02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 30 EYLÜL 1999 PERŞEMBE OLAYLAR VE G O R U Ş L E R [email protected] Yabancı e Eğitim Çıkmazı Prof. Dr. Cavİt KA&CÂRÂnlcard Ünhtrsitesi Eğitim Bilim. Fak. • • lkemizde özellikle;..-»«O-hsfdeöncelikleyapılması gereken U l980'den sonra görülen büyük yanlışlardan biri, yabancı dil öğretimi ile yabancı dille öğretimin birbirine kanştınlması- dır. Bu yanlışhk son yıllarda daha da yay- gınlaştı ve ulusal kültür, bağımsızlık açısından çok önemli bir tehlike oluş- turmaktadır. Günümüz dünyasında yabancı dilin ve yabancı dil öğrenmenin önemi elbette ki tartışılamaz. Her türlü ilişki, iletişim ve gelişme için yabancı dil elbette ki çok gerekli. Ama ülkemizde özellikle son za- manlarda düşülen önemli bir yanılgı, yabancı dilin bir araç değil. bir amaç ola- rak görülmesidir. tşte bu nedenle, yaban- cı dilde öğretim yapan okullann ve üni- versitelerin sayısı hızla artmaktadır. Oy- sa yabancı dil bir amaç değil, araçur. Böy- le görülmelidir. Ne için araç? Bilgi için, bilim için, gelişmeleri izlemek, dünya- da nelerolup bittiğini ögrenmek için. Bü- tûn bunlar bir yana bırakılarak sadece yabancı dil ögrenmek amaçlanırsa hem bilgi ve bilim bakımından yetişme hem de yabancı dil öğrenme yanm kalıyor. Bu konuda acı ve çarpıcı gerçeklerle sık sık karşılaşıyoruz. Yabancı dil araç rru, amaç mı? Bu çok iyi düşünülmeli. Işin acı ve düşündürücü bir yaru da, yabancı dille öğretim yapan kurumlar- da okuyan Türk çocuklannın Türkçeyi ihmal etmeleri, giderek unutmalan. özel- likle yazılı anlatım yetersizlikleri içine düşmeleri ve kendi dillerini küçümse- yip hor görmeleridir. Işte en büyûk teh- like de burada yatıyor. Anadilinin yeter- siz olduğu inancı ile yetiştirilen bir genç, kendi diline ve kültûrûne nasıl saygı du- yacaktır? şey, yabancı dil öğretimi ile yabancı dil- le öğretimi birbirine kanştırmamaktır. Çok gerekli olan yabancı dil öğretimi- ni bütün okul basamaklannda en etkili ve verimli bir biçimde gerçekleştirelim. Bunun yollannı arayahm. Ama çok ge- reksiz olan ve ülkemizin geleceği, kül- türü açısından büyük tehlikeler taşıyan yabancı dille öğretim tuzağından kuitu- lalım. Bunun için de her şeyden önce ana- dili duygusu, duyarlılığı ve dil bilind ge- rekir. Gözden kaçınlmaması gereken temel noktalardan ilki, verimli bir yabancı dil öğretimi yapılabilmesi için çok iyi bir altyapının olması gerekliliğidir. Program, uygun ders ortamı, araç-gereç, öğret- men, öğrenci sayisı gibi faktörler bu ko- nuda büyük önem taşır. Ama bu altya- pının oluşumunda en önemli etken, çok iyi bir anadili eğitimi yapılmasıdır. Öy- leyse izlencelerin (programlann) ve uy- gulamalann bu gözle yeniden ve sağlık- lı bir şekilde değerlendirilmesi kaçınıl- mazdır. Şunu unutmayahm ki, anadiii- ni yeterince öğrenip kavramayan bir ki- şi yabancı bir dili kavrayamaz. Bu ne- denle Türkçe derslerini ve öğretimini bi- linçli bir biçimde gözden geçirmek, Türkçe öğretimini çağdaş bir yaklaşım ve içerikle yürütmek; düşünen, araştı- ran, tartışan, soru soran ve sorgulayan bir insan tipini hedeflemek gerekir. Ülkemizde nitelikli insan yetiştirmek istiyorsak, başkalannın diliyle değil, kendi dilimizle, kendi kültürümüzle ye- tiştirmeliyiz. Çünkü kendi kültürünü dışlayan bir toplum, varlık nedenini yad- sıyor demektir. Çağdaş ve gelişrniş ülkelerin hiçbiri yabancı dille eğitim yapmıyor. Bu du- rum, sadece azgelişmiş ülkelerde ve sö- mürgelerde görülüyor. Eğer çağdaş dünyada yaşamak. çağ- daşlaşmak istiyorsak, anadilimizi ya- bancı dillerin baskısından kurtararak, onu bilim dili olarak geliştirip zengin- leştirmek, çağdaş bir konuma getirmek zonmdayız. Bazı okullarda eğitim yabancı dille yapıhrsa Türkiye'nin dış dünya ile da- ha kolay anlaşacağı,Türkçenin bilim di- liolmadıgu İngttizce ile daha i>i bilim ya- pılacağı yolundaki görüşler yanlıştır. Bu görüşter, emperyalizmin sömürge ülke- lere dayattığı anlayışın sonucudur. Her ûlkede bilim ancak o ülkenin halkının di- Byleyapdabilir. Yabancı dffle eğitim, eği- tim bilimine de aykındır. Çünkü bir in- san, dünyayı en sağbkh biçimde ancak kendi diliyle algılavabilir ve anlatmak istediğini de en güzeJ kendi diliyle anla- tabffir. Ülkemizin tanınmış üniversitelerinden biri olan ve eğitimi tngilizce yürüten ODTÜ'de yapılan bir araştırmada, öğ- rencilerin yabancı dille eğıtimden mem- nun olmadıklan sonucu ortaya çıkmış- tır Ingılızcenın eğitim dili olarak kul- lanıldıgında daha iyi öğrenildiği ve alan derslerinin öğrenciler taraftndan daha iyi kavranıldığı gibi iki görüş, dayanaktan yoksundur. Araştırmacı şöyle bir sonu- ca vanyor: "Türkiye'de İngilizcenin eğitim dili olarak kullanımının ne kuramsal ne de deneysel bir dayanağı vardır. Araşür- maya katılan öğrencilerin önemli bir bö- lümü Türkçenin kullarulmasını ve yoğun yabana dfl eğitiminin verflmesini istemek- tedir. O halde yapüması gereken, İngi- lizcenin ikinci bir dil olarak en iyi ve en etkin bir şeküde nasıl öğreniiebileceğinin arasunlmasıdır." (Zühal Akünal Okan, Yabancı Dilde Eğitim mi, Yabancı Dil Eğitimi mi?, Cumhuriyet Bilim Teknilc, 1 Mart 1997, Sayı 519) tngilizce eğitim yapan Boğaziçi Üni- versitesi öğretim üyelerinden biri de benzer görüşleri öne sürmekte, eğitim dilinin Türkçe olmasını savunmaktadır. Ders kitaplannın yabancı dilden Türk- çeye çevrilmesinin veya Türkçe ders ki- taplan yazılmasının yaratacağı zorluk, eğitimi yabancı dilde yapmak için bir ge- rekçe olamaz. Her zaman bir insanın bir kitabı çevirmesi, o kitabı okuyacak bütün öğrencilerin o kitabı okuyabile- cek denli yabancı dil öğrenmesinden daha kolay ve daha ucuzdur. "Acı olan, öğrencilerin mezun olduk- lan zaman Türkçe terminolojiyi bilme- meteri ya da eğitimi hep yabancı dilde ağırhklı yaptlmış konularda Türkçe ter- minoloji olmamasjdır. Biri Galatasaray Üniversitesi'nde Fransızca eğitim ahnış, biri Boğaziçi Üniversitesi'nde tngilizce eğitim almış iki Türk mühendis beraber çalışüklan zaman hangi dilde anlaşa- caklar?" (Ethem Apaydın, Öğrenim Türkçe Olmalı, Cumhuriyet Bilim Tek- nik, 21 Aralık 1996, Sayı 509) Sağlıklı iletişim için, yaratıcıhk ve hayal gücünün kısıtlanmaması için be- lirli bir dilin çok iyi bilinmesi gerekir. Eğitimin en iyi bilinen dilde, anadilde verilmesi mantıklıdır, bu nedenle de ge- reklidir. Bir topluma aydın kitle yön verir. Bu kitlenin başka bir dili tercih ederek ken- dini toplumdan soyutlaması, toplumda yabancılaşmaya ve bölûnmelere yol açar. Böyle bir durumda Türkçenin korunma- sı gereken iyi bir dil olduğunu nasıl sa- vunabiliriz? Normal uygulamada, üniversitelerde ancak yabancı filolojilerde yabancı dil kullanılabilir. Bunun tersi ve bizim ül- kemizdeki akıl almaz uygulamalar, sö- mürge olmayı kabul etmekten başka hiçbir anlama gelmez. Yeni dünya dü- zeni. küreselleşme. globalleşme gibi moda sözlerin gerçek anlamda bir yut- turmaca olduğu. sadece emperyalist güçlere hizmet ettiği görülmektedir. Merkezi Ankara'da olan ve 63 kuru- luştan oluşan Eğitim Hakkını Savunma Komitesi Yürütme Kurulu'nun, bu ko- nuda basına ve kamuoyuna önemli bir bildirisi yayımlandı. Başlık şu: Yaban- cı Dilde Eğitim tstemiyoruz! Bu bildiri- de, çok haklı olarak. yabancı dilde eği- timin ulusal bağımsızlığa aykın olduğu vurgulanıyor. "Dünyada, sömürge ol- mayan bağtmsız devlerlerde genel eğitim dili o ülkenin resmi diüdir. Anadili ile yapılan eğitim, gençlerin anadillerini ge- liştirmek yanında, bilim terimlerini de öğretir. Sanat, bilim yapdmayan dil ge- fişemez" deniyor. Böyle bilinçli tepki- ler kesin gerekli. Türkçenin bilim dili olarak yetersiz ol- duğu öne sürülüyor. Eksik yanlan elbet- te vardır ve bu. her dil için söz konusu- dur. Peki böyle bir durumda yapılması gereken şey, dilimizi tümüyle bir kıyı- ya atmak mıdır, yoksa kendi olanakla- nyla onu geliştirmeye ve zenginleştir- meye çalışmak mi? Yetersiz ve eksik diye dilimizi kendi yazgısına bırakır- sak, Türkçe bir bilim ve kültür dili ola- rak nasıl ve ne zaman gelişecektir? İş- te hiç düşünülmeyen ve gelecek açısın- dan büyük tehlike oluşturan sorun bu- rada. Sonuç olarak, yabancı dille eğitim tam anlamıyla bir çıkmazdır. Ulusal kül- tür ve ulusal bağımsızlık açısından çok tehlikelidir. Bu nedenle Türkçe duy- gusu, sevgisi. duyarlılığı ve anadili bilin- ci büyük önem taşımaktadır. Şu nokta da çok iyi bılinmeli ki. hiçbir dil doğuş- tan bilim dili değildir. EVET/HAYIR OKTAY AKBAL Günün İçinden... Çok konu var! Ne zaman yoktu ki! Bizler yaza yaza, sizler okuya okuya bıkkınlık getirdiniz. Ne var ki bir karmaşanın içinde yaşıyoruz, yaşamak zorundayız, öyleyse yorulsak da, usansak da gerçek bildiklerimizi yazmaya, söylemeye, anlat- maya çalışacağız. Bakıyorum, bizi izleyenler, dinleyenler azalmı- yor. "Cumhuriyet"\n satışı belli birsınırda kalmış olsa da okurları öyle değil! Bir "Cumhuriyet"] en az beş kişi okuyor. Bu yönden bakıldığında en çok okunan gazete sayılsak yeri... Okunmak için değil de kupon toplamak, ya da çıplak resimie- rine bakmak için alınan üç-beş kuruşluk gaze- tefer piyasayı sarmış da olsa... Günün konusu, dediğim gibi bir değil, beş de- ğil... Önce Ecevit!.. Şimdilerde VVashington'da, New York'ta "temaslar" yapmakta... ingilizcesi çok güzeldir, ama bu güzei ingilizceyle anlatmak istediklerini sağduyu, düşünce sağlamhğı ile di- le getirecek güçte mi, orası kuşkulu! Uçağa bin- meden önceyaptığı konuşmada "30Ağustos Bay- ramı'nda burada olamayacağım için üzülüyo- rum" demedi mi? Eylül ayı bitmek üzereyken!.. Yınede Başbakan'a yarartı "temas"lardileyelim... Bir önemli konu da Demirel'in ikinci kez Çan- kaya'ya yerleştirilmesi.... Anayasadaki önleyici maddenin elbirliğiyle kaldınlıp Demirel'e birkaç yıl daha süre tanınması!.. İnsanın aklına, şu ül- kede cumhurbaşkanlığına yakışan başka kimse yok mu, sorusu geliyor. Seçilmek için parlamen- to üyesi olmak koşulu da yok, bir Erdal Inönü, bir Ismail Hakkı Karadayı niye düşünülmesin! Bir Af Yasası çıkardılar. Binbir kusuru olan bir yasa... O da Çankaya'dan döndü. Biryıldır "af konusu dillerde, TV'lerde, basında... Çok tehli- keli bir sorun bu. "Içerdeki" insanlann baş dü- şüncesi "af'tır, bir an önce özgürlüklerine ka- vuşmaktır. Bir arkadaşım anlatmıştı, hapishane raconunu bilmeyen birine, birhukukçuyasormuş- lar "Afçıkarmı?" Kendisi de mahkûm olan o hu- kukçu sıkıntıyla, "Bu hükümet af maf çıkarmaz, boşuna umutlanmayın" deyince, az kaldı oracık- ta linç edilecekmiş! Af sözünü ettiniz mi, en kısa sürede bunu gerçekleştiremezseniz tüm hapis- hanelerde kanlı olaylar patlak verir. Şimdi oldu- ğu gibi!.. Or. Babuna mucize gibi iyileşmiş! O kadar ki milliyetçi bir partiden politikaya girmek istiyormuş. Hani birkaç aylık ömrü kalmıştı da binlerce iyi ni- yetli yurttaş kuyruklarda saatlerce bekleyip kan- lannı vermişlerdi! Toplatıtan kanlar ne oldu, ne- reye gitti, hangi kurnazlara çıkar sağladı! Bay Babuna nasıl oldu da ölüm yolundan dönüp, ül- ke yönetiminde etkin olmak hevesine düştü?.. An- laşılması, çözülmesi zor sorular bunlar! Dostum Vecihi Timuroğlu birfelsefeci, birdü- şünür, aynı zamanda şair... Yeni şiir kitabı "Bü- yü"de şöyle yazmış: "Cinayetler alkışlanıyor I Soygunlar onurtanı- yor/Bir tek suçlu kaldı: Namus I Özgürlükler uta- nır I Emek korkar oldu." Emek meydanları doldurdu. "Mezarda emek- lilik" diye bağırdı. Sonra ne oldu? Emek korktu mu hakkını aramaktan? Deprem geldi ondan ol- du demeyin, hükümet depremi fırsat bilip istedi- ğini yaptı, tam bir aldırmazlıkla... "En büyük millet şişirmesiyle I En güçlü dev- let üfürmesiyle I Oyalanan halkım" diyor şair... Yanlış mı? Yargıtay Başkanı'na Bir İlahiyatçıdan Tepki... s A. Ganİ AŞIK llahiyatçı-Emekli Müftü ayın Yargıtay Başkanı'nın adli yı- lı açış konuşması. bildiğimiz ve alı- şık olduğumuz rutin konuşmalann ötesindekı üslup, hava ve içeriği itibanyla uzun süre belleklerde ka- lacaktır. u Toprak işle>enin.su kul- lananm" diye yola çıkıp, "toprak agarun,su do- ğanın" noktasına gelen Başbakanımızm pek et- kilendiği anlaşılan; ulusa, devlete ve parlamen- toya direktifler ve buyruklar niteliğindeki bu ko- nuşma, hükümetin hizmetlerinde ve anayasal açılımlannda esin kaynağı olacağa benzer. Sıyasal Islamcılardan ateistlere, 2'nci cum- . hunyetçilerden goşistlere kadar geniş biryelpa- zede sevinç çığhklanyla karşılanan bu konuşma- nın bazı bölümlerine bizim de katılmamız müm- künse de Sayın Başkan'ın Diyanet'e bakışı ve özel- likle rejımin temel diregı olan laıklığı tahlil ediş biçimi Türkiye gerçekleriyle örtüşmüyor. O ka- dar ki "Acaba Savın Selçuk Türkiye'de yaşamı- yor mn" sorusu ve "Bu zat keşke Atatürk'ün çev- resindebulunsa da laikük \e DivanetTeşkflat hak- kında devtetin kunıcusuna bazı telkinleri obay- dı" hayıflanması akla geliyor. Rahmetli Atatürk, Diyanet lşleri Başkanlı- ğı'nı Sayın Yargıtay Başkanı'nın algılayıp değer- lendirdiğı gibi "Şer'ryeveEvkafVekâleti'ninde- vammı istedigi içkı" değil, Türkiye'nin nesnel ko- şullan ve yadsınmaz gerçekleri öyle gerektirdi- ği için kurmuştur. Diyanet'in hizmet ürettiği alanlann, günü geldiğinde sivil toplum örgütle- rine (dini cemaatlere) bırakılması, ilke olarak, Ata- türk'ün partisi olan CHP'nin programında da yer almıştır. ama ne yazık ki ülkemiz henûz o nok- tanın çok uzagındadır. Bugün için böyle bir dü- zenlemeye kalkışmak; laik ve demokratik cum- huriyeti riske atmak, toplumu kargaşa ve kaosa sürüklemekle eşanlamlıdır. "Diyanet'in Hazi- ne'ye büyük bir yük haline geldigi'* eleştirileri- nin haklı yanlan olabilir. Bunun önlemlerinı almak ayn, halkımızın çok benimsediği bu kurumu zamansız biçimde göz- den çıkarmak ayndır. Sayın Yargıtay Başkanı 'nın "Jakoben" olarak niteleyıp. örnek alınmasını eleştirdiği Fransa ve Almanya'da da, örnek alın- masını istedigi Anglosakson ülkelerinde de ki- lise ve dinsel topluluklar devlete asla talip değil- dir. Bizdeki taıtışmalann mahiyeti itibanyla dev- leti ele geçirmek ve "Laiklik adı alünda dine ve dindarlara baskı yapıiıyor" propagandasının per- de arkasında da dev leti adım adım işgal etme stra- tejisini gözden kaçırmak olduğunu Sayın Baş- kan'ın bilmiyor görünmesi çok şaşırtıcıdır. Biz- de dinsel hayatın, hiçbir Islam ülkesınde olma- dığı kadar özgür ve samimi. dindarlanmızın mut- lu olmasına karşılık, rejim aleyhtarlannın tersi istikametteki yaygın propagandalanna, Yargıtay gibi rejimin güvencelerinden olan çok önemli ve saygın bir kurumun başındaki zatın biraz örtülü ve dolaylı biçimde de olsa inanıyor ya da katılı- yor izlenimi vermesini bir din adamı olarak sa- dece üzüntü ile değil, kaygıyla da karşılıyorum. "Baü'daki kadar ve Batı'daki gibi laiklik isti- yonız" diyenlere, "Bizdeki laikliğin Batı'dakin- den temel farkı nedir" ya da "PekL, kiliseler ve Hıristiyan örgütlenmeler gibL siz de devlet niza- rruna ve kamu düzenine saygüı olacak mısımz. bu- nun güvencesi nedir" sorusu hıç sorulmamıştır. Yargıtay'ın Sayın Başkanı*ftm"Cumhuriyetde- mokrasiyiyönetivor'değerlendinnesine. "Demok- rasi adına cumhuriyet ve demokrasivi yok etme yolundaki üerlemiş çaba ve örgütknmelere ne buyurursunuz" sorusu sorulmamışhr. Sayın Baş- kan, demokrasinin, cumhuriyetimizin ürünü ol- duğunu unutmuş görünüyor. Sonuç olarak, Sayın Başkan'ın, devletimizin kurucusu olan aziz Atatürk'ün yeminli düşman- lannın, o arada hem Atatürkçü hem de Fethul- lahçı Başbakanımızm çok beğenisini kazanan konuşmasının özellikle laikliği irdeleyen kıs- mma hem dinsel hem de Atatürkçü itirazımızı vurgulamak isterim PENCERE ve Dışardakîler... Bir ülkenin uygariık düzeyini ölçmek istiyorsa- nız, cezaevlerine bakınız!.. Cezaevinde fıkir suçlusu var mı?.. Işkence var mı?.. Dayak varmı?.. Içerdekilere baskı var mı?.. Nasıl baskı?.. Yalnız devletin, cezaevi yönetiminin, gardiyanın baskısı değil.. Mafya babası, çetenin başı, koğuş ağası bas- kısı var mı?. Siyasal hükümlü var mı?.. Cezaevinde uyuşturucu tezgâhı var mı?.. Kumar tezgâhı var mı?.. Haraç düzeni var mı?.. Cezaevindeki çocuklar ve kadınlar üzerinde cin- sel baskı var mı?.. Sağlık koşullan ne durumda?.. Beslenme düzeni nasıl?.. Içerdeki yaşamın ölçütleriyle dışardaki hayatın içeriği özdeştir. Nedemeko?.. Bir ülkenin cezaevterindeki düzen, bozuk, yoz, baskıcı ve kirliyse; devlet ve toplumun yaşamı da bozuk, yoz, baskıcı ve kiriidir. Yoktur birbirimizden farkımız.. Ama biz dışardayız. • Bizim ülkemizde cezaevlerindeki yaşamın ce- hennemleştiği sır değil... Cezaevi Cennet olamaz.. Olsa olsa Araf olur. Ne var ki tam kırk yıldan beri resmi ve gayri res- mi terörün kol gezip mafyanın at koşturduğu bir ülkede, devletteki çeteleşme ayyuka çıkmışsa, cezaevlerindeki hayatın cehennemleşmesine şa- şılırmı!.. Denebilir ki: - Sen ne diyorsun arkadaş!.. Dünyada bizim ce- zaevleri gibisi var mı?.. Işini bilen için hapishane lüks otel gibidir. Içerde mafya babalannın salta- natı geçerli değil midir?.. Doğrudur. Cezaevlerini cehennemleştiren de bu saltana- tın kurulmasıdır. Uygariık paylaşılır. Uygarlığın paylaşıldığı yerde içerisi dışansı ku- rallara, yasalara bağianır. Insanlar arasına yüksek duvarlar çekmek, ilkelliğin türetimidir. Cehennem çelişkilerin ateşinde yalazlanır. Aşırı doyum hırsıy- la doyumsuzluğun çatışması, iki odun parçasını birbirine sürterek ilk ateşi yakmak isteyen insanın tarihinde hep yangınlan tutuşturdu. Türkiye, bu alev- lerin çekim gücü içindedir. Hapishanenin dışında yaşayanlar, cezaevlerin- de yaşananlan kendi hayatlarının dışında sayma- sınlar. içerdekiler ve dışardakiler, insanı Cehennem'- den kovduran bir elmanın iki yarısı gibidirler. • Istanbul'daki cezaevinde mafyanın hesaplaşma- sı, Ankara'daki devletin içine yuvalanan çetenin iktidar çatışmasıdır; terör eylemlerinde kendileri- ni harcamış gençlerin isyanı, umutsuzluğun kuyu- .= sunda çıknğın ipine sanlmak isteyenlerin dışavu- rumudur. Cezaevleriyle aynı sokakta sıralanan komşu ev- ler gibiyiz; bizim kapımız da çalınabilir. Içerde yaşayanların hayatları, dışardaki top- \ lumun göstergelerinden başka şey değil... Kıyak Emekliliğe Devam!.. Kemal KTJLIÇDAROĞLU H ükümet tüm sosyal kesimle- ri karşısına alarak sosyal gü- venlik yasasını parlamento- dan geçirdi. Sayın Cumhur- başkanı uzun sayılacak bir incelemeden sonra yasayı onayladı. Bu ya- sanın özelliği, toplumsal uzlaşma sağlan- madan, 'Ekonomik ve Sosyal Konsey' dev- re dışı bırakılarak yaşama geçirilmesidir. Bu nedenle, yasanın sürekli tartışılarak gündemde tutulacağı anlaşıhyor. Bu yasa, tasan olarak TBMM'ye sunul- duğunda önemli bir madde içeriyordu. Öne- rilen değişikliğe göre, kişi çalışma yaşamı boyunca en çok hangi kuruma tabi olarak çaİışmışsa o kurumdan emekli olacaktı. Örneğin kişi 25 yıllık sigortalılık süresi içinde 13 yıl Emekli Sandığı'na tabi ola- rak çalışıp, daha sonra Bağ-Kur'lu olmuş- sa, bu kişi son 12 yıl Bağ-Kur'a prim öde- melde birlikte Emekli Sandığı'ndan emek- li olacaktı. Bu öneri, TBMM Sağlık ve Sos- yal Işler Komisyonu'ndan da aynen geçti. Ancak madde, Plan ve Bütçe Komisyo- nu'nda ufak bir değişikliğe uğradı. Mad- deye eklenen bir fikra ile 31 Aralık 2004 tarihine kadar kişiler isterlerse eski hüküm- lere tabi olabileceklerdi. Bunun anlamı şuydu: Mevcut milletvekillerine Emekli Sandığı'ndan emekli olma yolu açık tutul- muştu. Çünkü yürürlükteki yasaya göre ki- şiler son 3.5 yıl hangi kuruma prim öde- mişlerse o kurumdan emekli olabilmek- teydiler. Bu süre de 31 Aralık 2004 tarihin- de doluyordu. Böylece sayın milletvekil- leri kendi durumlannı kurtarmışlardı. Ama gelecek için değişikliği de onamışlardı. Sıra Genel Kurul'da... Önerilen değişikliğin asıl önemli olan yönü, kıyak emeklilik kapısmı kapamasıy- dı. Çünkü milletvekilleri de artık sade yurt- taşlar gibi, çalışma yaşamlan boyunca en çok hangi kuruma prim ödemişlerse o ku- rumdan emekli olacaklardı. Parlamentoda memur kökenli milletvekili sayısının azlı- ğı düşünülürse, çoğunluk SSK ya da Bağ- Kur'dan emekli olacaktı. Her ne kadar Plan ve Bütçe Komisyonu'nda mevcut milletve- killeri için bir çıkış yolu bulunmuşsa da, ge- lecek milletvekilleri için en azından bu böyle olacaktı. Ancak getirilen düzenle- menin gelecekte kıyak emekliliğin kapısı- nı kapayacağı görüldüğü için bu madde Genel Kurul'da tasandan çıkanldı. Bu konu ile ilgili tasannın 45. maddesi Genel Kurul'da görüşülürken muhalefet dahil, söz alan olmamıştır. Maddenin tasa- n metninden çıkanlması ile ilgili olarak verilen önerge okutulmuş ve kabul edil- miştir. Önergeye hükümet ve komisyon da katılmıştır. Asıl önemli olan konu ise öner- genin kimler tarafından imzalandığıdır. Onu da verelim: Ömer Izgi (MHP), Turan Bîlge (DSP), İsmail Köse (MHP), Be> han Aslan (ANAP), İsmail Kahraman (FP), ABGünay (DSP) ve Turhan Güven (DYP). Sosyal güvenlik yasa tasansı parlamento- da görüşülürken, üzerinde tüm partılerin uz- laşma sağladıklan tek konu: Kıyak emek- liliği engelleyenlere geçit yok. Kuşkusuz önemli olan bir başka konu da, bu değişikliğin basında hiç yer almaması- dır. Sendikalann bile tepkisi olmadı. Oy- sa özveri onlardan bekleniyordu. tşçi, me- mur, emekli, esnaf ve zanaatkâr özveride bulunurken sayın parlamenterlerimizin ken- di özel konumlannı korumalan acaba ah- laki mi? Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi yeni bir kültür, yeni bir insan CRUP YORUM KONSERİ Tarih : 2Ekim1999 I Saat: 19.00 Yer : RM Ilgaz Kültür Merkezi Tel : 02126231565 RESİM DERSİ VERİLİR Güzel Sanatlar Fakülteleri adayları veya hobi amaçlı resim eğitimi almak isteyen öğrenciler için, özel ya da grup ile ders verilir. Yılmaz Demirağ Atölyesi Tel: (0216) 317 49 92 (Göztepe Soyak Sitesi) MURAT BIRSEL'LE GUNDEMI YAKINDAN TAKİP EDİN www.ntv.conri.tr HAFTAİÇİHERAKŞAM 19:05(TEKRARI ERTESİ GÛN 10:35)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear