23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 OCAK 2000 PAZARTESİ CUMHURtYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Brecht'in izdüşümlerinde bir söylenceden esinlenerek oluşturulmuş 'Çölde Yanş' Oyuncuhığa dayahS.RAYANYİRMİBEŞ Bizim Tiyatro, Zafer Diper'in oyunlaştırdığı ve sahnelediği 'Çöl- de Yanş' adlı oyunu Muammer Karaca Tiyatrosu'nda sahneliyor. Diper, Bertolt Brecht'in 193O'da yazdığı 'Kuralla Kuraldışı' oyu- nundan yararlanarak Brecht'in 'iz- düşümlerinde' bambaşka bir kon- sept oluşturmuş. -Brecht'in 'izdüşümieri', 'Çölde Yans'a nası) vansıdı? DIPER-Brecht'in ideolojikkav- rayışıyla yaptığı tiyatro biçeminin bizde var olan birikiminden yarar- Iandık. Brecht'e gönderme yapar- ken onun 'Kuralla Kıırakhşı' oyu- nundan yola çıktık: 'HamaT, onu czen, ona kötü davranan 'Sancı'ya, çok susadığı içın matarasını çıka- np su vermek ister. Nefret edilme- ye şartlanrruş olan satıcı, hamalın matarasını taş gibi görür ve hama- lın ona büyük bir taşla saldırdığı- nı sanarak tabancasıyla onu öldü- rür. Bizim Tiyatro'nun yapmaya çalıştığı, epik ve dramatik öğeler- den yararlanarak diyalektik bir ti- yatro yapısı kurmak. Çalışma, 'Kn- ralla Kurakbşı'dan yola çıkarak gerçekleşti ama biz metni tama- men farklı noktalara taşıdık. Hamal bizde Kılavuz-Deve Kemal oldu. Satıcıyı da salt bir işadamı olarak ele almadık. Çöl Brecht'te var za- ten ama 'ÇöldeYanş' kavramı, oyu- nunda bire bir yok. Brecht'ten bi- reylerin çatışmasuu aldık. Metni elrip çalışmasryla oluşturduk. Oyun- culuğa dayah deneyerek ortaya çı- kan bir oyun oldu. Mesaj kaygısı yok. Sanatsal bir yaratım var. Sadcı ile klavuzun iBşkisi -Oyunda. Sabave Hamal'ıTûrk idmliğiyle vermek ve Bedevi Ka- dm'ı karmak dışında, ne gibi deği- şfldikleryaptınız? DÎPER- Satıcı, çokuluslu tekel- lerle aracı konumunda ve her tür- lü ticari olayın o yapısıyla var olan biri. Brecht'ten, mekân bağlamın- da çölü ve kişileri aldık ama bire bir değıl. Çölde iki Türk'ûn karşı- laşması niye olmasın dedik. Çok uç bir olay olarak gözükse de olabilir. Kişilerarası sınıfsallığı Brecht'ten farklı ele aldık. Çölü katederken, olaylar geliştikçe, kişiler arasında- ki sınıfsal tavrrlar açığa çıkıyor. Çantada ne var? O konuda yorum yok, satıcımn yaptığı, alun satim çerçevesi içinde her türlü iş olabi- lir. Çantada belki de para var. Be- devi Kadın kımliğini de seyircinin yorumuna kalmış ancak Bedevi Kadın'la, satıcıdanda karanlık güç- lerin bulunduğunu, bunun bir zin- cir olduğunu vurgulamak istedik. - Oyunda Türkiye bağtamında yapüğınızgöndermeleriaçıklar mı- snuz? DİPER - Nadire Materin ya- saklanan 'Mehmed'üı Kitabı' var. Oyunda oradan birahnü yapryorum. Kitapta olmasa da teröristlerin ku- lağuiın kesilerek saklanması, anah- tarhk yapüması gibi olaylar, duy- duğumuz şeylerdi. Fırsatçı saücı- nın, karanlık geçmişini yansıtmak için bu sahne kullamldı. Birebir bir söylem yok, seyircinin dolduraca- ğı yerler bunlar. Ufak ufak, çok sa- yıda gönderme var. Oyunda, siya- sal iktidann bu uçlarda bilinmez- liğiyle birlikte ve bununla bağlan- tısı olan, karanlık gûçlerin emrin- de ûst dûzey bir yetkili kişinin, ti- cari işler bağlamındabir \arolumu söz konusu. Kılavuzun varhğıyla ve iç içe geçmiş konularla satıcımn alt sımftan emekçi kesime davra- nışlan, tavn ortaya çıkıyor. -Adetaköle-efendiil$asnmvan- sıükhğıoyunda çok sryah-beyaz bir • 'Çölde Yanş'ta, siyasal iktidann bu uçlarda bilinmezliğiyle birlikte ve bununla bağlantısı olan, karanlık gûçlerin emrinde üst düzey bir yetkili kişinin, ticari işler bağlamında bir varolumu söz konusu. Kılavuzun varhğıyla ve iç içe geçmiş konularla satıcımn alt sımftan emekçi kesime davramşlan, tavn ortaya çıkıyor. aynm varmtş gibi gekiL. DÎPER - Yer yer gri de var ama grilik tehlıkeli çûnkü diyalektikte de gri vardır biz buna yer veriyo- ruz. Belli noktalarda arnk satıcı ile kılavuz ılişkisinde giderek o aynm ortaya çıkıyor. - Saücı sanki bir paranoya içeri- sinde. Hem akılh bem deli tavırlar içerrvor.Sürekli rakipJerden sözedi- yor. Uçak kazasından sonra çölûn ortasmda tek kurtulan o. Oyunda absürdvariöğeierinkuBannnınani- çin gerek duydunuz? DÎPER - Âdamın rakipleri var, hata yaparsa onu yok edecek biri- leri var belki de. Bu nedenle para- noyak tavırlan olduğu doğru. tş için girişimde bulunacaklardeğil ra- kipleri. Bunlar bilinçli olarak ka- ranlıkta bıraknğımız noktalar. An- latımm epiğiyle dramatik eylem içiçe geçmiş dunımda. Nesnelerin kullanımı göstermeci biçimde, bez parçası ve ışık kullammıyla çölü yansıtıyoruz. Aksesuvarlann, ışığm ve Alper Maral'm oyun için bes- telediği 'Çöl Senfonisi'nın kullanı- mı hep oyunun hizmetınde. Sahne- de gereksiz hiçbir şey kullanılma- dı. Düğümlerin analizini yapmayı seyirciye bırakıyoruz, kesin çerçe- veler çizmiyoruz. Absürdlükler epik anlatımla var oluyor ve drama- tik aksiyonla birleşiyor. Bu oyun- da seyircinin hiçbiraynntıyı kaçır- maması lazun. Seyirci düşünsün istiyoruz. Hükmeden ve bgyun eğen - Futbol kavramma niçin gerek duydunuz? DİPER - Satıcının kılavuz üs- tünde iktidar kurmasında en etkıli taktiklerinden biri de futbolu kul- lanması. Kılavuzun taraftarlığın- dan da yararlanarak futbol üzerine girdikleri iddia sonucunda onu de- ve olarak kullanmaya başhyor. Düş sahnesi ile Deve Kemal'in dünya- sını yansıtmayı amaçladık. Kuru- kafa ve top imgeleri ile kutuplaş- malarmı vurguladık. -Oyunda çok boşatan var.. DtPER- Seyirciyi aklık karalık- ta yönlendiriyoruz. Kılavuz da bi- re bir beyaz değil. Kılavuzun har- canması durumunu sadece göster- mek istedik. Bu böyledir demedik. Onunki safça bir uyanıklık tabii. Amacı biraz para kayanmak, satı- cı onun için umut kapısı. Bireysel çıkış noktası yok, sendikası yok, lumpen, onun için adamın eziyet- lerine katlanmak durumunda kalı- yor. Kadın yok edici görevinde. Kı- lavuzla satıcının değişim çizgileri yok. Çaresiz olduğundan, tepkisel olarak, kılavuz verici konumda. Oyunda, hükmetmekzorunda olan- la boyun eğmek zorunda olan var. - Durum komiği çok fazia var™ DİPER- Durum komiğinde tra- jikomik çıkıyor. Çarpıklıklan. çe- lişikliği yansıtmak için kullandık. - Oyun Ingjlizce replikle başh- DİPER - Yabancı bir coğrafya- yı yansıtmak için bu düşünüldü. -Karanbk güçier derken kimle- ri kastedryorsunuz? DİPER - Uçlannın nereye bağ- lantılı olduğunu bilemediğimiz, so- mut olarak yaşadığımız olaylarçer- çevesinde varlığını bıldığımiz, top- lumsal yaşannnın güven içinde sür- mesini tehdıt altında bırakan güç- ler bunlar. Bizim Tryatro'nun sahnelediği oyunu Zafer Diperoyunlaştunb. Antik kentte son iki ay içinde beş kez 'sistemli yangmlar' çıktı... Patara'yı yaktyorlar'L.• Antalya'daki Gelemiş köyünde bulunan antik Patara kenti, I. derece StT alamndaki arkeolojik değerleri alevler içinde bırakan 'seri yangınlarla' tahrip ediliyor. 'Köy muhtan' ise sadece 'susmayı' yeğliyor... OKTAYEKİNCt Prof. Dr. Fahrilşıkbaşkanlı- ğındakı kazı ekibınin yıllardn- hem arkeolojik araştuma yapıp hem de imar yağmacüanna kar- şı "koruma" mücadelesi ver- dikleri Patara da bu kez de "yan- gm teronzmi" yaşamyor. Antik kent merkezinde, son "ild ay" içerisinde arka arkaya meydana gelen "beş" yangın, aynı anda birkaç yerde birden çı- karak, arkeologlann müdahale- siyle zorlukla söndüriilebildi. Tarih alevler içinde Kazı ekibince hazırlanan ra- pora göre, SİT alanınm değişik kesimlerinde çıkan yangınlar- da antik kent kalmtılanyla bir- likte bütün ören yeri zarar gö- riiyor. Bu "organize" görüntü- lü yangmlar için; "avcüar çı- karmış olabilir'' ya da "tarla açıhnak istemyor" şeklindeki açıklamalan "fazfarvimser" bu- lan arkeologlar, kamuoyunun dikkatini, "Patara kazılanna dûşmanhkbesieven" arazi yağ- macılanna çekiyorlar... 1980lerden bu yana süren kazılarte ortaya çıkarülan antik tiyatroyu 'rantçdann akvleri' sann. Antalya'daki AkdenizÜniver- sitesi öğretim üyeleri ve öğren- cilerinden oluşan Patara Kazı Ekibi'nin yangın raporuna gö- re, 7 Kasım 1999 günü saat 16.00'da iki ayn yerde çıkan yangında "BüyükKilise-Vespa- sian Hamamj-Kent Suru" ara- sındakı antik alan "alevleriçin- de" kaldı. Bu alanın arkeolog- larca yangından "kurtanlan" kesiminde ise 21 Arahk 1999 gecesi yine yangın çıkarak ka- lan yerler de tahrip oldu... Bunun bir "rasöanti" olama- yacağmı ve asıl amacın "arke- olojik kazüan engelleyerek SİT alanının genişlemesini önle- roek"olduğunu vurgulayan ar- keologlann aynı raporunda, Ocak (2000) ayındaki "öç yan- gm" da şöyle özetleniyor: •Ol/Ocak/2000'de (saat 14.30) "Anacadde-Vespasian Hama- mı-MerkezHamam ve Kent Su- ru" ile çevrili alanda, üç ayn yerde birden yangın çıktı. Ka- zıevinde "kiş günü nöbettutan" arkeologlar müdahale etmesey- di antik kent merkezi tümüyle yanacak, tarihi yapı bloklan par- çalanarak kirece dönüşecekti... • 12/Ocak/2000'de (saat 15.00), bu kez antik kentin ba- tı kesimindeki "Roma dönemi anrt mezarhğı" üzennde başla- yan yangm, aym yerden çıkan 7 amt mezan da tahrip etti. Bu- nun da "avahk" ya da "tarla açmalda" hiçbir yakınlığı kuru- lamazdı... • 15/Ocak/2000'deki (saat 10.00) yangm ise dünyada üç ömekten biri olan "antik silo, granarium" ile Anadolu'nun en görkemli "lapınakmezan" olan tarihi yapı önünde başladı. Tam "13 dönümlük" bir alanı da et- kileyerek büyük tehlike yaratn... 'Muhtar' ortalarda yok Patara Kazı Ekibi Başkanı Prof. Dr. Fahri Işık, bütün bu "yangmterörûnûn" hem arke- ologlara "gözdağı'' vermek hem de Patara antik kenti ortaya çık- tikça "imarolanağtgiderek aza- lan" 1. derece SİT aJanını açık- ça tahrip etmek amacmı taşıdı- ğım belirtiyor. Prof. Işıİc'ın belirttiğine gö- re bu yangmlar oldukça "orta- lardan kaybotan" Gelemiş Ko- yû Muhtan'run, yine her sefe- rinde itfaiyeye bile haber ver- memiş olması da aynca dikkat çekiyor. Yangın çıkartanlar için baş- ta "köy muhtan" olmak üzere hemen tüm yetkililer "etidsiz" ve "hareketsiz" kalırken An- talya kamuoyunun bu terörist- lere "Patara Neronlan" adını taküğına dikkat çeken Prof. Dr. Fahri Işık, alınması gereken "önlemler" konusunda şunlan söylüyor: "Bir kere yönetkfle- rin1 hıı ^•angınlann maaım yan- gınlarve kazafirünüobnadığı- m artık görmekri gereldyor_ tkmcisi ise 1. derece SİT içinde- ld tapuhı arazieracflen aruk ka- muiaşanimahve antikkentinsa- hibi devlet olmah... Aksi halde yıDann konımaçabası küle dö- nüşmüş bir harabevle sonlana- cak_" Görünüyor ki Patara'da süre- gelen "rantbaskısı", gözü dön- müş yangm teröristlerinin elin- de arük "tarihinyakılmaa" dü- zeyine tırmanmış durumda. Başta "Antalya VahTiği'' olmak üzere, ülkedeki kültür mirası- nın korunmasmdan sorumlu ki- şi ve kuruluşlann bu yangınla- ra böylesine "kayrtsız" kalma- lan ve "kundakçılann" peşine düşmemeleri ise antik kenti sar- malayan alevlere sanki daveti- ye çıkartıyor... Sesler, görüntüler ve ortak çağnşımlar...AYŞEEMELMESÇİ "Ortakbir çağnşunteroetioimadansa- nat v'apmakimkânsızlaşnf V MeyerboM Schopenhauer, büyük ustalann eskizle- rini bıtmış tablolarmdan genellikle daha etkileyici bulduğunu söyler. Ona göre, bir sanat eseri insan üzerinde ancakhayal gü- cünü harekete geçirerek gerçek etkisini gösterebilir. Sanatçı her şeyi söylemeye, tamamlamaya çalışmamah, son sözü iz- leyicinin hayal gücüne buakmayı yeğle- melidir. Aslında bu değerlendirme sadece re- sim sanab ya da genelde plastik sanatlar için değil, sanat etkinliğınin bütünü için geçerli sayılabilir. Insanm hayal gücünü harekete geçirebihnek ise çağnşım ka- nallan hakkmda fikir sahibi olmayı, en azından yaratım sürecinde bunu bir şe- kilde (bilinçh' ya da sezgisel olarak) he- saba katmayı gerektirir. tnsan izlediği, baktığı, dinlediği bir sanat eserini nasıl algılar, kafasında han- gi duygu/mantık bağlantılarına göre tas- nif eder ve bu tasnifler hangi yollardan geçerek çağnşnnlara yol açarlar? Belki de sanatta bu sorulann yamtla- nnı ararken bilincin geri çekilip meyda- m boş buaktjğı rüyalar alamndan yarar- lanılabilir. Çünkü bu alanda, insanoğlu "sözie dûşünme"nin yam sıra diğer do- laysız çağnşun araçlanm da kullanabil- mektedir. Bana öyle geliyor ki, art arda gördüğümüz rüyalann çogunu haürla- yamadığımız öykülerinden, simgelerin- den ve bunlara yönehk çeşith analiz yön- temlerinden çok, birrüyadan diğerine, de- yim yerindeyse bir "epizod"dan diğeri- ne geçiş mekanizmalan bu konuda bize bazı ipuçlan verebilir. Bilinç ve söz devre dışı Düşünün: Rüyanızda koşuyorsunuz. Ayağnuzda da bağcıklı, siyah ayakkabı- lar var. Siyah ayakkabı sıkmtı işaretidır derler, ama siz aldınnaym, çünkü konu- muz bu değil. Birden dış dünyadan ira- deniz dışmda gelen bir ses (diyelim ki te- lefon çalıyor) müdahale edemeyeceği- nizbir alanda gerçekleştiği için birbiçim- de rüyamzın diline aktanlmak zorunda kalıyor. Çünkü hem onu duyuyorsunuz, hem de henüz uyanamıyorsunuz. O za- man ne oluyor? Imgeleminiz sözel bir mü- dahaleye gerek kaİrnaksızın, bu dış efek- tin çağnşnrdığı görüntü karşılıgmı (bu kar- şılık, çalan bir kapı ya da alarm gibi söz konusu sesin birebir karşıhğı olabilir ya da bu ses kendi gündelik işleviyle ilgi- siz bir görüntüyü de tetikleyebilir) rüya- nıza kaüveriyor ve siz biraz önce apay- n bir dünyada koşarken yeni bir "epi- zod"un içine dahveriyorsunuz. En önem- 'Head of Leda' - Leonardo da VmcL lisi de bu geçişte ne açıklayıcı bir konuş- maya, ne bir dip nota, ne de bir düşün- cenin resimlenmesine gerek duyuluyor. Çünkü "bflmç" ve "söz" devre dışı. Çağ- nşım kanallanmzda seslerle görüntüler arasmda kurulan doğrudan bağlantı so- nucunda, rüya sahnesinin ses efekti bir bilinçaltı görüntüsüne tercüme oluyor. Aslında "söz" konağına uğramadan kurulan bu dolaysız çağnşım, dans sana- tında da karşımıza çıkıyor. Çok daha ge- lişkin ve karmaşık bir ses uyan sistemi (müzik) yansnnasmı, insanın iç ener- ji/duygu potansiyeliyle bunun bilinç- hVeğitimli ifadesinin bileşiminden oluşan beden devinimleri ve resimlerinde bulu- yor. Hareketin sadece ritmin birebir kar- şıhğı olarak değil, genel müzik cümlesi içinde kontr-puan vuruşlan olarak da al- gılanması, bu çağnşım alanını daha da genişletiyor. Seyirci de yaraümın bir parçası Çağnşımlar ve bunlann nasıl kullaru- labileceği, birmetnin saöraralanndan se- yircinin hayal gücünün nasıl harekete geçirilebileceği tiyatro sanatında da üze- rinde epey kafa yorulmuş ve tartışılmış konular. Tiyatroda bu tartışmalann, ya- zıh memi tüm diğer sahnesel ifade araç- lannın önüne koyan ve seyırcinın yara- tıcı üngeleminden çok "tamamlanmış" sahne yapıtının "mesaj"ma güvenen an- layışla mücadele içinde şekillendiğini de hatırlatmak gerek. Peki çağnşımlan hesaba katan bir sa- nat yapmak iddiası, sanatçıyı "ben yap- nm oldu" türünden sübjektif bir savnık- luk içine sürükleyebilir mi? Sanmıyo- nım. Bence, seyirciyi de sanatsal yara- tım sürecinin bir parçası olarak kabul et- mek ve onunla ortak bir çağnşım teme- li aramak "yerelden evrensele yönelen" bir sanat yapmanın da olmazsa olmaz koşulunu oluşturuyor. Hatta tartışıla tar- tışıla içi boşalülmış bu kavramın gerçek manasına ancak böyle bir zeminde ka- vuşabileceğini düşünüyorum. Meyerhold, "Ortakbir çağnşım teme- K otmadan sanat yapmak imkânsıziaşır, o zaman sanatçuıın tek sevircisi kendisi ohır" diyor. Peki bu ortak çağnşım teme- li nerede aranacakör? Bu noktada, kül- tür diye tanımladığımız o çok geniş ol- gu devreye giriyor. Çağnşım mekanizma- lannın görelıliğıru ve tarihselliğini, ya- ni zaman ve mekân içinde değişebilirli- ğini belirleyen kültür, aym zamanda or- tak belleğin algılama ve hayal gücü ka- nallanm da büyük ölçüde tammhyor. Bu "vereT' kültürel çerçevenin yam sua in- sam insanyapanyolculuk içinde oluşmuş ölüm-yaşam ikilemi, aşk, acıma, paylaş- ma, haksızhğa isyan gibi "evrensel'' çağ- nşım frekanslan da var. Bence, tiyatroda ortak çağnşun teme- li arayışı bir yanda içinde yaşanılan coğ- rafyanın kültürel kökenlerinin irdelenme- si ve hesaba katılmasıy la, diğer yanda da insana yönelerek Puşkin'in deyimiyle, dram sanatının titreştirdiği o evrensel "bam teBerTni bulmaya çahşarak gerçek- leştırilecek bir uğraştır. Kopyacıhktan ve aktarmacüıktan uzak, çağdaş bir sanatm sun bu uğraşta gizlidir. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Nâzım Hikmet Eskişehir'de - Anma toplantılan küttür mirasımıza sahip çıkma bilincimizin simgesi olarak görünüyor yakın tarihi- mizde. Bizden önceki kuşak bu tür törenleri "ihti- fal" sözcüğüyle karşıltyordu. 1910'lu, 20'li yıllarda anma toplantılannın gönül- lü düzenleyicisi edebiyat tarihine de geçmiştir Yenikapı Mevlevihanesi (1913), Istanbul ve Bo- ğaziçi (1928) adlı yapıtlann yazan "IhtifalciZiya." 1960'tan sonra Türk Edebiyatçılar Birliği, Türki- ye Yazarlar Sendikası, PEN Yazarlar Demeği, Ede- biyatçılar Derneği vb. kuruluşlar üstlendi anma toplantısı düzenleme görevini. Bu törenler genç ku- şaklann kendilerinden önceki kuşaklara borçlan- nı ödemesi ve kültür gelişimine süreklilik kazan- dırmanın yollanndan biri sayılmalı. Bizim edebiyat loncasının siyasal iktidarlara kar- şın her koşulda Nâzım Hikmet, Sabahattjn AJi ve 1940 kuşağı yalnız bırakılmışlannın değerlerini koruma görevlerini yerine getirdiğini yadsıyabilir mi- yiz? Tahkim" aldatmacasının yasallaştığı günümüz- de kültür emperyalizminin gizli açık saldınlanna karşı savunma araçlanmız o denli sınırlı ki... Ama umarsızlığın tuzağına mı düşeceğiz?.. 16 Ocak Pazar günü Eskişehir'de Çağdaş Ya- şamı Destekleme Derneği'nin düzenlediği "98. Doğum Yıldönümünde Nâzım Hikmet Anıstna Kül- tür ve Sanat Gecesi", bireysel ve kurumsal özgür- lüğümuzün savunma aracına dönüşmesi oldu ben- ce. Cüneyt Türel, Tilbe Saran, Turgay Fişekçi, Tuncer Tercan'la birlikte katıldığım toplantıda iz- leyenlerin coşkusunu görmeliydiniz. Hele Cüneyt'in yorumladığı "ölüme Dair", "Se- bastian Bach'ın I Numaralı Do Minör Konçerto- su'nu, Tilbe'nin "Akrep Gibisin Kardeş/m "ini, he- le Tuncer'in türkülerini dinlerken.. İlk kez 1946'da Yığın dergisinde karşılaştım "ölü- me Dair" şiiriyle. Nâzım Hikmet'imiz, fbrahim Sab- ri takma adıyta kullanıyordu hapishanedeki şairin özgürlüğünü. Altı bölümden oluşan bu büyük şiire bilinçaltı akı- mının edebiyatımızdaki ilk örneklerinden biri diye- biliriz. Hücre yalnızlığındaki adam düşünsel olanla ya- şanmakta olan arasındaki görünür görünmez iliş- kilere dalıp giderken gerçeğin duyarlığını, duyar- lığın gerçeğini duyumsatır bize. öyküsel anlatımdan olabildiğince uzak bir sü- reçte şairin hücresine girerek konuklanyla birlikte gibiyizdir. Kayalar köylü Yakup, muharrir Ahmet Cemil, Osman oğlu Haşim.. "Memleketimden İnsan Manzaralan "ndaki kimi kişileri anlatırken rastladığımızın aksinetipleştirme- ye çalışmaz onlan. Onlann yaşamlannda en trajik olanı sezdırerek, yeryer "kara mizah" öğelerine baş- vurarak, sömürü düzeninin neden olduğu tersliğe tepkisini gizlemeyerek şairce düşünürlüğünü ser- gilerken yapının bütünlüğünü gözetir Nâzım. Okuyacağımız dizelerde somutlandığı gibi, dün- ya görüşü, ustalığının içeriğinde dallanmış görü- nür. "Neden öyle yüzüme bir acayip bakılıyor, Os- man - oğlu Haşim? - Ne tuhaf şey, - hani siz öl- müştünüz kardeşim, - Istanbul limanında, - kömür yüklerken bir ecnebi şilebine, - kömür küfesiylebe- raber - dûşmüştünüz ambann dibine. - Şilebin vinci çıkarmıştı nâşınızı - ve paydostan önce yı- kamıştı - kıpkırmızı kanınız - simsiyah başınızı." Çok uzun süren mahpusluk yıllannda ölümcül hastalıklardan ikisini tanıdığı için henüz kırk yaşı- na gelmeden ölüm düşüncesinin uzantılanna yal- nızlığında katlanıyordu Nâzım. Bu direnişin yansı- malarryla çok şiirinde karşılaşıyoruz. "ölüme Dair" kendi korkulanndan kaynaklanmı- yor. Bir Acem şairinin "ölüm adildir" sözüne içerle- mesini, bu şiirin "tahrik edici" gücü olarak düşün- mek doğru mudur bilemiyorum, ama derinlikteki anatemanın ölüm dahil sınıfsal çelişki olduğu açık. "Bir acem şairi, - ölüm âdildir, diyor, - Aynı haş- metle vurvrşâhı, fakiri. - Haşim, - Neden şaşıyor- sunuz? - Hiç duymadınız mıydı kardeşim, - her- hangi bir şâhın bir gemi ambannda, - bir kömür küfesiyle öldüğünü? - "Bir eski acem şairi, - ölüm âdildir, diyor. - Ya- kup, - ne güzel güldünüz iki gözüm! - Yaşarken bir kere olsun, - böyle gûlmemişsinizdir, - fakat bekleyin bitsin sözüm. - Bir eski acem şairi, - ölüm âdil... - Şişeyibırakın Ahmet Cemil, - Boşuna hid- det ediyorsunuz. - Biliyorum ölümün âdil olması için, - hayatın âdil olması lazım, diyorsunuz. - Bir eski acem şairi... - Dostlar, benibırakıp, dost- lar böyle hışımla, - nereye gidiyorsunuz?" Nâzım Hikmet'in anma toplantılanyla tükene- cek şairlerden olmadığını biliyoruz, ama gene de onunla birlikte olmanın güzelliğini yaşatıyor bu toplantılar. Bilincinizin ışıdığını duyuyorsunuz. Dizeler yeni yeni güç kaynaklan kazandınyordirenç adamı kim- liğinize. Nâzım'ı Eskişehir'de ilk kez konuk eden Çağdaş Yaşamı Destekleme Demeği'nin yöneticilerine se- lam... Sessiz sbıemamn yıldnı Maxkne Bliot Mcks öldü B Kûttfir Senisi - Sessiz sinema döneminin ünlü yıldızlanndan Maxime Elliot Hicks doksan beş yaşmda öldü. Denver doğumlu yıldız, sanat hayatına beş yaşındayken fılm yapuncısı Preston KendaU'ın etkisiyle başladı ve 200 dolayında fihnde oynadı. Hicks, Ethel Barrymore'un 'The Eternal Mother' ve 'Poor Little Rich Girl' fılmleriyle ünlendi. 1930 yılmda buaktığı sinemaya seksen yaşmda geri döndü ve 'Defending Your Life', 'Beethoven' fıbnlerinin yam sıra "The End of Us' ve 'Frasier' adlı dizilerde rol aldı. Asiaminöp, tzmir'tJe • Kültür Servisi - Asiaminör topluluğu, çarşamba günü Sabancı Kültûr Merkezi'nde Izrnirli caz severlerle buluşacak. Basçısı Kamil Erdem'in kurduğu Asiaminör'de, saksofon ve flütte Yahya Dal, davulda Zafer Gerdanlı, kemanda Bilgehan Erten, kanunda Hakan Güngör ve utta Fatih Ahıskah yer alıyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear