Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 6 MART 1999 CUMARTESİ
OLAYLAR VE GORUŞLER
21. Yüzyıl; Televizyon ve Ultramodern Kölelik!
Prof. Dr. ŞERMİN TEKENALP Kota'eh Cm. Radyo TVSınema Böl. Başk.
hefftR8ffa"G<S5n metcek attına yatınlıyor-
du. Aslında yalanı ortaya çıkaracak tek bir
araçlan değil, araçlardan söz etmek gere-
kir. Bu araçlann başmdapolitikacılann ol-
ması gerekirken, ne o günne de bugün po-
litikacılardan böyle bir şey beklendiği
yok; çiinkü, George On*rfl'in dediği gi-
bi. politika yüzyıllardan beri "savunul-
maa savunmasanatj" olaraktarihteki ye-
rinı almıştır. Yakm geçmişte, en gelişmiş
ülkelerden en az gelişmişine kadar, poli-
tikacüann insanlık için neler yaptıklan-
nı, nasıl yalan söylediklerini. kendilennin
ve partılerinin çıkarlannı nasıl her seyin
üstünde tuttuklannı anlamak için fazla
düşünmeye gerek yok. Özellikle ekono-
mik gücü elinde tutanlann tüm yaşam
alanlannı kontrol altına aldıklan günü-
müzde. yalanı ortaya çıkaracak araçlann
başında sivil toplum örgüflerinin gelme-
sinı arzu etmemize karşın, bu örgütler en
büyük patron medya tarafindan ne kadar
destekleniyorlar? Ekonomik ve siyasi gü-
cü elinde tutan elit tarafindan nasıl dışla-
nıyorlar? Hepsinden önemlisi, giderek
umarsızlaşan, tepkisizleşen geniş halk yı-
gınlan arasında ne kadar destek bulabili-
yorlar? Bu durumda, yalanı ortaya çıka-
racak. tüm ekonomik ve siyasi elit ve ge-
nış halk yığınlan üzerinde büyük etkisi olan
medya, medyanın ıçmde de bir meta med-
ya durumuna gelen tetevizyon, 21. yüzyı-
İın en etkili aracı durumuna geliyor. Te-
levizyon yalanı ortaya çıkarabilir mi? 21.
yûzyılda insanoğlu televizyonu yalanı or-
taya çıkaracak bir meta mednım(üstaraç)
durumuna getirebilır mi?
Tarih bilgimizin uzandığı kadanyla, in-
sanın kültür tarihi sözel kültürle basla-
mış; çivi yazısından başlayarak,matbaamn
bulunuşu ile hızlanarak yazılı kültür dö-
nemine girmiş ve 20. yüzyıhn ikinci ya-
rısından itibaren büyük ivme kazanarak
görsel kühür dönemine geçmıştİT. Görü-
nen odur ki, görsel teknolojideki yeni bu-
luşjarla 21. yüzyıl bir görsel kültür yüz-
yüı olacak ve görsel iletişim araçlan altın
çağını yaşayacaktır. 1950'lerdebaşlayan
Y
ırminci yüzyılı devret-
meye bir yılımız kaldı.
Son 30 yılda modern,
postmodern, küreselleş-
me tartışmalanyla daha
çok günahlann öne çıka-
rıldığı yüzyıl, 21. yüzyılın nasıl bir yaşam
sunacağınm imlenni (işaretlerini) verdi.
Reel ekonomiden (üretime dayalı, dene-
timli ekonomı) sanal ekonomiye (serma-
ye hareketlenne dayalı denetimsiz spe-
külatif ekonomi) geçışı yaşadık. İnsanın
metalaşöğı; yurttaşın yerıni müşterinin
aldığı; parlamentonun. yurttaşinsarun çı-
karlanndan çok. metalaşan ve müşteri du-
rumuna gelen insanın çıkarlannı koruyan
bir kuruma dönüştüğünü; politikalann bu
felsefe çerçevesinde oluştuğunu. politi-
kacılann bu anlayışa hizmet eder duruma
geldiğini hep birlikte gördük. Bu anlayı-
şın sonucu olarak, ülkemizin nasıl ucuz
emek cennetı gıbi gösterildığinı, bir baş-
ka deyişle, yurttaşa nasıl köle gibi bakıl-
dığını ırkilerek ızledik. Dünyanın en gev-
şek ve özgür serbest piyasa (pardon ser-
best sermaye) ekonomisini uyguladık: bu-
nun sonucunda, devletın mafyaveçeteler-
le iç içe geç'tiğini bir serüven ve korku fil-
mi izler gibi ızledik. Ahlakicöküşünapa-
çık sergilendıği, ekonomik tehlike çanla-
nnm en sağır kulaklara bıle ulaşmaya baş-
ladığı son günlere kadar, nasıl özgürleş-
rigimizi ve geliştığimizi böbürlenerek bir-
bınmize anlattık. Medyamız genel içeri-
ğiyle bütün bunlara destek oldu. Ara sıra
çatlak sesleîe yer verse de, bu sesler bir
şelalenin içindeki su damlacıklan gibi ge-
nel gidişatı etkilemeden aktı gitti.
1920'de Amerikah düşün adamı Wal-
ter Lipmann şöyle diyordu: "'Yalanı or-
taya çıkaran bir araca sahip olmavan bir
topluluközgüıiüğe kavuşamaz." Lıpmann
bunu söylerken, televizyon henüz keşfe-
dilmemişti. Yalanı onaya çıkaracak en
önemli araç basındı. Basmın kamuoyu
üzerinde çok büyük bir etkisi vardı. Ga-
zetecıden tarafsız, doğru, sorgulayıcı, araş-
tıncı habercılik yapması bekleniyor ve
televizyon yayınlannın serüveni daha uzun
yıllar etkisini giderek arttırarak devam
edecekrir. Görsel kültür dönemine giriş-
le okuryazarlık, daha doğrusu iyi okur
yazarlık eski öneminı kaybetmiş; tartış-
malardadiyalektik, yorum, derinlik, man-
tık, akılcılık, tutarlılık ve bütûnlük yerini
görsel çarpıcılığa, imaja, tutarsızlığa, an-
lam ve mantıkta kopukluklara, yorum-
suzluğa ve sıglığa terk etmiştir. Bütün
bunlar kasıtlı olarak değil, görsel tekno-
lojinin dogasından kaynaklanan gereksi-
nimle ortaya çıkmıştır; yazı kalıcıdır, gö-
rüntü ve söz anhknr, uçup gkier, öyleyse
teknolojinin hızına ayak uydurmak, uçup
giden zamanı en etkileyici ve çarpıcı bi-
çimde yoruma girmeden, fazla uzatmadan,
sıkmadan kullanmak gerekir.
Televizyonla yoğun bir iletişim (enfor-
masyon) bombardımanına tutulan insan-
larda bilgıye karşı bir ügisiznk, dikkatstz-
Bk oluş.mayabaşİamıştır. Birbirinden ko-
puk, neden-sonuç ilişkisinden yoksun, içi
boşaltılmış. çarpıcı göruntü ve efektlerle
ilgi çekilmeye çalışılan haber program-
larmı insanlarbirillüzyonshw,bireğlen-
ceprogramı izler gıbı ızlemeye başlamış-
lardır. Haber programlan, televızyonun
doğası gereği, insanlardamerak, korku, acı-
ma, nefret, sevinç gibi anlık duygusal et-
kiler yapmış, ancakonlann yorum ve ana-
litik düşünme yetilerini köreltmeye baş-
lamıştır. Programcilar. ışıkhızıyla akan en-
formasyon bolluğu içinde insanlan sıkma-
mak, onlan ekran basmda tutup reyting-
lerini arttırmak için bilgiyi eğlence ara-
cma dönüşturmenin en etkileyici yollan-
nı keşfetmişlerdir. tnsanm aklına değil de
anlık duygulanna seslenen yorumdan ve
içerikten yoksun iletışımin uzun dönem-
de eylemsizliğe, uyuşukluga, ilgısizliğe yol
açtığı kabul edilmekte ve henüz tersi ka-
nıtlanmamaktadır.
Tarhşmalardaki oyun!
Tartışma prognunlarmda sunucunun
yaptığı şey, iyi görüntü veren, iyi giyim-
li, iyi konuşan konuşmacılara zamanı
anımsatmak. bütünlüğü olmayan sorular
sormak olmuş; konuşmacılar ise, rolleri-
ni iyi oynayan bir konuyu derinlemesine
tartışmaya zaman ve ortam bulamayan
aktörlere dönüsmuşjerdir. Tartışmalarda,
tartışmanın özünden çok kimin daha iyi
konuştuğu ile ilgilenilmiş; tartışmayı en
eğlendirici, en az sıkıcı biçimde götüren
daha çok alkış almıştır. Zaman sıkışıklı-
ğı ve daha çok alkış alma isteği, tartışma-
larda yorumu sığlaştırmış, bütünlüğün-
den koparauş, böylece tartışmaprogram-
lan da birtakim karşılasması şeklinde eğ-
lence gösterisine dönüşmü^tür. Tecimsel
(tican)reklamlar, ürünün niteliğindençok
izleyicinin zevk ve tatmin duygulannı ön
plana almışlar. bir başka deyişle ürünün
ya da hızmetin niteliğinin anlaşılması için
değerlendinlecek zaman, tanıtılmaya ça-
lışılan ürünle insanın tatmin duygulannı
özdeşleştiren görsel işitsel efektlere aynl-
mış; amaç, ürünün niteliklerini tanıtmak
değil; ürünle birlıkte insanlan bir düs dün-
yasmda dolaştınrken, sloganlarla, görsel
efektlerle drama şeklinde eğlendirmek ol-
mustur. Tecimsel reklamlann elde ettiği
başan siyasal rekbunlan da aynı çizgiye
çekmiş; politikreklamlannda amacı, po-
litikacının ya da partinin niteliklerini, ya-
pacaklannı aynntılı bir biçimde onaya
koymak değil, insanlann gözünü boya-
mak olmuştur.
tşte biz böyle bir yüzyılı geride bırakı-
yoruz ve doludizgin aynı dünya görüşü ile
yeni bir yüzyıla giriyoruz. Disneyland
uzay trenine binen insanlar gibi, televız-
yonun sunduğueğfencedfinyasmdakiyol-
culuğumuz doludizgin devam ediyor. Far-
kında olmadan bu aracın kölesi durumu-
na gelmişiz. Bu öyle bir köiefik ki kırbaç
yok, aşağılama yok, hiçbir ceza yok, sa-
dece teknolojınin sunduğu eğlence dün-
yasına katılmak!.. Bize sunulanlarla eğ-
lenmek, bütün sorunlanmızı unutmak,
tartışma, yorum yapmamak.. sadece ama
sadece eğlenmek var!.. Ekrandan insana
venlen ileti (mesaj) adeta şöyle: Eğlenme-
ne bak, cahil olduğunu unut, biz seni hiç
kımseden ayırmıyoruz, herkese verdıği-
mizi sana da veriyoruz; bu bakımdan son
derece demokratız, senden hiçbir şey giz-
lemıyoruz, bilmen gerekenlerin hepsini
öbür insanlarla birlikte sana da söylüyo-
ruz; tutarsızlıklan, çelişkileri görme.. ka-
fanı hiçbirşeye takma, sana verdıklerimiz-
le yetin ve eğlenmene bak!..
Yirmibirinci yüzyılı kendine ve yaşa-
dığı topluma karşı bu şekilde umarsıdaş-
tinlan, bir insanlık devralıyor. Biz o den-
li tepkisiz duruma getirildik kı, televızyon
bize gizli kalmış her şeyi, toplumun ve ya-
şadığımız dünyanın bütün yanlışlannı en
ehıl ağızlardan açıklasa. bunu kaçınılmaz
olarakgörsel teknolojınin eğlendirme for-
matlan içinde yapacağından, bızler, izle-
diklerimizle hoşça vakit geçinp, birileri-
nin bizim yenmıze düşündüğünün reha-
vetiyle sıcak yataklanmıza girip, uykula-
nmızı uyuyacağız. Ertesi gün, izledikle-
rimizin çoğu kafamızdan sılinmiş, tekrar
yaşam telaşına dalacağız. Akşam, günün
acılannı ve yorgunluğunu yeniden ekran
shomı izleyerek atmaya çahşacağız. Za-
man zaman çevremizdekilerle konuşup
vicdanlanmızı rahatlatmanın dışında, yan-
lış ve felaketlere karşı tepkısızlığimizi,
eylemsizliğimizi sürdüreceğiz.
Dâhiyanebuluş!
Hayh karamsar bir tablo çizdıgimi bi-
liyonım. Televizyonun insanlığa armağa-
nını günümüzdeki tablodan hareketle ir-
delemeye çalıştım. Hiç mi güzellikler, iyi-
likler olmayacak. Kuşkusuz, olacak. in-
sanoğlu milyonlarca yıldır üreterek. ya-
ratarak olağanüstü buluşlanyla ayalcta kal-
mayı başarmıştır. İnsanlık. etkiden tepki
yaratnuş, kurtuluş yollarını her zaman
bulmustur.
Ancak görünen o ki. 21. yüzyıl insan-
lık için ultra modern.gönüllü biretektro-
nik kölelik dönemi olacaktır Açlığın, ge-
lir dağılımmdaki adaletsizılğin arttığu
sevgisizliğın ve ahlaksal değerlerin düş-
tüğü; şiddetın, terörün toplumu sardığı bu
yeni küresel dünya düzeninde tüm üısan-
Uğa umut dağıtacak ortak bir küresel din
ortaya çıkmayacağına göre, ınsanlığın
acılannı yatıştırmak, kaosu önlemek,
kısaca ezilen insanı sakinlestirmek için yine
insanoğlunun dâhhanebir buhışu değil mi
şu televizyon!.
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
Yıldızlar Söner mî?Birsen Başaran'ı bilir misiniz? Bilmezsiniz! Ar-
tık yaşamda yok! Öğretmendı, anaydı, eşti, Köy
Enstitüsü ocağından yetışmiş biraydındı. ünce kı-
zını yitirdi, Deniz'i... Ki, o da usta bir yazardı. şair-
di. Canına neden kıydı genç yaşında? Kim çöze-
biMr bu gizleri? Yıllarca uzaklarda yaşadı çaresiz.
İyi biF yurttaş olmak, halkını sevmek bir suç mu-
dur?
Şair dostum Mehmet Başaran eşini şöyle ta-
nıtmış:
"Toprak damlı bir evde dünyaya gözlerini aç-
mıştı. 'Kız' dendiğinde babasının yüreği de 'az'
etmışti, yöre koşullandırmalanna göre. Adını Nes-
li Hatun koydular."
Uzun süre amansız denilen bir hastalık çekti
Nesli Hatun Birsen Başaran... Ama hep bilincini
korudu. O güne dek ortaya yazar olarak çıkma-
mıştı. Öyledir, gizli yazarlar, saklı şairler vardır, tıp-
kı Behçet Necatigil'in 'SaWı Su' şiirindeki gibi, giz-
lice, içlerinde bir gizi, bir gömüyü yaşatırlar kim-
seye sezdirmeden... Belki de gerçek şaırier, ya-
zarlar, onlardır!.. Birsen Başaran da son yıllannı bir
defterle paylaşmış, düşüncelerini duygulannı...
'Can Evimde Morlsırgan' (Papirüs Yayını). Işte
bu acılı, ama kendini bu dünyadan koparmayan,
her anını olanca coşkusuyla yaşayan bir insanın
gündelik notlan... Hatun Birsen şair eşinin gölge-
sinde kalmamış. Belki zamanında sergilernemiş yaz-
dıklannı; kimileri böyle yapar, bekler gününü sa-
atini... Birsen de bu dünyadan kopmayı mı bek-
lemiş, bilemem. Mehmet Başaran o defteri gün ışı-
ğına çıkarmasaydı edebiyatımızdan bir Hatun Bir-
sen Başaran'ın geçtiğinı nereden bilecektik?
Işte birkaç yaprak yaşantısından:
"Kemoterapi günlerinin en zor dönemi. Iğne-
ler, yatıştıncı etkınlıkler. Mehmet'in kahrolduğu, el-
lehnin ayaklannın birbirine dolaştığı günler." "Ke-
moterapi sonrası korkunç, ama alıştım artık..."
"Mehmet'in kitaplannda hep Elif'tir benim adım.
Kocasmın kaçaklığı döneminde Elif'in yaşadıkla-
n, Isveç'ten dönüşümüz, kızımızm olaylarla çar-
pılışı. Kimi zaman gözlerim yaşardı. Okudukça
'kanserimin kökü bu kitapta' dedim. 12 Eylûlkim-
bilirkaç aileyi daha bunalımiara sokmuştur. İnsan-
lar demir olsa çıkabilir miydi o günlerden?"
•••
"Kapı kollannda, camlarda, duvariann doku-
sunda I riızgâr arıyonjm- kimbilir I biliyorum bu
son eğilişi dalın.
bu son dalga, bu son hışırtı I bu son."
Mustafa Zfyalan ı lise öğrencisi döneminden ta-
nırırm. Sanat tarihi öğretmeni şair Fatma Süzme
Afyonlu nun oğlu... Babası da şair; aktör Nihat Zi-
yalan... Baba-ana şair olursa, Mustata da şairiiği
ilk uğraş olarak benimseyecekti elbet. Uzman bir
hekim, ABD'de görevli bir aydın, ama önce bir şi-
irtutkunu...
'New York'un Arabı 'adlı şiir kitabı yeni çıktı (Yor-
dam Kitapları). Önsözde, "Babam Adanalı, anam
Afyonlu, Karadenizkıyısındadoğdum, eskiSaraç-
hane, Fatih, Aksaray'da büyüdüm" demiş... 'Dün-
le Yann Arasında' adlı bir şiir kitabı daha var. Yıl-
lardır ABD'de yaşıyor, babası Avustralya'da yaşa-
mını sürdürüyorsa, öyle...
Degişik bir şiir tadı. Bir bilim insanının, duyarlı
şiir doğası ile uzman bir hekimin bileşiminden do-
ğan bir derinlik, bir şiir evreni...
Nice yeni çalışmalara şair Dr. Ziyalan...
• • *
Yıldızları artık söndü mü? Istanbul, bir anda yok
mu oldu? Geçenlerde sordular, yanrtladım: "Be-
nim Istanbul'um artık yalnız düşlerimde yaşıyor"
dedim... Sevgili Selim lleri'nin 'YıldızlarAltonda /s-
fanbu/'unu (Oğlak Yayınlan) okurken kendimi Se-
lim lleri'nin anasının-babasının, tüm ailesinin ya-
şadığı o semtlerde, sokaklarda, evlerde buldum.
Ziya Osman gibi sordum: "Sizler yaşadınız mı"
diye... Kitaptaki yaşantılara, lleri'nin çizdiklerine,
anlattıklanna, o semtlere, mahallelere...
Selim lleri, önceleri bir teleskop istermiş yıldız-
lara bakmak için; "Yıldızlar hayallerimdi. Onlarda
saklıydı her şey. Bakar bakmaz hayallerim canla-
nacaktı. Şimdi bir 'zaman makinesi' istiyorum Er-
guvanın altında, yıldızlar altında Istanbul."
DGM'ler: Görüşümüz ve Önerimiz
Prof. Dr. ZAFER GÖREN Dokuz Eylül Üniv. Hukuk Fak. Dekanı
A
nayasa md. 143. fıkra (f) ll'ye göre:
" DGM'de bir başkan. Ud asılveikiye-
deküyeilebir sava \cyeteri kadar sav-
cı yardımcısı bulunur." III. fıkraya
göre: "Başkan, bir asıl ve bir yedek
üye ile sava birinci sınıfa ayrürruş hâkün ve cum-
huriyetsavcıian arasmdan, bir asıl \« biryedeküye,
birinci sınıf askeri hâkimler arasından, sava yar-
duncüan ise cumhuriyet savcüan ve atkeri hâ-
kimler arasından özel kanunlarda gösterikn usu-
ie göre atanır."
2845 sayılı DGM'lerin Kuruluşu ve Yargılama
L'sulleri Hakkında Kanun md. 34 f.ll'ye göre: ''As-
keri yargrya mensup hâkim ve cumhuriyet sava
yanhmalan hakkında verilecek yargıtay notlan ve
adalet müfcttişlerince düzenleneceksiciller ile aske-
ri >"argıyamensupcumhuriyetsavayardınKilan hak-
kında cumhuriyet savctsı tarafindan verilecek sicil-
ler ve bunlar hakkında adalet müfetüşterince yapı-
lacak soruşturmalara iuşkin evrak, Mülj Savunma
Bakanugı'na gonderilir." 19 Man 1954 tarihinde
onaylanarak iç hukukumuza giren Avrupa Insan
Haklan Sözleşmesi'ne (AİHS) yandaş olan her
devlet sözleşme kurallannı kendi ulusal hukukuni-
teliğinde değerlendirip uygulamakla yükümlüdür.
Anayasamızın 90. maddesinin son fikrası gereğin-
ce AlHS kanun hükmündedir. Bu sözleşme kural-
lanna karşı Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamaz.
Bir şikâyet durumunda (bireysel ya da devlet baş-
vurusu) denetleme organlan (komisyon, mahke-
me) sözleşmeye aykınbirtasarrufubelirlediklerin-
de şikâyet olunan devlet belirlenen aykınlığı vebu-
nun sönuçlannı kaldırmakla yükümlüdür.
AtHS'ye ters düsen kurallan üye devletler iç hu-
kuklanna koymamakla yükümlüdürler. Bu sözleş-
me ile, ilgili devlet Anayasası arasındabir çatışma
söz konusu olduğunda yargının uygun yorum yön-
temlerini kullanarak anayasanm sözleşmeye uy-
gun yorumlaması ya da anayasanm değiştirilmesi
gerekmektedir. DGM'nin üç üyesındenbirisi birin-
ci sınıfa aynlmış askeri hâkimler arasından atan-
maktadır. Bu asken hâkim üzlükişkri bakımından
Milli Savunma Bakanlığı'na bağhdır. Bu durum
AİH Mahkemesi'nin 9 Haziran 1998 tarihli İN-
CAL davasmda belirttiği gibi DGM'nin bağımsız
yargı mercii olma niteliğine gölge düsürmektedir.
Askeri hâkimler Anayasa md. 139 ile sivil hâ-
kimlere tanman bağımsızlıklardan yararlansalarda
Mflli Savunma BakankğV na bagholarakgörev yap-
malan. AİH Mahkemesfnin karannda yürütmenin
yargıya müdahalesi olarak yorumlanmaktadu-.
İncal karannda, DGM'de askeri üyelerin varh-
ğından çok, onlann özlûk haklan yönünden yeter-
li güvenceye sahip olmamalan AlHS md. 6 f.I'e ay-
kınlık oluşturduğu saptanmıştır. Sözleşmenin 53.
maddesine göre sözleşme tarafı devletler dıvanın
kararlanna uymayı taahhüt etmişlerdir.
AlHS md. 6 f.I'e göre "Herkesgerekmaddihak
veyOkümlülükleri ik u\ uşmazlıklar. gerek ceza hu-
kuku alanında kendisine >öneltilen suçlamalar ko-
nusunda karar \crecekolan kanunla kurulmuş ba-
ğımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafindan davas»-
nın makul bir süre içinde hakkaniyete u\gun ve
açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptirf
tncalkaranna göre; AlHS md. 6,1 gereğu herkes
davanm bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafin-
dan adil biçimde görübnesi hakkına sahiptir. Oy-
sa DGM bağımsız ve tarafsız değildir. Çünkü
DGM'de görevli askeri hâkim seçilmesi, terfü ve
sorumluluğu açısından nesnel bağımsızdeğildir. Bu
durum mahkemenın tümünün bağımsızlığına göl-
ge düsürmektedir. AtH Mahkemesi, bünyesinde
asker hâkimin bulunması nedeniyle mahkemenin
bağnnsızlık ve tarafsızhğuun zedetendiğine oy çok-
luğuılekararvennıştır. DGM,suçlannişlenmesin-
den önce kurulduklanndan olağanüstü yargı mer-
cileri olmayıp, nitelıkleri bakımından özellik taşı-
yanbelli suçlarabakmak, cezaetkinliğini sağlamak
ve yargılamayı çabuklaştırmak için kurulmuş uz-
manhkmahkemeteriniteliğindedir. L znıanlık mah-
kemefcri ise dogal hâkim ilkesine a>kın değildir.
Devletin varhğmı tehlikeye düşüren ve onu yık-
mak isteyenlere karşı hukuksal sınırlar çerçevesin-
de önlemler almması amacıyla gerekli hukuksal
düzenlemelerin, yapılacağı açıktır.
DGM, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını ve bö-
lünmez bütünlüğünü tehdit eden eylemleri (Fülle-
ri) yargılamak amacıyla kunılmuştur. Bu eylemle-
rin, kalkışmalann değerlendirilmesi ve etkili bir
şekilde yargılanabilmesi doğal olarak uzmanhk ge-
rektirmektedir. Bu durumdada askerlerin teknikbil-
gilerine başvurulması akla ilk gelen çözüm yolu-
dur. Bu nedenle DGM'den ve onlann asker uyele-
rinden vazgeçümcsi mümkün değildir.
DGM'den ve onlann asker hâkımlerinden ödün
vermeden DGMIerdeki askerihâkımlenn özlükhak-
lan, atanmaları. sicillen ve disıplın kov
r
uşturmala-
n yönünden sadece özel kanunlannda (Askeri Hâ-
kimler Kanunu, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nir
Kunıluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun)
güvencelerini arttıncı yönünde gerçekleştirilecek
değişikliklerle AvTupa Insan Haklan Mahkeme-
si'nin anladığı anlamda AlHS mad. 6. f.l'ın gere-
ği yerine getirilmiş olacaktır.
PENCERE
YIUN EN BUYUK SPOR ORGANIZASYONU
AVUSTHALYADAH
MAKkSN
YAYIN
Anadolu İnsanı...
Anadolu aydını...
Anadolu Müslümanlığı...
Anadolu insanı...
Anadolu, zamanda ve uzamda bir bütündür.
Zaman tüm tarihi kapsar; bu coğrafyada yaşan-
mış ne kadar uygarlık varsa bizimdir. Uzamda bu
coğrafyanın tüm insanlan bütün sayılır; birliktelik
bilinci ağır basar.
Etnik aynmlan pompalayarak Anadolu'yu par-
çalamaya çalışanlar, 20'nci yüzyılın sonunda bir
kez daha ağır yenilgiye uğradılar.
•
Ham hayalleri ve çirkin hırslan, gerçeğin sert
duvanna çarparak tuzla buz olanlann dünya ça-
pındaki işbiriikçileri, şimdi Avrupa'da kıyameti ko-
panyoriar.
Nafıledir.
1922'de de böyie olmuştu. Anadolu'nun parça-
lanması üzerine kurulan uluslararası tasanm, Iz-
mir Körfezi'nde 9 Eylül günü suya düşünce, Av-
rupa'da ortalık karışmıştı. Yunanistan'da darbe
oldu, Ingiltere'de hükümet düştü; Fransa ve Ital-
ya 'Anadolu'yu işgal'öen daha önce vazgeçtikle-
ri için fırtınayı daha sakin atlattılar; basın çalkala-
nıyordu, "barbar Türic/er" şimdi neyapacaklardı?..
Olayın ardındaki gerçek neydi?..
•
Anadolu insanı, Osmanlı mozaiğinde yan yana
yaşamaya alışmıştı; ama etnik topluluklara dtşar-
dan "milliyetçilik" aşılanınca, banş bitti.
Yine de Çar'ın orduları Erzurum'a dek Anado-
lu'ya silahla girmeseydi "Ermeni Dramı" yaşan-
maz, "zorunlu göç"e gerek duyulmazdı. Ermeni-
terin Anadolu'dan sürülmesinde Rusya'nın payı bü-
yüktür.
Ya Anadolu Rumlan?..
Yunan Krallığı'nm silahlı kuvvetleri, en başta In-
giltere olmak üzere emperyalist devletlerin des-
teğiyle Izmir'i işgal edip Anadolu içlerine yürüme-
seydi, Anadolu Rumlara haram olur muydu?..
Anadolu mozaiğindeki Ermeniler, Birinci Dünya
Savaşı'nda "tehcir"\e, Rumlar Ulusal Kurtuluş Sa-
vaşı'ndan sonraki "mübadele" ile silindiler.
Her iki etnik topluluk, dışardan Anadolu'yu par-
çalamak isteyenlerin kurbanı oldular.
•
Kürtlerin durumu değişik...
Kurtuluş Savaşı'nda milliyetçilikle dinsel boyut
birbirine kanştığından, aynı zamanda Hıristiyan-
Müslüman çatışması yaşanmıştı. Kürtler emper-
yalizmin karşısında yerlerini aldılar, Anadolu'yu
savundular, Anadolu'yu bölen Sevr'ekarşı durdu-
lar.
Güneydoğu'daki halk bugün de Anadolu'yu böl-
mek isteyen PKK'nin yanında yer almadı; bölge-
deki "gerilla savaşı tasanmı" bu nedenle tutma-
dı; çatışmaterör kx>yutunda kaldı, "düşükyoğun-
luk"\a sürdü; PKK'nin yenilgisiyle noktalandı.
Apo yakalandı.
Dışarda kopanlan kıyamet, yenilginin şaşkınlı-
ğıyla eşanlamlıdır; yaşanan olayın boyutlannın ne
denli geniş ve derin olduğunun göstergesidir.
•
Kürt de -Türk gibi- Anadolu Müslümanı, Ana-
dolu insanı, Anadolu aydını olmak zorunda...
Yoksa dış güçlerin ajanına dönüşür.
Avrupa'da yaşayıp PKK'yi desteklemenin artık
hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, Kürt sorunu dağ-
dan düze inmek zorundadır, silahı tümden dışla-
yıp hep birlikte Anadolu insanının demokratik hak-
larını savunacağız.
Anadolu'nun binlerce yıllık tarihınden çıkanlacak
ders budur.
ODTÜ'nün ve ODTÜ Elektrik
Mühendisliği Bölümü'nün oluşumuna
çok büyük katkılarda bulunmuş, pınl
pınl zekâsıyla hep doğruyu araştırmış
değerli hocamız, sevgili dostumuz,
ağabeyimiz, kardeşimiz,
NAZtF
TEPEDELEMİOĞLU
aramızdan aynlmıştır. Onu tanımak
mutluluğıma ermiş bütün dostlann
başı sağoğlsun.
ODTÜ Elektrik Mühendisliği
Bölümü'nden Dostları ve Öğrenciler
Tören: 8 Mart 1999 Pazartesi günü 10.30'da
ODTÜ Elektrik ve Elektronik Mühendisliği
Bölümü, 12.00'de Maltepe Camii, dahasonra
Karşıyaka Mezarlığı. ı
Mahye Bakanlığı eski Gelırler Kontrolörö,
Yeminli Mali Müşavir
AHMETALPER
TEJiAY'mölûmünü üzüntüyle öğrenmış bulunuyoruz.
Ailesine, dostlanna ve tüm meslek
mensuplanmıza başsağlıgı dılenz.
MALİYE ESKİ GELİRLER KONTROLÖRLERİ
YARDIMLAŞMA VE MALt EĞtTİM VAKFI VE
MALÎVE GELİRLER KONTROLÖRLERİ DERNEĞt
Aşkolsun Aziz Abi...
Demek kitabında daha
genç yaşta bizi böyle
bırakıp gitmek de vardı...
Nereden bilelim.
Bizi yine çok haztrtıksız
yakaladın ve şimdi dost
muhabbetleri sensiz ve
neşesiz. Söyle bakalım
güzel insan, biz bu
boşluğa nasıl alişacağız.
ARKADAŞLARI