23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 0 EYLÜL 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Ayasofya Gamisi! UNESCO'ya bağlı bir sivil toplum kuruluşu olarak çalışan Dünya Küttür Merkezi, yeni t>inyılda dünyanın yeni yedi harikasını belirlemek istemiş... Aday yapıların listesi hazırianmış; listeye ^ - ^ Türkiye'den , '*%•' Ayasofya ^pzrr' alınmış... Bunu _i t duyanTurizm Bakanlığı ve Kültür Bakanlığı internet ortamındaki oylamada Ayasofya ya oy verilmesi için kampanyalar başlatmış... Ne ki, bakanlıkların kampanyalarında ve TRT'den yapılan çağrılarda Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı'na bağlı Ayasofya Müzesi'nin adı u Ayasofya Camisi" olarak geçiyor! Ayasofya Müzesi, Türkiye'deki şeriatçılann tüm çabalarına karşın camiye çevrîlmedi ama UNESCO'ya bağlı sivil toplum kuruluşunun bilgisizliğine, UNESCO Türkiye Milli Komitesi'nin dikkatsizliği ve devletin umarsızlığı eklenince dünyanın yeni yedi harikasına aday "cami" oluverdi. Allah kabul etsin! Elektronik posta: somOposıa.cumhuriyeLcom.fr Tah 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Okullar, ticarethane olmuş... "Ticaret liselerine nur vaöacak!" enelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvnkoğlu'nun eleştirisi karşısında Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, "iddia delile da- yanmalı" diyerek, Fethullahçılann yargtya sızmış olabileceği iddiasını daha baştan kesmeye çalışıyor... Bakan Türk, ortaya konuşup "Bana delil getirin" diyor da cumhuriyet savcılarına seslenip yurdun dört yanını sarmış örümcek ağlan konusun- da delil toplamalarını isteyemiyor... Örümcek ağlan: Fethullahçı örgütlenmenin öteki adı... Tanım bize ait değil... Delil arayan Hikmet Sami Türk'ün ilgisini çeker mi bilemeyiz ama "örümcek ağlan" tanımının sahibi Fethullah Gülen'in bizatihi kendisi... 206 kuruluşu bünyesinde toplayan Sivil Toplum Kuruluşlan Biriiği Platformu, Hikmet Sami Türk'ün aradığı delilleri bir kez daha derleyip toparlamış... Videoya çekilen vaazlarından birinde Fethullah Yumurta Gülen "ışık evleri"nin açılmasına devletin izin ver- mediğini özellikle anımsatıp, 'Izni Allah verdi" dedik- ten sonra üstlenilen misyonu anlatıyor "Orada tıpkı bir örümcek sabn ile ağımızı kurup, o ağın içine düşecek insanlan bekleme, düşenlere bir şey anlatma, yememe, onlan diriltmeye giden yol- lan gösterme şeklinde ağ kurma, bekleme, o ölmüş insanlara hayat üfleme, onlann var olmalannı sağ- lama..." Hikmet Sami Türk, Fethullahçılann yargıya azdı- ğı eleştirisine tahammül edemiyor ama Fethullah Gülen'in ağzı durmuyor: "Bu sistem içinde arkadaşlanmız istikbale yürü- yeceklerdir. Öyleyse o sistemin püf noktalannı bil- meleri lazım, keşfetmeleri lazım, aşmalan lazım, ha- va boşluğu gibi bu da meselenin bir diğer yanıdır. Bir diğer yanı da ister adliyede, ister mülkiyede ar- kadaşlanmız gittikleri yerlerde daha rahat iş yapma- lan, tutunmalan, büyümeleri, kaymakam iseler vali olmaian, sıradan bir hâkim iseler şayet takdir top- layan bir hâkim olmaian..." Itiraf, iddiadan daha önemli olmalı... Adam kendi ağzıyla itiraf ediyor... Adliyedeki "arkadaş"lardan söz ediyor... Itiraf da delil sayılmıyor mu Sayın Bakan! Sayın Başbakan Bülent Ecevit'in "Sayın Fethul- lah Gülen'i" bakın "anayasa"yla da yakından ilgi- leniyor Sayın Adalet Bakanı: "Türkiye'deki devlet yapısı ölçüsüne göre bütün anayasal müesseselerdeki güç ve kuvveti cepheni- ze çekeceğiniz ana kadar her adım erken sayılır, her adım 20 gününü doldurmadan yumurtayı kırma gi- bi bir şeydir." Sabah, kahvaltıda yumurtanızı nasıl alırdınız? SESSÎZ SEDASIZ (!) NVRİKVRTCEBE Yüksek Yerilim Hatb EnünçUTKU Kampanyalar moda oldu. Baksana demokrasi de taksitle! Dinci kesimlert aym cepheye itmek Başbakan Bülent Ecevit diyor ki: "Dinci kesimleri ılımlısıyla, radika- liyle aym cepheye iterseniz bu b kamplaşma yaratır." Tarihi süreç içinde çıkar ilişkileri ve | inanç düzenleri farklı olduğu için iz- ledikleri yollan ayırarak "tarikat" olan dinci kesimler şimdi aynı cephede ni- ye birleşsin? Dinci kesimler bugüne dek, tek bir cephede ne zaman bir araya geldi? Dinci kesimlerin, günü- müzdeki cepheleri Anavatan Parti- si'nde, Doğru Yol Partisi'nde, Milli- yetçi Hareket Partisi'nde, Fazilet Par- tisi'nde, Büyük Birlik Partisi'nde ve dahi Demoltfatik Sd Parti'de değil mi? Ecevit'in "kamplaşma" konusun- " da üzüntüye kapılmasına gerek yok; Demokratik Sol Parti'deki dinci kesim- lerin oylarına bir şey olmaz! Tarım CHP Tanm Masası'nın yaptığı çalışma, hükümetin açıkladığı ta- ban fiyatlar karşısında üreticinin bir yıl öncesine göre yüzde hesabıyla durumunu gösteriyor: Buğdayda eksi 28, arpa- da eksi 10, mısırda eksi 21, tütünde eksi 31, çayda eksi 18, pamukta ek- si 12, soya fasulyesinde eksi 33, ayçiçeğinde eksi 29, fındıkta eksi 48, haşhaş kapsülünde eksi 14, çettikte eksi 31. Taban fiyatlann uygulanma- ması, ürün bedellerinin geç ödenmesi, gübre-mazot zamları da eklenince tablo, IMF'ye "biz bu kadar vahşet istememiştik" dedirtecek gibi! ÇED KÖŞESİ OKTAY EKtNCt tzmir 5000 yaşında... Anımsanacaktır, geçen yıllar- da Moskova'da kentin "850. ku- ruluş yıldönümü" için ulusla- rarası toplantılar düzenlenmiş, Türktye'den de çok sayıda işa- damı. politikacı, gazeteci ve di- ğer mcraklılar bu gösterişlPtö- rcnlcıc katılarak "kutlama coş- kusuna" ortak olmuşlardı... O günlerde biz de özetle de- mıştik ki: "Moskova'nın 850. yaşını kutlaması ve dünyayı da bu tarihi yıldönümüne duyarlı kilması çok anlamlı ve alkış- lanması gereken bir jest.. Böy- lece Moskova sadece Rus- \anııı değil. bütün insaniığın ortak kültür mirası olduğunu da kanıtlıyor... Peki biz acaba neden kendi tarihi kentlerimiz için de bu ça- ba içinde değiliz?.. Üstelik Moskova henüz daha kuru- lurken (yani 850 yıl önce) bi- zün kentİerimizin çoğu en azın- dan 2000 yaşındaydılar..." Bu serzenişimiz kimi toplan- tılarda yankı buldu, ama sonra tumlanna da yine devam edi- yorlar... ••• lşte böylesi bir süreçfe geçen yılın (1999) başlannda, döne- min lzmir Valisi ve şimdi Cum- hurbaşkanı Ahmet Necdet Se- mal Nehrozoğlu'nun öncülü- ğündeki bir grup duyarlı Izmir- linin; "Kentimizin 5000. ya; gününü kutlavacağız" diyerek kollan sıvamaları, belki de ay- nı yılın en önemli girişimi oldu veyüreklere su serpti... Ustelik İzmir, "5000. kunı- luş yüını", yine çok anlamlı bir günde, 9 Eylül'deki "Kurtuluş Günü"nde kutlayacak, böylece uygarhk tarihiyle bağımsızhk ve "onur tarihini" de birlikte kucaklayacaktı... Bu eşi bulunmaz coşku, 17 Ağustos 1999depremininacıla- n nedeniyle geçen yıl yaşanama- dı, ancak şimdi Türkiye'nin di- ğer tüm tarihi kentlerine "ör- nek" oluyor... Eski ton dilinde adı Smurne tzmir'in Agora'sı ÎS 3. binyılı da selamlıyor... unutuldu... Bizim de kendi kent- İerimizin "binlerceyüük" yaş- lannı dünyada ses getirecek şe- kilde kutlamamız gerektiği yö- nündeki dileklerimiz ise Türki- ye'deki günlük siyasetin toplu- mu tutsak alan göstermelik cur- eunası içinde birkulaktan girdi. ötckinden çıktı... ••• Çünkü Türkiye'yi ve kentle- rimizi yönetenler için "tarih" ka\ ramı sadece egemen siyaset- lerc referans oluşturacak "mil- liyetçilik gösterileriyle" sınır- h'dır... Bu coğrafyadaki dünya- nın en köklü ve zengin "uygar- bk tarihi birikimleri" ise em- lak rantı ve arsa spekülasyonu uğruna öylesine gözden çıkar- tıhyorki, "kent" denilince ak- la kültür ya da mimarlık, şehir- cilik falan değil, sadece ve sa- dece "imar ve yapılaşma ka- zançları" geliyor... Böyle olunca da ülkemiz kent- lenndeki geçmişe ait değerle- rın farkında bile olmayanlar, Moskova'daki sadece 850 yıllık ama "korunmuş" tarihi kent dokusuna "hayranlıklarını" dile getirip Türkiye'deki gele- neksel "kormnn karşıtı" tu- olan, eski Atina lehçesinde de Smyrna olarak anılan ve tÖ 3000'lerden bu yana sürekli "yerleşme merkezi" olarak Anadolu. Ege ve dünya uygar- hk tarihine katkıda bulunup be- şiklik ve tanıklık eden lzmir'in 5000. doğum yıldönümü, 2000 yılının 9 Eylül kutlamalarına "evrensel bir derinlik" katı- yor... • • • Peki, tzmir'in bu "öncû" gi- rişiminin ardından diğer kentle- rimiz de 2000., 3000.. 4000. yıl- lannı kutlamayı yakında "akıl edebildikleri" zaman, hemen peşinden yapılması gereken aca- ba nedir?.. Elbette ki bu eşsiz tarihsel geçmişlere "saygılı" bir yeni imar politikasıyla, kentin kül- tür kimlığını sürekli yok eden spekülatif ve "uygunsuz" ya- pılaşma hırsından da artık "vaz- geçmek"... lzmir işte bu "tarihsel kara- nm" da 5000. kuruluş yıhnda yüksek sesle ilan edebilirse, sa- dece öncü değil "lider" ola- cak... Bu da tzmir'e doğrusu çok yakışacak... Beklıyoruz... KİM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicak@turk.net ÇtZGtLİK KÂMİL MASARAC1 HARBİ SEMÎH POROY semihporoy(a yahoo.com r A X 5Blc*>ÖKbPU)b7j fâh •U - • -> — E|5-nop 1)BULUT BEBEK NURAYÇIFTÇ! TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 10 Eylül TAKMA KOL YAPIMINDA YBNtUK.. r eu6ûu, ÇOK YSA/I a/e TAK**A KOLIA iusttt g/n UABER, AME&I&IN BASI- NIMPA YER AUH. Y£Mİ BUCUŞ, ÇEN&EL KOLUJ KOX£ANLA*ZMM BU BÜYÜK eiR Pev/ZİM NİTEU& 774Çr>nM GE&ÇeK İL£JZC£Me S/4Y/L- MAICTMYOI. DUK£ ÛNİVERSİTESİ T7P UZAÂAUI OLAN ooferoe FGM/K cuppiNGefî/ siNif±'seL. TK/K ŞOKLA&Jrt-A ÇAUÇAM 8İ£ TAICMA KOL YAPAAAYt 8A- ŞARMIŞri! POKTZMi ClJPPtM6e&, B/R K42A SOA/UCU tCO- İ-UAIU Ytrt&MiŞ OLAN, DAM <AYCOC*: AOU HASTJOStfJM, SÖZ. AZCM/L/SL/ KOUl OEH£Mİ?, İYl SOIUUÇ ACAAIÇT(.HAS7A- NIH KOL S/A1İRLE&NE YAPtÇTUŞO/Ğl 02.ec T^İ-L£eiAJ Oı- See UÇlAKM/ 774KAAA <OL0A<I UrAISIOrA SAĞL/yOIS VE OAIUtJ d KA PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU lUeremi?' ya da Havada Kalan Bir Sora "Afrodit" namıyla ünlü artist Banu Alkan'ın, şar- kıcılığa soyunup da, ilk şarkısında halka, "Neremi? . Neremi?" diyerek seslendiğinde, bekledigi yanıtı ala- maması kendi özeli kadar, cinsel diinyamızın gene- li için de bir düş kınklığıydı aslında... Görseliyle, işit- seliyle, yazılısıyla tüm medya elbirliği etmiş, kolları sı- vamış, izleyicilerden, dinleyicilerden, okurlardan "Ne- remi" sorusunun beklenen yanıtnı, "oyanıt"\ alabıl- mek için seferber olmuştu. Kaset daha pazara sü- rülmeden, "Afrodit" altmış yedi kez televizyon ekran- larında görünmüş, yüz on sekiz radyo mikrofonlann- dan seslenmiş, yüz altmış üç kez de gazete haber- lerinde yer almıştı. Hep aynı soruyu soruyordu: "Ne- remi?" Başına şimdiye kadar ne gelmişse, ya me- raktan ya da "merak"\n o bilinen "uyak"müan gelmış halkımız, bu kez merak etmemişti nedense... Evde- kı hesap çarşıya uymamıştı. Stadyumlar, alanlardol- mamış, on binlerbirağızdan bağırmamış, doğal ola- rak da soru havada kalmıştı... Oysa sorulan soru, yanıtı önceden bilinen bir "so- ru" olmanın ötesinde, içeriği açısından önemli bir "top/umsa/ sorun'u dillendiriyordu aslında... Soranın cinsiyetinden bağımsız olarak sordûğu "Neremi" so- rusunun önceden bilinen yanıtının her zaman "Ora- nı!" olduğu birtoplumda, bir "orası sorunu"nun var- lığını da kabul etmek gerekiyordu hiç kuşkusuz... Bu bakımdan önemli bir işlevdi "Afrodif'm yüklendiği... O soracak, kitleler de "Oranı! Oranı!" diye bağıracak- lardı. Verilmeyen bu yanıt, "menfa/bofa/ma"nın, ra- hatlamanın, beyni rahatlatmanın yollarından biri ol- duğu kadar, "orası sotvnu"nım çözümü doğrultu- sunda atılacak bir adımdı da aynı zamanda! Yetişkin erkeklerin çocukluklarında birbirlerine "pandik" attıkları bir ülkeydi burası... Ama Hulki Ak- tunç'un "Büyük Argo Söz/üğü"nün dışında hiçbir sozlükteyeralmıyorclu "pandA"sözcuğü nedense... Bir şeyleri gizlemek, yok saymak mı istiyorduk? El- le sarkıntılıktan farklı olan, "parmak atma, paırnak- lama" anlamına gelen bu sözcüğün başka dillerde de karşılığı yoktu. "Orası sorunu'nun daha çocuk yaş- larda sorunlaşmaya başladığını gösteren bu "pan- diklemek" edimi yalnızca bize özgu bir şeydı. Ama "orası sorunu "na bağlı ve yalnızca bize özgü bu dav- ranışlarsalt "pandiklemek", "parmak atmak", "par- maklamak"\a da sınııiı değildi doğal olarak. Sözge- limi, başka ulkelenn karşı cinsten parlamenterlerinın cinsel yaşarnlanndaki olası sapmalan kendi parlamen- tosunda dile getiren milletvekilleri yalnızca bizim ül- kemizde çıkıyordu. Yabancı bir ülkeyi ziyaret eden kadın dışişleri bakanlannın etek boylan bir tek bizim medyamızda gündem oluşturuyor, uluslararası dip- lomatik ilişkilerimizde konuklanmızın siyasal yakla- şımları bir tek bizim ülkemizde giydikleri eteğin bo- yuna bakılarak değeriendiriliyordu. Eşcinsel şarkıcılara bizim kadar rağbet gösteren başka bir toplum daha yoktu yeryüzünde. Onlar şar- kı söylerken, erkekler çevrelerine toplanıp el çırpıyor- lar, kadınlardadonlannıfırlatıyorlardı. Elindeki kadın donlannı mendil gibi sallayarak dinleyenlerini selam- layan kadınsı erkek şarkıcılar büyük alkış alıyorlardı gece kulüplerinde. Onlar alkış alırken, aynı kentlerin sokak aralarında travestiler sopa yiyorlardı. Dünya- nın hiçbir ülkesinde ne bu kadar çok sayıda kadınsı erkek alkışlanıyor, ne de travestiler bu kadar çok sp- patanMpjdu^Çfaa, 5orunu"na,çjpğrudan doğruya ., bağlı feflojvçrıleı• di bu görünenjer.,. Büyük gaze- • teler her güh sayfalarının bir bölümünü "oralı" haber- lere ayınyoriar, haftasonlan, içerikleri "orada"yoğun- laşan parlak kâğıtlı ekler veriyorlardı. Büyük gazete- ler gibi büyük televizyonlar için de ihsanlann "orala- n" büyük ilgi odağıydı. Her gece yüzlerce televizyon habercisi, omuzlarında kameralarıyla sokaklarda fır dönüyor, "ora//"görüntülertopluyordu. Herkesin ak- lı "orada"ydı çünkü. Televizyonculann, izleyicilerın, gazetecilerin, okurların... Herkesin... Ama "oras/"na böylesine önem vermek, hep u ora- yı" düşünüp konuşmak "sorun"un çözümü için ye- terliolamıyordu. "Orasını", "oramız/"bilincimizeotur- tamıyorduk bir türlü. Bu nedenle de "orası" söz ko- nusu olduğu zaman ya saldırganlaşıyor ya da minik tavşan yavruları kadar ürkekleşiyorduk. Aksi halde "namus ve erkeklik uğruna" işlenen onca cinayeti nasıl açıklayacaktık? Doğrusunu söylemek gerekir- se, cinayet işlerken bile "oramızdan" korkuyorduk as- lında. Aklımtz, hayallerimiz ve namusumuz "oraday- dı" çünkü. Her an tehlikeye girebilir, diye düşünüyor- duk. Sürekli "teyakkuz" durumundaydık. Tetiktey- dik!.. Tüm bunlann çocukluklanmızdaki "pandik ola- yt" ile bir ilgisi olabilir miydi? Bilemiyorum. Ama 833 Amerikah eşcinselin bizi böylesine korkutmasının bir nedeni olmalıydı... lşte bütün bunlar "-Afrod/Tin o yanıtı önceden bilinen, ama yanrtlanamayan sorusun- da gizliydi bence... Anlatabiliyor muyum? Faks: 0212 - 723.84 97 (e-posta: dkavukcuoglu «tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDANSAĞA: 1/Dibı tutturu- 1 larak hafif ya- nık kokusu ve- 2 rilmiş muhalle- 3 bi. 2/ Küme, grup... Haber- ci. 3/ Nâzım Hikmet'in so- yadı... tyilik, ih- san. 4/ ! Hayvan- lara vurulan damga... Panl- tısını arttırmak 9 için elmas taş- larının altlanna konan ince metal yaprak. 5/ Kıl ve saçlann dökül- 2 mesi ya da yokluğu. 6/ 3 Asya'dabırülke... Bo- 4 rudan kol almakta kul- 5 lanılan bağlantı parça- g sı. II Sözleşme, anlaş- ma... Felsefede değişe- bilen, geçici nitelik. 8/ Osmanlılarda, taşrada- ki nüfuzlu ailelere verilen ad... " —ömür bıter bir uzun sonbahar olur" (Yahya Kemal). 9/ Dinsel kurallar ge- reğince, kirlenmiş sayılan bir şeyi en az üç kez sudan geçirip kirli sayıbnaktan kurtarmak. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kannca yuvası... Antalya'nın bir ilçesi. II Kasta- monu'nun bir ilçesi... Yapraklann düz ve parlak bö- lümü. 3/ Budizm'in, Buda'yla tek vücut olmayı amaç- layan kolu... içinde din balık saklanan, denizden ay- nlmış havuz. 4/ Bir renk... Macaristan'ın para bırimi. 5/ Cilacılıkta kullanılan bir çeşıt reçine. 6/ Kıdemli- lik bakımından başta gelen dıplomat... Bir nota. II Bir peygamber... Şamanizm'in dın adamlanna verilen ad. 8/ "— tutmuş söylemez olmuş / Ağızda dilleri gör- düm" (Yunus Emre)... Özen. 9/ Yapma. etme... Yığit- lik, savaş gıbı konulan ı^leyen şiir türüne verilen ad.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear