23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
7 MAYIS 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Süpüngen Bursa'nın yoksul semtierindeki bir ilköğretim okulunda geçen öyküyii Fehmi Enginalp anlatıyon Öğretmen, üçüncü smrftaki öğrencilerine ev ödevi vermiş ve bildikleri sürüngenlerin (& adını X yazmalannı istemiş. Bir gün sonra, öğrenciler hazırladıklan ödevleri sırayia okumaya başlamış. Bir öğrenci: - Yılan, kertenkele ve bir de babam. Çocuklar gülüşmüş, öğretmen şaşırmış: - O ne demek yavrum, baban neden sürüngen olsun? - Babam da sürüngen öğretmenim. Kim babama ne yapıyorsun dese o da hep "ne yapalım sürünüyoruz işte" diyor. Haritalar Sıvas'ın Divriği ilçesinde imam-hatipli öğrencilerin sınırlarını Arap abecesi ile çizdiği Türkiye haritalan vardı. Divriği Cumhuriyet Savcılığı konuyu soruşturmuş, suç unsuru bulmamış. Haritalann fotoğrafını çeken Divriği'deki muhabir arkadaşımız Mehmet Aydın ise henüz suçlu duruma düşmemiş! Elektronik posta: someposta.cumhuriyetcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - İki yıl sonra HaHçte yüzülebilecekmiş... "Insanlar iki vıl sonra baĞısıkiık kazanacak! ir hukuk devleti olduğu teoride kabul edi- len ancak pratikte hukuk devleti olma sa- vaşımı verilen Türkiye'de ilk kez bir hukuk- çu cumhurbaşkanı seçildi ve Anayasa Mah- kemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer, Meclis tu- tanağını alırken yaptığı iki dakikalık kısa konuşma- sında seçim sonucunu, kişiliğinde yaıgıya verilen de- ğer olarak niteledi. Meclis'teki beş parti genel başkanının imzaladığı an- cak iktidar ortağı üç partiden oy aldığı anlaşılan Se- zer'in bu saptamasının ne kadar doğru olduğu tartışı- lır. Çünkü iktidar ortaklarının ilk tercihi, görev süresini uzatıp Süleyman Demirel'i cumhurbaşkanı yapmak- tı ve bu tercih, yargıya pek de öyle büyük değer veril- diğini göstermiyordu. Demirel'i seçebilselerdi, örneğin yargı kararlarının askıya alındığı temel atma törenleri bir "devlet klasiği" olmaya devam edecekti! Üstelik De- mirel'i seçmek isteyenler, gizli oylamaların alenileşti- rilmesi gibi bir tortuyu da siyaset sahnesinde bıraktı! Sezer Cumhurbaşkanfığı seçiminin siyaset sahnesine bıraktığı bir başka tortu ise bundan böyle Meclis dı- şından cumhurbaşkanlığına aday gösterilecek ka- mu görevlilerinin görevinden istifa etmemesi gibi bir geleneği başlatması oldu. Sezer'in oturduğu kol- tuk belki bugün için bir sorun yaratmadı ancak ya- rın hangi sorunları yaratacağı bilinemez. Sezer'le geçecek yedi yılın sonunda Türkiye'nin hangi noktaya geleceğini de şimdiden kestirmek güç. Fakat, kamuoyu önünde bugüne dek iki kez ko- nuşan Ahmet Necdet Sezer'in cumhurbaşkanı se- çildikten sonraki iki dakikalık konuşmasında önümüz- deki yedi yılın ipuçlannı bulmak olası. Parlamenter sistemden yana olduğunu daha ön- ce açıklayan ve sorumsuz cumhurbaşkanının yet- kilerini fazla bulan Sezer'in, Türkiye'nin gündemine "başkanlık" ya da "yan başkanlık" modellerini ge- tirmeyeceği kesin gibi. Fazla konuşmaktan hoşlan- mayan Sezer'in, iki dakika içinde ana hatlan ile çiz- diği Türkiye tablosunu siyasilere anlatabilmek için dilinde tüy bitinceye kadar konuşmak durumunda kalması ise büyük olasılık! . ( Sezer'in öngördüğü Türkiye şöyle: Hukuk devleti. Egemen devlet. Demokratik dev- let. Demokrasinin kural ve kurumlanyla işlediği bir devlet. Ulusal devlet. Atatürk ilke ve devrimlerinden yana devlet. Laik devlet. Kutsal inançlann yöneti- me ve siyasete bulaştınlmadığı bir devlet. Tutumlu devlet. Sosyal devlet. Eşitlikçi devlet. Sezer'in seçilmesi, Amerika ve Avrupa Birliği'nde olumlu yankı uyandırdı. Ne ki, Sezer'in çizdiği Tür- kiye tablosundaki bazı motifler, "küresel akım" an- layışına hiç uymuyor. Türkiye, umanz Sezer'le zoru başanr. SESSIZ SEDASIZ (!) NVRÎKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Makyaja kanmayın: Al birini vur ÖTÜKEN'e! Hilmi YavıCdan abnacak derslepl Başı Amerika Birieşik Devletleri'nde yaşayan malum tarikatın gazetesin- deki köşesinden llhan Selçuk'a sa- taşarak adını gündeme getıren Hilmi Yavuz, piyasada her ne kadar "ede- biyatçı" olarak tanınıyorsa da aslında bir memur. Mimar Sinan Ünrversitesi Fen Ede- biyat Fakültesi'nde kadrolu bir öğre- tim görevlisi... Maaşını devletten alıyor... Fakat hayat pahalı... Halıyle devletin parası yetmiyor... Zaten devlet de bunu bildiği için ki- mi memurtannın dışanda iş yapması- na izin veriyor... Lakin, Hilmi Yavuz amirierine haber vermeden, izin aJ- madan iş yapabiliyor. Onun böyle bir ayncalığı var... Mimar Sinan Üniversitesi'nin kad- rolu elemanıyken gidip bir vakrf üni- versitesinde de ders verebiliyor. Ders deyince... Devlet üniversitesindeki öğrencile- rinin "Hilmi Hoca"yı pek göre- mediği de söyleniyor. Hilmi Yavuz'un adı Mimar Si- nan Üniversitesi'nde "banka- matik hocası"na mı çıkmış ne... Hani şu ortalıkta görünmeyip de maaş günü geldiğinde bankamatiğin önünde sıraya girenlerden! Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nur Alkış'ın, Hilmi Yavuz'un izin- siz ders vermesî ve asli görevi olan derslere girip girmediği konusunda yapacağı bir açıklama olmalı. Bekliyoruz... ÇED KOŞESİ OKTAY EKtNCİ Sıkılma Hakkı!..' Zaman gazetesi yazarlann- dan Hilmi Yavuz'un 21 Nisan 20O0'de yayımlanan tlhan Sel- çuk'la ilgili yazısı medyamızı öylesine "eşzamanh" olarak et- kıledı ki Hürriyet ve Sabah 29 Nisan'da sayfalannı aynıjazıya ayırdılar... Derken MUliyet de potaya gir- di ve yine Hilmi Yavuz'un şu sö- zünü "seçerek" başlığa çıkart- tığı bir haberle kendi okurlannı da "bilgilendirmiş" oldu: "llhan Selçuk'un durumu çok vahim..." (02/Mayıs/2000) Peki, Hilmi Yavuz ne yazdı ki önemı bir hafta sonra "farkedil- di" ve kendi gazetesinde bile manşete çıkartamadığı "sert söz- leri" medyada dizi haberlere "başhk" yapılarak, Zaman oku- mayanlara da en genış şekilde duyuruluverdi?.. llhan Selçuk'u "Türkiye'nin önünü tıkayan kafalar" arasın- da ilan eden Hilmi Yavuz, buna gerekçe olarak "kırk yıldır ay- nı şeyleri yazdığını" ilen sürü- yor ve bu müthiş çıkışını ise "bi- reysel" bir nedene bağlıyordu: "(...) bu insanlardan sıkılıyo- rum, sıkılma hakkımı kullanı- yorum..." (Hürriyet 29 04, 2000) rikimlerini yeni "kitaplara" ak- tanyor. Türkiye'nin "önünü tı- kayan''' kültür yoksunu politi- kalardan bu ülkeyi kurtarmak is- teyen duyarlı insanlar ise aynı "kırk yıllık doğru düşüncele- ri," jehber^lnıak^ısın^bu kıtap- lan kucaklıyor... ••• Son depremlerin ardından "ar- şivler" deşilince, ortaya çıkan gerçek özetle şu oldu: Depremi felakete dönüştüren temel ne- den, 1950'lerden sonra "planla- manın" terk edilmesi, yani "kırk yıllık bilim dışı ve birey- ci imar politikalan" idı... Örneğin TMMOB ve mühen- dis-mımar odalannın, 1960'lar- daki deprem sempozyumlann- da üniversıtelerle de bırlıkte di- le getirdikleri görüş özetle şöy- leydi: "Risklizeminleriyapuas- maya açan, fay kuşağında sa- nayileşmeyi ve buna bağlı nü- fus yoğunlaşmasını körükle- yen imar ve yer seçimi karar- larından vazgeçilmeüdir..." Ne var ki bundan hâlâ vazge- çilmediği için, dahası bu tür uya- nlardan bile artık "sıkıldıklan- nı" açıkça ifade eden politikacı- lar imar düzeninde de kırk yıllık Hı! r,ı YÎ-VÜZ Cj:nt>j'>je - llk k ta$ya«ırı li.".an Selçuk'u agır ete$ı rd' l Î Ü Z C j n t j j e Gdzeles ta$ya ç g 40 yıllik köşeyazarı tartışılıyor Bu başlıkJar haber mi; 'özlem'mi?.. Zaman yazannm bu "sıkıntı- sını" aynı sıkmtılar içinde kıv- ranan birkaç kişinin de benzer sözleriyle destekleyerek ülke gündemine taşıyan büyük med- yamızm aklına ise şu basit soru nedense hiç gelmiyordu: "lyi ama, tlhan Selçuk'un düşün- celeri, kırk yıldır tıkanan Tür- kiye'de hiç iktidar olnıadı ki?.." • • • Birkaç yıl önce, bilge hoca- mız Doğan Kuban, Koruma Ku- rulu'ndaki görevinden istifa eder- ken, yaklaşık "kırk yıl" bıkma- dan usanmadan hızmet verdiği "kültürel mirasın korunması" kavgasında neden "cephe geri- sine" çekıldiğını şöyle özetle- mişti: _ JfYıUardır hep_ aynı yanhş- yanlışlardan "rant yaratmayı" sürdürdükleri için, onbınlerce canımız yaşamlannı yitirdi... YineTMMOB'nin 1970'lerde- ki "ulaşun kongrelerine" dönü- yorum. "Hep aynı şey" olsa bi- le doğrulan savunmaktan "sı- kümayan" mimar vemühendis- ler demişler kı. "tstanbul'da raylı tüp geçiş, Türkiye'de de karayolu yerine kırk yıl önce- ki gibi yeniden demirvolu ge- rek..." Eğer bu "50 yılük özlem" de yerine gelmiş olsaydı, söz geli- mi Hilmi Yavuz bile tıkanmış trafikte "sıkılmadan" ve Istan- bul'daki her ıstedığı semte emi- nim ki yine Cumhuriyet okuya- rak "metroyla"gidebilirdi... ton düzeltmeye, durdurmaya Evet... "Sıkılma hakkı*' da kutsal bir hak... Ancak, bu ülke- nin sıkıntılannı yaratan yanlışlar- dan değil de aynı yanlışlann "üzerine gidilmesinden" du- yulan bireysel bir sıkıntının med- yada böylesine göklere çıkartıl- ması, acaba "kime hizmet edi- yor" dersınız?.. çahşmaktan sıkıldım... Yanlış- ^^lara onay vermeyince de bun- da ısrar edenler benden sıkıl- düar..." Doğan Kuban, Koruma Kuru- -lu'ndan aynldığından bu yana da kırk yıldır "ödünsüz" savun- duğukorumacılığının zengin bi- HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ KtM KÎME DÜM DÜMA BEHİÇAK behicak@turk.net ÇtZGtLtK KÂMtL MASARACI HARBt SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com TARtHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 7Mayıs B/R MÜZE GEMİ.. ! 8U6ÜN, ÜNLÜ ÎNGİLİZ AMl'BA/./ MELSOU'UU SANCAK 6EMİ&İ *HMS tffCrtMey m< & İNDİRİLDİ. O YILLAHOA VAPtLAN £AJ 8ÜYÛK <5EM<LER£>£AI Sigf SAYILAKI VICTOKV (yİIOHİ'), ÜÇ tİYDf VC 1O4- TOP THfnOHDt/. fN£AS/*J- DA 2.GOO MEŞE AĞ/tCt tOJLLANILMIÇri VE GÖVOE tcA- LtNLIĞI ?S SAAtrİMEmE KADAKDI. MÜK£TT£BATmiH SSO KJŞİYİ BULOUSu 8U CÎAJLÛ 6EUÎ, TRAPALeAK. £>£- SAVAÇ'MPA (iBOS) AJSTTK PEM. GEAJÇ SAY/LH142.- p/.c**') BUNA KAIZÇILIK., rs. yü^y/c OGTALARIAJA DEĞİN HİZMETİUİ SÛRDÜRHÜŞ, SONRA « 4 PCHZrSMOUrH'OA MÜze SSMi OLABAte ACOteu- A4A AZTtUA AUHM/fT/.. '*) HİS maJKSfy'S sk/p Vİctory* PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU 'Ayıp Kitaplan' llkgençlik yıllanrnm Kadıköy Çarşısı'nın sevimii "de//s/"ydi Yani... Kısa boylu, kara kuru, sırtı hafıf kam- bur, yaşı belli olmayan çelimsiz bir adamdı. Nere- den gelir, nerede oturur, akşam karanlığı çökerken nereye gider, kimse bilmezdi. Yırtık pırtık giysiler, patlak ayakkabılarla dolaşırdı. "De//" Yani çarşı es- nafının, özellikle de çıraklann eğlencesiydi. "Yani.., Yani... Fenerbahçe yanıyori.." Bunu duyar duymaz çığlığa benzer sesler çıkartarak bir duvar dibine çö- melir, elini önden pantolonuna sokup "mastürtıas- yon"yapardı... VVilhelm Reich'ı, Sigmund Freud'u mezarlannda ters döndürecek "fanteziler"\, tıp 112- manlarını hayrete düşürecek bir "ereksiyon" yete- neği olmalıydı "Deli" Yani'nin... Kimbilir kafasından neler geçer, kafasmda neler kurardı? Onu her gör- düğümde, "Bu adam mutlaka birgün mastürbasyon yaparken ölecek!' diye düşünürdüm. Çarşamba günkü Cumhuriyet'te okuduğum, "Port- nog'un Feryadı'na muzırneşriyat davası" başlıklı ha- ber, bana "Deli" Yani'yi anımsattı nedense... Istan- bul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde yargılanan kitap Amerikalı yazar Phüipp Roth tarafından kaleme alın- mış, ünlü Pulitzer ödülü'ne layık görülmüş ve Times IJterary Suppliment tarafından "yüzyılın en iyi 10Û romanı" arasında gösterilmişti. 21 dile çevrilen, ama Türkiye'de "Yoksa muzır şeyler mi var içinde?" diye mahkeme kapılarında süründürülen kitapta, "birer* keğin çocukluk ve ergenlik döneminde cinsellıkle il- gili düşünce bocalamalan" anlatılıyordu. Duruşma, "eserin bilirkişi heyetınce incelenmesiamacıyla" er- telenmişti. Bana haberi okurken, kafamda "Deff*1 Yani'yi çağnştıran da bu "aynntı haber"di aslında.:. Bilirkişi kitabı inceleyecek, kitabın, daha doğrusu ki- taptaki erkeğin "çocukluk ve ergenlik döneminde an-' sellikle ilgilikurgulan"r\m "ayıp şeyler" olup olmadfr, ğına karar verecekti! Nasıl olacaktı bu? Ya da yas£ lara göre "ayıp olmayan cinselkurgu" nasıl bir şey^ di acaba? Sağlıklı yetişen çocukların çoğu delikari7' lılığa, genç kızlığa geçerken "cinsel zevkle "masC- türbasyon" yoluyla tanışıyorlardı. Ellerini cinsel or- ganlanndagezdirirlerken kafalarından "PamukPrerif ses\ "Kırmızı Şapkalı Kız"\ ya da "Nasreddin H<> ca "yı geçirmiyorlardı "normal" olarak. Adı üstünde 1 "deli" olan, beyni "normal" insanlann beyninderç farklı boyutta çalışan "Deli" Yani'ninki özel bir dur rumdu hiç kuşkusuz. < Cinsellik çok özel bir alan, cinsellik duygusu ise çok öznel bir duyguydu. Bu duyguların bilirkişi ta- rafından yasalara uygunluğunun "ölçüm"ü nasıl ola : caktı? Sözgelimi kendisi "/pefch/ş/rf/s/"ndan rahat- sız olan bir erkek bilirkişi, bir kadının ipek geceliğî- nin çıkardığı seslerden "cinselhaz" duyan başka bir erkeği "anonvar olarak mı degerlendirecekti? Yin6 sözgelimi ayda iki kez doyumla kendisini mutlu sa- yan bir bilirkişi, günde iki kez doyumu az bulan bl 1 risini, kendisininkilerden çok farklı, hiç duymadığf, hiç aklına getiremeyeceği fanteziler kuran bir erke- ği "doyumsuz bir sapık" olarak mı nitelendirecekti? Insanlar "cinsel düşleri"n\ resmi genelgelere göre ku* racaklar, birbirlenyle Milli Eğitim Bakanlığı'nca onay- lanmış kılavuz kitaplara bakarak mı sevişeceklerdi? Bilemeyeceğimiz nedenlerle, "Fenerbahçe'ninya- nışı" "Deli" Yani'decınsellığı çağrıştırıyordu. Birbaş- kasında "zûrafa kulağı emmek", Tıl kuynığuna sût- tünmek"de olabilirdi bu!.. Bu "aykınlıklar"ı konu edf^ necek, işleyecek, yansıtacak bir yazar, "muzırbir iş" mi yapmış olacaktı? Kitabının toplatılmasına, mah- keme kapılannda sürünmeye, süründürülmeye ha- zır mı olmalıydı? Hem, nerede başlıyordu bu "mty j zıriık" denen şeyin sının? Çok satan renkli gazete- lerin her hafta yüz binlerce erkeğe "mastürbasyon- luketmalzemesi" sunan ekleri nasıl oluyordu da aş- mıyordu bu sının 0 halde? Hürriyet'te okudum... Bir "jigolo" anlatıyordu.o "Benimle seks yapmak isteyen kadınlar 4O'lı yaşla- rayakın, 18'likkızlargibibakımlı kadınlardı... Sosye- teden, sanat camiasından pek çok kadınla biriikte ol- dum... Bu da işimi iyiyaptığımı göstenyor... Sosye- tenin gittiğiyeneri tercih ediyorvm. Mesela PaperMo^ on, Şamdan, Havana... Yaptığım hizmet için bin do- lardan beş bin dolara kadarpara aldığımı biliyonım. Araba hediye eden de oldu, giysi falan alan da... Ev- lilerte genelde otelde buluşuyorum... Bir de iki üç ki- şi ayn ayn tanıdığım bayanlar var. Bunlar aralannda fantezi yaşamak istiyorlar, bir erkek çağınyoriar. Ikh si seyrediyor, bin yapıyor veya biri seyrediyor üçür müzyapıyonız falan..." Portnog'un Feryadı bir "ro> man"d\ sonuçta. Toplatıldı. Yargılanıyor. Gürcan Şen'in yaşamı ise "roman konusu" bir gerçek!.. Irv san sormadan edemiyor: Kitap toplatmak kolay da, "gerçek"\, "gerçekler"\ nasıl toplatacaksınız, pekı? (Faks:0212-723 84 97) B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN SOLDAN S4ĞA: 1/ Nevşehir, Niğde yörele- rinde yetişen ve 2 kaliteli bir şa- rap veren be- yaz üzüm cin- si... Bir ay adı. 5 2/Düzdam,ta- raça... Çocu- ğun eğitim ve ' öğretimiyle il- 8 gili erkek bakı- g cı. 3/ Tıpta en gelişmiş görüntüleme yönteminin kısa yazı- hşı ...TevfıkFikret'm. şimdimüze olarak kul- o lanılan evi. 4/ Tecrü- beli,usta...En yüksek, en çok. 5/ Kırgızlann ünlü destanı. 6/ Mü- 6 rekkepbalığından elde edilen siyah boyaya ve 8 buboyaüevapüanres- 9 __ me verilen ad... Ceylan. 7/ Kalesi ve Damlataş..._, ğarası ile ünlü ilçemiz... Kemiklerin yuvarlak ucu. 8/ " — Hayworth": ABD'li sinema oyuncusu... Berrakj 9/ Yan saydam bir süs taşı... Ayak direme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: — T { 1/ Kaynak, pınar... "Yilbik, tutank" gibi adlar da verilen sinir hastalığı. 2/ Almanya'nın para birimi... - Dağkeçisi. 37 Köpek... Kişinin. kendisini başkasın — yerine- koyarak onun duygulanm. ısteklermi ve du şüncekrini anlayabılme yeteneği. 4/ İskambildeijir kâğıt... Yurdumuzun sulak alanlannda da yaşayan uzun bacaklı bir kuş. S/Hint müzigine özgül)ir tü# obua. 6/ Vücuttaki AIDS virüsünü saptamakta kuP lanılan test... Bayağı, sıradan. II Eyer kolanının to- kaya geçen kayışı.. Hububat tozu. 8/ Mahkeme so- nucunu gösteren resmi belge... El ele tutularak oy- nanan bir halk oyunu. 9/ Halk edebiyatı nazım şekıl- lennden biri... Yılmaz Güney'in bir fılmı. "•
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear