02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
S*YFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 1999 CUMARTESİ DIZIYAZI 12 yaşınâa bir Nurcu Gözleri fıldır fıldır dönüyordu. a Henüz 12 yaşındaydı. Ve akranlan 3 bu yıl ortaokula gidiyordu. 0 "Adınne senin?" "Nur Cemal TancuT "Baban ne iş yapıyor?" "Finike liman başkanj." "Fınike'de Nurculuk okuhı yok mu." "Hayıryok.'' "Daha önce başka Nurcuhık okuluna gittin mi?" "Isparta'ya gittim, Ali diye birisinin yanına. Kukönü'nde bir hafta kakum, Fethiye'de Hacı Mardin'in yanına geldim." "Ne öğretiyorlardı sana burada?" Gezgin esnaf olarak gelen Nurcular ve Süleymancılar, daha önce belirttiğimiz gibi köylere yayılıyorlar. Fethiye'nin Çamurköy, Girdev ve Kadıköy'ü en yoğun olduklan köyler. Çamurköyû Muhtarı Hüseyin Küçükkaratekeli ile konuştuk: "Sizin köyde nasıl çaltşıyor Nûrcular?" "Efendim eskiden çok vardı ama şimdi göç ediyorlar bizim köyden." "Neden göç ediyorlar?" "Başka köytere gidiyoriar.* u Hiç yok mu Nurcu şimdi?'* "Yok denecek kadar az. Bizim köyümüz uyanıkür, göz açürmaz onlara. Kumelendikleri yer Girdev» Ama baskını duyduktan sonra sesleri pek çıkmaz." Yıl 1975. Kemalpaşa yöresinde kurulan kamplarda "Nur eğitimi" yapılıyor. Akıl hastaneleri Nurcularla dolu1! '' Üzün bbylu sıska bir gençti. %tM Ybföül'btrköylüçocuğuydu. v . î ? '* Onunla 12 yıl Önce tanıştım. Mersin Lisesi'nde okurken arkadaş olmuştuk. Arapçayı çok güzel konuşan, zeki ve çalışkan bir öğrenciydi. Çocuklar edebiyat dersinde, "Aman A-" derlerdi, "Nedim'in şu şürini bir açıkla bize.J' A., başını önüne eğer ve istenileni yerine getirirdi. Ara sıra ben de Arapça ve Farsça sözcüklere çok ' takıldığımda imdat isterdim A.'dan. Diğerlerine olduğu gibi bana da aynı iyiliği gösterirdı. A.. Nurcuydu... Bunu açık açık söylerdi bize. Biz de bir lise öğrencisinin aydınlığında dilimizin döndüğü kadar kendi çizgimize getirmeye çahşırdık onu. Ancak yana$mazdı buna. Bir hır gür sürüp giderdi. Aradan yıllar geçtı. Evet tam 12 yıl. Bir gün dikiliverdi karşıma. Hiç degTşmemişti. Yine san benizli ve dal gibiydi. "Ne zamandır gelecektim yanına, bir firsaünı bulamadım."" "Nereden büiyorsun burada ' olduğumu?" "Neden bümeyeyim canun, gazete okumuyor muyuz biz?" Şaşınp kalmıştım. Bizim Nurcu arkadaş bir başka türlü görünmüştü bize. Acaba diyordum içimden, yoksa bir oyun mu oynayacaİc bize. "Ne iş yapıyorsun" diye sordum. "Oğretmenim. Hem de sapma kadar devrimd bir öğretmenJ B Hemen girdik konuya. Aşağı yukan iki-üç saat konuştuk. Aslında üç gün süreliydi, "Türldye'yi karartan şerîatçılık'' adlı yazımız. A., büroya geldiğinde ise birinci yazı çıkrruştı. lîginç gördük anlattıklannı ve dörde çıkardık diziyi. urcular ve Sü- leymancılann köylerdeki en büyük engelle- ri, öğretmenler. Bugûn çoğu köyde doğru dürüst ilkokul yokken Ku- ran kurslan mevcuttur. Din maskesi altında Atatürk devrimlennin düşmanlığım rahatlıkJa yapmaktadırlar. Köylülerin dini duygulannı sömüren sapık fikirli ki- şiler, birtakım politikacılardan da yardım görmekte- dirler. Örneğin pek çok Nurcu ve Süleymancı bugün politikanın içındedır. Oy kaygısıyla her şey mubah sa- yılmaktadır. Nurculann ve Süleymancılann ellerin- deki sılah ise "din düşmanı" sözcüğüdür. Muğla yö- resinde kendileriyle görüştüğümüz pek çok öğret- men. hayatlanmn tehlıkede olduğunu söyledi. Adını açıklayamayacağımız bir öğretmen ise şu il- gınç olayı anlattı: "Bir gün ilkokul 2. sınıfta okûyan bir öğrencim, bana Saıd-ı Nursi'yi tanıyıp tanımadı- ğıını sordu. Ben de kendfeine sana kün öğretti bu so- nıyu dedim? Çûnkü 8 vaşındaki bir çocuğun böyle bir sönı sormasının altında bazı gerçelder vaıth. Soraş- tnrdumw öğrendim.Oğrencim yazınNur okuluna de- vam edermiş." Bir başka öğretmenin anısı da şöyle: "Köyüngenç- lerinden birisi bana, Hoca Eefendi biz bir gün şehre ineceğiz. İnişimiz cuma günü olacak ve her yeri altûst edecegiz, dedi. Biraz sıkış- tırdım gencL Meğer Sûfcy- mancılar kandırmış. Süley- mancılann tek amacı bir gün topluca eyleme geç- mek." Olayın bundan sonra gelişimini Müdûr Nevzat Av- cı'dan dinleyelim: "Celal trfan'a hiç cevap vermedim. Belki canı bir şeye sıkümış diye düşündüm. Fakat gücöme gitmişti, bana böyle davranması. 14 yılhk meslek hayatunda ilk kez böyle bir olayla karşıiaş]yordum_" "Sizinle konuşurken dışandaki gibi sakûı miydi?" "Gayet sakindi, sadece gözleri donuktu, ama şüp- helenmiştün_" , . "Sonra?" • * " "Odama gittim. Masama oturup düşünmeye baş- ladım. Acaba ailevi durumu bozuk bir öğrenci mi di- ye. Sonra not defterimi çıkanp karışürrruıya başla- dım. Bir anda kapı açıldı ve Celal Irfan içeri girdL Elin- de tabanca vardu Sadece silah sesini duydum. O eün- de siah, gözlerimin içine bakıyordu. Kendimi sıknm ama maklanm kesilnıiş. vücudıunu sıcaklık kapla- nuşb. Kendimi kottuğa bıraktun. Gözjerimle ^'apma Celal' diyordum. Gözlerimi açtıgım zaman Muğla DevietHastanesi'ndeydim. Kurşun boynumaisabetet- mtş, omuz kemigimi parçalamıştı.-" Celal lrfan. müdürü öldürdügünü sanarak tekrar koridora çıknnştı. Bu sırada öğretmen Nurtan Atü- mışolaydan habersiz olarak müdürün odasına girmış. Müdür koltuğunda oturduğu için hıçbirşeyi fark ede- memiş, sonra dışan çıkmış. Bahçede Celal trfan'ı görmüş. Müdür vuruluyor 8Ocakl971Cuma... Köyceğiz Lisesi Müdü- rü Nevzat AVCL öğretmen eşiyle birlikte çıktı evin- den. okula geldı ve öğret- menler odasına girdi. Öğ- retmen arkadaşlanyla bir- likte her zaman olduğu gi- bi bir süre konuştu, istek- lerini saptadı ve odasına girdi. Gazeteleri gözden geçirdi, çayını içti... 1/C sınıfında coğrafya dersı vardı. Zılle birlikte odasından çıktı. koridorda yürümeye başladı. Gürültü yapan sınıflan kontrol et- ti... Bir anda gözü bahçede tek başına dolaşan bir öf- renciye takıldı... Tanımıştı bu öğrencıyi. Bu yıl gelmıştı. Lise birin- ci sınıfta iki yıllık öğrenciydi. Kendi halinde kimsey- le konuşmayan bir çocuktu. Geçen yıl Muğla Lise- si'nde okumuş, sınıfta kalmışü. "Celal gelsene buraya-." diye bağırdı Müdür Nev- zat Avcı. Celal hiç umursamadı, duymazlıktan geldı. Müdür bu kez belki duymamıştır düşüncesiyle bir kez daha çağırdı... Öğrenci cevap verdi bunun üzeri- ne: "Nevarbe_" "Gel bakayun, buraya._ r Lise birinci sınıf öğrencısı Celal lrfan ağır adım- larlamüdüre doğru yaklaştı, sonra ginş kapısından ko- ridora çıktı... "Neyin var oğhım senin?" "Sanane." i "Nedendersinegirıneduı?* .»' "Girmezsem ne olacak?" .7 . . "Zayıf dersin mi var?" "Sanane." Z/ugün çoğu köyde doğru dürüst ilkokul yokken Kuran kurslan mevcuttur. Din maskesi altında Atatürk devrimlennin düşmarüığmı rahatlıkla yapmaktadırlar. Köylülerin dini duygulannı sömüren sapık fikirli kişiler, birtakım politikacılardan da yardım görmektedirler. Örneğin pek çok Nurcu ve Süleymancı bugün politikanın içindedir. Oy kaygısıyla her şey mubah sayılmaktadır. Öğretmen Nurtan Atılmış.'ı dinleyelim şimdi de: "EHnde silah vaıth Celal'in. Tetiğe dokundu. Fakat ateş almadı. Birdaha çekti tetiği. yine ateş almadı. Ben bu zaman içindeçeşmcnin arkasına attım kendimi. Bir öğretmen arkadaş tabancanın ateşlemediğini görün- ce uzerine aülıyor Celal'in. Böylece yakalıyor öğren- ciyi'' "Nasıl tanıyordunuz CelaFi?" "Uslıı öğreflcilerden biriydi Celal, kendi halindey- dL Okulda dört sakin öğrenci gösterin deseniz, birisi Celal'dir derim™* 1 •*Celal İrfan'ın Nurcu olduğu söyieniyor. Sizin bil- gmiz var mı bundan? Örneğin din dersi ögretmeni Necatı Sunguroğlu'na Said-i Nursi'ye ait bazı şeyler sonnoş-" Diğeröğretmenler OroerBifici ve tzzetAkgül de ka- tıldılar konuşmamıza. Hepsi Celal'in birkaç gün ön- ce din dersi öğretmenine Saıd-i Nursi'nrn kitaplan ko- nusunda soru sorduğunu, Necatı Sunguroğlu'nun da "Bırak şu sapık adamı" dediğıni doğruladı. Olay, KöyceğizUe nefretle karşılanmış. Köycegiz- liler bu konuda şu bilgiyı verdiler bize: "Celal lrfan'uı ailesi Nurcudur. Celalolay gecesi sa- baha kadar Said-i Nursi'nin khaplannıokumuşvesa- bahleyin namaz küıp okula girmiş_. Kendisinin sapık flkirlere kapıknğını biliyorduk™" Celal İrfan'ın sınıf arkadaşlan da Celal'in Nurcu- lar tarafından kandınldığını söylediler. A\TII sınıftan bir öğrenci ise "Celal bazı günler kendi kendine ko- nuşurdu. Bir defa bana Nurcu oktuğunu uzun uzun anlattı" dedi... Olaydan sonra tevkif edilen 17 yaşmdaki Celal lr- fan şu anda Muğla Devlet Hastanesi'nde. Köyceğiz Cezaevi'nde intihara kalkıştıgı için kaldınldı Celal has- taneye... Keskiyle boğazını kesti ve ölümün eşiğin- den döndü. Niçin intihara kalkıştığını kimse bilmiyor. Ancak cezaevindeki tutuklular bunu şöyle anlatmış- lar: "Olay gecesi ve daha önceki geceler yatağından sıç- rtyordu CelaL Her defasında 'Kızlar gelıyor... Kızlar geliyor... Çekılın öldürecekler kızlar beni. Çıplak ge- liyor' diye bagınp ağuyordu. Olay gecesi aynı şeyleri sayıkladı ve intihara kaOaştu." Celal İrfan'ın koma halinde kaldınldığı hastanede boğazı dikıldi. tkinci bir intihara kalkıştıgı takdirde kurtulması olanaksız. Hastanede her gece aynı şekil- de sayıklıyor... Celal lıifan'ın yaraladığı Lise Müdürü Nevzat Av- cı, halen Izmir Devlet Hastanesi'nde tedavi altında. Celal trfan'ın intihara kalkıştığını kendisine anlattı- ğım zaman çok üzüldü. Bu gencin topluma kazandınl- masını istedi. "Celal'in babası çiftciy- nüş_" dedim. "Çokfakirbiraifc.büi- yorunı." "Celal'le daha önce ara- mzda bir şey geçti mi?" "En ufacık bir olay geç- medi_" Köyceğiz'de de sorduk soruşturduk, aynı şeyi duy- duk. Lise müdürü ile öğ- renci arasında hiçbir olay geçmemiş. O zaman niye yaptı bu işi Celal... Sadecebir gece önce Nur risaleleri okuyup namaz kıl- mış... Kendi kendisine ko- nuşur. kızlardan kaçan bir tipmiş... Niçin öldürmek istedi öyleyse lise müdürünü Celal? Henüz aydınlığa kavuşmadı... tleride bu ışteki giz- li elleri ortaya çıkaracaktır Türk hâkimleri... Bize kalırsa asıl suçlular ortada dolaşıyor deriz. Türkiye Cumhuriyeti'nin tçişleri Bakanrnın ülkesi- dir Köyceğiz... Karabögürtlen, Dalaman ve Fethiye seçim yöresidir... Karabögürtlen'de kum gibi kaynamaktadır Nurcu- lar... Süleymancılar, Muğla yöresinde ölüm saçmakta- dırlar. Daha geçenlerde Köyceğiz'in Dövüşbelen kö- yünde gençlerle Nurcular silahlı çatışma yapmışlar, sonunda köyün gençleri kovalamışlar Nurculan... tçişleri Bakanı Sayın Haldnn Menteşoğlu, seçim bölgenizden şöyle sesleniyor hemşerileriniz: -Biz. polisüı sadece üniversite yurtlannı basmasını okuyoruz gazeteierden. Bugün polisüı yapamadığmı halk yapıyor Muğla yöresinde. BizAtatürk devrimle- rinin bekçisi olarak sonuna dek sürdüreceğiz kavga- VL Ama polisüı de bize yarduna olmasının zorunlulu- ğunaüıanıyoruz.Size son bir defa durumu Uetiyoruz." SÜRECEK CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Iknıci Kurtuhış Savaşı mı? Batı Çalışma Grubu'nca Milli Güvenlik Kurulu'na sunulan raporda (ya da raporlarda) Gülen olayı en anlaşılır biçimde ortaya konuyor. "Türkiye'deki en etkiliirticaignıp" sozleriyle nitetenen hareketin "te- okratik esaslara dayalı bir Islam diktatöriüğü" kur- mak amacını güttüğü, bu amaca ulaşmak için "hoş- görü ve banş" mesajlanyla devlet kurumlarını "iç- • tenelegeçirmepolitikası"\z\ed\§i belirtiliyor... Fet- hullahçılann Milli Eğitim, Adalet ve Emniyet kurum- lannı ele geçirmek, sahip olduklan (vakıf, okul, ders- hane vb.) kurumlar yoluyla bir gençlik tabanı oluş- turmak, özellikle polis kolejinde etkili olmak çaba- lannın anlatıldığı raporda 350 trilyon liralık yurtdışı yatınmlanna değinilerek şöyle deniyor "8u Nurcu grubun 350 trilyon 71 civanndakiyurtdışı eğitimya- tınmlannın Türkiye Cumhuriyeti'ne ne getirdiğinin sorgulanması ve kaynağın nereden geldiği husu- su üzerine fevkalade ciddiyetle gidilmesi için ge- rekli önlemlehn zaman yitirilmeden alınmasında yarargörijlmektedir..... Uygulamalan ve etkinlikle- ri hakkında elde yeterii sayılacak bilgi olmasına rağmen, böyle büyük bir organizasyonu gerçek- leştiren teşkilat ve yapısı hakkında yeterii bilgi bu- lunmamaktadır..." Yurtseverliğinden herhalde en az kuşku duyulabilecek Genelkurmay kuruluşun- ca hazırianan raporun bir başka yerinde, "emper- yalizm" sözcüğü açıkça telaffuz edilmemiş olsa da, sonuç olarak emperyalist ülkelerin din olgusu- nu nasıl kullandıkları şu satırlarda anlatımını bulu- yor "Dinin, toplumlann siyasi tutum ve davranış- lannı etkileyebilecek karakter taşıması nedeniyle, uluslararası etkinlik amacı güden Batılı ülkelerin özellikle Müslüman topluluklaria ilişkilerinde bu ol- gudan yarariandıklan bilinen tarihi bir gerçektir. Süper güçler petrol alanlanna tekabül eden Islam ülkelerini kendi hintertandlanna almak için giriştik- leriçabalardabirölçüdelslamiyettenyararianır....." • • • Kendi kanalı STV'de Fethullah Gülen'i izliyorum... Yatak kıyafetini andıran birgiysi içinde, başındatak- ke, uykuiu seste konuşan biradam... 1972'de "Ata- türk'ü gençliğe din düşmanı olarak göstermek ve tanıtmak" suçlamasıyla üç yıl hapse mahkûm edil- miş. Af Yasası'yta cezaevine girmekten kurtulmuş. 1980'de hakkında yeni bir tutuklama karan veril- miş. Attı yıl görünüşte sessiz kaldıktan sonra 1986'da "üst düzeyde yapılan gınşimlersonucu" DGM'den takipsizlik karan almış... Bu altı yılda acaba neler oldu? Gülen olayının gelişim çizgisini izlemede 80 sonrasındaki oluşumlan özellikle incelemek gerek- li olabilir. STV kanalındaki "Hoca"yı izliyorum... "Hoşgö- rülü" görüntünün arkasındaki bastınlmış kişilikgö- rülebiliyor... Cümle kuruluşlannda, sözcüklerde, tonlamaJannda bunu duyumsayabiliyorsunuz... En tumturaklı birkaç Arapça sözcüğün yanı başında "madik oynamak" gibi bir sokak sözünü (üstelik yan- lış olarak) kullanabilen bir "mütefekkir"... Ülkesine sevgisindensözederken "Mecnun, Leyta'yı bu ka- darsevmez-ı" d^or... Belli ki pek sevdiği bu ben- zetmesini birkaç kez yinelemekten kendini alamı- yor... Konuşmasının bir başka yerinde söyledikle- ri, not edebildiğım kadanyla, aşağı yukan şöyle: "Bû- tün dünya isterse bizi kapılannda çöpçü olarak kullansın... Yeter ki gönüllehmizde iman olsun..." Evet... Mustafa Kemal'in "Hürriyet ve istiklal be- nim karakterimdir. .."ya da "çağdaş uygartık" söz- lerinden ve nedeflerinden, Nurcu tarikat liderinin yu- kardaki 'Veaze'lerinegelmişoluyoruz... Başbaka- nımızın Türk tasavvufu" konuştugu, apaçık belge- lere karşın eleştirmekten kaçındığı "mutasavvıf" böyle biri... • • • Mesut Yılmaz en sıkıntılı ve sıkıntı verici konuş- malanndan birini yapıyor... En uygun sözcükleri ararken sözcüklerin arasına izleyiciye sanki hiç bit- meyecekmiş gibi görünen süreler giriyor... Söyle- dikleri ise özetle şöyle: Fethullah Gülen olayının "sosyolojikyönü"nü anlamakgerekiyor... "Devlet- le banşık, toplumun her kesimiyle banşık dini lider ihtiyacı yok sayılamaz..." ANAP lıderine göre Fet- hullah Gülen, "toplumun büyük kesiminin, Türk toplumunun ihtiyacına cevap veren bir figür oluş- turmaktadır..." DSP'li Milli Eğitim Bakanı, Gülen'in okullanyla il- gili soruya yanıtında, sağdaki bir partinin bakanın- dan farksız görünüm çiziyor... Refah Partisi sözcü- süne göre de, bu okullann amacı "iyiyetişmiş kad- rolann devlet hizmetinde yer alması'öır... • • • Sanki Fethullah Gülen'in okullan olmasa Türki- ye devleti iyi yetişmiş kadrolardan yoksun kala- cak... Sanki Türkiye toplumunun, pahalılık canava- nndan, işsizlikten, yoksulluktan, emperyalist finans kuruluşlannın boyunduruğundan kurtulmaya, uy- garlığa, çağdaşlığa. toplumsal adalete değil de, Fethullah Gülen gibi "Gönüllerde iman olsun da, isterse bütün dünya bizi kapılannda çöpçü olarak kullansın" diyedüşünüp konuşabilen "dini liderle- re gereksinimi var... Yoksa, acaba, söz konusu si- yasal çevreier mi toplumu uyutmak, uyuşturmak için böyle bir "afyon"a gereksinim duymaktalar?.. ••• Türkiye sanki Ikinci Kurtuluş Savaşı'nın süreçle- rinden geçiyor... Hedefi "ikinci Cumhuriyet" değil, fakat Cumhuriyet'in değerlerini savunup geliştirmek olan bugünkü kurtuluş savaşının güçsüz yönü, ile- ricigüçlerindağınıklığı,örgütsüzlüğü...Ortakbirdil- de, ortak hedeflerde birleşip güçlenmek, yaşam- sal bir ödev olarak kendini dayatıyor... IRMIK/AYD11S ENGİN aengin a doruk.net.tr. Iştanbul Üniversitesi kaynıyor. Üniversitenin iyısi elbette "kaynar". Farklı görüşlerin fıkırfıkır, fokurfokur kay-. nadığı bir üniversite elbette "güze/"dir. Iştanbul Üniversitesi öyle değil. Orada cadı kazanlan kaynıyor. Farklı düşünen- lere katlanma ne söz, var olma haklannı. bile reddeden bir "anlayış" üniversite yö- netiminde at koşturuyor. Burhan Şenatalar, Çetin Özek, Bü- lent Tanör, Ali Ülkü Azraklı, Murat Or- bay, Cemal Bali Akay'ın yöneticı görev- lennden ıstıfa haberleri. gazetelerin ha- ber merkezlerine ulaştığında umutlan- dım. "Başladı. Işte, Iştanbul Üniversite- si'nden, aslında epeygecikmiş çığlıkyük- seldi" diye düşündüm. Iştanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Aysel Çelikel'in bir "demokrası dersi" nrteliği de taşıyan istifa mektubu, yazıişleri masasına konduğunda umu- dum pekisti. Iştanbul Üniversitesi'nin ge- lenegine kazılmış demokratik çıkışlan anımsadım. özgür üniversite özleminin, YÖK'lenmiş üniversite çemberini kırabi- leceğini düşündüm. İki gündür yazıişleri masasında turla- yıp Iştanbul Üniversrtesi'nin öteki fakül- telerinden, Istanbul'daki öteki üniversite- terden, Türkiye'de prtrak gibi çoğalmış bü- tün üniversitelerden yağacağını sandı- ğım destek mesajlannı, "Yalnızdeğjlsiniz" çığlıklannı aradım. Gelmedi. Profesörler susuyorlar. Türkiye'de, üniversite yaşamının bu zorlu dönemecinde profesörler susuyor! Rektör Kemal Aiemdaroğlu'nun ya- Profesörler, Susuyorsunuz! pıp ettiklerine, Iştanbul Üniversitesi'nde dekanlan yetkisiz ve etkisiz kuklalara dö- nüştürecek uygulamalarına karşı çıkabi- lirsiniz ya da destekleyebilirsiniz. Bunu anlayabiliyorum. Nitekim bazı öğretim üyelerinin Alem- daroğlu'na destek veren, istifa edenleri kınayan bir bildirisinin metni önümde. Bu metin önceki gün bizim Toktamış Ateş'in köşesinde yayımlandı da. Burhan Şena- talaVa, Bülerrt Tanör'e, Çetin Özek'e çap- sız ve düzeysiz sataşmalarla, sığ nitele- melerle kirlenmiş de olsa bu davranışı anlayabiliyorum. Bu tavır almaktır. Profesör, doçent gi- bi akademik unvanlarla donanmış "yurt- taşlar'm, kendilerini doğrudan ilgilendi- ren bir konuda tavır almalan doğal. "Ta- vırtar"\na kablmayabilirsiniz -ben hiç, ama hiç katılmıyorum- ama tavırsız kalmala- nndan iyi olduğunun da altını çizmelisi- niz. Peki Iştanbul Üniversitesi'ndeki yüz- lerce, Istanbul'daki binlerce, Türkiye'de- ki çok binlerce profesör, doçentin suskun- luklannı, tavırsızlıklarını nasıl açıklaya- caksınız? Üniversiteler, tanım gereğı özgür düşün- cenin çiçek açtığı kurumlar. Orada gen- cecik çocuklara bilim özgürlüğü, hatta özgüıiüğün bilimi öğretilir; özgür düşün- me yetisi kazandınlır. Özgür düşünme birbeyin cimnastiği de- ğil; yaşamda bire bir karşılığı olması ge- reken birdonanım. Davranışa dönüşme- yen düşünce olsa olsa "entelektüel ge- veze"\er yaratır. Bugün YÖK düzenine karşı, YÖK'ün, üniversiteleri "yüksekmek- tep" olarak kavrayan cenderesine karşı "nihayet"sesir\i yüksetten, adlan sadece "saygınlık" çağnştıran akademisyenlerin yanında yer almamak, onlara karşı çık- mak siyasal bir tercihtir. Ama bir tercih- tir. Katılmasanız bile saygı duymak, de- mokrasinJn birgereği olarak kavramak zo- rundasınız. Ama tavır bile almayan, "susan" bir akademisyenler krtlesini kavramak da zor, saygı duymak da. Kendi yaşamında yurttaşlığın, demokratlığın gereklerini ye- rine getirmeyenlerin, karşılanna aldıklan gencecik öğrencilere özgürlükten, bili- min tabu tanımazlığından, bilim adamı- nın kendi doğrulannı savunmaktaki bü- külmezliğinden söz etmeleri mümkün olabilir mi ? Profesörleri susmayan bir üniversite özlemek hakkımız olsa gerek. ••• Not: Önceki gün (perşembe) çıkan Tır- mık'ı bulamayan kimi okurlar telefon et- ti. Aslında ben de bulamadıydım. Meğer 15. sayfanın diplerinde bir yerlere saklan- mış. Dizgi kusurlan, anlamsızca birieşti- rilmiş paragraflanyla zaten anlaşılmaz lıa- le geldiğinden "saklanması" da iyi olmuş. Okuyucunun "ferasef/"ne güvenip, "diz- gi ve düzen yanlışlarını onlar nasıl olsa düzeltmişlerdir" diye ummaktan başka ça- reyok...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear