23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 2 ŞUBAT 2000 SALI CUMHURİYET SAYFA DIZI BahçeHevler'de fidan dküni • tsfanbul Haber Servisi - Bahçelıevler Beledıyesi Paric ve Bahçeler Müdürlüğü, 27 • Ocak'ta başladığı fidan dikımi kampanyasını genışletıyor. 3-5 yaş arasında dışbudak, erguvan, tesbih. akasya selvi cinsi 4-5 metreük fidan dikimlen sürdürülüyor. Tuna Neftri'ndeki siyanüp • tstanbul Haber Servisi - Marmara Bölgesı Su Crünleri Kooperatifi Birliği Başkanı Ahmet Menekşe, Türkiye-Bulgaristan sınınnda Iğneada yakınlannda Çe\ re ve Tanm Bakaniığı'nın bir kontrol istasyonu kurduğunu beltrterek "Budapeşte Konsolosluğu'yla yaptığımız görüşmelerde Tuna Nehn üzerindeki sıyanürün azaldığını öğrendik. Şu an içın siyanürün Karadeniz'e ulaşması söz konusu değil" dedi. PİAR, Avpupa'nm devi He birieşti • Haber Merkea-1975 yılında kurulan ve pazar araştırma sektöründe önemli bir yer tutan PlAR- GALLUP, Avrupa'nın en büyük. dünyanın dördüncü büyük araştırma şirketi Taylor Nelson Sofres grubu ile birieşti. Taylor Nelson Sofres Yönetim Kurulu Başkanı Tony Cowling, Türkiye ve Avrupa'da yapılan çokuluslu tüketici i^raşHnaalannın öncro kazaiKlığjııı ve bölgedeki her şirketın Türk tüketicı piyasasını özenle izlemeye başladığını söyledı. Avukatm hâkime hakaret davası • İstanbul Haber Servisi - Avukat Metın Narın, hâkim Isnıaıl Sasanlar'a hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandıği davada, 5 ay hapis cezasına çarptınldı. Nann'mcezası, 1 milyon 500 bin lıra ağır para cezasına çe\Tİlerek ertelendi Avpupa'nm en kirfi nehiplepi • ROMA (AA) - Avrupa Güvenlık ve tşbırlığı Teşkılaü'nın (AGİT) geçen hafta sunduğu rapora göre, Avrupa'da sağlık için en tehlıkeli, kirlı nehirler Türkiye'de bulunuyor. Krom,' bakır ve kurşun gibi ağır metallerin en fazla bulurtdnğu nehirler arasnıda Porsuk ve Sakarya nehirleri ilk sırayı aldı. Emekfi-Sen'den açıklama • istanbul Haber Servisi - DİSK Emekli-Sen Avrupa Yakası Bölge Temsılcısı Bekir Arda, IMF'nın dayatmalan sonucu felç olmuş bir sosyal güvenlik yasasının uygulandığmı ve ' emeklilerin sosyal güvenlik konusunun kapah kapüar ardında oldubittıye getirildiğinı söyledı. Arda, bu uyguîamalara izin vermeyeceklerini belirtti. Atakoğkfntfan konser • İstanbul Haber Senisi - TRT Çocuk ve Gençlik Vakfi'nın girişimi ile Fahir Atakoğlu Örkestrası, 24 Şubat'ta Lütfi Kırdar Konser Salonu'nda bir konser verecek. Atakoğlu'nun konseri için biletler, İstanbul Bilgi Ünıversitesi'nden elde edilebilir. TESK'in projesi • ANKARA (AA) - Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu (TESK) Genel Başkanı Derviş Günday, Uluslararası Çalışma Örgütü'ne (ILO) bağlı ülkelerin çalışan çocuklarla ılgıli hazırladığı projeler arasında TESK'in hazırladığı projenin birinci seçildiğinj bildirdi. Polislerin yasak diye topladığı kitaplar iki koğuşu doldurdu Kışlaya kütüphane B izim Yaşar Kemal kondorda, durmadan volta vuruyordu. Her zaman bir arkadaş bulurdu volta için. Sık sık da beni yürütürdü. Doğan Avooğlu da yürümeyi severdi. Yaşar'la bir aşağı bir yukan yüz metreye yaklaşan uzun kondorda volta vururken onun anlattıklanndan en çok beni kitaplannın telif ücreti ilgilendiriyordu. Filan romanım için falan gazeteden kırk bin aldım; falan romanım için fılan gazeteden seksen bin lira aldım dedikçe şaşkına dönüyordum. Dayanamadım: "Yaşar kardeşcağızun, buraya gelmeden bir romanımı bıtirdim. Yedi yua yakın çalışbm üstünde. Sana vereyim; hangi gazeteye satarsan sat, alacağunız paramn yansı senin olsun..." dedım. Yaşar güldü: "Şimdi olmaz, vaan roman tefrika edilmez; edilirse kimse okumaz. Kışı bekleyeceksin..." karşılığıru verdi. Günler uzayıp geçtikçe herkesin cam sıkılmaya başlamıştı. Bir türlü de bizi sorguya çekip hakkımızda ne karar vereceklerse vermiyorlardı. Arkadaşlarla şakalaşıyordum: İlk geldiğimiz sıralar, haksızlığa atıp tutarken Devrimci Işçi Sendikalan Başkanı Kemal Türkler'e "Bizim işçi arkadaşlanmız nasıT diye sordum. Ne demek ıstedığımi şıp diye anladı gülerek; "Hepsi iyidin. Her gûn temsUcilerimizle bize setaın gönderiyorlar. Haürunızı soruyoriar~n karşılığını vermışti. radan bunca gün geçince yine aynı soruyu sordum bir gûn. îaşkan, yine o soğukkanlılığı ile gülmeye başladı: "Hoca, sen benim kafamı bozmaya çalışıyorsun, ama kendimizden önce, binJerce işçimizin politik durumunu. ekmeğini düşüuınek zorundayız! Her işia, her eytemiıı bir sırası vardırJ" karşılığuu verdı. Çok sevındim. Bir işçı liderinden başka türlü bir karşılık da beklemiyordum o ıçinde bulunduğumuz günlerde... 'Türklye'de ikl romancı var* Bir gün metal işçilerinin Başkanı Şinasi Kaya ile bahçeye çıktığımızda akasyalann altına çökmüştük; bana bir radyatörün kalıbımn nasıl yapıldığını, döküm işıni anlatıyordu. Bu çok ilginç işin aynntılannı dikkatle dinliyordum. Yaşar Kemal, her zaman olduğu gibi B ir gece yemekten sonra, koridor, koğuşumuz ayağa kalktı! Bu 13 Haziran gecesiydi. Astsubaylar "Tahliye var!" diye sevindirici haberi bize ulaştırdılar. Koridora toplandık. Tahliye edileceklerin adlannı bir bir albay okudu. Bu arkadaşların hepsi Istanbul'da oturuyordu. yürüyüşteydi. Ötemizden geçerken seslendi: "Arkadaş, bu Türkiye'de iki romancı varmıs; biri sen, biri de ben." "Nereden bildin" diye takıldım. "Şu Davutpaşa Kışlası'nda iki romancıdan başkası jok da_" Sonralan vurduğumuz voltalarda Yaşar, öfkesinden olacak, durup durup 'Türkiye'de iki romancı var!' diye söyleniyordu. Yaşar'ı kızdırmak için bir seferinde dedim ki, "Yaşar, burada ya sen yedeksin. ya da ben-." "O nasıl laı?" diye parladı. "Doğrusunu istersen'" karşıhğmı verdırn,"rahmetli Orhan Kemal sağ otsavdı, ya sen yedekte kaürdın ya da ben_" "Allah Aflah!" diye isyan etti. "Niye şaşıyorsun, Orhan, bu işlerin gediklisiydi_" Sonra Yaşar Kemal'in sıkıntısım, öfkesini yatıştırmak için "Düşün ki" dedim. "biz yazarlar, Miffi Şeflik döneminden beri her zamanld iktidarlara ters düşmüşüzdür; bu da doğal bir durumdur." "Orası öyie, öyle ama, durduğu yerde de adam tutuklanmaz- Bana suç bulsunlar!" Y aşar, bu isyanında haklıydı. Bundan sonra "Ben, buradan çıkmam; bana suç bulsunlar! ıNeymiş suçumuz öğrenelim!" diye gezdiği dolaştığı, yattığı yerde söylenmeye başladı. O günlerde tsmet Sungurbey, "Koktuk yahu... Kiriendik.. Nasd yıkanacağız.. Kaç hafta oldu yıkanmajr ah..." diye söylenmeye başladı. Ona, bütün arkadaşlar da katıldılar. Bir süre önce gidilen hamama ben, nezle oldugumdan korkmuş gidememiştim. Hamama yolculuk Koğuş kıdemlisi olarak, astsubaya, isteğimizi söyledim; o gün öğleden sonra mı, yoksa ertesi gün mü, izin çıktı. Davutpaşa Kışlası'nda sadece erlerin yıkanacağı hamam varmış; subaylar için bir başka kışlada hamam bulunuyormuş. Generalımiz, emir vermiş: "Ben yıkanacaknuşun gibi hamam temiz olacak" Bu sözler nereden, kimden çıktı bilmem, herkes sevindi. Saat ikiye doğru bir askeri otobüs, bizi alıp Yeşilköy'e giden asfalta çıkardı. Oradan kırlara dogru saptık. Nizamiye 7 arbay, "Aşağıda iki koğuş dolusu kitap yığılı.. Arama tarama gecesi polislerin topladığı... Tugayca bu kitaplan ne yapacağımızı şaşırdık" dedi. "Bu kitaplarla, tugayınıza güzel bir kitaplık düzenleseniz" diyecek oldum ki yarbay, yan şaka yarı ciddi, "Bu kitaplarla kitaplık kurayım; sonra da yasak kitaplardan kitaplık kurdu diye, beni de içeriye alsrnlar öyle mi?" dedi. kapısından çıkarken bir kıyamettir koptu. Üstteğmen şoförün yanında oturuyordu. Otobüsü yavaşlattırmak zorunda kaldı. Durakladı bile. tki yakamızı ziyaretçiler almıştı. | inasi Kaya'nın babası, 'Oğlum! . oğhun! Nereye götürüyorlar? Nere 'ye gidiyorsunuz?' diye sesleniyor; t Sungurbey'in kardeşi, 'Ağabeyctğim! ağabeyriğim!' diye bağınyordu. Hoca kızdı: "Ne oluyorsunuz? Ne bağınyorsunuz yahu! Nereye gideceğiz? Hamama gküyoruz" diye pencereden bağırdı. Baktım, üsteğ^nen bıyık altından gülüyor. lsmet Sungurbey, uzatılan paketi almadan önce üsteğmenden izin istedi: "Mûsaade var mı komutanım şu cıgaralan alayım?" İlk defa üsteğmenin konuştuğunu duydum: "Buyurun hocam, ahnız.." karşılığım verdi. Daha konuşanlar, otobüsün pencerelerine uzanıp el sıkanlar vardı. Üsteğmen "Yürüyelim arkadaşlar, yeter_" diye seslendi. Şotor, ağır ağır nizamiyeden uzaklaştırdı bizi. Gittiğimiz birliğin hamamı gerçekten çok temizdi. selamladılar Dönerken yollarda neredeyse gezmeye çıkan okulîann öğrencileri gibi içimizden türkü söylemek geliyordu. Bu denli küçük bir özgürlüğe benzer yolculuk, günlerden beri kapah kalan bizleri sevindirmişti. Saat beşe doğru koridorumuza dönmüştük. Çaylan yenileyelim dendi. Ülserimden ötürü hiçbir zaman rahat çay içememişimdir. Nedense Davutpaşa'da dokunmuyordu(î).. Ama düzenli olarak sabah, öğlen, akşam mide ilaçlan ahyordum. Çaylar gelirken, komutanınuz Yarbay da geldi. Buyur ettik; gördüğümüz işlemden ötürü, teşekkürler ettik. O da bize "SthhaÜer obun arkadaşlar!" dedi. Komutanın ev sorunu Yarbayımızın canı sıkkındı. Ev sahibi ile sabahleyin tartışmış; sorun neydi anımsayamayacağım ama Sungurbey, ona tutacağı hukuk yolunu gösterince pek sevindi. "Aman hocam, ha> gizli bulup getirdiği kitaplanrmzdan, Doğan Avaoğlu, Türkiye'nin Düzeni; Yaşar Kemal, Ince Memet; ben, Kalpaklılar kıtaplanmızı bir hayli imzalamıştık. ~Tf imlere olduğunu ben, wC bilemiyordum ama, sadece X \ j m z a m ı atıyordum. Astsubaym biri, akılhsı, kitap toplama işini şöyle anlatmıştı: "Ponster her girdikleri evden topladıklan kitaplan yüklenip btzim cemselerin içine doldunıyorlardL Önce bir şey anlayamadım. Biz, sokak başiarmı futuyorduk. Polislerden birinin annna düştüm. Fakir görünuşhı bir eve girdik. Adam memur olacak. Pencerenin berisinde bir raf yapmış, oraya on on beş kadar kitap sıralamış. Hepsi roman. Polis, kitaplann topunu kavTayınca baktım, çoluk çouk, ana baba, ağUmakh oJdular. PöBse kapıdan çıkmca, Svr o kitaplan bana,' dedim.'Ne diyesordu. 'Sahiplerine Soyunma yerlerinde temiz havlu, herkese sabun bile vardı. Isteyen kumada yıkandı; isteyen ayn bir -'- ' bölümdeki duşlann altında. Yıkanıp giyindikten sonra birbirimizi beklerken, hamamın sofasında birer çay bile içtik. Herkes, bu dolaşmadan bu temizlenmeden, bize gösterilen efendice ilgiden çok memnun kabnıştı. Çay paralarmı kimse kimseye verdirmek istemiyordu. Hoca'ya saygı Hamarrun kapısına yanaşan otobüse binerken, üsteğmen bu birlikteki arkadaşlan ile ayaküstü sohbet ediyordu. Subaylar, bizim kimliklenmızı merak etmiş olmalıydılar ki, her otobüse binenin kimliğini bizim üsteğmen onlara anlarır gibiydi. lsmet Sungurbey geçerken, belli belirsiz toparlanır gibi oldular. Ne de olsa bir üniversite hocasına elbette saygılan vardı. Otobüs yola çıkmadan yaklaştılar. Kendilerine bu konukseverlik için pencerelerden teşekkür ettik. Ses çıkârmadılar, yalnız araba yürüyünce, askerce bizi Allah razı olsun- Demek böyle böyle dersem, verecek karşılık bulamaz?" "Bukunaz" dedi profesör. Ve de birtakım yasa maddelerini sıraladı Y arbay, kâğıt kaleme davrandı; yazdı. Bırden aklına gelmış gibi konuyu değiştirdi: u Kitaplar akhma geldi arkadaşlar. Aşağıda iki koğuş dolusu kitap yığıh- Arama tarama gecesi polislerin topladığı... Tugayca bu kitaplan ne yapacagınun şaşırdık_ Atsan atamazsın, satsan satamazsın. Yaksan yakamazsın~" "Benim güzel bir fikrim var Yarbayım!" dedim. "Soyle!" buyruğunu verdi. "Bu kitaplarla, tugayınıza güzel bir kitaphk düzenlersiniz_" Yarbay, yan şaka. yan ciddi, ters ters banabaktı "Oünaz!" "Niçin olmasuı?" "Yahu bu yazar milleti işte insanın başma böyle çorap örer: Bu kitaplarla tugaya kitaplık kurayım; sonra da yasak kitaplardan kitaphk kurdu diye, beni de sizin yanunıza, içeriye alsuılar öyle mi?" H ep birlikte gülmeye başladık. Aslında bu kitaplann toplanması konusu, günlerden beri konuşuluyordu. Arama tarama gecesinin ertesinde bir süre, astsubaylann gizli vereceğinı.' 'Bunlar yasak kitap' karşıhğını verdi, sonra da 'senkanşma!' diye diklendi. Tepem armış, 'ulan sıkıyönetim sen misin, ben miyim?' diye, hcrtfuıkıçınâ bir r "' tekme yapışürdım. Dümdüz (£i!U yerde. Kitaplan toplayıp aileye geri verdim. Köşe başma döndüğümde cemse doimuştu kitapla; hangi birine yetişirsin. Herifler okur yazar düşmanı. Fukara memurlarm, halkm dişinden ürnağmdan artbrdığı parayla edindikleri birkaç Idtaba bik düşman. Birisiııe 'Ulan bu kitaplann hangısi yasak kitap?' diye sordum; kemküm etti." B u astsubaym bana sonsuz bir güveni vardı; çünkü Kalpaklüar'ı okumuştu. Sen derece de saygılıydı. Benim herhangi bir suçum olabileceğine inanmıyordu. Tığ gibi bir delikanlıydı. Kendisi söylemedi ama, arkadaşlanndan öğrendim: Bir tarihte, Dünya Ordular Arası Şampiyonada üçüncülük kazanmjştı. Pentatlonda. Subaylanna saygüı olduğu denli bize de saygıhydı. lsmet Sungurbey, cıgarasız kalmasın diye paralanıyordu çoğu zaman... ,, Yasak kltaplar ' Kitap deyince, gözleri parladı. Onun yasak kitaplar hangileri sorusuna kimse bir karşılık veremiyordu. Daha doğrusu yetkililere göre, kimi kitaplar yasak, kimi kitaplar yasak sayıldığı halde yasak değildi. Işin en ilginç yönü, kitabın yasaklanabileceğini kimse kabul etmiyordu içimizde. Oysa Türkiye'de Atatürk'ün ölümünden sonra birçok kitap yasaktı. Maks Beer'in 'Sosyaüzm ve Sosyal Mücadetenin Tarihi' adlı kitabı, 1940'lardan önce Mahmut Esat Bozkurt tarafından dilimize çevrilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı'nca basılmıştı. Şimdi yasakü! Bu yasak kitap listesine, derii toplu ancak 1973 yıhnın 28 Ocak günü gazetelerde yayımlanan İstanbul Sıkıyönerim Komutanlığı'nın bir bildirisinde rastlayabildim. Daha öncekiler resmi bir açıklama değildi. Bu tarihli Milliyet'te tam liste vardı. İki gün önceki 26 Ocak 1973 tarihli gazeteler de 12 Mart 1971 'den beri toplatdan, vatandaşlann elinden alman kitaplanm resmi makamlarca yeniden hamur, kâğıt hamuru yapılmak üzere SE-KA'ya, kâğıt fabrikalanna verildiğini yazıyorlardı. Müjdeil haber Bir gece yemekten sonra, koridor, koğuşumuz ayağa kalktı! Bu 13 Haziran gecesiydi. Astsubaylar "Tahliye Var!" diye sevindirici haberi bize ulaştırdılar. Koridora toplandık. Albay, Yarbay, Üsteğmen hep oradaydı. Tahliye edileceklerin adlannı bir bir Albay okudu. Bu arkadaşların hepsi, Istanbul'da oturuyordu. Ankara'dan getirilenler ve bir tek de ben, tzmir'den getirilen bırakılmıyordu. Albay, bırakılan arkadaşlann evlerinin Istanbul'da oluşu nedeniyle hemen bırakıldıklanm; Ankara'lı ve Izmir'lilerin sabah buakılacağmı söyledi. Biz de sevindik. Hep sarmaş dolaş olarak aynldık. Sürecek DUZYAZI ORHAN BtRGlT BuradanBakınca: İran... Iran'daki seçim sonuçlannın, öteki ülkeler içinde en çok bizi ilgilendirmesi kadar doğal bir şey olamaz. Doğu komşumuzdayürürlükteki Mollalarrejiminin en büyük meraklan arasında, başka ülkelere ve o ara- da en başta Türkiye'ye kendi rejimini ihraç etme is- teği yer alıyordu. Bu isteğin doğal sonucu olarak da Mollalann elleri, iki de bir Türk kamuoyunun sorun- lannı karmakanşık etmek için içimize uzanıyor; ya Çe- tin Emeç gibi bir ilerici gazetecinin öldürülmesi ola- yında bu eller bir tabancanın tetiğini çekiyor, ya da PKK gibi, Hizbullah gibi toplu eşkıya örgütlerine ku- cak açan bir dizi eyiemi planlayıp besliyordu. Ya şimdi? Yani Pazar günü yapılan seçimlerden sonra, aca- ba İran aynı yolun yolcusu olmayı sürdürecek mi? Başbakan Bülent Ecevife göre Iran'da yapılan se- çimler, "çağdaşyaşama uyum sağlamak ve daha ger- çek birdemokrasiye kavuşmak isteyen kesimlerin ba- şan kazanması"dır. Başbakan, komşu ülke halkının Pazar günü seçim sandıklannda aldığı sonuçlardan memnunluğunu saklamıyor ve özellikle bu sonuçla- n, Iranlı kadınlarla, bu ülkenin gençlerinin başansı ola- rak görüyor. Iran'daki Ayetullah düzeninin yine de devlet politikasında genış yetkileri olacağını, ama bu yetkileri daha ılımlı kullanmalarının beklenebile- ceği umudunu taşıdığını söylerken acaba Ecevit ne kadar haklıdır? Bunu zaman gösterecektir. İran halkını hemen ilk kez demokrasinin erdemle- ri ile yüz yüze getiren, Pazar günkü seçimlerdir. 20 Şubat seçimlerini, bir ölçüde bizim 1946 seçimleri- ne benzetmek olasıdır. O seçimlerde Demokrat Par- ti, oylann çoğunu alsaydı bile tam olarak iktidann sa- hibi olamayacaktı. 20 Şubat oylaması ile İran Parla- mentosu'ndaçoğunluğu alan reform yanlılannın ana- yasayı değiştirmek, hele Ayetullahların vesayeti al- tındaki çeşitli hükümlere el uzatma yetkileri şimdilik yine de olmayacaktır. Ama İran halkı, kendi oyu ile geleceğine sahip çıkabileceği gibi bir dünya erde- mini anlamaktadır. Yani artık, şayet İran halkı direnir ve isterse, ege- menliğin kendi ellerinde olduğu ilkesi, yaşayan ve uy- gulanan bir gerçek olarak bilinecektir. Oysa var olan anayasal düzene göre komşumuzda egemenlik Al- lah'a aittir ve Ayetullahlar bu egemenliğı Allah adına kullanmakla görevtendirilmişlerdir. ' Ortaçağda Batı'da da geçerli olan bu manttğı, gü- nümüzde İran ve benzeri rejimlere özlem duyan ki- mi radikal düşünürlerin yani sıra bazı Türk siyaset adamlan da benimsemiyoriar mıydı? Bakınız, dünkü Milli Gazete'deki yazısında, Erba- kan'ın dava arkadaşlanndan Süleyman Arif Emre, Pazar günkü seçimler için neler yazıyor "Ne olmuş? Iran'da reformcular kazanmış. Ne olacakmış? Artık kravat takmak, başörtüsü altından perçem çıkartmak serbest olacakmış.. Göreceksi- niz orada da yenilikçilik, reformculuk perdesi altın- da ülke giderek bizde olduğu gibi vahşi kapitalizmin pençesine düşecek, kalkınma ve yatınm ekonomi- si çökecek.. Yan totaliter, yan oligarşik ve yan maf- yatik bir yönetim kaosu ortaya çıkacak." Bütün FP'Iİ politikacılann Pazar günkü I r a n s e j teri için, Süleyman Arif Emre gibi düşündügu e ^ j te söytenemez. Mesela Abdullah Gül bu konuda yo- ruma başlarken, Iran'da dünya gerçeklerine aykın bir statükonun variığını anımsatıyor ve halkın önderlik yaparak değişimi sağiadığını söylüyor. Gül, bu kadarla da kalmıyor ve İran halkı için çok sağlıklı bir gelişme olarak nitelendirdiği bu değişim- den herkesin gerekli dersi almasını da ekliyor. Gül'ün bu görüşü, Ecevit'in İran seçimleri için yaptığı yoru- ma aykın düşmüyor. Erbakan ve arkadaşlannın, Süleyman Arif Emre baş- kanlığında Nizam Partisi adı altında politika arena- sında yer aldıklan sırada, ben de aynı arenanın sol yanında, benimsedikleri görüşleri ilgi ile izliyordum. O günkü Nizamcılar, bugünkü Fazilet Partisi'nin, he- le dünkü RP'nin söylemleri ile meşgul olmak yerine, daha çok Anadolu esnafının derlenip toplanması, Anadolu sanayiinin, o dönemin montaj sanayii adı verilen kesim karşısında ayakta durmasının yollan- nı aramak için uğraş veriyorlardı. Iran, Libya ve Suudi Arabistan gibi kendi devrim- lerini ya da politikalannı, ülkemizde nadaslanmakta olan bu yeni tarla üzerinde tohumlatmak isteyen ül- kelerin girişimleri, üzerimizde oynanmakta olan öte- ki uluslararası büyük oyunlarla örtüşünce, kentleri- miz özellikle Doğu komşumuzun kiralık katillerinin at oynatabildiği bir cinayet platosuna dönüştü. Ya bundan sonrası? Bundan sonra, öyle görülüyor ki İran halkını Aye- tullahlann ardından yürüyen sessiz bir toplum ola- rak görmek fazla iyimsertik olacaktır. Rafsancani, 20 Şubat öncesinde, adeta başına neler geleceğini al- gılamış olmalı ki, Hatemi ve arkadaşlannı "Kema- listler" olarak suçluyordu. Türkiye'ye molla devrimini ihraç edeyim derken, Mustafa Kemal'in gölgesinin gölgesine bile yenil- mekten kurtulamayan Pazar günkü sonuçtan, önce bizim "Humeynici'\er ders almalılar. . . Faks.0212 677 07 62 E-Mail:orhan.birgit(a do.net.tr. (0212) 293 89 78 (3 HATI Antonina 3Turizm KURBAN BAYRAMI KÜLTÜR GEZILERI 16-19 Mart 2000 Kuzey Ege ve Marmara • • . -> . "Sanat Tarihçisi Dr. Haluk Çetinkaya'nın yorumlarıyla Assos, Troya, Bergama, Akhisar. Bursa, İznik şehirlerini kapsayan keyifli bir kültür gezisi..." 16-19 Mart 2000 Kapadokya ve Hitit Cllkesi Hattuşaş "Sanat Tarihçisi Dr. Feridun Özgûmüş ile farklı bir Ankara, Kapadokya ve büyüleyidgönJntüsüyle HMerin başkenti Hattuşaş'a tarih içinde birgezinti..." 16-19 Mart 2000 Kilikya 'Sanat Tarihçisi İnci Türkoğlu rehberiiğinde Tarsus, Adana, Hatay coğrafyasında olağanüstü etitileyici bir kültürel miras..." Hatfa sonu gezileri 26 Şubat Cumartesl: Süleymaniye den Zeyrek'e, S.Ta/ibçisi SeJcuk Seçkin rehberliğinde 27 Şubat Pazar Bursa, Dr. Ahmet Vefa Çobanoğlu rehberliğinde 12 Mart Pazar Doç.Dr. İhsan Tunay rehberliğinde özel bir gezi "Arkeoloji Müzesi, Aya İrini, Ayasofya, Mozaik Müzesi, Hipodrom" Rez- (0212) 292 28 74-75 Istırial Cd Mıs Sk N 26 K 4 Beyoğlu-IST Fate (0212) 245 39 68 • E-posta seyyaft@atlas net tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear