25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 29 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Batı Uygarlığı Nerede Duruyor?.. Prof. Dr. COŞKUN OZDEMİR S ağ yanımda oturan ve ye- elinde oldugunu, hırsızhk, gasp ve ben- meİc süresince sohbet etti- zer olaylann iyice arttığını, piyasada ka- ğim Prof. trena Nienroj, ote- le dönmemizi öneriyor, hat- ta bunun için ısrar ediyor. Polonyalı meslektaşlartem- muz ayının ilk haftasında saat 2l.30'da hâlâ gün aydınlığındaki Varşova sokak- lannda dolaşma isteğimizi uygun ve gü- venceli bulmuyorlar. lstanbul Tıp Fakültesi'nden (Çapa) Nö- romüsküler Hastahklar ekibi, Polonya Bilimler Akademisi ve onu temsil eden ünlü nörolog Prof. trena Hausmanova Petrusewich'in davetlisi olarak Varşo- va'day12. Akşam yemeğinde doktorlar kulübün- de güzel bir ortamda akademi üyesi nö- rologlarla birlikteyiz. Saatler süren hoş ve ve yararlı bir birliktelik bu. Çok şey öğ- reniyoruz karşılıklı. Onlara Istanbul'da Ibrahim Paşa Sarayı'nda açılan, Polon- ya'dan getirilen Osmanlı 'ya ait eser ve eş- yaiardan oluşan sergiden söz ediyoruz. On- lar da bize tarihteki Leh-Osmanlı Türk- leri ilişkileri konusunda bildiklerini ak- tanyorlar. Yemeğin sonunda Varşova'da dolaşıp onlan rahatsız etmeden otelimi- ze dönme isteğimizi itırazla karşılıyorlar. Hepsi tam birgörüşbirliği ile bunu kesin- likle tavsiye etmeyeceklerini, riskli bul- duklannı bildıriyorlar. Sokakta taksi çe- virerek yolculuk yapmamn tehlikeli ola- bileceğini söylüyorlar. Para ve değerli esya taşımamızı sakıncalı buluyorlar. Po- lonyalı meslektaşlanmızdan ülkede pek çok şeyin mafyanın. yeraltı dünyaanın raparanın dolaşağını öğreniyoruz. Ülke- lerimiz arasındaki benzerlikleri ibretle ve hayretle dinliyoruz. Polonya hakkın- da öğrendiklerimiz çoğaldıkça benzer- likler de artıyor. Sağlık ve egitimde hız- lı bir degişim sûreci yaşanıyor. Bu her iki alanda özelleşme, özelleştirme gerçekle- şiyor. Devlet okullannda eğitimin nite- liği giderek düşüyor. Aileler çocuklannı paralı özel okullara göndermek zorunda kalıyorlar. Aynı olumsuz gelişme sağlık için de geçerli. Devlet hastanelerinin yer- diği sağlık hizmeti yetersiz kalıyor. Özel tababet, özel sağlık kurumlan, özel has- taneler gelişiyor, sayılan artıyor ve dev- letten destek görüyor. Budeğişim,(trans- formasyon) anladığımıza göre dış egemen güçlerin baskısı ve dayatması ile oluşmak- ta. Çok kazanan, haksız kazanç sağlayan gruplar ortaya çıkıyor. Buna karşılık ça- lışan insanlann, emekçilerin ücretleri çok düşük. Bir öğretmen, bir hemşire 150-170 dolar civannda aylık alıyor. Bir profesör 400 dolar kadar. Fiyatlar bizimkilerle kı- yaslanır gibi. Bir ev kirası 300-400 do- lardan aşağı değil. Işte Polonya'nın dunımu, sosyo-eko- nomik düzeyleri ortalama vatandaşın üs- tünde olması doğal, ünlü bilim adamla- nnın dilinden böyle görünüyor. Ne acı- dırbu insanlar, dillerini, dınlerini, kültür- lerini özgürce kullanamadıklan, düşün- celerini ve tepkilerini ifade edemedikle- n. ulusça baskı altında bulunduklan bir dönemi, demirperde diye anıldıklan Sov- yet döneminin, en azından sağlık, eğitim ve asayiş yönünden özlemle anıyorlar. Tıpatıp aynı göziernleri hatta daha ağır- lannı iki yıl önce Litvanya da yapmış, ay- nı kıyaslamalar ve özlernlen oradaki mes- lektaşlardan da dinlemiştim. Bizi bir otele emanet edememişler, ev- lerinde konuk etmişlerdi. Yeni dünya dü- zeni ve globallesme sonuçlan özellikle az- gelişmiş ülkelerde karşımıza bu çeşit tab- lolarla çıkıyor. Bizim kimi entellerimiz, liberallerimiz bu neoliberal politikalan övedursunlar, birilerinin güdümûnde dün- yanın nereye doğru yol almakta olduğu çok açık. Ama şimdi bakınız; Yeni dün- ya düzeninin egemenleri, ortak hastahk- lar içinde çırpınan ve rahatsızlıklannın et- yoloji (nedeni) ve patogenezi (oluşum mekanizması) yönünden büyük benzer- likler gösteren bu ülkeleri karşı karşıya getirmekte, birbirine düşürmekte de na- sıl ustaca bir rol oynuyorlar, buna çarpı- cı örnek oluşturan şu olayı dinleyiniz lüt- fen: Bizi davet eden ünlü profesör, yuka- nda sözünü ettiğim yemekte içimizden bi- rine Ekim'de Antalya'da yapılacak Kas Hastalıklan Toplantısı'na gelmekte te- reddüt ettiğini söylüyor. Buna neden ola- rak da ABD ve onun yandaşı ülkelerde- ki meslektaşlanndan, Türkiye'ye gitme- yelim, bu ülkeyi protesto edelim telkin- leri, tavsiyeleri aldığını söylüyor. Neyi protesto edecekleri malum. Ocalan'ın idam karannı. Bunu kendi aramızda o gece düşkınk- hğından daha çok kızgınlık ve gergınlik içinde tartışıyoruz. Ertesı gün bu konu- yu açmaya ve en net bir şekilde tepkile- rimizi belirtmeye karar veriyoruz ve öy- le yapıyoruz. Onlü Prof. Petrusowiçh'in evindeki davette içimizi döküyoruz. Polonyalı meslektaşlanmız gerçekte Türkiye'de neler oldugunu, Kürtlerin na- sıl bir konumda bulunduğunu, Türkler ve yönetimle ilişkilerinin nasıl oldugunu Apo'nun öncülük ettiği terör eylemleri- nin nasıl başlayıp, nasıl geliştiğini, kim- lerden hangi nedenle destek aldığını as- la bilmiyorlar. Hemen hiç bi rsey bilme- den ve kelimenin tam anlamı ile körükö- rüne, Batı dünyasındaki maksath odak- lann bağımlı bir izleyicisi ve figüranı ol- ma rolünü gözü kapalı benimsiyorlar. Türkiye'ye karşı Orta Avmpa'nın, memleketimiz gibi değişim (transformas- yon) kurbanı ülkelerin bilim adamlannı da kullanarak oynanmaya çalışılan bu ya- kışıksız oyunun aslında onlan da vuran kapsamlı ve emperyalist amaçlı bir pla- nın parçası oldugunu göremiyorlar. Bize unutamayacağımız bir konukse- verlik gösteren meslektaşlanmız "dün- yada bu kadar çok sayıda haksızhk, eşit- sizlik. insan haklan ihlalL açkk, yoksul- luk. sömürii süregelirken yüz mihonlar- ca insan sefalet içinde > asar, iki yüz mil- yon insan köle olarak alınıp saolırken ve bütun bunlann süregelmesJnck Yeni Dün- ya Diizeni egemenlerinin önemli bir roloy- namakta olduğu bu kadar açık iken bin- lerce insamn canına mal olan teröre ön- cülük ettiğinden ldmsenin kuşku duvma- yacağı Ocalan sizin gözünüzde hangi ge- rekçe ile böyle üstün ve ayncahkh yer tu- tuyor" sorusuna \erecek cevaplan yok- tu. Savunmayaçalıştığınızinsanın vatan- daşı olduğu ülkede olduğu gibi, dünya- nın pek çok yerinde çeşitlı insan hakla- n ihlalleri yapıldığı bir gerçektir. Onlar- la ve yıllar önce Türkiye'de hiç adam öl- dürmemiş, emperyalizme karşı çıkmış, ba- ğımsızhğı savunmuş üç delikanlının ası- larak öldüriilmesiyle böylesine ilgilen- miş miydiniz diye sormak da beyhude idi elbette. (*) Tüm bu olup bitenlerden sonra Alla- haşkına siz Batı uygarlığı diye anılan nes- neye saygı duyabiliyor musunuz? Onun gerçekten tüm dünyada yaşayan insanlar için geçerli demokrasiye, insan haklan- na, eşitliğe saygılı olduğuna inanabiliyor musunuz? Vatandaşlanmızın bir bölümünü oluş- turan ve iç içe ve birlikte yasadığırruz Kürt asıllı vatandaşlanmız için içtenlik- le kaygılandıklannı düşünebiliyor mu- sunuz? Önce Apo'ya iltica verebıleceği- ni söyleyen, ardından terörist diye ilan eden, sonra ondan kurtulmak için ne ya- pacağını şaşıran. Türkiye'deki davadan sonra meclislerinde Kürt sorununa iliş- kin beş madde geçiren D'.\lema mı tem- sil ediyor bu uygarlığı? Demokrasiyi, insan haklannı. özgür- lükleri işlerine geldıği gibi. çıkarlanna uy- gun düştüğü zaman kullanan ve öne çı- karan, haksızlıklar, eşitsizlikler, adaletsiz- likler içinde ezilen, sömürülen milyonlar- ca insanı umursamayan bir oluşuma uy- garlık diyebiür ve ona saygı duyabilir misintz? (*) Davet sahibi ünlü Prof H. Petruso- wich bizi havaalanına kadar gelerek yolcu etme inceliğini gösterdi ve o sırada bize An- laha 'yagelme kararı verdiğını ve kayıt için bafvurduğunu bildirdi EVET/HAYIR OKTAY AKBAL ŞHP Nasıl mı Yaalır? Yesenin'in canına kıymasından son- ra Mayakovski, yazdığı uzun şiiri şöyle bitirir: "Eğlenceye aynlacak yeri yok I geze- genimizin I Yannlardan I Kopanp alma- lıdır mutluluğu insan. I Şu yaşamda I en kolayşey ölmek I Asılgüç olan I yepye- ni biryaşama başlamak." Yesenin, çok genç yaşta canına kryan büyük Rus şairı... Son şiirterinden birin- de bu dünyadan kopuşunun haberini vermiş: "Hoşçakal dostum e/sıkışmadan suskunlukia I Sakm üzülme, nedir bu gözlerindeki hüzûn I Şu yaşamdan ye- ni bir şey değil ki ölüm I Ama pek öyle yeni bir şey sayılmaz yaşamak da." Yesenin, Sovyet devrimınin sert rüzgâr- lan altında umudunu yitirmiş bir duygu adamı. Mayakovski ise devrimi insanın geleceğıne mırtluluk getirecek bir büyük eylem sayan kişi... Şiirleriyle bu atılıma öncülük edenlerden. "Yaşam I yepyeni bir biçimde I yeni- den kurulacak I işte o zaman I yepyeni şarkılar söylenmeye başlayacak I Böy- le bir çağda I ağırtaştyor sorunlan I ka- lemin." Ama çok geçmeden Mayakovski de ca- nına kıyacaktır. "Asıl güç olan, yepyeni biryaşamak başlamak" diyen şair, arka- daşı Yesenin gibi, içindeki düğümü an- cakölümleçözecektır. "Şu yaşamda ye- ni bir şey değil ki ölüm" diyen arkadaşı- nı izleyecektir. "ŞiirNasıl Yazılır?" Mayakovski'nin şi- irtutkunlanna, şiirle haşır neşir olanlara, şiir alanında kendine özgü bir şeyler ya- ratmak isteyenlere verdiğı öğütler... "Eline yeni kalem alan, bir hafta son- ra yazmaya kalkışan birine bu kitabımın pek yararlı olacağını sanmam. Kitabım ancak tüm engellere karşın şair olmak isteyenlere yararlı olabilir. Şiirin, üretil- mesi en zorşeylerden biri oldugunu bi- lerek bu üretme sûrecinin en gizli tek- niklerinden bazılannı avucunun içi gibi bilmek ve kendisinden sonra gelecek- lere aktarmak isteyenlere..." Temmuz sonu... Birkaç gün sonra ağustos... Yaz bu ayın ortalannda biter. Sonra eylül gelir, canım eylül! En sevdi- ğim mevsim. Yeryüzü daha tattıdır. Bir hü- zün bassa da, bir şeylenn brttiğini, bite- ceğini sezdirse de vazgeçemem eylül- den... Çok isterdim bu adla bir rornan, hiç değitee bir öykü yazmayı! En iyisi şi- irdir, en kaltcı, en etkileyici, ama gerçek şair olmalı, eylülü duysan da içinde, onu dizelerie başkalanna duyurmayı bilme- li... "Şiir nasıl yazılır?" Hiçbir şair bunu sormaz. Ne başkalanna, ne kendine. Otucurken yazar, dolaşırken yazar, uyku- dabile!.. Şiir nasıl yazılır, demiş Mayakovski, Salâh BirseJ de "Şiirin llkeleri'nde "şi- ir nasıl yazılmaz"\ anlatmıştı. Şiir riedir? sorusuna>eo iyi yanıtı da o veıdi. 'Şiirmaydanoz değildir?" Nedir pe- ki? "Göklere yükselen nazenin birbalon mu?" İşte, ne olup olmadığı anlatılama- yan bir şeydir şiir... Bir müzik parçası, bir senfoni, bir sonat nasıl anlatılamazsa, şiirdeöyledir. Gelelim Mayakovski'nin dediklerine: "Şiir üzerine bu yazıyı yazarken bil- giçlik taslamak istemiyorum, bir uygu- layıcı olarak yazmak istiyorum. Yazımın hiçbir bilimsel yanı yok. Bir kez daha vurgulamak ısterim ki bir insanı şairliğe götürecek, onun şiir yazmasını sağla- yacak kurallarkoymak değildir amacım. Böyle kurallaryoktur. Şairbu kurallanya- ratan kişidir." Şiir kitaplan masamda yığın y>ğın! Sev- diklenm, beğendiklerim, yanna kalacak- lar, bir okunup unutulacaklar, birbirinin benzeri olanlar... Hepsi şiir. Hiçbirine kı- yamam. Hepsi saygıya değer, sevgiye de- ğer... Ama kalacak olan. dillerden düş- meyecek olan, şimdiyi geleceğe taşıya- cak olan, o kadar az ki!.. Şiirseverlerin, şairterin Mayakovski'nin "Şiir Nasıl Yazılır?"\r\ı (Çeviren Yurda- nur Salman. Yaşantı Yayım) okumalan- nı dilerım... Eşitsizlik!.. B E R Î N TAŞAJV Emekli C Savcısı M emur aylıklanna nu, ödeneğini. lojmanını. sekreterini yapılacak zam ora- çoğunluk bilmiyor. Milletvekili maaş- nıveişçiemeklilik yaşmın belirlenme- sinden sonra gün- ler, haftalardır işçi. memur ayakta. Toplu eylemler, miting ve yürüyüşler yapıhyor. Işçi bugünkü koşullarla, altmış yaşına varmadan 'me- zarda' olurum; memur, yüzde yirmi zamla çocuğumun okul giderlerini bi- le karşılayamam, diyor. Bir TV kana- lı, Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan'la Türk-tş Başkanı Bayram Menü i davet etmiş. Yaşar Okuyan: - Ben ilk kez 'kral çıplak' diyen ada- mım. Emeklilik yaşını 58-60 yapmaz- sak, SSK. bes yıl sonra emekli maaşla- nnı ödeyemez, batar, diyor. Türk-Jş Başkanı: - lstenilen fedakârltğa katlanmaya hazınz, yalnız eşit uygulama olsun. Milletvekilleri, iki yıl sonra emekli olu- yor, işçilerin 15 yıl sigorta primi öde- yip 60 yaşında emekli olması isteniyor. Siz milletvekillerine ayncalık tanıyan 'kıyakemeklilik' uygulamasından vaz- geçip milletvekillerini de sosyal gü- venlik reformu ile ilgili yasa kapsamı- na alabılecek misiniz, diye soruyor. Ya- şar Okuyan lafi eviriyorçeviriyor. açık bir şey söyleyemeden konuyu başka yöne çekmeyelim. diyerek noktalıyor. Yani 'ölmn hak,ama komşuiara' demek istiyor. Bakanın 'kral'a kafa tutuşu bu- raya kadar. Bugün işçi kesiminden olsun, işve- ren kesiminden olsun, kimse emekli- lik için 38 yaşm sa\ıınmasını yapamaz, yapmıyorda. Bugünkü koşullarda me- murlar için yüzde 50 zammın da savu- nulur bir yanı yok. Işçiyi, memuru, emekliyi isyan ettiren, sokağa döken eşitsizlik, yapılan işlerde açıklık olma- ması. Halİun istedıği şeffaflık, düriist- lük. Asgari ücret belli, en yüksek dev- let memuru maaşı belli; emeklilik sü- resi, aldıklan ikramiye belli. Amamil- letvekillerinin aldığı maaşı, yolluğu- lan, milletvekilleri tarafından istedik- leri gibi arttınlmasm, bir kurala bağlan- sın, eşitlik olsun diye 27 Mayıs devri- minden sonra 1961 Anayasası'nabirhü- küm konulmuştu: "Mületvekili ödeneğinin a> lık tutan birinci derecedeki devlet memurunun avhğını,yoüuk da ödeneğin yansını aşa- maz.lB!vlMüyelerminayhkwödenek- lerinc her ne surctJc olursa olsun yapı- lacak zamveekler, ancak bu zara ve ek- leritakipedenmiletvekffigendseaınin- densonra uygulanır" Mad. 82. (tkinci cümle 1982 Anayasası ile kaldınldı). Bu suretle en yüksek maaş kiminse, milletvekili maaşı da otomatik olarak onunkiyle eşit hale getiriliyordu. O ta- rihte en yüksek aylık alan birinci dere- cedeki devlet memuru yargıç ve savcı- lardı. Milletvekilleri maaşlanna zam yapmak isterlerse yargıç maaşlanna da zam yapmak zorundaydılar. Bu uygu- lama beğenilmedi. 1980'den sonra ya- pılan anayasa değişikliğinde 1961 Ana- yasası'nın 'temd haklar ve özgüriük- ler' bölümünde kişi ve kurumlara ta- nınan özgürlüklerin kısıtlanması ya- nındamilletvekillerinin 'ödenekveyoJ- hıklan'yla ilgıli 82. maddesi de değiş- tirildi. Bugün de yürürlükte olan 1982 tarihli anayasanın 86. maddesine göre, milletvekillerinin ödeneklerinde 'en yüksek devlet memurunun almakta ol- duğu miktar'a ölçü olarak 'birinci de- recedeki yargıçlar' yerine 'Başbakan- lık Müsteşan'nın maaşı esas alınmış- tır. Başbakanlık Müsteşan'nın maaşı her yıl Başbakanlıkça belirlenmekte, mil- letvekili maaşlan da ona uydurulmak- tadır. Bu uygulamaya göre temmuz ayı başında: "Ayhklan Başbakanhk Müs- tesan'na endekslenen mületvekilleri- nin maaşlan 1 mttyar 220 mflyon, 21. dönem mittetvekillerinden yakbşıkya- nsı kıjak emeklilikten yararlandığı için onlann da maaşı 1 mttyar 900 milyon Mrayı buhıyor" (Cumhuriyet 5.7.1999). En yüksek maaş alan 30 yıllık birinci derecedeki yargıcın maaşı 460.760.000 TL 'HâkünlerveSavcılarYüksekKu- rulu'nun sesini yükseltmesi bu yüz- den. lstedikleri 'ulufe' değil. Anayasa- daki 'yasama', 'yürütme', 'yargı' erki arasındaki eşitliğin kâğıt üstünde kal- mayıp yargıç maaşlanna da yansıma- sı. Kamuoyunda 'layak emeklilik' diye bilinen ayncahkh emeklıliğin bir yasal dayanağı var mı; ne zaman. nasıl çık- tı? Milletvekilleri, bu sözcüğün kulla- nılmasından çok rahatsız oluyorlar. Pe- ki 30 yaşını dolduran, ilkokul mezunu bir milletvekilinin iki yıl vekillikten sonra 30 yd görev yapmış yüksek mah- keme başkanlannın. kuvvet komutan- lannın, müsteşarlann önüne geçerek onlardan daha fazla maaşla emekli ol- masının adına ne denir? Bu yolun açıl- masına 1982 Anayasası'nın 86. mad- desine eklenen bir fikra neden oldu. "TBMM üyelerine ödeneceködenek ve yoOuklar, kendilerine sosyal güven- lik kunıluşlan tarafından bağlanan emekli ayuğı ve benzeri ödemelerin ke- sflmesini gerektirmez.'' Bu anayasa hük- münden cesaret alan milletvekilleri, 'kıyakemeklilik' diye anılan yasayı ha- zırladılar. Ancak anayasanın eşitlik il- kesine ve kamu vicdanına aykin olan bu yasa, yedinci kez Anayasa Mahke- mesi'nce iptal edildi. Bir önceki dönemde (20. dönem) 546 milletvekilinden 78 milletvekili dışında 468'i hem emekli, hem millet- vekili maaşı alıyormuş. (Milliyet, 11.9.1998). "21. dönem mflletvekilleri içinde iki maaş alacak milletvekili sayı- sı,ilk belirtemelere göre 288" (Milliyet, 15.7.1999). Yine basından öğrendiğimize göre bu tatlı emeklilikten yararlanamayan mil- letvekilleri, yeni bir hazırlık içindeler- miş. Sahi bir de 15 Nisan seçimlerin- den önce peşin alınan üç aylık (5 mil- yara yakın) maaşlar vardı. 20. dönem milletvekillerinden çoğu seçilemedi, çalışmadan aldıklan üç aylık maaşı ver- diler mi? Cumhuriyef k ı t a p I a r ı Mustafa Balbay ORTA(DAKİ) ASYA ÜLKELERİ Kalemınden bal damlayan gazeteci Mustafa Balbay, Atatürk'ûn 23 Ekim 1933"te, "Sovyetler Birliği'nin ne olacağını kimse bugünden kestiremez... Bugün elinde tuttuğu milletler avuçlanndan kaçabilir" sözleriyle tanımladığı: avuçlardan kaçan ülkeleri gezdi dolaştı. y Cumhurtyrt Çağ Pazariama A.Ş. Türkocağı Cad. No:39/41 i ^ krtapkulubü (34334)Cadaloû1u-lstanbul Tel: (212)514 01 96 Cumhuriyeİ k ı t a p 1 a r ı Oral Çalışlar İSLAM/DA KADINVECİNSELLİK "Abdullah Öcalan ve Kemal Burkay'la" yaptığı röportaj nedeniyle 13 ay hapis cezasına çarptınlan Gazeteci - Yazar Oral Çalışlar, bu kıtabında Islam'da kadını temel kaynaklara dayanarak ve de titizlikle inceliyor. kitap Çağ Pazariama A.Ş. Tüfkocağı Cad. No:39/41 (34334)Cağaloğhj-lstanbul Tel: (212)514 01 96 KAC1RDIGINIZYAPİMLAR TAKSİM SERGİ SALONU'NDA 29 Temmuz Perşembe (Bugün) KUĞUGÖLÛ (Bate4perde) Tchaikovsky'nin ölümsüz yapıtında Fonteyn ve Nureyev Viyana Senfoni Orkestrasını John Lancbery yönetiyor (Vıdeo Gösterimi) Saat:15.00 ve 18.00'öe Süresi: 106.30 Dakika İstiklal Cad. (Fransız Konsolosluğu yanı) Taksim Tel: 252 38 81 82 Bîr ekmek II v Cumhuriyet Her günkü ıkı gereksımmınızın koruyucu tocbaa Cumhunyet Kıtap Kulübû reyonlannda 24 SAAT 16BETÇİ KİTArÇI: «212 514 I I «6 HER tŞLEM BİR TELEFONLA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear