Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 MART 1999 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Ismet Doğan kadın bedeninin estetize edilmiş hali ile meta fetişizmini birlikte ele alıyor
Çıplakhk, magazin ve politika
ALİAKAY
Çağdaş sanatçı Bruce Nauman, An
Presse dergisinde (Ekim 1993) "Rahat-
sz eden her şey sivasktir" dedığinde. as-
tında, çağdaş sanatçılann bırçoğunun ka-
bul etmiş olduğu bir tavn dile getiriyor-
du. Ismet Doğan da. siyaset ile uğraş-
makta ve 199O'lı yıllar içınde aldığı ta-
vıriar ve katıldığı sergilerle siyaset ya-
parken. estetik ve felsef i sorunlan da sı-
yasetten ayırmadan kullanmakta olduğu-
nu, bunlann da psikanaliz ve tarih ile
ilişkilennin gündeme getirildiğini vurgu-
lamaktaydı. İstanbul'da, AKM Sanat Ga-
lerisi'nde açtığı sergisinde de, bu tavn baş.-
ka bir açıdan sürdürür görünmekte.
Daha önce de beden ile ilgili müsteh-
cenîiŞi ortaya koyan çalışmalar yapmış
olan Ismet Doğan burada da kadın be-
deninin estetize edilmiş hali ile meta fe-
tişizmini birlikte ele alıyor. Ten ve Et \e
de Et-Ten bir vücudun, kapitalize edil-
miş toplumlarda ve bu anlamda da bizim
toplumumuzda nasıl fetiş nesne haline ge-
tirildiğini sorunsallaştınyor. Çıplaklık;
o kadar ki. magazin basının ve eglence
programlarının esprilerinı "gidi-açık-ör-
tûk" bir şekilde süslerken en çok izleyı-
ciyi çektiği söyleniyor, karşısmda tapı-
nılacak; ama büyübozumuna uğramış
bir kafesten dünyanın içinde yansıyan
şeffaflığı açığa çıkarmakta. bir o kadar
da rahatsız etmekte.
Çıplaklık ilemüstehcenliğin pornog-
rafık bileşımı, bir açıdan bakıldığında, Ba-
adriUard'vari ayartma-ötesi bir ilişkiler
agını toplumsal patikalararasında bir ye-
re yerleştiriyor ve bu bileşim sayesinde
özgürlük ve içe bastırma düsturlan ara-
sındaki sosyal ve beşeri bilımlere ait ol-
duğu iddia edilen toplumsal durum. post-
modernleşen bir zaman birimi içinde me-
kâna izleyiciyi de çekerken, temaşa iliş-
kisini kırmaya çalışıyor; ıçine alınan se-
yirci ise. bir çeşit izleyıci olmaktan çı-
karak. içıne girdığı işin birparçası olur-
ken. her türlü yeni yorumu sanatçının
yaptığı işe getırme cüretinı içinde bann-
dırabiliyor. Bu yeni durumu gündeme
getinrken Ismet Doğan. aynalar. şefFaf
alanlar ve \ ansıtmalarla failleri çoğalta-
rak. rahatsız edebıleceğı kişı sayısını da
bir o kadar ılave ediyor çalışmasının içı-
ne.
Sanatçı: yukanda. Nauman'ın da be-
lirtmiş olduğu şekilde, izleyiciyi rahat-
sız ederken. sıyasi bir işi kadın-erkek
ilişkileribağlamınaodaklıyor Erkeğin ka-
dın karşısındakı fallik konumunun ıkti-
darla ilişkisini de "-geçişli^bır alana yer-
leştiriyor (Bir bakıma Gargon'un bakı-
şına karşı ve Medusa'nın taşlaşmasının
tersine. taşlaşmış bir fallus olarak et par-
çası bıle seyircinin taşlaşmasını berabe-
nnde getıremiyor). Bu alan kimin kim üze-
rinde erk kurmaya kalktığı belli olmayan
iktıdar ılişkilerine göndermede bulunu-
yor. tktidarbağlannın tersine, iktidar iliş-
kılennde *
4
geçisU"olarak duran kısım alt
ve üst hiyerarşinin bağlarını çözüyor.
Kadının mı erkeğin üzerinde stratejiler
uyguladığını, yoksa erkeğin mi kadın
üzerinde baskılar kurduğunu sorarken, bu
güç ılışkilerini yansımalarla çoğaltıp,
'anatçı,
Ten ve Et ve de
Et-Ten bir
vücudun,
kapitalize edilmiş
toplumlarda ve
bu anlamda da
bizim
toplumumuzda
nasıl fetiş nesne
haline
getirildiğini
sorunsallaştınyor.
izleyiciyi rahatsız
ederken, siyasi
bir işi kadın-
erkek ilişkileri
bağlamına
odaklıyor.
"steoradaymışsınâzgibr cümlesinin ma-
salsılığı ılo hıkâyesınin anlatısınaçekme-
ye çalışıyor izleyiciyi. Kendisinin figü-
rünün sılik olarak kullanıldığı yerde:
Babbaaa! Fallik bir erkek egemenliği-
nin kadının cazıbesı karşısında nasıl ayak-
lar altına alınabıldiğini irdelerken, kadı-
nı nesneleştiren bakışa da karşı çıkıyor
ve bu bakışı hafifletiyor. Özne ve nesne-
nin egemenliklerinin birbiri içine girdi-
ği bir anlatı içinde hikâyenin ifadesi, an-
latının lezzeti, iğrençlikle kanşmaya baş-
lıyor. iğrençlikle, çiğlikle etten ve tenden
geçen bir kokuyu galerinin içine yayma-
ya çalışıyor. Seyirciyi sinirlendiren ve
rahatsız eden bir atmosfer kurmak, aynı
zamanda, gösterdiğinin ardında yatanı
da çimdiklemeye çahşmaktan geçtiğin-
de; bu zorlayıcı tahkim işe yarar bir ko-
numabürünüyor. Kokunçluk kapasitemiz
nereye kadar gidebilir? KJmi kimden iğ-
rendiririz? Kime başvururuz bu eylem-
de failleri yeterli bir şekilde ortaya çıka-
rabilmek için? Rahatsız edici estetik ne-
reye kadar mümkün? Yoksa biraz çeki-
ci olmak gerekir mi? O zaman belki ra-
hatsız bile edemeyebiliriz. Bu tip soru-
lan çoğaitabiliriz siyasi olanın zorlayıcı
olduğunu düşünebilmek için. Ne yap-
malıyım? Nereye kadar bir şeyi değiştir-
me kapasitem vardır? Bu eylemden ne
umabilirim? Bu sorular aydınlanmanın
sorulan arasında sayılabilecek sorular-
dandır.
Kopan kafalar, derin iğrençlikler, ka-
dının bedeninin mahrem yanlan, silinen
kimlikler ve o kimlikleri sarmalayan ye-
ni bireyler, video ekranında silinen be-
denin mahrem yıkanışı, medyanın sildi-
ğinden çok hatırlatmaya çalışan bir ça-
ba, fallus olan etler ve organ biçiminde
yükselen kemikler. Tüm bunlar sorunlar-
la semboller arasında giderken kavram-
sal ile nominalistarasındaki ilişkiler ba-
zen hangisinin daha hâkim olduğuna da-
ir sorular sordurtturuyor. Psikanalist J.
Laan'ın "semboiig' ile Kosuth'ün "kav-
ramsakılığT arasında bir yerlerde soru-
lan sorular, irdelenen konumlar, kapita-
lizmin içinden geçen ve Mara'ın "nes-
nenin hiyeroglifıT
' diye adlandırdığı feti-
şistik ilişkinin hâiâ günümuzün kadın-er-
kek ilişkilerindeki estetik boyutu ilgi-
lendirmeye devam ettiğini bir kez daha
anımsatmadan gidemiyor. Ancak; hiye-
roglifin dini metinler ile alakalı bir yazı
olduğunu düşündüğümüzde, Ismet Do-
ğan' ınkını "hiyeratik*
1
olarak adlandır-
mak, serginin seküler boyutu bakımın-
dan daha anlamlı gibi duruyor.
Tiyatro, Hollywood'ım ünlüleri için hem büyülü hem de ürkütücü
Sahne korkusu oyuncuları kaçırıyorKültür Servisi - Sahne korkusu lngiltere' nin en
önemli aktörlerinden Paul McGann'in sahne ka-
riyerine son verdi. 1983 yılında Londra'nın baf
yakasındaIngilizsahnelerineçıkandörtMcGani} , >uhfleye Ç l k a m a y a c a ğ i n i a ç ı k l a d ı .
yici ve sahne korkusu nedeniyle daha fazl
neye çıkamayacağını açıkladı.
K.ırk yaşındaki aktör 'canlı performans' gerek-
tiren tiyatrodan aynlan aktörler kervanına katıl-
dı. Paul McGann çogunlukla sınema \ e tele\ iz-
yon fılmlerindeki rolleriyle tanınmasına karşın
tiyatroda da önemli birkariyere sahipti. Liverpo-
ol Playhouse'daÇehov'un Martı'sındakı Konstan-
tine rolü ve rol aldığı üç Royal Court oyununda-
kı performansıyla eleştiımenlerin ve ızleyıcılerin
beğenisini toplamıştı. Ünlü aktör son olarak Bush
Ttytarosu'nun sahnelediği Snoo Wilson'ın Sabi-
na adlı oyununda Carl Jung rolünü üstlenmıştı.
Ancak geçen günlerde Bush Tiyatrosu'nun ken-
disinin son tiyatro deneyımi olduğunu ve bır da-
ha asla sahneye çıkmayacağını açıkladı.
McGann, karannı şu sözlerle açıklıyordu: "Ti-
yatrodan hiçbir zaman çok hoşlanmadım ve izle-
yki önünde oynamaktan çok rahatsız oluyorum.
Bush Tiyatrosu'nda ilk sahneye çıktıgımda izlevi-
ciierin birbirkrinin ü/erineçıktıgını gördiim. Res-
men acı çekiyoriardı ve bu benim için bardağı ta-
sıran son damla oklu."
• Paul McGann izleyici ve sahne
korkusu nedenivle daha fazla
Lewis, Ian Holm, Uma
Thurman. Vanessa Redgrave de
aynı korkuyu yaşayanlardan.
McGann'in açıklamalan bağlı olduğu ajansta
büyükşaşkınlıkyarattı MarinaMartinsajansıadı-
na konuşan bir yetkili bu konuda kendısiyle gö-
rüşüp McGann'i ikna edeceklerini, tiyatrolardan
McGann'e büyük talep olduğunu bildirdi. Bush
Tiyatrosu'nun sanat danışmanı Mike Bradvvell de
McGann'in kararının kendisıni çok şaşırttığını
açıkladı. Tiyatroda izleyiciyi kandırmanın çok
zor olduğunu, izleyicılerin her şeyi oyuncunun
gözünden fark ettiğini vurgulayan Bradwell,
'McGann daha fazla sürdürcmeyecekse onun adı-
naüziilmektenbaşka\apabueceğiınizbirş«\ yok'
dedı.
Tıyatronun sahne ışçılerinden biri de McGann' in
bıletlerı önceden satılan altı haftalıkoyunlann her-
bırine çıkarken son derece gergın olduğunu söylü-
yor: "Pm%alarda son derece rahattı ama izkyiciyle
yüzleşme zamanı geldiğinde ter dökme\e başladı.
Sahneye çıktığında sesinin hiç çıkmamasından \a
da donup kalmasından endişelennüştinı
McGann' ınendişelen. kaygıları.korkulanpek
çok tanınmışpyuncununkiyle aynı aslında. On yıl
önce NatJonalTheater'da Hamiet'i canlandıran D»-
nipl Day Lewis babastnın ruhıjnıj gördüğü sahne-
de sahne denetimini yitirdiktehsonra sahneyi terk
etmiş ve bir daha hiç sahneye çıkmamıştı. Ian
Holm de henüz genç bir Shakespeare oyuncusu
olduğu 1976 yılında The Iceman Cometh adlı
oyunun ikinci perdesinde sahneyi terk etmiş, ken-
dine geldiğinde soyunma odasında tcpinerek ağ-
ladığını fark etmişti. Holm ancak geçen yıl Knrf
Lear rolüyle dönmüştü sahneye.
1996 yılında New York'ta sahnelediği bir oyun-
da panik yaratarak gözyaşlanna boğulan llma
Thurman da uzun süre sahneden uzak duranlar-
dan. Ne yazık ki Nevv Yorklu eleştirmenler cesa-
retini toplayarak yeniden sahneye çıkan Thur-
man'ın performansını bir kez daha beğenmediler.
Vanessa Redgrave altı yıl önce sahnede rolünü
unuttuktan sonra bir daha sahneye çıkmamıştı.
Sahne korkusuna sahip aktörler arasında Derek Ja-
cobi ve Stephan Fry da yeT alıyor. Pek çok oyun-
cunun korkulu rüyası olan izleyici önünde oyna-
ma bir yandan da dayanılmaz bir çekiciliğe sahip
olmalı kı bu korkuya sahip olan kişiler ne kadar
ara verirlerse versinler sahneye bir kez daha çık-
madan edemiyorlar. Paul McGann'in karan şaşkınlık yarattı.
RAHİBE
MARIE KEYROUZ
Banş Topluluğu'ndan
Bizans Şarkılan
9 Nisan 1999 Cuma
Saat: 19.30
Cemal Reşit Rey Konser Salonu
Bllet Flyatlan:
8.000.000 TL, 7.000.000 TL
BURÇİN BÜKE
(Piyano Resitali)
17 Nisan 1999 Cumartesi
Saat: 19.30
Atatürk Kültür Merkezi Konser Salonu
Yapı Kredi Sanat Festivali
artık "bütün yıl" sürüyor!
Türkiye'de festival anlayışını değiştiren,
belirli bir zaman aralığıyla kısıtlı
kalmayıp bütün yıla yayılan
Yapı Kredi Sanat Festivali,
1999 yılında da
nitelikli ve zengin programıyla
sanatseverleri bir araya getirmeye
devam ediyor.
Yapı Kredi Sanat Festivali 1999 a
tüm sanatseverleri bekliyoruz.
\7\PI w KREDİ
Bllet Flyatlan:
""• 4.000.000 TL. 2.000.000 TL
TC Kültür Bakanhğı İşbirliğiyle
H M Sabş Moktalan:
19 Mart 1999 tanhınöen ıtibaren biletlerinızi
aşağıdakı satış noktalanndan alabılırsınız.
• Yapı Kredi Yayınlan Galatasaray Krtabevi
(0212) 252 67 45
• Atatürk Kültür Mefkezı Gışesı
(Her gün 10.30 -19 30 saatlen arasında açıktır.)
(0212) 252 79 37 - 252 79 36
• Yapı Kredi Akmerkez Şubesı (0212) 282 08 65
• Suadıye Vakkorama (0216ı 350 87 42
• Telefonla rezervasyon yaptırmak için
(0212) 249 18 29'u arayabılırsımz.
• Rezervasyonunıj yaptırdığınız bıletleri,
48 saat içinde, Istıktal Caddesı No: 285 Beyogu
adresındekı Yapı Kredi Yayınları Galatasaray
Kıtabevı'nden almanız gerekmektedir.
• Rezervasyonlannızda kredi kartı kullanabilırsmiz.
• Aynlan biletlenn tûmûnûn atınması zorunludur.
• Satılan bılet gen alınmaz.
IntenMt Aranh^ryta BHvt Sâfafi:
htto ' WAW superonlıne com-
Duras'nın usta kaleminden
Simgeler ormanmda
bır ıkındı oykusu
Kültür Servisi - Can Ya-
yınlan, Marguerite Du-
ras'nın 'Bay Andestnas'ın
Ikindisi' adlı kitabını Tür-
kiyeli okurlara sunuyor. Ki-
tap. bir ikindi vakti boyun-
ca örülen bir öyküden olu-
şuyor.
Bay Andesmas işlerden
elini eteğini çekmiş. var-
lıklı bir ihtiyardır. Hayatta-
ki en değerli varlığı, biri-
cik kızı Valerie'dir. İşler-
den uzaklaştıktan sonra,
dağlarla çevrelenmiş bir
bölgedeki küçük bir köy-
de yaşamaya başlamışlar-
dır. Valerie'nin isteği ûze-
rine köyün yakınlanndaki
bir evi de satın almıştır ba-
bası; ormanlarla çevrilmiş
bu bölgede, uçuruma bakan
bir düzlüğün arkasında bu-
lunan birevdirbu. Valerie,
evin önündeki düzlüğe,
yaklaşan fırtınaları göre-
bileceği bir teras yapılma-
sını istemektedir. Bay An-
desmas da, kitaba adını ve-
ren ikindi vakti boyunca, te-
rası yapacak kişinin gel-
mesini beklemektedir.
Yalnızlığı önce küçük bir
köpeğin gelişiyle bozulur
Bay Andesmas'ın. Ardın-
dan küçük bir kız gelir; te-
rası yapacak olan Michel
Arc'ın kızıdır; babasının
ne olursa olsun geleceğini,
Bay Andesmas'ın onu bek-
lemesi gerektiğini söyle-
mek üzere gelmiştir. Dura-
Margııerite Duras
BAY ANDESMAS'IN
D0NDÎSI
ğan, boğucu bir atmosfer
içinde, çevTesinden ve ken-
dinden habersiz küçük kız-
la Bay Andesmas, uzun sü-
re Michel Arc'ı beklerler.
Bay Andesmas bu süre bo-
yunca kendi kızını küçük
kızla karşılaştınr, kendi kı-
zınaolan sevgisi hakkında
uzun boylu düşünür, onun
için yaptıklan ve yapacak-
lannı kafasmda evirip çe-
virir.
'Bay Andesmas'ın Ikin-
disi'nde, kullanılan her söz-
cüğün, yaratılan boğucu at-
mosferin varoluş sıkıntı-
sıyla simgesel bağlantıla-
n bulunuyor. Durağan, ıs-
sız mekân kendi başına btr
evren haline geliyor, bu-
naltıcı bekleyiş ise Du-
ras'nın usta kalemiyle bir
simgeler ormanına dönü-
şüyor.
BUAgAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Muhsin Ertuğrul
Emek Armağam
izmir Dokuz Eylül Üniversrtesi Güzel Sanatlar Fakül-
tesi'nce bu yıl ilk kez "Muhsin Ertuğrul Emek Armağa-
n\" verildiğini okuyunca kafamda dört sözcük seslendi:
Küttür mirasımızdan kopmamanın örneği.
Insanoğlunun en haklı mirası bu. Kolay kazanılmıyor.
Yüzyıllann bilinç birikimi...
Günümüz gençleri için II. Meşrutiyet dönemi kavra-
mının tarih öncesi gibi sisler, bulutlar ardında kalmış za-
man parçalanndan biri okluğunu biliyonjm... Özellikle
1960'lardan sonra bu ilginç zaman dilimi, toplumsal si-
yasal yapı, anayasal sorunlar, savaş, demokratikleşme,
karşıt güçterin ilerlemeyi durdurma çabaları açılanndan
günümüze tşık tutacak düzeyde değerlendirildi. Çağdaş
edebiyatımızın öncü kişiliklerinin şiir, roman, edebiyatta-
rihi ve tiyatro alanındaki yol açıcı çabaları derinlemesi-
ne inceleniyor.
Bu dönemin yaşama geçen en etkih kültür kazanım-
lanndan biri de tiyatroydu kuşkusuz.
Muhsin Ertuğrul on yedi yaşında sahneye çıktığı za-
man çağdaş tiyatro dili oluşmamıştı henüz. Genç yaşı-
na karşın çağdaş tiyatronun bınncıl gereksınimlennden
yoksun bir ortamda buldu kendini.
Üç yıl sonra, 1912'de Hamleft oynadığı zaman dö-
nemin en güç beğenir kişilerini şaşırtacak ölçüde başa-
n kazandı. Bu başannın temelinde, tiyatro dilini Gedik-
paşa Tıyatrosu geleneğinden kurtarması var kuşkusuz.
Yahya Kemal, Peyam-ı Edebi'de Muhsın'le birlikte
gerçekleşen bu değişimden söz ederken genç tiyatro
sanatçılannın "Milletinsamimiseslerinisokaklarda, üc-
ra mahallelerde, düğûnlerde, kahvehanelerde, panayır-
tarda, cenaze çıkan evlerde" bulacaklannı ve on yıla kal-
madan ulusal tiyatro dilinin oluşacağını yazmıştı. (Ede-
biyata Dair, I. bas. 1971, s. 245.)
Çok yönlü degişimlerin öncüsü oldu tiyatromuzda
Muhsin Ertuğrul.
En önemlisi, çağdaş klasikteri sahneye getirme atılı-
mı.
Bir de çağdaşlaşmakta olan edebıyatın yol açıcılan-
na inanması... Tahsin Nah'rt, Şahabetbn Süleyman, Hü-
seyin Suat, Halrt Fahri (Ozansoy) gibi dönemin genç
yazariannı tiyatroya çeken bu inançtır.
Muhsin, Halit Fahri'nin Maurice Maaterlinck'ten
esinlenerek yazdığı kabul edilen manzum oyunu Bay-
kuş'u sahneleyerek ilk sıçramalardan bırini yarattı Türk
tiyatrosunda. Nurettin Sevin'in belırttiği gibi aruz ölçü-
sünün darsınırianna karşın, tertemiz Istanbul Türkçesi-
nin mübalağasız, fakat gerçek duyariığıyla yansıtılması
yol açtcı niteliğinin ana daman sayılmalı.
Takvimlerin 1918'i gösterdığini unutmayın.
Aynı yıllar Muhsin'i oyuncu ve yönetmen olarak tıyat-
romuza katkısını geleceğın umudu olarak kabul eden-
terden Reşat Nuri (Güntekin), Türk tiyatrosunun doğ-
duğunu muştular Zaman gazetesındeki yazılarında.
Cumhuriyetin ilk yıllannda artık çağdaşlaşma savaşı-
mının başlıca temsilcileri arasında görüyoruz Muhsin Er-
tuğrul'u.
Tiyatro sorununa tüm gerekleri görerek bakışı ile...
Tüm gerekleri yerine getirmedekı başansı ve sabn
ile...
Dekorundan, ışığından, makyajından, "sufîe"sinden
itibaren çağdaş tiyatro...
Özdemir Nutku'nun belirttiği gibi 1927'den sonra
gelıştrn(en işıMamayöntemiyle, sahne üzerinde yeni bo-
yutlarefdeeollmesini, To Elenıkon gazetesinde Polis Ka-
çekis şöyte değeriendirir:
"Muhsin Beyyalnızca ışığı kullanmıyor, onu renklen-
diriyor da. Böyiece ışığın tatlılığını ortaya çıkanyor ve
sahne egzotik bir bıçim alıyor." (özdemir Nutku, Darül-
bedayi'nin 50 Yılı, s. 161).
Cumhuriyetin ilk yıllannı Muhsin Ertuğrul'un düşün-
ce ve görgülerini uygulama dönemi olarak niteleyebili-
riz. Shakespeare, Goethe, Dostoyevski, Gogol, Pi-
randello, Moliere, Çehov, Gorki vb. yanında Musa-
hipzade'yi, Reşat Nun'yı, Nâzım Hikmet ı, Mahmut Ye-
sari'yı, Necip Fazıl'ı sahneye getıren, onun çağdaş sa-
nat anlayışındaki görüş zenginliğidir. Nurullah Ataç gi-
bi öznel yargılanna pek düşkün olan bir eleştırmen bıle
Muhsin'ın getırdiklenne dikkati çekerken "Türkiye'de
az çok eliyüzu düzgün bir tiyatro sanatı varsa bunu Muh-
sin Ertuğrul'a borçluyuz..." dıyerek kusurcubaşılık et-
mez ve bir gerçeğin daha altını çızer: "Muhsin Ertuğrul
bu ülkede tiyatronun seyirciye inmesini istemedi. Se-
yirciyı tiyatroya yûkseltmek istedi. Bir yandan oyuncu-
yu yetiştinrken bir yandan da seyirciyi yetiştirmeye ça-
kşti.' (Son Havads, 5 Ekim 1954, Ataç Tiyatro'da, 1. bas.,
1963, s. 113).
Ataç, 1950'lerden çok önce de Muhsin Ertuğrul ger-
çeğinı çağdaş verilerden hareket ederek görebılenlerın
arasında oldu. Muhsin, küttür hareketlenndekı değişı-
min içindeydi çünkü.
1930'lu yıllarda, gene onun yüreklendirmesiyle belir-
ginteşen "tiyatroyazan olma hevesleri" gitgide tutariı tu-
tarsız çatşmalar ve ayak oyunlan dönemi açmıştı. Bu-
na "Tekparti" döneminin kendine özgü koşullannı, ulu-
sal sanat anlayışını belirieyen güçlerin, siyasal iktidann
tutucu kanadının görüşlerinden kaynaklanan "politikre-
çeteiere" bağlı olduğu gerçeği eklenınce, Muhsin gibi
geleceğin adamlannın çevresinde kaynatılan cadı ka-
zanlannın etkisini düşünebiliriz.
İlk Cumhuriyet dönemi kuşağının dil, tarih, edebiyat,
resım, hatta felsefede elde ettiği kazanımlar Muhsin'i yal-
nız bırakmadı. 1930'larda sahnelediği, oynadığı yaprt-
lann çoğu gelişmekte olan okumuş orta tabakanın tam
ilgisini çekti.
Bu değeri, yaprbnı seyreden ünlü Kari Ebert şöyte tes-
lim etmektedir:
"Belki yûz defa oynadığım, bir o kadar da seyretti-
ğim Faust oyununun birAlman sahnesinde görülmesi
bir gelenek olmuş ne kadar mizansen ve temsil inceli-
ği varsa, hepsi eksiksiz olarak, sizin temsilinizde vardır.
Sanatçılann yûreklerinde işlerine karşı bu derin sevgi
olmasaydı bu güç iş böyle başanya ulaşamazdı. Faust,
Mephisto, Gretchen başta olmak üzere, bütün rollerku-
sursuztemsiledildi. Eseriherkes, istisnasız, rolününge-
rektirdiği yotda, iyianlamış ve kavramıştı." (Türk Tıyat-
rosu Dergisi, anan Özdemir Nutku, Darülbedayi'nin 50
Yılı, 1. bas., 1969, s. 165).
1914'lerden sonra çağdaş tiyatronun değişik ustala-
nndan çoğunun yapıtlannı gördü, inceledi, değeriendir-
di ve kazanımlar elde etmeye çalıştı Muhsin Ertuğrul. Az
önce de belirttiğim gibi çağının kültür atıltmlarını algılı-
yordu. Çağının kültür atılımlarını algılayanlarla birlikte
var olacağına ınanıyordu. 1930'lu yıllarda Gorki'nin Ayak
Takımı Arasında adlı yapıtını gören bizden önceki kuşa-
ğı konuşturunuz. Coşkulan gözlerinde parlayarak anla-
tacaklardır. Unutulan Adam'ı seyretmeolanağını bulan-
Iar iki büyük sanatçının adını birlikte söyleıier bunca yıl
sonra: Nâzım, Muhsin.
•••
1950'li yıllarda dönemin en yetenekli tiyatro oyuncu-
lannı bir araya getirdiği Küçük Sahne'de Fareler ve In-
sanlar'dan Godot'yu Beklerken'e kadar çağdaş tiyatro-
nun vazgeçilmez yaprtlannı ilk kez sahneleyerek yeni bir
dönemin öncüsü olduğunu biliyoruz Muhsin Ertuğrul'un.
İzmir Dokuz Eylül Üniversrtesi Güzel Sanatlar Fakül-
tesi'nin, büyük ustanın ölümünün yirminci yılında ver-
diği armağanı "Emek" sözcüğüyle nitelemesi, 60 yıllık
uğraşın simgesı oldu_bence.
İlk ödülün Münir Özkul gibi bir ustaya veriimesinin
de ayn bir anlamı var.
E-posta: skurdakul'/ superonline.com