Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
5 AĞUSTOS 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCİ
Sponsorluğunu Esbank'ın üstlendiği projeyle, küçük bir köyde büyük bir gıırur yaşanıyor
Oğlakçı Köyirhde 'örnek yenfleme'Son günlerde küçük bır Anadolu kö-
yünün sâkinleri mutlu bir şaşkınlık için-
deler.
"Mutlular'', çünkü yıllardır yerleri-
ne apartman dikmek için yıkmadıklan,
yaz-kış ıçinde bannıp sade ama gurur-
İu bır yaşam sürdürdükleri, ne var ki
parasal olanaklan sınırlı olduğu için de
şöyle gönüllerince bakıp onaramadık-
lan o alçakgönüllü "köy evleri" boya-
nıyor, tamir ediliyor, çatılan aktanh-
yor, "yenfleniyor"...
Aynı zamanda da "şaşkınlar". çünkü
böyle bir "yardımı" bugüne dek ne gör-
düler, ne duydular ne de işittıler...
Dahası, böyle bir "yardım dayanışma-
sun" da şimdiye dek ne duymuş ne de
görmüşlerdi... Bir "vali", bır "mimar"
ve bir "banka", bır gün kol kola girip
köylerine gelmişler, sonra da aynı kol-
lannı sıvayıp güçlennı ve olanaklannı
birleştirerek başlamışlardı köyün evle-
rini onarmaya, altyapısını düzeltmeye;
bahçe duvarlannı, yollannı elden geçi-
rip yeni dükkânlar. kahve ve çeşmeler-
ledebezemeye...
Üstelik. herhangı bir "karşıhk" da
beklemeden, herhangı bir partiye ya da
adaya "oy verin" falan da demeden...
Bu talihli köy neresi mi?.. Eskişehir-
Ankara karayolundan geçerken tabela-
sını şöyle bir gördüğümüz Oğiakçı Kö-
yü... Eskişehir'e 120km. mesafede, 48
haneli. Shrihisar ilçesine bağlı, tanm ve
hayvancılıkla geçinen ve yaklaşık 100
yaşmda olan bir köy...
Bu duyarlı dayanışmanın ve işbirli-
ğinin "kahramanlan" ise Eskişehir'e
sanki birhemşen gibi candan ve yürek-
ten bağlanan Valı Ali Fuat Güven. yine
hem Eskişehir için hem de öğretim üye-
B'irvali, bir
mimar ve bir
banka el ele
verdiler, her üçü
de gönül bağı
kurduklan
Eskişehir'in
otoyol mağduru
Oğiakçı
Köyü'ne karşı
devletin, aydın
olmanm ve
hemşeri
bilincinin kültür
ve uygarlık
borcunu
dayanışma
içinde yerine
getirdiler...
Evierin sıvalan onanldı, sonra cepheleri boyandı, derken bahçe duvarlan elden geçirildi,
üzerlerine tdremitJer dizüdi, kapılar küçük çanlarla örtüldü... ve bep yerii malzeme kullanıJdı...
si olduğu Anadolu Cniversitesi için ge-
cesini gündüze katıp "durumdan vazi-
fe çıkararak" uzmanhğını toplum hiz-
metine adayan Doç. Dr. mimar Erkan
Uçkan ve kendısini yaratan, yaşatan ve
kimliğini, gücünü, saygınlığını veren.
memleketine karşı "vefalı'' olmarun ör-
nek ve duygu yüklü davranışı içinde
herkesin sevgi ve güvenini toplayan
"Eskişehir'in bankası", yani Esbank_
Oğlakçı'da yaşatılan işte bu mucize-
vı olayın mimari hedeflerini anlatması
için, dilersenız sözü önce Erkan Uç-
kan'a verelim, "Bizde restorasyon de-
nilince, akla hep tescilli tarihi \apılar ya
da kentsel SİT dokulan gelh or; oysa bu
tür yasal koruma kararian ounasa biie
Anadolu'nun o temiz ve insancıl köy
kimHğinJ\aşatanyeriesmeteridekurtar-
manuz gereldyor™" diye söze başhyor
Erkan Uçkan. Ardından işte bu "gerek-
Iflik" için neden Oğlakçı'yı seçtikleri-
ni de şöyle özetliyor:
"Ankara-Sivrihisar otobanı bu köyû
ikiye bölüp bir kısmını da istimlakle yok
ederek ülke kalkınması adına mağdur
etti Oysa, yerel dokusunu kaybetme-
den, betonarme binalarla bozulmadan
günümüzedek yaşamını sürdüren ender
yerleşmelerimizden biri Köyün bu gö-
riintüsü. otoyol güzergâhında da özgûn
bir simgc halini alıyor. tşte bu simgeyi,
aynı özgünlüğünü bozmadan, otantik
Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir'Eskişehir' denilince akla ilk
gelen 'ulusaldeğerier' arasında
hiç kuşkusuz Anadolu Üıüver-
sitesi'nin çok özel bir yeri var.
Hemen her yönüyle hem çağdaş
eğitim dünyamıza, hem de he-
nüz 50 yaşını bıle doldurma-
mış olmasına ragmen 75 yıllık
cumhuriyet binkimlerimize 'ka-
nat geren' bu aydınlanma ve bi-
lım yuvamızın Eskişehir'de ser-
pilip gelişmesi, bu kentımiz için
büyük bir onur olsa gerek...
Ne var ki son yıllarda günde-
me gelen kimı 'kent sorunlan'
karşısında Anadolu Üniversi-
tesi'nin 'neyapûğT sorusunaya-
nıt arayanlar, 'umduklannı' pek
bulamıyorlar.
Gerçi, Doç. Dr. Erkan Uç-
kan'm Oglakçı Köyü'ndeki ça-
balanna ve bazı kentsel proje-
lerdeki gönüllü katkılanna ben-
zer duyarlı çabalan yine diğer
bazı öğretim üyeleri de göste-
riyorlar.
Ancak, bu 'kişisel' duyarh-
lıklann dışında, 'kurum' ola-
rak Anadolu Oniversitesi, san-
ki Eskişehir'de sadece 'fizik'
olarak var, 'kentin üniversitesi'
olarak ise yok gıbı... Başka tür-
lü söylersek. gelişmeleri yakın-
dan ızleyenler, cumhuriyete ka-
nat geren bu değerli kunimumu-
zun, aynı bilımsel kanatlannı
sanki'Eskişehir'den esirgediği-
ni'gözlüyorlar...
Üstelik. Eskişehir'in artık Bü-
yükşehir Belediye Başkanı'nın
da adı Anadolu Üniversitesi'yle
bütünleşmiş eski ve kurucu rek-
tör Prof. Dr. Vilmaz Büyüker-
şen olmasına ragmen...
Eskişehir'in çağdaş sorunla-
n açısından en önemli kaynak-
lardan biri olan Anadolu Üni-
versitesi'nin 4-5/Mayıs. 1992
iarihinde düzenlediği '2000'e
Doğru Eskişehir' konulu sem-
Prof. Dr. Vüınaz
Büyükerşen'in hedefleri
arasında tarihi Odunpazan
semtinin kurtanlması da var.
Eğer üniversite de bu
çabaya omuz verirse,
hem mimarlık eğitimi
kültür projeleriyle güçlenebitir,
hem de Eskişehir bir bflim
yuvasına sahip obnanın
ayncalığını yaşar.~
pozyuma ait kitabı kanştınyo-
rum.
Rektör Prof. Dr. Büyükerşen,
sempozyumu açış konuşmasın-
da şu 'müjdeyi' veriyor "Ye-
rei yöneticik'rimiz, bundan böy-
le, yapmalan gereken işleri en
doğru şekilde gerçekleştirmek
için. Anadolu Universitesrnde
kendüerine hizmet verecek bir
bilimsel araştırma kuruluşuna
sahip olmuşlardır.-"
Büyükerşen, bu konuşmasın-
da, sadece Eskişehir'e hizmet
için kurduklan 'bihmsel araş-
nrma ve çözüm ürerme' mer-
kezinden söz ediyor. Kitaba ba-
kılırsa sempozyum işte bu coş-
kuyla sürüyor ve çok önemli
değerlendırmeler yapılıyor...
Kitabı kapatıp yine 1992'den
bu yana kentin sorunlan ara-
sında 'öneçıkaniann' listesine
şöyle bır bakıyorum.
Örneğin, her şeyden önce ta-
rihi 'Odunpazan' evlen ve
'kentsel SİT' dokusu nasıl ko-
runabilir? Nasıl yaşatılabilir?..
Ya da -son birkaç yılın doruk-
taki tartışması- 62 hektarlık es-
ki fabrikalar bölgesı, kent için
en ideal şekilde nasıl değerlen-
dinlebılir?.. Benzer şekilde 'Por-
suk' ile Eskişehir arasındaki iç
içe olan ilişki, nasıl uygar ve
kent kültürüne yakışır bir çev-
re ve yaşam ilişkisi içinde ye-
niden kurulabilir?.. Yine Por-
suk kıyısındaki elde kalan son
bazı yeşil alanlara 'süper mar-
ket' yerine ne yapılabılir?..
Bu ve buna benzer konular-
da çözüm değil 'yeni sorunlar'
yaratacak duyarsız imar politi-
kalan üreten yerel yöneticiler,
acaba 'üniversitenin önerileri-
nf mi dinlemedıler? Yoksa Ana-
dolu Üniversitesi kente hizmet
merkezini kurdu, ama sadece
kurmakla mı kaldı? Yani, doğ-
ru ve bilimsel çözümlen üretip
yerel yöneticileri bunlara zorla-
madı mı?
Eskişehir'deki gelişmeleri ya-
kından izleyenler, bu tür konu-
larda Anadolu Üniversitesi'nin,
hem alternatifprojeler üretmek
hem de bunlan kamuoyu deste-
ğini de alarak yerel yöneticile-
re dayatmak konusunda yeterli
ve etkin bir çaba içinde olma-
dığından yakınıyorlar. Zaten
kentteki 'görüntii' de bunun ka-
nıtı gibi. Universite kampusun-
daki özen, Eskişehir'de hemen
hiç yok...
Peki şimdi 'eski rektör' yerel
yönetımin başına seçildiğine
göre, bu taühsiz kopukluk' gi-
denlebilecek mi?. Eskişehir
halkının Büyükerşen'e büyük
oranda oy ve destek vermesinin
ardında yatan; 'arnk bu kente
rantçıiar değil, biUm adamlan
ve aydmlar el koysunlar' özle-
mi, yaşama geçebilecek mi?
Belki yanıhyorum, ama ilk
birkaç ayın izlenimi sanki pek
'umut verici değUmiş' gibi gö-
rünüyor. Eğer bu izlenim haklı
çıkarsa sadece Eskişehir değil,
hem Anadolu Üniversitesi hem
de bütün Türkiye çok büyük ve
tarihsel bir firsatı kaçırmış ola-
cak; halkın Büyükerşen'le ya-
rattığı çok önemli bir firsatı...
Buna ihtımal bile vermek is-
temiyoruz. Eskişehir'de, hem
yeni başkanı, hem Anadolu Üni-
versitesf ni. hem Osman Gazi
Üniversitesi'ni, hem diğer bele-
diye başkanlannı ve hem de
meslek odalanyla sivıl toplum
kuruluşlannı birlikte ve omuz
omuza görmek. bütün Türki-
ye'nin beklentisi. Bu beklenti-
nin en büyük dayanağı ve kay-
nağı ise Anadolu Üniversitesi...
güzelHkleriy le yaşatmak için bu projeyi
geliştirdik_."
Eskişehir Valisi Ali Fuat Güven'in
açıklamalan ise Erkan Uçkan'ın kültü-
rel gerekçelerine "cumhuriyet bilincinin"
kamu hizmetı coşkusunu ekliyor- "Ül-
ke için otoyollar yapan ve bu nedenle
köyden fedakâruk isteyen devlet, aynı
köyün geçmişten çokdaha uygar,temiz,
evleri bakunh, aJİryapısı yenilenmiş ve
özgün kimliğini koruyarak >^aşamasuıa
da 5na>ak olduğunda. herhangı bir dev-
let değiL kendisini ulusunun esenliğine
vegeoşmesine adamış bir cumhuriyetyö-
netimi olduğunu da kanıtlamış olur..."
işte hem Anadolu insanının özverisi-
ne ve yurtsever kimliğine hem de "cum-
huriyete kanat geren" ve zaten bu yö-
nüyle de "75.yılprojeleri'' arasında bel-
ki de en anlamlı ve özgün çabayı oluş-
turan "Oğiakçı Köyü yenileme ve yaşat-
ma" projesinin ana sponsoru Esbank'a
aıt düşüncelen ise geçen yıl düzenlenen
"işbirliği protokolü" töreninde Genel
Müdür Cankut tlal şöyle özetlemişti:
"Bu projeyle örnek köyler yaraohna-
sını ve bu köylerin çoğalmasuıı arzu edi-
yoruz.Oğbkçı projesi toplumaçokönem-
li bir mesaj verecek. Arnk insanlar, ev-
lerinin. köylerinin bakunını yapmah. Bu
bir toplum seferberliği ounalı. Esbank
bu örneği geleneksel hale getirecek ve
her yıl yeni kövlerle devam edilecek_."
Oğiakçı Köyü için kollar geçen yıl
(1998) ekim ayında sıvandı. Köy muh-
tan Halis Ergücü'nün de köy sakinle-
nnin temsilcisı olarak imzaladığı işbir-
liği protokolü için yapılan tören, ne o
şatafatlı temel atma törenlerine ne de o
vıcık vıcık siyaset bulaşmış "içtenlik-
siz merasimlere" benziyordu. Bir vali,
bir banka ve bir mimar, köy
halkını da kucaklayarak ta-
rihe geçecek bır kültür ve
insanhk adımını atıyorlar-
dı...
Aradan henüz bir yıl bi-
le geçmedi. Oğlakçı'da ar-
tık o geleneksel, ama eski
eser sayılmayan evler bir
başka güzel, bir başka alım-
lı ve haklı olarak da "ki-
Wrliler''...Köylülersokak-
larda daha bir gururla yü-
rüyor, otoyoldan hızla ge-
çenler daha bir yavaşlaya-
rak bu "alçakgönüUü uy-
garük panoramasuıa" ba-
kıyorlar...
Proje köye aynca, köy
kahvesi, dükkânlan ve mo-
dern WC üniteleriyle (oto-
yola giden) eski köy mey-
danını yeniden armağan
ediyor. Hemen yanıbaşın-
daki tepeye "5000 çam fi-
danı" dikilerek kültür kım-
lığinin doğal peyzajı da ta-
mamlanıyor. Mezarhgıntel
örgüsü bile yerini taş duva-
ra bırakıyor. Yine Erkan
Uçkan, bütün bu güzel ça-
balann en önemli "karan-
m" ise bakın nasıl vurgu-
luyor: "Köyün özellikleri-
ni bozmadan, köyü köylü-
\e vabancı/aşOrmadan, ya-
pılaruu da kendi malzeme-
si ile onararak, kültür çiz-
gisinivegüncelyaşanııru\T-
tirmeden 21. yüzyıla hazır-
byoruz.-"
Bundan sonra, Sivrihi-
sar'dan Ankara yönüne gi-
derken, "Oğlakçr tabela-
sım görünce frene basma-
ya mahkûmuz. Köy mey-
danına ginp orada bir çay
içmek. size gülümseyerek
bakan köy evlerinin sakin-
leriyle söyleşmek ve belki
hediyelik eşya satan dük-
kânlanndan alışveriş edip
"kahn sağhcakla" demek
ise bir vatandaşlık borcu-
muz...
Sadece köylülere değil.
Bir "valiye", bir "mima-
ra" ve bir "Dankaya" kar-
şı da...
Londra 'da Noel Coward'ın 'Easy Virtue' oyununda rol alan Greta Scacchi ilgi topluyor
'Işûtdıgülüşüyle'ttyatroda dagöz doldurduKültür Servisi- 'TendekiTuz'. 'Sıcakve
Toz', 'Olivia' ve 'Şüphe AJtında" adlı
filmlerdeki rollenyle sinema dünyasınm
aranılan isimleri arasına giren güzel ve
yetenekli oyuncu Greta Scacchi bugün-
lerde West End'deki Chichester Tiyatro-
su'nda oynanan 'Easy Vlrtue' (Orta Ma-
lı) adlı oyunla buluşuyor sanatseverler-
le. Ünlü Ingiliz yazar Noel Coward'ın,
1920'lenn başında tngiltere'de hüküm
sürmeye devam eden Viktoryan tarzı ya-
şamı eleştiren bu oyununda Scacchi'nin
yani sıra Andrew Clover, Michael Jays-
ton ve Wendy Craç gibi oyuncular de yer
alıyor.
Yaşamın bütün basit ve sıradan istek-
lerinden soyutlanmış, saygın, ciddi ve
sistemin kendisine biçtiği rolü oynayan
bir ailenin öyküsü Easy Virtue. Kentin dı-
şında, büyük ve kasvetli bır ev... Meşe kap-
lı duvarlardan bırinde, âdet olduğu üze-
re, evın reısının monokl'lu, yan ciddi,
yan kendıni beğenmiş bır büyük fotoğ-
rafı asılı. Reis dahil herkes her şeyi ol-
ması gereküği gibi yapmak konusunda bü-
yük çaba sarf ediyor. Evin yaşlı kızlan tiz
ve hırçın sesleriyle, işlerin nasıl yürüme-
si gerektiği konusunda hizmetçilelere
emir yağdınp duruyorlar. Spor yapmak
bir saygmlık ölçüsü, bu nedenle bahçe-
den tenis toplannın ve raketlerinin ses-
leri geliyor sürekli. Akşam beşe doğru her
günkü hazırlıklar tamamlanmak zorun-
da, çünkü bu, konuklann ağırlandığı çay
saati.
Ancak bu düzen ve prestij kumkuma-
sı insanlann huzuru, günün birinde evin
oğlu John'ın (Andrew Clover) Paris'ten
kolunda güzeller güzeli Larita'yla (Gre-
ta Scacchi) çıkagelmesiyle alt üst olu-
yor. Çünkü Larita, genç adamdan yasça
beş alrı-yıl, olgunluk açısından ise birkaç
yüzyıl büyük bir orta sınıf kadını. İnsan-
lann bir hayalet kadar sessiz dolaştıkla-
n evin içine Larita'nın kahkahalan dolu-
yor bir anda. Eline bir kitap alıp yatağa
uzanmak gibi Ingiliz ruhuna esaslı bir
hakaret olarak görülen davranışlarda bu-
lunuyor genç kadın. Hele bir de o kıtap
Proust'un 'Sodom ve Gomorah'ı olunca
evın reisi çileden çıkıyor. Ve Larita'nın
geçmişinin seks skandallanyla dolu ol-
duğunun ortaya çıkmasıyla birlikte bar-
daktan son damla da taşıyor.
Ne var ki, Covvard'ın henüz yirmı üç
yaşında, bilinçli bir kentli duyarhlığıyla
kaleme aldığı oyun gerek metninin zayıf-
lığı, gerek oyunculann varlık göstereme-
mesi nedeniyle eleştirmenlerden pek de
olumlu notlar almıyor. Öyle ki pek çok
eleştırmen. oyun bıttikten sonra "Co-
ward'ın bu oyunu o kadar genç bir yaşta
yazdığıçok beüi oluyor" şekİinde yorum-
larda bulunuyor. Deneyimli tiyatro yönet-
meni Maria Aitken'in hüneri bile bu ye-
tersiz malzemeyi zenginleştirmeye yet-
miyor. Oyunda en çok göz dolduran oyun-
cu hiç kuşku yok ki Scacchi. Işıltıh gü-
lüşü ve dozunda kınlganhğıyla bütün ti-
yatro salonunu dolduran sanatçı, en dra-
matık sahnelerde bile rolüne keskin bir
mizahı katmayı çok iyı beceriyor. West End'de sahnelenen oyunda Greta Scacchi ve Michael Jayston.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Aslında 'Sppun'
Olmayan 'Üniversiteye
GiPiş' Sorunu...
Doğaı bir düşünce, yanlış noktalardan yola çıkı-
larak ve yanlış yöntemler uygulanarak gerçekleş-
tirilebilir mi?
Elbette ki hayır.
Bugün ülkemizde yaşanmakta olan üniversite-
ye giriş kargaşası karşısında bütün sorumlulara ve
ilgililere yöneltilmesi gereken ilk soru, işte bu so-
rudur.
Burada konuyu didiklemeye, önce şu kafalan
karıştıran "ortaöğretim başan puanı" ölçütüyle
başlamak gerekıyor. Bilindiği -ya da bilinmesinın ge-
rektiği- gibi ortaöğretim başan puanı, bir üniversi-
te adayının üniversiteden önceki eğitim süreci bo-
yunca bilgi, birikim ve düşünebilme bağlamında ne
ölçüde bir olgunluk ya da yeterlilik düzeyini ser-
gilediğini gösteren -ya da göstermesi gereken- bir
ölçüttür. Ve bu yapısıyla anılan ölçütün, Türkiye'de
uygulanmasında ne yazık ki çok geç kalınmıştr. Çün-
kü, üniversite kavramının ve kurumunun tarihsel
geiişimınin de çok açık biçimde ortaya koyduğu gi-
bi, üniversitede eğitim görebilmek liseyı bitiren her-
kese değil, ancak liseyı bitırenler arasından üniver-
sitenin talep ettiği ve, eğer gerçek anlamda üni-
versite ise, talep etmek zorunda olduğu bir dü-
zeye gelebilenlere tanınan bır olanaktır.
Dünyanın bilim geleneğine sahip hiçbir ülkesin-
de üniversıteye birincil olarak bir "meslek okulu"
ya da "yabancı dil okulu" gözüyle bakılmaz. Üni-
versite, tarihsel kökeninin de ortaya koyduğu gibi,
her şeyden önce bilimsel araştırma yapmakla ve
bütün yaptıklannı bilimsel temellere dayandır-
makla görevli bir kurumdur. Böyle bır mısyonu ta-
şımayan hiçbir kurum üniversite adıyla anılmaya la-
yık değıldir.
Bu gerçek, üniversiteyi bitirenlerin aynı zaman-
da birer meslek sahibi de olmalannı elbette engel-
lemez. Tersine, yüzyıllardır ancak üniversiteterde edi-
nilebilen mesleklere bir göz atıldığında, üniversite-
nin varlık nedenini ancak bılime borçlu olabilece-
ği gerçeği daha da belirgin biçimde gözler önüne
serilir. Örneğin eskiden beri tıp, ancak tıp fakülte-
lerini, hukuk da ancak hukuk fakültelerini bitiren-
lerin girebilecekleri mesleklerdir. Bunun nedeni, bi-
limsel araştırrnanın bu mesleklerin doğalan gere-
ği olmasıdır. Ülkemizde yalnızca "üniversitelenn bö-
lümlerinden birinin adı" diye bilinen fakülte söz-
cüğünün kaynağı bile bu gereklihği dıle getirmek
için yeterlidir. Latinceden gelen facultas sözcü-
ğü hem "yetenek" hem de "belli biralanda bilim-
sel öğretim yapabilme yeterliliği" anlamlarını taşır.
Bu sözcükten türetilen fakülte ise "bilim ve araş-
tırma alanı" ve "bilimsel çalışma ve araştırma ya-
pılan mekân" anlamlanna gelmektedir. Görüldüğü
gibi, bilimsel amaçlann geri plana itildiği noktada
bir kurumun üniversite olarak varlığı da kaçınılmaz
biçimde son bulmaktadır.
Ozellikle Avrupa ülkelerinde "fakülte" ile "yüksek
okul" arasında yapılan aynm da doğrudan bu ya-
pıdan kaynaklanmıştır.
Bu yadsınamayacak gerçek karşısında bir bilim-
sel kurumun öğrencilerinde ileride o bilimsel çalış-
maya ayak uydurmalanna yetecek bir düzeyi ara-
ması ve öğrenci seçimini de bu düzeyi ölçüt kıla-
rak yapması, doğrudan üniversite kavramının bir
gereğidir. Bu nedenle, bizde -ozellikle de seçim dö-
nemlerinde ve konuşmalannda!- ne yazık ki yapı-
lageldiği gibi, "ileride üniversiteye gitmemiş tek
genç kaJmayacağım" bir vaat ve hedef diye orta-
ya koymak, üniversite kurumunun ne olduğunu hiç
bilmemekle eşanlamlıdır. Zira yalnız bizde değil, fa-
kat dünyanın hiçbir ülkesinde ortaöğretim süreci-
ni tamamlamış gençlerin hepsi bilimsel bir öğre-
nim görme yeteneğine sahip değildır. Gerçek an-
lamdaki üniversiteye girme bağlamında ideal sa-
yılması gereken koşul ise seçimin bir giriş sınavıy-
la değil, fakat -yine pek çok Batı ülkesinde olduğu
gibi- bütünüyle ortaöğretimdeki başan derecesi
doğrultusundayapılmasıdır. Bugün ülkemizde üni-
versiteye girişte, giriş sınavının sonucunun yani sı-
ra ortaöğretim başan puanlannın gittikçe ağırlık
kazanması, bu bakımdan son derece olumlu bir ge-
lişmedir. Ve bu aşamada yapılması gereken, uygu-
lamadaki aksaklıklar yiizünden bu sistemin kaldı-
nlmasını istemek değil, tam tersine, yakın gele-
cekte üniversiteye girişin yalnızca bu ölçüt doğ-
rultusunda olabilmesi için alınması gereken ön-
lemler üzerinde düşünmektir. Bu önlemler, ancak
doğrudan ortaöğretimin kalitesinin yükseltilmesi-
ne yönelik önlemler olabilır. Bu iş ciddi tutulduğu
takdirde, çok da uzak olması gerekmeyen bir ge-
lecekte hem ortaöğretimin yetersizliği yüzünden or-
taya çıkmış bulunan özel dershanelerin varlık ge-
rekçesi son bulur, hem de daha ortaöğretimde ba-
şan bağlamında kendini gösterecek bir rekabet, üni-
versite adaylannın düzeylerini hızla yükseltir.
e-posta: ahmetcemal@superonline.com
acem20(â hotmaii.com
Jose Capperas lösemililep
yararına konser verecek
• Kühür Servisi - Ünlü tenor Jose Carreras, 26 Eylül
tarihınde ttalya'daki Rossini Tiyatrosu'nda lösemililer
yaranna bir konser verecek. Carreras, tüm geliri
lösemi araştırmalannda kullanılacak olan konserde
Searlatti, Verdi, Leoncavallo ve Puccini'nin
yapıtlannı seslendirecek.
Kodak-Antrakt Senaryo
Yamşması ödülleri verildi
• Kültür Servisi - Kodak ve Antrakt Sinema
Gazetesi'nin ortaklaşa düzenledikleri 'Senaryo
Yanşması'nda dereceye giren senaryolann sahiplenne
ödülleri verildi. Bu yıl ikıncisi düzenlenen yanşmaya
katılan 58 senaryo Hülya Koçyığit, Irfan Tözüm,
Cengız Ergun, Hüseyin Kuzu, Sema Türkyazıcı'dan
oluşan seçiciler kurulu tarafindan değerlendirildi.
Yanşmada 'Selale' adlı senaryosu ile birinciliği
kazanan Semir Arslanyürek 3 bin dolarlık para
ödülünün sahibi oldu. Biner dolarlık ıki mansiyon
ödülü de 'Adalet' adlı senaryosu ile Atilla Ergin ve 'Içi
Dışı Bir Tramvay' adlı senaryosuyla Izzettın
Çalışlar'ın oldu.
BUGÜN
• BEYOĞLU StVEMASI'nda Yaz Şenliğı '99'da
M. Caro & J. P. Jeunet'nın yönettiğı 'Şarküteri' adlı
film gösteriliyor.(257 32 40)
• RUMELlHİSARI KONSERLERlnde Musa
Eroğlu'nun konseri izlenebilir.