25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
18 TEMMUZ 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Denklem Üniversite sınavına giren öğrenciler puanlarını öğrendi. Bu puanların üzerine katsayı hesabıyla başarı puanları eklenecek ve sonra tercihler yapılacak. Ancak hem fakültelerin yerleştirmeye esas alınacak puanları, hem de fakültelerin tercih edilme oranları bilinmiyor. Çağdaş Dersane Genel Müdürü Selahattin Özakın'ın yorumu: "Çok bilinmeyenli denklemi çözmek için öğrencinin elinde tek veri var. Bilim henüz böyle bir denklemi çözemiyor." Karıncalar Istanbul'da Halkalı'dan öte Arnavutköy'ün Yavuz Selim Mahallesi'ndeki Yavuz Selim Camisi'nin imamı, ilkokul çocukları için Kuran kursu açmış. -> Kızını kursa göndermeye niyetlenen bir aile, daha önce kursa başlamış bir çocuğa soruyor, neler öğrendiğini. Minicik kız bir çırpıda anlatıyor "Başını örtmeyen kızların tabutlarını karıncalar yer, unufak eder. Dünyanın en büyük yılanı gelip onları yer." Bektrorok posta- someposta.cumhuriyetcoin.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Ecevit konuşunca borsa yükselmiş... "Rantive. kimin ağzına bakacağını bilİYor!" anada'daki büyükelçiliğimizde bir süre din görevlisi olarak çalışmış Dr. Süleyman Ko- yuncu... Diyanet fşleri Başkanlığı'ndan gönderilmiş Ottavva'ya... Görev süresi bit- miş, Türkiye'ye dönmüş... Ancak Kanada'da adın- dan söz ettirmeye devam ediyormuş Koyuncu... Kanada'dakişeriatçılartarafındanToronto'daya- yımlanan aylık "Haber Bülteni"ndeki makalesi ise dik- katleri çekmiş... Makale, Toronto'dakı arkadaşımız Engin Aşkın'ın da dikkatini çekmiş, göndermiş... Dr. Süleyman Koyuncu, makalesine birsaptama ile başlamış: "islam dini, umumi olup bütün cinlere ve insanla- ra yollanmıştır. Diğerleri ise özel dinlerdir." Sonra, dinler arasındaki "seviye"yi açıklamış: "Dinlerin saftia ve seviyelerini eğitim sistemine benzetirsek diğer dinler anaokulundan ortaokula olan seviyelere hitap etmiş, İslam ise lisenin sonu, Kâfirler üniversitenin başlangıcı aşamasınagönderilmiştir." Ottavva'daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği'nde görevlendirilmiş Dr. Süleyman Koyuncu akademik bir sıfat taşıdığı için makalesi bilimsel bir özellik de kazanmış: "Çin, Rusya ve başka dinsiz ülkeler bile dinsizli- ği halklarına kabul ettiremediler. Çünkü din doğuş- tan getirdiğimiz bir ihtiyaçtır. Havaya, suya, yiyece- ğe ve güneşe ne kadar muhtaçsak, dine de o ka- dar muhtacız." Ardından önemli bir öngörüde bulunmuş Dr. Sü- leyman Koyuncu: "Dünya aşk ve şevklerinin fani ol- duğunu anlamaya başlayan Avrupa ve Amerika ül- keleri, sonsuz cennet hayatını hak dini Islam'da bu- lacaklardır. Şayet daha önce başlanna bir kıyamet kopmazsa Isveç, Norveç, Finlandiya, Ingiltere ve Amerika. Kur'an-ı mucizul beyanın hakikatlerini kav- rayacak ve inşallah ona bütün ruhlarıyla sarılacak- lardır. Görüşü bu doğrultuda olan İslam ulemasın- dan meşhur birisi, Avrupa'nın Islamiyet'e hamile ol- duğunu ve bir gün doğuracağını söylemiştir." Dr. Süleyman Koyuncu, makalesini bir örnekle sonuçlandırmış: "Mükemmel birotomobili icateden kimseyi alkışlamak, ama direksiyon ile fren sistemi- nin lüzumsuzluğuna inanmak ne derece saçma ise dine inanmamak o derece saçmadır. Din konusun- da şansımızı zorlamamak gerekmektedir. Bu ruh ve rahmet olan Islamiyef ten ve rahmetinden kâfirler bi- le istifade etmişlerdir. Yapılmakta olan telkinatlann kâfirlere yaptığı akisler ve tesirler sayesinde onlann da ebedi hayat hakkında ümitleri vardır." Kanada'daki görevini tamamlayıp Türkiye'ye dö- nen Dr. Süleyman Koyuncu'yu yeni görevler bek- liyor! SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Bizim entelimiz gündemle demleniyor! İşbitiricilerden her şey beklenir Deneyimli gazeteci Orhan Tokat- h'nın "Kırmızı Plakalar" kitabı Hür- riyet'e manşet oldu... Olacak gibi değil, ama ANAP Ge- nel Başkanı ve Başbakan Turgut Özal'a yönelik suikast girişiminin aJ- tından sahtecilik çıktı... 1988 yılındakı ANAP Büyük Kong- resi'nde Kartal Demirağ'ın sıktığı kur- şunla Turgut özal, parmağından ya- ralanıp "gazi" olmuştu ya... Meğer, kürsüdeki itiş kakış sırasında altta ka- lan Turgut özal'ın parmağını kınk cam bardak kesmiş... Özal'ın propagan- dacısı Erkal Zenger, patmakta kan gö- rünce cam kesiğinin kurşun yarası olarak açıklanmasını önermiş... özal'ın kurmayları bu fikri çok beğenmiş... özal'ın parmağını sarıp sarmala- mışlar, kolunu da askıya alıp mille- te "kurşun yarası" diye yutturmuş- lar... lyi de... Türkiye Cumhuriyeti Başbakanf na yönelik bir suikast girişiminde "kurşun yarası" için doktor raporu düzenlen- miş olmalı... Polis, "kurşun yarası"nı soruşturmuş olmalı... "Kurşun yarası" savcılık dosyasına girmiş olmalı... Mahkemede "kurşun yarası" zabıtla- ra geçmiş olmalı... Yani... Kürsü altında yaratılan sahteciliğe, devletin kayıtlarında resmiyet kazan- dırılmış olmalı... Bir zamanlar, Türki- ye kimlerin eline kalmış... Yoksa, suikast girişimi de sahte miy- di? İşbitiricilerden her şey beklenir. ÇED KÖŞESt OKTAY EKINCI Süleymaniye'de 'Kentsel Şart'... Türkıye'nın de onayı bulunan ve İçişleri Bakanlığı'ncabirkaç yıl önce kitap haline getirilerek beledıyelere ve valiliklere dağı- tımı yapılan Avrupa Kentsel Şartı özellikle tarihsel kentler lİçtnjotom/pbilin en büyük tehli- ke olduğuna dıkkat çekerek şu uyanda bulunuyor: " Yavaş ama kesin bir biçim- de otomobil kentleri öidürmek- tedir (...) 2000'li yıllarda artık bir karar vereceğiz, ya otomo- bil ya kent diyeceğiz..." Bu metni kaleme alanlar, eğer tstanbul'un Süleymaniye semtin- lında "yaya bölgesi" yapılarak kurtanlması yönünde ise hemen hiçbir girişimde bulunmuyorlar. İkinci seçenek ise "okumuj" fakat "önemsememiş" olmala- ndır. Koskoca bir metropolü yö- nettiklerine ve parlak diplomala- ra sahip olduklanna göre "anla- mamış." olmalan da düşünüleme- yeceğinden, doğrusu bu ikinci seçenek birincisinden çok daha "vahim" bir durumu tanımlıyor. ••• Tarihsel kent dokusunu oto- parka dönüştüren "girişimcile- rin" ise sadece Avrupa Kentsel Bu fotoğraf çekildikten sonra karşıdaki ahşap ev de yanarak otoparka dönüştü... de son yıllarda yaşananlan gö- rerek sözcüklerini seçselerdi, eminim ki aynı uyanyı şöyle ya- zacaklardı: Hızlı ve açık bir şe- kilde otomobil kentleri yok edi- yor... Hele yıne Süleymaniye'deki otoparkların öyle imar planıy- la falan da değil, "tarihi evler ya- kılarak ve yıkılarak" yasadışı yöntemlerle inşa edildiğini bil- selerdi belki de sözlerini şöyle sûrdürürlerdi: "2000'li yıllarda hangisini seçeceğimize karar vermeye de gerek kalma\ acak. çünkü tari- hi kent dokusunun yerinde çok- tan otopark yelleri esecek..." • • • Acaba İçişleri Bakanhgı, "Oto- mobili mümkün olduğu kadar eski dokunun içine sokmayın" diyen Avrupa Kentsel Şartı'nı çoğaltarak belediyelere ve vali- liklere kitap halinde gönderirken "Bu kararlarda Türkiyenin de onayı var, bu nedenle siz de yaşama geçirmelisiniz" gibi bir üst yazı da iletti mi? Bunu bilemiyonız, ama aynı kitabın sunuşunda, içinde yazan- lann yol gösterici olduğu belir- tildiğine göre ortaya iki seçenek çıkıyor.Birincisi, ne Eminönü Belediyesi, ne Büyükşehir, ne de valilik yetkilileri bu kitabı oku- muş olabilirler. Okumadıkları için de otomobil ile kent arasın- daki çatışmanın çağdaş ve ev- rensel değerlendirmesini "öğre- nemediklerinden ötörü" Sü- leymaniye'deki tarih katliamına müdahale etme ve önleme gibi bir "kamu görevi bilincini" göste- remiyorlar... Bu uygarlık semtinin hiç değil- se artık şu Osmanlı'nın 700. yı- Şartı"nı değil, kent kültürüyle il- gili hemen hiçbir şey okumadık- lan, okusalar bile anlamadıkla- n. anlasalar bile inanmadıklan, inansalar bile işlerine gelmediği için uygulamadıklan kesin... Örneğin. yine Süleymaniye'de koskoca bir katlı otopark inşa eden ve bunun için de tarihsel dokuyu kaçak olarak betonlaş- tıran Sıddık Erdoğan adlı kişi, Hürriyet muhabiri Ersin Kal- kan'ın sorulannı şöyle yanıtlıyon " Yıkılan evler tahtadan, soba- lık evlerdi. Oysa modern bir otoparka ihtiyaç var." (Hürriyet - Istanbul eki / 5 Temmuz 1999) Bu "bilgili"(!) girişimcinin "sobalık" diyerek ortadan kal- dırdığı tarihi evleri korumakla yükümlü Eminönü Belediye Baş- kan Yardımcısı Coşkun Aksu ise şu açıklamayı yapıyor "Bi- zim mührümüze rağmen inşa- atı yapıyorlar, belediye zabıta- sına da saldırıyorlar." Hem eski eseri yok ederek hem de belediye mührünü dinleme- yerek koruma, imar ve diğer ya- salarkarşısında açıkça "suç" iş- leyen kaçak otopark inşaatçılan hakkında Koruma Kurulu'nun yaptığı yasal işlem başvurusu ise ilgili savcılıkta hâlâ gerekli il- giyi görmemiş olacak ki Süley- maniye'nin "modern ihtiyacını" karşılayanlar yatırımlarına öz- gürce devam ediyorlar. • • • Şimdi tçişleri Bakanlığı'nadü- şen bir görev var. Avrupa Kent- sel Şartı kitabını ikinci bir ya- zıyla geri toplamak ve TBMM'ye de başvurup altında- ki "Türkiye" imzasının kaldınl- masını istemekYa da? tşte onu da en iyi Tantan biliyordur. HAYVANLAR ÎSMAIL GÜLGEÇ KtM KtME DUM DUMA BEHIÇAK behicakiaturk.net ÇİZGlLtK KÂMİL MASARACl HARBİ SEMİH POROY TARİHTE BUGÜN MVMTAZ ARIKAN 18 Temmuz KAYBOCAN DAĞCflAR.. 1334- '7TF BUSÛAJ, HlMAtAyA PAĞL/lgf'NA MAMAN BlR AlMAtJ GeuBUNOAN ÜÇ KiŞ S/t-P/g/LMfÇTİ. HİMAtAy* DAĞ- İ PA&8AT"'ADU DOKU&UNA ÇJKMAK- TA OLAfJ DAĞCtL/IG TİPİre SAŞK/INt AyBOLMUŞ7TJ. OAHA SON- YAP/LAN AiSAAAALA/ZPA ALlnAM &AGCJLA- '•Z/N£ GA£rZ-Afi/ıUAMrÇ,/WCAK, ÜÇ /./ f/AMA*£//V ÖCÜSts SUtUJNMUŞTlJ. A PAR&AT DOBuSu, 8.126 M£T/ZE YÜK.S£fcU- Gt İLE £.l/£G££7-f9.846 myTEN SOMRA Y£- D C 6£CM£rE£>İB PANO DENÎZ KAVUKÇUOGLU 'Şaşılacak Şeyler!••• Karşımda oturan kompartman komşumun, ya- nındaki arkadaşına zorlukla hecelemeye çalıştı- ğı "Tsümrüüt" sözcüğünden, Zümrüt'ü kastetti- ğinin farkına varınca, aralarındaki konuşmaya is- ter istemez kulak kabartmıştım. Adam, bir soya- dı olduğunu sandığım ikinci sözcüğü de hecele- dikten sonra, bu kez, kompartmanda bulunan yolculardan hiçbirini hedef almaksızın, ortaya "/Vas//öaşanyor/ar?"sorusunuatmıştı. Ben, "Ne- yi?" diye sorunca, elindeki gazeteyi uzatmış, işa- ret parmağıyla gazetedeki bir haberi göstererek, "Işte bunu!" demişti. Şimdilerde, "Yeni Alman Eyaletleri" olarak anılan Doğu Almanya'da ya- yımlanan "Mitteldeutsche Zeitung" adlı gazete- nin haberinde genç bir Türk kadınından söz edi- liyordu. Gazetenin, "Şeytan Kadın" sıfatını yakış- tırdığı Prof. Dr. Zümrüt Gülbay, uzun bir bilim geç- mişi kadar tutucu bir akademik geleneğe de sa- hip 80 milyonluk Almanya'nın, Saksonya-Anhalt Eyaleti'ndeki Bernburg Yüksek Okulu'na, ulusla- rarası ekonomi hukuku öğretim üyesi olarak atan- mış, aynı zamanda da akademik unvanının yanı sıra ülkenin "en gençprofesörü" olma ayrıcalığı- nı kazanmıştı. Fakültedeki dekanı, genç bilim ka- dınından övgüyle söz ediyordu. Haber benim için yeni değildi. Bir gün önce bir Alman radyosunda kendisiyle yapılan bir söyle- şiyi dinlemiştim. Adama gazetesini geri verirken, daha da şaşıracağından gizlı bir keyif duyarak, "Bi- liyor musunuz bayım..." dedim, "Bayan Gülbay, Beıiin 'de bir işçi mahallesinde büyümüş... Anne- si babası da birerfabhka işçisi..." Sonra ekledim: "Çalışınca herşey başanlıyor... Şaşacak ne var bun- da?" Zümrüt Gülbay, Almanya'ya üç yaşında gel- miş; çocukluğu, yüzyıl başlarında Berlin'in so- kak savaşlarıyla ünlü ve 1960' lı yıllarla birlikte de bir "Türk gettosu "na dönüşen Wedding semtin- de geçmişti. Genç bilim kadını radyo söyleşisin- de, "Yaşadığım yerin üzehmde belirleyici etkisi ol- du" diyordu, "insan VVedding'de toplumsal be- ceriler kazanıyor... Bunu öğrencilerime de aktar- mak istiyorum... Biryandan, nereden gelmiş ol- duğunuzun hiçbir önemi yok, ama öte yandan nereden geldiğinizi unutmamanız da önemli... Çünkü taşıdığınız sorumluluklann kökleri, -biryer- de- geldiğiniz yere uzanıyor!" 1976yılında, oturduklan mahallenin ilkokuluna başladığında ailesi ondan, böyle parlak bir gele- ceği herhalde beklemiyordu. Belki diğer komşu kızlan ya da öbür kardeşleri gibi Zümrüt de bir mes- lek okuluna gidecek, işe yarar bir "sanat" öğre- necekti. Fakat okul yıllan ilerledikçe bu kızlarının "farklılığı" daha da belirginleşiyordu. Lise öğre- niminin 13, ortalama hukuk öğreniminin ise 5 yıl olduğu buülkede, diğer öğrenciler 24 yaşında he- nüz "ön iisans" sınavlarıyla cebelleşirken, o, ay- nı yaştayken diplomasını almış, 25 yaşında Ber- lin-Schöneberg Yüksek Ekonomi Meslek Oku- lu'nda öğretim görevlisi olarak çalışmaya başla- mıştı. Bir yıl sonra, "Avrupa Iktisat Hukuku"ndar\ doktorasını venmiş, en az 9 yıllık akademik yolu 2 yılda aşarak bir yüksek okulda kürsü sahibi ol- muştu. Genç yurttaşım yüreklendirmişti beni... Şimdi ortaya konuşmak sırası bendeydi... "Herhalde buna da şaşıracaksınız..." d\ye söze başladım, "Türkiye'de, üniversitelerdeki akademisyenlerin yüzde 33'ü de kadın!.." Bek\ed\ğ\m gibi, şaşırmış- lardı. Çünkü bu oran Almanya'da -yalnızca- yüz- de 19'du! "Ama nasıl olur?.." Bunu sorarlarken, günlük yaşamlarında, sözgelimi büyük alışveriş mağazalarında rastladıkları, sokaklarda başı be- reli, çember sakallı adamların ardında yürürken karşılaştıkları başörtülü, türbanlı, kara çarşaflı "Türk kadını resmi"ni gözlerinde canlandırdıkla- rını görür gibi oluyordum. "Bu da bizim toplumu- muzunsorunsalı..."dedim, "amasiznedense,bu sorunsalın hep tek biryanını görmek istiyorsunuz... öbüryanıyla karşılaşınca da şaşınyorsunuz!" Trenimiz Köln Gan'nayaklaşırken kalkıp, yol ar- kadaşlarımla vedalaşmaya hazırianırken, ilk ko- nuştuğum yolcu dayanamayıp sordu: "Amaya kök- tendinciler?.. Çoğalmıyortar mı?.." Aslında ço- ğalmıyorlardı. Yalnızca sesleri zaman zaman sa- yılarının üzerinde çıkıyordu. "İnsan aklı bu..." di- ye yanıtladım, "zamanzaman kuşlaşıyor... Ak'a da konuyor, boka da!.." Varsın, bir kez daha şaşır- sındıadamcağız!.. Biliyorum, pek "iyimser" biryazı oldu. Ama bu- gün pazar değil mi, allahaşkına?.. (Faks:0216-418 84 10) BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA: 1/ Et suyunun soguduktan son- ' ra gevşek ve es- 2 nek bir kıvam al- mış durumu... 3 Mersin yakınla- nnda kurulu pet- rol antım tesisi. 2/"Oğuz —": Karikatür sanat- çımız... Ya\ru, çocuk. 3/ llgi ekı... Su geçir- mez kumaştan yapılmış bir çe- şit spor ceket. 4/ Vol- ga'nın kolu olan bir ır- ^ mak... Fazla bön, ava- nak. 5/ Uğur. 6/ "Isim- 2 ler" anlamında eski söz- 3 cük... tskambildekoz. II 4 En büyük ustası Mon- c taigne olan yazı türü..."- -Pacıno":ABD'lisine- 6 maoyuncusu. 8/Yapım... 7 "Ben gelmedim — için Q1 Benim işim sevi için" g (Yunus Emre). 9/ Kon- ya'nm Karapınar ilçesınde sığ ve küçük bir göl... Üzeri kırmızı parafînle kaplanan bir tür peynir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ En gelışmiş konuşma yeteneğine sahip papağan cin- si... Yapılmış, gerçekleşmiş iş. 2/ "Nahit Sırrı —": Ya- zanmız... Sersem, ahmak. 3/ Bır nota... Halk dilinde de- re yatağına verilen ad. 4/ Gözde sanya çalar kestaneren- gi... İşçi. 5/ Büyük makamdakı kimseleri hoş sözlerle, fık- ra ve öykülerle eğlendiren kimse. 6/ Peşin parayla belli bir süre için bir şeye alıcı olma işi... Büyük erkek kardeş. 7/ Balık jTimurtasıyla yapılan bir türmeze... lsim. 8/ Ka- labalık... Fideyetiştirmek için aynlmış toprakparçası. 9/ Haydut... Aralanndahemangi bir bakımdan ilgi ya da ben- zerlik bulunan şeylerin tümü.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear