23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 16 OCAK 2000 PAZAF 10 P A Z A R YAiiLLARI dishab@cumhuriyetcom.tr Ergun Balcı'sız can sıkıcı bir yılInsanlan öven yazılar bana genellikle kuşku verir. "Kamuya açık övgüter*de ıster istemez bir art niyet aranm. En masumu bile, birilerine not venne halclçının kibiriyle kokan kendini tatmin duygusuyla doludur genellikle. Övgünün gerçek olanı, sunsıcak bir sevgiye dayanır ki bu da teşhir istemez. Ama tıpkı bir yıl önce olduğu gibi, bugün de yazamazlık edemiyonım işte. Dışa vurmadan, en bûyük keyfi alarak yazdığım gûnce notlanm bile bugûn yetmiyor bana. Ender yüzeye vuran haykırma duygusu sanyor şimdi yıne içimi. Yaklaşık 10 yıl önce, ürkek adımlarla eşiğinden geçtiğim kurumun en değerli parçalanndan biri bir yıl önce koptu gıtti hayatırruzdan. Yann onun ölüm yüdönümü. Cağaloğlu'ndaki ahşap binanın öksüz kalışının bırincı yüdönümü. Merdiveni çıkıp koridorun sonunda solda oturan genç insanlann yalnız kalışının üzerinden 12 ay geçti. Çoğu geçim derdinden, kimisı üzgün, kimisi kızgın, ama hepsi yüreği bunık olarak ahşap binanın kapısını kapayıp pahalı binalardakı renkli gazetelere giden eskı arkadaşlarının "Biz onu bffirdik" duygusunun acı veren derinliğini hissetmesinin üzerinden 52 hafta geçti. Başlangıçta pek ardaşamayacağımızı, dafaa doğrusu beni -ve daha pek çok kişiyi- anlayamayacağını düşündüğüm, ama zaraanla onu yaşiı ve dalgın görenlerin tavır ve sözlerini, onlann asla hissedemeyecekleri bir duyarlılıkla kavrayan uzun boylu ve uzun atkıh adamı ne kadar sevdiğimi ürkerek hissetmemin üzerinden 365 gün geçti. Bir yıl... 12 ay... 52 hafta... 365 gün... Ne kadar uzun Taman' Ne kadar yorgun bir iş-güç kaygısı! Ne kadar hüzünlü bir MOSKOVA HAKAN AKSAY boşluk hıssi! Ne kadar tatsız bir anlaşılmama korkusu! Ne kadar çaresiz bir yalnızlık duygusu!.. Binlerce kilometre öteden kalın sesiyle telefon tellerini titreten, çok neşelendığinde abartmaJı gür lrahkahasi koridora yayüan, lodosu saptaması ve hiç görmeyip çok duyduğum uzun yüzme turlanyla ünlü, en basit ve doğru yargılan bile "laf aramızda" sunuşuyla dillendiren, pek çok ınsana göre sıradan, ama yakından tanıyanlar için çok özel bir insandı o. En önemlisi, bu 7amanfja kolay rastlanilmayart berrak bir dürüstlüğü vardı; çıkarsız davranmayı, hesapsız Uişkilere girmeyi ve mesleğini kötü kullanmamayı ustaca becerirdi. Görüştüğümüzde söyleşunize "Moskova'da votka coşkusu" ile gihştiğimiz, başına buynık çaycıya "Bak Moskova'dan önemH nüsafirimiz var, çayı gedktirme bu sefer!" tembihini yaparken belh belirsiz gerilen, sonra dönüp bana önce Rusya'yı, sonra da beni, gazeteden aldığım paranın yetip yetmediğini soran, bir yerierden teklif almışsam asla prensip nutuklan atmadan oraya gıtmemi önererek beni şaşırtan, her seferinde konuşmak için yeterince zaman bulamadığımızı hissedıp benim Türkiye'ye bir dahakı gelişimde bir meyhaneye gitme sözüyle vedalaştığımız, bir gün benim kendisine "herkesfc iyi kayımyııı bir yalnız adam" dememden çok etkilenip "Bunn nasıl anladm?" diye çocuk saflığında bir sonı soran insanhkia dohı bir insandı. Hastahğj yıllar önceden ölümü haber vermişti. Ama biz kendimizi onsuzluğa alıştırmaya çalışnğımız sırada o ölümü yenmişti; bunun için ikinci ve gerçek ölümü karşılamak çok daha zoriaşn. Onu sevenler, arkadaşlan, okurlan, hepimiz bir şeyler kaybeftik. Gazetemiz kaybetri; gazeteyi gazete yapanlardan biriydi o. Onun aranuzdan aynlışının üzerinden bir yıl geçti. Siyasi mücadelelerle, savaşlarla, enflasyon ve zamlarla, kan koca kavgalanyla, taze fîlizlenen aşklar ve yeni ortaya çıkan ihanetlerle, yeni doğan çocuklarla, kınlan dünya rekorlanyla, atılan "millennium" çığhklanyla.. bir yıl geçti. Ergun Baka'sız can sıkıcı bir yıldı bu. İsviçre kuşbakışı bir başka güzel ZÜRIH "Pasaportunuz" diyor. Uzanyorum. Alıyor etine. Evirip çeviriyor. Sayfalannı kanştınyor. Suraüma bakıyor. Yaşamında ilk kez Türk pasaportu görüyormuş gibi. Almanya'dan İsviçre 'ye gireceğiz. Gümrük memuru ı^in verirse tabii. Otomobilin çevresinde şöyle bir dolanıyor. Lastiklere baİayor. Yanıma gelip soruyor. "Gümrükhık eşyanız var mı?" "Yok." "Et?" "Yok." Türkiye Cumhuriyeti pasaportunun damga dolu sayfalannı yeni baştan kanştınyor. Otomobilin içine göz gezdiriyor. Suratıma uzun uzun bakıyor. Sanınm, ilk kez bir Türk görüyordu. "HekAB'yebir gjrefim, bnrafau* Türkkaynavacak" diye düşünüyorum. "Niçro gülümsüyorsunuz?' Is\ ıçrelı gümrük memurunun suratından düşen bin ^~"™™""— " parça. "Otomobflinizm bagajun açm!" Açıyorum. Boş. Pes ediyor sonunda. Zorluk çıkarmak için tek neden bulamıyor. Pasaportumu geri veriyor. "Geçto!" Ülkesine girmeme ızin veriyor. Benden 60 yıl önce Hitler Almanyasrndan kaçıp, Isviçre'ye sığınmak isteyen 25 bin Yahudi benim kadar "şansh" degıldi. isviçre onlan sınır kapılanndan geri çevirmişti. Toplama kamplarnun gaz odalannda son bulmuştu yaşamlan. Geçen ay açıklanan uluslararası bir rapor, 2. Dünya Savaşı'mn karanlık günlennde oynanmış olan bu trajediyi ortaya çıkardı. Isviçre'nin Yahudi kökenli kadın Cumhurbaşkanı Rnth Drrffuss özür diledi: "Ulkemiz suunndan çevrilmiş o insanlann çektiği Bürap karşKmda saygı Qe eğttmekten başka ne yapabiliriz şimdi_" Aynı rapor, tsviçre'nın Hiüer'den kaçan Alman komünistlerini de geri çevirdiğini ortaya çıkardı. Savaş sırasında Yahudi lenn altmJanna el koyan Nazilerin tonlarca külçeyi İsviçre kasalannda gizlediklerini de unutmamak gerek. 60 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti pasaportunu sayfa sayfa inceleyen asık suratlı gümrük memuru bir an için neleri anımsatmıştı. Gaza bastun. Üç saat sonra Zermatt'tayız. tsviçre'nin bu ünlü kayak merkezine bir hafta sonu için gelmiştik. Ertesi sabah hava güneşli, gökyüzü masmavi. Kayalardan pıramidi andıran -^—•»— Matterhorn karşınuzda. Donığu 4500 metredeki dağın yamaçlannda 365 gün kayak yapılıyor. Teknik harikası bir teleferik her yıl bir milyona yakın kayakçı ve doğa hayranını 3800 metredeki kaya platforma çıkanyor. 23 Arahk 1979'da ilk seferini yapan teleferiğin uzunluğu 3765 metre. Üzerinde 100'er kişilık kabinlerin hareket ettiği çelik halatlar sadece üç taşıyıcı dırekten destek alıyor. Dci direk arası tam 3 kilometre! Aşağılara bakarken tüyleriniz ürperiyor. Çevrenizdeki 40 adet 4 binlık karlı Alp donığu da nefesinizi kesiyor. İsviçre ayağınızm altında. Kuşbakışı güzel... AHMET ARPAD U ..ÎJ'-I zjiermdenSiınp^AiiesöncekigünlO. yaşgününü kutladı. ABD'de HoDywood Buhan'ndaJrî İnlüJer Kaldırunı'nda yapdan twieaeSunpsoolar'myarab(raMattGroenmgdekarjk^Honıer, bek Maggie'den ohışan Simpson Ailesi, dnnyanm en uzun süreK animasyoo komedi di- zisi onna rekorumı da efinde rutuyor. (Fotoğraf: REUTERS) Bağımsız 'Cumhuriyet'le nice nice 'Avru'lu günlere Geçen hafta "LeMowk" gazetesi (Fransa'nın en ciddi bilinen merkez sol eğilımli akşam gazetesi) yalnızca abone adaylan, abonelen ve "dostiarma" ashnda reklam amaçlı özel bir 2000 yıh sayısı postalamıştı. Taze girdiğimiz yılın öngörülen en önemli buluşmalannın özetlendiği bu sayıda, bir dizi yakın tarihte yayımlanmış makale ve haber de yer abyordu. Başlık yazısını imzalayan başyazar Jean-Marie Colombani'nin zikrini özetleyen manşet şöyleydi: "Basm özgürlüğününflld(temefi) bağnnstzhkür." Hiçbir ekonomik, siyasi veya dini gruba aidiyet veya yakınlığı olmayan "Le Monde"un Fransa'nın en çok okunan gazetesi olması da bir rastlantı değil. En çok satan değil, en çok okunan dediğimizi fark etmişsinizdir! Ortalama 800.000 satan bölge gazetesi "Ouest France" veya baskılan 400.000 cıvannda dolaşan «L^mpe", "France Sdr" "Aujourd'hui" (eskı "Le Parisien Ubere"), "Le Rgaro" gibi gazeteler kadar olmasa da, "Le Monde" yine de yaklaşık 350.000 satmakta. En çok "okunan gazete" farkı ise, uzman araştırma kuruluşlaruun periyodik olarak yapaklan araşnrmalarda her yıl düzenli olarak kanıtlanıyor. Her 1 adet "Le Monde" ortalama 3 kişi tarafindan okunuyor. Hem de hangi kişıler? Yöneticüer, yönlendiricüer, karar vericiler... "Okunabüirliğinin'' böylece kanıüanması, "o"na belli bir reklam kapasitesı sağlıyor. Yani yaşama şansını artnnyor (Manınailer, radikaller sabırsızlanmayın hemen lütfen! Biliyoruz ki, reklam ve para "günah hanesiııde". Elbette MÖ 7. yüzyıldan beri kanımı?a girmış "para" olmasa daha rahat edüirdi). Burası çoğul sol (Tekmili birden, sosyalisti, komünisti, yeşili, mühci solu- bir Trockistler eksik, ama onlann da birçogu "yeni sokn" olarak - iktidarda, bir de anarşistler ama ıktidar zaten onlann "dürine" aykın) hükümetli Fransa da olsa, sonuçta "Para, para, para" demiş bir imparatorun ülkesi (Bilen çoğunluk hoş görûn, bilmeyen azınhk için tekrar edelim, söz konusu imparator Napoleon Bonaparte). MUliyetçiliğinden kuşku PARİS UĞUR HÜKÜM duymadığımız Fransa, kendi ulusai parası "Franc"ı Avrupa Birliği (AB) uğruna terk etmeye "ant içmiş" bir ülke, birliğin diğer çoğunluk ortağı gibi. Mali alanlarda kendılerine kalan tek züğürt tesellisi, ortak paralan "EBro"nun (Yunanca hariç, yazmasına hepsi "euro" yazryor da, Fransızca "on>", İngiİızce "yûro", Almanca "oyro", Itaryanca, îspanyolca ve Portekizce "euro", îskandinav dillerinde de "Iro" veya "uro", Yunancada da "evro" şekünde okuyorlar) adını farklı telafuz etmek. Eeeee, "dohr"ın ezici sömürücü egemenliğme direnebilmenin veya yeryüzünde gerçekten ikinci güç, seçenek ya da siyasi "kntup" olmanın başka yolu yok (mu?) Bir yanda adem-i merkeziyetçüiğin "erdemierini" yerel yönetimler, yerel dil ve kültürler aracılıgıyla en ücra köşelere taşırken, öte yandan birlikteliği, genişlemeyi aşın politik ve ekonomik, hatta askeri sunrlarda zorlayan bir anlayış yerleşıyor. Fakat özdeki bazı farklüıklar yok olmuyor. Ahnanya, Ingiltere "küresefleşmeye" uygun olarak basın-yayında "tek"ellere kayma eğüımını sürdürürken, Fransa birçok alanda olduğu gibi, «Le Monde", "Uberation", hatta "Hersant" grubunun (Anglosakson devlere oranla "devede kulak" bir Fransız grubu) hışmından kendini kurtarmış eski bir soicu taranndan yönetılen muhafazakâr "Le Flgaro" bile "bağnnsızyavımcılığuı" üpik ömeklerini oluşturmaktadır. 4-5 yd önce girdiği mali darboğazı, sermayesini çahşanlan ve okurlanna açarak, yan yayınlan "Le Monde Dipionutique n (siyasi/kültürel ağırlıkh aylüc dergisi) ve eğitim, müzik, pulculuk vs. gibi alanlardaki süreli yayınianyla işbirligini usta bir "işletmecflik" ile birleştirip, sağlıklı ve dinamik bir biçimde aşmayı büdi. "Liberal''lerin bir türlü kök salamadığı (!) Fransa'da, TV'de, radyoda, gazete, dergi, kitap reklamı yapmak yasaktır. Değil öyle sahip olduğu TV kanallan ve radyolannda 5-10 gazete ve dergısini sürekli "reklam etmek", basın "dev"lerinin özel kültür programlan dışındaki yayuılarda konuşma haklan dahi kısıthdır. Bu, herkesin üzerinde "uziaştığı" deontolojik birilkedir. AOL-CNN-Time Warner birleşmesinden sonra, eteğine zil talap oynayan "kücük Amerikah gnişkeıılerin" ve onlann "iıtengaçköse destekçilerinin, dokrh bağnnsznklan" koyultagelsin, Türkiye'de bir gazete, basın özgüıiüğünün temel ilkesi bağımsızlıgm bayrağmı taşunaya devam ediyor. Cumhurivet gazetesi ve Türkiye pusulasmı kaçınıknaz olarak çevirdiği AB ve kâğıt üstünde de kalsa savunduğu değerlere sahip çıkarak "euro w lu, "avru"lu (biz de kendimıze artık nıye farklı bir telafruz aramayahm?) yıllara hazırlanmaktadır. Aşılacak yollar çok engebeh' ama hedef, ömek ve onur verici... ŞANLIURFA 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESt'NDEN Esas: 1999/762 Davacı Semiha Aygün tarafindan davalı Fehmi Aygün aleybine açılan boşanma da- vasının yapüan yargılaması sırasında davaltnın adresi belli olmadığından davalı Fehmi Aygûn'ün 23.2.2000 gunü saat 10'a talik edılen dunışmaya gelmesi, gelmediği taJrdir- de kendisini bir vekille temsil ettirmesi, aksi takdirde yargılamanın yokluğunda yapı- lacağı ve karara bağlanacağı ilanen tebliğ olunur. 5.1.2000 Basın: 1234 ANKARA 21. ASIİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1999/272 Ramazan Baloğlu tarafindan Yaşar Çetınöz aleyhine açılan tapu tescü davasının yar- gılaması sebebiyle, Davah Yaşar Çetinöz, Doğu Mahallesi, 11. Sok. No. 14 Hasköy/Ankara adresinden aynldığı için yapılan araştırmada tebligata sarih adresi de temin edilemediginden, adı geçenin duruşmanın bırakıldığı 2.2.2000 günü saat 9.45 'te mahkememızde hazn- bulun- ması veya kendisini bir vekille temsil ettinnesi, aksi halde HUMK'nin 213 ve 377. mad- desi gereğince yokluğunda karar verileceği dava dilekçesi ve durusma gününfin tebligi yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın: 1352 'Buraların tek hırsızı benim'Şu Şişli Belediyesi'ni soyup soğana çevirdiği iddia edilen kadın ile kocasuun her hafta mı, her gün mü nedir, gelıp imza attığı polis karakolu, benim oturduğum semtın biraz aşağüanna düşer. Çok popüler bir semttir burası. Bu Aslıbılmemneler, Londra'da babalanrun çifthğindeymişçesine rahatça dolaşırlarken, bunlardan kadın olanı otunna iznini uzatmak için kocasıyla birlikte gittiği Içişleri Bakanlığı'nda yakayı ele verdı, bildiğınız gibi. Mahkemeye çıkanldıktan sonra, kefaletle serbest bırakılan kadını, tutup burnumun dibindeki işte bu karakolda imzaya tabi tuttular. Arasıra karşılaşıyoruz, bir tuhaf oluyorum. Kadının yakalandığı gün Londra'daki meslektaşlann hepsi alarm durumundaydı. Ben, biliyorum çok ayıp ama, kılımı bile kıpırdatmamıştım. Fakat sonradan mahkemeden Edmonton polis karakolundakı "imza töreni"ne kadar rüm aşamalan gıdıp takip etsem, sonra da haber olarak gazeteye geçsem iyi olacakü, diye düşünüp pişman olmadun değil. Onlan yakından görmek de fena olmayacaktı. Yüzlerindeki, nedense sadece namuslu insanlara özgü olduğunu sandığun, fakat ruhaftır, namuslu olmayanlarda çok ""~™"""""™ iyi durduğunu fark ettığim o mutluluk dolu ifadelenne "yakben" tanık olabilirdim. TV'lerde görmüşsünüzdür, nasıl da gülümsüyorlard) Haksızhğa " - uğradıklanna bütün dünyanın inandığını bilen haklı ve dürüst insanlar vardır ya, bpkı onlar gibıydıler. öyle ki "Gülöşüne bakarak ben bir adamıa fîkren vfiksefciiğine hat cizebilirim" diyen üstat Reflk HaÜd Karay bile bunlan görse, yüksek fıkırli olduklanna inanabılirdi. Bu gülme ya da gülümseme işini yabana atmamak gerek. Yüzdekı küçük bir tebessüm, karşımızdakine ilişkin bir fikri oluşturmakta etkili olabilir. Ben bu çiftın bu kadar rahat görünüp, bu kadar rahat mutlu bir yüz ifadesine sahip oluşlanna bakıp, onlan belki masum sanabilirim. Yabya Kemal, edebi ve siyasi haüralannda, Ali Kemal'i anlanrken bir yerde "güzel gülerdi" cümlesini de sarf ediyordu. Sanki üstat, böyle güzel gülen bir adam, nasıl vatan haini oldu, der gibiydi. Herhalde kolayca anlamaHını? Beo bu Aslışeylerinin masum görimmelerine fena halde kafamı takmış bulunuyorum. Suçlu olup ohnadıklanna yargı karar verecek ama, eğer gerçekten masum olduklanna inanıyorlarsa, yüzlerinde bu inançlanna uygun düşen, LONDRA MUSTAFA ERDEMOL ne bileyun, hüzünlü bir ıfade olmahydı sanki. Ama onlar, haklannda bunca suçlama yapılan kendileri değillermiş gibi smtıp durmuyorlar mı, bir tuhaf oluyorum. Bir nanik yapmadıklan kaldı nerdeyse. Oysa, onlann karşısında gülümseyen biz olmadık. Cenap Şehabettin söylemış ya "Umunnın kahkahası ku-baçnr. Tekzip edemeyeceğiniz bir yalancrya karşı, hiç kuşku yoktur ki bir tebessüm, bir çündik gühış, bir tokatnr" diye. Kaduun ikide bu- masum olduğunu söylemesi akhma şu fıkrayı getirdi: Adam yanındakı arkadaşına, karşılannda duran büyük konağı gösterip şöyle demiş: "Şu karşı konakta çahnacakne kadar maJ var bir bilsen. Neyieyim ki sahipleri anahtan bana tesiiin etti, gidip de soyamıyorum." Şışli halkı, Şişli'nin anahtannı, Gülay Hanım gibi aileden varhklı, parada gözü ohnayan dürüst birine teslim edeceğme, hırsızlığı herkesçe malum birine verseydi, konaklanm soydurtmamış olacaklardı. Hu^unn da, emanete hıyanet edihnez, raconundan haberdar olanı yok mudur sanıyorsunuz. Gelin ben size çok hoş, yaşanmış bir hikâye anlatayım. Aslıtürk konusunu da kapatalım "™™1 ^™^^™1 gitsin. Çünkü konuyu nasıl bağlayacağımı şaşırmış durumdayım. tkı ünlü plastık sanatçunız, (Onlan şahsen tanımadığım için, ızinleri olmadan adlannı veremiyorum.) yıllar önce Bodrum'a giderler. Bodrum o zamanlar bu kadar popüler değil. Herkes mutlu ve huzurlu. insanlar birbirlerine karşı güven duygusuyla dolular Cuma namazına gidenlerin, dükkânlannın kapısun bile kilitlemedikleri, hırsızlığm yok denecek kadar az olduğu zamanlar. Bu iki arkadaş bir akşamüstü ulaşûklan Bodrum'da kalacak yer aramaktalar. Ancak yükleri ağır, taşınacak gibi değil. Oradan geçen birine eşyalannı kısa bir süre için nereye koyacaklannı sorarlar. Adam, bir ağaç dibi gösterir. "Şuraya koyabilirsiniz" der. Bodrum'un güvenılırlığmden haberdar da olmalanna karşuı yine de tereddüt eden iki arkadaş, «lyi de" derler "ya çalariarsa". Adam gayet doğal olarak yanıtlar soruyu: "Kimse çalmaz. Buralann tek bir hırsızı vardır, o da benim. Ben de şimdi yenteğe gidiyorum, korkmayın, koyun eşyulannızL" lnsanın korkmadan söyleyebileceği bir işi olması ne kadar güzel, düşünebılıyor musunuz? Aslıtürkler konusunu kapatalım demekle iyi etmiş miyim? ? *-''''' Haklısın Demir, birer labirenttir içimiz... Stockhohn'ün etkilediği yazarlann sayısı çok. Bu konuda bir süredir araştırma yapmaktaynn. Her ne kadar kent merkezindeki "Klara" semtini, Ankara'nın Kızılay'ma benzetmeyi becerdilerse de hiç değüse o semtin has ozanı Beflman'ın bir heykehni yerleştirmeyı düşündüler. Adamm piposunu bin derhal yürüttü ama, o ayn bir konu. ("Heykeün piposu" (?!) konusunu bir pazar çayı daha ıçerek düşünebilirsiniz.) Demir Öriû, Stockholm ile tstanbul'u buluşturan bir yazanmızdu-. Çocukluğunun Feriköy'ü ile günümüzün Charles Dickens Bar'ı bir anda buluşabüiyor. Piposunu yakar, beyaz şarabından bır kadeh aln" ve sahverir "akhnm yddeginiMnlerbıi" bu iki kent arasında. Ona göre insanlar, "Hem kentkri bir labirent halinde vapryorlar, hem de iclerindeki kentin labirentferini yaşıyoriar, orada doteşryoriar''dır (Ithaka'ya \Mcumk, Can Y.) Amerikalı şarkıcı Malvina •""•~~"" ReynoMs, yıllar önce aynı şeyi dile getirmişü "Utde Boaes" (Küçük Kutular) adlı parçasında: İnsanlann nasıl kendi kendilerini kuşatan çerçeveler kurduklannı. Al işte Demir Özlü'nûn labirentlerini! Nasıl buluşuyor iki sanatçı, bu kadar farklı bir zamanda ve ortamda ama aynılabiıcııtte. Stockholm'ü anlatan yazarlan okudukça düşünüyorum.. kentlenn ınsanlan nasıl etkilemiş olduğunu. Bu kente her yıl 2 miryondan fazla ziyaretçi geliyor. Turizm sezonu dışında da otel bulmak büyük soran. Konferans konuklan "ölü sezooun" canh kaynaklan. Bu kentin yerülerinin "bbirem1eri"ndeki günlerini Attüâ fihan'ın şu dızesi çok güzel anlatıyor "Kavmüar, karpuzlar gibi devriHr getir geçenmiz.'' (Yağmur Kaçağı, SHD Kitaplan). Evet, çünkü renkli broşürlerden bilgi STOCKHOLM GÜRIL\N UÇKAN alarak geziyorlar bu kenti, aynen tstanbul'u gezdıkleri gibi. "Başka nasü graeceklerdi'' diye sorduğunuzu duyar gibiyım. Yanıtım, "Gİrdikleri labirentten nasıl çıkacaklannı önceden bflerek!" olacak. Nereyı gezdiklenni, gördüklerinin geçmışinde neler olduğunu ve o kentin sanatçılannın ne gibi katkıda bulunduklannı bilerek. Örnegin, piposu çalınmış Bellman'ın Klara'da hangi sarhoş şarkılannı söyledığini ve o semtin bohemlerini nasıl temsil ertığinı bilerek. Kentler, her zaman için sanatçılanyla ve emekçileriyle var ohnuştur. Bu sanrlann yazan, ömeğin, îstanbul'da bir mavnanın nasıl yapüdığını görmek için neler verirdi (Kel alâka! mı dediniz? Yorum yapmıyorum.) Kentler, insanlar gibidir. Tanınması gerekir. Sinyal venrler, onlan yakalamayı bilmek bu- sorun olabüir. Stockholm de bır büyük labırenttir - Istanbul'la ^ ~ ~ ~ ^ " ^ karşılaştınlınca eşantıyon kahr ama, o ayn bir konudur. Ben de bu labirentin bir çaresiziyim, siz de. Stockhohn'deki "bbirentimde" dört döndükten sonra, Ankara'nın Cebeci'sinde -ki "fundabr'' zapt etmek üzereler!- ferahlıyorum, o ayn bir konu mu diyelim? Peki, bir pazar sabahı gidip gazetemi aldığunda; beni yılda birkaç kez gören gazete bayiinin, kapıcısı olduğunu bıldığım apartmanuı kapısı önüne koyduğu tablada simit satan adamtn, "Abi hoş geJdin"ine ne diyeyim? Hayatımız bır labirentte. Çıkışı bulup bulamayacağunız bize bağh; bu labirente neden girdiğimiz ise bu- başka.. ama kaçınılmaz, soru. Ben labirentimden nasıl çıkacağımı bilmiyorum. Ama o "Abi hoş gekttn", bana çıkış noktasıru olmasa bile, "mola yerini" gösteriyor. Çaylar şirketten mi, onu bilmiyorum... LİCE ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo: 1999/32 Lice Sosyal Yardunlaşma ve Dayanışma Vakfi'nca Emrah Yeltekin aleyhine açılan alacak davasının yapılan yargılaması sırasında davalı Emrah Yeltekin'ın tebhgata yarar açık adresi tespit edilemediginden duruşma gününû bildirir tebligatın ilanen yapıhna- suıa karar verilmiş olmakla; mahkememizin yukanda esas numarası belli dav^ dosya- smın durusması 26.01.2000 günü saat 10.10'a bu-akıldığından, davalının duruşma gü- nü bizzat veya vekilı vasıtası ile katılması, aksi halde yokluğunda yargılamaya devam olunacagı hususu ilan olunur. Basın: 885
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear