29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
-11 ŞUBAT2000CUMA CUMHURİYET SAYFA LJil. kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Iki farklı kültür arasında kalakalmış, üçüncü kuşaktan, sorunlu bir genç kızın zoraki Anadolu yolculuğu: Yara Alüıı PortakaPa uzanan bir yol tilıııi tki yü önce Antalya'da en iyi film se- çilen ve Yelda Reynaud'ya en iyi kadın ayuncu Altın Portakah'nı kazandıran Yıhnaz Arslan'ın 'Yara'sı, ansızın, ses- siz sedasız gösterime girdi. 25 yıl kadar önce sağhk nedenleriyle gittiği Alman- ya'da kalmış, önceleri tiyatroyla ilgile- nip sahne oyunlan yazdıktan sonra 1993 'te 16 mm olarak çelctiği ilk filmi 'Geçitfer'le San Sebastian festivalinde en iyi fılm ödülünü kazanmış, 'Alman- a smemacüar'kuşağından, Yılmaz Ars- lan, kendini yetıştırmiş, duyarh, dikkat- le izlemeye değer bir yönetmen. (Tıpkı 'Çabuk ve Aasız'ın Fatih Akm'ı gıbı.) 'Yara' da, Yılmaz Arslan'ın, Antal- ya'nın (1998) ardından, davet edildiği önemli festivallerde gösterilip ilgi çeken ve ödüller alan ıkinci filmi. Akademi îs- tanbul'da seyrettiğımiz seansta topu to- pu 5-10 seyirci vardı ne yazık ki. Doğnı- su bu ılgisizlığı hiç hak etmeyen bir fılm 'Yara'. Türkiye'de doğup küçük yaşta işçı ana-babasıyla yolunu tuttuğu Alman- ya'da büyümüş ve ıki kültür arasında gide gele başı dönmüş, annesinin baş- ka kocaya kaçmasıyla iyice bağnaz, ca- hil babasının bakımına kalmış, zaten psikolojık sonmlan olan, Hülya adında- ki uyumsuz genç kızın (Yelda Reynaud) dramatık 'yokuluğunu' hikâye edıyor *Yara'. Zaman zaman bjrçm, sert ton- lardan çalan filmde, Hülya'nm hem ken- dindekı arayışlannı hem de dışındakı zorlu, yıpratıcı yolculuğunu ve vaktiy- le doğduğu ama yabancısı olduğu bir ül- kede, oradan oraya savruluşunu izliyo- ruz. Almanya'da diskolarda yitirmek- ten korktuğu kızını tutup fılmin başın- Yönetmen, senaryo: Yılmaz Arslan / Kamera: Jürgen Jürges / Oyııncular: Yelda Reynaud, Nur Sürer, Füsun Demirel, Hikmet Karagöz, Özay Fecht, Mustafa Suphi, Halil Ergün, Necmettin Çobanoğlu, Settar Tannöven, Hülya Karakaş/1998 (Gün Izi Film) da bizzat Türkiye'ye, Nığde'deki köyü- ne getirip kardeşine zorla teslim ediyor babası, iyileşsin diye. İyi niyetli, ancak babasından farksız amcanın (Halfl Er- gün), onu ıstemeyen yengesinin (Füsun Demfrei)borusunun öttüğü, yoksul evin- de, iyice daralıp bunalan Hülya, kendi- ni yollara vuruyor çok geçmeden. Sık sık leitmotif gibi yinelenen, düşsel bir demir kafes sahnesiyle sungelenen, ka- dının geleneklere, törelere yenik düşme- sine film boyunca karşı çıkıyor, isyan edi- yor, çevresinden sürekli deli muamele- si gören, bahtsız, hırçın, inatçı, yürekli genç kız kahramanımız. Hiç istemedi- ği halde zorbalıkla, köyüne postalan- mış Hülya'nm, ne pahasma olursa olsun kaçıp Almanya'ya dönme amacına ki- litlenmiş, irkilüci serüvenini bölüm bö- lüm görüntüleyerek anlatan 'Yara'da, habire örselenip yaralanarak, düşe kal- ka sonunda amacına ulaşan Hülya'yı Almanya'daki fınalde, yakın arkadaşı- nın annesine ait incik boncuklan takmış takıştırmış, sürüp sürüştürmüş, dersha- neye yaraşmayan hal-tavır içinde, iyice 'parçalanmış' bir halde görüyoruz geç kaldığı okulda... Bölüm bölüm egzotikleşen bir bakış- la yansıtılan Türkiye macerasında köylü birkadın, yol kenannabaygın düşmüş Hül- ya'ya bakıyor sevecenlıkle. Motorlu de- likanlılar rahatsız ediyor kızı. Delikanlı- lann asıldığı Hülya'ya pazarlarda küfe- cılik yapan, yoksul, mert, bitirim sokak çocuklan yardım ediyor. Hiç yemeyip sürekli sigara içen, amca evinden kaçıp Almanya'ya döneyim derken kendım Anadolu bozkınna vuran Hürya, yeni ko- casının aılesine, onu_yeğenı olarak tanı- tan öz annesinden (Ozay Fecht) de bek- ledığı sevgiyi, yakınlığı bulamıyor. Birtek minibüsteki kuklacı (Mustafa Suphi), bu hırpalanmış, yabancılaşmış yabani kızla ilişkı kurabiliyor. (Gerçeklerden kaçıp masal dünyasına sığınmayı yeğliyorçün- kü laz). Polısin yakalayıp geçici olarak bir ümarhaneye kapattığı Hülya, hapis- haneden farksız tımarhanede delibozuk bir kadınla (Nur Sürer) dostluk kuruyor. Annesinin ve amcasıyla yengesinin onay- layışıyla Almanya'dan çıkagelen arkada- şının (Miranda Kondiç) sayesinde, gö- zetim altmdaki ipsiz sapsız, ürkünç tip- ler kataloğundan farksız, hastası, hemşi- resi, doktoruyla tam bir düşkunler yur- dunu andıran, fecı koşullardaki delilere- vinden nihayet kurtuluyor, Almanyasına kavuşuyor Hülya fınalde. Yönetmen Arslan'ın bundan böyle Hülya'nm Almanya'da kendi ayaklan üs- tünde dikilip dıkilemeyeceğine ilişkin yoruma açık bir finalle noktaladığı 'Ya- ra', kabaca üç ayn bölümde gelişen hi- kâyesi, kimi etküeyici sahneleri, Jürgen Jürges'in göruntüleri ve fümin motoru Yel- da Reynaud'un harika oyunculuğuyla aküda kalıyor. Özellıkle Reynaud'nun doğal, içten ve yalın oyunuyla insanın boğazma küçık gi- bi oturan bu tedirgin edici fılm, kimisi- nuı haksızca eleştirisini gerçekten hak etmiyor, Türkiye'yi tımarhane gibi gös- termiyor. Tersine, ortaya seyirciyi baştan sona avucuna alan, sarsıcı bir yol filmi koyan yönetmenin, özlem dolu, sıcak yaklasımı söz konusu, bızce. Yer yer eg- zotik bir bakış öne çıksa da, ustalıklı çev- re-mekân kullanımından görsel düzeyi- ne kadar altyapısı sağlam, gerçekçı oldu- ğu kadar dokunaklı, sıcak bir fihn 'Ya- ra', keskin (hatta yer yer canhıraş) bir çığlık boyutlanna erişen. Sahip çıkılma- sı gereken bu fılmin en önemli kozu da kuşkusuz. Hülya-Yelda Reynaud. YENİ BAŞLAYANLAR. jeanne P'Arc / jan Darfc 1429'da, Tann taranndan Fransa'yı kurtarmak ve Fransa Kralı ola- cak Prens Chartes'a yardmı etmekle görevlendirildiğine inanarak harekete geçip tngilizlere karşı zafer Irayatıan, ama düşmanlannca yakılarak öldürülen, dindar, yoksul köylü kızı Jan Dark'ın dramı, şimdıye dek birkaç tarihsel filme konu edilmişti smemada. CariDre- yer'den Otto Preminger'e kadar kimi usta yönetmenler bu konuyu klasikleşmış fılmlere dönüştürürken, Ingrid Bergman'dan Jean Se- berg'e ve Sandrine Bonnaire'e kadar uzaülacak ünlü yıldızlar da Jan Dark'ı perdede canlandırmışlardı. Şımdı bunlara Luc Besson- Mflla Jovovich çiftı de ekleniyor. Fransızlann bir kurtancı, bir azize ve bir kahraman olarak andık- lan Jan Dark'ın yaşamını beyazperdeye taşıyan en son tarihsel üs- tün yapım, Fransız sinemasının Hollywood'la aşık atan, yetenekli, bccenklı yönetmeni Luc Besson'un eseri. -ş Oörevmı yerine getirmek için erkek gibi gıyinen, silah taşıyan, Fransızlann manevıyannı yükselten, ordu yöneten ve îngilizleri Or- leans'tan atan "Kutsal Baİdre", sonrasında, kendi vatandaşlannca ihanete ugrayıp Ingılızlere satılarak Rouen'da, bir cadı gibi ateşte yakılmıştı 1431 'de. 19 yıllık kısa yaşamında inanılmaz şeyler başaran bu sıradan, ca- hil köylü kızuun hücâyesi, en son "Beşinci Ekmenfle dünya çaprn- da bir başanya erişen Fransız yönetmen Luc Besson'un elinde göz alıcı, gö±emli birtarihsel üstün yapuna dönüşmüş. Yönetmenin göz- de oyuncusu Milla Jovovıch'ın Jan Dark'ı oynadığı fılmin ötekı ün- lüleri de John Malkovich, Dustin Hoffman, Faye Dunaway, Vlncent CasseL Tcheky Karyo ve Pascal Gregoty. Amerikan yapımı tarihsel yapımlardan eksiği bulunmayan, fazlası olan bu Luc Besson "Jan Dark"ı, bugün gösterime giriyor. Abre LOS Ojos / Aç cöıünfl' Sinemaseverlere Alejandro Amenabar adındakı yeni bir Ispan- yol yönetmenıni tamtacak olan "Abre Los Ojos (Open Yor Eyes)-Aç Cözünü", kolayca kategorize edılemeyecek cinsten, sarsıcı bir psi- kolojik dram. Bugün gösterime gjren fümde, kaderin yüzüne hep güldüğü, zen- gın, varlıklı, aşk bağımlısı ve kadın düşkünü Cesar'ın (EduardoNo- riega) hedonist yaşamı, günün birinde vuku bulan bir araba kaza- sıyla felakete dönüşüyor. Cesar, asla iyileşmeyecek yaralan, mah- vohnuş yüzü ve hayatıyla başbaşa kahyor. Onu arük zevk sefa ye- rine, doktorlar, cerrahlar, psikiyatrik tedaviler, yalnızlık, mutsuzluk beklemektedir. 1998 Sundance Film Festivalf nde 1972 dogumlu yönetmen Ale- jandro Amenabar'm "gekceği parlak. yeni bir sinema dehaa" ola- rak karşılanmasuıa yol açan fılm, Cesar'm "güzeflikle çirkinfik, akd- hlıkla detilik, gerçekükk kâbustar arasmdald çok katmanh hikâye- saıi"' perdeye taşıyor Melodramdan kara fUme dönüşen, zaman zaman da seyirciyi sa- np sarmalayan bir aşk fümi gibi seyredilen "Aç Gözünü", aynca başroldekı Eduardo Noriega- Penetope Cruz çiftiyle de ilgi çekebi- lir. Ispanyol yönetmen Alejandro Amenabar'ın "Aç Gözünü"sü, merakhsı için kuşkusuz ilgisiz kahnamayacakbir film. Ozellikle Ame- nkan fıknlerinden sıkılıp daralmış seyircinin şöyle bir soluklanma- suıa neden olabilir. Eylül Fırtınası Habib Bektaş'm "Golge KDrknsu" adlı romamndan smemaya lyarlanan "Eylül Fırtması'', sinemamızm usta yönetmeni Anf Yıl- naz'ın son filmi. Tank Akan, Deniz Türkali. Meral Çetinkaya, Kntay Özcan, Ha- om Körmükçü ve ılk kez sinemayı deneyen şarkıcı Zara'nın baş- ica rollerini üstlendiklen "Eylül Fırnnası'', babası aranan, annesi jözaitında beş yaşmdaki bir çocuğun, masum Metin'in hikâyesi. Hücrede bir gün geçirdikten sonra annesini hapiste bırakıp onu ümaya gelen dedesiyle Bozcaada'dakı dede evine yollanır küçük Me- ın. Metin'in ada günlen, üzüm bağlanyla dedeyle balık tutma se- âsı arasında, keyifle başlar ve sürer. Ancak giderek Metin'in ailesi parçalamr, onurlu, gunırlu dede ak- i dengesini yitinr ve küçük Metin'in naif, çocuk dünyası zaman za- nan trajıkomik bir hal ahr... 12 Eylül'ün toplumsal yasamımızda yaratügı baskı ve zorlama- ara ilişkin, çocuğun bakış açısından yansıuimış, duygu yüklü, ye- ü bir "12 E>1ül filmi'' Eylül Futınası. 'Güle Güle \ yaşlılığa güzelleme düzenyoğun bir duygular seli...Ziimanm içindengeçen adasakinleriSeyircinin son dönemde salonlan doldura- rak tekrarbağnna basbğı stnemamızdakı can- blığın, çeşitüliğin yeni bir ömeği olan 'Güle Güle',nicedir fılm yapmayan yönetmen Ze- ki Okten'in vaktiyle değeri pek anlaşılama- mış filmi 'Düttürü Dünya'dan 11 yıl sonra, yeniden sinemaya dönüşünün ürünü. Son haftalarda allı pullu, gözalıcı Holrywo- od yapımlanyla rekabete ginşerek gişede iyi çalışan yerli fılmler kervanına hemen dahil oluveren, milyonluklar kulübünün yem, ola- sı üyesi 'Güle Güle", insan ruhundan iyi an- layan bir ruh hekımının gözlemlerine, biriki- mine dayanan, nicedir artık çıkmayan Şizof- rengi dergisrnin yayuncısı, yazar Fatih Altı- nöz'ün kalemınden çıkan bir senaryodan, uluslararası bir ekiple, ünlü ustalardan oluşan bir oyuncu kadrosuyla, sesli olarak, Bozca- ada'da çekUmiş. Yaşlılığa, dostluğa, umuda, sevgıye, daya- mşmaya düzülmüş bu- 'güzeUeme' nıtelığîn- deki 'Güle Güle', bir arada büyüdüklen, can dostu olarak yaşadıklan, dayamştıklan ve yaşlandıklan bir adada, hayann sonbahann- dakı beş kahramanm hikâyesini anlatıyor. Yönetmen Zeki Okten'in dönûşfi Baştan beürtmek gerekirse, doğrusu duy- gusallığm dozu biraz fazla kaçmış 'Güle Gü- le'de. Sürekli dirsek temasında, iç içe yaşa- mış, çocuklukarkadaşı, can dostu kahraman- lanmızm (ozellikle Akpınar-Alasya ıkilisi- nin) sık sık ağladığı dokunaklı sahnelerden etkılenen seyircinin de anında gözleri sulanı- yor ve müzik eşliğinde, yoğun bir duygular seli halinde seyreden bir gözyaşı terapisine dö- nüşüyor fılm. Gariptir, yıllardn- perdeden, sahneden, ekrandan çeşitli kuşaklan güldü- regelmış Akpuıar-Alasya ikilistnin şimdi de milleti hüngür hüngür ağlatması. Güle ağla- ya seyredilen ve duygusal patlamalanyla se- yircide rahatlatıcı bir etki yaratöğı da söyle- nebilecek 'GüleGüle'deki göz yaşartıcı dost- luğun kahramanlan, cins cins, çeşit çeşit. Çok duygusal yapıdaki tsmet (Zeki Alasya), yü- larca aileden kalan sinemayı çalışnrmış, hep gıtmek düşleri kurmasma karşuı hiç adadan aynlamamış, evlenmemış, annesini toprağa verdikten sonra ipin ucunu iyice koyvermiş, sürekli aglayacak bir omıız arayan, sürekli annesinin mezannı ziyaret edip konuşan, has- sas, yalnız birada sakinı. Başka biryalnız olan Yönetmen: Zeki Ökten / Senaryo: Fatih Attnöz / Kamera: Ferenc Pap / Müzik: Engin Düzyol / Oyuncular: Zeki Alasya, Metin Akpınar, Yıldız Kenter, Eşref Kolçak, Şükran Güngör, Ayşegül Aldinç, Haluk Bilginer, Güler Ökten, Nilüfer Açıkalın, Serra Yılmaz /1999 Türkiye (UFP-VVB) araba tamircisi Şemsi'yle (Şükran Güngör) düşüp kalkıyor en çok. Vaktiyle kansınca (Sevda Ferdağ) terk edilmış Şemsi, acısını gömdüğü ıçki kadehlenne düşmüş. azmede- rek alkolden kurtulmuş, yıllardır 56 model bir Chevrolet'yi onaran, aksi, titiz, arkadaşlany- la meyhaneye de gıden, 'medeni bir dindar.' Arkadaş grubunu çekip çeviren, askerhkten emekli Celal (Eşref Kolçak) de, büyük kent- te özgür bir yaşam süren 28 yaşındaki kızıy- la (Nflüfer Açıkahn) sorunlu, disiplin merak- hsı, katı, otoriter bir baba. Uzun, tekdüze evlilik yülannın cenderesin- den geçmiş, zarif kansı Zarife (Yıldız Ken- ter), sağduyulu, anaç, güçlü, görmüş geçir- mış bir kadın ve gnıbun 'denge unsuru' as- lında. Bırkezgördüp Kübalı btrkadınla yıl- lardır yazışan, hatta arkadaşlanna da merak- la heyecan veren bu mektup aşkını hayatınnı odağı haline getirmiş, öğretmen emeklisi Ga- lip (Kaşını kaldırarak alnıru kmşnran ve ağ- zuıı da büzerek acayip rol kesen Metin Ak- pınar'ın ağlak ifadesinden kurtulamadık film boyunca) ise grubun romantik öğesi. Rosa'nuı Küba'dan gelen mektuplarım taşıyan adanın PTT müdiresi (Ayşegül Aktinç) de Gaüp Bey'e tutkun gibi, daha doğrusu bu mektup aşkına âşık, evde kalmış müdir'anım. Duran zama- mn içinden geçen bu kahramanlann düzeni, Galip'in bedenini tümüyle sarmış kanserin teş- his edihnesıyle altüst oluyor. Arkadaşlan Ga- lip'i, sevgıli Rosa'sına kavuşmak üzere Kü- ba'ya göndermeye kalkışıyorlar derken. Ama yolculuk gideri olan 4 milyan bulmak ne mümkün? Küba yolculuğunun faturasmın, Ismet'uı evini satmakla ya da Şemsi'nin re- pocu oğlundan para beklemekle çıkanlama- yacağını anlayınca hiç olmayacak bir ışe gi- rişiyor, ıhtıyar delıkanh kahramanlanmız. Bir banka soygunu gerçekleştinyorlar ve bu soy- gun bizi de fihnden koparttınyor... Yan rollerde boy gösteren Haluk Bilginer, Ayşegül Aldınç, Güler Ökten, Serra Yıhnaz gibi oyunculann da renk kattığı, 'Hanım'dan yülar sonra yeni bir çıft oluşturan Yıldız Ken- ter-Eşref Kolçak ikihsinin yanı sıra Şükran Güngör'ün de sıvrildiği 'Güle Güle', Zeki Okten'in fılmografisinde yeni bir aşama sa- yılabüir mi? Tartışılu-. Şimdiye kadar heybesine 'Sürü', 'Düşman', 'Faize Hücum', 'Düttürü Dünya', vb. gibi önemli filmler sığdırmış, 40 >ıldn- az-öz ça- lışır, saçım bıyığmı yedinci sanatta ağartmış, tepeden tırnağa 'alçakgönüMlük anıtı' Zeki Ökten, sinemamızda Yılmaz Güney (zamanı ve) sonrası dönemin, sevdiğimiz, saydığumz en önemli yönetmenlerinden biri kuşkusuz. Okten'in yeniden kamera başı yapmasına el- bette sevmUir. Sıcak yaz mevsiminde güze- üm Bozcaada dekonmda geçen fümde, abar- tılmış duygusal dozu ve bırtakım zaaflar gös- teren senaryo biryana, Zeki Ökten ustarun kı- vamını bulmuş anlatımma, Macar kamera- man Ferenc Pap'ın başarılı görüntülerine, ne- redeyse hıçbir sahneyi boş geçirmeyen En- gin Düzyol'un orijinal müzığ^ine, takım oyun- culuguna filan diyecek yok. Duygusalhgın dozu kaçmış Ancak Galip karakteri için Akpınar'ın se- çiünesine inrazmı var. Oyunculuğuna değil de, aşın kilolarma tabii. (Keşke Müşfik Ken- ter reddetmeseymiş o rolü.) Bu hem hüzün- lü, duygu yüklü, hem de komik ve esprili dostluk-dayamşma 'fantezisi'. sonuçta orta karar bir başanrun ötesrne geçemıyor bizce. Yine de tüm değerierin yozlasügı, sevgi, dost- luk, özveri gibi kavramlann eskiyıp pörsüdü- ğü, aşka-dostluğa herkesm fena halde gerek- sinim duyduğu günümüzde, Zeki Okten'in an- lattığı, bu yaşı yetmiş ama işi bitmemiş kah- ramanlanmızm hikâyesi, yok olan, elden gi- den bazı güzellikleri arumsatıyor. Kimisinin gühneye, ağlamaya doyamadığı, duygusalh- ğm bir haylı abarnldığı 'Gük Güle',seyirciy- le sıcak bir yakmhk kurarak 'dosthık, aşk, dayanışma üstüne çekflmiş bir 21. yüzyıl ma- sah' gibi anında tüketili- veriyor. KEDİ GOZU VECDİ SAYAR Güzel İnsanlar Aslında "Anayasamı Istiyorum" kampanyasından söz etmeyi düşünüyordum bugün. Ne var ki son günlerde medyanın en gözde malzemelerinden bi- rini oluşturan sinema konusu yakamızı bırakmıyor. Sinemadan söz açmayan köşe yazan kalmadı ne- redeyse. Hangi köşeye uzansak ya"Kahpe Bizans"ın müthiş başansı ya da Yılmaz Güney'in "lumpen"\i- ği konusu çıkıyor karşımıza. Tabii, bir de Hizbullah kasetleri var... Ne yazık ki sinema tartışmalarında da, diğer alan- larda olduğu gibi "magazin" sınırlarının içine hapsol- muş gibiyiz. Omeğin, zekâdan ve incelikten yoksun, kalın çizgili bir mizah anlayışı ile parodi yapılamaya- cağı pek konuşulamıyor. Nezaketten mi, yoksa "iş yapan fılm en iyi filmdir" anlayışının giderek yaygın- laşmasından mı, bilemiyonjm. Sinemada başan ölçütünün "gişe" olduğunu id- dia edenler mi istersin, Amerikan sinemasının "de- ğerlerini benimsemeyi "globalleşme" sananlar mı? Kedilerin bir bölümü, gerçek sanatla eğlence arasın- daki farkı unutmak ve unutturmak için elinden gele- ni yapıyor. Memet Baydur'un geçenlerdeyazdığı gi- bi, genç kuşak eteştirmenlerimiz arasmda bile bu akın- tıya kapılanlann sayısı az değil. Baydur'un dediği gi- bi Sinematek'ten mahaım yetişen bir kuşakla karşı karşıyayız. Bir filme salt "temposu ağır" diye eleşti- ri getiren yazarlar kimseleri şaşırtmıyor artık. Ve, çirkinlikler diz boyu yükselirken "Güzel Insan- lar'a kimseler yüz vermiyor. Iki hafta önce Alkazar'da başlayan, bugünden başJayarak Levent Kültür Mer- kezi TÜRSAK Sineması'nda gösterilecek olan bir filmden söz ediyorum. Kedi kardeşler, ne olur bu fil- mi kaçırmayın. "Kahpe Bizans'a gidin elbet, "Altın- cı His" de kaçmıyor... Ama, bazı filmler var ki onla- ra sahip çıkmalısınız. Medyanın gözardı ettiği, sine- malarda şöyle bir görünüp kayboluveren ve sayıla- n birelin parmaklannı geçmeyen değerli mücevher- leri hiç olmazsa sizler yalnız bırakmayın. Jasmin Dizdar, "Güze//nsar)/ar"da(Beautiful Pe- ople) Londra'da bir otobüste karşılaşan iki "düş- man"dan yola çıkarak dünyamtzda yaşanan trajik olay- lara bakıyor. Humour'u ve "ironi"y\ ustalıkla kulla- nan yönetmen, yabancı düşmanlığı, etnik aynmcılık gibi son derece ciddi sorunlara mizahla yaklaşırken, konusunu çarpıtmamış, sulandırmamış, tam tersine mesajını en etkin biçimde vermenin yollannı aramış bulmuş. Insanı yüreğinden yakalarken, beynini de ih- mal etmemiş. Trajik olanla komik olanı yan yana ve- rirken, insan sevgisi üzerinde temellenclirmiş filmini. Tıpkı, Atrf Yılmaz'ın "EylülFırtınası"ndayaptığı gi- bi. Usta yönetmenimizin filmografisinde çok seçkin bir yeri olduğuna inandığım bu son filmi de "Güzel İnsanlar" gibi, yakın tarihi bir grup insanın kişisel ta- rihlerinden yola çıkarak yorumluyor. 12 Eylül fırtına- sının parçalayıp un ufak ettiği milyonlarca insanın öy- küsünü küçük bir çocuğun gözünden anlatıyor. Son derece başanlı bir kasting (sinemamızın en yetenek- li minik oyuncusu olmaya aday Kutay özcan, "Sü- rü" ve u Yo/"daki duyarh oyununu anımsatan, gözle- ri ile çok şeyler söyleyebilen Tank Akan, sinema- mız için Önemli bir kazanç olan Zara, başta Hazım Körmükçü ve Deniz Türkali olmak üzere çok ba- şanlı yardımcı oyuncularla desteklenen unutulmaz bir kadro) ve Habib Bektaş'm "Gölge Kokusu'ad- lı romamndan uyarianan başanlı bir senaryo ile ha- yata geçirilen (keşke müzik için de aynı şeyleri söy- leyebilseydim) "Eylül Fırtınası" için, 12 Eylül filmle- rinin en iyisi diyebiliriz rahatlıkla. Ülkemizin "güzelin- sanlar"m\ yakından tanımak, yaşanan acılara bir kez daha tanıklık etmek olanağını sağlayan bu filmin hak ettiği ilgiyi göreceğine inanıyorum. Bu filmi izlerken düşünmeden edemeyeceksiniz, neden 'sivilbirana- yasa"ya ihtiyacımız olduğunu... Sinemada 'iş yapan' filmler arasında, kimi zaman güzel sürpnzlere de rastlanıyor. Zeki Okten'in "Gü- le Gü/e"si, daha ilk gününden büyük bir ilgi ile kar- şılandı. Filmin başansı, büyük bir sıcaklıkla yansıtı- lan insan sevgisinden, filmin masaisı gerçekçiliğin- den kaynaklanıyor kanımca. Seyirci, unuttuğu bazı değerierin anımsatılmasından hoşnut; bu duygulan artık yaşayamasa da en azından beyazperdede bir duygu ortaklığı kurmak istiyor bu güzel insanlarla. Yeşim Ustaoğlu'nun "Güneşe Yolculuk'u da, ke- dilerin ilgisiz kalamayacağı bir film. Mart başında ni- hayet -az sayıda sinemada- gösterime giriyor. San- sür, yeni bir kimlikle, ekonomik sansür olarak sine- mamızdaki yerini koruyor demek ki. Bu film de ül- kemizin güzel insanlarmı yansıtıyor, onca çirkinliğin ortasında. Son sözümüz, genç yaratıcılann yapıtlannı 'ka- ramsariıkla, 'ülkemizi kötü tanıtmakha suçlayanla- ra. Sizler ne kadar karalamaya çalışırsanız çalışın, on- lar ülkemizi ve ülkemizin güzel insanlannı dünyanın dört köşesinde tanıtıyoriar. Tıpkı Yılmaz Güney gibi onlar da ülkemizin yüz akı sanatçılar. Son haftalar- da Rotterdam'da, Brükserde, Göteborg'da, Los An- geles'ta filmleri alkışlarla karşjlanan Zeki Demirku- buz, Yeşim Ustaoğlu, Ferzan Ozpetekten sonra şim- di de Nuri Bilge Ceylan Beriin Festivali'nde yanşı- yor. Bütün güzel insanlara selam oisun. BUGÜN • TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR VAKFI'nda saat 19. 3O'da mizah yazan Cihan Demirri'nın 'Mizah nereyekoşnyor?' söyleşisi izlenebilırY34P 93 65) • AKM'de, saat 19.00'da, şef Stepnen Laytım'un yönetiminde tstanbul Devlet Senfoni OrkestTası'nın konserine The HiDiard Ensemble sohst olarak katüacak.(252 74 74) • BEYOĞLU ADAKÜLTÜR'de saat 17.00de HaH Turhanh yönetiminde 'Kültürel Muhalefet Tarihi' başlıkh seminer; saat 20 30'da Cnal Büyükgönenc'in konseri; saat 21 .OO'de Nail Kmmzıgül'ün göstensi yer alacak.(2Sl 55 44) • NÂZIM KÜLTÜREVİ'nde saat 19.30'da 'RSDtP ve 'Ne Yapmah?" başlıklı Marksizm semineri izlenebilir/245 04 81) • BABYLON'da saat 22.30'da Snwvbo\-The Latin Section'ın konseri izlenebilir. (292 73 68) • CUMHURİYET KİTAP KULÜBÜ'nde saat 18.00'de Aydm Engin ın söyleşisi gerçekleşecek. (252 38 81) • BORUSAN KÜLTÜR VE SANAT MERKEZt'nde saat 12.30 ve 17.30'da 'Birzamanlarbirsınınla_. Stravinskv' adlı video belgesel gösterimi gerçekleşecek. (292 06 55) • BtLGİ ÜNtVERSTTESI nde saat 19.00'da Ste&n Schwartz ın 'Shooting Fish (Otada Balık, Çantada Keklk)' adlı filmi yer alacak. (216 23 15) • ÇÎNİLİ KAFE'de saat 21.OO'de Ömer Özgeç'in dinletisi gerçekleşecek. (346 37 20)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear