23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 M A R T 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Çevpeciler Hükümet üstüne düşen görevi yerine getirdi ve Akkuyu'da nükleer santral yapımına onay verdi; bir hafta içinde nükleer santrala talip ü ç konsorsiyum arasından tercih yapılacak. Çokuluslu ü ç konsorsiyumda da Türkiye'den bazı şirketler yeralıyor. Yerli, yabancı, çokuluslu nükleercllere sözümüz yok; onlar işlerini yapıyor, onlann işi para kazanmak. Sözümüz çevrecilere! Türkiye'de ilkokul krtaplanna kadar sokulan ve en büyük çevreci kuruluş olarak tanıtılan TEMA Vakfı'nın önde gelen üyeleri arasında nükleer santrala talip şirketlerin hepsi bulunuyor! TEMA, kamuoyunun yoğun baskısı sonucu ancak bir cümleyle nükleer santrala karşı çıktı ve bir daha konunun üstüne gitmedi. Nükleere bugüne dek bir cümleyle de olsa tepki göstermeyen bir başka çevreci kuruluş daha var. Kamuoyunda saygın çevreci bir vakrf olarak tanınıyor. llginçtir, bu vakfın başkanı da nükleer santral yapımına talip şirketlerden birinin televizyonunda çevre programı yapıyor! Eiektronik posta: someposta.cumhwiyetcom.tr Tet: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ingiftere, Pinochet'i serbest bırakmış... "Türkiye'ye gelsin: Marmariste villa verelim!" ünyanın önde gelen otomobil üreticileri teknolojinin sınırtannı zortuyor. Otomobil- lerde bir yandan sürüş güvenliği bir yan- dan da konfor baş döndürücü hızla artıyor. Lastiğinden kaportasına kadar otomobilde her ay- nntının üzerinde tek tek duruluyor. Çok ince hesap- lar yapılıyor. Her gün bir yenilik getiriliyor. Son mo- del otomobiller, bilgisayar sistemleriyle neredeyse uçaklarla yanşıyor. Lüks otomobiller göz kamaştınyor. Otomobillerin belli markalann belli modellerinde fiyat, sıradan bir insan için servete ulaşıyor. En lüks otomobilleri, dünyanın her yerinde çok zen- ginler alıp kullanıyor; bu otomobiller çok özel üreti- liyor; içleri "saray" gibi oluyor... En lüks otomobillerin sahipleri, seçim ortamı gibi zamanlarda dünyanın her yerinde otomobillerini po- litikacılara tahsis ediyor. Hemen hemen bütün ülkelerde iktidardaki politi- Kafa kacıla da lüks otomobil kullanıyor; ancak bazı ül- kelere politikacılar iktidara geldiğinde ülke borç batağndayken devletin kesesinden dünyanın en lüks ctomobillerinin en yeni modellerini alıp bin- mekteı ayn bir zevk duyuyor. Otonobillerin görkemi iktidann gücünü kanıtlı- yor; ikidan paylaşanlann kendi aralanndaki hiyerar- şisi lüis otomobillerin paylaşımında kendini göste- riyor. in üstteki en lüksüne biniyor. Bazı ülkelerde iktidadakilerin kullandığı lüks otomobillerin sayısı bile binmiyor. Bazı ülkelerde iktidarın gücünü ka- nıtlarrak için her yeni model otomobil, birönceki mo- delin teğişitirilmesine neden oluyor. Bazen otomo- bil üreicilerine özel siparişler veriliyor. Baz ülkelerde de, iktidardakiler devlet olanakla- rıyla en lüks otomobil tercihinden vazgeçtiklerini bildirip fakat eşdeğer modelleriyle hemen hemen ay- nı fiyata gelen başka markaları yine devletin kasa- sından kendileri için aldırarak halkın gönlünde yer edinmeye çalışıyor. Politikacılann lüks otomobil kullanımı üzerine po- litikalar genellikle otomobil üretiminde söz sahibi olmayan geri kalmış ülkelerde yapılıyor. Ancak so- nuçta, dünyanın en gelişmiş ülkesindeki politikacı ile en geri kalmış ülkesindeki politikacı aynı lüks otomobilde buluşuyor. Fark, kullanımda ortaya çı- kıyor. Otomobil teknolojisinde söz sahibi ülkelerin politikacılan, otomobillerine kendi başlanna inip bi- nebiliyor. Otomobil teknolojisinde söz sahibi olma- yan bazı ülkelerde ise iktidardaki politikacılar inip bi- nerken başını çarpmasın diye bir "görevli" otomo- bilin tavanının alt kısmını eliyle tutuyor. "Kafa" sorunu üreticiden mi, kullanıcıdan mı kay- naklanıyor? Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU 5+5'lik değil 4,4'lük demokrasi istiyoruz! Pasinli'nin telaşı, Talay'ın imzası Fıkra bu ya, bizim politikacılar Isviçre'ye gittiklerinde "Denizcilik Bakanlığı"nı görünce "Isviçre'de deniz mi var?" diye hayret ettiklerinde: "Sizde de Kültür Bakanlığı var!" cevabını almışlar. Türkiye'de bakanlığı olan "küttür" galiba "intikam kültürü"ne dönüştü! Istanbul'da Arkeoloji Müzeleri Müdürü iken, Kültür-Sen yönetici ve üyelerini il içinde sürgüne gönderen, insanlann sicilleri ile oynayan ve fakat her eylemi yargıdan dönen Alpay Pasin'li, Ânkara'ya Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürü yapıldıktan sonra eyleminin boyutlannı genişletmeye başladı. Ayasofya Müzesi Müdürü Ali Kılıçkaya'yı Trabzon'a gönderen Pasinli şimdi de Istanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü'nde eiektronik mühendisi olarak görev yapan Kültür-Sen Istanbul Şubesi Başkanı Irfan Kuruüzüm'ün tayinini geçici görevle ve müdür yardımcısı kadrosuyla Kayseri'ye çıkarttı. Fakat Pasinli, Bakanlığın Personel Dairesi Başkanı Ali Elgin'e öylesıne bir telaş içinde görevlendirme yazısı hazırlatmış ki, Kültür Bakanı Istemihan Talay bile imzaladığı yazıda il dışına yolluksuz ve harcırahsız görevlendirme yaptığını, süresi belli olmayan geçici görevlendirme sırasında terfi verdiğini fark etmemiş ve dolayısıyla yargıdan dönecek yasadışı bir işlem yaptığının ayırdına varamamış. ÇED KOŞESI OKTAY EKİNCt Avcılar neden yıkıldı?.. Istanbul'u ınceleyen Amerikan Jeoloji Servisi uzmanları, 17 Ağustos 1999 depreminde neden sadece Avcılar'ın yıkıldığını özet- le şöyle açıklıyorlar: "Hem ze- min yoğun yerleşime müsait de- ğil hem de arazideki eğim bu tür zeminlerde depremm şiddetini daha da arttınyor..." Aynı şekilde ITÜ'den Prof. Dr. Aral Okay da, zayıf zeminin me- yilli arazilerde riski çoğalttığına dikkat çekerek şu "uyarıda" bu- lunuyor: "Marmara kökenli ola- sı bir deprem Avcılar'da daha da büyük hasar yaratacak... Bu ne- denle belediye ve devlet tehdit al- tındaki binâları satın alarak is- kân yoğunluğu azaltılmalı..." (Mılliyet,27Şubat20O0). Peki, Avcılar'daki yıkımın "asü nedeni" çürük ve eğimli arazi ya- pısı mıdır; yoksa bu tür bir arazi- nin sakıncalan yıllar önceden de "bilindiğj" halde, aynı zemin ve topoğrafya üzerinde dev bir "apartman-kent" yaratıhnış ol- ması mıdır?.. Bu sorudaki "bilindiği halde" vurgulaması, ABD'lı uzmanlann da büyük olasılıkla kavrayama- dıklan "ulusal imar gerçeğimi- zi" yansıtıyor. Çünkü Avcılar, ya- ğı "ranta dönüştürme" operas- yonunu gerçekleştiren diğer "be- lediyeciler" ve "valilik" geliyor. Avcılar henüz Küçükçekmece Belediyesi'ne bağlıyken, yine Özal-Dalan ikilisinin "şehircilik sınırlamalanna uvulmadan imar uyguteması vapıiabilmesi için" Türkiye'nin başına bela ettikleri "Islah İmar Planı" oyunlan bu bölge için de devreye sokuldu. Böylece "gecekondu tehlikesi var, plansız kalmasın" gerekçe- siyle Avcılar yoğun yapılaşmaya açıldı... 1989'da Avcılar "ilçe" olarak kendi belediyesine kavuşunca, o yıllann "çiçeği burnundaki" be- lediye meclısı daha önce Küçük- çekmece Belediyesi'nce yürürlü- ğe konulan Islah İmar Planı'm "biz betonlaşma istemiyonız" diyerek 1992 yıhnda iptal etti. Ne var ki bu kez de dönemin Is- tanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu devreye girerek, aynı planı "11 ida- re kurulu karanyla onaylayıp" yenıden işlerlik sağladı... Valinin bu "yasa dışı" müda- halesıne karşı Mimarlar Oda- sı'nca açılan davada ise mahke- me, Kozakçıoğlu'nun onay işle- mini 1994'te iptal edince, Avcılar SA.TiLi* SÜPER-LUKS-DUB^ Bu fotoğraf Avcılar'dan... 1980'de Nâzım Plan'daki jeolojik sa- kıncalar nedeniyle imar kısıtlaması getirilen "yamaçlar"dan.. pılaşma konusunda taşıdığı risk hemen hiç önemsenmeden alınan bilim dışı imar kararlanyla 1980'lerden bu yana sözde "kent- sel gelişme" (!) sürecini yaşıyor. Bu imar kararlannda sadece arsa rantının yükseltilmesini gözeten, "yetkili ama sorumsuz" yöneti- ciler ise şimdi Avcılar'da ortalık- ta bile görünmüyorlar... Bunlar "kimler" midir?.. ••* Birincisi; ABD'li uzmanlann belirttiği zemin özelliğini daha 1970'lerde dikkate alarak Avcı- lar'a "imar kısıtlaması" getiren, 1980 yüı Temmuz aymda onay- lanmış tstanbul Nâzım Planı'm 1984'ten sonra "rafa kaldıran" dönemin yerel yöneticileri... Bedrettin Dalan, bu bilim dışı yetkisini Turgut Özal'ın sağladı- ğı yasal dayanaklarlakullanmış, da- hası. aynı nâzım planı üreten yak- laşık 100 uzmanın çahştığı Nâ- zım Plan Bürosu'nu da "lağvede- rek" tstanbul'un imannı "bellek- siz ve beyinsiz" bırakmıştı. Izle- yen yıllarda da koca kenti "plan benim kafamda" diyerek yöne- ten Dalan'ın yarattığı "imar öz- gürlüğü" ortammda ilk yapılaş- maya açılan bölgelerin başında da Avctlar geliyordu... İldnci sırada, işte bu plansızh- betonlaşma planından kurtuldu; ancak artık yerel yöneticiler pek de "çiçeği burnunda" degülerdi... Üçüncü sırada ise işte bu 1994 sonrası imar sürecinin sorumlula- n geliyor. 1984'te Dalan'ın "işlev- siz" kıldığı Nâzım Plan'daki imar kısıtlamalanna aykın yapılaşma- yı durdurmak yerine daha da yo- ğunlaştu^rak devam ettirenler, 17 Ağustos 1999'daki yıkımın "asd sorumluları" olarak (mahkeme kayıtlarma geçmeseler bile), "ta- rihiıı sayfalanna" adlanyla, san- lanylayazılıyorlar... ...Ve sıra mimarlarda İşte tüm bu aymazhklarakarşı yıl- lardır bıkmadan usanmadan dıre- nen meslek odalannın seçimlerin- de ise şimdi sıra Mimarlar Oda- sı'nda. Odanın Istanbul, Ankara, tzmir ve Kayseri şubelerine yeni yöneticiler "bugün" seçüiyorlar... Mimarlarbu seçimlere ne kadar çok ilgi gösterirlerse, sadece ken- ti korumak için değil, aynı zaman- da "onurlu bir mimarbk yapa- bilmenin" de zorunlu koşulu olan bilime, çevreye ve toplum yaran- na saygılı bir "imar ve mimarhk düzeni" için Mimarlar Odası'nda sürdürülen mücadele o kadar da- ha güçlenecek... KİM KtME DUVI DUMA BEHIÇAK behicak(n turk.net ÇİZGİLİK KÂMti MASARACI HARBt SEMİH PCROY semihporoy@yahoo.com TARtHTE BUCÜN MÜMTAZ ARIKAN SMart SADARETTE DORT SAATL 1656'DA BUGÜN,OSMAULI PADİŞAHI J2.M£tf*t£T (AVCO/ ZURNAZEH MüSTAFA PAŞA'YI SAORAZAM YAPJl. YEDi YAŞlNDA TAKTA ÇftMlf OLAN ÇOCUK PADİfAH, OeVLET İŞLE&İHİN SİR SİİREDİR «ö- 7TJY£ GfDİpMİ PUSDUIZACAK HALÛB PEĞİLDİ. SARAY KAOINLARI VE AĞALA£.,yöNeTİMİ SLIE- Ü.İKİE GEÇİZMİÇrİ. 1£ YAÇfNPAfCİ PADlfAHIH MÜHHÜNQ(MÜHfl-İ HÛMAruN) VEfiERBK. SAOA- RETe GEri/ZDtĞİ ZU&JAZBN MUSTAf* PAÇA PAj TÜKEUMEYeU HtZStYLA SuAJU BAŞA£M/Şrf. ANCAK, O SIRADA SAfK£fjn KASrP KAVU- RAM 8i£ AYAKLANMAfl (VAKA-İ \ZAKVAKİYE} ONUN KÖR.ÛKLBDİ&I SÖYVENTİSİ', 4SAATSoHRA GÖREYDEN AUUMASIUA NEDEN OLMUÇTV. BU. SADARET MAKAMlNPAia EN K.ISA SüREY TÜRKKALPVAKFI "Çocuk Kardiyolojisi" Türk Kalp Vakfı kalitesi ve titizliğiyle hizmetinizde 19 Vfeyrs Cd. No: 8 Şişlı/İSTANBUL Tel: (0 272)2)2 07 07 (pbx) Faks: (0 212) 212 68 35 Kirlenen Dünyamızı Fidan Dikerek Arıtalım ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PANO DENtZ KAVUKÇUOGLU Bir Felsefeci Üzerine Karışık Notiar Tübingen'deki öğrencilik yıllanmda en sevdiğim ho- calanmın başında Prof. Ernst Bloch gelirdi. 80'ine merdiven dayamış, ama bir delikanlı kadar dinç olan hocamız o yıllarda yaşayan en büyük Marksist filozof", aynı zamanda da Alman felsefejjeleneğinin son tem- silcisi olarak kabul ediliyordu. "Utopya Ruhu Üzerine" adını taşıyan ilk kitabını 1918 yıhnda 33 yaşındayken yayımlayan Ernst Bloch, "Marksizm"\ daha sonraki yıl- larda, 1930'lara doğru benimsemişti. 1933 yıhnda Hit- ler'in iktidara gelmesi üzerine önce Isviçre'ye, oradan da Amerika Btıieşik Devletleri'ne gitmiş, başyapıtı sa- yılan üç ciltlik "Umut ///fes;"nin (Prinzip Hoffnung) bü- yük böiümünü orada yazmıştı. II. Dünya Savaşı sonrası Almanya'nın Sovyet Işgal Bölgesi'nde başlatılan sosyalist bir devlet kurma ça- hşmalanna ilgi duyan Ernst Bloch, 1948 yıhnda köklü bir geçmişe sahip Leipzig Üniversitesi'ne felsefe pro- fesörü olarak atanmış, beş yıl sonra da ünlü "Alman Felsefe Dergisi"r\\r\ başına getirilmişti. 1955 yıhnda Al- man Demokratik Cumhuriyeti'nin en büyük ödülü olan "Ulusal ödü/"ü alan hocamız, çok geçmeyecek, gide- rek otoriterlesen "reel sosyalizm "le ters düşmeye baş- layacaktı. Marksist düşüncenin yaşama uygulanmasın- da düşüjen yanlışları göstermesi, parti bürokrasisine yönelttiği eteştiriler hoş karşılanmıyordu. "Ulusal Ödül'ü aldıktan iki yıl sonra, 1957 yıhnda Komünist Partisi ta- rafından "revizyonıst" ilan edildi, yapıtlan yasaklandı ve yönettiği dergi kapatıldı. "Beriin Duvan"nın inşa edildiği 1961 yıhnda Batı Al- manya'ya göç etti Ernst Bloch. Konuk profesör olarak dersvermeye başladığı Tübingen Üniversitesi'nde adı- na ertesi yıl özel bir kürsü kuruldu. Tüm yapıtlan 16 cilt tutan büyük filozof, Marksist anlayışını yaşamının so- nuna kadar korumuş olmasına karşın ne Batı'da, ne de Doğu'da "doğru" anlaşılabilmişti. Onun, Marksiz- min gerçeklik anlayışını tümleme düşüncesi "umut' kav- ramından yola çıkıyordu. Amaçlanan "sınıfsız toplum" var olan bir gerçeklik değildi. Gelecekte ortaya çıkma- sı, yaratılması bekleniyor, "umut" ediliyordu. O halde Marksist teorinin öngördüğü bu durum, devrimci ey- lemin de son amacı olmalıydı. Dolayısıyla var olan, ya- şanan gerçek durumdan, henüz olmayan, ancak ge- lecek için "umut" edilen duruma yönelen yaklaşımın, bu süreci gerçekleştirecek olan teori-pratik ilişkisini de yeniden ele alması gerekiyordu. 1961 yıhnda kaleme aldığı, "Henüz CHmayanın Var- lıkbilimi Üzerine Felsefi Temel Sorun/ar" adlı yapıtında "henüz olmayan" (Noch-Nicht-Sein) kavramını orta- ya atmıştı. "Henüzolmayan" bir "umut nesnesi", ama aynı zamanda da "eylemin amacı"ydı. Ona göre, insan- lann eylemi ve tarihsel sonuçlan açısından böylesine önemli bir nesne ve amaç, kısıtlı bir gerçekçilik anla- yışıyla ele alınamazdı. Nitekim son çözümlemede bu "gerçeklik" anlayışı Vee/sosya/izm"in sonunu hazırla- dı. Kendi özüne yabancılaşan sistem 1980'li yıllann sonunda çöktü. 1977 yıhnda ölen hocamız, düşünce- lerinin hayat tarafından doğrulandığını göremedi. 1963 sonbahannda bir akşamüstü uzun uzun konuş- muştu benimle. Çalışma odasının koyu kahverengi de- ri kaplı geniş koltuklanndan birine ilişir gibi oturmuş, hayranlıkla dinlemiştim anlattıklannı. Üniversitedeki Katolik ilahiyatçılann Vatikan'a bayrak açtıklan günler- di. Hıristiyanhğın, "aydınlanmacılık"\a biriikte bireylerin özel ve toplumsal yaşamlannı düzenleyen bir "dünya görüşü" olmaktan çıktığını, siyasal-ideolojik işlevini çoktan yitirdigini anlatmış, sonra sözü bana, "Islam'a getirip, "Sizin işiniz zor!" demişti. Ben, "Yani umutyok mu" diye sorunca gülmüş, "Umut hep var..." demişti, "hep de varolacak..." Ona göre dogmatik bir dünya görüşünün, kendini yenileyebilen, yeniden üretebilen bir dünya görüşü karşısında uzun erimde bir şansı yok- tu. Bir dünya görüşüne karşı ancak başka bir dünya görüşüyle mücadele edilebileceği gerçegi hiç gözden kaçınlmamalıydı. Her dünya görüşü sonuçta kendi amacını, kendi düzenini, kendi yaşam biçimini, kendi iktidannı hedeflediğine göre dünya görüşleri arasında bir "uzlaşma" da söz konusu olamazdı. Bir gerçeğin iki doğrusu olması mümkün değildi. Hocamın anlat- tıklanndan, kendisini Tanndan kaynaklanan "mutlak doğrylarbütünü" olarak kabul eden teokratik bir dün- ya görüşüyle sağlanmaya çahşılacak her uzlaşma ze- mininin önünde sonunda o dünya görüşünün zemini- ne dönüşeceği sonucunu çıkarmıştım. O zaman yinni yaşındaydım... Aradan geçen yıllar içinde yaşadıkla- nm, tanık olduklanm bu sonucu doğruladı. Siyasal Islam Türkiye'de de salt kendi dinamikleriy- legüçlenmiyordu. "Demokratik uzlaşmalar" adına, "de- mokratik biraradalıklar" adına ideolojik meyzilerini ter- kedenlerin, dünya görüşlennden dönenlerin yarattık- lan zeminlerle yaygınlaşıyordu. Son günlerde Sayın Bülent Ecevit'in "Fethullah Gülen ö^gü/en'"ni her duyduğumdahocam Emst Bloch'u anımsıyorum. "Öz- nede umut olarak ortaya çıkan, nesnedeki açlıkla ha- rekete geçen"' demişti. Doğruydu. Yoksa, bir zaman- lar bu ülkede "umut" olan bir insanı, bugün durduğu noktada, "açlık" dışında hangi kavramla açıklayabilir- dik felsefede? Iktidar da bir "açlık" değil miydi sonuç- ta? Faks:0216-723 84 97 BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Dengelilik, . kararhhk. 2/n Elazığ'mbiril- 2 çesi... Boyutlar. 3/ Asya'da bir ırmak... Orto- dokslarda tah- ta pano üzerme yapılmış her türlü dinsel res- me verilen ad. 4/ Bir nota... Eski dilde ateş. 9 5/ Öksürüko- tu da denilen ve kuru- tulmuş yapraklan halk hekımliğinde kullanı- 2 lan otsu bitki. 6/ Özel- 3 likle hicivleriyle tanm- 4 nıış XVII. yüzyıl divan 5 şairi... Akıl. 7/Aynı ahır adına koşan yanş atla- 1 2 3 4 nna verilen ad... Oy- lumlu. 8/ Çanakkale Boğazı'nda, pek çok deniz kazasırun meydana geldiği bir burun... Inatçı. 9/ Cinsel soğukluk. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Manisa ilinde, ulusal park kapsammdaki dağ... Es- ki dilde burun. II Islam dininde evliliğin sona erme- si... "Pencereden —- geliyor / Gurbet bana zor geli- yor" (Türkü). 3/ Dört Halife'nin sonuncusu... Tıp di- linde idrar salgısımn azahnasına verilen ad. 4/ Bir gösterme sıfatı... "Sayı farkı" anlamında kullamlan spor terimi. 5/ Göreceli. 6/ Üzerinde lekeler bulunan... Şöhret. II Anadolu'nun Kapadokya bölgesinde antik bir kent... Küçük erkek kardeş. 8/ " — Oral": Çize- rimiz... Kurututmuş süt ürünü. 9/Ispanya'daBaskböl- gesinin bağımsızlığı için savaşım veren gizli örgüt... Kent devleti.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear