarihçilerinin meselesidir. Aynca gerçek ustalann da benimle ilgili sadece sempatik yaklaşımlan olduğunu ikili konuşmalardan biliyorum. Sorun neden çok 'satüğf. Benim şiirimin çok satması diğer şiirlerin az satmasının sebebi değil. Bir insam yazdığına yazacağma pişman etmek ancak Türkiye'de yapılabilecek bir şey olsa gerek. Ben yazmasam gerçek ustalann kitaplan birden yığınla mı satmaya başlayacak sanki? Giderek popüler oldukça artık bizim adamımız değil, herkesin mab oldu demeye başladılar. "Popüler kültürün insanı mıdır, yoksa gerçek sanatçı mıdır" problemi çıktı. Gelıp tiyatroda oyunu seyrediyorlar, "Adam vazmış, helal olsun" diyerek gidiyorlar, ardından Televole anında bir başka noktaya vanyorlar. Ancak bir adamm 24 saatine kamerayı dayarsan, dünyanın en şahane sanatçısı bile olsa, bazen tuvalette ters sesler çıkartabiliyor. Ben sadece yazarlık yapsaydım eleştiriler ciddi sayılabilirdi, ama ben oyuncuyum da, komiğim. Beni popüler yapan yanım da bu. Zedelenmeden işi götürmek de inanın ancak benim yapabildiğim kadar olur. KUŞBAKIŞI MEMET BAYDUR 'Siyasi Hikâye' ile Fransızlar Feridun Andaç'ın, yazanmız Adalet Ağaoğlu ile uzunca bir zaman kesiminde kotardığı iki yüz küsur sayfalık söyleşisi güzel mi güzel, ilginç mi ilginç bir yapıt: Adalet Ağaoğlu Kitabı. Özlediğim bir duyguy- la okudum bu kitabı, pek kısa gibi geldi bana bitir- diğim zaman. Keşke dört yüz sayfa anlatsaydı sev- gili Adalet Ağaoğlu dedim, içimden yüksek sesle. Özyaşamöyküsel bir anlatı değil bu. Özel, kişisel bilgileri de içerdiği zamanlar bile Ağaoğlu her şeyi, bütün hayatı edebiyata bağlamayı bilen usta bir ya- zar olduğu için, sonunda yine bir yazın'la karşılaşı- yoruz. Lezzetli bir iş. Burada elbette Feridun An- daç'ı da kutlamak gerekiyor. Söyleştiği yazan dikey okumuş, iyi anlamış bir eleştirmenın de yaratısı bu kitap. 112. sayfada şu satırlann altını da çizmişim: "Ke- mal Tahir'de ve köyû anlatan yazarianmızın bazıla- nnda 'siyahlar beyazlar' baskındır. Kurt Kanunu, Bozkırdaki Çekirdek, hatta Yorgun Savaşçı bu renk- lehn yanılsamasıdır bence! Insani boyut, yaşamsal gerçeklığin karşılığı yok gibidir; karşıtlıklar var" di- yor Feridun Andaç. Adalet Ağaoğlu'nun kısacık ya- nıtı şöyle: "Bir dakika! Kemal Tahir'in beni etkileyen yanı sorgulayıcılığı olmuştur. Cumhuriyeti sorgula- ması ya da ızmir suikastını sorgulamaya ginşmesi beni etkilemiştir. Kimsenin değinmeye cesaret ede- mediği şeyler." Bu ve benzeri noktalardan yola çıkarak, soruyu so- ran eleştirmenle yanıtı veren yazar son derece ilginç adalara yelken açıyorlar. Adalet Ağaoğlu Kitabı okun- ması ve tartışılması gereken önemli, değerii, keyifli bir kitap. llber Ortaylı'nın yeni yayımlanan Gele- nekten Geleceğe adlı kitabını okurken de aynı şey- leri düşündüm. Kitap, Sayın Ortaylı'nın 1965 yılıyla 1980'li yıllann başlan arasında yazdığı deneme, eleş- tiri ve konferanslan içeriyor. Birbirinden ilginç, oku- nulması-tartışılması gereken yazılar. Kimi başlıklan burada veriyorum ki sevgili okurun bir fikri olsun ki- tabın içeriği hakkında. "Modemleşme ve Doğululuk- Batılılık Çekişmesi", "Türkiye'de Demokrasi Çok Genç Değildir", "Bir Siyasi Hikâye Olarak Deviet Ana", "Tiyatroda Tarihi Oyunlar Ustüne" gibi akıllı okuru tartışmaya çağıran yazılar... Sayın Ortaylı'nın Kemal Tahir'in Deviet Ana'sı üstüne yazdığı yazı, eleştirmenlerimizin tartıştığı siyasi roman olur mu meselesine taa 1968 yılından gelip yeni bir boyut ek- liyor. Şu satırlar llber Ortaylı'nın yazısından: "Bilim adamı sıyasal ve sosyal olaylan, objektif verilerie or- taya koymak ve değer yargılanndan kaçınarak, ba- zı genellemelere varmak zorunluğundadır. Bundan ötede yargılara varmak, genellemelerden somuila- şarak aynlmak, tarihçi veya siyasal bilimcinin bilim- sel metot dışında kalmasına sebep olur. Oysa olay- lan açıklamak ve sübjektifolarakyorumlamak, bu ge- neilemeleri dinamik bir biçime sokmak romancının işi olur ki, o vakit siyasi hikâye dediğimiz tür mey- dana gelir." Bu savını örneklerle besliyor Ortaylı. Stendhal'in Parma Manastın, Tolstoy'un Savaş ve Barış'ı, Puşkin'in Boris Godunov'u, Dostoyevs- ki'nin Ecinniler'i "siyasi hikâyelerdir". Deviet Ana'nın artık pek de "keh'm" sayamayacağımız deviet eliy- le filme çekileceğinin açıklandığı günumüzde konu- yu değişik açılardan, sakince tartışmakta yarar var. Elbette tartışanlann tümünün Kemal Tahir'in Deviet Ana'sını baştan sona okumalan, bugünün gözüyle, aklıyla yeniden okumalan da gerekebilir. Kemal Ta- hir günahıyla, sevabıyla büyük bir romancıydı. Tıp- kı Orhan Kemal gibi, tıpkı Yaşar Kemal gibi. * • • Birkaç zaman önce Italyan makamalannın, bo- yunbağlannın filan üstünde tepiniyor, içinde evlatla- nmızın okuduğu italyan okullannı taşa tutuyorduk. Derken Adanalı bir fütbol antrenörü yüzünden hepi- miz Italyan olduk cümbür cemaat. Floransa ile yatı- yor, Firenze ile kalkıyoruz. Imperatore, Inter, Hakan, Terim vesaire. Eh, Dante-Vivaldi-Fellini-Miche- langelo ya da Peppino di Capri yüzünden seve- cek değildik ya Italyanlan. Fatıh Terim gibi bir "Ital- yan" yeter de artar bıze. Tam bu Italyan bahsini ka- patryorduk, şımdi bir de Fransızlar çıktı başımıza. Başkent Üniversitesi, üniversiteye bağlı yükseko- kul ve kolejlerden Fransızca derslerini kaldınyor. He heeyt, hayda bre pehlivan! Rabelais, Montaigne, Rousseau, La Fontaine, Flaubert, Sartre, Camus filan okunmayacak bundan böyle! Brel, Brassens, Leo Ferre yasak. Bu arada Pasteur'un bulduğu ku- duz aşısını kullanacak mıyız, kullanmayacak mıyız, bu konuya bir açıklık getirilmemiş. Ham halat milli- yetçiliğe de bir aşı var mıdır acaba? Istanbul Mey- ve-Sebze Hali "Fransız elmasına paydos" çağnsı yapmış. Alanya'daki tarihi Alarahan'ın işletmecileri "Tesisimizde Fransız Frankı geçersizdir" yazılı pan- kartı kapılanna asmışlar. Ne yapalım, bir Türk'ün bir Fransız takımına antrenör olmasını bekleyeceğiz. Olan da haksız yere suçlanan memleketimize ola- cak. lyice bunaldım, sıkıldım, efkâr bastı. En iyisi Beıiiner Bistro'ya gidip Tuna Otenel'in müziğini din- lemek. Ben de öyle yapıyorum zaten! Caravaggio'nun yaprtlapı Roma'da sepgileniyor • ROMA (AFP) - Bir zamanlar ltalya'nın zengin ailelennden Giustiniani'lere ait olan Rönesans tablolan koleksıyonu, 200 yıl sonra ilk kez bir araya getinldi ve Roma'da sergilenmeye başlandı. 15 Mayıs'a kadar sergilenecek olan koleksiyon, Italyan ressam Caravaggio'dan da beş yapıt içeriyor. 16. yüzyılın sonlannda yaşayan ressamın bilinen sekiz yapıtından üçü 1945'te" Berlin'de çıkan bir yangında yok olmuştu. Dünyanın çeşitli kentlennden getırilerek sergilenen diğer beş yapıt ise 'Amore vıncitore' (Berlin), 'Suonatore di Tiuto' (St. Petersburg), İncoronazione di spine' (Vıyana), 'L'incredulita di son Tammaso' (Potsdam), 'San Gerolamo penitente' (Barselona) adlı tablolardan oluşuyor. BUGÜN • BEKSAV'da saat 16.00'da Mflos Forman'm 'Amadeus' ve saat 19.00'da 'Aydaki Adam' adh filmlen gösterilecek. (349 91 55) • BtLGİ StNEMA'da 'Yunan Fîlm Gûnleri' kapsamında saat 14.00'te NikosPerakis'in 'Pater Familias' adlı filmi izlenebilir. (293 50 10) • DÜŞÜN SAHNESİ'nde saat 16.00'da Mahmut Gökgöz'ün yöneteceği 'Oyun Yazan Nâzım Hikmet' başhİdı panel gerçekleşecek. (292 40 40)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear