28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 KASIM 1999 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 HakTürbanlı öğrencileri koruyup kollamak YÖK Başkanlığı şansını arttırıyorsa Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Günay Akbay'ın karşısında Gazi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Enver Hasanoğlu'nun daha güçlii bir aday olduğunu söylemişti Ankara'daki kimi öğretim üyeleri. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in işini kolaylaştırmak için bir öneri daha getirdi Gazi Universitesi'ndeki öğretim üyeleri: "Hasanoğlu YÖK Başkanlığı'na getirilirse boşalan rektörlük koltuğu Gazi Eğitim Fakürtesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Tan'in hakkıdır. Çünkü Mustafa Tan öğrencilerin türbanla derse girmelerini 'kazanılmış bir hak' olarak görüyor." Efektronik posta: somftaosta.cumhuriyeLcom.tr Tei: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97 - Halk, deprem dilini öğrenmiş... "Korkudan dili tutularak!" ilim dünyasınıntemeli "yayırTadayanır. Bi- lim insanlarının ve bilim kurumlarının et- kinliği ve saygıntığı, yaptıkları "yayın"larla ölçülür. Ölçülürken de "yayın"ın uluslara- rası düzeyde kabul görmesi ve başkalan tarafından alıntı konusu yapılıyor olması esas alınır. Bu bir tür "reyting"tir, yani uluslararası düzeyde başka bilim adamları tarafından da değer görülüp izleniyor ol- maktır. Şimdi buyrun, Körfez Depremi'nden sonra televizyon ekranlarından tanıdığımız bilimadamları- nın yaptıkları "yayın"larla 1991-1999 yılları arasın- da "Science Citation lndex" kapsamında nasıl izlendiğine bakalım. Yani tüm dünyada dağıtılan ha- kemli bilim dergilerinde başka bilim insanları tara- fından ne kadar atıf konusu olduklanna ve dolayı- sıyla dünyada ne kadar tanındıklarına... Istanbul Teknik Üniversitesi'nden biraraştırma görevlisi dos- tumuzun katkısıyla bizim televizyonlardaki bilimadam- lannın uluslararası bilim ortamında 1991 -1999 arası Karne kaç kez anıldıklanna ve nasıl tanındıklarına bakar- ken, bağlı olduklan kurum ve uzmanlık alanlannı da anımsayalım... Sıralamada bir haksızlık yapmamak için de adlarına göre alfabetik sıra izleyelim: Ahmet Ercan (Istanbul Teknik Üniversitesi / Uy- gulamalı Jeofizik): 0 kez. Ahmet Mete Işıkara (Bo- ğaziçi Üniversitesi / Jeomanyetizma): 9 kez. Ali Koçyiğit (Orta Doğu Teknik Üniversitesi /Tektonik): 98 kez. Aral Okay (Istanbul Teknik Üniversitesi / Mi- neroloji - Yapısal Jeoloji): 379 kez. Atilla Uluğ (Do- kuz Eylül Üniversitesi / Jeofizik): 8 kez. Aykut Bar- ka (Istanbul Teknik Üniversitesi / Yapısal Jeoloji - Ak- tif Tektonik): 230 kez. Celal Şengör (Istanbul Tek- nik Üniversitesi / Tektonik - Yapısal Jeoloji): 1.359 kez. Haluk Eyidoğan (Istanbul Teknik Üniversitesi / Sismoloji): 88 kez. Naci Görür (Istanbul Teknik Üni- versitesi / Sedimantoloji - Deniz Jeolojisi): 124 kez. Oğuz Gündogdu (Istanbul Üniversitesi / Sismolo- ji): 2 kez. Okan Tüysüz (Istanbul Teknik Üniversite- si / Genel Jeplolji - Tektonik): 38 kez. Önder Öztu- nalı (Kültür Üniversitesi / Maden Yataklan): 4 kez. Simav Bargu (Istanbul Üniversitesi / Genel Jeoloji - Stratigrafi): 2 kez. Şener Üşümezsoy (Istanbul Üni- versitesi / Metamorfik Petroloji): 4 kez. Şükrü Er- soy (Istanbul Üniversitesi / Genel Jeoloji - Tektonik): 7 kez. Tuncay Taymaz (Istanbul Teknik Üniversite- si / Sismoloji): 211 kez. Ülben Ezen (Istanbul Tek- nik Üniversitesi'nden emekli / Sismoloji): 7 kez. Bu rakamlar son sekiz yılın toplamı. Yerbiliminde uluslararası ortamda yılda 10-30 arası atıf almak "normal" sayılıyor. Yılda 30'dan fazlası "çok iyi"ye giriyor. Yılda 10O'ün üzerindeki atıflar ise o bilim in- sanının alanında "olağanüstü başarılı" çalışmalar yaptığını gösteriyor. Karne böyle! Sela10 Kasım saat 09.05'te Atatürk'ün anmak için tüm yurtta sirenler çalarken Samsun'un Çarşamba ilçesinde tören alanına en yakın Abdullah Paşa Camisi'nin \ hoparlörierinden yükselen "sela" neydi? Bakü-Ceyhan boru hat- tıanlaşması ŞehirHatla- n Işletmesi'nin "Fahri Ko- rutürk" yolcu gemisinde imzaJa- nacaktı. Hava muhalefeti nedeniyie imza töreni Çırağan Sarayt'nda yapıldı ve televizyonlar ''Fah- ri Korutürk Yatı"ndaki törenin , iptal edildiğini duyurdu. Genellikle Karaköy-Kadıköy hattında çalışan gemi bir anda "yat" oluverdi. Belliki, liderierka- nepelere oturup antaşmayı dizte- ri ûzerinde imzalamayacaklanna göre gemide önemli tadilatiar ya- pıldı. Gemi, şimdi normal seferteri için eski haline getiritecek, Acaba imza töreni için hazıria- nan gösterişlimobiiyalarsabltp pa- rasıyla Düzce 'dekı depremzede- ler için çadır alınabilir mi! i ı n . * * •• Izmir'de Oikö U I K U C I I OcaktanÇamdi- biŞubesi Başka- nı ve başkanın dernektekı ülkû- cü arkadaşlan bir işadamından haraç alırken polis tarafından su- çûstü yakalanıyor. Görûlüyor ki, Ülkü Ocaklan Çamdibi Şubesi bir "haraç çete- si" gibi çalışıyor. Sonra, Ulkü Ocaklan Izmir ll Başkanı, bir basın toplantısı dû- zenleyip, haraç alırken suçüstü yakalanan ülkücülerin "ca- mia"dan ihraç edildiğini açıklıyor ve "Ûlkûcüden mafya, mafyadan ülkücû olmaz" diyor. Bu özlû sözû aslında şöyte dü- zettmek gerekiyor "Suçüstü yapılıncaya kadar ül- kücüden mafya, mafyadan ülkü- cü olmaz!" Yüksek Yerilim Hattı Erdinç UTKU Minik Erkan, Clinton'ın burnunu tutup meşhur oldu; Monica da tuttugu ile meşhur olmuştu! İskenderun Gökmeydan'daki dosya25 Ağustos'ta "depreme selam ka- çak yapıya devam" demiştik. Içişleri Bakanlığı'ndan açıklama geldi: "İskenderun Gökmeydan belediye stnırlan içindeki Akdeniz Tatil Köyü Yapı Kooperatifi'nde bulunan 1082- 1083 nolu parsellerde ayn ayn ruhsat- lı yapıların mevcut olduğu, daha son- ra mülk sahiplerinin isteği üzerine bu parsellerin 29.6.1999 gün ve 19 sa- yılı encümen kararı ile tevhid edilip 2588 nolu parsel olarâk Mete Aslan ve Zübeyde Aslan adlarına tapuda kaydedilmiştir. Parsel üzerindeki es- ki yapılar yıkılarak Gökmeydan Bele- diyesi'nce verilen imar çapına göre mimari proje düzenlenerek 13.7.1997 tarihinde inşaat ruhsatı akabinde de 16.8.1999 tarihinde yapı kullanmaiz- ni verildiği anlaşılmıştır." Iskenderun'un ANAP'lı Belediye Başkanı Mete Aslan' ın ve eşi Zübey- de Aslan'ın adının geçtiği konu için tekrarGökmeydan'adöndük... Bele- diyedeki dosyada, ruhsat için başvu- ru yok, projede bir mimann imzası var ama mimann fenni mesuliyet taah- hütü yok, belediyenin imar çapı yok, belediyenin verdiği inşaat ruhsatı ya da yapı kullanma belgesi yok... Ama bir şey var: İskenderun Belediyesi'nin Gökmeydan'a verdiği asfalt yardımı sözü! Rüşvet çekirdek gibidir, yedikçe insanın yiyesi getiri \ Banş Ertürk ÇED KOŞESt OKTAY EKINCI Derbent'te hukuk sınavı Bizde "gecekondu yıkımf de- mek, gazetelere ve televizyonla- ra yansıyan kavgalı, dövüşlü, dra- matik "direniş görüntüleri" de- mektir. Örneğin, kaçak binasını dozer- lerden kurtarmak için çocuğunu |NMg*maiıpdamaçıka*ve "Eğer yıkarsanız öldürürüm" diyecek kadar da kendinden geçercesine in- sanlık dışı davranışlar sergileyen çılgın babanın fotoğraflan yıllar- dır akıllardan çıkmaz. Ancak yasadışı yapılaşmanın "toplumsal haklan gasp ettiği" ve kent halkının şehircilik ilkele- rine saygih bir yerleşmede yaşa- ması olanağını da "yok ettiği" gerçeği ise -akıllarda kalması şöy- le dursun- aynı "olaylı yıkımla- nn" bol fotoğraflı habermetinle- rinde bile yer almaz. Depremlerin ardından kamu- oyunun bu kez "> aşamsal bir bi- linç" içinde yasadışı yapılaşma- ya karşı yüksek düzeyde "has- saslaştığı" şu günlerde gecekon- du yıkımianndaki geleneksel gö- rüntülerin bir kez daha yaşanma- sı tehlikesi var. "Tehlikesi" diyorum, çünkü bu ülke sanki hiç deprem dersi ya- şamamış gibi "eski başıboş emir alışkanlannı" sürdürürse bu ar- mücadele eden kooperatif, aynı imar planlanna "aykın" ve baş- kasına ait arsalarda yasadışı yer- leşenleri kendi gücüyle buradan çı- kartamadığı için "14 yıldır huku- ku bekliyorJ" O kadar ki gecekonduculara "nuğdttriyetlerMİ''4!}gkknnek ıçm "ödeme yapmayı" bile öne- ren, ancak "refiize" edilen arsa sa- hibi kooperatif yöneticileri, yine bu süre içinde siyasilenn yasalar- dan yana değil, hep "işgalcüerden yana" davranmalannı da dehşet- le izliyorlar. Sonunda yine "yargı" üzerine düşeni yapvyor ve arazinin yasal sahiplerine mahkeme eliyle bo- şaltılarak u icra memurlannca tes- lim edilmesi"karara bağlanıyor. Şimdi, belkı de şu birkaç gün içinde, işte bu yargı karannın "uy- gulanması" gerilimi yaşanacak. Arazilerinden bellı bir bölümü ımar planında "kent halkına ait yeşil alan" olarak da aynlmış olan kooperatif üyeleri, kendi tapulu arsalannda planlı ve yasal biryer- leşme kurabilmek için yasadışı iş- galcilerin "icra memurlarına da direneceklerF'kuşkusu içindeler. Bakalım basınımız ve tv kanal- lanmız, bu olayı da haber yapar- larken olası direniş eylemleri ye- Derbent'deki gecekondular. arsa bile geri çevirdiler... tık gerçekten hepimızin geleceği için en ciddi "tehdit" demektir. Özellikle Istanbul'da yaşanan "paniğin" temelinde de bu ken- ti tutsak alan ve milyonlarca insa- nın barındığı "denetimsiz" ve "imar kurallarına aykın" ya- pılaşmanın deprem karşısındakı "çaresizliği'' yatarken böylesi bir sonucu daha da "vahim"kılacak yeni aymazlıklar bir anlamda ar- tık "topyekün inrihar" demek değil midir? ••• tşte bu tehlikemn sanki kendi- sıni göstermeye başladıgı yer ise Sarıyer sınırlan içindeki "Der- bent" denilen ve gecekondulann yaygınlaştığı iskân bölgesi. Daha doğrusu, yıllardır kaçak yapılaşmayla "işgal edilmiş" olan ve mülkiyetinin de S.S. Oto Sa- natkârları Yapı Kooperatiff ne ait olduğu mahkeme kararlanyla da kanıtlanmış bulunan "illegal yerleşme" altındakı 220 bin m2'lik arazi... Tapuda 61 pafta, 386 ada, 2 par- seldeki bu arazisinde 1985 'den bu yana "imar planlanna uygun konut yerleşimi" yapmak için sahiplerinin "para tekliflerini" rine "hukukun ve şehirciliğin beklentilerini" de artık kamu- oyuna duyuracaklar mı? Koç Üniversitesi'nin "açıhşı" Sanyer'in Derbent'inde yasa- dışı gecekondu işgaline yargı ka- ranyla son verilmeye çalışılırken yine Sanyer'in Mavromoloz Or- manlan'ndaki hukuk dışı Koç Üni- versitesi inşaatına da aynı yargı- nın durdurma ve iptal kararlan dinlenmeden hızla devam edildi ve sonunda "törenle açıbş" aşama- sına bile getirildi. ÇED Köşesi, Bakanlar Kuru- lu'nun 1992'deki orman arazisi tahsisisini yasalara aykın bula- rak iptal eden Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu'na ait "kesinleşmiş yargı kararının" bir kopyasının "rektörlük bi- nası girişine" asılmasını tavsi- ye ediyor. Türkiye'nın 2000'li yıllara "hangi hukukla" girdiğinin Koç Üniversitesi "ndaki öğrencılerce de öğrenilip, yeni yüzyılda "iş"le- rini yasalara değil yine siyasilere dayanarak yürütmeleri için... KİM KİME DUM DLMA BEHÎÇAK behicak(n turk.net ÇtZGİLİK KÂMİL MASAR.İCI HARBİ SEMtH POROY BULUT BEBEK NVRAYÇİFTÇİ EVDEN ÇWP, KKİA ZEMİNU fATMR, HAYAT1M f TARİHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN 21 Kasım VOLTAIRE 4694-' 7E , ÇA6I* MlfiJ Ö*JCÜL£*İNI>EN SİLE tCAnLMfYOBUM, AMA LSMe HfAKKfM/Z/ Öc&A/£ DEĞİKI CAĞIM" oiyeu roırAt/ee, çEK OÜÇÜAJCE ÖZGÜ&LÜĞU /ÇİAJ OMfUJ ŞO- YUNCA MÜCAOeLE E71UiŞn. MESL£G'UİAJJ PÜÇÜNDÜ6ÜNÜ SÖYLeMEK OLPUĞUAIU 8EURTEN FfLOZOFj 8Ü 99 CİLDİ SULAAJ YAPIT VEGMİŞTİ. 8 8İNİ GeçSAJ SAVfDAKİ MEKTUP- LAfÜ BUMUM p/Ş/AJ£>AyZ>t. VE DÛSÜHCE ÖZGÜRLÜĞÜ.. VOL7A/&E ÇOK EfZICEM ÜKILENMİŞTİ AMA, SAAJSÛR. V£ HAPfS DE PEÇİUİ BIBAKA4A - MlfTT. HEMEH HSMEN HEtZ Kİ7ASI YASAK- LAUMIŞ,OYUHLAW DUSOUieuiMtUÇTV.. VOLTAI&g'lN PÛÇÜKICELBISJ yAÇAMDAAİ KAVkSAKLAU<YO(ZDU. ONA <SÖee, Ö2GÜH PiİfÜMCE AYA/t ZAMAklDA AHLJÂKIH 7E"- MeUYDİ- VOLTAIRE, SACAJAZ MRİ&TirAM ANLAY/ÇIMA DA HA&Ç' ÇHCARAK "DiAJS/2" AMAS/N/ GÖZ£- AlMfŞn. "BEMİM Gİ- Bİ DİİÇÜNÛN, YOKSA T*M£I SlZİ LA~ NETLEft " ŞAA/rAJ-IMA &OXUA/ EĞ~ A*£AAİÇTİ. ÖLDÜĞÜAIDE, K/USE,[>İNÎ TĞ&EN V4PM4Y/ GeDE&EGEK OM- PAU IUTİKAM ALACAKr/f. PANO DENtZ KAVUKÇLOGHJ Sahi, Neden?.•• 1971 yılının sonbaharında A.T.Cİ tanıdığımda 22, bilmediğiniz 23 yaşında olmalıydı... Bir gün ön- ce, Nürnberg'deki evime telefon etmiş, karşısında- kinin "oen" olduğuna emin olduktan sonra, ürkek bir sesle, "Sizinle görüşmeliyim!" demişti. Bu tele- fonu bir süreden beri bekliyorum. Ortak arkadaşla- nmız, onun "yolda"olduğunu, Almanya'yagelir gel- mez beni arayacağını, A.T.C. için mutlak "bir şey- ler" yapmamı söylemişlerdi. Ertesi gün akşam üzeri onu sokak kapısında kar- şılamıştım. Dört kat merdiveni, değil tek başına çık- mak, destek olmaksızın sokakta yürüyecek durum- da değildi. Devam ettiği istanbul Teknik Üniversite- si'nde beş yıl arka arkaya okul birinciliğini kimseye kaptırmadığı söylenen bu çalışkan, kararlı; gür si- yah saçlı, yakışıklı delikanlıyı o halde görmek yüre- ğimi burkmuştu... "Beni sınav kapısında aldılar..." diye anlatırken gözlerinden yaşlarsüzülüyordu. "Tekdersim kalmış- tı... Düşünebiliyor musunuz?.. Izin verseler şimdi yüksek mühendistim..." Izin vermemişlerdi. Yalvar- malan, yakarmalan boşa çıkmıştı. Bir ihbar sonucu gözaltına alınmış, arama yapılan evinde "suç deli- li" olarak buluna buluna, gazete bayilerinde ser- bestçe satılan haftalık dergilerden biri bulunmuştu. A.T.C.'ye, ne söyletmek istediklerini bile bilmeden, kırk sekiz saat aralıksız işkence yapmışlardı. "Ço^f cahıl ve çokbeceriksizdıler..." diyordu. Elektrigi.be- denini ıslatıp ayak parmağından verecekleri yerde, teli kuru ayak bileğine sarıp bir de voltajın ölçüsü- nü kaçınnca, etleri parçalanmış, kemikleri yanmış- tı. Sol ayağını yere basamıyordu. O "korku ayla- n"nda Istanbul'da başvurduğu hiçbir hastane onu kabul etmemişti. Ayak bileğindeki yara birtüriü ka- panmıyordu. Haftalar sonra umutlan tümüyle tüke- nince sahte bir pasaportla komşu ülkelerden birine geçmiş, oradan da Almanya'ya gelmişti... Nümberg Şehir Hastanesi'nde A.T.C.'nin ayağı- nı muayene eden doktorlardan utanmıştık. "Bunu devletımızın memurian yaptılar!" demek bize ağır ge- liyordu. "Başka bir neden uyduralım..." diye düşün- dük. Ama olmadı. A.T.C. giysilerini çıkanrken, dok- torlar vücundaki sigara yanıklarını görmüşler, neler • olup bittiğini anlayıp, hiçbir şey sormamışlardı... A.T.C., hemen ameliyata alındı. Kangrenleşen sol ayağı bileğinden kesildi... Sonuç raporunun "ne- den" bölümüne bir not düşüldü: "Dış müdahale." A.T.C., geleceğe ait düşleri, umutlan üniversite ka- : pılarında kalmış 12 Mart kurbanı binlerce gençten biriydi... Bıraksalar, Sayın Süleyman Demirel'in Sa- yın Turgut Özal'ın, Sayın Necmettin Erbakan'ın, Sayın Recai Kutan'ın da bir zamanlar sıralarını pay-' laştığı Istanbul Teknik Üniversıtesi'ni birincilikle bi-, tirecekti... Onun tek suçu dünyayı, Türkiye'nın siya- sal yaşamınayıllardır yön veren "ünlü" okul büyük-; lerinden dahafarklı algılamasıydı. O, demokratik, ba- ğımsız, özgür; sanayileşmiş, gelişmiş, uygar; daya- nışmacılığın, paylaşımcılığın, sosyal adaletin egemen olduğu bir Türkiye düşlüyordu. Devletlerarası ilişki-' lerde karşılıklı saygının, eşitliğin; halklararası ilişki- lerde kardeşliğın geçerli olduğu, barışçı bir dünya- nın özlemini çekıyordu. Bu düşleri, bu özlemleri dil-. lendirip yazıya döken bir haftalık derginin okuru ol- manın bedelini kesHen ayağı ve küçük bir Alrhan ka- 1 ', ' sabasında bir sandviç büfesinin tezgâhı arkasındâ" yaşam boyu çekeceği kahırta ödeyecekti. 12 Mart'ın cezaevleriyle, işkenceleriyle, baskıla-' nyla şimdi 50'li yaşlannı süren kimbilir kaç bin siya- sal bilgiler, hukuk, iktisat, sosyoloji, felsefe, edebi- yat, fen bilimleri oğrencisinin "yaşam hedefieri" yön değiştirmek zorunda kaldı? Bugün yazılı basında yö- netici, gazeteci, köşe yazarı olarak çalışan, televiz- yon kanallarında genel yayın yönetmeni, program- cı, haberci, sunucu olarak karşımıza çıkan; büyük özel sektörkuruluşlanndayöneticilikyapan; iletişim kurumlarında, reklam, tanıtım, halkla ilişkiler kuru- luşlannda söz sahibi olan ya da dönüp dolaşıp işa- damlığında karar kılan binlerce insanın tümünün gençlikyıllarındakendileri için öngördükleri yaşam- la şimdi sürdükleri yaşam acaba örtüşüyor mu? Yok edilenler, yaşamın dışına itilenler, yaşamdan soyut- lananlar bir yana, gençlik yıllarında okudukları okul- ların bu en çalışkan, en bilgili, en yaratıcı öğrenci- leri niçin politikaya atılmayı düşünmediler? Niçin si- yasal yaşamımızda doğrudan söz sahibi değiller? Ya on yıl sonra gelen ve öncekinden çok daha ilkel, çok daha acımasız olan ve yüzde 9O'ı 25 yaşın al- tında 650 bin kişiyi gözaltından, cezaevinden, işken- ceden geçiren 12 Eylül kıyımı?.. Ertuğrul Özkök geçen salı Hürriyet'teki koşesin- de, Clinton'ın TBMM'deki konuşmasına övgüler. düzdükten sonra soruyordu..." Clinton 50yaşlann- da. Bu konuşmayı dinledikten sonra hissiyatınız ne- dir? Yoksa siz de benim gibi mi düşündünüz: Bizim orta yaş kuşağımız neden hâlâ böyle bir lider çıka- ramadı..." Sahi, neden? B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS SOLDANSAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 1/ Kenarlan sa- .. çakhbırçeşitba- şörtüsü... Yete- 2 neğı ve saygınlı- ğıyla ünlü kadın 3 şarkıcılara veri- A len ad. 2/ Yaba- ni elma... Çıkar yol,çare.3/Efe- lekde denilen ve yaprakları seb- ze olarak kulla- nılan bitki... Şöhret. 4/ Bir pamuk cinsı... Verme, ödeme. 5/ " — Gökçe": Karikatür sa- -| natçımız. 6/ Üstü kapa- „ lı olarak anlatma... Tro- pikal Afrika'da yetışen 3 bir ağaç. 7/ Bizmut ele- 4 mentinin simgesi... 5 Akarsukıyılanndakiça- „ lı ve ağaççıklann üze- rindedeyaşayabılenbir ^ balık. 8/ Bir kimseye ça- 8 lıştığı yerce verilen ta- g til... "— ömür biter bir uzun sonbahar olur" (Yahya Kemal). 9/ Düğün armağa- nı... Cerahat. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bez parçalanndan dokunan basit kilim... Leyleğe ben- zer bir kuş. II Taş ya da maden çıkanlan yer... Kumarda ortaya sürülen para.3/Çuhadan yapılmış, dılimlı birbaş- lık... Dolma yapmak ıçın hazırlanan karışım. 4/ Bilgiç- • lik taslayan kımse... Yaşanmış olaylann anlatıldığı yazı türü. 5/ Birçok bedensel özelliğıyle fıle benzeyen, tav- şan irılığınde memeli hayvan. 6/ Tann'ya yalvarma... • Göreceli. 7/ Parola... Hava basınçlan eşıt olan yeryüzü ' noktalan. 8/ Bir ışj yenne getinmek için verilen söz... Ku- rucu. 9/ Yere dikilen işaret çubuğu... lçe doğmayla akla gelen yaratıcı duygu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear