02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 1999 PERŞEMBE HABERLER DÜNYADA BUGUN ALİ StRMEN Ecevit Amerika'da Başbakan Bülerrt Ecevit'in ABD gezisinde, BeyazSaray, bizim kamuoyunun beklentilerinin büyük kısmını yerine getireceği yolunda vaat- lerte bulunmadıysa, bunun büyük bir düş kınk- lığı yaratmasının nedenlerini Clinton'un tavnn- da, Ecevit'in siyasetinin zayıflığında mı arama- lıyız, yoksa bizatihi bu beklentilerinin kendileri- nin abartılı olmasında, gerçekle ilişkisi bulunma- masında mı?.. Hükümet üyeleri, bu sonucu önceden gör- dükleri için değil midir ki, bu beklentilerin abar- tılı olduğunu, gezinin hemen öncesinde titizlik- le vurgulamak gereğini duymuşlardır? Toplumun, her olayda olmayacak beklentile- re girmesinin, deprem gibi ulusal bir felaketten bile, bütün sorunların çözümüne anahtar ola- cak, mali yardım hayalleri kurmasındaki asıl suçlu kim? IMF ile görüşme gerçekleşir gerçekleşmez, 'dolarlar geliyor' yollu amiyane umut tacirliği yapan, heryerde bir umut kınntısı arayan, için- de bulunduğumuz durumu, umudu kırmamak, hükümeti yıpratmamak kaygısıyla doğru dürüst anlatmaktan bile çekinen büyük tirajlı medya mı? Yoksa, en düşük düzeye reyting sağlayan, gerçeği söyleyene 'içimi karartıyorsunuz' diye kızan, 'bişiy olmaz abi' felsefesiyle kulağının üstüne yatan, önlem almak yerine, her şey ol- duktan sonra tepki göstermeyi yeğleyen top- lum mu? • • • Soru işaretleriyle dolu bir gezinin arifesinde, hasta olduğu yolunda kimi belirtiler ortaya çı- kan Bülent Ecevit'in bu durumunu olduğu gibi ortaya koymak yerine saklamak mı daha doğ- ru olurdu, yoksa gerçeği söylemek mi? Türkiye'nin en küçük soluğunu bile dinleyen istihbarat servislerine sahip bir ülkenin Başkan'ı ve basını, kendilerini ziyarete gelen liderin sağ- lığı ve polrtik tercihleri konusunda yeterli bilgi sa- hibi değiller mi sanıyoruz? Şimdiye kadar, bilindiği halde pek yazılip çi- zilmeyen kimi bellek kayıplan, bu kadar aşikâr hale gelince, basın onu ne kadar gizleyebilir ki? Sayın Ecevit'in belki hastalıktan, belki de aşı- n yorgunluktan doğan bu amnezileri olmasay- dı, VVashington'daki görüşmeleri bizim açımız- dan çok daha mı yapıcı geçecekti? Bütün yorgunluğuna karşın Ecevit yine de dış politika konulannda, en iyi teçhizatlanmış lider değil mi? Beyaz Saray'da Ecevit'in en büyük handika- pı bu amneziler miydi, yoksa temsil ettiği top- lumun ürettiğinden çok üremesi, sürekli çıkma- za saplanıp acil dış borca ihtiyaç duyması, eko- nomisi, ne denli dinamik olursa olsun, üretim- den çok talana ve avantaya dayalı toplumun, korkunç boyutta bir işsizlik topluluğu olması mı? Böyle bir toplumu Ecevit değil de De Gaulle temsil etseydi ne olurdu ki? Atatürk'ü Atatürk yapan salt kişiliği miydi, yoksa topluma verdiği atılım ve onun yapısın- da sağladığı yenileşme ile azim mi? • • • Liderlerin, yaran tartışılmaz başbaşa görüş- meleri iki ülke arasındaki ilişkileri tepeden tırna- ğa değtştirmeye yeter mi, yoksa bu ilişkileri da- ha başka nesnel, politik, ekonomik öğeler mi belirier? Bütün bu koşullar altında Bülent Bey'in gezi- sini, başarılı ya da başansız veya beklenen so- nuçlan vermiş olarak mı değeriendirmek gere- kir? Bu sorunun yanıtı ise, sanınm, görüşmeterin iki tarafın davranışlannda herhangi bir değişik- lik meydana getirmiş olup olmamasında yatı- yor. Kimse bu ilişkilerde ve tavırtarda herhangi bir değişiklik belirtisi görebiliyor mu? Bu gezide Türk tarafının elinde, Bülent Bey'in akıcı Ingilizcesi dışında yeni bir koz var mıydı? Cenelkurmay açıklaması 'Tuggeneral Işımer'in sözlerine tepkiyi üzüntüyle izJiyoruz' ANKARA (Cumhuri- yet Bürosu) - GATA'nın yeni ders yılına başlama- sı nedeniyle yapılan tö- rende konuşan Tuğgene- ral Yalçm Işımer'in ko- nuşmasına yönelik mak- sadı aşan tepkiler Genel- kurmay'da üzüntüyle kar- şılandı. Genelkurmay tkincı Başkanı Orgeneral Edip Başer. "tyi niyeüe yorumlanması gereken bir ifade şeklidir. Belleme kelimesi, kesinKkle 'Hafı- zalanmızda tutahm, bun- lann amaçlannı, ne yap- mak istediklerini öğrene- lim. anlayalım" ardamın- da kullanılmışnr" dedi. Başer, IDEF'yi gezerken gazetecilerin, Tuğgeneral Işımer'in sözleriyle ilgili tepkileri anımsatması üzerine şunlan söyledi: "Bu tepkileri biz de üzüntü duyarak takip edi- yoruz. Tabii maksadım aşan bazı tepkiler var. Orada Yalçın Hoca'nın söylediği şeyler açık. Sö- zün bir yerinde ömeğin, 'tstiklal Marşımız da, onu yazan şair de kutsaldır' di- yor. Bunu söyleyen bir ki- şinin kalkıp da kasıtiı ola- rak başka bir şeldkle aynı konuşma içerisinde o şa- ire, onu küçûltücü bir şey söylemesi elbette müm- kiin değiL Bu bir yonım meselesi. Banagöre.artni- yetie yonımlarsanız, insa- nuı her söykdiği sözü bir tarafa çekip götürebiHrsi- niz. Kanaatimce iyi niyet- le yorumlanması gereken, sadece Türkçenin korun- ması. Türkçenin zengin- leştiribnesi ve küttürümü- zün çekki unsuru haMnde muhafaza edUmesi arzu- sundan ve bu konudaJd ti- tiziikten kaytıaklanan bir ifade şeküdir." Başer, konuşmadaki "befleme" sözcüğü üze- rinde durulduğuna işaret ederek şöyle devam etti: "BeOeme kettmesi, ke- sinfiklegayet tabii lti'Ha- fızalanmızda tutahm, bunlann amaçlannı, bun- lann ne yapmak istedikle- rini öğrenelim, anlayalım' anlamııul» Uiıllanılmıştır. Ben kendisiyie tekrar bu konuyu görüştüm, özellik- le onu kastettiğini bir kez daha vurguladı bana da." Hayri Bey yaşamından memnun. 'Artık Yemenliyiz' diyor ama arkasını biraz buruk getiriyor: Türkiye deyince içkniz sızlar F olumuz Güney Ye- men'e... Birleşmeden sonra artık kuzey-gü- ney kalmadı, harita üzerinde. Ama günlûk yaşamda, siyasi alanda hâlâ gündemde... Ömeğin cumhurbaşkanı kuzey- dense yardımcısının güneyden ol- ması geleneği yerleşiyor Sovyet- ler Birliği'nin dağılmasından son- ra Güney Yemen yönetimi de za- yıflamış. 1990'da birleşme, 1994'e dek süren sancılar, iç sa- vaş, ardından banş... Bugünkü üst düzey yöneticile- re. "birieşme sonrası sorun var mı" sorusunu yöneltince şu yanı- tı veriyorlar: - Ne birleşmesi, ayrı değildik ki... "Ama, Kuzey Yemen, Güney Yemen diye iki devlet vann_" - Haaa, yani o şey, o zamanki yöneticiler arasında aynlık vardı o kadar. Halk iki tarafta da aynı. Yemenli... Sana'yı batı yönünden terk et- tik. Kenti batıya ve güneye bağ- layan en önemli yoldayız. Bu ge- çişten başka bağlantı yolu olma- dığı için, Osmanlı askerlerinin Taiz'den Sana gelişi sırasında pu- sular da bu güzergâhta kurulmuş. Osmanh'ya yönelik isyanlann li- deri, o pusulan yöneten, organı- ze eden Imam Yahya da yıllar sonra yine burada pusu kurularak öldürülmüş. Sıcaklık 22 derece, Aden'de 4O'ı bulacağız. 2.500 metre yük- seklikte oksijen azaldığı için Sa- nalılann bir ya da en geç iki ayda bir denız seviyesine mip çıkması tavsiye ediliyor. Ttpkı Hudeyde yolunda olduğu gibi burada da 25. kilometrede ilk Osmanlı kalesinı selamladık. Bu, atla topla bir günlük yol alma me- safesi... Kaleyi geçtikten az sonra yine küçük pencereli. taş yapılarla do- lu bir dağ burcu mimarisi görün- ce, u Bu sefer yemezler, burası köy" dedim. Yanılnuşun, kaley- miş.. Güneye gittikçe evler taştan toprağa, yukan uzanan dikdört- genden kareye dönüştü. Göz ala- bildiğine uzanan mısır, patates tarlalannın arasından geçip Da- mar kentihe olaştık. Burası at ye- tiştiriciliğiyle ve insanlannın be- cerisiyle ünlü. "Bir Damartı eşit- tir iki Sanan" diyorlar. Damar'dan aynlırken dördüncü kontrol noktasını da geçtik, sol i l r i d b k bi O l k l • Yemen'in imam dönemindeki başkenti Taiz'deyiz. Türk Mahallesi diye anılan Eşrefiye'de Dr. Hayri'yle konuşuyoruz. Yakında Taiz'de bir diş hastanesi açacakmış. "Türkiye'den doktor getirmeyi düşünüyorum" diyor. • Dr. Hayri'nin oğlu Semir, milletvekili. Semir Hayri Muhammed, Yemen Parlamentosu'nun Türk kökenli iki milletvekilinden biri. parfümle geler var. -Dr.H^riMuhammed Ali,dört kathevindebizi karşüadı, kahveyle ağırladı. Dr. Hayri'nin elinde dedelerinden kalan bilgi-bel- "Ben bunlatia Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olabilir miyim" diye soruyor. g ilerimizde büyük bir Osmanlı kalesi. Tepenin nere- deyse yansını kaplamış. Yamaçlarda bir metreyi bulmayan, çalılığa ben- zer bir yeşıllik serisi başladı. Gat tarlasıymış. Ku- zeyde gat ağaçlan iki insan boyu kocaman, burada- kiler bodur. Her gat tarlasının başında da birkaç met- rekareyi geçmeyen 3-4 metre yüksekliğinde bekçi kulübeleri var. Bu bölgede sebze ûretimi için sıcaklık bakımın- dan mevsim farkı yok, gündüz gece farkı var. Fark bazen 20-25 dereceyı buluyor. Yılda 3 ürün alınabi- liyor. Türkiye'de Yemen deyince akla ilk çöl geliyor, ama gerçek öyle değil. Ülkenin kuzeyinde. doğusun- da insanın yaşamadığı, içinde yolculuk edenin bu- gün bile kaybolabildiği çöl alanlan var. Bunun ya- nında dağlar, dağ arası vadiler, az da olsa ovalar var. Osmanlı askerlennden de uzun süre kalanlar, bura- dan tarla. ev satın almışlar. Bunlann yanına bir de eş ister tabii! Yine mısır tarlalanyla örülü Kitab bölgesini geç- tik, Sumara Dağlan'na vurdulc Dağ eteğinden Ki- tab'ın görünüşü, bizim Gökova'nın ova bölümünü andınyordu. Dağ eteklerinde kırmızı meyveli kak- tüsler var. Buradaki adlan, belez türki, yani Türk in- ciri. Dağın tepesine ulaşıp inişe geçtiğimizde karşım- da bir çırpıda 10'a yakın dağ zirvesi saydım. Yine türkü... Havada bulut yok, eteği dumanlı dağlar... Taze soğan yüklü bir kamyoneti geçerken her ta- rafi kokusu sardı. Toprakla kanşık hoş bir kokuydu. Karşıdan gelen kamyonet ise yolcu taşıyordu. Için- deki üç kişilik bölümde 4-5 kişi, kasa tümüyle yol- cu dolu. tki kişi de önde motorun üzerine iyice ya- pışmış, güle oynaya yolculuk ediyor. Karşımızda tbb göründü. Mısırlann boyu iki met- re. çevremiz Karadeniz'den farksız. Yeni bir dağ tır- manışından sonra tam karşımıza, eteğinde Taiz'in kurulu olduğu Sabır Dağı dikildi. Taiz'e, dönüşte uğrayacağız, 10 kilometre berisin- den sola saptık. Kavşakta sebze, meyve saücılan... Üzümlerin rengine tutuldum. Durup satın aldık. tki salkımı 2.5 kilo geldi. Al Casıya köyünü geçtikten sonra Güney Yemen başladı. Hava biraz daha sıcak, çevre kuru, kaya ara- lan topraksız... Bir ara neredeyse yüzde yüzü kaya- larla kaplı tepeler serisinden geçtik. Bu bölgeye, u kaya çölû" demek abartma olmaz. Termometreye baktık, 40 dereceyle tamştık. Aden'e kısa bir mesafe kala sağda çevresi tel örgü- lü, geniş bir alanı kaplayan, içinde birkaç binanın bu- lunduğu. kimliği konusundarenk vermeyen geniş bir alanı geçtik. 1990'dan önce Sovyetler Birliği üssüy- müş. Aden'in girişinde kimi binalann duvarlan hâlâ iç savaş döneminden kalan mermi izleriyle kaplı. Kent beton yığınlarla başladı. Az sonra eski Sovyet Blo- ku içindeki ülke başkentlerinin hemen tûmünde gör- meye alışık olduğumuz tek tıp soğuk binalar serisi- ni geçtik. Bunlan kıyıya yakın yerlerde geçen yüzyıldan kalan tngiliz sömürge dönemine ait binalar izledi. Kısa bir şehir turunda kentin kimliğini öğrenmek ve yakın geçmişinin fotoğrafinı çekmek mümkün. Ko- caman bir avcu andıran krater ortasmda kurulu es- ki Aden'in okyanusa bakan yüzü ise yolculuğun yor- gunluğunu alıp okyanusun derinliklerine firlatıyor. Osmanlı Aden'i kontrol etmiş, ama burada kalı- cı olmamış. Ingihzler de Osmanh'ya gelmişler, "Bi- zim burada kömür deposuna gereksinmemiz var. Gemüerimizicinşart'r demişler. Osmanlı,u Tabii, ne otacak" demiş. Ingilizlerin gelişi o geliş... Aden. Yemen'in nefes borularından birisi. Kıyı şeridindeki restoranlarda alkollü içecek de bulunu- yor, başını örtmeyen kadınlara da rastlanıyor. Bira içmek için Sana'dan Aden'e gelen bir Sanalıyla ko- nuştuk. Bize yedinci birada olduğunu söyledi. As- lında Sana'da da bulabiliyormuş birayı, ama hem i- ki-üç kat daha pahalıymış hem de Aden'de okyanu- sa karşı bira içmenin tadı başka oluyormuş. Burada bira 350 Yemen Riyali. Bir ABD Dolan 160 riyal. Sana'da gizli satılan bira ise 800 riyalmiş. Alkollü içecek ticaretini bazı kabileler yapıyor- muş. Bu depolann çevresinde geniş güvenlik önle- mi alıyorlarmış. Bazen tanksavar da bulunduruyor- larmış. Burada kabileler silahlanmaya büyük önem veriyor. Tankı bulunan kabileden bile söz ediliyor. Nüfiıs 17 milyon, bilinen silah sayısı 70 milyonun üzerinde. Aden'den Taiz'e geçerken dağlar bulutlarla bir olup nefıs bir gösteri hâzırladı bize. Bir ara ufukta- ki yoğun dalgalı yükseltilerin ne olduğuna karar ve- remedik. Bulut kümesi mi, dağ mı? Biraz yaklaşınca gördük ki, dağ serisi... Hemen üstiindekı bulutlarla arasında renk farkı yok, zirve uçlanndaki çizgiler de insanı şaşkına çeviriyor. Bu- rası Haceriye bölgesi. Hacer taş anlamına geliyor. Yemen'de yer adlan konusunda belki de en çok kul- laıulan sözcük hacer. Bir yerin adını anunsayama- dın mı, koy başına hacer, her tarifi becer. Akşam saatlerinde Taiz'e ulastık. Bizi taş pazan karştladı. Yine damperli kamyonlar üzerinde renk renk... Kente uzaktan bakınca dağın eteklerine kon- durulmuş taş kümeleri dikkati çekiyor. Bunlar Ta- iz'in seçmece evleri. Kent, bir tarafi meyilli bir ta- rafı dik vadinin ıçine kurulu. Sana taraftndan karşı- yı izliyoruz. Tepede Kahire Kalesi, onun sol altmda Eşrefıye Mahallesi. Bir başka deyımle, Türk Mahal- lesi... Eşrefiye'ye vardığımızda vadinin eteğinde oldu- ğumuz için güneş batmış, ancak ışıklannı henüz çekmemişti. ilk karşılaştığınuz delikanlıya derdi- mizi söyledik: - Bu Türk mahallesinde kiminle sohbet edebili- riz? "Doktor Hayri" dedi. Ara- cımıza bindi, evine gittik. 4 katlı, kale gibi ev. Biraz bek- ledikten sonra içeri buyur edildik. Bizi önce gat mecli- sine aldılar. Yüksekçe yer minderleri, aralarda dirseklik. Koltukla yer minderi arası gö- rüntü. Az sonra Hayri Bey geldi." Burası Taiz usulü, öte- ki tarafa gecetim" dedi. Ho- oop koltuklann olduğu bölü- me... Yemen'de karşılaştığımız her Türk kökenli gibi Dr. Hayri'nin de anlattığı öykû hayli ilginç... Dede Aii Rıza tsmafl, 1918'deki çekilme öncesi Ye- men yönetiminde muhasebe müdürlüğü yapıyor. Maliye işleri dededen soruluyor. Çe- kilmeyle bırlikîe Istanbul'a dönüyor. Ama Taiz'deki iki evmi de satmıyor. lstanbul'da bir süre kalıyor. tekrar Ye- men'e dönüyor. İmam Yahya Yemen mauyesinin düzenlen- mesinde ona görev veriyor. Yahya ölüyor, tmam Ahmet döneminde de aynı işi yapı- yor. Dede iyice yaşlanınca imam Ahmet çağınp soruyor: - Senin yerine oğullanndan birini buraya alalım, hangısi uygun? Ali Rıza tsmail, "Bûyûk oğhımMuhammed'iahır di- yor. Yani Hayri Bey'in baba- sını. Dede yıllar önce, baba Mu- hammed de 10 yıl önce öl- müş. Oğul Hayri'ye bütün belgeleri bırakmışlar. Bir ko- şu getirdi. Pasaportlar, nüfiıs cüzdanlan... Tarsus nüfusuna kayıtlı. Hayri Bey bu belgeleri gösterdikten sonra sordu: - Şimdi ben başvuruda bu- lunsam, Türkiye Cumhuriye- ti kimliği alabiliı miyim? Sohbet bugüne geldi. Hay- ri Bey yaşamından memnun. "Artık Yemenliyiz" dedi, ar- kasını biraz buruk getirdi: "Malımız mülkümüz ye- rinde. Yemen yurttaşıvız. Bu- rayı da benimsedik. Ama Türkiye Cumhurmti dejiuce içimizcızzetmivor de^U. (Eli- ni kalbinın üzenne götürerek) Hani şurada bir şey VJL." Yemen'de imam yönetimi- nin sona ermesinden sonra Türkiye'ye gelip gitmeler da- ha sık olmuş. "Beş yıl önce akrabalan görmeye git- tik" dedi devam etti: "Bizi tanıyuıca bir hoş oldular. Sanlddar. Amcam kıa Levla'yîa tanışbk Çok se\indiler. Ben Osmanlı döneminden oktuğumu bütün belgeleriyle kanıtla- nm, daha başka belgeter de var-T Milletvekili Türk Hayn Bey diş hekimi, ama mahallede herkes onu doktor bellemiş. Doktor aşağı doktor yukan... Hay- ri Bey'in öyküsü bitmedi. Oğullannı yurtdışında okutmuş, iyi yetişmelerini sağlamış. Taiz'e dönmüş- ler. Şimdi büyük oğlu Doktor SemirHayri Muham- med Ali Yemen Parlamentosu üyesi. Taiz'de sevilen bir kişiymış. Bugünlerde Taiz'deymiş, ama ona u- laşmamız olanaksızmış. Kim bilir hangı mahallede sorun dinliyormuş... Yemen'de soyadı yasası olmadığı için çocuğun adrnın arkasına babasının ve dedesinın adı getınlı- yor. Hayri Bey parlamentodaoğlu dışında Türk köken- li bir kişınin daha bulunduğunu söyledi. Fotoğraf çekilme faslında yine aile büyüklerinin cam çerçeveli fotoğraflan getirildi, ortaya kondu. Onlarla poz verildi. Bana da bir görev verildi: "Yemen'de oturup Türkiye Cumhuriyeti kimliği olanlann çocuklan. torunlan acaba Türkiye Cum- huriyeti kimüği alabilirier mi?" Hayri Bey'in geleceğe ilişkinbirplanı var. Taiz'de tanmmış bir diş doktoruymuş. Bir hastane kurmayı planlıyormuş. Tabii burası için doktor ve teknik eleman gerekli. "Acaba" dedi, "Türkiye'den doktor getirsem, bu- nun planlannı yapıyorum..." SÜRECEK Depremin"raidı paylaşdıyor tller Bankası 'nın yaptıracağıprefabrike konutlann ihalelerine katılan şirketler çok azfiyat indirimiya BANUSALMAN ANKARA-MHP'li Bayındırlık ve tskân Bakanı Koray Aydın'a bağlı tller Banka- sı'nın deprem bölgesinde yapılacak geçici prefabrike konutkra ilişkin altyapı ihalele- rinde, bugüne kadar tller Bankasrnın iha- lelerinde görülmeyen derecede düşük ten- zilat oranlanyla şirketlere iş verildi. lller Bankası'nın benzer işler için bugüne kadar yaptığı ihalelerde tenzilat oranlan >üzde 30'un alnna düşmezken; deprem bölgesi altyapı ihalelerini kazanan fırmalann ver- diği en yüksek tenzilat oranı yüzde 15.97'de kaldı. Hükümetin çıkardığı yetki yasası ve ihale yasasındaki ivedi durumlarda ihale koşullanna uyulmayacağı yasal düzenle- mesinden yararlanılarak kamuo>r una açık olmadığı gibi, şirketlerin "davet usuhıyk" belirlendiği bu ihalelere az sayıda şirketin karalmasının da "şüpheteri" arthncı olduğu belirtildi. tller Bankasrnın deprem bölge- sinde yapılacak prefabrike konutlann içme suyu, kanalizasyon ve saha düzenlemesi için açtığı ihaleleri kazananlar ve yapacak- lan işlerin keşif bedelleri ile sunduklan in- dirim oranlan şoyle: •MİNT^Ştnşaafc Keşifbedeli: 380mil- yarlira. Tenzilat oranı: Yüzde 12.25. thale- ye 7 firma çağnlmış. • OBtTAŞInşaat: Keşifbedeli: 1 tri^n 417 mıryar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 15.20. îhaleye 9 firma çağnlmış. • ANILCAN İnşaat: Keşif bedeü: 766 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 12.40. thaleye 7 firma çağnlmış. • OBtTAŞ tnşaat: Keşif bedeli 1 trilyon 578 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 14.60. thaleye 10 firma çağnlmış. • MESCİOĞLU inşaat Keşif bedeli: 525 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 15. thaleye 8 firma çağnlmış. • EGESAM fnşaat: Keşifbedeli: 1 tril- yon 375 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 15.05. thaleye 10 firma çağnlmış. • AKS tnşaat: Keşif bedeli: 980 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 13.65. thaleye 8 firma çağnlmış. • HTIİT Inşaat Keşif bedeli: 500 mil- yar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 16.01. Îhale- ye 9 firma çağnlmış. • CANO İnşaat Keşif bedeli: 452 mil- yar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 13.85. Üıale- ye 6 firma çağnlmış. • İLSAN İnşaat Keşif bedeli: 365 mil- yar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 12.90. Îhale- ye 6 firma çağnlmış. • OKYANUS İnşaat Keşifbedeli: 250 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 15.97. thaleye 6 firma çağnlmış. • YAŞAR Yapı: Keşifbedeli: 1.5 trih/on lira. Tenzilat oranı: Yüzde 11.00. Îhaleye 10 firma çağnlmış. • TAŞKENT tnşaat: Keşif bedeli: 980 milyar lira. Tenzilat oranı: Yüzde 14.00. thaleye tek firma çağnlmış. lller Bankası'nın yaptığı ihalelerin bü- yük ölçüde altyapı ihaleleri olduğu ve bu ihalelerde tenzilat oranuıın ortalama yüzde 40, en az tenzilat oranının da yüzde 30 ol- duğu öğrenildi. Öraeğın, tller Bankası 7. Bölge Müdürlüğü'nün 17 Haziran 1999'da yaptığı 126 firmamn katıldığı ihalede yüz- de 30'un altında tenzilat oranı sunan firma sayısı 5'te kalıyor ve ihale yüzde 47.40'lık tenzilat oranıyla keşif bedeli 185 milyar li- rayla Güriş Inşaat'takalıyor. Bu ihaleye 126 firma katılırken, işin ivediliği göz önünde tutulsabile lller Bankası'nın deprem bölge- si için yaptığı ihalelere çok az sayıda firma çagnlması da dikkat çekiyor. Bufirmalann,sözkonusu altyapı işlerin- de tanınmış olmadıklanna da dikkat çekil- di. Deprem bölgesi altyapı işlerinin ivedilik gerektirdiği, ancak bunun, bu gibi nitelikli iş isteyen konularda özensizliğin yanında rant paylaşımına dönüştürüknemesi gerek- tiği vurgulandı. Aynca bukadar düşük ten- zilat oranlanyla iş verilen, ancak tller Ban- kası'ndan geçmişte iş alan firmalar arasın- da yer aknayan bu firmalann aldıklan işle- rin keşifbedellennin de sorgulanması gerek- tıği belirtildi. Keşif bedellerinin yüksek tu- tulması durumunda ışi yapanlar çok büyük boyutlarda hakedişler alabiliyorlar. Sayış- tay'ın hazırladığı, ancak dikkate alınmayan raporunda da, keşifbedelleri yüksek tutula- raîc bazı iş yapanlara para aktanmının gele- nek haline getirildiği saptanmıştı. Eski T- MMOB Yönetim Kurulu üyesi Mehmet YükselBarkurt, ihalelerin şeffaf olması ge- rektiğini \-urgularken, davet usulüyle yapı- lan ihalelerde değer tespitlerinin neye göre yapıldığının önemine dikkat çektı. thaleye çağnlan firmalann hangi ölçütlere göre da- vet edildiğıne de bakılması gerektiğini be- lirten Barkurt, "Devletinkriterleri mi? Siya- siyandaşhk mı? Yeterülik mi?" diye konuş- tu. tnşaat Mühendisleri Odası Hukuk Mü- şaviri Hüsnü OndüL özellikle olağanüstü koşullarda devletin demokratik hukuk dev- leti olupolmadığırun anlaşılabileceğini, ya- pılan tasarruflann halkm bilgılenme hakkı çerçevesinde şeffaf olarak değerlendirilme- si gerektiğini bildirdi. Öndül, deprem böl- gesinde yapılacak kamu yatınmlannın iha- le yasası hükümlerine uyma zorunluluğu ol- mamasının, ihalelerin halkm denetiminden ve bilgisinden yoksun olarak yapılması an- lamına gelemeyeceğini \Tirguladı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear