23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 TEMMUZ 2000 PERŞEMBE CUMHURtYET SAYFA J V L J L J I U l \ kultur@cumhuriyet.com.tr 15 NatachaAtlas ve Cheb Mami, Mısır ve Cezayir müziğinin en yeni örneklerini sunacak Arap çöllerinden yanık ezgiler CUMHURCANBAZOĞLU 7. Istanbul Uluslararası Caz Festiva- li'nde sıra eğlence, dans ve etnik ezgi- lenn bir arada yaşanacağı 'sıcacık' iki konsere geldı. Arap müziğinin modern yanını yansıtan Natacha AÜas ile Cheb Mami art arda sahneye çıkarak Mı- sır'dan, Cezayir'den Arap müziğinin en yeni örneklerini verecekler ve düet de yapacaklar. Kuzey Afrika müziği, geç de olsa, 90'ın ikıncı yansmda dünyayı etkisi al- tına almaya başladı. Bu bölge müziği- ni, küJtürünü sabırla dünyaya taşıyan raı'ciler sonunda herkes tarafindan ta- nınmayı başardılar. Şımdi de sıra Mısır müzığınden örnekler veren Natacha At- las'ta. Etnik müzikler üzerine bir laboratu- var esprisinde müzık üreten Transglo- ubal Underground grubunun solisti ve dansçısı olarak bırkaç kez Türkiye'de sahneye çıkan genç sanatçı bir süredir solo albümlerle de yolunu çizmeye ça- lışıyor. Mısır asüh Filistinli bir Yahudi aile- den gelen, Brüksel'de doğup Londra'da büyüyen, 90'lann başında Jack VVobbe tarafindan keşfedılen. Peter Gabriel ve Apache Indiandan destek gören Atlas, son olarak Gedida albümüyle Kuzey Afrika müziklerini yansıtan üçlemesi- ISIMBUI 7.ULUSLARARAS1 .ÎV. 1 !!, İSTANBUL . UAKFI CAZ FESTIUALI ni (Diaspora, Halim, Gedida) tamam- lamıştı. tlk iki çalışmada olduğu gibi bol ri- timli ezgilerle ve gırtiak oyunlanyla Doğu'yla Batı'yı bir araya getiren At- las için Batılı bir müzik dergisinin ta- rumını aktaralım: "Mısırt baba, tngiliz anne,Arap dede. OBrüksel'de doğmuş. rtho-techno dinleyenlerin hiç de yabancısı olmayan Natacha Atlas, etnik pazaraı yeni kraliçesi olmaya aday. rai'cilerin en sivri dillilerinden Cheb Mami, pop camiası tarafindan da kabul görüyor artık. Londra'dayetişmiş. tşteancakböylebir kfiltûr mozaiği sonucu böyle modern Arap pop prensesidoğabflirdi ve gerçek- leştL." Natacha Atlas etno-techno dinleyen- lerinhıç de yabancısı değil, ama asıl ünü bir süre önce Jean-MichelJarre'ın Me- tamorphoses albümünün klip parçası C'est La Vıe'ye sesiyle katılarak yap- tı. Müziğini tanıtabilmek için her türlü fırsatı değerlendıren, W0MAD dahil birçok festivale katılan Atlas, birkaç yıl içinde etnik pazann yeni kraliçesi olrria- ya aday... Geçen yüzyılın sonunda Cezayir'de Oran bölgesinde doğan ve başlangıçta kocalan tarafindan terk edilmiş kadın- lann toplantılarda söyledikleri müzik olan rai'ye (fikir ya da arzum anlamı- na geliyor) sahip çıkan gençler, işin içi- ne synthesizer'ı koyarak kıvrak ritimli bu müziği önemli bir ihracat kalemi ha- line getirdiler. Biz de bu müziği önce Khaled'le ta- nıdık, ardmdan Rachid Taha'yı ve Fa- udeTi sevdik; en önemli ismi Cheb Ma- mi'nin şarkılanna ise çok geç ulaşabil- dik. Raı'nin prensiyken 19 yaşında (1985) Pans'e göçen, burada büyük ça- ba sarf ettıkten sonra uluslararası yıldı- za dönüşen Cheb Mami'nin birçok par- çası, aslında bizun popçular tarafindan Türkçesözlerlebizlereaktanlmışü, ama ustayı keşfetmek bıraz zaman aldı. önce solo albümleri geldı, ardından da Sting'le yorumladığı güzel parça De- sert Rose. Vokali ve düzenlemeye kat- kısıyla geçen yılın bu flaş parçasına çok şey katan Cheb Mami pop camiası ta- rafindan da kabul görüyor artık. Köktendincılenn baskısıyla Rai'ci- ler son dönemde polıtık mesajlardan uzak dunıyorlar; ancakCheb Mami ara- larında en sivri dilli olanlanndan. ör- negin Meli Meli albümündeki Bledi ad- h parçada Cezayir'de yaşanan trajediyi anlatan Cheb Mami'nin yenı albümü- nün bitmek üzere olduğunu dinleyen- lerine aktaralım.. Avrupa Edeblyat Ekspresl 2000'ln yolcuları glttlklerl her yerde llgl ve müzlkle karşılanıyor Rusya'nınyaşayan sesleri SEZERDURU MOSKOVA - Avrupa Edebiyat Ekspresi 2000 yolculan Rusya'nın hangi kentine gelirlerse gelsinler (Kaliningrad-StPetersburg- Moskova), mutlaka müzikle karşılaruyorlar istasyon- larda. Kent bandosu çalıyor, halk mü- ziği ekiplefr' ulusal Yevtuşenko, "Ailem büyük, çokpara gerekiyor. Buyüzden Amerika'da ders veriyorum* diyor. kıyafetleri içinde şarkılar söylüyor ve dans ediyoriar. Buket buket çıçek- lerveriliyoryolculara. Sokaklartre- nin bez afişleriyle, kalman oteller ve etkinliklerin yapıldığı salonlar büyük boyutlu afışlerle donatılmış oluyor. Moskova Belediye Başkanı Kuş- nof un Hermıtage Garden adlı park- ta verdiği büyük davete, Rusya'nın en ünlü tenorlan, sopranolan, halk müziği ekipleri ve dansçılan göste- "rileriyle renk k&ttı.Tönötldf Pa- varotti'yi asla aratmayacak kadar etkili, güçlü seslere sahip. Akıl almaz büyük- lükteki Moskova Metro- su'nda senfoni orkestrası elemanlan Bach ve Vrval- di çalıyor, para topluyorlar. Fransız Büyükelçiliği'nde kar- şılaştığımız ünlü ozan Yev- tuşenko bıle. "Ailem büyük, çok para gerekiyor. Bu yüzden Amerika'da ders veriyorum" diyor ve bizim ekibe çok ilgı gösteriyor. Elçılıkteki davette ay- nca Beia Ahmadulina ıle karşı- laşıyoruz. Laf arasında "Nâ- znn'ı da öldürtmek istedüer" diyor. St. Petersburg ve Moskova'da her şey büyük boyutta. Caddeler, saray- lar, binalar, parklar, anıtlar... Kütüp- haneler milyonlarca kitapla dolu. Müzeler.. yahıızca Hermitage'da 3 milyon eser var. Petersburg'da kış- lık saray, yazlık saray yanında, dev- rimin hazırlandığı Smolnij'i gezi- yoruz. Büyük salonu, Lenin'in ça- lışma odasını, el yazısını, ailesiyle yaşadığı özel bölümü, giysilerini, çay fincanını, o zamana göre bile ufacık olan demir karyolasmı görü- yoruz. Bu arada 'Edebryat-PoBtika veYe- ni Teknolojiler', 'Edebiyatm Zama- na BalaşT, Dilfcr, Gelenek ve De- ney' tartışılıyor; PEN merkezi, mil- lı kütüphane, yayımcılar ziyaret edi- liyor. St. Petersburg'da doğal ola- rak on kılometrekk Nevsky Pros- pekt arşınlanıyor ve oradaki, Dostayevski'lenn, Puşkin'lerin devam ettiği Cafe Literaire'ye gidiliyor. Moskova'da Puşkin Mü- zesi gezihyor. Gazeteci- lerle buluşuluyor, Sa- natçılar Bırhğı zi- yaret edılı- yor. Ve yazarlar gruplara aynlarak lurgenyev,Gogol,Nekrasov, Gaidar, Puşkin. SvetJov, Lubtino, Tobtoy,An- na Akhamatova, Güney-Batı Ma- hallesı, Sotzjenhzm'in kurduğu va- tandaşlıktan atılanlar kütüphanele- rine gidiyorlar. Orada kendilerine yazar ve kütüphane hakkında uz- manlar tarafindan bılgi venliyor. Uz- manlar konulanna son derece hâ- kim. Konukseverlikleri ise müthiş. Bu arada altı bin kişilik Russia Oteli'nde odamızdan çıkıp kahval- tı salonuna gitmemiz 15 dakika sü- rüyor. Bu otel nasıl hiç aksamadan işletiliyor, inanıln" gibi değil. Oteli- mizden Kızıl Meydan 5 dakika. Ora- dan defalarca geçiyoruz. Büyüleni- yonız. Aynca otobüs turlan ve Mos- kova Nehri'nde yaptığımız gemi gezisiyle bu monumental kenri ta- nıma ve kavrama olanağı bulu- yoruz. Bu arada ben, ünlü Mosko- va Metrosu'nda yolumu bula- rak Puşkin Art Gallery'ye gi- diyor, Picasso, Gauguin, Mo- net, Manet, Cezanne, gûm- rükçü Rousseau, Rodin ve Chagall'len büyük birzevk- le izliyorum. Puşkin Müzesi'nde beni bekleyen bir sürpriz daha var. Birincı kat 7 No'lu bö- lümde sergilenmekte olan Truva HazinesL 6 Fotoğraf9 zamanın ayııası ve hatırasıdır9 Fransızyazar ve yönetmen Serge Bourguignon 'un sergisi Fransız Kültür Merkezi 'nde sürüyor ZEYNEPTASÖZ " Fotoğrafia ilk olarak smemayı bıraküktan - Çalışmalannıan çoğunu Asya'da gerçek- üzere iki bölümden oluşuyor. Siz bu sergiyi na- ^ ^ ^ sonra mı tanıstınız ? lestirmenmn özel hir sehehi var mı? sıl tanımlrvnnnıııiız? Fransız yazar ve film yönetmeni Serge Bo- urguignon, çoğunluğu Asya'da çekümiş fotoğ- raflardan oluşan karma bir sergiyle Fransız Kültür Merkezi'nde. Güzel Sanatlar Akademisi'nin Heykel Bö- lümünü bitirdikten sonra Sinema Yüksek Oku- lu'na devam eden sanatçı, film çekımleri için gittiği Asya'da uzun yıllarkaJdı. 'LesDimanc- hesdeVHted'Arvay'fumiyleönce'V^nedikEkş- tirmenler ÖdüJö'nü, 196O'ta ise 'En lyi Ya- bancı Film Ödülü'nü alan Bourguignon, Bir- manya'da çektiği diğer uzun metrajlı fîlmi 'Le Sourire'le de Cannes Film Festivali'nde 'Aran Pataniye Ödûlü' aldı. MerviD ve Zwoboda gibi ustalarla çalışan sinemacı, bu yeni sergisiyle 'za- manın aynası ve haürası' olarak nitelediğı fo- toğrafı diğer anlatı biçemlerine ekliyor. - On yılhkbir sinemacüıkdeneviminden son- ra uzun metrajh fîbniniz 'Les Dimanches de Vil- le d'Arvay'la 'En lyi Yabancı Film Oscan'm aldınız. Bu döneminasıl değeriendiriyorsunuz? _ SERGE BOURGUİGNON - Benim kendi- me has bu" zaman anlayışım var. Bazı yıllar çok uzun, bazılan ise bir dakika gibi geçiyor. lyi değerlendirildiğinde bir yılda, tüm ömriinü- zün çahşmasına bedel işler gerçekleştirebilir- siniz. Zamanı ölçmeyi sevmiyorum. Hiçbir şey onun akıp gitmesini engelleyemiyor. - Zamanıyakalaınak içinmi fotoğraf çeidyor- sunuz? BOURGUİGNON - Fotoğrafın zamandan bir samurayın kıhcı gibi keskin bir parçayı ajor- masmı bir bakış, gülüş veya gözyaşının ikon- lara dönüşerek zamamn ötesine geçmesini se- viyorum. - Fotoğrafla ilk olarak smemayı btraküktan sonra mı tanıstınız ? BOURGUİGNON - Aslında, başından beri hepsini aym anda yaptım diyebilirim. Fibn çe- virmek için gittiğim Asya'da, fotoğraf çekme- ye başladım. Hayatım boyunca fotoğraf çektim, bazen zevk içuı bazen de hayatımın neresinde olduğumu hatırlayabilmek için. - Fîlmlerinizi değişik coğraryalarda çekiyor- sunuz. Şu ana kadar nerelerde çabştuuz? BOURGUİGNON- Birmanya ve Hünalaya- lar'da birçok çekim yaptım. 'Le Sourrire' fıl- minin tümü Birmanya'da çevrildı. Bunun dı- şında Çin'i kapsayan çalışmalanm da oldu. - Çalışmalannıan çoğunu Asya'da gerçek- leştirmenizin özel bir sebebi var mı? BOURGUİGNON-Asya'ya büyük hayran- lığım olduğu doğru. Aynca Asya'yı en iyi ta- nıyan Batılılardan olduğumu da söyleyebüirim. Asya'mn benı hep çeken bir tarafı oldu, zaten hayatımın bir kısmını da orda geçirdim. 'Les Dhnanches de Vdle d'Arvay' gösterime girdi- ğinde Japon halkını çok etkilemişti. Bana bir Japon devlet adamının 'seyrettiği en Japon yan- hsı' film olduğunu söylediğinı hatırlıyorum. Sanınm bu kültürde beni en çok çeken şey re- sim sanatıydı. -Seı^sryab-beyazv'erenkhfotoğraflarohnak otoğrafin zamandan bir samurayın kıhcı gibi keskin bir parçayı ayırmasını; bir bakış, gülüş veya gözyaşının ikonlara dönüşerek zamanın ötesine geçmesini seviyorum. fizere iki bölûmden oraşuyor. Siz bu sergiyi na- sıl tarumlıyorsunuz? BOURGUİGNON- Çin'de kaldığım dönem- de, otelin çekçekçisi, sosyalist oknadığımdan emin olduktan sonra, beni, yabancılan pek al- madıklan Pekin'in en eski mahallelerinden 'GökKöprû'ye götürmüştü. Bu serginin fotoğ- raflannm çoğu o mahallede çekildi. Cambaz- lar, soytanlar, masalcılar ve kâhinlerin sıralan- dığı mahallerün kendine özgü mistik atmosfe- rini resimlemek istedim. - Kendinizi hangi rürle daha özgür ifade ede- biüyorsunuz ? BOURGUİGNON- Benim için hepsi aynı şeyin değişik şekilde ifade edilmesi; o kadar. Bir şarkıyı çalmak için gitann birden fazla akorduna dokunmak gibi bir şey... Smıflandı- nlmaktan hoşlanmıyorum. Benim için heykel, fotoğraf, sinema veya resim kendimi ifade ede- bihnemin yollan sadece. Ama en iyi yaptığım işin sinemacılık olduğuna inanıyorum, ben fo- toğraf sanatçısı değilim. - Bu sergiyi açmaya nasıl karar verdiniz ? _ BOURGUİGNON -Kendimerağmendiye^. bilinm. Ben hayatrm boyunca çektiğim fotoğ- raflanmı, bir kere bile sergilemeyi düşünme- miştim. Ancak birçok arkadaşımın zorlamasıy- la bu işe başladım. önce pek hevesli değildim, tuzağa düştüğümü hissediyordum, ama şimdi yıllardn: yaptığım işleri görmek hoşuma gidi- yor. -Yeni sergi projeleriniz de olacak o zaman.. BOURGUİGNON - Bazı projeler yavaş ya- vaş şekillenıyor kafamda. Daha çok belli bir te- ma üzerine çalışmayı tercih ediyorum. Mese- la firtına fotoğraflanndan oluşan bir sergi aç- mayı düşunüyorum. ODAK NOKTASI AHMETCEMAL YÖK Tartifmasmda Unutuiairlap (1) Geçen haftakı yazımın özeti şuydu: Bugünlerde haklı olarak yenkJen alevlenen YÖK tartışmalann- dan üniversiteler adına geleceğe yönelik olumlu so- nuçlar elde etmek istiyorsak eğer, tartışmalan yal- nızca YÖK'ün yaptıklanyla ya da yapamadıklany- la sınırlı tutmak akılcı bir davranış olamaz. Bu bağ- lamda yapılması gereken, Türkiye'de üniversite kurumunun kendini bir bütün olarak, YÖK'un ön- cesini ve sonrasını da kapsar biçimde bir özeleş- tirinin süzgecinden geçirmesidir. Çünkü YÖK, de- yiş yerindeyse "damdan düşmemiştir" ve Türki- ye'de üniversitelerin 1960-1980 arasındaki "altın çağ" boyunca tanık olunan çeşrtli tutum ve dav- ranışlan, YÖK'ü olanaklı kılan zeminin hazırlan- masına küçümsenemeyecek katkılarda bulunmuş- tur. Türkiye'de üniversite kurumu, 1961 Anayasası ile kavuştuğu bilimsel-yönetsel özgüriüğü ilk ola- rak kendi içinden bir ayıklama yapmak için kullan- mıştır. Çeşrtli üniversitelerde çalışan 147 bilim ada- mının adlannın saptanmasına o zamanki kimi öğ- retim elemanlannın ne denlı yogun(!) katkılarda bulundukları, günümüzde artık yakın tarihimizin bilinen birgerçeğidir. Bu "o/ta>cça//fma''sonucun- da 1960 sonrasında, aralannda örneğin Sabahat- tin Eyuboğlu ve Azra Erbat gibi çok değerli dü- şünürlerin de bulunduğu onlarca öğretim üyesi, bir çırpıda görevlerinden uzaklaştınlıvermiştir. Gerçi bu oğretim üyeteri için sonradan bir af(!) çıkanlmışrır; ama bu, Türkiye'de üniversite kuru- munun kendi çatısı attında yer alanlar elıyle yedi- ği acı darbenın etkilerini ortadan kaldırmaya yet- memiştir. Çünkü bu olay, kımı öğretim uyelerinin -kadroda ilerleme hırsı, kıskançlık ve çekemezlik gibi nedenlerie- kendi statülerini ciddiye almadık- lannın ve almayabileceklerinin bir göstergesi ye- rine geçmiştir. Böyle bir durumda, 1980 sonrasında öğretim uye- lerinin üniversrtelerden sıkıyönetim komutanlıkla- nnın iki satırlık yazılanyla uzaklaştınlmalanyla ken- dini gösteren "hafıfe alma"'ile, 147'lerolayınınser- gitediğı "hafife alma" arasında bir neden-sonuç iliş- kisi kurmak, ikincisinin yolunun birinci girişimle biriikte açılmış olduğunu savunmak, acaba abar- tılı bir görüş mü olur? 1960-1980 arasındaki dönemde Türkiye'de üni- versite kurumu, kendisini çok yakından ilgilendi- ren kimi politik konularda da cıddiyetsizlik ve tu- tarsızlık ömekleri sergılemıştır. Özellıkle yetmişli yıllann "özel yûksekokullar" olgusu ve tartışmala- n, herhalde bugün de unutulmamış olsa gerektir. O yıllarda hemen her gün birer mantar gibi bitive- ren özel yüksekokullara karşı haklı birsavaşım yü- rütülürken, örneğin Istanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin kadrosunda yer alan bazı öğretim üyeleri bile bir yandan, o zamanlar "devrimci" di- ye anılan bir dekanın çevresinde bu savaşımın içindelerken -ya da daha doğrusu, kendilerini öy- le gösteririerken-, öte yandan da kapatılması is- tenen öze) yüksekokullarda ders vermeyi sürdür- mekte bir tutarsızhk görmemişlerdir. O günlerin meydanlarda öğrencilerce özel yûksekokullar aley- hine düzenlenen gösterilerin baş aktöıieri arasın- da yer alan bu öğretim üyelerinden bazıları, gunü- müzde özel üniversitelerde yönetim gorevlennde bulunmaktadırlar! Bu, kendileri açısından bir "tu- tarlılıkörneği" olsa bile, üniversite kurumunun üs- tüne tutarsızlığın gölgesini düşürmüş olması ba- kımından düşündürücü bir örnektir. öte yandan 1960-1980 arasındaki bilimsel öz- gürlük döneminde Türkiye'de üniversite kurumu, böyle bir özgürlüğe yakışır yoğunlukta bilimsel üretkenliğin de çok uzağında kalmıştır. Bunu an- lamak için o günlerin bilimsel istatistiklerine kısa bir göz atmak bıle yeterli olacaktır. Bu konuda yal- nızca bir örneğe değinmekle yetinelim. 9 Temmuz Pazar günkü Cumhuriyet'te Deniz Som, "Vaziyet" başlıklı köşesinde Türkiye'de on yıllardır yürütülen arkeolojik kazılara ve bu kazıla- nn sonuçlannı içeren yayınlara değiniyor. Som'un verdiği -daha doğrusu anımsattığı- bilgiye göre değerli bilim adamımız Prof. Dr. Ender Varinlioğ- lu, Kültür Bakanlığı'nda Anıtlar ve Muzeler Genel Müdürü iken kazı yapanlara bir koşul getirmek is- ter ve "Yaptığınız kazının sonucuna ilişkin her yıl ö///mse/yay7nyap/n"der.SayınVarinlioğlu'nun, ya- bancı arkeologlar bağlamında çok doğal olan bu talebi, Som'un deyişiyle "Neredeyse çeyrekyüz- yıl önce kazı Izni almış ama tek satıryayın yapma? mışkazıbaşkanıprofesörtân'aysManrr&sıyla, Proft Dr. Ender Varinlioğlu'nun da görevinden istifasıy- la sonuçlanır! Başlangıcından günümüze, Türkiye'deki kazılar üstüne yapılan yayınlann kaçının yerii, kaçının da yabancı kalemlerden çıktığına bakmak, Deniz Som'un saptamalannı daha da destekleyecektir. Bir bilim adamının başkanlığını yürüttüğü kazı- lara ilişkin bilimsel yayın yapmaması, YÖK ile mi yoksa Türkiye'de 1980 öncesinde de yeterli dü- zeyde bir bilim geleneğinin oluşturulamamış olma- sıyla mı ilintılidır, bunu okurlann takdirine bırakıyo- rum... • e-posta: ahmetcemal@superonline.com acem20@hotmail.com - BUGÜN • nARPHANE-l AMİRE'de Türk Tarih Vakfı Yaz Etkinlikleri çerçevesinde saat 11.00 ve 13.00'te Daver Atabey ın 'ElazığDüğünû' adlı kısa filmi gösterilecek. Saat 16.00'da ise Prof. Dr. Gûnkut Akm, 'Güneydoğu Mimaris' adlı söyleşiyı gerçekleştirecek. (513 50 82) ..»..». • ENKA VAKFI'nda 'Kültür Programı 2000' kapsamında saat 21.15 'te şef Ender Sakpınar' m yönettıği Enka Sinfonietta'nın konsen izlenebilir. (2762214) BVÜBUL CAZ FtSTtVALPNDE BUGUN • CEMİL TOPUZLU AÇIKHAVA TtYATROSU saat 21 OO'de Natacha AÜas'ın ardmdan Cheb Mami konserine sahne olacak. (293 31 33) • ROXY'de 23.30'da John Nugent Quartet 'J&B Jam Sesâon' gecesinde çalacak. (293 31 33) • BABYLON'da 23.00'te DJ Arkm Alkn'm yer aldığı Montreal Tribal lYio'nun konseri izlenebüecek. (292 73 68)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear