Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 24 EYLÜL 1998 PERŞEMBE
HABERLER
Ortak gelecek: Parlak ve belirsiz...
rürkıye. Azerbaycan. Türkme-
nıstan. Kırgızistan. Kazakistan
tarıhçılen 1990'lann ortasında
bır araya geldiler.
Konu: Ortak tanh yazımı...
Azenler parmak kaldırdı:
Selçuklulan ve Şah İsmail ı bız yaz-
mak ıstıyoruz...
Özbeİder baştan kararlı gelmışti:
Timur bızımdır. Babür Şah'la birlikte
biz yazalım.
Kazaklar bayraklanndaki rengı de gös-
terip araya gırdiler:
Göktürk tanhı bızım tarıhimız...
Türkmenler, Karahallılar \ e Gaznelile-
rin yazımını üstlendiler.
Anadolu Selçuklu \e Osmanlı, Türki-
>e'nin oldu...
Paylaşım tamamlandı. Sira kitabın adı-
nı koymaya geldı. Bir dizi önerinin ar-
dından ikisi agırlık kazandı:
Türk Dilli Halklar Tarihi. Ortak Türk
Tarih Ders Kitabı.
lkincisindekararkılındı.Çalışmalarbu
yıl içinde bıtirildı Son düzeltmeler ta-
mamlandı. 1999'dabasılması hedeflenı-
yor. 2000 yılından itıbaren, Orta Asya
cumhuriyetlerinın tümürıde ders kitabı
olarak okutulacak. Kalınlıgının 400 say-
fa olması düşiinülmüştü. Ancak 600 say-
faya indınlebıldi. Her ülke. kendı tanhı-
ne ilışkin bölümü. olabildiğince geniş
vermekistiyor.
Ortak tarih kitabı yazımı özünde geç-
mişten çok geleceğe yönelık bır adım.
Türkiye ile Orta Asya ülkelennin ılişki-
lennin saglıklı bır temele oturma süreci-
ne gırdiginin de göstergesı. 1990'ların ba-
şında Türkiye bu ülkelen "tümüyle geri
\e her şeyh le Türki\e'\e bağlanmaya ha-
zır" diye düşündü. O dönemde Orta As-
ya'nın Türkıye'ye bakışı ıse. "ABD ile
boy ölçüşecek gelişmişlikte bir ülke" ıdi...
Orta Asya zamanla ABD">i. Avru-
pa'yı. Japonya'yı tanıdı. O zaman da.
Türkiye'yi tümüyle dışlama olasılıgı be-
lirdi. Ama kurulmuş olan baglar ve kül-
türel kökler de küçümsenemez... 2000'li
v ıllarla birlikte "iyi" ya da "kötü" tanım-
lan kullanmayalım ama. daha "gerçekçi"
ilişkilerin kurulacağını söylemek abart-
ma olmaz. Yukanda aktardığımız kültü-
rel baglann bır ucu da edebıyata uzanı-
yor. 33 ciltlık edebhat antolojısı hazırlı-
ğı devam ediyor. 21 ayn Türkçeden ör-
nekler yer alacak.
Kültür ortaklığının orta vadede top-
lumsal, ekonomık ortaklıklan getirmesı
genel kabul görmüş bir doğru...
Ekonomıde ortakJık deyınce ılk akla
gelen, yeraltı zenginlıklen oluyor. Bunu
hemen tüm Orta Asya ülkelennde gör-
mek olası. Almatı'dan Aşkabat'a. oradan
Bakû'ye kadar bütün büyük kentlenn ni-
rengi noktalarında petrol şırketlennın dev
panolan, reklam tabelaları \ar.
Bakû'nün tarihi alanlarından Kız Ka-
lesi çevTesinde genel görünümü fotoğraf-
larken kareye petrol şirketi tabelası gir-
memesi için özel çaba harcamak gereki-
yor. Almatı'da da adım başı,
u
Kazak
Ofl"...
Kazakıstan'ın petrol rezervinin 100
milyar vanl dolayında olduğu sanılıyor.
Dogalgaz rezeni ıse 2.4 tnKon metre-
küp. Dogalgazda Türkmenistan birinci:
21 trilyon metreküp rezeni var.
Özbekistan'ın pamuk üretıminde dün-
ya üçüncüsü oldugunu anımsatırsak. böl-
genin gelecegi iki altınla ışıldıyor:
Ak altın, kara altın.
Ak altın pamuk sadece Özbekıstan'da
degıl. Fergana Vadısı ve çevresmı payla-
şan Kazakıstan \e Kırgızıstan için de
önemli.
Kara altın petrol herkesın dılinde ama,
bugün için ne elde \ ar ne avuçta. Kişi ba-
şına düşen ulusal gelinn halen yüzlü do-
larlarda olması sokaktaki vatandaşın ka-
fasıru karıştımor:
- Hani biz petrol zengıni olacaktık?
2000"li yıllar kapıda ama. zenginligin
yurttaşlara inmesi kısa sürede güç. Tür-
kiye"nin bu konudaki beklentisi net:
Bakü-Ceyhan boru hattı kurulsun. Bu,
zamanla Hazar \e ötesıne de hitap eder.
21. yüzyılın en önemli petrol vanalann-
dan biri Türkiye olsun.
Zira petrolde belırleyici olan çıkış ye-
rinden çok son nokta.
Ülke liderleri bugün için petrol konu-
sunda kimın ne önerisı olursa. "Doğru,
böyle yapalun" diyorlar.
Seçeneği çeşıtlendirmek tabii kı işleri-
ne gelıyor. Afganıstan'da tüm ülkeyı adım
adım ele geçiren Taleban'm .Amerikan
petrol şirketlerince desteklendığini anun-
satalım. Çın üç bın*kılometrelık bır boru
hattı projesının ha>alını kurmuş durum-
etrol yatağı Hazar üzerine görüşmeler devam
ediyor. Kazaklarla Türkmenler anlaşmış görünüyorlar.
Türkmenistan-Azerbaycan görüşmeleri devam ediyor.
İran ve Rusya'nın sürprizleri olursa şaşmamak
gerekıyor. Rusya şu tartışmayı açtı:
- Hazar deniz mi, göl mü? Netleşmeli... ' •
Sorunun yanıtına göre, paylaşım da değişecek.
Denizdir denirse, herkesin karasuyu olacak, ortadaki
bölüm ortak kullanılacak. Göldür denirse, her ülke
sınır hizasından itibaren ötekinin hizasına kadar
Hazar'ı paylaşacak.
da. Birbaşka hat ise yedi bin kilometrey-
le Japonya tarafuıdan tasarlanıyor.
Japonya boyutu Türkiye'de ön planda
görünmüyor ama. bu ülke bölgede 21.
yüzyılın önemli aktörleri arasında yer ala-
cak. Japonya'nın en yakından ilgilendigi
yer Mogolıstan. Japonlar, bu ülkedekj
başka bır hazinenin peşındeler:
Toprak...
Mogolıstan'daki arkeolojik kazılara
destek \ eren ülkelerin başında Japonlar
geliyor. Orhun Anıtlan'nı bile üstlenmek
istemişler. Buna gerekçe olarak şunu ge-
tirmişler:
Mınldandım:
Ah Hazar... Seni gören azar...
Pekı Hazar"ın zenginligi kime yazar?
Bunu şımdıden öngörmek güç. Ha-
zar'ın dogu ucu Türkrhenbaşrndan batı
ucu Bakû'ye feribotla gidiyoruz. Yolda
tamştıgım, boru hattı işi yapan Ramiz'le
Hazar'ı seyrederken bir kaygımı ilettim:
- Hazar'ın çevresinde beş ülke var. İran,
Türkmenistan, Kazakistan, Rusya. .Azer-
baycan... Bu ülkeler arasında anlaşmaz-
lık çıkıp bunun düşmanlıga dönüşmesin-
den korkuyorum...
"Olacak" dedi, devam etti:
arası Özbekıstan KP binnci sekretenydı.
Kırgızıstan'da Turdakun L'sabaliyev
1961-85 arası Kırgızistan KP birinci sek-
reteriydi.
Türkmenistan'da Muhammednazar
Gapurov 1969-86 arası Türkmenistan KP
birinci sekteriydı.
Tablo SSCB'de 1980'lerdeki degışimin
salt Mosko\a'da olmadıgını gösteriyor.
Bugün yönetimde 1980'li yıllann ikinci
yansında başa geçen liderler var. Bu li-
derlenn tümü 2000'e dev let başkanı ola-
rak girmey ı garantılemış durumda. Yöne-
timde öylesine "tekadam"lar ki... Özbe-
GÖÇEBE KL LTÜRÜNÜN YENtLMEZLİĞÎ - Orta As\a ülkelennin ortak özeODderinden biri çadır. Göçebe kültü-
riiniin simgesi çadır pek çok ülkenin bayrağına kaynaklık etmiş. İki binli yıllara girerken göçebe kültürii yerini yerle-
şik kültüre bırakmamakta direnhor. Kırsal kesimde kimi göçebeler var ki, çanak anten almış, güneş enerjisi kurmuş
ama, çadırdan \ine de vazgeçmemiş. Çadırın öteki adının da "*yurt~ olması, bunun bir göstergesi.
"Biz bir ada ülkeyiz. Kara bağtannmız
görünmmor. Kökenlerimizi daha çok bu
bölgede anuıruz. Orhun Anıtian'vla bu
yüzden ilgUeniyoruz."
GöktürkJerde hanın tahta çıkış töreniy
1
le Japon ımparatorunun çıkış töreni bir-
bırine çok benziyormuş.
Ister mısinız Japonlar da Türk köken-
li çıksın!
Japonya, Mogolıstan'a en çok karşı-
lıksız yardım yapan ülke. Aynı zamanda
yatırım da yapıyor. Ulanbatur'da anlattı-
lar. Japonlar yatınmlann. "karşınksız"
yardımlann ardmdan şu öneriyle gelmış-
ler:
"Bize bir miktar toprak verseniz, ora-
da >erleşün yerleri kursak. Yaünm yapa-
cağunız fabrikalarda çalışacakelemanla-
nmız da orada kalsa. Hem sizeörnek yer-
leşün yerleri de oluşturmuş oluruz."
Önerı Mogollan çok ürkütmüş. Red-
detmişler. Japonlar da gündemden düşür-
müşler. Şımdilik!
Hazar'a gelelim. Petrol için kan akar
mı? Ürkütücü bir soru. .Ancak boş degil.
Almatı'da hantayı açıp sordum:
- Petrol nerede?
Önce Hazar'ı buldu... Ortasından yu-
kan çıktı. Doguya döndü. Tingiz bölge-
sıni bulup. "Aha" dedi.
Bakû'de haritayı göstenp sordum:
- Petrol nerede0
Bakû'yü buldu... Sonra parmaklannı
Hazar'ın ıçine doğru götürdü...
Aşkabat'ta hantav ı göstenp sordum:
- Petrolünüz, doğalgazınız nerede?
Karakum Çölü'yle Hazar'ı avuçlar gi-
bi gösterdi...
"Petrol oldu mu, herkes Hazar'ın çoğu
benim, diyeeek™"
Hazar üzenne görüşmeler devam edi-
yor. Kazaklarla Türkmenler anlaşmış gö-
rünüyorlar. Türkmenistan-/ Azerbaycan
görüşmeleri devam ediyor. Iran ve Rus-
ya'nın sürprizleri olursa şaşmamak gere-
kiyor. Rusya şu tartışmayı açtı:
- Hazar deniz mi, göl mü? Netleşme-
li...
Sorunun yanıtına göre, paylaşım da de-
ğişecek. Denizdir denirse, herkesin ka-
rasuyu olacak. ortadaki bölüm ortak kul-
lanılacak. Göldür denirse. her ülke sınır
hizasından itibaren ötekinin hizasına ka-
dar Hazar'ı paylaşacak. Rusya ve İran,
"Hazar denizdir" diyor. ötekiler, "göl-
dür"...
21. yüzyıl için ağzımızı hayra açıp ko-
nu degiştirelim.
•2000lerde senlnle'
Önümüzdekı yüzyıl için yanıtı aranan
sorulardan biri de şu:
"Orta Asyafilkelerinindev let başkan-
lan Sovyeoer Birüği döneminin liderleri.
Gelecekte ne olacak? Bu liderlertekadam
>önetimi anlavışını sürdürüyor. Baolı an-
İamda demokrasi nezaman gerçekleşir?"
Önce bır noktanın altını çızelım. Bu
ülkelerin liderleri, 1960'lardan 80'lere
uzanan kesintisiz yönetimlerden sonra
çözülüş öncesi degişmişti.
Kazakistan'da Dinmuhammed Kuna-
yev, 1964-86 arası Kazakistan Komünist
Partisi birinci sekretenydi.
Özbekistan'da Şerif Rasidov 1959-83
kistan'da dinledim: "Kerimov hükümet
üyeleriyie ve yüksek bürokratlaria top-
lanüyapıyor. Bu,televizyondan nakienya-
yunlanıyor. Kerimov bir önceki toplanb-
da alınan karaıiann ne ölçüde yaşama
geçtiğini soruyor. Tatmin edkri yanıt ala-
mazsa azarhyx>r. Daha olumsuz bir du-
rum varsa, 'Senı bu görevden aldım' di-
yw. Bunlan Özbek halkı da nakien izli-
yorT
Aşkabat'ta dinledim: "Niyazo\,isteme-
diği bakanı göre\den ahvor. Bu gazeteler-
de genellikk tek sütunluk bir haber olur.
IVhazov'un >aşamı okullarda ders kitabı
olarak da okutulur. Hani bizim Türkme-
nistan'a Saparistan dense yeridir."
Almatı'da dinledim: "Nursultan Na-
zarbayev'in doğum günü vardı. Meclis
ona bir hediye vermek istedL Bütün Mec-
lis üyeleri hep beraber bağırmış, 'Nazar-
bayev 2000'li yıllarda seninle olmak istı-
yonız' diye. Bunu banda alnuşlar. Kendi-
sine vcrmişler. Nazarba>e>,' Benım için en
büyük hediye bu" diye teşekkür etti."
Genel görünüm böyle.
Tabloya bakıp şöyle bir yorum yapıla-
bilir: "Bu ûlkeiere kısa sürede çok partili
yöneum gehnez."
Buna şu karşılık verilebilir:
"Bu kadar kısa sürede böyle bir dönü-
şümü beklemek yerinde ounaz."
İki vaklaşımı birleştırmek gerekiyor.
Bölge ülkeleri 1920'lerden 40'lara kadar
bagımsızlık için çaba harcadılar. 40'lar-
dan sonra genel olarak yeni durum kabu]
edildı. 90"larda gelen özgürlügü 1920'le-
rin sa\aşımına oturtmak olanaksız. Bu
durum ülke ınsanlanna ve yönetimlenne
şöyle yansıyon
Bagımsızlık elde ettiklerine inanmak-
ta, bunun kurumlannı oluşturmakta zor-
luk çekiyorlar.
Böyle bir geçiş sürecinde hemen çok
partili demokrasiyi beklemek belki de
haksızlık. Ancak, demokrasinin kurum-
lannın oluşturulmasını beklemek haksız-
lık değil. Bu yönde adımlar var ama, bi-
raz yavaş!
Ortak öykündükleri lider Atatürk. RE-
FAHYOL dönemi ise ortak ürküntüleri
olmuş.
Votka: İpek Yolu...
Asya kentlerinın çogunda merkezi cad-
delerden biri mutlaka tpek Yolu. Kent
merkezinin biraz dışına çıktıgınızı mı his-
settiniz, hemen sorun:
- tpek Yolu caddesi nerede?
Gösterdiği yönün a>Tiı zamanda kent
merkezi olduğundan emin olabilirsiniz.
Almatı'da yüksek ağaçlan, geniş kaldı-
nmlan bırbirine benzeyen caddeler ara-
sında gezinirken, biraz uzaklaştıgımı his-
settim. Aklıma dogal olarak tpek Yolu
Caddesi'ni sormak geldi. Üstelik burada-
ki Ipek Yolu Caddesi sadece yayalara
açık; iki yanında ressamlar var. el sanat-
larını satan ustalar var...
Üç dört kişilik genç toplulugu yerde
oturmuş sohbet ediyor. Sordum:
- tpek Yolu Caddesi nerede?
Yere oturmuş, gözleri hafif kaymış
olan, parmağıyla votka şişesinı gösterip
güldü:
- Jipek Jolidpek yolu)... JipekJoti
Beni de 'ipekyolu'na davet ettıler!
Şakası bir yana, bölgenin 2000'li yıl-
lardaki beklentilerinden biri de İpek Yo-
lu'nun yenıden canlandınlması. Üstelik
bu kez çok seçenekli, hem otoyol hem
demiryolu...
Türk dilll alan
Diziyi Türkçeyle baglayalım...
Buhara'nın görülmezse olmaz yerle-
rinden biri Ark. "Ark", Tacikçe "kale"
anlamına geliyor...
Kalenin rehberlerinden Rauf la birlik-
te taş döşeli yola çıkıp dev kapıdan içeri
girdik...
On adım ötede. solda küçük zindan var.
Temsılı bır manken zıncıre baglanmış otu-
ruyor. Rauf, "1917'de Sadrettın Aynı bu-
rada\attı''dedi. Birlikte yukan çıktık. lş-
lemeli ağaç sütunlar üzerinde duran tari-
hi camide el yazması kitaplar sergileniyor.
Bir bölümde, AB Şir Nevai'hin fotografı
ve el yazması kitaplan var. Rauf, Ne-
vai'nin yüzlerce yıllık kitaplannı gösterip
anlattı:
"Farsça \azanlar, 'Türkçeyle bir şey ya-
zılamaz' demişler.Nevaibunasinirlenmiş,
o hırsla beş kitap birden yaznuş—"
Orta Asya için yapılan tanımlamalar-
dan biri de şu:
"Türkdiffialan-"
Kazakça, Kırgızca, Özbekçe, Türk-
mence ayn ayn diller. Bir bölümü halen
Rusya ve Çin sınırlan içindeki "Türkçe
konuşulan" bölgede, 25 ayn "Türkçe"
var. Ilk bakışta birbirinden çok farklı gö-
rünüyor. Kazakçanın Özbekçeyle ilgisi
yok gibi... Türkmenceyle Azerice arasın-
da dağlar var ızlenımine kapılıyorsunuz...
Biraz dikkatli dinleyince kimi ortak
sözcükleri yakahyorsunuz. Onlann üze-
rinden yenilerine ulaşıyorsunuz. Rusça,
başta Kazakça olmak üzere dillerin he-
men tümünü etkilemiş. Öz ise duruyor.
Bu çerçevede "Türkdilli alan" tanımı ye-
rine oturuyor.
Ancak aynı sözcügün ülkelere göre an-
lam değiştirmesi sık rastlanan durum. Ör-
neğin Türkmencede çocuk. domuz yavru-
su anlamına geliyor. Huy sözcüğü ise er-
keklik organı için kullanılıyor. Bir Türk-
mene kalkıp, "Kaç çocuğunuz var, huyla-
n nasü" diye sorarsanız yüzü Karakurum
Çölü gibi bulanık bir hal alabilir...
Bölgedeki ülkeleri dolaşanlar bu tür
*yanhş anlamaya" yol açan pek çok örnek
veripgülüyorlar...
Konu geniş, sayfa dar. Yukandaki ör-
nekte oldugu gibi, "Orta Asya'yı anlayan
tek ülkeyiz" dememek gerekiyor. O za-
man iş değişecek. "Bir siz anladınız, ama
yanlış anladınız" diyecekler.
Haa anlamak dedik de... Azeriler de.
"Anladın mı"yı şöyle soruyorlar:
"Başadüştü?"
Yenı bir yüzyılın eşiğinde Türkiye ola-
rak iş başa düştü ki, Orta Asya'yı dogru
anlamak gerek!
BİTTİ
NOKTASII ORAL ÇALIŞLAR calislara cumhuriyet.com.tr
Bill Clinton'ın Beyaz Saray stajye-
ri Monica Levvinsky ileyaşadığı aşk
skandalının bir medyatik linçe dö-
nüşmesi, dünyanın tepkisini çeker-
ken ABD toplumunun tepkisiz kal-
ması ilgi çekiyor. Özel Savcı Ken-
neth Starr, Clinton'ın Arkansas Va-
liliği sırasındaki bir olay nedeniyle gö-
revlendirilmişti. "Whitewater skan-
dalı" adı verilen bu soruşturmadan
Starr, suçlayıcı bir sonuç elde ede-
memişti.
Siyasi amaçlı bu soruşturmanın
yargı açısından bitmiş olması gere-
kirken Starr, orada durmadı. Ardın-
dan Paula Jones'la Clinton arasın-
daki seks ilişkisine girdi, buradan da
Monica skandalına sıçradı. Sonunda
bu soruşturma, Starr'ın tercihleriyle
tamamen "cinsel öyküler" mecrası-
na döküldü.
Starr, nasıl oluyordu da hiçbir siya-
si yönü bulunmayan bir soruşturma-
yı, bambaşka bir öyküye dönüştüre-
biliyordu? ABD'nin iç yargı sistemi-
ni bilenler, Özel Savcı kurumunun Ni-
xon'ın istifasına neden olan "Water-
Lewinsky Skandalının Ardmdaki ABD
gate skandalı" sırasında düzenlendi-
ğini belirtiyorlar. Bu düzenlemeye
göre Özel Savcı bir kez görevlendi-
rild'ikten sonra istediği yere kadar gi-
debiliyor. Ona kimsenin müdahale-
de bulunması yasal olarak mümkün
değü. Kenneth Starr, "Whitewater"
diyerek başladığı işi, sonunda Clin-
ton'ı kamuoyu nezdinde zor duruma
düşürecek, iç gıcıklayıcı cinsel ifade
alıp bunlan yayımlamaya dönüştür-
dü.
Ona yasal yetkileri nedeniyle kim-
se dur diyemiyor. Kendisine istediği
kadar mali olanak tanınıyor. Şu ana
kadar 50 milyon dolar harcadığı be-
lirtiliyor. Soruşturmayı, nerede dur-
duracaöı da kimse tarafından bilin-
miyor. Özel savcı, kurumunun eğer
kötüye kullanılırsa nasıl bir canava-
ra dönüştüğünü göstermesi açısın-
dan dikkat çekici bir örnek oluşturu-
yor.
Starr, hiçbir yasal yönü olmayan
ve Cliton'ı mahkûm etmesini sağla-
mayacak yola neden başvurdu?
Cinsel fantaziler içeren öyküler hiç-
bir sınırlamaya tutulmadan habire
neden Amerikan halkının önüne su-
nuluyor? Amerika'yı yakından tanı-
yanlar, ABD toplumunun Protestan
olduğuna dikkat çekiyorlar. Protes-
tanlığın Katoliklikten farkı, günah çı-
karma kurumunun bulunmaması. Bu
nedenle, günah işleyen Protestan,
ölünceye kadar günahlanndan arı-
namıyor.
Kenneth Starr ve arkasındakı güç-
ler, Clinton'ı "günahkâr1
' haline soka-
rak toplum gözünde mahkûm etme-
ye çalışıyorlar. 1950'lerde Senatör
McCarthy'nin elinde anti-komüzim
silahı vardı. Artık bu bir suçlama ne-
denı olmayınca, toplumda yükselen
dini değerler kullanılarak karşı güç-
ler etkisiz hale getirilmek isteniyor.
Bütün bu "yasa/( aşk" öykülerininar-
kasında böyle bır gerçek olması dik-
kat çekici.
Medyanın bu işe neden bu kadar
sanldığı sorusuna gelince, iki nokta
ön plana çıkıyor. Birincisi, insanların
.özel yaşamının her zaman büyük bir
okuyucu ve izleyici kitlesinin ilgisini
çekmesi. Yani bildiğimiz rating kay-
gısı. ikinci ve önemli bir nokta ise
ABD medyasının yüzde 80'inin mu-
hafazakâr Cumhuriyetçi taraftarı ol-
ması. Clinton'ı siyasi amaçla hasım
gören medya, onu bitirmek istiyor.
Buna, tütün tekellerınin ve sigorta
şirketlerinin detekerinetaş koyduğu
düşünülen Clinton'ı yıkmak istedik-
lerini ekleyebiliriz. işinilginçyanı, Di-
ana'nın ölümü sırasında Avrupa
medyasını, özel yaşam konusunda
suçlayan ABD'Iİ gazetecilerin, Le-
vvinsky skandalında çok daha ileriye
gitmiş olmaları. Levvinsky'nin iç ça-
maşııîarının rengıne, hangi memesi-
nin Clinton tarafından okşandığına
kadar uzayan sorgulamayı virgülüne
dokunmadan yayımlayan ABD med-
yası, bu davranışını, acaba daha
sonra nasıl değerlendirecek?
Bu skandal sırasında ortaya çıkan
bir gerçeklerden birisi de ABD'de
her dönemde dışlanan marjinal top-
lumsal gruplann Clinton'a arka çık-
malanydı. Zencilerin, feministlerin,
eşcinsellerin, çok büyük bir çoğun-
luğu Clinton için yaratılan cadı ka-
zanlanna destek vermemeleri. Çün-
kü Clinton yönetimi, işbaşına geldi-
ğinden bu yana toplumsal azınlıkla-
ra karşı destekleyici bir tutum aldı.
Levvinsky skandalı, ABD toplumu-
nun bilmediğimiz birçok yönünü
gözler önüne serdi. Özgürlükçü,
haksızlıklara karşı mücadeleci birge-
lenege sahip olan ABD toplumunun,
bir yönüyle baktığımız zaman son
derece muhafazakâr ve ahlakçı ol-
duğu da ortaya çıkıyor.
Her şeyi dünya çapında olan ABD
toplumu, başka birgözle bakınca ta-
mamen içine kapanık bir tablo çlzi-
yor. Soruna birde bu yönünden bak-
makta yarar var.
PERŞEMBE
ORHAN BURSALI
İki İspanyol
Şarabına Borsa
Beş yıldır borsaya para yatıran dostum, çat kapı
damladı.
İki gözü iki çeşme değil, ama üzüntülü.
Yıllardır bir içtigimiz su, bir de yediğimiz yemek ay-
n gidiyor. Zor durumlarımızda araşırız, dertleşiriz.
Son zamanlarda derdi fazla olan o, çünkü sürekli
para kaybetti. Dedığine göre çok yoksullaştı. Borsa
kazancıyla planladığı projeleri yatırdı. Ucu bana da
dokundu, ortak Hindistan gezimiz de plansız bir ge-
leceğe ertelendi.
Ertelendi ne demek, bir süredir sözü bile edilmiyor
aramızda.
Konuyu borsaya getirecek de, ön peşrevlerini yap-
tık...
"Yahu". dedi, "senio kadarborsayaparayatırman
için zorladım, borsanın büyük paralar kazandırdığı
zamanlarda bile hiç oralı olmadın. Içimden 'Bu herif
ya salak veya tutucunun biri' bile dedim. Niçin? Bu
güvensizliğinin nedeni neydi?"
Anlatmaya çalıştım ki, bunun güvensizlik veya tu-
tuculukla ilgisi yok. Borsa, bilenlerden okuyarak ög-
renmeye çalıştığım bir konu. Işin özünü destekliyo-
rum. Paranı, doğrudan üretime, yatırıma yönlendiri-
yorsun. Güvendiğin şirkete veya şirketlere emanet
ediyorsun. Ama şu sorunun kesin yanıtını bulama-
dım:
Borsa bir yatırım aracı mı, yoksa para oyunu, spe-.
külasyon aracı mı?
- Kuruluş amacı, yatınm değil mi?
- Evet ama zamanla amaç kılık ve içerik değiştiri-
yor. Örneğin sen paranı yatınrken, dikkatettiğin nok-
ta, fazla kâr getirecek şirket hisseleri bulmak. Şirke-
tin büyüklüğüne, sağlamlığına, güveniliriiğine, üretim
alanınavb. bakıyordaolabilirsin, ama bu ikinci plan-
da değil mi?
Bak, uzmanlar diyor ki, borsayı uzun vadeli düşü-
nün, spekülasyon yapmayın vb. Ama, borsayı spe-
külasyon yönetiyor gibi, değil mi? Büyük paralar ge-
liyor, borsa yükseliyor, büyük paralar çekiliyor, borsa
düşüyor. Büyük paralar, büyük miktariarda düşük fı-
yatlarla alıp borsayı yükseltiyor, büyütüyor, talep ar-
tışı yaratıyor; sonra bunlan satıyor ve borsa düşüyor.
Bunları aklı başında borsa yazartan yazıyor. Okumu-
yor musun? Sen minik yatınmcı olarak, borsa yük-
selirken sevinçten uçuyorsun, bir yıl içinde yüzde
200 katlanıyor paran.
Söyter misin.'borsada yüzde 200-300-400 kazanç-
lar normal mi? Ülkedeki, banka faizi, büyük yatınm-
ların yıllık kârian, güçlü paralar, repo, altın vb. ortala-
ma olarak ancak enflasyonun kabul edilebilir üzerin-
de kazanç verırken borsa niçin yüzde 300 fazlasını
versın? Orada altın mı yağıyor? Yüksek çıkışlann yük-
sek ınışleri olduğunu, aklı başında ekonomistlerden
öğreniyoruz.
- öyle deme, dünya ekonomisi zor durumda,
Uzakdoğu ve arkasından Rusya çöktü, biz de etki-
lendik...
- Bana sorarsan, onlar çökmeseydi, belki bu ka-
dar değil, ama bizim borsa da düşecekti.
- öyle mi diyorsun?
- Evet, öyle diyorum. Borsamızın bu kadar yükse-
lişinin nedeni, bence, ünlü saadet zinciri öyküsüne
benziyor. Trtancılan bilirsın. Sısteme parayatınmı sür-
düğü sürece herkes mutlu ve kazançlı. Sisteme pa-
ra akışı durunca sorunlar ve kayıplar öaşlıyor, uç nok-
taya gelince de sistem çöküyor. Borsada saadet zin-
cirini ayakta tutan dışardan gelen büyük ve spekü-
latif amaçlı paraydı. Adamlar vurdular ve gittiler. Se-
nin paralarınla birlikte.
- Yüzüme bakma öyle. Şirketlerimizin hisse senet-
leri bir yıl içinde reel olarak niçin yüzde 200-300 art-
sın? Bütün yatınmlarını mı son teknolojilere göre ye-
nilediler de büyük bir değer artışı oldu? Müthiş kâr-
lar mı elde ettiler de büyük temettüler dağıtma nok-
tasına geldiler? Dunya pazannı mı ele geçirdiler, bir
dünya şirketi mi oldular yoksa? Söyle, niçin arttı bor-
sada hisse senedi değerleri?
- Talep arttı...
- Bütün mesele burada. Değerde reel olarak birar-
tış yok. Ama talepte artış var. Talepte artış her zaman
spekülatif bır özellik taşımaz mı? Piyasa koşullanna
göre talep kesilince ne olur? Mal elde kalır. Kıt eko-
nomi kavrayışımla yanlış yorumlamıyorsam, Türki-
ye'deki dolaşan yerli para, yatınmlar vb. yani geniş
açıdan bakarsak, gayri safi ekonomiyi oluşturan de-
ğerler ve göstergelere göre de hisse senetlerinin bu
kadar artmasının bir anlamı olmaması gerekir... Ama
serbest piyasa gerçek değerler üzerinden değil, ta-
lep üzerinden çalışıyor. Sen, saf yatınmcı olarak, bu
talebin hep süreceğini, borsa fırladığında hisseleri
elinden çıkarmadığın ve bu fıriayışın hep süreceğini
sandığın için kaybettin. Yabancı yatınmcı Türkiye
ekonomisine çok güvendiği için mi milyarlan borsa-
ya akrttı? Bak, saadet zinciri savunuculan, speküla-
tif paranın gelmesiyle durumun yeniden düzeleceği
hayalini yayıyor ve ona çağrı çıkartıyorlar... Hüküme-
tin borsa vergisini kaldırmasıyla işlerin düzeleceği
masalını okuyorlar. Tabii, vergisiz yaşamaya alışmış
olanların durumu fırsat bilip vergi yasasına saldırma-
sı da işin içinde.
Spekülasyon, borsanın ana girdisi oldu gibi. CHn-
ton aşk öyküsünü anlatırken, borsa niye düşsün? Ta-
bi, tabi, anlıyorum... Ama yine de soruyorum, niye
düşsün?
* • •
Zaman epey ileriemişti. Fransız şarabından daha
iyi bulduğum Ispanyol şarabının, hem de iki şişesi-
nin dibi gözükmüştü. Gözlerimiz şişelerde buluştu.
Baktı, "Sen şimdi üçüncüyü açmazsın", dedi.
"Evet, açmam", dedim. "Hadi git, sabah erken
kalkıp bu yazıyı yazacağım."
Zaten üçüncü şişe de kalmamıştı...
ORAL ÇALIŞLAR
I4. Baskı ÇIKTI!
Aralık Vayınları
Kuçülc Parmakkapı Sok. Mol2 Taktlm
Tel: 244 02 85 Fax:29243 25