Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 23 NİSAN 1999 CUMA
14 KULTUR
Sohbetindeki lezzeti, ince esprilerini ve entelektüel donanımını özlememek mümkün değil
Erol Akyavaş, hoşçakal ressamHALDUN DOSTOĞLU
Erol Akyavaş uzun süren hastahğına yenilerek
20 Nisan'da aramızdan aynldı.
1985'te Ankara'da Tanbay Galerisi'ndeki ser-
gisi nedeniyle tanıdığım Erol Bey'le dostluğu-
muz o günden bu yana kesintisiz 14 yıl sürdü. Onun-
la Galeri Nev olarak sergiler düzenledik, kitaplar
yayımladık, Miraçname suitini gerçekleştirdik,
projeler hayal ettik, olacak, olmayacak şeyler düş-
ledik. Ama şimdi, şu an bütün bunlar bana çok
önemli gelmiyor. Önemli geleni ise anlatmak çok
zor.
Erol Bey'le yeni projeler gerçekleştiremeyece-
ğimize değil de ondan yeni şeyler öğrenemeye-
ceğım fıkrine katlanmak zorunda olmak daha ağır
geliyor.
Amerika'da kerpiçten evler inşa edip fınnlaya-
rak seramik yapılar yapan miman, Hallac-ı Man-
sur'u, fihi ma fih'i Erol Bey'den öğrendim. Eero
Saarinen'in dedikodulannı ya da Mary Boone'un
galerici numaralannı, Shaker'lann mobilya tasa-
nmlannı, Mesnevi'yi, Gülşeni Raz'ı anlatacak
kimse yok artık. Renkli kişiliğini, sohbetindeki lez-
zeti, ince esprilerini ve entelektüel donanımını
özlememek mümkün değil.
Akyavaş 1957 yılında New York'ta actığı ilk ser-
gisinden bir eserle Museum of Modern Art ko-
leksiyonuna katılıyor. Böylece sanat serüvenine
de böyle bir müzenin koleksiyonuna dahil olarak
oldukça zor ve üst bir noktadan başladı. Bu eser
daha sonra müzenin koleksiyonundan yapılan bir
seçmeden olusan birsergiye katılarak Mbnet,Ma-
tisse, Miro, Modigliani, Magritte, Picasso, PoUock,
Tapies vs. ile birlikte 1963 Aralığı'ndan 1964
Martı'na kadar Washington'da National Gallery'de
sergilendi.
Akyavaş'ın sanatında oldukça çeşitlilik göste-
riyor olmasına rağmen 40 yılı aşkın bir süredir üret-
ALkyavaş'ın 40 yılı aşkın bir
süredir ürettiği yapıtlarına
topluca bakıldığında ilk
yapıtlan ile son yapıtlan
arasındaki bağı görmek
zor değildir.
Duvarlar'dan
enteryörlere, Che
Guevara dizisinden
Gazali'ye, fihi ma fihten
Hallac-ı Mansur'a akan
aslında aynı
ırmağın suyu. >
Farklı kollardan
akıp giden su
gelenek dettasında
denizinize karışmış
tiği yapıtlanna topluca bakıldığında ilk yapıtlan
ile son yapıtlan arasındaki bağı görmek zor de-
ğildir. Duvarlar'dan enteryörlere, Che Guevara
dizisinden Gazali'ye, fihi ma fîh'ten Hallac-ı Man-
sur'a akan aslında aynı ırmağın suyu. Farklı kol-
lardan akıp giden su gelenek deltasında denizini-
ze kanşmış hep.
Kendisi geleneksel sanata iki türlü yaklaştığı-
nı dile getirmıştır. 1960'lardayaptıklannı formel
bir yaklaşım olarak görür ve o yıllar yaptıklannı
geleneksel sembollerin sadece form olarak de-
ğerlendirmesi diye yorumlar. Daha sonraki yapıt-
lannda ise kullandığı sembollerin bir anlamı ol-
duğunu söyler. Yazı ve sembollerin resimle, res-
min içeriği ile bir ilişkisi olduğunu dile getirir.
1989'da 2. tstanbul Bienali için gerçekleştirdi-
ği fihi ma fih (içindeki içindedir) adlı eseriyle 3
dinin sembollerini birden kullanarak Aya trini'de,
Suttan Mehmed'in Hınstıyan annesinin ibadeti için
koruduğu kilise ile bambaşka bir söylemin içine
girmiştir.
Bu eser Alman küratör VVleland Schmidt'ın il-
gisini çekmiş ve onu 1990'da Berlin'de Martin
Gropius-Bau'da da düzenlediği Gegenwart- Ewig-
keit adlı sergiye koyarak başka bir kontekste okun-
masına olanak tanımıştır.
Bu eserle birlikte taruşrığı yeni malzeme plek-
siglas ile daha sonra "İkonoklastiaricin Ikonalar"
dizisini gerçekleştirmiştir. Bu dizi önce St. Peters-
bourg'da Benoit Palace'da, daha sonra da Istan-
bul'da sergilenmıştır. Pleksiglas'm içinden yüze-
yine çeşitli tabakalardan oluşan eserlerde adeta Ak-
yavaş'ın tüm serüveninin üst üste binmiş halleri-
ni izledik. Bin yılı aşkın bir tarihi arkeolojik bir
bütün halinde, kült-büyü-ihtişam etkisiyle sunmuş-
tu bizlere. Neredeyse bu eserler, özel içten aydın-
latmalan ile çok kültürlü birmitos gösterisine dö-
nüşmüştü.
Son 10 gündür bir proje nedeniyle beş yüze ya-
kın Akyavaş eserinin dialan ile haşırneşirim... ve
gördüklerim beni çok heyecanlandınyor. 1950'ler-
den 90'lara uzanan bir maceraya toplu olarak bak-
mak, baktıklanmın arkasındaİcini görme firsatını
tanıdı. Dileğim sanatseverlerin bu heyecan veri-
ci serüveni, çileyi bir gün toplu olarak izleyebil-
me şansına erişmeleri. "Değişmeyeni arayarak
değtşmeyi anlatan" ressamı seyretmeleri, tanıma-
lan.
Hoşçakal ressam.
Unlü yönetmenin turnede yaşadıklarını aktaran keyifli bir belgesel: Wild Man Blues
Woody'nin Marneûyleadım adım Amıpa
Samira Makmalbaf ın ilk yönetmentik denemesi 'Elma'.
'Kızlar £Ü
solabilirler'Fikir ve yetenek açısından
90'larda çok verimli birdÖnem ge-
çiren tran sineması sürekli yeni
isimler çıkanyor. Mohsen Mak-
malbaf, Bisikletli Adam, Selam
Sinema ve Ekmek ile Çiçek gibi
yapıtlanyla Iran'ın en fazla tanı-
nan sinemacılanndan biri oldu.
Bu yıl ise 18 yaşındaki kızı Sa-
mira. ilk yönetmenlik denemesi
Elma'yla Cannes Fılm Festiva-
li'ne katıldı ve büyük dikkat çek-
ti. Şimdi aynı ikili Elma ve Ses-
sizlik'le Istanbullu seyirciye kom-
şumuzdaki sinemayı tanıtıyor.
Tacikıstan'da çekilmiş Sessiz-
lik, tüm dünyasmı seslerüzerine
oluşturmuş. on yaşındaki kör bir
çocuğun öyküsü. Çalgılann, ut-
lann akortlannı yaparak geçimi-
ni sağlıyor. Son sahnelerinde faz-
la gözyaşı arasa da sembollerden
oluşmuş sinemayla sosyal kome-
dinin başanlı bir bileşimi Sessiz-
lik. Her şeyden önce son sahne-
lerde bakır siniler yapanlann çe-
kiç darbeleriyle üretilen Beetho-
ven'ın 5. Senfonisi için bile izle-
nir bu yapıt.
Ancak, daha önce Makmal-
baf tan sevimsiz ve sert bir ger-
çekçiliğin ürünlerini ızlemiş Ba-
tılı eleştirmenlerin. fazla estetik
arayışındaki Sessizlik'i pektutma-
dıklannı da ekleyelim...
Samira'nın 'olgun' bir bakışla
çektiği, Iran'da kadının zor yaşa-
mını metaforlarla yansıtmayı de-
nediği Elma ise babasının senar-
yolaştırdığı gerçek bir olayı beyaz-
perdeye taşıyor. Tahran'ın fakir bir
semtmde, doğumlanndan bu ya-
na evden dışan çıkanlmamış iki
laz çocuğu Zehra ile Masume'nin
varlığı yerel yöneticilere ihbar
ediliyor. Kızlann babası onlan
neden evden çıkarmadığını şöy-
le anlatıyor: "Kızlanm çiçektir.
Güneşe çıkarlarsa solabilirier."
Samira ilk filminde babasın-
dan çok Kiarostami'nin etkisin-
de; az parayla, fakir bir dille' ve
çocuklann gözüyle aktarmayı de-
niyor öyküyü.
1I.ULÜSLARARASI
tSTANBUL
FİLM FESTİVALİ
CUMHUR CANBAZOGLU
18. Uhıslararası tstanbul Fılm
Festivali bugün bir haftayı geride
bırakıyor, yabancı konuklarla renk-
lenecek ikinci hafta başlarken da-
ha önce Moda'da gösterime girmiş
fılmler Beyoğlu yakasında da se-
yirciye ulaşmaya başladı. Işte gü-
nün programı:
Emek'te özlediğimiz Avrupa sı-
nemasından hareketli bir örnekle
başlıyorprogram. Modern toplum-
larda çocuklann yalnızlığından.
iletişim çağında insanlann ıleti-
şimsizliginden yola çıkan Dolu-
nay, Isviçreli yönetmen FrediMu-
rer imzalı bir polisiye.
Günün ikinci yapıtı ise VVfld Man
Blues ise (Yön: Barbara Koppte)
yıllardır her pazartesi klarnetiyle
New York'taki Michael's Pub'da
müzik yapan \Voody ADen'm gru-
buyla 1996'da çıküğı Avrupa turnesınde ya-
şadıklannı aktaran çok keyifli bir belgesel.
Allen'ın eviatlığı, Soon-Yi Previn'le yasa-
dığı duygusal ilişki de var fılmde...
Atlas Sineması'nda ilk seans Kiarosta-
mi'nin Ve Yaşam Süıüyor'una aynlmış.
Doğu felsefesinin temel'ini oluşturan. ço-
gu kez bir nedeni olmadan gerçekleşen fi-
ziksel, düşünsel arayışın ürünü olan Ve Ya-
şam Sürüyor, 1990'da depremin yerle bir
ettiği, elli bin insanın yaşamını yitirdiği
Iran'ın kuzeyinde geçiyor. Bir babaoğluy-
la birlikte. Kiarostami'nin daha önce 'Ar-
kadaşunın Evi Nerede?'yi çektiği bölgeye
gidip o filmde rol almış genç oyunculann
yaşayıp yaşamadığını öğrenmek istiyor...
Ve Yaşam Sürüyor, Kiarostami'nin hiç ide-
olojik tuzağa düşmeden, sahneleri drama-
tize etmeden, trajediye bulaşmadan ger-
çekleştirdiği bir sinemasal şahitlik bizce.
Atlas'taki diğer film Nantesh Jacquiot
yaşamın türlü sürprizleri arasında bir sa-
natçınm gelişimine şahitlik yapıyor: Nazi
işgaline rağmen Jacquot renkli bir çocuk-
luk geçirmiştir. Babası teknik okulda oku-
masını istemektedir ama onun rüyalannı si-
nema yönetmenliği süslemektedir. Savaş-
Woody Allen Nevv York'ta her pazartesi müzik yapıyor.
tan sonra istedığini gerçekleşhrme olana-
ğı bulur... Agnes Varda 33 yıl yaşamını
paylaştığı kocası Jacques Demy'nin (Çe-
kimlerin bıtmesinden kısa süre önce Ekim
1990'da öldü) gerçek yaşamöyküsünü an-
latıyor Nantesh Jacquot'da.
Alkazar'daki Hitcbcockbölümüne Sabo-
tör'le devam ediliyor. Göstenmlerden ön-
ce görüşlerinı aldığımız sinemaseverler,
Hitchcock'un dahaönce küçük televizyon
ekranında ızledikleri yapıtlannı büyük per-
dede yeniden keşfetmekten son derece mut-
lular.
Moda'da her gün dört film
Sabotör'de. 2. Dünya Savaşı'nın hemen
öncesinde, bir uçak fabrikasında çalışan
Barry Kane, haksız yere sabotaj yapmak-
la suçlanıyor. Kane, zamanla onun masum
olduğunu anlayan bir kızın yardımıyla te-
mize çıkıyor... Hitchcock filmografisinde
önemli bir yer kaplamayan Sabotör'de us-
ta iki kez gözüküyor; biri kovboy kıyafe-
tiyle, diğeri bir gazete bayiinin önünde...
Beyoğlu Sineması'ndaki yerli yapıtlann
gösterimine ara verilirken yerlerine Dün-
ya Festivallerinden bölümünden iki film var.
Buud-Yam bir Burkina Faso-Fran-
sa ortak yapımı. Gaston Jean- Ma-
rie'nin yönettiği film, bir Afrika
masalından yola çıkıp hoşgörü üze-
rine insanoğlunun saplantılannı in-
celiyor. tkinci fılm Kentin Kıytsın-
dan'da genç Yunan yönetmen Cons-
tantinos Giannaris, Rusya'dan Atı-
na'nm varoşlanna göçüp bir türlü
kente kabul edilmeyi başaramamış
sorunlu gençleri getiriyor beyaz-
perdeye. Bizim metropollerde yaşa-
nanlarla Giannaris'in anlattıklan
çok benzeşiyor.
Moda Sineması heT gün dört film
göstermeye devam ediyor. Vktor™
ÇokGeçOtduğunda (Yön: Sandrine
Veysset) unutulmuş, bilinmemış in-
sanlann kendi küçük dünyalannda
birbirlerine sunduklan sımsıcak se\'-
giyiyansıtıyorperdeye. Evindenka-
çan on yaşındaki Victor ile 30 ya-
şındaki fahişe Triche'nin toplum-
sal tabulara karşı çıkan dostluklan,
festivalin hoş sürprizlerinden biri.
Geçen yıl ölen Alan Pakula'nın,
ABD'nin eski başkanlanndan Rk-
hard Nixon' 1 koltuğundan eden Wa-
tergate Skandah'nı anlattığı, dört
Oscarlı fılm Başkanın Tüm Adam-
lan günün önemli yapıtlanndan bi-
ri. Basını dördüncü güç olarak görmekten
kaçınan Hollywood'un, gazetecilerin ağır-
lığını ilk fark ettiği film olarak nitelenen
Başkanın Tüm Adamlan, 70'lerin en bü-
yük politik skandallanndan birini sinema
perdesinde belgeliyor. Tarih 17 Haziran
1972; gecenin karanlığında Demokrat Par-
ti'nin Washington'daki merkezine sızan
beş kdşi hırsızlıktan tutuklanıyor. Washing-
ton Post'un iki muhabiri Woodward (Red-
förd) ile Bemstein (Hoffman) bu sıradan
olayı araştırmaya başlıyor. Bir süre sonra
işin içinde CIA, FBI ve Beyaz Saray'ın ol-
duğu, Nixon'ın rakibi McGovern'ı gizlice
dinletriği ortaya çıkıyor. VVatergate Skan-
dalı diye patlayan bu olay, Başkan Nixon'ın
istifasına yol açıyor...
Moda'nın diğer filmleri de önemli; Por-
tekizli yönetmen LuisGarvaoTeles'ın Ka-
dınlar'ı, beş başanlı iş kadınını, orta yaş
sendromu ve tutkulanyla yaşlanma duygu-
sunu masaya yatınrken, festivalin en il-
gınç köşelerinden Millenium Projesi: Yö-
netmenlerin Gözüyle 2000bölümünden iki
orta uzunluktaki film Frankfurt Kavşağı
ve Dünyada Yaşam aynı seansta gösterili-
yor.
M Bir tasanmcının sürekliliğinin ürünleri
Kültür Servisi- BülentErkmen' Ln ikişer
yıllık dönemler içeren toplu sergilerinin
dördüncüsü Kabataş Kültür Merkezi'nde yer
alıyor. Erkmen' in bir gelenek haline getir-
diği bu sergilerin ilkı. Aralık 1992'de AKM
Sergi Salonu'nda açılmıştı ve 199 M 992 ca-
lışmalarını bir araya getiriyordu. Şubat
1995'te, Milli Reasürans Sanat Galerisi 'nde
1993/1994 çalışmalannı, Mart 1998'de ise
Kabataş Kültür Merkezi'nde 1995/1996
çahşmalannı sergileyen Erkmen, kaldığı
yerden devam ediyorvebu kez de 1997/1998
dönemi ürünlenni sergiliyor.
Yine sanat ve kültür alanına yönelik ça-
lışmalannın ağırlık taşıdığı sergi, yalnızca
konsept düzeyinde değil. içeriğiyle de bir
önceki serginin süreğini oluşturuyor. Arre-
damento Dekorasyon dergisi kapaİdan. Tek-
fenbank faaliyet raporu. Uluslararası Ok-
çuluk Şampıyonası kurumsal kimliğı gıbi
çalışmalar, Erkmen'in yapıtındaki sürekli-
lik olgusunu bir kez daha gösteren üninler
oluyor. Erkmen'in tasartmcı kimliğini an-
latan yapıtlan içinde büyük bir önem taşı-
yan kitap tasanmlan ise yine serginin öne
çıkan çalışmalan arasında bulunuyor. Ser-
gide, Fol dergisi ve David Tartakover'ın
"Bavnl" projesi için yapümış kavTamsal ça-
lışmalann ve "Everest My Lord"un sahne
uyarlamasının yanı sıra "Nakden Tarih"
sergisi tasanmı ve iletişim öğeleri de yer alı-
yor. Bülent Erkmen'in sergide yer alan ya-
pıtlannın önemli bir bölümü, geçen yıllar
içinde, uluslararası sergi, bienal ve kıtaplar-
da yer almıştı. Erkmen'in "97/ 98 Çafaşma-
lan" başlıklı sergisi, 15 Mayıs'a dek Orta-
köy'deki Kabataş KültürMerkezi B Blok Ser-
gi Salonu'nda izlenebilecek. Aynı başlığı ta-
şıyan ve sergilenen çalışmalan içeren kitap
da satışa sunuluyor.
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Aruz Vezni
Ortaöğrenimde Türkçe ve Türk Dili ve Edebiya-
tı dersleri, diyebilirim ki, en sevdiğim derslerdi. Ta-
rih'ten de hoşlanırdım.
öteki sevdiğim dersler, öğretmenlerime duydu-
ğum sevgiye göre değişir, kâh Feteefe olur, kâh Coğ-
rafya, Tabiat Bilgisi, bir ara Kimya'yı biie çok sev-
miştim.
Türk Dili ve Edebiyatı derslerimizde, günün bi-
rinde, karşıma "aruz vezni" çıktı. Bu, bir karaba-
sandı.
Neyse ki, değerli öğretmenlerim Bakiye Rama-
zanoğlu'yla Rauf Muttuay, aruz vezni tutkunu
değillerdi. Ben ve arkadaşlanm, Divan şiirinin öl-
çüsünü bilgi birikimi olarak okuduk, geçtik.
Oysa aruz vezni, yıllar yılı, kimbilir kaç öğrenci-
yi edebiyat sanatından uzaklaştırmıştır. Edebiyat
sanatından, yani "okuma sanat "ndan. Birçok genç
tanıyorum, okul yıllarındaki anılanndan dolayı, bir
daha yazınsal bir eser okumamışlar. Roman oku-
mamışlar, öykü okumamışlar, deneme, hele şiir...
Şiirdediğinizde, aruz vezni, kalıplar, bunlann di-
zeye göre saptanması, o tuhaf sınav sorulan akıl-
lanna geliyor, hemen hepsinin yüzü asılıyor.
Unuttuğumuz Ahmet Haşim'in bir yazısı var.
llginç bir yazı, 1924'te kaleme getirilmiş, Nâzım
Hikmet'in şiirini övüyor, bu şiirin yenilikçi özelli-
ği üzerinde duruyor.
Ahmet Haşim, kendi şiir serüveninden yola çı-
kıyor. Aaız vezninden yakınıyor:
"Bundan on beş, on altı sene evvel, Galatasa-
ray Lisesi sıralannda henüz bir talebe iken, aruz
vezninin mukassi (kasvet verici) dariığı içinde ci-
ğerlerimin rahat teneffüs edeme'yeceğini hisse-
derek..."
Işte, "Yollar", "O Belde"gibi şiirier, şairin bu hu-
zursuzluğu sonucunda, aruz vezninin kasvet ve-
rici dariığı dışına taşmış. "Türkçe şiir için" Ahmet
Haşim artık başka düzenek aramış.
Şair bununla da yetinmiyor, o 1924 yılında, aruz
vezni için göz kamaştıncı biryorumu yazısına ek-
liyor:
"Aruz vezninin faziletleri ne olursa olsun, du-
varlan rengârenk çinilerte kaplanmış bir veli ve-
ya sultan türbesi gibi, asilane zjynetterine rağmen,
ölüm ve uhreviyetin (öte dünyanın) haşyet (kor-
ku) ve kasvetiyle doludur. Bu veznin ziyası renk-
li camlardan sürüp gelen birziyadır; dışannın gü-
neşli aydınlığına benzemiyor."
Yalnız bu yorumu, Ahmet Haşim'in "Türkçe şi-
ir için" nasıl donanımlı düşündüğünü belgeliyor.
Ama onun yenilikçi, deyiş yerindeyse, ulusalcı
tutumu, hemen hep gözden ırak tutulmuştur.
Okullarımızda aruz vezni hâlâ "öğretiliyor" mu,
bilmiyorum. Son yıllarda ders kitaplanmızı ince-
lemez oldum.
öğretiliyorsa, yeni yeni kuşaklar da edebiyat-
tan, okuma sanatından uzak yetişecekler, öyle ya-
şayacaklar besbelli. Şiir dendi mi, aruzlu bir bil-
mece çıkacak karşılanna.
Bir şair, aruz vezninin ortalık yerinde yetişmiş
bir büyük şair, yetmiş beş yıl önce yakınmış, bu
veznin sönüp gideceğine işaret etmiş. Ne var\i •
eğitimcilerin dikkatini çekememiş.
Ahmet Haşim, Frankfurt Seyahatnamesi adlı
gezi yazıları eserinde, Goethe'nin evine ziyareti-
ni aniatır. Gençlerden oluşan bir kalabalık, yazı ma-
sasındaki mürekkep lekelerine bakabilmek için sı-
raya girmiştir. Mürekkep lekeleri, Faust'un yazı-
mından kalmıştır...
Değişen dünyada, Goethe'nin evinde kimsele-
re rastlamayacağını sanmış Haşim, bu telaşa şa-
şar ve Faust'un mürekkep lekelerini yıldız serpin-
tilerine benzetir.
Az okuyan bir toplumdan, okumayan, hiç oku-
mayan, okusa bile ne okuduğunu anlamayan,
bilmeyen ya da kendisine paketlenip sunulanı
okuyan bir topluma evrilirken, ortaöğretimdeki
müfredat üzerinde de düşünmemiz gerekmez
mi?
Aruz bilmecesi, sorunlardan yalnızca biri.
ISTANBUL FILM FESTİVAÜ'NDE BUGUN
• EMEKStNEMASI'nda 12.00 ve 18.30'da
'Dolunav', 15.00 ve 21 30'da 'WUd Man Blues' adlı
fılmler izlenebilir. (293 84 39)
• ATLAS StNEMASI'nda saat 12.00'de 'Ve Yaşam
Sûrüyor', 15.00 ve 21.30'da 'Ehna', 18.30'da
'Nantes'li Jacquot' adlı fıhnler gösterilecek.
(252 85 76)
• ALKAZARSİNEMASI'nda 12.00 ve 18.30'da
'SessizMk'. 15.00 ve 21.30'da 'Sabotör' adlı fılmler
izlenebilecek. (293 24 66)
• BEYOĞLU StNEMAST'nda 12.00 ve 18.30'da
'Buud-Yam', 15.00 ve21. 30'da'KentinKıyısından'
adlı filmler gösterilecek. (251 32 40)
• MODA SINEMASI'nda 12.00'de 'Vıctor™ Çok
GeçOlduğunda 15.00'te'Kadınlar', 18.30'da
'Başkanın Tüm Adamlan', 21 30'da 'Frankfurt
Kavşağı +Dûnvada Yaşam' adlı fılmler izlenebilir.
(337 01 28)
K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I
Kesııı olmayan sonuçlar
274