02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
9 TEMMUZ 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Ayvalık sokakları Herhangi bir alanda uluslararası bir başarı söz konusu olduğunda örneğin bir futbol takımımız yabancı rakibini yendiğinde ya da başka bir şey... Ayvalık'ta ilginç bir kutlama başlıyor... Belediye hoparlörlerinden Kuran okunuyor... Kuran bitiyor, Atatürk'ün 10. Yıl Nutku başlıyor... Türkiye'yi sevindiren başka bir olayda hoparlörierden Mehter Marşı yükseliyor.. ardından Kuran... Sonra Atatürk'ün sesinden nutuk... Günün herhangi bir saatinde ya da geceyansı... Hoparlörler bangır bangır... Bayramlarda seyranlarda ya da belediye başkamnın aklına estiğinde Ayvalık'ın en işlek caddeleri cami mahyası gibi süsleniyor. Allah Büyüktür! Caddelere asılan pankartlara Atatürk'ten bir söz, Muhammed'den bir söz yazılıyor... Ayvalık'ın Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanı, kendi yarattığı bir sentezi teoriden pratiğe geçiriyor! Etektron*posta:soenepost Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Meclis Trafik Komisyonu start almış... "Formula'va rakto aeth/orl" H ürriyet'ten Yalçın Bayer dostumuz "Bilim adamlanmız dar günde haney?" başlıklı ya- zısında, Birecik baraj gölünün altında ka- lan Zeugma gibi llısu baraj gölünün altında kalacak Hasankeyf'te Prof. Dr. Oluş Ankın kazı ça- lışması yaptığını belirtiyor ve "Prof. Ank, Hasankey- fln taşınarak kurtarılamayacağını biliyor ama bu ka- zılara başkanlık yapmaya da devam ediyor" diyor. 1980'lerin başında arkadaşım Rıza Ezer'in objek- tifiyle gündeme getirdiğimiz ve sular altında kalma tehlikesinden söz ettiğimiz Hasankeyf'te onca yıl- dır Prof. Ank'ın nasıl bir kazı yaptığını doğrusu bil- miyoruz... Oluş Arık'ın elindeki öteki kazı aJanları Alanya Kalesi'nde ve Asya'nın ortalannda ne yaptı- ğını bilmediğimiz gibi... Ank'ın elinde dördüncü ka- zı alanı varsa onu da bilmiyoruz! Kazılarda adettir, "para yok, devlet para vermiyor" denir...Para yok ama kimilerinin kazı alanı koleksi- yonu yapma merakı var! Kazılar Prof. Dr. Ender Varinlioğlu Kültür Bakanlığı'nda Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü iken kazı yapan- lara bir koşul getirmek istemişti: "Yaptığınız kazının sonucuna ilişkin her yıl bilim- sel yayın yapın." Vay sen misin böyle diyen... Neredeyse çeyrek yüzyıl önce kazı izni almış ama tek satır yayın yapmamış kazı başkanı profesörler ayaklanmış, Ender Varinlioğlu da görevinden istrfa etmek zorunda kalmıştı... Kültür Bakanı Istemihan Talay ise o günlerde or- talığı yumuşatmak için "Bir dahaki yıl yayın yapar- sınız" demişti... Ortada hâlâ kazılarla ilgili doğru dürüst yayın yok! Akla, ister istemez şu soru geliyor: Türkiye'de arkeolojik kazılar neden yapılır? Baraj gölü altında kalma durumu olmayan fakat yangınlarta tükenen bir kazı alanı: Patara... Prof. Dr. Fahri Işık'ın başkanlığındaki ekibe bakı- lırsa, arazi rantı peşinde koşanlarla köylüler, Pata- ra'yı yakıyormuş! Dosyalann içinde kaybolmadıysa Küttür Bakanlı- ğı'nda belgesi van "Patara, Kültür Bakanlığı'ndan alı- nıp Orman Bakanlığı'na bağlanmalıdır. Patara'yı yan- gınlardan Orman Bakanlığı koruyabilir." Bu görüş, Küttür Bakanlığı'ndan aldıklan izinle Pa- tara'da kazı yapan ve yayın yapmayanlara ait... Yine dosyalarda kaybolmadıysa: "Patara'da ören yeri bekçiliği görevini öğrenciler yapacaksa, devlet boşuna bekçi parası vermesin!" Hep "para yok" denir ama bu arada Stratonikeia nekropol kazısında paralann nereyegittiğide henüz anlaşılmış değil... Kazı sonuçlan ve paralar nerede haney! SESSİZ SEDASIZ (!) NVRİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hatta Erdinç UTKU Içim içime sığmıyordu; ameliyatla aldırdım! Anadohı HseHlere bakanhk Eğitim-Sen'in yaptığı açıklamadan öğreniyoruz ki, Milli Eğitim Bakan- lığı Ortaöğretim Sınıf Geçme Yö- netmeliği'ni değiştirip Anadolu lise- lerinde 9. sınıfta okuyan ve başansız dersi bulunan öğrencilerin sınıf geçe- bilmeleri için not ortalamasını 3.00'e yükseltmiş... lyi yapmış, diyebiiirsiniz... Eğitimin kalitesini yüksettmek için 5 tam not üzerinden 3 değil 4 yapsınlar da diyebiiirsiniz... Fakat Milli Eğitim Bakanlığı, yönet- melikte bir değişiklik daha yapmış ve oğrencinin herhangi birdersten birin- ci dönem notu ne olursa olsun o ders- ten başarılı sayılabilmesi için ikinci dönem notunun en az 2.00 olması zo- runluluğunu getirmiş... Bakanhk yönetmelikle oynama- ya başlayınca, hiç zayıfı olmayan öğrenciye de tüm derslerden 2.00 ortalama ile sınıf geçme hakkı ta- nınmış... Konu, matematik problemini andı- nyorsa da özetlersek ortaya şöyle bir durum çıkıyor: Hiç zayıfı olmayan bir öğrenci 2.00 not ortalaması ile sınrfı- nı geçiyor; bir zayıfı olan öğrenci ise 2.99 not ortalaması ile sınıfta kalıyor! Anadolu liseleri dışındaki okullarda ise zayrf dersi olan öğrencilerden sı- nıf geçme için aranan not ortalaması 2.00 ve Bakanhk Anadolu liselerini bağlayan yönetmelik değişikliğini ders yılı ortasında yaptyor... Maç başlamış, ikinci yanda kural- lar değiştiriliyor! ÇED KOŞESI OKTAY EKlNCl BorayUrasve HilmiÇamurdan Bu yazıyı daha önce yaza- caktım... Sevgili kızı Selin'i, sözlüsü Erdem'le birlikte "otomobil terorizmine" kur- ban veren acılı baba Boray Uras'ın Istanbul'dan Anka- ra'ya yürüdüğü günlerde... <- Ancak, vazgeçtim ve yürü- yüşünü bitirmesini bekledim. Çünkü Uras "duygusallı- ğın doruğunda" yürürken, bundan böyle Selinlerimizi, Erdemlerimizi yitirmemek için sadece "trafik yasasını" de- ğil, daha da önemli ve "önce- likli" olarak bu ülkeyi "kara- yolu vahşetine" tutsak kılan "demiryolu dûşmanı politi- kalan" sorgulamamız gerek- tiğini anımsatmak, yersiz ve za- mansız kaçabilirdi... Nitekim Boray Uras "E-5 karayolundaki" uzun yürüyü- şünün ardından Istanbul'a dö- nerken "treni" tercih ederek, kendisini üzmemek için erte- lediğim bu yazının "mesajı- nı" da yine kendisi vermiş ol- du. Geçen hafta sonu "Başkent Ekspresi" ile Ankara'dan ay- nlırken gardaki lokomotiflerin uzun siren sesleriyle uğurlan- terk edilen "demiryolu uy- garuğına" yeniden dönülme- si için, ülkeyi bir baştan öbür başa "demiryollarından" yü- rümeye başlayan Çamurdan, medyadan ve devletten des- tek görmek bir yana, akıl al- maz "engeUerle" karşilâşmış- tı... Dahası, bu anlamlı yürüyü- şe omuz vermek isteyen "de- miryolu emekçileri" hakkın- da soruşturma bile açılmıştı... Peki, demiryolunu isteyen Çamurdan'a "öyle" vefasız davramlırken, sadece "trafik kazalanna önlem alınması için" yûrüdüğü duyurulan Bo- ray Uras'a neden "böylesine" görülmemış bir ilgi vardı? Çünkü Türkiye'deki trafik kazalannın, "gerçeknedeni- ni" toplumsal bilince çıkar- mak yerine sadece "trafikte kurallar çiğnenmesin" tü- ründen söylemlerle sorunu ge- çiştirmek, hem "karayolcu lobilerin" hem de "otomo- tiv sektörüyle" artık "içli- dışü" olmuş siyasal ve ekono- mik çevrelerin yıllardır işle- rine geliyordu. Nitekim acılı baba hiç ağzı- Ne yapsalar, ne etseler, seslerini duyuramıyorlar... ması ve Haydarpaşa'daki kar- şılamada "demiryolcolann'' da hazır bulunması ise aynı mesajın "TCDD emektarla- nnca" da paylaşıldığını gös- teriyordu... Ne var ki E-5'te yürürken hemen her sözü manşetlere ta- şınan Boray Uras'ın, evine "demiryolu" ile dönerken söy- lediği; "artık otomobil yeri- ne hep treni kullanacağnn" şeklindeki sözü ise -bırakın manşetleri- çoğu gazete habe- rinde satır aralannda bile yer almıyordu... ••• •- Acılı baba Boray Uras, hem medyanuı, hem de E-5 güzer- gâhmdaki hemen tüm ile ve üçelerde "devleti temsü eden" zevatın büyük ılgisı ve deste- ği altında yürürken, akluna is- ter istemez A. Hilmi Çamur- dan'ın iki yıl önceki "demir- yolumu istiyorum" yürüyûşü geldi.... Türkiye'de artık "karayolu katliamlarımn" sona ermesi ve bunun için de 1950'lerde nı açmadığı halde, yürüyüşü- ne ait haberler medyada hep "Yeter.. şu trafik yasasını düzeltin" vb. gibi manşetler- le çıkarken, aynı yürüyûşü "ye- ter.. artık demiryoluna döne- lim" pankartıyla selamlayan- lann haykınşlanna bir satır bi- le yer verilmiyordu... ••• Evet... Ulusça hepimizi yıl- lardır gözyaşlanna boğan, he- men her aileden canlanmızı aramızdan alan, lstanbul'u "metrosuz", Bağdat Cadde- si'ni "tramvaysız", ülkeyi "trensiz" bırakan ve Türki- ye'yi otomobil-otobüs-kam- yon pazannın "vahşi arena- sına" çeviren "karayolcu sö- mürgenler" ne yazık ki bu kez de "acılı bir yüreği" sö- mürdüler... Neyse ki Boray Uras, hiç değilse evine dönerken bu "yüzsûzlüğe" yanıt verdi ve E-5'teki "eskort koruması" yerine, uzun yürüyüşünü "tre- nin güvencesi" altında nok- taladı... KİM KÎME DUM DUMA BEHIÇAK [email protected] HARBt SEMtH POROY [email protected] BULUT BEBEK NVRAYÇtFrçt tk-i £aat vafcıcam/ KEDt LEVO APTÛÜKA TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 9 Temmuz W DUNYA EDEBİYAVNIETKİLBVEN D£K. /9O4- 'TE BUGÜU, ÜULJÛ RUS ÖViKC? VE OYUN Rl ANTVN PAVLOVİÇ Ç£HOV, TEDAVİ İÇIAI SlTTtĞI AUUIAAIYADA, VERBMOesi ÖLOÜ.HENÜZ 44 YAŞIH- DAYDI. ÖYKÛL£Kİ, DÛNYA EOeBİYATINI £7K/UYEC£K ÇEHOV, OYUNlAaYLA DA TİYATGO K£P6R- A ÖN SIRALAGJNPA VeH. ALACAk.- YAPITLARIUDfi, /A/SAMA ACIMASIZ BİR. GÖZL£MCİLİKL£ yAKLAŞAN YAZAR, ONU,ACt- MAN/N SIMIRINDA VE İGOMİ İLE ANLATiR. BU ABADA, PBVRİM ÖMCESİ ĞUSYA'SIUIÜ ÛÜMÛS 7OPLUM YAPtSlUI M OKTAYA fOO- TİYATRO YAPtnARtNDA Ö2EL BİR TEKNİK KULLANlRl AHLATMAK. ISTE- ' Dİ6İ ŞEYİ, SAHNeDeiü D£VtMUİU AB.- DINBA. POİAYU YOLDıAN SÖYl£R,. ÖLÛMÛMOEN İKİ YtL ÖNCE 0902) fÜLİfCTE PANO "i DENİZ KAVUKÇUOGLU Ölüm, Medya ve Etik Teşvikiye Camisi'nin avlusunda ayağıma basan,' kamerasını kafama çarpan, beni arkamdan itip ka- kan televizyon kameramanlarından hiçbirı, "Bunu niçin yapıyorsunuz" soruma inandırıcı bir yanıt ve- rememişti. Bilmek istediğim, niçin ayağıma bastık-, ları, niçin kameralarını kafama çarptıkları, beni niçin itip kaktıklan değildi. O kalabahkta, o koşuşturma sı-., rasında bütün bunlar anlaşılabilır, anlayışla karşıla- nabilirdi. Benim merak ettiğim, öğrenmek istediğirrf bütün bunlara yol açan koşuşturmalarının ardında yatan nedenlerdi. Her gün televizyonlarda ızlemek- ten bıktığımız bir politikacı avluya giriyor, hemen ora- ya koşuyorlar, bir ses sanatçısı gözlerini siliyor, he-- men başına üşüşüyorlardı. Bir politikacının cenaze- ye gelmesinin, bir ses sanatçısının cenazede göz-rr, yaşı dökmesinin "haber" değeri taşıyan hangı yant" vardı. Kimi, hangi izleyiciyi ilgilendirecekti bu görün-., tüler? Objektiflerini ölünün, cami avlusunun bir ke-,, narına sıkışmış acılı ailesinin bıreylerıne doğrultu- yoıiar, onları teker teker "zoom "luyorlardı. Annenin,, babanın, eşin, çocukların, yakınlannın gözyaşlarınr çekiyorlardı... Gözyaşlarını getıreceklerdı ekranlara;- Sunucular, arka plandan gelen bir müzığın eşlığin-' de, en acıklı, en etkileyici sesleriyle, sankı olağandı^I şı, hiç bilinmedik, hiç beklenmedik bir şeyden söz; edercesine, o insanlann nasıl ağladıklarını, nasıl üzül-: düklerini anlatacaklardı ızleyicilere. O görüntüler, o- / sesler, o gözyaşları kim bılir kaç kez yinelenecekti ekranlarda. Bunu niçin yapıyorlardı televizyoncular?. Ne umuyorlardı bundan? "Biz yalnızca görevimizi yapıyoruz..." yanıtı hiç inandırıcı gelmiyordu insana. II. Dünya Savaşı son- rası kurulan Nürnberg Mahkemeleri'nde temerküz kamplarının gardıyanlan da, Yahudilerin fınnlandığı ocaklann nöbetçilerı de benzer yanıtlar vermişlerdi yargıçlara. "Biz, bize söyleneni, bızden isteneni yap- Wc"diyereksavunmuşlardı kendilerini. Kameraman- lar da "görev ta//mat;"nı çalıştıklan televizyon kanal- lannın haber merkezlerinden, şeflerinden alıyorlar- dı. Bu, onların "masL/m/yef"ine bir gerekçe olabilir mıydi? Hiç mı meslek ahlakları, ınsani duyguları yok- tu bu genç habercilerin? Bir cami avlusunda insan- ların hayatlarının en özel anlarına müdahale etme- nin, mahremiyetlerini hırpalamanın, kişısel haklan- natecavüz etmenin her şeyden önce bir "insanisuç" olduğunun nasıl farkına varmıyorlardı? Varamıyorlar- dı? Cenaze namazındasaftutan ünlülen çekeceğım diye musalla taşına tırmanmaya çalışmak hangi "gö- rev talimatı" ile açıklanabılırdı? Kemal Sunal'ayakınlıkları bilinen ınsanlara. onun dostlarına, arkadaşlarına mikrofon uzatıp "Ne düşü- nüyorsunuz" diye soruyordu habercıler. Ölümü yü- reklerinde duyan, ne düşündükleri bilinen ınsanla- ra. "Ne düşünüyorsunuz" diye sormak nasıl bir man- bğın ürünüydü... Tank Akan'ın söyledığı gıbı, "ne dü- sûnmeteri" bekleniyordu o insanlardan. Ne duyulmak, ne öğrenilmek isteniyordu onlardan? Cenaze morg- dan ahndığında onlarca televizyon ekibi takılmıştı cenaze arabasının peşine. Cenaze arabasında ba- basına eşlik eden evladın acılı yüzünü görüntüle- mek için birbirleriyle yanşıyordu televizyon ekıpleri. Ali Sunal, yüzünü ellerıyle kapatıyor, görüntülen- mek istemediğını bellı ediyor, amatelevızyonculartın- mıyorlardı. Nasıl bir meslek anlayışıydı bu? ölünün yakınlannı kabristanda, cenaze indirilir- ken de yalnız bırakmamıştı televizyoncular. O veda anında orada istenmediklerinin, orada bulunmaları- nın hoş karşılanmadığının, oradaki varlıklarıyla, ölü- leriyle baş başa kalmak isteyen ınsanları yaraladık- larının, o insanlann bu bir kere yaşanacak, bir daha tekrarlanamayacak "an"ı onlarla paylaşmak isteme- diklerinin farkında değillerdı. Farkında olamıyorlar- dı, ne yazık kı 'ölüm'ü magazinleştırecek kadarduy- gudan, düşünceden, bilinçten, etikten yoksunlaşmış- lardı. Medyanın genel yozluğu, düzeysizliği bu genç habercilerin beyinlerine, işlerine de yansımıştı. Pat- ronları gibi onlar için de "reytıng" her şeyin önünde geliyordu. Eğer reyting getiriyorsa, kanı; reyting ge- tiriyorsa, şiddeti; reyting getiriyorsa, ölümü paparaz- zileştiriyorlardı. Bunun için koşuyorlar, koşuşturu- yorlardı. ölülerini toprağa verdikleri, hayatın bundan son- ra "onsuz" yaşanacağı gerçeginin bilince oturmaya başladığı o "özel" günün akşamında en mahrem mekânlannda, evlerinde bile rahat bırakılmamıştı ai- le. Bir televizyon kanalı evin bahçesine yerleşmişti. Yukarıda, ölünün evinde dualar okunurken televizr yoncular aşağıda konuklarla, büyük bir insan kala- balığıyla canlı yayın yapıyorlardı!.. Bir cenaze akşa- mının mahremiyetı, kutsallığı, dokunulmazlığı hiçbir anlam ifade etmiyordu medyamıza, bu acıklı yeni düzen Türkiyesi'nde. Faks:0212-723 84 97 (e-posta: dkavukcuoglu(« tuyap.com) BULMACA SEDAT YAŞAYAıV 1 2 3 4SOLDANSAĞA: 1/ Yürüyen .. merdiven. 2/ "- -- çoğunluk": 2 Üye sayısının 3 yandan bir faz- lası olmasıyla sağlanan çoğun- luk... îzmir'in bır ilcesi. 3/ Bü- yük erkek kar- deş...Topudüş- man ateşinden koruyan zu-hlı bölme. 4/ Kuzu sesi... Afrika'dabirülke. 5/ Sakat kimse. 6/ Aya- ğın yüksek olan üst bö- lümü... Toprağın nemi. 7/ Organlann ya da do- kulann arasında bulu- nan boşluklar... Kırsal kesimde büyük toprak- lan olan varlıklı ve sö- zü gecer kimse. 8/ Pet- rol thraç Eden Ülkeler 9 | Örgürü'nün simgesı... Yıyeceklerı, nesnelen, yüksek ısıyla sterilize ve dezenfekte etmekte kullanılan kapalı aygıt. 9f Birsatrnnç oyuncusuııuntek başına bırçok oyun1 ^ cuya karşı aynı anda oynadığı parti. YUKARIDAN AŞAGIYA: 1/ Mantık... Domates, baharat gibi şeylerle yapılan ve kimi yemeklerin üzenne dökülen terbıye. II Yaluı... Kar firtınası. 3/ Güreşte bır oyun... Put. 4/ Satrançta bir taş... Evlenmek isteyen erkek için kız görmeye gıden kimse. 5/ Mal alıp karşıhğında mal vererek ödeşme. 6/ Selçuk- lularda şehzade eğıtımı ya da bır eyaletın yönetımı ile görevli vezirlere venlen san... Bır gıda maddesı. II Alp Dağlan'nıntunstikbırbölümü... Soyundan gelınen kim- se. 8/ Eskı yapı ya da kent kalıntısı... "Bır gün ola sen- siz kalam / Kurda kuşa — olam'" (Yunus Emre) 9/ Ka- bul etmeyerek gen çevume... Katma, ekleme.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear