25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 1998 PERŞEMBE HABERLER Ortak gelecek: Parlak ve belirsiz... rürkıye. Azerbaycan. Türkme- nıstan. Kırgızistan. Kazakistan tarıhçılen 1990'lann ortasında bır araya geldiler. Konu: Ortak tanh yazımı... Azenler parmak kaldırdı: Selçuklulan ve Şah İsmail ı bız yaz- mak ıstıyoruz... Özbeİder baştan kararlı gelmışti: Timur bızımdır. Babür Şah'la birlikte biz yazalım. Kazaklar bayraklanndaki rengı de gös- terip araya gırdiler: Göktürk tanhı bızım tarıhimız... Türkmenler, Karahallılar \ e Gaznelile- rin yazımını üstlendiler. Anadolu Selçuklu \e Osmanlı, Türki- >e'nin oldu... Paylaşım tamamlandı. Sira kitabın adı- nı koymaya geldı. Bir dizi önerinin ar- dından ikisi agırlık kazandı: Türk Dilli Halklar Tarihi. Ortak Türk Tarih Ders Kitabı. lkincisindekararkılındı.Çalışmalarbu yıl içinde bıtirildı Son düzeltmeler ta- mamlandı. 1999'dabasılması hedeflenı- yor. 2000 yılından itıbaren, Orta Asya cumhuriyetlerinın tümürıde ders kitabı olarak okutulacak. Kalınlıgının 400 say- fa olması düşiinülmüştü. Ancak 600 say- faya indınlebıldi. Her ülke. kendı tanhı- ne ilışkin bölümü. olabildiğince geniş vermekistiyor. Ortak tarih kitabı yazımı özünde geç- mişten çok geleceğe yönelık bır adım. Türkiye ile Orta Asya ülkelennin ılişki- lennin saglıklı bır temele oturma süreci- ne gırdiginin de göstergesı. 1990'ların ba- şında Türkiye bu ülkelen "tümüyle geri \e her şeyh le Türki\e'\e bağlanmaya ha- zır" diye düşündü. O dönemde Orta As- ya'nın Türkıye'ye bakışı ıse. "ABD ile boy ölçüşecek gelişmişlikte bir ülke" ıdi... Orta Asya zamanla ABD">i. Avru- pa'yı. Japonya'yı tanıdı. O zaman da. Türkiye'yi tümüyle dışlama olasılıgı be- lirdi. Ama kurulmuş olan baglar ve kül- türel kökler de küçümsenemez... 2000'li v ıllarla birlikte "iyi" ya da "kötü" tanım- lan kullanmayalım ama. daha "gerçekçi" ilişkilerin kurulacağını söylemek abart- ma olmaz. Yukanda aktardığımız kültü- rel baglann bır ucu da edebıyata uzanı- yor. 33 ciltlık edebhat antolojısı hazırlı- ğı devam ediyor. 21 ayn Türkçeden ör- nekler yer alacak. Kültür ortaklığının orta vadede top- lumsal, ekonomık ortaklıklan getirmesı genel kabul görmüş bir doğru... Ekonomıde ortakJık deyınce ılk akla gelen, yeraltı zenginlıklen oluyor. Bunu hemen tüm Orta Asya ülkelennde gör- mek olası. Almatı'dan Aşkabat'a. oradan Bakû'ye kadar bütün büyük kentlenn ni- rengi noktalarında petrol şırketlennın dev panolan, reklam tabelaları \ar. Bakû'nün tarihi alanlarından Kız Ka- lesi çevTesinde genel görünümü fotoğraf- larken kareye petrol şirketi tabelası gir- memesi için özel çaba harcamak gereki- yor. Almatı'da da adım başı, u Kazak Ofl"... Kazakıstan'ın petrol rezervinin 100 milyar vanl dolayında olduğu sanılıyor. Dogalgaz rezeni ıse 2.4 tnKon metre- küp. Dogalgazda Türkmenistan birinci: 21 trilyon metreküp rezeni var. Özbekistan'ın pamuk üretıminde dün- ya üçüncüsü oldugunu anımsatırsak. böl- genin gelecegi iki altınla ışıldıyor: Ak altın, kara altın. Ak altın pamuk sadece Özbekıstan'da degıl. Fergana Vadısı ve çevresmı payla- şan Kazakıstan \e Kırgızıstan için de önemli. Kara altın petrol herkesın dılinde ama, bugün için ne elde \ ar ne avuçta. Kişi ba- şına düşen ulusal gelinn halen yüzlü do- larlarda olması sokaktaki vatandaşın ka- fasıru karıştımor: - Hani biz petrol zengıni olacaktık? 2000"li yıllar kapıda ama. zenginligin yurttaşlara inmesi kısa sürede güç. Tür- kiye"nin bu konudaki beklentisi net: Bakü-Ceyhan boru hattı kurulsun. Bu, zamanla Hazar \e ötesıne de hitap eder. 21. yüzyılın en önemli petrol vanalann- dan biri Türkiye olsun. Zira petrolde belırleyici olan çıkış ye- rinden çok son nokta. Ülke liderleri bugün için petrol konu- sunda kimın ne önerisı olursa. "Doğru, böyle yapalun" diyorlar. Seçeneği çeşıtlendirmek tabii kı işleri- ne gelıyor. Afganıstan'da tüm ülkeyı adım adım ele geçiren Taleban'm .Amerikan petrol şirketlerince desteklendığini anun- satalım. Çın üç bın*kılometrelık bır boru hattı projesının ha>alını kurmuş durum- etrol yatağı Hazar üzerine görüşmeler devam ediyor. Kazaklarla Türkmenler anlaşmış görünüyorlar. Türkmenistan-Azerbaycan görüşmeleri devam ediyor. İran ve Rusya'nın sürprizleri olursa şaşmamak gerekıyor. Rusya şu tartışmayı açtı: - Hazar deniz mi, göl mü? Netleşmeli... ' • Sorunun yanıtına göre, paylaşım da değişecek. Denizdir denirse, herkesin karasuyu olacak, ortadaki bölüm ortak kullanılacak. Göldür denirse, her ülke sınır hizasından itibaren ötekinin hizasına kadar Hazar'ı paylaşacak. da. Birbaşka hat ise yedi bin kilometrey- le Japonya tarafuıdan tasarlanıyor. Japonya boyutu Türkiye'de ön planda görünmüyor ama. bu ülke bölgede 21. yüzyılın önemli aktörleri arasında yer ala- cak. Japonya'nın en yakından ilgilendigi yer Mogolıstan. Japonlar, bu ülkedekj başka bır hazinenin peşındeler: Toprak... Mogolıstan'daki arkeolojik kazılara destek \ eren ülkelerin başında Japonlar geliyor. Orhun Anıtlan'nı bile üstlenmek istemişler. Buna gerekçe olarak şunu ge- tirmişler: Mınldandım: Ah Hazar... Seni gören azar... Pekı Hazar"ın zenginligi kime yazar? Bunu şımdıden öngörmek güç. Ha- zar'ın dogu ucu Türkrhenbaşrndan batı ucu Bakû'ye feribotla gidiyoruz. Yolda tamştıgım, boru hattı işi yapan Ramiz'le Hazar'ı seyrederken bir kaygımı ilettim: - Hazar'ın çevresinde beş ülke var. İran, Türkmenistan, Kazakistan, Rusya. .Azer- baycan... Bu ülkeler arasında anlaşmaz- lık çıkıp bunun düşmanlıga dönüşmesin- den korkuyorum... "Olacak" dedi, devam etti: arası Özbekıstan KP binnci sekretenydı. Kırgızıstan'da Turdakun L'sabaliyev 1961-85 arası Kırgızistan KP birinci sek- reteriydi. Türkmenistan'da Muhammednazar Gapurov 1969-86 arası Türkmenistan KP birinci sekteriydı. Tablo SSCB'de 1980'lerdeki degışimin salt Mosko\a'da olmadıgını gösteriyor. Bugün yönetimde 1980'li yıllann ikinci yansında başa geçen liderler var. Bu li- derlenn tümü 2000'e dev let başkanı ola- rak girmey ı garantılemış durumda. Yöne- timde öylesine "tekadam"lar ki... Özbe- GÖÇEBE KL LTÜRÜNÜN YENtLMEZLİĞÎ - Orta As\a ülkelennin ortak özeODderinden biri çadır. Göçebe kültü- riiniin simgesi çadır pek çok ülkenin bayrağına kaynaklık etmiş. İki binli yıllara girerken göçebe kültürii yerini yerle- şik kültüre bırakmamakta direnhor. Kırsal kesimde kimi göçebeler var ki, çanak anten almış, güneş enerjisi kurmuş ama, çadırdan \ine de vazgeçmemiş. Çadırın öteki adının da "*yurt~ olması, bunun bir göstergesi. "Biz bir ada ülkeyiz. Kara bağtannmız görünmmor. Kökenlerimizi daha çok bu bölgede anuıruz. Orhun Anıtian'vla bu yüzden ilgUeniyoruz." GöktürkJerde hanın tahta çıkış töreniy 1 le Japon ımparatorunun çıkış töreni bir- bırine çok benziyormuş. Ister mısinız Japonlar da Türk köken- li çıksın! Japonya, Mogolıstan'a en çok karşı- lıksız yardım yapan ülke. Aynı zamanda yatırım da yapıyor. Ulanbatur'da anlattı- lar. Japonlar yatınmlann. "karşınksız" yardımlann ardmdan şu öneriyle gelmış- ler: "Bize bir miktar toprak verseniz, ora- da >erleşün yerleri kursak. Yaünm yapa- cağunız fabrikalarda çalışacakelemanla- nmız da orada kalsa. Hem sizeörnek yer- leşün yerleri de oluşturmuş oluruz." Önerı Mogollan çok ürkütmüş. Red- detmişler. Japonlar da gündemden düşür- müşler. Şımdilik! Hazar'a gelelim. Petrol için kan akar mı? Ürkütücü bir soru. .Ancak boş degil. Almatı'da hantayı açıp sordum: - Petrol nerede? Önce Hazar'ı buldu... Ortasından yu- kan çıktı. Doguya döndü. Tingiz bölge- sıni bulup. "Aha" dedi. Bakû'de haritayı göstenp sordum: - Petrol nerede0 Bakû'yü buldu... Sonra parmaklannı Hazar'ın ıçine doğru götürdü... Aşkabat'ta hantav ı göstenp sordum: - Petrolünüz, doğalgazınız nerede? Karakum Çölü'yle Hazar'ı avuçlar gi- bi gösterdi... "Petrol oldu mu, herkes Hazar'ın çoğu benim, diyeeek™" Hazar üzenne görüşmeler devam edi- yor. Kazaklarla Türkmenler anlaşmış gö- rünüyorlar. Türkmenistan-/ Azerbaycan görüşmeleri devam ediyor. Iran ve Rus- ya'nın sürprizleri olursa şaşmamak gere- kiyor. Rusya şu tartışmayı açtı: - Hazar deniz mi, göl mü? Netleşme- li... Sorunun yanıtına göre, paylaşım da de- ğişecek. Denizdir denirse, herkesin ka- rasuyu olacak. ortadaki bölüm ortak kul- lanılacak. Göldür denirse. her ülke sınır hizasından itibaren ötekinin hizasına ka- dar Hazar'ı paylaşacak. Rusya ve İran, "Hazar denizdir" diyor. ötekiler, "göl- dür"... 21. yüzyıl için ağzımızı hayra açıp ko- nu degiştirelim. •2000lerde senlnle' Önümüzdekı yüzyıl için yanıtı aranan sorulardan biri de şu: "Orta Asyafilkelerinindev let başkan- lan Sovyeoer Birüği döneminin liderleri. Gelecekte ne olacak? Bu liderlertekadam >önetimi anlavışını sürdürüyor. Baolı an- İamda demokrasi nezaman gerçekleşir?" Önce bır noktanın altını çızelım. Bu ülkelerin liderleri, 1960'lardan 80'lere uzanan kesintisiz yönetimlerden sonra çözülüş öncesi degişmişti. Kazakistan'da Dinmuhammed Kuna- yev, 1964-86 arası Kazakistan Komünist Partisi birinci sekretenydi. Özbekistan'da Şerif Rasidov 1959-83 kistan'da dinledim: "Kerimov hükümet üyeleriyie ve yüksek bürokratlaria top- lanüyapıyor. Bu,televizyondan nakienya- yunlanıyor. Kerimov bir önceki toplanb- da alınan karaıiann ne ölçüde yaşama geçtiğini soruyor. Tatmin edkri yanıt ala- mazsa azarhyx>r. Daha olumsuz bir du- rum varsa, 'Senı bu görevden aldım' di- yw. Bunlan Özbek halkı da nakien izli- yorT Aşkabat'ta dinledim: "Niyazo\,isteme- diği bakanı göre\den ahvor. Bu gazeteler- de genellikk tek sütunluk bir haber olur. IVhazov'un >aşamı okullarda ders kitabı olarak da okutulur. Hani bizim Türkme- nistan'a Saparistan dense yeridir." Almatı'da dinledim: "Nursultan Na- zarbayev'in doğum günü vardı. Meclis ona bir hediye vermek istedL Bütün Mec- lis üyeleri hep beraber bağırmış, 'Nazar- bayev 2000'li yıllarda seninle olmak istı- yonız' diye. Bunu banda alnuşlar. Kendi- sine vcrmişler. Nazarba>e>,' Benım için en büyük hediye bu" diye teşekkür etti." Genel görünüm böyle. Tabloya bakıp şöyle bir yorum yapıla- bilir: "Bu ûlkeiere kısa sürede çok partili yöneum gehnez." Buna şu karşılık verilebilir: "Bu kadar kısa sürede böyle bir dönü- şümü beklemek yerinde ounaz." İki vaklaşımı birleştırmek gerekiyor. Bölge ülkeleri 1920'lerden 40'lara kadar bagımsızlık için çaba harcadılar. 40'lar- dan sonra genel olarak yeni durum kabu] edildı. 90"larda gelen özgürlügü 1920'le- rin sa\aşımına oturtmak olanaksız. Bu durum ülke ınsanlanna ve yönetimlenne şöyle yansıyon Bagımsızlık elde ettiklerine inanmak- ta, bunun kurumlannı oluşturmakta zor- luk çekiyorlar. Böyle bir geçiş sürecinde hemen çok partili demokrasiyi beklemek belki de haksızlık. Ancak, demokrasinin kurum- lannın oluşturulmasını beklemek haksız- lık değil. Bu yönde adımlar var ama, bi- raz yavaş! Ortak öykündükleri lider Atatürk. RE- FAHYOL dönemi ise ortak ürküntüleri olmuş. Votka: İpek Yolu... Asya kentlerinın çogunda merkezi cad- delerden biri mutlaka tpek Yolu. Kent merkezinin biraz dışına çıktıgınızı mı his- settiniz, hemen sorun: - tpek Yolu caddesi nerede? Gösterdiği yönün a>Tiı zamanda kent merkezi olduğundan emin olabilirsiniz. Almatı'da yüksek ağaçlan, geniş kaldı- nmlan bırbirine benzeyen caddeler ara- sında gezinirken, biraz uzaklaştıgımı his- settim. Aklıma dogal olarak tpek Yolu Caddesi'ni sormak geldi. Üstelik burada- ki Ipek Yolu Caddesi sadece yayalara açık; iki yanında ressamlar var. el sanat- larını satan ustalar var... Üç dört kişilik genç toplulugu yerde oturmuş sohbet ediyor. Sordum: - tpek Yolu Caddesi nerede? Yere oturmuş, gözleri hafif kaymış olan, parmağıyla votka şişesinı gösterip güldü: - Jipek Jolidpek yolu)... JipekJoti Beni de 'ipekyolu'na davet ettıler! Şakası bir yana, bölgenin 2000'li yıl- lardaki beklentilerinden biri de İpek Yo- lu'nun yenıden canlandınlması. Üstelik bu kez çok seçenekli, hem otoyol hem demiryolu... Türk dilll alan Diziyi Türkçeyle baglayalım... Buhara'nın görülmezse olmaz yerle- rinden biri Ark. "Ark", Tacikçe "kale" anlamına geliyor... Kalenin rehberlerinden Rauf la birlik- te taş döşeli yola çıkıp dev kapıdan içeri girdik... On adım ötede. solda küçük zindan var. Temsılı bır manken zıncıre baglanmış otu- ruyor. Rauf, "1917'de Sadrettın Aynı bu- rada\attı''dedi. Birlikte yukan çıktık. lş- lemeli ağaç sütunlar üzerinde duran tari- hi camide el yazması kitaplar sergileniyor. Bir bölümde, AB Şir Nevai'hin fotografı ve el yazması kitaplan var. Rauf, Ne- vai'nin yüzlerce yıllık kitaplannı gösterip anlattı: "Farsça \azanlar, 'Türkçeyle bir şey ya- zılamaz' demişler.Nevaibunasinirlenmiş, o hırsla beş kitap birden yaznuş—" Orta Asya için yapılan tanımlamalar- dan biri de şu: "Türkdiffialan-" Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Türk- mence ayn ayn diller. Bir bölümü halen Rusya ve Çin sınırlan içindeki "Türkçe konuşulan" bölgede, 25 ayn "Türkçe" var. Ilk bakışta birbirinden çok farklı gö- rünüyor. Kazakçanın Özbekçeyle ilgisi yok gibi... Türkmenceyle Azerice arasın- da dağlar var ızlenımine kapılıyorsunuz... Biraz dikkatli dinleyince kimi ortak sözcükleri yakahyorsunuz. Onlann üze- rinden yenilerine ulaşıyorsunuz. Rusça, başta Kazakça olmak üzere dillerin he- men tümünü etkilemiş. Öz ise duruyor. Bu çerçevede "Türkdilli alan" tanımı ye- rine oturuyor. Ancak aynı sözcügün ülkelere göre an- lam değiştirmesi sık rastlanan durum. Ör- neğin Türkmencede çocuk. domuz yavru- su anlamına geliyor. Huy sözcüğü ise er- keklik organı için kullanılıyor. Bir Türk- mene kalkıp, "Kaç çocuğunuz var, huyla- n nasü" diye sorarsanız yüzü Karakurum Çölü gibi bulanık bir hal alabilir... Bölgedeki ülkeleri dolaşanlar bu tür *yanhş anlamaya" yol açan pek çok örnek veripgülüyorlar... Konu geniş, sayfa dar. Yukandaki ör- nekte oldugu gibi, "Orta Asya'yı anlayan tek ülkeyiz" dememek gerekiyor. O za- man iş değişecek. "Bir siz anladınız, ama yanlış anladınız" diyecekler. Haa anlamak dedik de... Azeriler de. "Anladın mı"yı şöyle soruyorlar: "Başadüştü?" Yenı bir yüzyılın eşiğinde Türkiye ola- rak iş başa düştü ki, Orta Asya'yı dogru anlamak gerek! BİTTİ NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR calislara cumhuriyet.com.tr Bill Clinton'ın Beyaz Saray stajye- ri Monica Levvinsky ileyaşadığı aşk skandalının bir medyatik linçe dö- nüşmesi, dünyanın tepkisini çeker- ken ABD toplumunun tepkisiz kal- ması ilgi çekiyor. Özel Savcı Ken- neth Starr, Clinton'ın Arkansas Va- liliği sırasındaki bir olay nedeniyle gö- revlendirilmişti. "Whitewater skan- dalı" adı verilen bu soruşturmadan Starr, suçlayıcı bir sonuç elde ede- memişti. Siyasi amaçlı bu soruşturmanın yargı açısından bitmiş olması gere- kirken Starr, orada durmadı. Ardın- dan Paula Jones'la Clinton arasın- daki seks ilişkisine girdi, buradan da Monica skandalına sıçradı. Sonunda bu soruşturma, Starr'ın tercihleriyle tamamen "cinsel öyküler" mecrası- na döküldü. Starr, nasıl oluyordu da hiçbir siya- si yönü bulunmayan bir soruşturma- yı, bambaşka bir öyküye dönüştüre- biliyordu? ABD'nin iç yargı sistemi- ni bilenler, Özel Savcı kurumunun Ni- xon'ın istifasına neden olan "Water- Lewinsky Skandalının Ardmdaki ABD gate skandalı" sırasında düzenlendi- ğini belirtiyorlar. Bu düzenlemeye göre Özel Savcı bir kez görevlendi- rild'ikten sonra istediği yere kadar gi- debiliyor. Ona kimsenin müdahale- de bulunması yasal olarak mümkün değü. Kenneth Starr, "Whitewater" diyerek başladığı işi, sonunda Clin- ton'ı kamuoyu nezdinde zor duruma düşürecek, iç gıcıklayıcı cinsel ifade alıp bunlan yayımlamaya dönüştür- dü. Ona yasal yetkileri nedeniyle kim- se dur diyemiyor. Kendisine istediği kadar mali olanak tanınıyor. Şu ana kadar 50 milyon dolar harcadığı be- lirtiliyor. Soruşturmayı, nerede dur- duracaöı da kimse tarafından bilin- miyor. Özel savcı, kurumunun eğer kötüye kullanılırsa nasıl bir canava- ra dönüştüğünü göstermesi açısın- dan dikkat çekici bir örnek oluşturu- yor. Starr, hiçbir yasal yönü olmayan ve Cliton'ı mahkûm etmesini sağla- mayacak yola neden başvurdu? Cinsel fantaziler içeren öyküler hiç- bir sınırlamaya tutulmadan habire neden Amerikan halkının önüne su- nuluyor? Amerika'yı yakından tanı- yanlar, ABD toplumunun Protestan olduğuna dikkat çekiyorlar. Protes- tanlığın Katoliklikten farkı, günah çı- karma kurumunun bulunmaması. Bu nedenle, günah işleyen Protestan, ölünceye kadar günahlanndan arı- namıyor. Kenneth Starr ve arkasındakı güç- ler, Clinton'ı "günahkâr1 ' haline soka- rak toplum gözünde mahkûm etme- ye çalışıyorlar. 1950'lerde Senatör McCarthy'nin elinde anti-komüzim silahı vardı. Artık bu bir suçlama ne- denı olmayınca, toplumda yükselen dini değerler kullanılarak karşı güç- ler etkisiz hale getirilmek isteniyor. Bütün bu "yasa/( aşk" öykülerininar- kasında böyle bır gerçek olması dik- kat çekici. Medyanın bu işe neden bu kadar sanldığı sorusuna gelince, iki nokta ön plana çıkıyor. Birincisi, insanların .özel yaşamının her zaman büyük bir okuyucu ve izleyici kitlesinin ilgisini çekmesi. Yani bildiğimiz rating kay- gısı. ikinci ve önemli bir nokta ise ABD medyasının yüzde 80'inin mu- hafazakâr Cumhuriyetçi taraftarı ol- ması. Clinton'ı siyasi amaçla hasım gören medya, onu bitirmek istiyor. Buna, tütün tekellerınin ve sigorta şirketlerinin detekerinetaş koyduğu düşünülen Clinton'ı yıkmak istedik- lerini ekleyebiliriz. işinilginçyanı, Di- ana'nın ölümü sırasında Avrupa medyasını, özel yaşam konusunda suçlayan ABD'Iİ gazetecilerin, Le- vvinsky skandalında çok daha ileriye gitmiş olmaları. Levvinsky'nin iç ça- maşııîarının rengıne, hangi memesi- nin Clinton tarafından okşandığına kadar uzayan sorgulamayı virgülüne dokunmadan yayımlayan ABD med- yası, bu davranışını, acaba daha sonra nasıl değerlendirecek? Bu skandal sırasında ortaya çıkan bir gerçeklerden birisi de ABD'de her dönemde dışlanan marjinal top- lumsal gruplann Clinton'a arka çık- malanydı. Zencilerin, feministlerin, eşcinsellerin, çok büyük bir çoğun- luğu Clinton için yaratılan cadı ka- zanlanna destek vermemeleri. Çün- kü Clinton yönetimi, işbaşına geldi- ğinden bu yana toplumsal azınlıkla- ra karşı destekleyici bir tutum aldı. Levvinsky skandalı, ABD toplumu- nun bilmediğimiz birçok yönünü gözler önüne serdi. Özgürlükçü, haksızlıklara karşı mücadeleci birge- lenege sahip olan ABD toplumunun, bir yönüyle baktığımız zaman son derece muhafazakâr ve ahlakçı ol- duğu da ortaya çıkıyor. Her şeyi dünya çapında olan ABD toplumu, başka birgözle bakınca ta- mamen içine kapanık bir tablo çlzi- yor. Soruna birde bu yönünden bak- makta yarar var. PERŞEMBE ORHAN BURSALI İki İspanyol Şarabına Borsa Beş yıldır borsaya para yatıran dostum, çat kapı damladı. İki gözü iki çeşme değil, ama üzüntülü. Yıllardır bir içtigimiz su, bir de yediğimiz yemek ay- n gidiyor. Zor durumlarımızda araşırız, dertleşiriz. Son zamanlarda derdi fazla olan o, çünkü sürekli para kaybetti. Dedığine göre çok yoksullaştı. Borsa kazancıyla planladığı projeleri yatırdı. Ucu bana da dokundu, ortak Hindistan gezimiz de plansız bir ge- leceğe ertelendi. Ertelendi ne demek, bir süredir sözü bile edilmiyor aramızda. Konuyu borsaya getirecek de, ön peşrevlerini yap- tık... "Yahu". dedi, "senio kadarborsayaparayatırman için zorladım, borsanın büyük paralar kazandırdığı zamanlarda bile hiç oralı olmadın. Içimden 'Bu herif ya salak veya tutucunun biri' bile dedim. Niçin? Bu güvensizliğinin nedeni neydi?" Anlatmaya çalıştım ki, bunun güvensizlik veya tu- tuculukla ilgisi yok. Borsa, bilenlerden okuyarak ög- renmeye çalıştığım bir konu. Işin özünü destekliyo- rum. Paranı, doğrudan üretime, yatırıma yönlendiri- yorsun. Güvendiğin şirkete veya şirketlere emanet ediyorsun. Ama şu sorunun kesin yanıtını bulama- dım: Borsa bir yatırım aracı mı, yoksa para oyunu, spe-. külasyon aracı mı? - Kuruluş amacı, yatınm değil mi? - Evet ama zamanla amaç kılık ve içerik değiştiri- yor. Örneğin sen paranı yatınrken, dikkatettiğin nok- ta, fazla kâr getirecek şirket hisseleri bulmak. Şirke- tin büyüklüğüne, sağlamlığına, güveniliriiğine, üretim alanınavb. bakıyordaolabilirsin, ama bu ikinci plan- da değil mi? Bak, uzmanlar diyor ki, borsayı uzun vadeli düşü- nün, spekülasyon yapmayın vb. Ama, borsayı spe- külasyon yönetiyor gibi, değil mi? Büyük paralar ge- liyor, borsa yükseliyor, büyük paralar çekiliyor, borsa düşüyor. Büyük paralar, büyük miktariarda düşük fı- yatlarla alıp borsayı yükseltiyor, büyütüyor, talep ar- tışı yaratıyor; sonra bunlan satıyor ve borsa düşüyor. Bunları aklı başında borsa yazartan yazıyor. Okumu- yor musun? Sen minik yatınmcı olarak, borsa yük- selirken sevinçten uçuyorsun, bir yıl içinde yüzde 200 katlanıyor paran. Söyter misin.'borsada yüzde 200-300-400 kazanç- lar normal mi? Ülkedeki, banka faizi, büyük yatınm- ların yıllık kârian, güçlü paralar, repo, altın vb. ortala- ma olarak ancak enflasyonun kabul edilebilir üzerin- de kazanç verırken borsa niçin yüzde 300 fazlasını versın? Orada altın mı yağıyor? Yüksek çıkışlann yük- sek ınışleri olduğunu, aklı başında ekonomistlerden öğreniyoruz. - öyle deme, dünya ekonomisi zor durumda, Uzakdoğu ve arkasından Rusya çöktü, biz de etki- lendik... - Bana sorarsan, onlar çökmeseydi, belki bu ka- dar değil, ama bizim borsa da düşecekti. - öyle mi diyorsun? - Evet, öyle diyorum. Borsamızın bu kadar yükse- lişinin nedeni, bence, ünlü saadet zinciri öyküsüne benziyor. Trtancılan bilirsın. Sısteme parayatınmı sür- düğü sürece herkes mutlu ve kazançlı. Sisteme pa- ra akışı durunca sorunlar ve kayıplar öaşlıyor, uç nok- taya gelince de sistem çöküyor. Borsada saadet zin- cirini ayakta tutan dışardan gelen büyük ve spekü- latif amaçlı paraydı. Adamlar vurdular ve gittiler. Se- nin paralarınla birlikte. - Yüzüme bakma öyle. Şirketlerimizin hisse senet- leri bir yıl içinde reel olarak niçin yüzde 200-300 art- sın? Bütün yatınmlarını mı son teknolojilere göre ye- nilediler de büyük bir değer artışı oldu? Müthiş kâr- lar mı elde ettiler de büyük temettüler dağıtma nok- tasına geldiler? Dunya pazannı mı ele geçirdiler, bir dünya şirketi mi oldular yoksa? Söyle, niçin arttı bor- sada hisse senedi değerleri? - Talep arttı... - Bütün mesele burada. Değerde reel olarak birar- tış yok. Ama talepte artış var. Talepte artış her zaman spekülatif bır özellik taşımaz mı? Piyasa koşullanna göre talep kesilince ne olur? Mal elde kalır. Kıt eko- nomi kavrayışımla yanlış yorumlamıyorsam, Türki- ye'deki dolaşan yerli para, yatınmlar vb. yani geniş açıdan bakarsak, gayri safi ekonomiyi oluşturan de- ğerler ve göstergelere göre de hisse senetlerinin bu kadar artmasının bir anlamı olmaması gerekir... Ama serbest piyasa gerçek değerler üzerinden değil, ta- lep üzerinden çalışıyor. Sen, saf yatınmcı olarak, bu talebin hep süreceğini, borsa fırladığında hisseleri elinden çıkarmadığın ve bu fıriayışın hep süreceğini sandığın için kaybettin. Yabancı yatınmcı Türkiye ekonomisine çok güvendiği için mi milyarlan borsa- ya akrttı? Bak, saadet zinciri savunuculan, speküla- tif paranın gelmesiyle durumun yeniden düzeleceği hayalini yayıyor ve ona çağrı çıkartıyorlar... Hüküme- tin borsa vergisini kaldırmasıyla işlerin düzeleceği masalını okuyorlar. Tabii, vergisiz yaşamaya alışmış olanların durumu fırsat bilip vergi yasasına saldırma- sı da işin içinde. Spekülasyon, borsanın ana girdisi oldu gibi. CHn- ton aşk öyküsünü anlatırken, borsa niye düşsün? Ta- bi, tabi, anlıyorum... Ama yine de soruyorum, niye düşsün? * • • Zaman epey ileriemişti. Fransız şarabından daha iyi bulduğum Ispanyol şarabının, hem de iki şişesi- nin dibi gözükmüştü. Gözlerimiz şişelerde buluştu. Baktı, "Sen şimdi üçüncüyü açmazsın", dedi. "Evet, açmam", dedim. "Hadi git, sabah erken kalkıp bu yazıyı yazacağım." Zaten üçüncü şişe de kalmamıştı... ORAL ÇALIŞLAR I4. Baskı ÇIKTI! Aralık Vayınları Kuçülc Parmakkapı Sok. Mol2 Taktlm Tel: 244 02 85 Fax:29243 25
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear