14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
5 AĞUSTOS 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15 UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ Sponsorluğunu Esbank'ın üstlendiği projeyle, küçük bir köyde büyük bir gıırur yaşanıyor Oğlakçı Köyirhde 'örnek yenfleme'Son günlerde küçük bır Anadolu kö- yünün sâkinleri mutlu bir şaşkınlık için- deler. "Mutlular'', çünkü yıllardır yerleri- ne apartman dikmek için yıkmadıklan, yaz-kış ıçinde bannıp sade ama gurur- İu bır yaşam sürdürdükleri, ne var ki parasal olanaklan sınırlı olduğu için de şöyle gönüllerince bakıp onaramadık- lan o alçakgönüllü "köy evleri" boya- nıyor, tamir ediliyor, çatılan aktanh- yor, "yenfleniyor"... Aynı zamanda da "şaşkınlar". çünkü böyle bir "yardımı" bugüne dek ne gör- düler, ne duydular ne de işittıler... Dahası, böyle bir "yardım dayanışma- sun" da şimdiye dek ne duymuş ne de görmüşlerdi... Bir "vali", bır "mimar" ve bir "banka", bır gün kol kola girip köylerine gelmişler, sonra da aynı kol- lannı sıvayıp güçlennı ve olanaklannı birleştirerek başlamışlardı köyün evle- rini onarmaya, altyapısını düzeltmeye; bahçe duvarlannı, yollannı elden geçi- rip yeni dükkânlar. kahve ve çeşmeler- ledebezemeye... Üstelik. herhangı bir "karşıhk" da beklemeden, herhangı bir partiye ya da adaya "oy verin" falan da demeden... Bu talihli köy neresi mi?.. Eskişehir- Ankara karayolundan geçerken tabela- sını şöyle bir gördüğümüz Oğiakçı Kö- yü... Eskişehir'e 120km. mesafede, 48 haneli. Shrihisar ilçesine bağlı, tanm ve hayvancılıkla geçinen ve yaklaşık 100 yaşmda olan bir köy... Bu duyarlı dayanışmanın ve işbirli- ğinin "kahramanlan" ise Eskişehir'e sanki birhemşen gibi candan ve yürek- ten bağlanan Valı Ali Fuat Güven. yine hem Eskişehir için hem de öğretim üye- B'irvali, bir mimar ve bir banka el ele verdiler, her üçü de gönül bağı kurduklan Eskişehir'in otoyol mağduru Oğiakçı Köyü'ne karşı devletin, aydın olmanm ve hemşeri bilincinin kültür ve uygarlık borcunu dayanışma içinde yerine getirdiler... Evierin sıvalan onanldı, sonra cepheleri boyandı, derken bahçe duvarlan elden geçirildi, üzerlerine tdremitJer dizüdi, kapılar küçük çanlarla örtüldü... ve bep yerii malzeme kullanıJdı... si olduğu Anadolu Cniversitesi için ge- cesini gündüze katıp "durumdan vazi- fe çıkararak" uzmanhğını toplum hiz- metine adayan Doç. Dr. mimar Erkan Uçkan ve kendısini yaratan, yaşatan ve kimliğini, gücünü, saygınlığını veren. memleketine karşı "vefalı'' olmarun ör- nek ve duygu yüklü davranışı içinde herkesin sevgi ve güvenini toplayan "Eskişehir'in bankası", yani Esbank_ Oğlakçı'da yaşatılan işte bu mucize- vı olayın mimari hedeflerini anlatması için, dilersenız sözü önce Erkan Uç- kan'a verelim, "Bizde restorasyon de- nilince, akla hep tescilli tarihi \apılar ya da kentsel SİT dokulan gelh or; oysa bu tür yasal koruma kararian ounasa biie Anadolu'nun o temiz ve insancıl köy kimHğinJ\aşatanyeriesmeteridekurtar- manuz gereldyor™" diye söze başhyor Erkan Uçkan. Ardından işte bu "gerek- Iflik" için neden Oğlakçı'yı seçtikleri- ni de şöyle özetliyor: "Ankara-Sivrihisar otobanı bu köyû ikiye bölüp bir kısmını da istimlakle yok ederek ülke kalkınması adına mağdur etti Oysa, yerel dokusunu kaybetme- den, betonarme binalarla bozulmadan günümüzedek yaşamını sürdüren ender yerleşmelerimizden biri Köyün bu gö- riintüsü. otoyol güzergâhında da özgûn bir simgc halini alıyor. tşte bu simgeyi, aynı özgünlüğünü bozmadan, otantik Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir'Eskişehir' denilince akla ilk gelen 'ulusaldeğerier' arasında hiç kuşkusuz Anadolu Üıüver- sitesi'nin çok özel bir yeri var. Hemen her yönüyle hem çağdaş eğitim dünyamıza, hem de he- nüz 50 yaşını bıle doldurma- mış olmasına ragmen 75 yıllık cumhuriyet binkimlerimize 'ka- nat geren' bu aydınlanma ve bi- lım yuvamızın Eskişehir'de ser- pilip gelişmesi, bu kentımiz için büyük bir onur olsa gerek... Ne var ki son yıllarda günde- me gelen kimı 'kent sorunlan' karşısında Anadolu Üniversi- tesi'nin 'neyapûğT sorusunaya- nıt arayanlar, 'umduklannı' pek bulamıyorlar. Gerçi, Doç. Dr. Erkan Uç- kan'm Oglakçı Köyü'ndeki ça- balanna ve bazı kentsel proje- lerdeki gönüllü katkılanna ben- zer duyarlı çabalan yine diğer bazı öğretim üyeleri de göste- riyorlar. Ancak, bu 'kişisel' duyarh- lıklann dışında, 'kurum' ola- rak Anadolu Oniversitesi, san- ki Eskişehir'de sadece 'fizik' olarak var, 'kentin üniversitesi' olarak ise yok gıbı... Başka tür- lü söylersek. gelişmeleri yakın- dan ızleyenler, cumhuriyete ka- nat geren bu değerli kunimumu- zun, aynı bilımsel kanatlannı sanki'Eskişehir'den esirgediği- ni'gözlüyorlar... Üstelik. Eskişehir'in artık Bü- yükşehir Belediye Başkanı'nın da adı Anadolu Üniversitesi'yle bütünleşmiş eski ve kurucu rek- tör Prof. Dr. Vilmaz Büyüker- şen olmasına ragmen... Eskişehir'in çağdaş sorunla- n açısından en önemli kaynak- lardan biri olan Anadolu Üni- versitesi'nin 4-5/Mayıs. 1992 iarihinde düzenlediği '2000'e Doğru Eskişehir' konulu sem- Prof. Dr. Vüınaz Büyükerşen'in hedefleri arasında tarihi Odunpazan semtinin kurtanlması da var. Eğer üniversite de bu çabaya omuz verirse, hem mimarlık eğitimi kültür projeleriyle güçlenebitir, hem de Eskişehir bir bflim yuvasına sahip obnanın ayncalığını yaşar.~ pozyuma ait kitabı kanştınyo- rum. Rektör Prof. Dr. Büyükerşen, sempozyumu açış konuşmasın- da şu 'müjdeyi' veriyor "Ye- rei yöneticik'rimiz, bundan böy- le, yapmalan gereken işleri en doğru şekilde gerçekleştirmek için. Anadolu Universitesrnde kendüerine hizmet verecek bir bilimsel araştırma kuruluşuna sahip olmuşlardır.-" Büyükerşen, bu konuşmasın- da, sadece Eskişehir'e hizmet için kurduklan 'bihmsel araş- nrma ve çözüm ürerme' mer- kezinden söz ediyor. Kitaba ba- kılırsa sempozyum işte bu coş- kuyla sürüyor ve çok önemli değerlendırmeler yapılıyor... Kitabı kapatıp yine 1992'den bu yana kentin sorunlan ara- sında 'öneçıkaniann' listesine şöyle bır bakıyorum. Örneğin, her şeyden önce ta- rihi 'Odunpazan' evlen ve 'kentsel SİT' dokusu nasıl ko- runabilir? Nasıl yaşatılabilir?.. Ya da -son birkaç yılın doruk- taki tartışması- 62 hektarlık es- ki fabrikalar bölgesı, kent için en ideal şekilde nasıl değerlen- dinlebılir?.. Benzer şekilde 'Por- suk' ile Eskişehir arasındaki iç içe olan ilişki, nasıl uygar ve kent kültürüne yakışır bir çev- re ve yaşam ilişkisi içinde ye- niden kurulabilir?.. Yine Por- suk kıyısındaki elde kalan son bazı yeşil alanlara 'süper mar- ket' yerine ne yapılabılir?.. Bu ve buna benzer konular- da çözüm değil 'yeni sorunlar' yaratacak duyarsız imar politi- kalan üreten yerel yöneticiler, acaba 'üniversitenin önerileri- nf mi dinlemedıler? Yoksa Ana- dolu Üniversitesi kente hizmet merkezini kurdu, ama sadece kurmakla mı kaldı? Yani, doğ- ru ve bilimsel çözümlen üretip yerel yöneticileri bunlara zorla- madı mı? Eskişehir'deki gelişmeleri ya- kından izleyenler, bu tür konu- larda Anadolu Üniversitesi'nin, hem alternatifprojeler üretmek hem de bunlan kamuoyu deste- ğini de alarak yerel yöneticile- re dayatmak konusunda yeterli ve etkin bir çaba içinde olma- dığından yakınıyorlar. Zaten kentteki 'görüntii' de bunun ka- nıtı gibi. Universite kampusun- daki özen, Eskişehir'de hemen hiç yok... Peki şimdi 'eski rektör' yerel yönetımin başına seçildiğine göre, bu taühsiz kopukluk' gi- denlebilecek mi?. Eskişehir halkının Büyükerşen'e büyük oranda oy ve destek vermesinin ardında yatan; 'arnk bu kente rantçıiar değil, biUm adamlan ve aydmlar el koysunlar' özle- mi, yaşama geçebilecek mi? Belki yanıhyorum, ama ilk birkaç ayın izlenimi sanki pek 'umut verici değUmiş' gibi gö- rünüyor. Eğer bu izlenim haklı çıkarsa sadece Eskişehir değil, hem Anadolu Üniversitesi hem de bütün Türkiye çok büyük ve tarihsel bir firsatı kaçırmış ola- cak; halkın Büyükerşen'le ya- rattığı çok önemli bir firsatı... Buna ihtımal bile vermek is- temiyoruz. Eskişehir'de, hem yeni başkanı, hem Anadolu Üni- versitesf ni. hem Osman Gazi Üniversitesi'ni, hem diğer bele- diye başkanlannı ve hem de meslek odalanyla sivıl toplum kuruluşlannı birlikte ve omuz omuza görmek. bütün Türki- ye'nin beklentisi. Bu beklenti- nin en büyük dayanağı ve kay- nağı ise Anadolu Üniversitesi... güzelHkleriy le yaşatmak için bu projeyi geliştirdik_." Eskişehir Valisi Ali Fuat Güven'in açıklamalan ise Erkan Uçkan'ın kültü- rel gerekçelerine "cumhuriyet bilincinin" kamu hizmetı coşkusunu ekliyor- "Ül- ke için otoyollar yapan ve bu nedenle köyden fedakâruk isteyen devlet, aynı köyün geçmişten çokdaha uygar,temiz, evleri bakunh, aJİryapısı yenilenmiş ve özgün kimliğini koruyarak >^aşamasuıa da 5na>ak olduğunda. herhangı bir dev- let değiL kendisini ulusunun esenliğine vegeoşmesine adamış bir cumhuriyetyö- netimi olduğunu da kanıtlamış olur..." işte hem Anadolu insanının özverisi- ne ve yurtsever kimliğine hem de "cum- huriyete kanat geren" ve zaten bu yö- nüyle de "75.yılprojeleri'' arasında bel- ki de en anlamlı ve özgün çabayı oluş- turan "Oğiakçı Köyü yenileme ve yaşat- ma" projesinin ana sponsoru Esbank'a aıt düşüncelen ise geçen yıl düzenlenen "işbirliği protokolü" töreninde Genel Müdür Cankut tlal şöyle özetlemişti: "Bu projeyle örnek köyler yaraohna- sını ve bu köylerin çoğalmasuıı arzu edi- yoruz.Oğbkçı projesi toplumaçokönem- li bir mesaj verecek. Arnk insanlar, ev- lerinin. köylerinin bakunını yapmah. Bu bir toplum seferberliği ounalı. Esbank bu örneği geleneksel hale getirecek ve her yıl yeni kövlerle devam edilecek_." Oğiakçı Köyü için kollar geçen yıl (1998) ekim ayında sıvandı. Köy muh- tan Halis Ergücü'nün de köy sakinle- nnin temsilcisı olarak imzaladığı işbir- liği protokolü için yapılan tören, ne o şatafatlı temel atma törenlerine ne de o vıcık vıcık siyaset bulaşmış "içtenlik- siz merasimlere" benziyordu. Bir vali, bir banka ve bir mimar, köy halkını da kucaklayarak ta- rihe geçecek bır kültür ve insanhk adımını atıyorlar- dı... Aradan henüz bir yıl bi- le geçmedi. Oğlakçı'da ar- tık o geleneksel, ama eski eser sayılmayan evler bir başka güzel, bir başka alım- lı ve haklı olarak da "ki- Wrliler''...Köylülersokak- larda daha bir gururla yü- rüyor, otoyoldan hızla ge- çenler daha bir yavaşlaya- rak bu "alçakgönüUü uy- garük panoramasuıa" ba- kıyorlar... Proje köye aynca, köy kahvesi, dükkânlan ve mo- dern WC üniteleriyle (oto- yola giden) eski köy mey- danını yeniden armağan ediyor. Hemen yanıbaşın- daki tepeye "5000 çam fi- danı" dikilerek kültür kım- lığinin doğal peyzajı da ta- mamlanıyor. Mezarhgıntel örgüsü bile yerini taş duva- ra bırakıyor. Yine Erkan Uçkan, bütün bu güzel ça- balann en önemli "karan- m" ise bakın nasıl vurgu- luyor: "Köyün özellikleri- ni bozmadan, köyü köylü- \e vabancı/aşOrmadan, ya- pılaruu da kendi malzeme- si ile onararak, kültür çiz- gisinivegüncelyaşanııru\T- tirmeden 21. yüzyıla hazır- byoruz.-" Bundan sonra, Sivrihi- sar'dan Ankara yönüne gi- derken, "Oğlakçr tabela- sım görünce frene basma- ya mahkûmuz. Köy mey- danına ginp orada bir çay içmek. size gülümseyerek bakan köy evlerinin sakin- leriyle söyleşmek ve belki hediyelik eşya satan dük- kânlanndan alışveriş edip "kahn sağhcakla" demek ise bir vatandaşlık borcu- muz... Sadece köylülere değil. Bir "valiye", bir "mima- ra" ve bir "Dankaya" kar- şı da... Londra 'da Noel Coward'ın 'Easy Virtue' oyununda rol alan Greta Scacchi ilgi topluyor 'Işûtdıgülüşüyle'ttyatroda dagöz doldurduKültür Servisi- 'TendekiTuz'. 'Sıcakve Toz', 'Olivia' ve 'Şüphe AJtında" adlı filmlerdeki rollenyle sinema dünyasınm aranılan isimleri arasına giren güzel ve yetenekli oyuncu Greta Scacchi bugün- lerde West End'deki Chichester Tiyatro- su'nda oynanan 'Easy Vlrtue' (Orta Ma- lı) adlı oyunla buluşuyor sanatseverler- le. Ünlü Ingiliz yazar Noel Coward'ın, 1920'lenn başında tngiltere'de hüküm sürmeye devam eden Viktoryan tarzı ya- şamı eleştiren bu oyununda Scacchi'nin yani sıra Andrew Clover, Michael Jays- ton ve Wendy Craç gibi oyuncular de yer alıyor. Yaşamın bütün basit ve sıradan istek- lerinden soyutlanmış, saygın, ciddi ve sistemin kendisine biçtiği rolü oynayan bir ailenin öyküsü Easy Virtue. Kentin dı- şında, büyük ve kasvetli bır ev... Meşe kap- lı duvarlardan bırinde, âdet olduğu üze- re, evın reısının monokl'lu, yan ciddi, yan kendıni beğenmiş bır büyük fotoğ- rafı asılı. Reis dahil herkes her şeyi ol- ması gereküği gibi yapmak konusunda bü- yük çaba sarf ediyor. Evin yaşlı kızlan tiz ve hırçın sesleriyle, işlerin nasıl yürüme- si gerektiği konusunda hizmetçilelere emir yağdınp duruyorlar. Spor yapmak bir saygmlık ölçüsü, bu nedenle bahçe- den tenis toplannın ve raketlerinin ses- leri geliyor sürekli. Akşam beşe doğru her günkü hazırlıklar tamamlanmak zorun- da, çünkü bu, konuklann ağırlandığı çay saati. Ancak bu düzen ve prestij kumkuma- sı insanlann huzuru, günün birinde evin oğlu John'ın (Andrew Clover) Paris'ten kolunda güzeller güzeli Larita'yla (Gre- ta Scacchi) çıkagelmesiyle alt üst olu- yor. Çünkü Larita, genç adamdan yasça beş alrı-yıl, olgunluk açısından ise birkaç yüzyıl büyük bir orta sınıf kadını. İnsan- lann bir hayalet kadar sessiz dolaştıkla- n evin içine Larita'nın kahkahalan dolu- yor bir anda. Eline bir kitap alıp yatağa uzanmak gibi Ingiliz ruhuna esaslı bir hakaret olarak görülen davranışlarda bu- lunuyor genç kadın. Hele bir de o kıtap Proust'un 'Sodom ve Gomorah'ı olunca evın reisi çileden çıkıyor. Ve Larita'nın geçmişinin seks skandallanyla dolu ol- duğunun ortaya çıkmasıyla birlikte bar- daktan son damla da taşıyor. Ne var ki, Covvard'ın henüz yirmı üç yaşında, bilinçli bir kentli duyarhlığıyla kaleme aldığı oyun gerek metninin zayıf- lığı, gerek oyunculann varlık göstereme- mesi nedeniyle eleştirmenlerden pek de olumlu notlar almıyor. Öyle ki pek çok eleştırmen. oyun bıttikten sonra "Co- ward'ın bu oyunu o kadar genç bir yaşta yazdığıçok beüi oluyor" şekİinde yorum- larda bulunuyor. Deneyimli tiyatro yönet- meni Maria Aitken'in hüneri bile bu ye- tersiz malzemeyi zenginleştirmeye yet- miyor. Oyunda en çok göz dolduran oyun- cu hiç kuşku yok ki Scacchi. Işıltıh gü- lüşü ve dozunda kınlganhğıyla bütün ti- yatro salonunu dolduran sanatçı, en dra- matık sahnelerde bile rolüne keskin bir mizahı katmayı çok iyı beceriyor. West End'de sahnelenen oyunda Greta Scacchi ve Michael Jayston. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Aslında 'Sppun' Olmayan 'Üniversiteye GiPiş' Sorunu... Doğaı bir düşünce, yanlış noktalardan yola çıkı- larak ve yanlış yöntemler uygulanarak gerçekleş- tirilebilir mi? Elbette ki hayır. Bugün ülkemizde yaşanmakta olan üniversite- ye giriş kargaşası karşısında bütün sorumlulara ve ilgililere yöneltilmesi gereken ilk soru, işte bu so- rudur. Burada konuyu didiklemeye, önce şu kafalan karıştıran "ortaöğretim başan puanı" ölçütüyle başlamak gerekıyor. Bilindiği -ya da bilinmesinın ge- rektiği- gibi ortaöğretim başan puanı, bir üniversi- te adayının üniversiteden önceki eğitim süreci bo- yunca bilgi, birikim ve düşünebilme bağlamında ne ölçüde bir olgunluk ya da yeterlilik düzeyini ser- gilediğini gösteren -ya da göstermesi gereken- bir ölçüttür. Ve bu yapısıyla anılan ölçütün, Türkiye'de uygulanmasında ne yazık ki çok geç kalınmıştr. Çün- kü, üniversite kavramının ve kurumunun tarihsel geiişimınin de çok açık biçimde ortaya koyduğu gi- bi, üniversitede eğitim görebilmek liseyı bitiren her- kese değil, ancak liseyı bitırenler arasından üniver- sitenin talep ettiği ve, eğer gerçek anlamda üni- versite ise, talep etmek zorunda olduğu bir dü- zeye gelebilenlere tanınan bır olanaktır. Dünyanın bilim geleneğine sahip hiçbir ülkesin- de üniversıteye birincil olarak bir "meslek okulu" ya da "yabancı dil okulu" gözüyle bakılmaz. Üni- versite, tarihsel kökeninin de ortaya koyduğu gibi, her şeyden önce bilimsel araştırma yapmakla ve bütün yaptıklannı bilimsel temellere dayandır- makla görevli bir kurumdur. Böyle bır mısyonu ta- şımayan hiçbir kurum üniversite adıyla anılmaya la- yık değıldir. Bu gerçek, üniversiteyi bitirenlerin aynı zaman- da birer meslek sahibi de olmalannı elbette engel- lemez. Tersine, yüzyıllardır ancak üniversiteterde edi- nilebilen mesleklere bir göz atıldığında, üniversite- nin varlık nedenini ancak bılime borçlu olabilece- ği gerçeği daha da belirgin biçimde gözler önüne serilir. Örneğin eskiden beri tıp, ancak tıp fakülte- lerini, hukuk da ancak hukuk fakültelerini bitiren- lerin girebilecekleri mesleklerdir. Bunun nedeni, bi- limsel araştırrnanın bu mesleklerin doğalan gere- ği olmasıdır. Ülkemizde yalnızca "üniversitelenn bö- lümlerinden birinin adı" diye bilinen fakülte söz- cüğünün kaynağı bile bu gereklihği dıle getirmek için yeterlidir. Latinceden gelen facultas sözcü- ğü hem "yetenek" hem de "belli biralanda bilim- sel öğretim yapabilme yeterliliği" anlamlarını taşır. Bu sözcükten türetilen fakülte ise "bilim ve araş- tırma alanı" ve "bilimsel çalışma ve araştırma ya- pılan mekân" anlamlanna gelmektedir. Görüldüğü gibi, bilimsel amaçlann geri plana itildiği noktada bir kurumun üniversite olarak varlığı da kaçınılmaz biçimde son bulmaktadır. Ozellikle Avrupa ülkelerinde "fakülte" ile "yüksek okul" arasında yapılan aynm da doğrudan bu ya- pıdan kaynaklanmıştır. Bu yadsınamayacak gerçek karşısında bir bilim- sel kurumun öğrencilerinde ileride o bilimsel çalış- maya ayak uydurmalanna yetecek bir düzeyi ara- ması ve öğrenci seçimini de bu düzeyi ölçüt kıla- rak yapması, doğrudan üniversite kavramının bir gereğidir. Bu nedenle, bizde -ozellikle de seçim dö- nemlerinde ve konuşmalannda!- ne yazık ki yapı- lageldiği gibi, "ileride üniversiteye gitmemiş tek genç kaJmayacağım" bir vaat ve hedef diye orta- ya koymak, üniversite kurumunun ne olduğunu hiç bilmemekle eşanlamlıdır. Zira yalnız bizde değil, fa- kat dünyanın hiçbir ülkesinde ortaöğretim süreci- ni tamamlamış gençlerin hepsi bilimsel bir öğre- nim görme yeteneğine sahip değildır. Gerçek an- lamdaki üniversiteye girme bağlamında ideal sa- yılması gereken koşul ise seçimin bir giriş sınavıy- la değil, fakat -yine pek çok Batı ülkesinde olduğu gibi- bütünüyle ortaöğretimdeki başan derecesi doğrultusundayapılmasıdır. Bugün ülkemizde üni- versiteye girişte, giriş sınavının sonucunun yani sı- ra ortaöğretim başan puanlannın gittikçe ağırlık kazanması, bu bakımdan son derece olumlu bir ge- lişmedir. Ve bu aşamada yapılması gereken, uygu- lamadaki aksaklıklar yiizünden bu sistemin kaldı- nlmasını istemek değil, tam tersine, yakın gele- cekte üniversiteye girişin yalnızca bu ölçüt doğ- rultusunda olabilmesi için alınması gereken ön- lemler üzerinde düşünmektir. Bu önlemler, ancak doğrudan ortaöğretimin kalitesinin yükseltilmesi- ne yönelik önlemler olabilır. Bu iş ciddi tutulduğu takdirde, çok da uzak olması gerekmeyen bir ge- lecekte hem ortaöğretimin yetersizliği yüzünden or- taya çıkmış bulunan özel dershanelerin varlık ge- rekçesi son bulur, hem de daha ortaöğretimde ba- şan bağlamında kendini gösterecek bir rekabet, üni- versite adaylannın düzeylerini hızla yükseltir. e-posta: ahmetcemal@superonline.com acem20(â hotmaii.com Jose Capperas lösemililep yararına konser verecek • Kühür Servisi - Ünlü tenor Jose Carreras, 26 Eylül tarihınde ttalya'daki Rossini Tiyatrosu'nda lösemililer yaranna bir konser verecek. Carreras, tüm geliri lösemi araştırmalannda kullanılacak olan konserde Searlatti, Verdi, Leoncavallo ve Puccini'nin yapıtlannı seslendirecek. Kodak-Antrakt Senaryo Yamşması ödülleri verildi • Kültür Servisi - Kodak ve Antrakt Sinema Gazetesi'nin ortaklaşa düzenledikleri 'Senaryo Yanşması'nda dereceye giren senaryolann sahiplenne ödülleri verildi. Bu yıl ikıncisi düzenlenen yanşmaya katılan 58 senaryo Hülya Koçyığit, Irfan Tözüm, Cengız Ergun, Hüseyin Kuzu, Sema Türkyazıcı'dan oluşan seçiciler kurulu tarafindan değerlendirildi. Yanşmada 'Selale' adlı senaryosu ile birinciliği kazanan Semir Arslanyürek 3 bin dolarlık para ödülünün sahibi oldu. Biner dolarlık ıki mansiyon ödülü de 'Adalet' adlı senaryosu ile Atilla Ergin ve 'Içi Dışı Bir Tramvay' adlı senaryosuyla Izzettın Çalışlar'ın oldu. BUGÜN • BEYOĞLU StVEMASI'nda Yaz Şenliğı '99'da M. Caro & J. P. Jeunet'nın yönettiğı 'Şarküteri' adlı film gösteriliyor.(257 32 40) • RUMELlHİSARI KONSERLERlnde Musa Eroğlu'nun konseri izlenebilir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear