Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
28 MART 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
Türbanlı
eylemciler
Fazilet Partili Tokat
Belediye Başkanı
Nizamettin Aydın,
Tokatsporlu
futbolculara moral
yemeği veriyor.
Yemeğe Tokat Valisi
Mehmet Gündoğdu
da katılıyor. Yemek
sırasında bir grup
türbanlı, Vali
Gündoğdu'nun
masasına
.gelerek
"demokratik ve
Bektronik posta: som@posta.cinihuriyeLcmn.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Bugün bayrammış...
"N'olacak ki.
zaten her aün bavram!"
K
ozgur
üniversite" adına
Tokat'taki
Gaziosmanpaşa
Üniversitesi'ne
türbanla girmek için
destek istiyor. Vali,
türbanlılara "Siz,
Suudi Arabistan'daki
üniversiteleri mi
istiyorsunuz?" diyor.
Sonra Türkiye'deki
üniversitelerin
kıymetini bilmelerini
öneriyor ve devam
ediyor: "Sokakta
kalmak
istemiyorsanız,
devletin yasalanna,
üniversitelerin
kurallarına uymak
zorundasınız." Valinin
karaıiı sözleri
karşısında türbanlı
grup kös kös
masadan uzaklaşıyor.
Sporculann yemeğine
gelip siyaset yapan
türbanlıların,
üniversitedeki
eylemci öğrenciler
olduğu anlaşılıyor...
ötülüklere karşı Paleolitik devirden itibaren
tanrılara, havyan, insan ve adak hediyele-
ri kurban olarak sunuldu. Kurbanlar iki
grupta toplanır. 1- Kansız kurbanlar; ot,
yaprak ve kökler, ceviz, üzüm ve zeytin gibi ürün-
ler. Tarihi devirlerde en sık görülen ve önemli yeri olan
kurban tahıldı. Tahıl tanelerinin kurban edilmesi,
uzun çağlar boyunca devam etti. Bunlardan başka
süt, yağ ve şarap, bal veya su ile karıştırılmış olarak
kurban edilirdi. 2- Kanlı kurbanlar; insan, hayvan ve
balıklar. Eski çağlarda insan kurban edilmesi bir ne-
vi temizleme ve sihir vasıtasıydı. Sığır, koyun, keçi,
domuz ve tavuk önemli kurban hayvanlarıydı. Isis
kültünde kaz kurbanı da yer alıyordu. Bunlardan
başka at ve köpekler de kurban edilirdi. Kurban edı-
lecek hayvanların besili ve sağlam olması şarttı.
Hayvanların renkleri, kurban edilecek tannlara gö-
re değişirdi. Gökyuzü tannlanna beyaz ve kırmızı renk-
li hayvanlar kurban edilirdi. Kurbanlık koyun ve sı-
Kurban
ğırlann bir-birbuçuk yaşında olmaları gerekiyordu.
Eski çağlarda yılan balıkları, ton balıkları da kurban
edilirdi. Tevrat'ta maddi amaçlarla kullanılmamak
şartıyla sunguların kurban edilmesinden söz edilir.
Ferisi geleneğine göre, kurban sebebiyle, ana ve ba-
ba bile zorunlu ihtiyaçlarından mahrum edilebilirdi.
Islam dininde, Hanefi mezhebine göre, belirli mik-
tarda parası olan hür ve ikametgahı bulunan kim-
selerin kurban kesmeleri vaciptir. Kuran'da Müslü-
manlara kurban kesmeleri bildirildi. Şafii ve Maliki
mezheplerine göne de, kurban kesmek sünneti mü-
ekkededir. Belirli niteliklere sahip koyun, keçi, de-
ve, sığır gibi hayvanlar kurban edilebılir. Kurban edi-
lecek deve beş, sığır iki, koyun ve keçi bir yaşını bi-
tirmiş olmalıdır. Bu hayvanların erkeğı ve dişisi kur-
ban edilebilir. Fakat koç kurban etmek tercih edilir.
Koyun ve keçi bir kişi adına kurban edilir; deve ve
sığın en çok yedi kişi ortak olarak kurban edebilir.
Kurban eyyamı nahr denilen, Kurban Bayramı'nın bi-
rinci, ikinci, üçüncü günlerinde kesilebilir. Fakat bi-
rinci gününde kesmek uygundur. Şafii mezhebine
göre kurban, bayramın dördüncü günü gurup vak-
tine kadar kesilebilir; ancak genellikle bayramın bi-
rinci gününde, bayram namazından sonra kesilir.
Kurbanı keserken besmele çekmeye ve hayvanı
kıble yönüne yatırmaya dikkat edilir. Kurbanı, sahi-
bi, olmazsa vekil tayin edeceği bir kimse kesmeli-
dir. Kurban kesen kimsenin Müslüman olması ge-
rekir; ehli kitap denen Yahudi veya Hıristiyan dinin-
den bir kimsenin kesmesi ise mekruhtur. Müslüman
olmayan kimselere de kurban etinden verilebilir.
Kurban derisi satılmaz, başka bir şey ile değiştirile-
mez ve yünleri kırkılamaz.
(Kaynak: Meydan Larousse)
SESSÎZ SEDASIZ (!) NURlKVRTCEBE
Yüksek Yerilim Hattı
Erdinç UTKU
Esnek olmayanlar daha çabuk kınlır!
Ordu Valisi'nden Tiirklere hakaret!Ne öğrendiyse Alparslan
Türkeş'tenöğrendiğinıaçık-
layan Ordu Valisi Kemal Ya-
zıcıoglu, yerel televizyon ka-
nalı Kanal 52'ye çıkıp işyeri
adlarını Türkçeleştireceğini söylerken
kentteki bir gözlükçü dükkânında ör-
nek vermiş:
"Dükkanın adı Lezgi. Rumca uzun
boylu adam anlamına geliyor. Bu ne
biçim isim!"
Bir kere bu ülkede Rum kökenli Tür-
kiye Cumhuriyeti yurttaşlan yaşıyor, on-
lara hakaret etmeye kimsenin hakkı
yok!
Ikincisi, Lezgı soyadını dükkânına ve-
ren yurttaş, kendini Türk sanan cahil-
lerden daha Türk...
Çünkü Lezgiler, Kafkasya'da Da-
ğıstan'ın en eski halkı. Dağıstan'a göç-
ler yüzünden dağılıp parçalanmışlar.
Lezgiler 50'den fazla bölüme ayrılın-
ca birbirlerinin dilini anlamaz duruma
düşmüşler. Bununla biriikte konuşu-
lan genel dil Türkçe olmuş.
Lezgiler, Dağıstan'da Avar Hanlı-
ğı'nı kurmuşlar.
7. yüzyilda Orta Avrupa'da devlet ku-
ran Avar Türkleri'nin ataları sayılıyor
Lezgiler.
19. yüzyılda Ruslara karşı savaşan
Şeyh Şamil bir Lezgi.
Tarıhte, Lezgilere saldıran bir baş-
ka devlet de 1728'de Osmanlılar ol-
muş!
Türk-lslam sentezinde Osmanlılara
toz kondurulmadığı için Avar Türkle-
rinin atası Lezgileri tanımayan Kemal
Yazıcıoğlu da kendi çapında haklı sa-
yılır!
ÇED KOŞESt
OKTAY EKINCI
Söz veren, 'sözleşme'de
imzalasm...
Her seçim öncesinde olduğu
gibi bu kez de özellikle 'beledi-
yelere' aday olanlar, farklı söy-
lemlerle bile olsa topluma şu sö-
zü veriyorlar:
•'Ben seçilirsem kenti sizler-
le biriikte yöneteceğiz. Ortak-
laşa karar kurulları. geniş da-
nışma kurulları oluşturacak.
sivil toplum kuruluşlanyla iş-
birliği içinde çalışacağız...'"
Bu tür sözler artık öylesine rağ-
bette ki 1994 yerel seçimlerinde
işbaşına gelir gelmez "ilklcraat"
olarak meslek odalannın imar ve
inşaat projeleri üzerindeki dene-
timini 'iptal eden' tstanbul Bü-
yükşehir Belediyesi yöneticilen
bile seçimlere doğru aynı mes-
lek odalarına 'gelin, projeleri
birlikte üretelim' şeklınde ya-
zılar yazmaya başladılar.
Yıne bugüne dek sivil toplum
kuruluşlannı ve demokratik örgüt-
leri 'ayaklan yere basmıyor, ger-
çekçi değiller' şeklinde küçüm-
seyen sıyasal kadrolar, bundan
bövle 'onların görüşüaü alma-
tokoller" yapsınlar...
Bu protokollerde ise sadece
'danışma' boyutundadeğıl, imar
kararlannı birlikte oluşturma ve
daha da önemlisi, beîediyenin
imar uygulamalannın 'denetlen-
mesi' bağlamında da bir işbirli-
ği yapacaklanna dair şimdiden
kamuoyu tanıklığında 'taahhüt-
te' bulunsunlar.
Böyiece seçildikten sonra da
bugün söyledikleri sözler sıradan
bir 'seçim söylemi' olmaktan çık-
mış olsun. önceden protokole bağ-
lanmış 'demokratik sözleşme-
ler' olarak politikalarına yön ver-
sin...
Nitekim Mimarlar Odası da iş-
te böylesi bir süreci başlatmak is-
teyen adaylara yardımcı olmak
üzere yurt düzeyinde genel bir
çağnda bulundu.
•Jlerideki işbirliğimiz için ge-
lin seçimlerden önce ön proto-
kol yapalım' denilen çağn met-
ni ekıne bir de 'sözleşme tasla-
ğı' ekledi.
Geçen hafta adaylara iletilme-
İmar kararlannda "katüımcı süreçler" yaşanabilseydi. hemen
herkesin "hayır" dediği bu tür uygulamalar da kolay kolay
ruhsat alamazdı... (Fotoğraf: OKTAY EKlNCl)
dan iş yapmayaeaklannf ilan
ediyorlar...
Yerel yönetim adaylanndaki bu
'demokratik gelişme' kuşkusuz
önemli ve umut verici sayılsa bi-
le. daha öncekı seçim dönemle-
rinde de benzer söy lemlerin tanı-
ğı olarak şimdi artık 'daha ilerr
ve 'daha güvenceli' bir aşama-
ya geçilmesi gerektiğini görüyo-
ruz.
Bunun bir yöntemi de, seçil-
dikleri takdirde katılımcı bir an-
layışla kentleri yöneteceklerine
söz veren adaylan, 'söz yerine
sözleşme yapmaya" davet etmek.
Bu sözleşmeleri ise öyle 'tek bas-
larına' değil, birlikte karar üret-
meye söz verdikleri demokratik
kuruluşlarla yine şimdiden 'bir-
likte imzalamaya' çağırmak...
Örneğin, kentin iman ve yapı-
laşma kararlan konusunda 'mes-
lek odaları rehberim olacak'
diyen adaylar. bu odalann temsil-
cileriyle 'seçimden önce' masa-
ya otursunlar ve basırun da önün-
de düzenlenecek törenle 'ön pro-
ye başlanan taslak üzerinde, bu ya-
zı kaleme alınıncaya dek, çok sa-
yıda adayla görüş birliğıne vanl-
dığı ve aralannda tzmir'den ANAP
adayı Kutlu Aktaş. Ankara'dan
DSP adayı Doğan Taşdelen'ın
de bulunduğu 15'ı aşkın adayla
'imza töreninin'de yapıldığı bil-
diriliyor. Öyle görünüyor ki 'söz
yerine sözleşme' çağnsı, oy top-
lamak için değil, 'dünya görüşü'
olarak katılımcılığı savunanlann
da 'kendilerini kanıtladıklan' ta-
rihsel bir belge oluyor.
Bakalım, seçimlere kadar baş-
ka hangi adaylar ilgili meslek oda-
lanyla ön protokoller yaparak,
seçildikleri takdirde kentin özel-
likle imar kararlannı birlikte üret-
meye ve aynı odalann bu konu-
larda 'denetleyici misyon' daüst-
lenmelerine 'imza' verecekler?..
Bundan 'çekinenler' ise hani
şu 'sessiz çoğunluk' denilen 'ka-
rarsızların" tercihlerine yardım-
cı olacaklar ve en azından 'oy ve-
rilmeyecekler' arasında yer ala-
caklar...
HAYVANLAR ISMAIL GÜLGEÇ
nnonnn n nnnnnnrih »<
KİM KtME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak(a turk.net
ÇİZGlLÎK KÂMtL MASARACI
r r • •
H A R B İ SEMİH POROY
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAIS 28Mart
20. YÛZYILDA B/R ROMANTİK RUS BESTECİSI..
f94-3'TE BUGÜN, ÜNLÜ R.US 8EST£CİSİ SB&SEY KAHMANİUOF
AMEeıM &et£Şf< PEVLB7l££t 'A/De ÖLPU- ?O YAŞfNDA SU-
LUNAN MÛZ/H SAWTÇ(£(, BOCŞEVİK PEV&MİNPEN SOM-
RA ÜU&StME OÖHMEMİŞ l/£ KEAIPİSİUİ HEP SÜ&GÜNPE
&İ811L ETMişn. RAHMANfUOF'UN BABASI, ÇA&N MUHAFtZ
ALAY/NOA SUgAY, AfJfJESı ise SiS. GENefSAUU tCıztYDI..
4 YA$WOA PlYAAfOYA BAÇIAMI$, OAHA SOUBA MOS/tX>t/A
KotJSeıSi/AnjAKr'ut ALT/M MAPAWA /UAKAK THMAMLA
M/çn. YiRMı YAŞLA/e/MD/tY/eeM "Ate/eo
ÜfJUJ 'OO CXYe2 A^/A/ö/e PREUJO*ÜNU f
BUA/LA& /ZL£YEM 4 PÎYAAİO CONÇEBTOSU, BU PALDAKJ
EN ÖSJEMU YAPITLAR ASAStNDA *&& ALACAK V£ SfK
S//Z İCJSA EDİLeCEKrt•• AUCAZ-j &AHA4AA/WOF, A4O0EGA/
MÜZtĞE lf£~ ÇAĞDAÇ AK/MLAgA İUSİ OUYMAOAA/. ÇAf-
<OV£IC fSOK*AArr/2Mifi/t SÜ&PÜ&MEYİ YE&UYEC£teT/
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Her Şey Bir Eski
Resimdl Şimdi.
O soğuk Hamburg gecesinde, yol üstü bir şey-
ler atıştırmak için uğradığım büfede karşıma çı-
kan yaşlı kadının beni gençliğime götüreceğini ne-
reden biiebilirdim? Büfenin bulunduğu, gündüz-
leri işlek, geceleri ise tüm Kuzey kentlerindeki gi-
bi ıssız bu geniş caddenin kaldırım kenarına ara-
bamı park ederken, kadının ışıkları söndürdüğü-
nü görmüş, koşup içeri dalmıştım. Kıvırcığa ya-
kın dalgalı siyah saçlanna aklar düşmüş, yüzü bu-
ruş buruş yaşlı kadın beni görünce korkmuş, ama
korkusunu belli etmemeye çalışarak, Elen'lere
özgü şivesiyle, "Ne istiyorsunuz?" diye sormuş-
tu. "Sıcak bir şeyler. Eğer mümkünse" diye ya-
nıtlamıştım.
Kadının gözleri, sesi bana hiç yabancı gelme-
mişti. Onunla daha önce mutlaka bir yerde kar-
şılaşmış olmalıydım. Sadece bir "karşılaşma mı?"
Hayır! Belleğim böylesine zorlandığına göre her-
hangi bir "karşılaşma"dan daha öte, daha derin
bir anım olmalıydı bu kadınla. Boynunda, büfeci
kadınlarda pek görülmeyen zarafette, üzerinde-
ki uzun kollu beyaz iş önlüğüne hiç uymayan, al-
tın kolyeli pırianta bir "istavroz" taşıyordu. "Bel-
kibirsosis?.." Başını iki yana sallamış. "Ocağı ka-
pattım" demişti. "Bir Yunan salatasına razı olacak-
sınız." Bir plastik tabağa koyduğu salatanın üze-
rine beyaz peynir ufalarken, dayanamayıp sormuş-
tum: "Atina'dan mı geldinizburaya?" Aldığımya-
nıta şaşırmamıştım. "Hayır, Istanbul'dan."
O'ydu. Birden. Gümüşsuyu'nda, Alman Kon-
solosluğu'nun karşı köşesinde, bir iki basamak
merdivenle inilen, kimbilir kaç kız elinin ilk sıcak-
lığını avuçlanmda duyduğum o şirin pastane can-
lanıvermişti gözümde. Orada yediğim son "ecla-
ire"\n üzerinden en az yirmi beş yıl geçmiş olma-
lıydı. Şimdi, elindeki sabunlu bezle önündekı tez-
gâhı silerken beni süzen bu yaşlı kadın, artık çok
gerilerde kalmış gençlik yıllanmın tanıklanndan bi-
riydi. "Yeni Melek"\r\, "Atlas"\n, "Saray"ın 14.30
matineleri sonrası uğradığımız pastanenin, gar-
sonlara buyruklar yağdıran, gürültülü masalan, ";te-
ri giden" çiftleri uyaran, bir gözü kasada, öbürü
müşterilerin üzerinde mağrur "pafron/çe"siydi...
"Ozaman da böyle süzerdinizbizi!" desem, şa-
şırır, heyecanlanır mıydı, acaba? "Tanıyormusu-
nuzbeni?" diye sorardı herhalde "Tanfyorum..."
desem. "Anlatsanıza... "derdi belki, "bana bir şey-
ler anlatın... lütfen..." Ona, yıllar önce bir cumar-
tesi günü, Handan'ın basamakta ayağının bur-
kulup, yüzü koyun yere kapaklandığını anlatır-
dım. "Yardımımıza ilk koşan sizdiniz!.." deyince,
mutlaka anımsardı. Acıdan kıvranan kızı bir san-
dalyeye oturtmuş, ayağının altına bir tabure sür-
müştü. "Kolonya, kolonya getirin!.." diye bağırı-
yordu, "bileklerini ovmak lazım..." Bir ara kafası-
nı kaldırıp, arkasında, elinde bir kolonya şişesiy-
le kızın bileğini tutmaya hazırlanan kocasını gö-
rünce... "Sen değil..." demişti, "şişeyi delikanlı-
ya ver..." Kocasını kıskanıyordu. "Sahi, eşinizne-
rede?.." Soramazdım ki...
"Ben de Istanbulluyum..." deyince, Türkçe ko-
nuşmaya başlamıştık. 196O'lı yılların ortasında
önce Yunanistan'a göçmüşler, orada "yapama-
yınca", Almanya'ya gelmişlerdi. "Kocam Istan-
bul'dan kopmayı bir tûrlü içine sindiremedi..." di-
yordu, "çabukyaşlandı!" Son zamanlarda belle-
ğini yitirmeye başlamıştı. Kimi şeyleri hiç anım-
samıyor, biraz önce ne yediğini bile unutuyordu.
Yaşamın tüm yükü, uzunca bir zamandır bu yaş-
lı kadının zayıf omuzlanndaydı. Oysa ne kadar dinç
bir adamdı kocası... Tanıyordum... Karısının onu
genç kızlardan kıskanması hiç de boşuna değil-
di!.. "istersenizçağırayım.." İçeri gidip, biraz son-
ra kolunda kocası geri dönmüştü. Adam güçlük-
le yürüyordu.
"£s/c//er''den konuşmuş, ama pastaneden hiç
söz etmemiştik. Üzerimize ağır bir hava çökmüş-
tü. Dağıtamıyorduk. Yaşam, değirmen taşlarının
arasında ezilen buğday taneleri gibi bu insanları
ezmiş, un ufaketmişti. Ne söyleyeceğimi bilemi-
yordum. "Sizi tanıyorum..." demek için artık çok
geçti. Deşilen her anıdan bir hüzün filizlenecek-
ti. Içimizde belki de en "şanslımız", ne konuşul-
duğunu anlamayan, gözleri, büfenin sokağa ba-
kan camından gecenin karanlığına dalıp gitmiş,
omuzlan çökük yaşlı adamdı. Onları öylece bırak-
tım. Bir daha görmeyecektim.
Her şey "bir eski resimdi şimdi..."
(Faks:0216-418 8410)
BULMACA SEDAT Y4g.4Y.4A'
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDAN SAĞA:
1/ Japonların
yemek yerken
kullandıklan
çubuklara ve-
rilen ad... içe 3
dogmaylaakla
gelen yaratıcı
duygu. 2/ Dü- 5
rüst, iyi ahlak-
lı... Bir çeşit
lcüçük atmaca.
3/ Lozan Ant- R
laşmasrnın ya- "
pıldığı saray... 9
Genişlik. 4/
Chateaubriand'ın bir
romanı... Gözleri gör- -j
meyen. 5/ "Hile, do- ?
lap" anlamında argo
sözcük. 6/ Sınır nişa-
nı... Tarlalarda açılan 4
su yolu. II Eylemleri 5
olumsuz yapmakta
kullanılan ek... Başka-
lannın sırtından geçi-
nen kimse. 8/ Kumaş 8
üzerine yapılan bir tür g
işleme... "Muzaffer—
-": Sinemaoyuncumuz. 9/Zararauğrama tehlikesi...
Maden eşya üzerine vurulan bir cins cila.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Birçok kişi tarafından el ele tutularak oynanan bir
halk oyunu... Çıkar yol, çare. 2/ Inatçı... Tekel idare-
sine eskiden verilen ad. 3/ Güzel kokulu bir kavun cin-
si... Akıl. 4/ Yükselme. yücelme... Küçük su kanalı.
5/ Tarlayı sürerek dinlenmeye bırakma. 6/ Güzel ka-
dın... Banndırma. II Kenar süsü... Osmanlı devleti-
nin yedi saltanat sancağından biri. 8/ Ad kavmi hü-
kümdan Şeddad tarafından cennete benzetilerek yap-
tınlan efsanevi bahçe... Eski bir Hint tannsı. 9/ Emi-
le Zola'nın bir romanı... Eskiden lstanbul'da köprü
ile Adalar arasında deniz taşımacılığını üstlenen iş-
letme.