22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 23 TEMMUZ 1999 CUMA 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Hakan Şenocak 'Naj'da 'gerçekliği anlatan imkânsız', düşsel öyküler aktanyor ' Yaşamı gerçekdışı algdıyorum' FECtRALPTEKÎN Nazann 'değmeye kıyamadığT gü- zellergüzeli Naj... Cengiz Ali'nin 'fir- ünalaraboyanmış'yeşilgözleri... Ak- lı baştan 'firar ettiren' aşk... Her şeye ragmen 'yaşanüası' olan hayat... Ve ölümünunuttuğu' Mavi kadın... Ha- kan Şenocak'ın düşsel dünyasına hoş geldiniz! llk çalışması 'Karanfilsiz' ıle 1987 Akademi Kitabevi Öykü Birincilik Ödülü'nü alan, ardından 1990 yılın- da ikincı yapıtı 'Gülayşe Yabancının Aşkı'nı yayımlayan Hakan Şenocak'ın üçüncü öykü kitabı 'Naj' kısa bir sü- re önce Can Yayınlan'ndan çıktı. Ya- zara geçen yıl Sabahattin Ali Öykü Başan Ödülü'nü kazandıran Naj, ger- çekle gerçeküstünün keşişme nokta- sında keyifle okunan masalsı öyküler sunuyor okura. Şenocak, kitabında gerçekliği konu edinerek sıradışı ka- rakterlerin düşsel öykülerini anlatı- yor. Yazarla gerçeküstücü edebiyat, düş- ler, yaşam ve Naj üzerine konuştuk: -Sizi gerçeküstücü edebiyata yönet- ten neden nedir? Bazı şeyler okuyup öğrenerek seçil- miyor; kendine en yakın olana yöne- liyor insan. Gerçekdışı bende zaten var: ben yaşamı böyle algılıyorum. Edebiyat ise bunun en kolay ortaya çıktığı yer. Gerçekçi edebiyat, adı üze- rinde, gerçekçi bir ız üzerinde yürü- yor. Sonunu görebilmek sıkıyor insa- nı. Bana hayaller daha cazip geliyor. Hani yönlendirilebilir rüyalar vardır; ben öykülerimde böyle bir yol izliyo- rum ve bu lezzeti yakalamaya çalışı- yorum. Rüyalar edebiyat yapıtı olabi- lecek bir dramatik bütünlüğe sahıp değiller belki, ama rüyaya ait bir par- ça öyküye kaynak olabiliyor. Yine de öykülerimin uçuk kaçık yanlan olma- dığını görüyorsunuz. Fakat öykünün bir yerinden bir gerçekdışı fırlayabi- Uyor; küçük bir şaka gibi... 'Naj'ın sesini çok sevdim' - Düşlerin sırursı/Jaşması. gerçeküs- tücü edebiyan yazar için daha ke>ifli birçalışma alanına dönüştürüyor mu? Bu doğru, ama yine de düşlennızi bir yerde sıntrlamak zorundasınız; çünkü başka insanlann düşleriyle sı- nırlısınız. Herkes kendi sımrsızlığın- da düş kurabilir, ancak okurla ortak dü- • Herkes kendi sınırsızlığında düş kurabilir, ancak okurla ortak düşü kurabileceğiniz bir yer olmahdır. Sının önsezi belirler; yazmanın sırn da budur galiba. Düşler de yaşadıklanmızdan doğuyor; dolayısıyla öykülerimin kaynağı yaşamın ta kendisi. (Fotoğraf: UĞUR DEMİR) şü kurabileceğiniz biryer olmahdır. Sı- nın önsezi belirler, yazmanın sırn da budur galiba. -Naj 'da düşsel öyküler anlanrken bir yandan da kadın-erkek üişkisi. aşk, ev- lilik. adalet. insanın doğa üzerindeki hükmü gibiyaşam gerçeklerini sorgu- luyorsunuz... Düşler de yaşadıklanmızdan doğu- yor; dolayısıyla öykülerimin kaynağı yaşamın ta kendisi. Gerçek yaşamda- ki sorunlan başka bir estetikle öykü haline getirdiğim söylenebilir. Şiirin olanaklanndan yararlanıyor, çok faz- la imge kullanıyorum. 'Adam kadını dövdü' demek yerine, olayları anlat- manın farklı ve daha kabul edilebilir yollannı deniyorum. - Yaşamı sorgularken, yine de çok iyimser ve insancıl bir yaklaşım sergi- liyorsunuz— Yaşama dair genel bir hoşgörüye sahibim. Ölüme karşı hayattan yana ol- mak diye bir prensip oluşturdum ken- dime. Her canlının mutlu olma hakkı vardır. Bütün politikalar böyle bir pren- sip üzerine inşa edilmelidir diye dü- şünüyorum. Mutluluğu gölgeleyen her şey Ölümden yanadır. Zeki bir canlı ola- rak insanın kesinkes hayattan yana ol- ması gerekir. Kendi gereksinimi de budur zaten. Örneğin aptalca paylaşım savaşlan olmasaydı tıp çok büyük ıler- lemeler kaydedebilirdi. Oysa çoğu za- man gribin karşısında bile çaresiz ka- lıyoruz. Savaşa harcananlar öncelik- le AIDS'i durdurmak için, yoksullar için, aynmcıhğm giderilmesı için har- canmalıydı. - Naj'da yer alan çalışmalannızı. 'Gerçekliği anlatan imkânsız öykü- ler" olarak nitelendiriyorsunuz. Peki ba- zı öykülerde rastladığımu aşk, bu tüm- cenin hangiyanındaduruyorsizin için? Gerçeği anlatıyor gibi ılerlerken, gerçek yaşamda olamayacak şeyler oluyor öykülerimde. Örneğin bir öy- kümde 'Ölüm onu unutmuştu' diyo- rum. Böyle bir şey yok; ölüm unut- maz... Naj'daki aşk da gerçek yaşam- da bulamadığımız, amabenim imkân- lı olmasını istediğim gibi bir aşk. Bu- günün erkek ınsanının. Naj öyküsün- deki Ömer karakterine dogru ilerleme- sinden söz ediyorum. Aşk, bir başka- sını kendinden çok sevme hali olma- h. Aşk, bu korkunç dünyaya katlana- bilmek için tek umut. -Öykülerinizdeki olağandışı karak- terleri nasü yaratıyorsunuz? Gerçekçi edebiyatın beni sıkan yan- lanndan biri de, karakterlerinin çok bil- dik olması. tlginç karakterler okur için de daha rahat bir okuma sağhyor. Özel- likle ilginç karakterler yaratmak için uğraşmıyorum, ama bana ilginç gelen- leri yazıyorum. Örnegin Naj, gerçek olamayacak denli güzel birkadın. Ona Zeynep adını verip önyargıya, insan- lann önceden tanıdıklan Zeyneplerden bir şeyler aramalanna yol açmak is- temedim. Naj ismini de tümüyle ken- dim ürettim; bu kelimenin sesini çok sevdim. Hem Naj her dilden olabilir. Türkçe, Osmanlıca. Farsça, Hintçe, Kürtçe, hatta Fransızca... 'Ruhumda geziler yapıyorum* - Bize biraz da ö\ kü yazma süreci- nizden söz eder misiniz? Önce aklımda bir ses, sözcük ya da görüntü uyanıyor; ardından bir cüm- le çıkıyor ortaya ve kafamda zaman- la olgunlaşıyor. Bir öyküyü tamamla- mam 8-10 ay sürüyor. Masaya çok sık oturuyor, çok fazla değişiklik yapıyo- rum. Ben. yazarken yaşadığımı de- rinden hissediyorum. Ruhumda. kü- çük bir bahar bahçesindekine benze- yen geziler yapıyorum. Kendimi ele geçirmeye çalışıyorum, ruhumu ona- nyorum. Tabii yazmayı sürdürmemin önemlı nedenlerinden biri de kitabım çıktığı zaman annemin, arkadaşlanmın mutlu olması. O zaman ben de mutlu oluyorum. - Üzerinde çalışmakta oldugunuz yeni bir proje var mı? Yıllardır notlannı aldığım iki ro- man projem var. llkini 300 sayfa yaz- dım ve bıraktım. lkincisıni neredeyse bitiriyor gibi oldum ve onu da bırak- tım. Şimdi yeni bir projem var. Onu da 200-300 sayfa yazıp bırakacağım galiba. Yine de romanın öyküye göre çok daha kolay yazılabildiğini gör- düm. Böylece yazılmış olan binlerce sayfalık romanlara şasarak bakmaktan kurtuldum; çünkü ben bir paragrafı bile binbir çileyle yazıyorum. Hikâye- lerin bittiğinden emin olmam için ay- lann geçmesi gerekiyor. Şu günlerde Naj'dan önceki iki öykü kitabımı el- den geçinyorum. lkisini 'Karanfilsiz' adı altında. tek kitap olarak yayına ha- zırlıyorum. «1 Cau sevdiamapopla evliydi Ajlan Büyükburç, trafik kazası sonucu 29 yaşında yaşamını yitirdi Macar Devlet Opera Balesi tstanbul'da sahneleyecek CUMHUR CANBAZOĞLL Dün sabah gazetelere ulaşan ajans haberinde. Erol Bü>ükburç'un kızı Ajlan Büyükburç'un, Fethiye ya- kınlannda aşın hız nedeniyle gerçek- leşen kazada yaşamını yitirdiği ya- zıyordu. Ölüm haberinde bile o, Erol Büyükburç'un kızıydı. Müzik dünyasmda da önce Erol Büyükburç'un kızı olarak tanınmış- tı. Oysa düne kadar kariyerine ne yazdırdıysa hep kendi bileğinin gü- cüyle yapmıştı. Küçük gruplarda caz standartlan söyleyerek profes- yonel müzik yaşamına atılmış, pop ve pop cazla repertuvannı genişlet- mişti. Müthiş hırslı ve istekliydi. Tekniğini geliştirmek için her yola başv urduğu dönemde yerh pop pat- lamış ve gençlere daha kolay ünlen- meninyolu açılmıştı. Soyadını kul- lanmadan, Mine ile birlikte bir grup kurmuş ve Ajlan-Mine adıyla ker- vana katılmıştı. AşkOlsunalbümüyle listelerde iyi yerlere gelmişlerdi. Cesur gıyimle- riyle, danslanyla, sempatik davTanış- lanyla dikkat çekiyorlar. sahneden de talep görüyorlardı. Bir süre sonra Mıne'yle yollannı ayınp tek başına Tutunup Kendime adlı solo bir pop albümü yaptı. Hiç- bir zaman popta bir yıldız konumu kazanamadı, ama sesi ve yorumuy- la söylediği parçalara bırkaç numa- ra büyük gelen bir stile sahip oldu- ğu ortadaydı. Ajlan, medyanın tuttuğu bir pop- çuydu, adını da duyurmuşru, ama gönlünde daima ilk gözağnsı caz yatıyordu. Her fırsatta, para ve şöhret için pop yaptığını, bu türde çalışmalan- nı sürdürecegini. ama bir gün mut- laka caz albümü çıkartacağını belir- tiyordu. Lokallerde, dosf toplantı- lannda caz söylüyor, türlü oluşum- larda yeralarak bu türde iyi işler ya- pabildiğini gösteriyordu. Son ola- rak geçen yıl l luslararası İstanbul CazFestivali'nde Baki Duyariar.Ne- zih Veşiinil ve Deniz Diindar'la bir- likte konser vermişti. Önder Focan Tunes Sung By The Vocaüsts albü- münde parçalan Sibel Köse ve Ay- dm Katiya ile birlikte yorumlamış- tı. Focan, ancak enstrümantal caz albümlerinin üretilebildiği Türki- ye'de yetenekli genç caz şarkıcıla- nnı da öne çıkarmayı düşünerek böyle bir albüme imza atmıştı. 29 yaşmdaydı v e cazda iyi bir ye- re gelebılmek için önünde uzun bir yol olduğuna inanıyordu. Önder Fo- can'ın yardımıyla bu yolda önemli bir adım attıktan sonra yeniden po- pa dönmüş ve tatil sonrası ikinci so- lo albümü için Aura şirketiyle gö- rüşmeler yapmıştı. Sesine güveniyordu ve geçen yıl Jazz dergisinde yayımlanan mini söyleşıde şunlan söylüyordu: "Sop- ranovum. Göğüs sesi olarak çokyu- kan seslerim var benim. Ben pes pes cahşıyorum. Caz repertuvarnndaen pes nereye çekebiliyorsam, orada sövterim. Sö\lediğim tonlar altolann söylediği tonlar, ama o zaman gelişi- yonım işte. V üzde yüz kaliteli birse- sün yok, odoğuştangelen birşe>; ama çok parlak bir sesim var. Ne kadar boğuk bir mikrofon verirsen ver, ne olursa oteun. duyarsın sesüni." 4 Zaman9 cazcının lehine işler9 Kültür Servisi - Ajlan Büyükburç önceki gün yayımlanan Mimoza dergısmde caza olan tutkusunu ve yaşam felsefesini şöyle dile getinyordu. • Zaman, bir caz şarkıcısının her daim lehine işler. Ne kadar çok zaman geçerse, o kadar iyi söyleme şansın vardır caz müziğinde. Çok iyi olma şansın vardır. Çünkiı. çok fazla yaşanmışlıkla ilgili bir şey caz. Mesela bugün kendimi kötü hıssetsem, başka bir zaman bana farklı bir şey katacaktır. Bu nedenle, en az bir 30 yaşına varmayı planlıyorum bir caz albümü yapmak için. • Pop müziği hâlâ yapıyorum ve yapacağım da! Çünkü yaşamımı devam ettirmek zorundayım! Örneğin Amerika'daki caz şarkıcıları da öyle yapıyor. Randv Baker çok önemli bir popçunun arkasında saksofon çalabiliyor. Bana cazdan sonra en yakm gelen müzik pop. O yüzden söylüyorum. • Ben bir pop stan değilim. hiçbir zaman olmadım. Olma kapasitem çok fazla var, ama istemedim. Yapamazdım. Çünkü ruhum istemiyordu. Bir yandan da yıldız gibi parlamak hoş geliyor. Ama ayın karanlık yüzünde kalmak daha cazip geliyor! Bu da bir çelişki. Bununla da ilgılı sorunlarım var. Hep böyle iki uçta geziniyorum. Ortası olmuyor hiçbir zaman. Ya zamanla öğreneceğim ya da hep böyle olacağım! • Çok fazla çelışkı yaşıyorum, hiç belli etmesem de. 'Yeşil ohnak kola> değil' diye bir şarkı vardır. Ben yeşilim! Bu da hiç kolay degıl. Kırmızı ya da çok ciddi bir şekılde önemli bir mor olabilecekken yeşil olmayı tercih ediyorum. Kendi tercihim oldugu için daha değerli. • Mütevazı olmamayı iki ay önce öğrendim. Çünkü iki ay önce bazı olaylar oldu hayatımda. Şöyle bir dönüp geçmişe bakmamı sağladı. Ne kadar mütevazı olduğumu gördüm her konuda. Artık mütevazı değilim. Ama haddimi de bilirim. Yapabileceğim şeyi söylerim, yapamayacağım şeyi de. Kibariye gibi şarkı söyleyemem. Çünkü o çok iyi söylüyor. Ama ben, Türkiye'de cazla ilgili olan ve emek harcamış on insandan bir tanesiyim. Çaykovski ile Anna Karenina KiUtürServia-GençPamukbankSanatEtkinlikleTİ'nin bu yılki konuğu. dünyanm en büyük klasik topluluklan arasında sayılan ve yaklaşık 150 yıllık bir geçmişi olan Macar Devlet Opera Balesi. Topluluk, dünyaca ünlü Rus yazar Tnbtoy'un Anna Karenina adlı yapıtmı sahnele- yecek. 19. yüzyıl Rusyası 'nda aşkı ve sorumluluklan arasın- da bocalayan bir kadının dramını anlatan Anna Kareni- na, 1 -5 Eylül tarihleri arasında Cemil Topuzlu Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda sahnelenecek. Topluluğun ls- tanbul'daki gösterisine, GyulaJarmaiyönetimindeki 54 kişilik Macar Opera Orkestrası eşlik edecek. Aşkı ve sorumluluklan arasında bocalayan ve geçen yüzyılın asla direnilemeyecek kurallannı yıkmaya cesa- ret eden aristokrat bir kadmın trajik öyküsünü konu alan Anna Karenina balesi, sahnelendiği ülkelerde 'oldukça kalabahk ve çok kademeli bir romandan mükemmel bir beceriyle sahneye konulan bir dans-drama' olarak nite- lendiriliyor. Koreografisini, aynı zamanda ünlü bir balerin olan Macar Lifla Partay'ın yaptığı, dekor ve kostümleriyle 19. yüzyıl Rusyası'nın ihtişamını gözler önüne seren Anna Karenina balesi, Çaykovski'nin senfonik yapıtlannın kullanılmasıyla romantik bir içerik kazanıyor. YAZI ODASI SELİM İLERt Füsun Akatlı'nın Yapıtlanı Boyut Yayınları özenli bir dizide Füsun Akatlı'nın. yapıtlannı okura yeniden sunuyor. Dördüncü kitap,' Düşünce Ufkunda Pupayelken. Bir de alt başlığı var dördüncü kıtabın: "Edebiyat üzerine denemeler / Denemeler üzerine yazılar." Füsun Akatlı çağdaş edebiyatımızın büyük ve belki de son koruyuculanndan. Her yazısında du- yumsanm, Füsun Akatlı kılı kırk yaran bir eleştirmen- dir ama, ondan da önce, bir edebiyat adamı, bir şa-' ir, hikâyeci, romancı, bir yaratıcı yazardır. Belki bu yüzden, denemelerinde, roman tadı ko- şuşup durur. Eleştirilerinde yaratıcı yazarla adeta öz- deşlik kurar. Kendimden biliyorum, yazardan daha iyi saptadığı an'tar, izlenimler, duyuşlar söz konu- sudur. Düşünce Ufkunda Pupayelken'de çağdaş ede- biyatımız 'deneme' açısından taranıyor. Zamandi- zinsel ya da deneme tarihimizin (tarihçemizin) akı- şı sıralaması değil kitabı belirieyen. Füsun Akat- lı'nın değişik zamanlarda, değişik yazarlarda konak- layışları, o konaklayışlardan ortaya çıkan, incelik yüklü yazılar. Ağırlık noktası Salâh Birsel diyebilırim. Akath'da Salâh Birsel'in özel yeri var Önce denemeci. BirselV en katkısız ve en ka- tıksız, en özgün denemeci olarak, deneme konu- sunda söylediklenmizin en tipik temsilcisi olarak gö- rûyorum. Tıpik ama, deneme türünde tıpik olmak atipik olmayı içerdiği için, bir o kadar da atipik." Salâh Birsel'in unutulmaz yapıtları için yazılmış yazılar: Kuşlan Örtünmek için, Kurutulmuş Felse- fe Bahçesi, Yapıştırma Bıyık, Kediler\ç\n... Bu ağırlık noktası, sonra, denemenin (ve eleştı- rinin) başka yazarlanna açılıyor, Düşünce Ufkunda Pupayelken boyunca. Fethi Naci, Ahmet Oktay, Mehmet H. Doğan, Enis Batur, Ferit Edgü der- ken, bir de bakıyorsunuz ki edebiyatımızın dene- me çabası, Akatlı'nın perspektifinden önümüze se-. rilmiş. Düşünce Ufkunda Pupayelken güzel kitap, Akat-, lı çok usta bir edebiyat koruyucusu. Kitabın kendi de, dediğim gibi, iyi kâğıda, özenle basılmış. Yalnız. o düzetti yanlışlan! Nasıl gözden kaçmış? Nasıl bu, kadar çok olabilir?! Ben yine Füsun Akatlı'nın yazariığına döneyim. Edebiyatımızın bir cilalama, pazarlama, tezgâhla- ma ticarethanesine döndürülmek istendiği şu yıl- larda, Akatlı, bıldiği yolda, eski yöntem, gerçek ede-' biyatın ardını kovalıyor. Günlük modaların, gelgeç ünlendirişlerin yanına bile yaklaşmıyor. Yann öbür gün, edebiyatımız yalan dolan satışlardan filan kur-. tulur kurtulmaz, Akatlı'nın yazılan bu umarsız zama- nın en aydınlık kılavuzu olacak. Değerli yazanmızm bir başka çabası da, Metis Ya-' yınlan'nın -her bakımdan- özenle sunduğu Bikje Ka- rasu kitabında gizlenmiş. Evet, o kadar tutkuyla bek- lediğım Lağımlaranası ya da Beyoğlu sonunda ya- yımlandı. Bilge Karasu, ölümünden önce, bütv^n yazılannı, Füsun Akatlı'ya emanet etmişti. Bu yazıfandan 'an-, iatı' diyebileceklerimiz Lağımlaranası'nda dertendi. Daha doğrusu, Füsun derledi. Nefis bir önsözle: "Gün Battı, Yazık, Arkalannda." Önsözü okurken, gerçek bir edebiyatseverin, kendi yazısına çizisine verdiği emeği, bazen bir baş- ka usta için de nasıl verebileceğini ayırt ettim. Fü- sun sanki çocuk kadar sevinçli: "Şimdi bu kitapla, hiç o/mazsa, o ad ve Bilge Ka- \ rasu 'nun yıllarca göz ve gönül nuru döktüğü o met- nin önemlice bir parçası edebiyatımız içinde yaşar-. lık kazanacak." Günümüzün trajikomik Amerikan pazariamacılı- ğında, gerçek edebiyatımızın -savunulmaya değil- se bile- yorumlanmaya ihtiyacı var. Füsun Akatlı bir yorum ustası. Keşke diyorum, biz Cumhuriyet okur- lan, onun gönülden yazılanna Cumhuriyet'te de ka- vuşsak... Takvimde İz Bırakan: ' " "Yıllar geçtikçe de Beyoğlu, birara teyzemi, bir- çokyakınımı, arkadaşı, tanıdığı da sanp içine almış, ötelere iletmiş bir su, ağır bir su, kokulu, kihi, çi- çeklerle sevinçleri, yoksulluklarla gözyaşlannı bir- birine katarak sürükleyen bulanık bir su, binlerce yaşamı yıllar boyu taşıyıp götüren, götüren güçlü birsu haline geliyor." Bilge Karasu, "BirSöylence- dir Beyoğlu", Lağımlaranası ya da Beyoğlu, Metis Yayınlan, 1999. Ataol Behramoğlu ve Haluk Çetm'in dintetisi Alanya'da • Kültür Servisi - Doğu Akdeniz Kültür ve Tarih Araştırmalan Vakfı'nın (DAKTAV) her yıl düzenlediği programlar kapsamında, bir süredır konuk olarak Alanya'da bulunan Ataol Behramoğlu ve müzisyen Haluk Çetin bugün saat 21.00'de Alanya Müzesi bahçesinde bir şiır-müzik dinletisi sunacaklar. Dinleti, Alanya Belediyesi tarafından yaphnlmakta olan Alanya Kültür Sarayı yaranna gerçekleştirilecek. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M t L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear