Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
11 MART 1999 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Nadi Güler, otobiyografik gösterim 'Yedi'de oyuncu kimliğini sorgulamayı hedefliyor
Başka bir beden olmayı istemek
FERZAN ÖZPETEK 'HAREM't TAMAMLADI
Osmanlısaraymıvegizemliharemianlatanfîlmde SerraYılmazdaoyntıyor.
İstanbuVun binbirgeceleri
KöhûrServisi-Çın]-
çıplak Alessandro Gass-
man'ı. Ortadoğu'ya öz-
gü, yoğun bir duyarlılı-
ğın buharlan arasında
sıcak sulara daldıran
"Hamam"(1997)adlı
ilk fılmiyle dikkati çek-
tikten sotrra bir kez da-
ha Istanbul'a setını ku-
ran yönetmen Ferzan
Özpetek. bir ltalyan-
Fransız-Türk ortak yapı-
rru olan ikinci fılmiyle de
Osmanlf nın bir başka
geleneksel kurumuna el
attı yine: "Harem."
Neredeyse çeyrek
yûzyıldır Italya'da yaşayıp tarunmış yö-
netmenlere çıraklık ettikten sonra ger-
çekleştirebildiği ve genelde hem seyir-
ci tarafindan hem de eleştirmenlerce
beğenilen ilk fılminde. Batılıya egzo-
tik gelen bir tarzı benimsemiş Türk yö-
netmen Ferzan,Özj>etek, ikinci filmin-
rde de aynı yakhışırm sergileyerek Bın-
birGece Masallan geleneğini sürdüren
bir Harem filmi imzalamış.
"Harenr,Osmanlı denen bir "cihan
devteti"nin sona ereceğini ve bir çağın
bitecegıni haberleyen 20. yüzyıl başın-
da, 2. Meşrutiyet'in ilan edildiği 19O8'de
başlıyor. Osmanlı sultanının haremin-
dekı bircariye, yaşlı. güngörmüş birka-
dının. vaktiyle kendisınden dınlediğt
öykûsünü aktanyor. Film de daha son-
ra 1950yılınageçiyorve ttalya'nınkü-
Marie Gillain Harem de.
çük bir istasyonundaki
yaşlı bir kadını dinliyo-
ruz. Gençlığinde aynı
sultanın hareminde cari-
ye olarak bulunan yaşlı
kadının anlattıklanyla.
esrar perdesi aralanan
haremin atmosfenne dal-
dınyor seyirciyi fiim.
Sultanın gözüne gire-
bilmek için çeşitli dala-
vereler çeviren genç ve
güzel cariye. sultanın baş
gözdesi olmayı hedefli-
yor; ne pahasına olursa
olsun.Buaradazencı bir
harem ağasıyla da kar-
maşık bir aşk yaşıyor.
Sonuçta, haremin büyüsüyle düşlere
dalıp gitmiş seyirci, cariyenin kaderin-
den yansıyanlarla düşünceli bir halde
çıkıyor filmden.
Entrikacı cariyeyi genç, güzel Fran-
sızyıldızı MarieGillaiıTin. harem ağa-
sını da AJex Descas'ın oynadıgı "Harem
Suâre*nın öteki oyunculân da Cmis^
tophe Auillon, Maİkk B<mens ve Turk
Serra Vılmaz Osmanlı sarayındaki
iktidarmücadelesini ve gizemli Harem
âlemıni yansıtan bu ikinci fılmiyle de
Avrupa sınemasının gündemine Tür-
kiye'yi sokmayı sürdürüyorTürk-ttal-
yan yönetmen Ferzan Özpetek. "Harem
Soiree-Harem Gecesi" (ya da 'Le Der-
nier Harem') büyük olasılıkla mayıs
ayındaki Cannes Film Festivali'ne ka-
tılacak.
FECİRALPTEKİN
'Yedi'... Oyuncunun kendini geride tuttuğu, kendini
gösterirken kendi olmayışını ıfade etmeye çalıştığı; du-
rumu. anı ve hareketi öne çıkararak oyuncu kimliğini
sorgulamaya odaklarmş bir otobiyografik gösterim... Na-
di Güler, konsepti ve uygulaması kendisine ait olan Ye-
di'yi m a r t v e
nisan aylan boyunca Kumpanya Sahne-
sı'nde gerçekleştiriyor.
Her Yedi gösterimi sadece yedi izleyiciye sunuluyor.
Dekor. mekânın kendısi... Göste-
rimin televizyon ekranından veri-
len genel anlatımı ve kostüm anla-
yışı birbirlerini destekleyerek var
oluyorlar. Kore sava^ında bulun-
muş Türk tugaymdan bir askerin
anılan'sözler ve Güler'ın taşıdığı
askeri üniforma''beden... "Bu dü-
şüncenin bedeni, var olan kendi de-
ğerini yitirip başka bir beden ol-
mak ister.""
'Kurgu dürüst değildir'
Yedi, bedenın, geçmişinden ve
var oluşunun getirdıği tüm bilişsel
ve tinsel niteliklerden. 'benliğin-
den' annarak boş bir kütleye in-
dirgenmesini önerirken; bedenin
kav uştuğu bu özgürlüğün oyuncu-
luktakı karşılığını anyor. Buarayı-
şın zorunlu kıldığı araştırmalara
ise Güler' in 'ovun edimini ortadan
kaldıranveoynamamadunımunu
varetmeyeçahşan: duran. göstereıu
rutan. vermeyen ve sadece işaret
eden' performansıyla karşı karşı-
ya kalan izleyici tanıklık edıyor.
Esas yaratıcılığın, oyuncunun stûd-
yoda kendi başına çalıştığı zaman-
larda gerçekleştiğine ve yaratımın
oluş sürecinde yaşanıp bittiğine
inanan Güler, Yedi'de tamamlanmış
ve hazır bir yapı sunmayi reddedip
gelişme sürecini çalışma formuna
yakın tutma yöntemiyle izleyiciy-
le kurulabilecek iletişimin sınırla-
nnı zorluyor.
Güler, izleyiciyi oyuncunun esas
yaratım sürecine, ancak kendi ken-
dine kaldığı anlarda sahip olduğu
gerçekliğe tanık edebilmek için as-
lında izleyici ile oyuncu arasında-
ki uzlaşmayı sağlamaktan sorum-
lu kurgu öğesini de yok etmeyi gö-
ze alıyor Yedi'de: "Kurgu işin içi-
ne girdtğinde gerçeklik olgusu kay-
bolur. Kurgu olmamalıdır... Çün-
kö bir iMirü şeyt ntdar, dü/cni gös-
terir: açık ve dürüst değildir ve bu yüzdcn kendi gcrçek-
Irğini yitirir."
Güler. Yedi projesinin oluşumuna. gösterimin yapısı-
na ve oyuncu kimlığine ilişkın sorulanmızı yanıtladı.
- Sizt oyuncu kimligini sorgulamaya ve bu sorgulama-
yı izleyiciyle paylaşacağınız bir projeye yönelten neden ya
da dürtü neydi?
Özellikle Kumpanya'da yaptığımız projeler, konser-
vatif olmayan ve gerçekleştirilmesi planlanan projenin ıh-
tiyacıyla şekillenecek farklı oyunculuk yöntemlerini uy-
gulayabildiğimiz alanlardır. Bunu yaparken kullandığı-
jfVore savaşında bulunmuş
Türk tugayından bir askerin
anılan/sözler ve Güler'in
taşıdığı askeri
üniforma / beden...
"Bu düşüncenin bedeni, var
olan kendi değerini yitirip
başka bir beden olmak ister."
nız her malzemeyi yeni baştan ele alıp var olan değer ve
ilişkiler bağlamından koparmak zorundasınız. Çünkü
böyle yaparsanız kullandığınız malzemeyle (obje, hare-
ket, metin vs...) gerçek bir karşılaşma sağlayabilirsiniz.
Bu karşılaşma yaraücıhk için temel bir gereksinimdir.
Oyunculuk'u da bu anlamda ele aldığınızda. hareketin baş-
lama noktası ile an'ı oluşturan durumlan kendi bağlamın-
da incelemek gerekir. Bu tarihsel duruma tiyatronun asal
iki kişisi olan seyirci ve oyuncu birlikte tanık olmalıdır.
- Otobiyografik yapının, gösterimin konseptine nasıl
bir katkıda bulunduğuna ya da
neter kattıgına inaıuyorsunuz?
tnandığım. 'insan ne yapsa
hep kendini anlatır' olandır. Bu
öznel anlamda kendi cerçevesi-
ni çizen garip bir tevekküldür.
İnsan kendinin yabancısıdır ve
tanımak için kendini anlatır.
Her gösteri yedi kişiye
- Oyuncu gerçekten de sadece
kendi başına çalışırken mi kars>
laşabilir kendisiyle?
Bendeki karşılığında.: çalışma-
nın yoğun zamanlannda çok az
olarak kendinle karşılaşma anla-
n gerçekleşiyor. Bunlar çok zor
durumlar, çünkü kendine koşut
sunuyorsun ve hemen ardından
müthiş bir parçalanma başlıyor.
Bu tanık olma durumunun ilk se-
yircisi de kendın oluyorsun.
- Oyuncu-mekân-seyirci ilişki-
sinin hayati önem kazandığı bir
noktada kurguyu yok etmeye ça-
lışmak riskli degil mrydi sizce?
Bir kere azalarak çoğalma
prensibini kabul ettığinizde, kur-
gu'nun bir yapı oluşturma coşku-
su böyle bir otobiyografik çalış-
manın düşünsel vaklaşımlarını
zedeleyebiliyor. Seyirci-mekân-
oyuncu ilişkisinin doğal gereksi-
nimlerini bulmak gerekir. Bu ça-
hşmanın bir hedefi de şudur; kur-
gu mantığı en az olarak nasıl kııl-
lanılır?
- 'Kendi olamamak' ve 'oyna-
mayan oyuncu'yu kendi sözJeri-
nfcde ay nı tabanda buluşturur mu-
sunuz?
Dünyanın her yanını bizlere su-
nan iletişim organlannda. savaş-
lara, ölümlere nasıl tanık olduğu-
muzu, 800 milyon aç insanla ay-
nı yerküreyi paylaştığımızı ve
çağdaş birey kimligimizin oluş-
mızla >â>amakzJHndabırakılışımızıgörûrûz. Savaşan.
açlık çeken ve ölen insanları seyrederken hayretle ken-
dımizi izleriz. Kendimiz saydığımız şey, ne kadarbizim?
Bu gösterimi var eden düşüncelerden biri, tercih ettiği iliş-
ki biçimidir. Oyuncu kendini geride tutar. Kendini gös-
terirken 'kendi' olmayışını ifade etmeye çahşır. Hergös-
terimini 7 kişiye yaparak 24 gösterimde toplam 168 se-
yircinin seyredeceği 'Yedi', sürekli büyümek ve çoğal-
mak gerekirken neden yalnız kalıp azalmayı tercih etti-
ğini, kendini geride tutarak oluşrurduğu otobiyografik ya-
pısıylatarif eder.
Walter Salles 'in Central Station adlı yapıtı, en iyiyabancıfilm ve en iyi kadın oyuncu dallarında Oscar 'a aday
'Ulkemi yansıtmak için film yapıyorum'KüKürServisi-Oscarödülleri21 Mart
akşamı sahiplerini bulacak ve spot ışık-
lan En İyi Film, En tyi Yönetmen. En İyi
Kadın Oyuncu, En iyi Erkek Oyuncu...
ödüllerini kazanan sanatçılann üzerinde
parlayacak. Ancak Oscar'lann geçmiş
yıllardan bir farkı var bu kez. Uzun yıl-
lar üvey kardeş muamelesi gören En iyi
Yabancı Film Odülü dalının adaylanndan
sadece biri degil, ikisi ana kategonlerde
aday göstenldı "1999 Akademi ÖdüOe-
ri"nde.
Sayısal açıdan şansı daha yüksek olan
film, en iyi film kategorisinin de içüıde
bulundugu yedi dalda aday olan ltalyan
yönetmen Roberto Benigni'nin 'Hayat
Güzddir' adlı yapıtı. Ana dallarda aday
gösterilen ikinci yabancı film ise Walter
SaDes'in "Central Station" adlı Brezil-
ya filmi. Fihn geçen yıl Berlin Film Fes-
tivali'nin en iyi fihn daiında Altın Ayı
ödülü'nü kazanırken Oscar'ın haberci-
si olan Altın Küre'yi de aldı. Yine geçen
yıl Berlin'de en iyi kadın oyuncu ödülü-
nü kazanan Fernanda Montenegrobu yıl
Oscar'a da aday.
Brezilya'nın ekonomik ve toplumsal
sorunlan nedenıyle 1990'larda durgun bir
sürece giren Brezilya sınemasının rö-
nensansı için bir umut ışığı Central Sta-
tion. Kendi ülkesinde Godzflla ve Tita-
nik'i geçerek izlenme rekorlan kırması-
nın yanı sıra bütün dünyaya pazarlanan
bir Brezilya filmi olma niteliğini de ta-
şıyor. Filmın yönetmeni Salles için önem-
li olan bu rakamlar degil, filmin anlaşıl-
ması.
Biryolculuk filmi Central Station. Rio
de Janeiro tstasyonu'nda okuma yazma
bilmeyen yolculann mektuplannı yazıp
okuyarak kıt kanaat geçinmeye çalışan
orta yaşlı bir kadın olan Dora. şartlar
kendisini zorlayınca dokuz yaşında bir
öksüz çocuk olan Josue'nm İcayıp baba-
sını bulmak için onunla birlikte ülkenin
uzak Kuzeydoğu köşesine yolculuğa çı-
kıyor.
Hırslı ve şüpheci kadın ile inatçı ve
kaü çocuk arasındakı ilişki. beklendiği gı-
bi duygusal biryoğunluk taşımıyor. Ama
yolculukta ikisi de kendilerini tanıyıp ile-
tişimin önemini kavnyor. Filmde her iki
karakter de Brezilya'nın son yirmi yılı-
nı temsil eden metaforlar adeta. Dora,
MASCULINO FEMINING
VValter Salles, fSmin masal olmadığını vurgulayarak 'gerçekyaşamı kurguya taşıdık' divor.
•
JL stasyonda yolcu mektubu yazan ortayaşlı Dora ve dokuz yaşındaki
öksüz Joshua, Brezilya'nın son yirmi yılının metaforlan. Dora,
sanayileşme sonrası oluşan kayıtsızlık kültürünün bir temsilcisi.
Babasını arayan Joshua ise geçmişe ve geleceğe yönelik arayış içinde,
bu da Brezilya'nın şu andaki durumunun göstergesi.
insanı görmezden gelen sanayileşme so-
nucu oluşan kayıtsızlık kültürünün bir
temsilcisi. Yönetmen Salles'e göre çocu-
ğun babasını aramada gösterdiği karar-
lılık ise geçmişe ve geleceğe yönelik çift
yönlü bir arayış; bu arayış da Brezilya'nın
şu andaki durumunun göstergesi...
'Resmi Brezüva'nın dışında'
Salles bu benzetmeyi şöyle açıyor:
"Sömürge olan ülkekr. baba ihtiyacımn,
baba arayışırun hâlâ var oiduğu ülkeler-
dir. Geçmişlerinde hiçbir zaman bir ba-
balan. bir Idmlik anla>ışlan ve bir kök-
leri olrnadı. Bunlar hâlâ kopuk bağlan-
ülar. Öte >andan Brezirvahlara hep gele-
ceğin ülkesinde yaşayacaktan sövlendl hiç
gelmeyen bir yelecek... Bu da bir çelişki
yararü: Gecmişle bağlantılı nostalji >cri-
negelecekle baglantalı nostaljinin çclişki-
sini. Sonuçta 1992'de her şeyin arök çö-
küşe geçmesi nedenhle ögrenciler soka-
ğa döküldü, toplumsal başkılar nedeniy-
leBaskanColloryücedhanaçıkankiı.Ot-
ceğin aslında kendi cllerimizde olduğu-
nu gördük. Çocuk karakteri Josue film-
de bu bilinci temsil ediv'or.'"
Vlnicius de Oliveira'nın canlandırdığı
Josue, gerçek yaşamda da fakir Brezil-
ya'yı temsil ediyor. Salles bir buçuk yıl
önce ailesine ekonomik destek sağlamak
için okuldan aynlan Oliveira'yı buldu-
ğunda küçük oyuncu bir havaalanında
ayakkabı boyacılığı yapıyormuş:
"Hava yağmurluydu ve kimse ayak-
kabılannı boyatmak istemiyordu. Bana
yaklaşıp ona yemek yemesi için para ve-
rip veremeyeceğimi sordu. Rio sokakla-
nnda yaşam tnücadciesinin ne demek oi-
duğunu bilcn ama masymryctini yitirnK-
miş Wrçocukanyorduk. Gözlerindeki de-
rinliktcn çok ctkilenmiştim. Hemen bir
film testi >apıp yapamayacağınıızı sordum.
Birkaç sanive düşündükten sonra 'ha-
yır' dedi. Çünkü daha önce hiç filme git-
memişti. Ama onu ikna ettim. testi geçti
ve işe koyııMuk."
43 yaşındaki Salles, bu filmin bir ma-
sai olmadığını vurguluyor her fırsatta.
Amacı ülkesini göstermek, insanlannı
parlak ışıklar altında göstermek degil.
Kartpostal görüntülerinin aksine çöp-
lüklerin, harabelerin görüntüleri baskın
filmde. Yönetmen, turizm bakanlığını
hiç de mutlu ermeyeceğini düşündüğü
filmde 'resnti Brezilya'nın dışmdaki Bre-
zılya'yı gösterdiğini söylüyor: "Gerçek
yaşamı kurguya taşıdık" diyor.
Salles. Brezilya sinemastnın knzde ol-
duğu günierde teievızyon için bclgccc!
çekıyordu. Central Station'ın senaryosu
Sundance Film Festi\-ali"nde 310 bin do-
larlık ödül kazanmca filmin bütçesi de
oluşmaya başladı. Ancak senaryoya ve
defalarca tekrarlanan provalara karşıa, çe-
kimler başladığında belgeselci yanı Sal-
les'i çevresine karşı daha açık olmaya yö-
neltti:
"Fîmin metni,gerçelderin etkisiyie çe-
Idmler başladıktan sonra tamamen de-
ğişti. Rio de Janeiro İstasyonu'ndan her
gün 300 bin kişi geçiyor. Film bir Holh-
wood yapımı oJsaydı bu kalabahğı kont-
rol etmeyi denerlerdi. Ben beigeseld ya-
nımı kuBanarak bu kalababkla bütünleş-
meyi yeğledim. Çekimlerin ilk gününde
Dora'nın mektup sehpasını kurduktan
sonra gerçek insanlar gelip mektuplan-
nı yazdırmak istediler. Bu mektuplan çe-
kime aldık \v senaryo için yazdıklanmız-
dan çok daha samimi ve şiirsel oldukla-
nnı gördük."
'Odül kazanmak için yapmadım'
Salles biröncekı filmi Foreign Lands'de
yine ülkesinin toplumsal bir sorununa
değinmiş ve ekonomik açıdan yeniden ya-
pılanma adma kitlesel göçe zorlanan in-
sanlann öykülerini taşımıştı beyazperde-
ye. 1995 yılında çekilen film yeni kuşak
filmcilerin ilk yapımlanndan biri olarak
görülü>x>r. Salles ilk filmini yaptığı gün-
ierde, Brezılya'da neredeyse hiç film ya-
pılmadığmı. bugün artık yılda 40 film ya-
pıldığıni vurguluyor. " Çok üginç süreç
bu, pek çok ortak noktanuz var. Carlos
Diegues. Nelson Pereira dos Santos ve
Hector Babenco gjbi 1960ve70'lerinus-
tatangünümüz sjnemaalanna çokyakın-
lar. Hepimiz ülkemizi yansrtabflme, an-
latabilme arzusuyla film yapryoruz."
Peki Oscar kazanmak yeniden yapıla-
nan Brezilya sineması için ne anlama
gelir? "Elbette film endüstrimizin geliş-
tiğı ve olgunlaştığı anlamı çıkar ama be-
ninı için önemH olan kendi izleyicimizle
yakın bir bag kurabilmek. Bu film ödül
kazanmak için yapılmadı. Özellikle v« iç-
tenlikle Bn-riKa'dan bir durumu anlat-
mak için yapıldı ve geri kalan her şey bu-
nun sonucu. Eğer bu sonuç Brezilya sine-
ması için yararlı olacaksa sevinirim. Ama
sonuç ne olursa olsun inandığım filmlcri
e.am cdcccğim."
ODAK NOKTASI
AHMETCEMAL
Nasıl Bir Yaşamak?
Aslında iki hafta önceki "Aydmın Rengi" başlıklı
yazım ile geçen hafta çıkan "Bir Karar" başlıklı ya-
zım arasında iyiden iyiye bir akrabalık olduğunu
anladım. Çünkü temelde iki yazı da sankı. "Nasılbir
yaşamak?" sözcükleriyle dile getirılebılecek bir so-
rudan kaynaklanıyor.
"Aydmın Rengi", düşünerek yaşamayı seçen in-
san açısından bu soruya, "Seçimlerinin ahlakını
savunmayı bil!" buyruğuyla yanıt veriyordu. Çün-
kü rengini belli etmek, sonuçta konumunu açıkça
ortaya koymak, o konumun gerekli kıldığı ahlakı tü-
retmek ve o ahlakın çizgisinden hiç sapmamak yü-
rekliliğinden başka bir şey degil.
"Bir Karar" ise, kısa bir süre için bile olsa böyle
bir yürekliliği göstermenin gereklilığınden kuşkuya
düşen Ben'i, geçmişin çizgisine sadık kalmayı bi-
len öteki Ben'in azarlaması ve eleştırmesi anlamı-
nı taşıyordu.
"Aydmın Rengi" yazısıyla ilgili olarak Nurser Öz-
tunah" imzasıyla aidığım ve "Merhaba Sevgili Dos-
tum", sözcükleriyle başlayan e-postada şu satırlar
vardı: "Sizinkitaplannızmyakın takıpçısisayılmm...
Ben 47'li'lerdenim... 68 kuşağının özelliklerint. o
zamanlar Türkiye'de kadın mimar olmaya aday,
...aynı inatia sürdürmeye çalışıyonım... Bugünküya-
zınız beni kışkırttı... Konuya devam etmelısıniz...
Bu toplumda NASIL? ... Rengimızı belirtmemizin
bedelinin yalnızlıklar olduğunu belirtmelisiniz. ..Bu-
gün sabah, karşıya geçerken birkopege çarpan ada-
mın yere düşen plakasmı, arabanın içındekilerin
mafyadan olmadığını varsayarak polise verme ce-
saretininasıl bulacağımızı anlatınız... Aynı durum-
da ben olabilirdim. Siz olabilırdıniz. Nasıl renk?...
"özgün ürün alma amacıyla bilgi" Nasıl? Kendımi
aydın sayanm. Çevremde S. Hilav dahil, aydınlar-
la evlerde toplanıp birbirimize dertyananz... üreti-
mi olmayan bir memlekette biz niye proje çizivor.
kitap yazıyor tiyatrc öğretiyor, resırr, yapr/c-jz/
Niye? Kimlik kompozısyonumuzun rengi ne ışe ya-
nyor? Lütfen beni yanlış anlamaym. Kızgınlığım,
aynı sizin "Niteliksiz Adam" yazınızdaki kızgınlık.
Çok haklıyız. Artık niteliksiz kadın olmanın rahatlı-
ğ'nı yaşamck istiycn. m. Renfciz ?'rrr.'.tr'rhn r-;'-,-'
belki. Sizden cevap gelırse sevınınm. Hoşça Kaıin
Sevgiyle kalın."
Nurser Öztunalı Me hiç tanışmamıştık. Ama bir dost-
luğa davetti yukandaki satırlar. Ve ben de cevap ver-
meyi biraz ağırdan aldım. Şöyle çok içten. çck aıi-
ze! bir cevap 'jer^yrv içtiycrJum.
Fakat veremedim. Çünku bu Ttesajı aldıktan b
r
r-
kaç gün sonra, 'Cumhuriyet'Xe Nurser Öztunah'nın
ölüm ilanını okudum. Kuruculanndan olduğu Mimar-
lık Vakfı, ilanda Nurser Öztunalı'yı "sevgı, saygı,
güven, gayret ve dayanışma sembolü" diye tanrtı-
yordu.
Belki istenen cevaplan vermekte pek gecikme-
mek gerek. Attilâ llhan'ın yıltar önce okuduğum bir
romanındaki küçücük sahnede dendıği gibi: "Va-
nm saate kadar geliyorum/Hayır, hemen gel, çok
geç olabilir..."
Nurser Öztunah'nın satırianndan yansıyan da ka-
nımca başlıktaki soruydu: Bu ortamda Nasıl bir ya-
şamak?
"Renksiz olmak daha rahat belki..." Ona kuşku
mu var? Renksizliğin rahatlığı, bunca insanın. üs-
telik kendilerini "meslekten aydın" sayanların bile,
bukalemunluğu seçmış olmalanndan belli değil mi?
Aynca onlar, sırf seçmiş olmakla da yetinmiyorlar.
fakat seçimlerine genel bir geçerlilik kazandırmak
amacıyta, renkli olmakta dtrenenleri,renklerinibel-
li etme yürekliliğini sergileyenleri de her yolu dene-
yereksilikleştirmeyi amaçlıyorlar. "Düzenınadamı"
olduklannı bile bile, üstelik bunu isteyerek seçmiş-
ken, "düzenın baş eleştirmenleri" maskesıyle yaz-
maktan, çizmekten, keramet buyurmaktan, ülkenin
kültür yaşamının yöneticıliğine soyunmaktan çe-
kinmiyorlar! Sözde hep "eserden" yana gözükür-
ken, gerçekte kendi -çoğunlukla düzmece- saygın-
lıklanna, çoğunlukla aslında pek ucuz tutulmuş ya-
rarlanna ve onlarsız ayakta kalamayacaklan des-
teklerine yönelik birtehlike saydıklan yaratıcılan yi-
ne pek ucuz yollarta ezmeye kalkışabiliyorlar!
Evet, böyle bir ortamda nasıl bir yaşamak?
Kırgınlıklara yenik düşmeyerek yaşamak.
Albert Camus'nün sözünü ettiği seçenekler bağ-
lamında, bir kez yaşamayı seçtikten sonra, onu her
yanıyla seçtiginin bilincinde olmak ve yaşamak ey-
lemini, sürekli bir başkaldın eylemiyle özdeşleştir-
mekten çekinmemek.
Ya da Brecht'in dediği gıbı adam olabilmek;
yani arkamizdan, "İyi bıriydi" diyecekleri düşünce-
siyle yetinmeyip, "Daha iyi birdünya bıraktı" diye-
bilecekleri bir yaşamayı amaçlamak...
e-posta: ahmetcemal" superonline.com
Klasflc Gitap UçNisü'nün konseni
• Kültür Servisi - Cem Küçümen, Şadi Ensarı ve
Fatih Akbulut'tan oluşan Klasik Gitar Cçlüsü 18
Mart perşembe günü saat 19.00'da Milli Reasürans
Auditorium'da müzikseverlerin karşısına çıkacak.
Konserde Nichelmann, Handel. Grafe, de Call.
Albeniz, Rizzo, Vivaldi. Bizet, Farrauto, Dede Efendi
ve Pilsl'ın yapıtlan yorumlanacak. (232 54 64)
BUGÜN
• AKSANATta Georg Solti yönetimindeki tngiliz
OdaOrkestrası'nın seslendirdiği. Mozart'ın 2 \e 3.
Piyano için Konçertolan saat 12.30'da lazer-diskten
izlenebilir. Saat 19.00'da Prof. Dr. Velı Sevin'in
'Urartu Dünyası' başlıklı dialı söyleşisi
gerçekleşecek. (252 35 00)
• İSTANBUL DEVLET OPERA VE BALESİ saat
20.00'de Carmina Burana'yı sahneleyecek.
(251 56 00)
• CRR'de Gruber ve Maklar Gitar İkilisi nın
konseri saat 19.30'da izlenebilir. (232 98 30)
• ALMAJN KtX,TÜRMERKEZİ'nde saat 19 00 da
Romy Schneider retrospektifı kapsamında 'Clair de
femme' adlı film gösterilecek. (249 20 09)
• BORl SAN KllTlîR VE SANAT
MERKEZt'nde saat 18.30'da Hülya Tıınçag. geçen
ay yitirdiğimiz caz sanatçısı Michel Petrucciani
anısına dinletili bir söyleşi sunacak. (292 05 55)
• BELGESEL SİNEMACILAR BtRLİĞt'nde
13.00-19.00 arası her saat başı Elçin Musaoğhı'nun
'Kum Danesi' başliklı hclcescli TO<;tcrı1ccck
(292 39 84)
• ÎFSAK'ta saat 19.30 ve 21.15'te Haldun
Aydıngün'ün 'Dağlar ve Mevsimler' başlıklı saydam
gösterisi görülebilir. (292 42 01)
• BtLGIÜNtVERStTESt'nde saat 2O.nfVde
Drcamnithrisiıcs" aalı fiirr; :z'ızr,z'c:
>-.,-/ ' •"'.' <•