23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 OCAK 2000 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 KİP Sahnede sözcüklerle oynayan yıllann tiyatro sanatçısı Nejat Uygur'un turnedeki oyunu "Sizinki Can da Bizimki Patlıcan mı"nın afişleri Bursa sokaklannda dil kirlenmesi yaratıyor. Çünkü, afişi hazırlayanlar oyunun adını Bursa'daki tiyatroseverlere "Sizinki Canda Bizimki Patlıcanmı" diye sunuyor! Etektronik posta sorn6posta.cumhuriyet.com.tr Tek 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Aydınlık Dergisi toplatılmtş... "2000 karanlıkta basladı!" İGDAŞ Ib Ş Istanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı doğalgaz şirketi İGOAŞ, vezneye para yatıran herkese üçer-beşer yeni yıl takvimi dağıtıyor. Ne ki, halkın parasıyla hazırlanan İGDAŞ takvimi Hicri 1420 yılından başhyor! orusan Holding, Larry King'in CNN'deki söyleşilerinden oluşan "Geleceğe Dair Ko- nuşmalar" kitabını Aslı Tekinay'ın çevirisi ile yeni yıl armağanı yapmış... Ünlü televiz- yoncu King, bilgisayarortamında Microsoft'un baş- kanı Bill Gates'e soruyor ve yakın geleceğe ilişkin ilginç yanıtlar alıyor: "E-mail, postanenin yerini almayacak. Gerçek posta kutumuzdaki kâğıt sayısı azalarak, ekranı- mızda görünen mesaj sayısı artacaktır." "Internet dünyanın en büyük piyasası olma yolun- da değişim geçirecek, çünkü ürünlerle ilgili olarak kimin en düşük fıyata sahip olduğu da dahil olmak üzere birçok bilgiye ulaşmak için çok kolay bir yol olacak." "Alışverişlerimizin büyük bir kısmı kâğıt katalog- lara göre daha kullanışlı olan elektronik kataloglar- danyapılacak." "Insanlar daha uzun süre kâğıt ve kalem kullana- 21. yüzyıldacaklar, ancak şimdi kullandıklarından daha az." "Klavye önemini koruyacak, ancak giriş aygıtı ola- rak 'fare' ile paylaştığı bu önemi kaybedecek. Ge- lecek 10-20 yıl sonra bilgisayarlar yazılan veya söy- lenen bir kelimeyi anlama konusunda çok iyi olacak- lar..." "30 yıl sonra duvartarınızı kaplayan birçok ince düz ekranınız olacak ve evde elinizde uzaktan kuman- daya benzer bir aygrt ile gezineceksiniz. Ekranlar is- tediğiniz herhangi bir görsel bilgiyi size taşıyacak." "Haberler ve eğlence, evlerimizdeki kablolu tele- vizyonlara ve telefon bağlantılarına Internet'ten da- ğılacak. Biz bu bilgileri, bazılan günümüz televizyon- larına benzeyen, değişik aygıtlar kullanarak erişe- ceğiz." "Gazeteyi ekrandan okumak 20 yıl içinde rahat ve eğlenceli bir deneyim olacak çünkü ekran teknolo- jisi çok gelişecek." "Kablosuz servisler artan bir öneme sahip olacak- larsa da, telefon kabloları şu ya da bu şekilde var- lıklarını sürdürecek." "Emin değilim, ama tıp teknolojisi ilerledikçe tıb- bi sorunlann azalacağını biliyorum. Belirgin hasta- lıkların teşhis ve tedavisi kolaylaşacak." "Bilgisayar bilgisi olmayan insanlar için önümüz- deki yüzyılda hâlâ iş imkanı bulunacak, ancak şim- dikinden daha düşük oranda." "lletişim genellikle, sesin de ötesine geçerek vi- deo konferansı, bir belge üzerinde işbirliği yaparak çalışmak ya da farklı bir yoila bilgi değişimini kap- sayacak şekilde olacak." "Ofis binaları ve hatta şehirler bazı önemlerini yi- tirebilecekler çünkü Internet ve birçok dahili ağ, ça- lışanların bilgi paylaşımına olanak sağlayacak." Tokat Tokat Valisi Mehmet Gündoğdu, Tokat'taki gazetecilere iftar yemeği veriyor; yemeğe 40'tan fazla davetli katılıyor; yemek Tokat'ın en lüks otelinde yeniyor; faturayı Özel Idare ödüyor. Türkiye, depremzedelerin yarasını sarmaya çalışıyor! SESSÎZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Itıpizm Bakanlığı kapanmadan önce Turizm Bakanlığı'nın kapısına kilit vurulması gerektiğini söyleyerek medyada büyük sükse yapan Anavatan Partili Turizm Bakanı Erkan Mumcu geçenlerde ^yurtdışına epey turizm ataşesi atamış... Yurtdışında görevlendirilen turizm ataşeleri ya doğru dürüst yabancı dil bilmiyormuş ya da Fransızca bilen Londra'ya, Ingilizce bilen Paris'e gibi dilini bilmedikleri ülkelere gönderilmişler... Söylenene bakılırsa, yabancı dil bilmeyenler için aranan formül "Turizm Bakanlığı Yurtdışı Teşkilatında Görevlendirilecek Personelin Seçim Esaslarına Dair Yönetmeliğin Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Yönetmelik"te bulunmuş... Yönetmeliğin adı uzun fakat maddeleri kısaymış... Hatta biraz daha kısaltıp yönetmeliğin ek 1. maddesinin başını okumadan, cümlenin sonundaki "kazandıklan sınava ilişkin kadrolara atanmak koşuluyla yeniden sınava (yabancı dil) tabi tutulmazlar" hükmünü uygulamışlar... Bakanlık koridorlarında Erkan Mumcu'nun Turizm Bakanlığı'nın kapısına kilit vurma konusunda çok ciddi olduğu ve ilk adımı da son yurtdışı atamalarda attığı konuşuluyormuş... Turizm Bakanı Erkan Mumcu bu konuda konuşmak istiyorsa, köşemiz açık... Hele yurtdışına gönderdiği turizm ataşelerinin adlarını da bildirirse, hani belki bizim turizmciler Avrupa'ya gittiklerinde kapısını çalıp yardım isterler... ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCt Bir 'Durum DeSerlendirmesi' Yılı... Neyse ki 20. yüzyıhn bitmesi- ne daha "bir yıl" var. Aksi halde jnsanlık tarihinin.hu fen.coşku- lu" ve "en kanlı" yüzyılını uy- garhk karşısında "hesap verme- den" yolcuetmişolacaktık... Bu nedenle 21. yüzyıhn dün (1 Ocak 2000) değil, 2000 yılı bitince baş- layacağını anımsatanlara ne ka- dar teşekkür etsek azdır... Önce şu "yüzyıl hesabını" bir kez daha özetleyelim: En basit anlatımla, bir yüzyıhn geçebilmesi için "yüz adet bir yılın" geçmesi gerekiyor. Bu ne- denle de l.S. 1. yüzyıl l.S. 99'un sonunda (yani 99 yılda) değil, l.S. 100'ün sonunda bitmişti... Şimdi de 1 Ocak 1901'debaş- layan 20. yüzyıhn 100 yılını de- ğil 99 yılını geride bıraktığımız- dan, 21. yüzyıh 1 Ocak 2001'de karşılayacağız. 2000 ise hem 20. yüzyıhn, hem de 2. bin yılın "son yılı" olarak dünden itibaren yaşan- maya başlandı... Işte bu nedenle 2000 yılı, aynı zamanda "20. yüzyıh sorgula- mak" ve yeni bir yüzyıla geçer- ken de yine 20. yüzyılda yaşanan kazanımlara bir "miras" şeklin- 8'deki "Kültürel Gündem" programımızın 1999 yılındaki son konuğu olan Prof. Dr. tlhan Ta- nıUı'yla26 Arahk 1999Pazaf ak- şamı yayımlanan söyleşimizde şu saptamayı yaptık: 20. yüzyıl, aynı zamanda bir "bilgi çağını" da başlattı. tnsan- hk, denebilir ki tarihin en yoğun "bilgilenme" dönemini yaşıyor. Dileyen ve olanağı bulanan "her- kes", dünyadaki "tüm bilgilere" ulaşabiliyor... Ne var ki bu muaz- zam "bilgilenme" süreci, aynı oranda bir "bilinçlenme" süreci- ne dönüşemediği gibi, hatta tam tersine "bilgi yumağı" büyüdük- çe, o yumağın içindeki "bilgi to- pu" da sanki daha da küçülüyor. Yani insanlık, "bilgili ama bi- linçsiz" bir yaşama doğru süriik- leniyor. (Örneğin tıpkı 17 Ağus- tos 1999 depremini izleyen süreç- te olduğu gibi... Şehirciliğe, mü- hendisliğe ve yerbilimleıine ait hemen tüm bilgiler, üstelik akade- mik düzeydeki tanımlamalanyla milyonlarca kişiyle buluşmasına rağmen, fay üzerindeki kasabala- nn "il" yapılması hâlâ alkışlana- biliyor; bilimsel denetimden yok- tstanbul'daki gökdelenler "bilginin" üriinü, kenti ezen konum- ları ise "bilinçsizliğin" aynası... de sahip çıkıp buna koşut olarak " yanlışlardan da annmak" için eşi bulunmaz bir 365 günü "son firsat" olarak önümüze koyuyor. Yine aynı nedenle ÇED Köşe- si de 31 Aralık 2000'e kadar sü- recek bu "son" yılı, hem 20. yüz- yıldaki olumsuzluklardan hesap sormanın, hem de uygarhğa ar- mağan edilen çağdaş değerleri 3. binyıla da taşıyabilmenin bir "du- rum değerlendirmesi" yılı ola- rak görüyor. 'Bilgiden bilince' doğ- ru... Peki, bugünden itibaren 31 Ara- lık 2000'e kadar, "yanhşlardan annmak ve doğrulan sürdiir- mek" yönündeki bir 20. yüzyıl degeriendirmesini "hangi önce- liklerle" yapmalıyız?.. Insan haklanndan soykınmlara, lcurtuluş savaşlanndan emperya- list kapışmalara, enternasyona- lizmden küreselleşmeye kadar sa- yıssz sürecin "nedenlerini ve so- nuçlannf' irdelerken, yine sayı- sızolayın arasında boğulup kalma- mak için sorgulamaya nereden t»a$lamalıyız?.. Bu sorulann yanıtı için, TV sun imar planı yetkilerine "de- mokratik hak" denebiliyor...) O halde, 20. yüzyıldan 21. yüz- yıla "geçiş yüı" olarak yaşaya- cağımız 2000 yılındaki hemen her "durum değerlendinnesi" ça- basının da öncelikle işte bu "göz kamaştıncı" ama sanki "beyin sulandıncı" bilinçsiz bilgilenme tuzağına düşmeden gösterilmesi "yaşamsal önem" kazanıyor... Nitekim TV 8'deki yine aynı programda, Prof. Dr. Tanüh'nın bir kitabını "bilgiden biline" başlı- ğıyla yayımlayan ÇEKÜL Vak- fi'nın Başkanı Prof. Metin Sözen de yukandaki saptamamıza şu vur- gulamayı ekledi: "Temel sorun, her şeyi bilen bilim adamlannın, bu bilgileri insanlığın esenliği- ne rehber kılacak bir aydm dav- ranışına ve buna yönelik sorum- luluk bilincine sahip olmamala- rı... O nedenle de her şey bilini- yor ama hiçbir sorun çözülemi- yor..." ÇED Köşesi. 21. yüzyıla "20. yüzyıh sorgulayarak" geçmek isteyen tüm aydınlık insanlara ba- şanlı bir "durum değerlendir- mesi yıh" diliyor. Bilgiyi bilince taşıyarak... HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ KlM KİME DUM DUMA BEMÇAK* behicak@turk.net HARBİ SEMİH POROY MIRMIRLAR VĞVR DURAK TARlHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 2 Ocak GRANAM'NINDÛŞÛŞO.. 02'O£BUCÛN,AMPIAK'IM İSf*NMfDMU4 0 O £ B , SON KALESİ6&U4ADA DÜŞTÜI 711YIUNDA TÛHK ASILLI KOmJTAN VUtttC BİN ZhAfi 7ARAFINDAN İ$6AL£ 8A$tAH*N ISPANI*, OAHA SONfrt, SUKİYC'DVCİ EMCVİOCVUcTf- NİN "ENDÜLÜS'ADINC* &ÜÇUJ S/ff EVtLC- Tl'OIMUÇTU. EMEVİLEK'İN ÇĞKA4£S/n£ SA6tMS(ZtA$AN DeVLBr, /SB4NYAV/ tOO YL BİIi UYGA8UK ME8K£2l UAÜNB SgTilt- MALARIYLA Ç U U , KENT OeVLETİNE DÖNÛfBN EMPÜLÜS EMEVİLSKİ, A8A6ON KMVJ f=£XC>İNAM> V£ EŞİ *ASTİU* KOVJçJcSI ISA8BJA 'YA K£MTıH ANAHTAIitUI TBSÜM EOECEKLEKDİ. PANO DENİZ KAVUKÇUOGLU 'Aşk'ı Seslenmek Zincirlikuyu Mezariığı'nın, adını aldığı Zincirli- dere ile buluştuğu dik yamaçta yeni kapandığı top- rağının koyu renginden belli olan, üzerinde daha ot bitmemiş o mezarın başında kim bilir kaçıncı kez görüyordum onu. Genç bir adamdı. Sabah- ları erkenden, bir demet sarı çiçekle geliyor, çi- çekleri öptükten sonra mezarın başucuna bıra- kryordu. Sonra diz çoküyor, toprağı okşuyor, ölüy- le konuşuyordu. Toprağı, bir kadın teni okşar gibi, incitmekten sakınır gibi okşayışından, ölünün bir kadın, bir sev- gili olduğunu, onu o mezarın başında gördüğüm ilk gün anlamıştım. Genç adam sevgilisinden, ona anlatacağı, söyleyeceği daha pek çok şeyi olduğuna en fazla inandığı, böyle bir ayrılığı hiç aklına getirmediği bir anda ayrılmış olmalıydı. önüne geçilemeyen, her karşılaşıldığında insa- na, elden bir şey gelmezliğin, çaresizliğin en de- rinini, en acısını yaşatan ve her zaman "zaman- sız" olan böyle bir ayrılığı kabullenemiyordu kuş- kusuz. Böyle beklenmedik kopuşları, erken son- ları kim, hangi insan kabullenebilirdi ki? Genç adamın, diz çökmüş otururken, birden sarsılma- ya başlayan omuzlarından, ağladığını anlıyor- dum. Benim varlığımı, kendisini gören, izleyen bir başkasının olduğunu o bilmese de, onu yal- nızlığıyla, yalnızlığının çıplaklığıyla, hırçınlığı, öf- kesi, isyanı ve hüznüyle baş başa bırakmak için penceremden çekiliyordum... Bir süre sonra du- rulacak, sevgilisinden güç almak, destek almak ister gibi avuçlarını nemli, yumuşak toprağa bas- tırarak doğrulacak, yavaş adımlarla daha yuka- nlarda, eski mezarlann bulunduğu düzlükte arka- sına son bir kez bakıp, serviler arasında gözden kaybolacaktı. Buna daha önce merakımı yene- mediğim ilk günlerde tanık olmuştum. Genç adamı her gördüğümde, yaşanmış büyük aşklan anımsıyordum. Friedrich von Schiller'in, sevgilisi Lotte von Lengefeld'e yazdığı satırlar geliyordu aklıma. "Hıç kımse seni benden daha saf, daha çok sevemez. Senin mutluluğun başka hiç kimse için, benim için olduğundan daha kut- sal olamaz. Tüm bildikierimi, içimde yaşayan her şeyi, en değerii vahığıma, sana ayırdım.." Acaba sevgilisine yaşarken böyle sözler söylemiş miy- di, genç adam? Delphine Potocka'ya, "Benim için sen, cennetin kapısısın ve ben senin için şöh- retten, yaratıcılıktan, herşeyden vazgeçerim..." di- ye yazan Frederick Chopin gibi... Teslim olmak- tan, kendini sınırsız, koşulsuz teslim etmekten korkmayarak aşkını seslenebilmiş miydi? Eğer öyle olsaydı, ben onu nasıl tanıyacak, onun ba- na, uzaktan seyirciliği düşen bu acısına nasıl ta- nıklık edecektim? Biliyordum. O, ertesi sabah yine elinde çiçek- leıie gelecek, sevgilisinin başında diz çökecek, ona yaşamında hep söylemek, hep anlatmak is- tediği, ama bir türlü söyleyemediği, bir türlü an- latamadığı, her seferinde bir başka güne ertele- diği sevgisini, aşkını seslenecekti... Tanık oldu- ğum, o toprağı kadın teni okşar gibi okşamala- rın, o yumuşak dokunuşların, akıtılan gözyaşla- rının nedeni, kaçırılmış, artık geri getirilemez an- lann, artık ilerisi olmayan ertelemelerin yüreğine acı veren pişmanlığından başka ne olabilirdi? Belki de uzun bir "veda"ydı bu tanık olduklarım... Ama böyle uzun vedalarda da hep, bir şeyler için artık ne kadar "geç" olduğunun, bir şeylerin ar- tık istense de yaşanamayacağının, bir şeylere ar- tık geri dönülemeyeceğinin farkına varışın buruk- luğu, acısı, hüznü yok muydu? Kimbilir hangi er- telemelerin, hangi geç kalışların, hangi söyleye- memelerin pişmanlığıydı bu uzun vedalar? "Gün"ü günde coşkuyla, "an"ı anda gönlünce yaşamak varken, duygularını niçin bastırıyor, ni- çin içine gömüyordu insan? Sevinçlerini, umut- lannı, acılarını, gözyaşlarını taşırmak, paylaşmak varken, niçin içinde saklıyordu? Yürek çarpıntı- sını göğüs kafesinde hissederek, sırtından aşa- ğıya doğru bir şeylerin aktığını duyarak, avuçla- n terteyerek, başı dönerek aşkını seslenmek var- ken, niçin susuyor, niçin erteliyordu? Belki, "Göz- lerinin güzelliğini yazabilseydim, I Ve güzellikleri- ni sıralayabilseydim, I Şöyle deıierdi: Bu şairya- lan söylüyor. I ölümlü yüzlerde böylesine güzel- likler/Hiç varolmamıştır" diyen Shakespeare gi- bi "şairane" değil, ama kendince, yürekten "se- ni seviyonjm" diyebilmeliydik... Tüm okurianma, dostlanma aşk dolu, sevgi do- lu mutlu bir yıl ve sağlıklı, başarılı, güzel günler dilerim. (Faks:0216-723 84 97) BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Ormanlık alanlarda yaşa- yan bir cins ar- dıçkuşu. 2/ Lok- manruhu... Tür- lü nedenlerle başanlı olama- yan kimse. 3/ 5 Halk müziğine özgü telli bir çalgı... Ince pi- 7 de halinde ek- _ mek. 4/Pamuk, ö yün gibi şeyleri 9 eğirmekte kul- lanılan araç... Çok ko- kulu bir tür kahve. 5/ Er- tem Eğilmez'in, Yeşil- çam fıhnlerinin parodi- si olan filmi. 6/ lnsanın 3 kendine karşı duyduğu 4 saygı... Kemiklerin yu- 5 varlak ucu. 11 Zerdüşt- lerin ileri gelen din ada- mı... Küçük erkek kar- 7 deş. 8/ Doganın neden 8 olduğu yıkım... Asya'da n bir ırmak. 9/ Bir metnı, bir yapıtı açıklama, anlaşıhr kılmaya çalışma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/Resim ve heykel sanatlannda varlıklann biçimi... Kon- ya ilinde bir baraj. 2/ Padişah ya da vezir kavuklannda bulunan tüy ya da püskül biçımindeki sorguç.. Kimliği beürlenemeyen uzay cisımlerine verilen ad. 3/ Altın... Briç- te iki manştan oluşan bölüm. 4/ Brezilya'nın plaka işa- reti... Kuzey Amerika yerlilerinde kutsal güç. 5/ Kol gü- cünü geliştirmek için kullanılan, gürgenden jimnastik aracı. 61 Küçük tuzlu bısküvi... Aldatma ışı, hile. 7/ El- ç_ilik ya da konsolosluklarda çahşan koruma memuru... Ustü kapalı olarak anlatma. 8/ Soyundan gelinen kımse. Durum, yer pozisyon. 9/ Kokmuş hâyvan ölüsü... Yeröl- çümünde kullanılan geometrik biçimli tahta lata.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear