Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
S*YFA CUMHURİYET 26 HAZİRAN 1999 CUMARTESİ
DIZIYAZI
12 yaşınâa
bir Nurcu
Gözleri fıldır fıldır dönüyordu.
a
Henüz 12 yaşındaydı. Ve akranlan
3 bu yıl ortaokula gidiyordu.
0
"Adınne senin?"
"Nur Cemal TancuT
"Baban ne iş yapıyor?"
"Finike liman başkanj."
"Fınike'de Nurculuk okuhı yok
mu."
"Hayıryok.''
"Daha önce başka Nurcuhık
okuluna gittin mi?"
"Isparta'ya gittim, Ali diye birisinin
yanına. Kukönü'nde bir hafta
kakum, Fethiye'de Hacı Mardin'in
yanına geldim."
"Ne öğretiyorlardı sana burada?"
Gezgin esnaf olarak
gelen Nurcular ve
Süleymancılar, daha
önce belirttiğimiz gibi
köylere yayılıyorlar.
Fethiye'nin Çamurköy,
Girdev ve Kadıköy'ü
en yoğun olduklan
köyler. Çamurköyû
Muhtarı Hüseyin
Küçükkaratekeli ile
konuştuk: "Sizin
köyde nasıl çaltşıyor
Nûrcular?"
"Efendim eskiden çok
vardı ama şimdi göç
ediyorlar bizim
köyden."
"Neden göç ediyorlar?"
"Başka köytere gidiyoriar.*
u
Hiç yok mu Nurcu şimdi?'*
"Yok denecek kadar az. Bizim
köyümüz uyanıkür, göz açürmaz
onlara. Kumelendikleri yer
Girdev» Ama baskını duyduktan
sonra sesleri pek çıkmaz."
Yıl 1975. Kemalpaşa yöresinde kurulan kamplarda "Nur eğitimi" yapılıyor.
Akıl hastaneleri
Nurcularla dolu1!
'' Üzün bbylu sıska bir gençti.
%tM
Ybföül'btrköylüçocuğuydu.
v
.
î ?
'* Onunla 12 yıl Önce tanıştım.
Mersin Lisesi'nde okurken arkadaş
olmuştuk. Arapçayı çok güzel
konuşan, zeki ve çalışkan bir
öğrenciydi.
Çocuklar edebiyat dersinde,
"Aman A-" derlerdi, "Nedim'in şu
şürini bir açıkla bize.J'
A., başını önüne eğer ve istenileni
yerine getirirdi. Ara sıra ben de
Arapça ve Farsça sözcüklere çok
' takıldığımda imdat isterdim
A.'dan. Diğerlerine olduğu gibi
bana da aynı iyiliği gösterirdı.
A.. Nurcuydu... Bunu açık açık
söylerdi bize. Biz de bir lise
öğrencisinin aydınlığında dilimizin
döndüğü kadar kendi çizgimize
getirmeye çahşırdık onu. Ancak
yana$mazdı buna. Bir hır gür
sürüp giderdi.
Aradan yıllar geçtı. Evet tam 12
yıl. Bir gün dikiliverdi karşıma.
Hiç degTşmemişti. Yine san benizli
ve dal gibiydi.
"Ne zamandır gelecektim yanına,
bir firsaünı bulamadım.""
"Nereden büiyorsun burada
' olduğumu?"
"Neden bümeyeyim canun, gazete
okumuyor muyuz biz?"
Şaşınp kalmıştım. Bizim Nurcu
arkadaş bir başka türlü
görünmüştü bize. Acaba diyordum
içimden, yoksa bir oyun mu
oynayacaİc bize.
"Ne iş yapıyorsun" diye sordum.
"Oğretmenim. Hem de sapma
kadar devrimd bir öğretmenJ
B
Hemen girdik konuya. Aşağı
yukan iki-üç saat konuştuk.
Aslında üç gün süreliydi,
"Türldye'yi karartan şerîatçılık''
adlı yazımız. A., büroya geldiğinde
ise birinci yazı çıkrruştı. lîginç
gördük anlattıklannı ve dörde
çıkardık diziyi.
urcular ve Sü-
leymancılann
köylerdeki en
büyük engelle-
ri, öğretmenler.
Bugûn çoğu köyde doğru dürüst ilkokul yokken Ku-
ran kurslan mevcuttur. Din maskesi altında Atatürk
devrimlennin düşmanlığım rahatlıkJa yapmaktadırlar.
Köylülerin dini duygulannı sömüren sapık fikirli ki-
şiler, birtakım politikacılardan da yardım görmekte-
dirler. Örneğin pek çok Nurcu ve Süleymancı bugün
politikanın içındedır. Oy kaygısıyla her şey mubah sa-
yılmaktadır. Nurculann ve Süleymancılann ellerin-
deki sılah ise "din düşmanı" sözcüğüdür. Muğla yö-
resinde kendileriyle görüştüğümüz pek çok öğret-
men. hayatlanmn tehlıkede olduğunu söyledi.
Adını açıklayamayacağımız bir öğretmen ise şu il-
gınç olayı anlattı: "Bir gün ilkokul 2. sınıfta okûyan
bir öğrencim, bana Saıd-ı Nursi'yi tanıyıp tanımadı-
ğıını sordu. Ben de kendfeine sana kün öğretti bu so-
nıyu dedim? Çûnkü 8 vaşındaki bir çocuğun böyle bir
sönı sormasının altında bazı gerçelder vaıth. Soraş-
tnrdumw öğrendim.Oğrencim yazınNur okuluna de-
vam edermiş."
Bir başka öğretmenin anısı da şöyle: "Köyüngenç-
lerinden birisi bana, Hoca Eefendi biz bir gün şehre
ineceğiz. İnişimiz cuma günü olacak ve her yeri altûst
edecegiz, dedi. Biraz sıkış-
tırdım gencL Meğer Sûfcy-
mancılar kandırmış. Süley-
mancılann tek amacı bir
gün topluca eyleme geç-
mek."
Olayın bundan sonra gelişimini Müdûr Nevzat Av-
cı'dan dinleyelim:
"Celal trfan'a hiç cevap vermedim. Belki canı bir
şeye sıkümış diye düşündüm. Fakat gücöme gitmişti,
bana böyle davranması. 14 yılhk meslek hayatunda ilk
kez böyle bir olayla karşıiaş]yordum_"
"Sizinle konuşurken dışandaki gibi sakûı miydi?"
"Gayet sakindi, sadece gözleri donuktu, ama şüp-
helenmiştün_" , .
"Sonra?" • * "
"Odama gittim. Masama oturup düşünmeye baş-
ladım. Acaba ailevi durumu bozuk bir öğrenci mi di-
ye. Sonra not defterimi çıkanp karışürrruıya başla-
dım. Bir anda kapı açıldı ve Celal Irfan içeri girdL Elin-
de tabanca vardu Sadece silah sesini duydum. O eün-
de siah, gözlerimin içine bakıyordu. Kendimi sıknm
ama maklanm kesilnıiş. vücudıunu sıcaklık kapla-
nuşb. Kendimi kottuğa bıraktun. Gözjerimle ^'apma
Celal' diyordum. Gözlerimi açtıgım zaman Muğla
DevietHastanesi'ndeydim. Kurşun boynumaisabetet-
mtş, omuz kemigimi parçalamıştı.-"
Celal lrfan. müdürü öldürdügünü sanarak tekrar
koridora çıknnştı. Bu sırada öğretmen Nurtan Atü-
mışolaydan habersiz olarak müdürün odasına girmış.
Müdür koltuğunda oturduğu için hıçbirşeyi fark ede-
memiş, sonra dışan çıkmış. Bahçede Celal trfan'ı
görmüş.
Müdür vuruluyor
8Ocakl971Cuma...
Köyceğiz Lisesi Müdü-
rü Nevzat AVCL öğretmen
eşiyle birlikte çıktı evin-
den. okula geldı ve öğret-
menler odasına girdi. Öğ-
retmen arkadaşlanyla bir-
likte her zaman olduğu gi-
bi bir süre konuştu, istek-
lerini saptadı ve odasına
girdi. Gazeteleri gözden
geçirdi, çayını içti...
1/C sınıfında coğrafya
dersı vardı. Zılle birlikte
odasından çıktı. koridorda
yürümeye başladı. Gürültü yapan sınıflan kontrol et-
ti... Bir anda gözü bahçede tek başına dolaşan bir öf-
renciye takıldı...
Tanımıştı bu öğrencıyi. Bu yıl gelmıştı. Lise birin-
ci sınıfta iki yıllık öğrenciydi. Kendi halinde kimsey-
le konuşmayan bir çocuktu. Geçen yıl Muğla Lise-
si'nde okumuş, sınıfta kalmışü.
"Celal gelsene buraya-." diye bağırdı Müdür Nev-
zat Avcı. Celal hiç umursamadı, duymazlıktan geldı.
Müdür bu kez belki duymamıştır düşüncesiyle bir
kez daha çağırdı... Öğrenci cevap verdi bunun üzeri-
ne:
"Nevarbe_"
"Gel bakayun, buraya._
r
Lise birinci sınıf öğrencısı Celal lrfan ağır adım-
larlamüdüre doğru yaklaştı, sonra ginş kapısından ko-
ridora çıktı...
"Neyin var oğhım senin?"
"Sanane." i
"Nedendersinegirıneduı?* .»'
"Girmezsem ne olacak?" .7 . .
"Zayıf dersin mi var?"
"Sanane."
Z/ugün çoğu köyde doğru
dürüst ilkokul yokken Kuran
kurslan mevcuttur. Din maskesi
altında Atatürk devrimlennin
düşmarüığmı rahatlıkla
yapmaktadırlar. Köylülerin dini
duygulannı sömüren sapık fikirli
kişiler, birtakım politikacılardan
da yardım görmektedirler.
Örneğin pek çok Nurcu ve
Süleymancı bugün politikanın
içindedir. Oy kaygısıyla her şey
mubah sayılmaktadır.
Öğretmen Nurtan Atılmış.'ı dinleyelim şimdi de:
"EHnde silah vaıth Celal'in. Tetiğe dokundu. Fakat
ateş almadı. Birdaha çekti tetiği. yine ateş almadı. Ben
bu zaman içindeçeşmcnin arkasına attım kendimi. Bir
öğretmen arkadaş tabancanın ateşlemediğini görün-
ce uzerine aülıyor Celal'in. Böylece yakalıyor öğren-
ciyi''
"Nasıl tanıyordunuz CelaFi?"
"Uslıı öğreflcilerden biriydi Celal, kendi halindey-
dL Okulda dört sakin öğrenci gösterin deseniz, birisi
Celal'dir derim™*
1
•*Celal İrfan'ın Nurcu olduğu söyieniyor. Sizin bil-
gmiz var mı bundan? Örneğin din dersi ögretmeni
Necatı Sunguroğlu'na Said-i Nursi'ye ait bazı şeyler
sonnoş-"
Diğeröğretmenler OroerBifici ve tzzetAkgül de ka-
tıldılar konuşmamıza. Hepsi Celal'in birkaç gün ön-
ce din dersi öğretmenine Saıd-i Nursi'nrn kitaplan ko-
nusunda soru sorduğunu, Necatı Sunguroğlu'nun da
"Bırak şu sapık adamı" dediğıni doğruladı.
Olay, KöyceğizUe nefretle karşılanmış. Köycegiz-
liler bu konuda şu bilgiyı verdiler bize:
"Celal lrfan'uı ailesi Nurcudur. Celalolay gecesi sa-
baha kadar Said-i Nursi'nin khaplannıokumuşvesa-
bahleyin namaz küıp okula girmiş_. Kendisinin sapık
flkirlere kapıknğını biliyorduk™"
Celal İrfan'ın sınıf arkadaşlan da Celal'in Nurcu-
lar tarafından kandınldığını söylediler. A\TII sınıftan
bir öğrenci ise "Celal bazı günler kendi kendine ko-
nuşurdu. Bir defa bana Nurcu oktuğunu uzun uzun
anlattı" dedi...
Olaydan sonra tevkif edilen 17 yaşmdaki Celal lr-
fan şu anda Muğla Devlet Hastanesi'nde. Köyceğiz
Cezaevi'nde intihara kalkıştıgı için kaldınldı Celal has-
taneye... Keskiyle boğazını kesti ve ölümün eşiğin-
den döndü. Niçin intihara kalkıştığını kimse bilmiyor.
Ancak cezaevindeki tutuklular bunu şöyle anlatmış-
lar:
"Olay gecesi ve daha önceki geceler yatağından sıç-
rtyordu CelaL Her defasında 'Kızlar gelıyor... Kızlar
geliyor... Çekılın öldürecekler kızlar beni. Çıplak ge-
liyor' diye bagınp ağuyordu. Olay gecesi aynı şeyleri
sayıkladı ve intihara kaOaştu."
Celal İrfan'ın koma halinde kaldınldığı hastanede
boğazı dikıldi. tkinci bir intihara kalkıştıgı takdirde
kurtulması olanaksız. Hastanede her gece aynı şekil-
de sayıklıyor...
Celal lıifan'ın yaraladığı Lise Müdürü Nevzat Av-
cı, halen Izmir Devlet Hastanesi'nde tedavi altında.
Celal trfan'ın intihara kalkıştığını kendisine anlattı-
ğım zaman çok üzüldü. Bu
gencin topluma kazandınl-
masını istedi.
"Celal'in babası çiftciy-
nüş_" dedim.
"Çokfakirbiraifc.büi-
yorunı."
"Celal'le daha önce ara-
mzda bir şey geçti mi?"
"En ufacık bir olay geç-
medi_"
Köyceğiz'de de sorduk
soruşturduk, aynı şeyi duy-
duk. Lise müdürü ile öğ-
renci arasında hiçbir olay
geçmemiş.
O zaman niye yaptı bu işi
Celal...
Sadecebir gece önce Nur
risaleleri okuyup namaz kıl-
mış... Kendi kendisine ko-
nuşur. kızlardan kaçan bir
tipmiş...
Niçin öldürmek istedi
öyleyse lise müdürünü Celal?
Henüz aydınlığa kavuşmadı... tleride bu ışteki giz-
li elleri ortaya çıkaracaktır Türk hâkimleri...
Bize kalırsa asıl suçlular ortada dolaşıyor deriz.
Türkiye Cumhuriyeti'nin tçişleri Bakanrnın ülkesi-
dir Köyceğiz... Karabögürtlen, Dalaman ve Fethiye
seçim yöresidir...
Karabögürtlen'de kum gibi kaynamaktadır Nurcu-
lar...
Süleymancılar, Muğla yöresinde ölüm saçmakta-
dırlar. Daha geçenlerde Köyceğiz'in Dövüşbelen kö-
yünde gençlerle Nurcular silahlı çatışma yapmışlar,
sonunda köyün gençleri kovalamışlar Nurculan...
tçişleri Bakanı Sayın Haldnn Menteşoğlu, seçim
bölgenizden şöyle sesleniyor hemşerileriniz:
-Biz. polisüı sadece üniversite yurtlannı basmasını
okuyoruz gazeteierden. Bugün polisüı yapamadığmı
halk yapıyor Muğla yöresinde. BizAtatürk devrimle-
rinin bekçisi olarak sonuna dek sürdüreceğiz kavga-
VL Ama polisüı de bize yarduna olmasının zorunlulu-
ğunaüıanıyoruz.Size son bir defa durumu Uetiyoruz."
SÜRECEK
CUMARTESİ
YAZILARI
ATAOL BEHRAMOĞLU
Iknıci Kurtuhış Savaşı mı?
Batı Çalışma Grubu'nca Milli Güvenlik Kurulu'na
sunulan raporda (ya da raporlarda) Gülen olayı en
anlaşılır biçimde ortaya konuyor. "Türkiye'deki en
etkiliirticaignıp" sozleriyle nitetenen hareketin "te-
okratik esaslara dayalı bir Islam diktatöriüğü" kur-
mak amacını güttüğü, bu amaca ulaşmak için "hoş-
görü ve banş" mesajlanyla devlet kurumlarını "iç-
• tenelegeçirmepolitikası"\z\ed\§i belirtiliyor... Fet-
hullahçılann Milli Eğitim, Adalet ve Emniyet kurum-
lannı ele geçirmek, sahip olduklan (vakıf, okul, ders-
hane vb.) kurumlar yoluyla bir gençlik tabanı oluş-
turmak, özellikle polis kolejinde etkili olmak çaba-
lannın anlatıldığı raporda 350 trilyon liralık yurtdışı
yatınmlanna değinilerek şöyle deniyor "8u Nurcu
grubun 350 trilyon 71 civanndakiyurtdışı eğitimya-
tınmlannın Türkiye Cumhuriyeti'ne ne getirdiğinin
sorgulanması ve kaynağın nereden geldiği husu-
su üzerine fevkalade ciddiyetle gidilmesi için ge-
rekli önlemlehn zaman yitirilmeden alınmasında
yarargörijlmektedir..... Uygulamalan ve etkinlikle-
ri hakkında elde yeterii sayılacak bilgi olmasına
rağmen, böyle büyük bir organizasyonu gerçek-
leştiren teşkilat ve yapısı hakkında yeterii bilgi bu-
lunmamaktadır..." Yurtseverliğinden herhalde en
az kuşku duyulabilecek Genelkurmay kuruluşun-
ca hazırianan raporun bir başka yerinde, "emper-
yalizm" sözcüğü açıkça telaffuz edilmemiş olsa
da, sonuç olarak emperyalist ülkelerin din olgusu-
nu nasıl kullandıkları şu satırlarda anlatımını bulu-
yor "Dinin, toplumlann siyasi tutum ve davranış-
lannı etkileyebilecek karakter taşıması nedeniyle,
uluslararası etkinlik amacı güden Batılı ülkelerin
özellikle Müslüman topluluklaria ilişkilerinde bu ol-
gudan yarariandıklan bilinen tarihi bir gerçektir.
Süper güçler petrol alanlanna tekabül eden Islam
ülkelerini kendi hintertandlanna almak için giriştik-
leriçabalardabirölçüdelslamiyettenyararianır....."
• • •
Kendi kanalı STV'de Fethullah Gülen'i izliyorum...
Yatak kıyafetini andıran birgiysi içinde, başındatak-
ke, uykuiu seste konuşan biradam... 1972'de "Ata-
türk'ü gençliğe din düşmanı olarak göstermek ve
tanıtmak" suçlamasıyla üç yıl hapse mahkûm edil-
miş. Af Yasası'yta cezaevine girmekten kurtulmuş.
1980'de hakkında yeni bir tutuklama karan veril-
miş. Attı yıl görünüşte sessiz kaldıktan sonra 1986'da
"üst düzeyde yapılan gınşimlersonucu" DGM'den
takipsizlik karan almış... Bu altı yılda acaba neler
oldu? Gülen olayının gelişim çizgisini izlemede 80
sonrasındaki oluşumlan özellikle incelemek gerek-
li olabilir.
STV kanalındaki "Hoca"yı izliyorum... "Hoşgö-
rülü" görüntünün arkasındaki bastınlmış kişilikgö-
rülebiliyor... Cümle kuruluşlannda, sözcüklerde,
tonlamaJannda bunu duyumsayabiliyorsunuz... En
tumturaklı birkaç Arapça sözcüğün yanı başında
"madik oynamak" gibi bir sokak sözünü (üstelik yan-
lış olarak) kullanabilen bir "mütefekkir"... Ülkesine
sevgisindensözederken "Mecnun, Leyta'yı bu ka-
darsevmez-ı" d^or... Belli ki pek sevdiği bu ben-
zetmesini birkaç kez yinelemekten kendini alamı-
yor... Konuşmasının bir başka yerinde söyledikle-
ri, not edebildiğım kadanyla, aşağı yukan şöyle: "Bû-
tün dünya isterse bizi kapılannda çöpçü olarak
kullansın... Yeter ki gönüllehmizde iman olsun..."
Evet... Mustafa Kemal'in "Hürriyet ve istiklal be-
nim karakterimdir. .."ya da "çağdaş uygartık" söz-
lerinden ve nedeflerinden, Nurcu tarikat liderinin yu-
kardaki 'Veaze'lerinegelmişoluyoruz... Başbaka-
nımızın Türk tasavvufu" konuştugu, apaçık belge-
lere karşın eleştirmekten kaçındığı "mutasavvıf"
böyle biri...
• • •
Mesut Yılmaz en sıkıntılı ve sıkıntı verici konuş-
malanndan birini yapıyor... En uygun sözcükleri
ararken sözcüklerin arasına izleyiciye sanki hiç bit-
meyecekmiş gibi görünen süreler giriyor... Söyle-
dikleri ise özetle şöyle: Fethullah Gülen olayının
"sosyolojikyönü"nü anlamakgerekiyor... "Devlet-
le banşık, toplumun her kesimiyle banşık dini lider
ihtiyacı yok sayılamaz..." ANAP lıderine göre Fet-
hullah Gülen, "toplumun büyük kesiminin, Türk
toplumunun ihtiyacına cevap veren bir figür oluş-
turmaktadır..."
DSP'li Milli Eğitim Bakanı, Gülen'in okullanyla il-
gili soruya yanıtında, sağdaki bir partinin bakanın-
dan farksız görünüm çiziyor... Refah Partisi sözcü-
süne göre de, bu okullann amacı "iyiyetişmiş kad-
rolann devlet hizmetinde yer alması'öır...
• • •
Sanki Fethullah Gülen'in okullan olmasa Türki-
ye devleti iyi yetişmiş kadrolardan yoksun kala-
cak... Sanki Türkiye toplumunun, pahalılık canava-
nndan, işsizlikten, yoksulluktan, emperyalist finans
kuruluşlannın boyunduruğundan kurtulmaya, uy-
garlığa, çağdaşlığa. toplumsal adalete değil de,
Fethullah Gülen gibi "Gönüllerde iman olsun da,
isterse bütün dünya bizi kapılannda çöpçü olarak
kullansın" diyedüşünüp konuşabilen "dini liderle-
re gereksinimi var... Yoksa, acaba, söz konusu si-
yasal çevreier mi toplumu uyutmak, uyuşturmak için
böyle bir "afyon"a gereksinim duymaktalar?..
•••
Türkiye sanki Ikinci Kurtuluş Savaşı'nın süreçle-
rinden geçiyor... Hedefi "ikinci Cumhuriyet" değil,
fakat Cumhuriyet'in değerlerini savunup geliştirmek
olan bugünkü kurtuluş savaşının güçsüz yönü, ile-
ricigüçlerindağınıklığı,örgütsüzlüğü...Ortakbirdil-
de, ortak hedeflerde birleşip güçlenmek, yaşam-
sal bir ödev olarak kendini dayatıyor...
IRMIK/AYD11S ENGİN aengin a doruk.net.tr.
Iştanbul Üniversitesi kaynıyor.
Üniversitenin iyısi elbette "kaynar".
Farklı görüşlerin fıkırfıkır, fokurfokur kay-.
nadığı bir üniversite elbette "güze/"dir.
Iştanbul Üniversitesi öyle değil. Orada
cadı kazanlan kaynıyor. Farklı düşünen-
lere katlanma ne söz, var olma haklannı.
bile reddeden bir "anlayış" üniversite yö-
netiminde at koşturuyor.
Burhan Şenatalar, Çetin Özek, Bü-
lent Tanör, Ali Ülkü Azraklı, Murat Or-
bay, Cemal Bali Akay'ın yöneticı görev-
lennden ıstıfa haberleri. gazetelerin ha-
ber merkezlerine ulaştığında umutlan-
dım. "Başladı. Işte, Iştanbul Üniversite-
si'nden, aslında epeygecikmiş çığlıkyük-
seldi" diye düşündüm.
Iştanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Dekanı Aysel Çelikel'in bir "demokrası
dersi" nrteliği de taşıyan istifa mektubu,
yazıişleri masasına konduğunda umu-
dum pekisti. Iştanbul Üniversitesi'nin ge-
lenegine kazılmış demokratik çıkışlan
anımsadım. özgür üniversite özleminin,
YÖK'lenmiş üniversite çemberini kırabi-
leceğini düşündüm.
İki gündür yazıişleri masasında turla-
yıp Iştanbul Üniversrtesi'nin öteki fakül-
telerinden, Istanbul'daki öteki üniversite-
terden, Türkiye'de prtrak gibi çoğalmış bü-
tün üniversitelerden yağacağını sandı-
ğım destek mesajlannı, "Yalnızdeğjlsiniz"
çığlıklannı aradım.
Gelmedi.
Profesörler susuyorlar.
Türkiye'de, üniversite yaşamının bu
zorlu dönemecinde profesörler susuyor!
Rektör Kemal Aiemdaroğlu'nun ya-
Profesörler, Susuyorsunuz!
pıp ettiklerine, Iştanbul Üniversitesi'nde
dekanlan yetkisiz ve etkisiz kuklalara dö-
nüştürecek uygulamalarına karşı çıkabi-
lirsiniz ya da destekleyebilirsiniz.
Bunu anlayabiliyorum.
Nitekim bazı öğretim üyelerinin Alem-
daroğlu'na destek veren, istifa edenleri
kınayan bir bildirisinin metni önümde. Bu
metin önceki gün bizim Toktamış Ateş'in
köşesinde yayımlandı da. Burhan Şena-
talaVa, Bülerrt Tanör'e, Çetin Özek'e çap-
sız ve düzeysiz sataşmalarla, sığ nitele-
melerle kirlenmiş de olsa bu davranışı
anlayabiliyorum.
Bu tavır almaktır. Profesör, doçent gi-
bi akademik unvanlarla donanmış "yurt-
taşlar'm, kendilerini doğrudan ilgilendi-
ren bir konuda tavır almalan doğal. "Ta-
vırtar"\na kablmayabilirsiniz -ben hiç, ama
hiç katılmıyorum- ama tavırsız kalmala-
nndan iyi olduğunun da altını çizmelisi-
niz.
Peki Iştanbul Üniversitesi'ndeki yüz-
lerce, Istanbul'daki binlerce, Türkiye'de-
ki çok binlerce profesör, doçentin suskun-
luklannı, tavırsızlıklarını nasıl açıklaya-
caksınız?
Üniversiteler, tanım gereğı özgür düşün-
cenin çiçek açtığı kurumlar. Orada gen-
cecik çocuklara bilim özgürlüğü, hatta
özgüıiüğün bilimi öğretilir; özgür düşün-
me yetisi kazandınlır.
Özgür düşünme birbeyin cimnastiği de-
ğil; yaşamda bire bir karşılığı olması ge-
reken birdonanım. Davranışa dönüşme-
yen düşünce olsa olsa "entelektüel ge-
veze"\er yaratır. Bugün YÖK düzenine
karşı, YÖK'ün, üniversiteleri "yüksekmek-
tep" olarak kavrayan cenderesine karşı
"nihayet"sesir\i yüksetten, adlan sadece
"saygınlık" çağnştıran akademisyenlerin
yanında yer almamak, onlara karşı çık-
mak siyasal bir tercihtir. Ama bir tercih-
tir. Katılmasanız bile saygı duymak, de-
mokrasinJn birgereği olarak kavramak zo-
rundasınız.
Ama tavır bile almayan, "susan" bir
akademisyenler krtlesini kavramak da
zor, saygı duymak da. Kendi yaşamında
yurttaşlığın, demokratlığın gereklerini ye-
rine getirmeyenlerin, karşılanna aldıklan
gencecik öğrencilere özgürlükten, bili-
min tabu tanımazlığından, bilim adamı-
nın kendi doğrulannı savunmaktaki bü-
külmezliğinden söz etmeleri mümkün
olabilir mi ?
Profesörleri susmayan bir üniversite
özlemek hakkımız olsa gerek.
•••
Not: Önceki gün (perşembe) çıkan Tır-
mık'ı bulamayan kimi okurlar telefon et-
ti. Aslında ben de bulamadıydım. Meğer
15. sayfanın diplerinde bir yerlere saklan-
mış. Dizgi kusurlan, anlamsızca birieşti-
rilmiş paragraflanyla zaten anlaşılmaz lıa-
le geldiğinden "saklanması" da iyi olmuş.
Okuyucunun "ferasef/"ne güvenip, "diz-
gi ve düzen yanlışlarını onlar nasıl olsa
düzeltmişlerdir" diye ummaktan başka ça-
reyok...