13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 7 AĞUSTOS 1998 CUMA 12 KULTUR Bavyera Radyosu'nun düzenlediği beste yanşması 'Musica Viva 98'de ikinci olan Özkan Manav: Gençlerîn besteleri seslendirilmeli NURDAN CİHA1SŞÜMUL Bavyera Radyosu'nun BM Wnin des- teğiyle düzenlediği 'Musica Viva 1998' kompozisyon yanşmasında ıkincilık ödü- lünü Ozkan Manav 'Sforzandi' (vurgu- lar) adlı yapıtıyla aldı. Manav, aynı ya- pıtıyla bu yı! ikincisi düzenlenen Nejat Eczacıbaşı Ulusal Beste Yanşması'nda da birincilik ödülünü Hasan Uçarsu ile paylaşmıştı. Manav, müzık eğitimine ortaokul yıl- larında Hürya Saydam'dan aldığı piyano dersleriylebaşladı. Sanatçının kompozis- yon yeteneğini de Saydam keşfetmişti. Manav, 1984 yılında Mimar Sınan Ünı- versitesı Devlet Konservatuvan Kompo- zisyon Bölümü'negırdi. Konservatuvar- da. Erçivan Sa\dam. Adnan Saygun ve Afşar Timuçin lc çalıştı. 1991 yılında okuldan nıezun olduktan sonrada İlhan l'smanbaş'la kompozisyon üzerine yük- sek lisans ve sanatta yeterlilik çalışma- lan yaptı. Aynı yıl Mimar Sinan Üniver- sitesi Devlet Konservatuvan'na araştır- ma görevlisi olarak atanan Özkan Ma- nav, Boston Üniversitesi'ndeki doktora çalışmalarını Lukas Foss ve Marjorie Merryman ile sürdürüyor. 'Yanşmalar adeta zorunluluk' Özkan Manav. Bavyera Radyosu'nun düzenlediği yanşma ile ilgili ilk bilgile- ri Hollanda'dabir vakfın yayımladığı bir bültenden almış. Bunun üzerine kendi- sine Nejat Eczacıbaşı ödülünü getiren Sforzandı adlı yapıtı üzerinde bazı değı- 'şiltlikleryaparak katılmışyarışmaya. Ya- rışmanın ödül töreni 16 Ekım'de gerçek- leşecek. Bavyera Senfoni Orkestrası da önümüzdeki sezon sanatçının yapıtını seslendirecek. Genç besteci 2. Nejat Eczacıbaşı Ulu- sal Beste Yanşmasında birincilik ödülü- nü paylaştığı Hasan Uçarsu ile Adnan Say- gun'un kompozisyon sınıfından arka- daş. Çağdaş müzik dünyasındaki genç bestecilerin ve yapıtlann çok olmasından dolayı yarışmalann adeta bir zorunluluk . lk yapıtım da dahil olmak üzere yapıtlanmın hiçbirinin ilk seslendirilmesi Türkiye'de yapılmadı. Türk hocalarla çahştım ve Türkiye'de yetiştim. Ama seslendirilme aşamasına gelindiğinde şu ya da bu nedenle bir takım engeller kanşısında kahyoruz. haline geldiğini belirtiyor: "Yanşmalar, eserierin seçilmesi ve seslendirilmesi için bir zorunluluk gibi ortaya çıloyor. Çok sa- yıda eser ve besteci olduğu için orkestra- İar \e çeşitli kurumlar bu tür yanşmalar- la belli savida eseri ön plana çıkarmaya çalışıyoriar. Genç bir bestecinin Bavyera Senfoni Orkestrası düzeyindeki toplu- iuklara kendi başına başvurup da olum- lu bir sonuç alması çok küçük bir olası- lık. Yanşma dışında bu eseri göndermiş olsaydım. şansım çok az olurdu. Bu tür kurumlar seslendirecekleri \apıtın beste- cisinin kariyerini göz önünde bulunduru- yorlar. Ancak vine de \ansmalann son noktada eserin niteliği üzerinde söz sahi- biolduğunu düşünmüyonım. Enindeso- 'EBavyera Senfoni Orkestrası'na yanşma dışında gönderseydim, şansım çok az olurdu. Bu tür kurumlar seslendirecekleri yapıtın bestecisinin kariyerini göz önünde bulunduruyorlar. Ancak yine de yanşmalann eserin niteliği üzerinde söz sahibi olduğunu düşünmüyonım. nunda yapırJannız toplumun beğenisine sunulacak. Ödüllere bir sistem sorunu olarak bakmak gerek belki de." Özkan Manav. Türkiye'de de durumun aynı olmasından yakınarak yenı kuşak bestecilerin fazla destek görmedigini ve bu konudaki en büyük desteğin Nejat Eczacıbaşı Ulusal Beste Yarışması ol- duğunu söylüyor. Manav 'ın ilk kez. bundan 8-9 yıl ön- ce yazdığı 'Şinfonietta' adlı yapıtı ses- lendirilmiş. Önce Moldavya'da seslendi- rilen yapıt daha sonra Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda dinleyicilerin beğe- nisine sunulmuştu. Manav. yapıtlannın hiçbirinin ilk seslendirilmesinin Türki- ye'de yapılmamasına üzülüyor: "tlk yapıtım da dahil olmak üzere ya- pıüanmın hiçbirinin ilk seslendirilmesi Türki)e'de j apılnıadı. Bu. ö> le ö\ ünerek söylevebtleceğim bir durum değil. Türk hocalarla çalıştim ve Türkiye'de vetiştim. Ama seslendirilme aşamasına gelindiğin- de şu ya da bu nedenle bir takım engel- ler kanşısında kahyoruz. Ancak bundan sonrası için birtakım umutverici gelişnie- ler var." Çağdaş müzik için mücadele Önümüzdeki aralık ayında Açık Rad- yo'nun desteğiyle Çağdaş Müzik Festi- vali yapılması planlanıyor. Bu kapsam- da. 6O'lı kuşak bestecilennin yapıtlan seslendirilecek. Özkan Manav. bu etkın- lık sayesinde genç bestecilerin yapıtla- nnın seslendirilmesinin umut verici ol- duğunu söylüyor. Ozkan Manav'ın bundan sonra da ki- şisel olarak mücadelesıni vermeyi dü- şündüğü projeleri var. Bunlardan birisi İstanbul'da 15-20 kişiden oluşan bir Çağ- daş Müzik Topluluğu kurmak: "Bu,de- ğişik kadrolarla değişik çalgı gruplan- nın >*er alacağı bir toplulukolacak. Bu pro- jeyeçevremdeki arkadaşlanm. hocalarve sanatçılar da destek verivor. Bu savede M- zim kuşağın ve bizden önceki kuşağın seslendirilmemiş, yapıtlannı seslendirme olanağımız olacak. Ne yazık Id ilk Türk beşlerinin de benüz hiç seslendirümemis yapıtlan bulunuyor." Sanatçının birdiğerprojesi de konser- vatuvaröğrencilerinin yapıtlannı seslen- dirmek üzere öğrencilerden oluşan bir topluluk oluşturmak: "EğJtimimizfe ilgi- li en önemli eksikkrden biri de bu. Bu- rada sanaönın zirvesine gelmis besteci ve eğitimcilerieçahşbm ama mezun otona dek hiç bir eserimin sesiendirilmesini duyama- dım. 1991 > ılında seslenduikti ilk yapıtım. Eserierin sıcağı sıcağına seslendirilmesi- nin çok öğretici bir yanı var genç besteci- ler için. Yazmanızın üzerinden çok geç- meden seslendirilmesi gerekiyor." Yurtdışındaki genç bestecilerin ola- naklannın daha fazla olduğunu belirtiyor Manav: "vurtdışjnda canlı bir ortam ys- şanıyor. Yurtdışındaki genç bestecierin ya- pıtlan kav dedüiyor. > ayımlanr>w. Türki- ye'de de önce rapıtlar seslendirilerek uyan- dıracağı ilgiyegöre, kayıtiaryapılabiiir,no- ta yayınevi kurulabilir. tlhan L'sman- baş'ın,CengizTanç'ın,MuammerSun'un bile birçok güçlüklerle mücadele ettiğini saıuyorum. Bizden önce geien kuşaklar da sorunlar yaşadı" dıye anlatıyor. Yurtdışındaki birçok orkestranm bes- tecilere eserler ısmarladığından söz eden Özkan Manav. "Türkiye'de bizden önce- ki bestecilere böyle bir şey yapılmadı. Bundan sonra böyle bir şey başlar mı bfl- nüvorum" dedı. Trakya-Bitinya ve Blzans eserleri Tarih Arkeoloji Müzesi'nde canlandı KültürServisi-lstanbul Arke- olojı Müzesı'nın hazırlıklarını ikı yıldır sürdürdüğü 'Istanbul Çev re Kültürleri Trakya-Bitinya veBizans' bölümünün açılışı dün Kültür Bakanı İstemihan Taİay'ın katılımıyla gerçekleşti. tstanbul Arkeoloji Müzesi'nde geçen yıl açılan "ÇağlarBmıı İstanbul' ser- gısınin ardından açılan bölümde Elaios eserieri, Pe- rinthos Anıtı. Bo- layırTümülüsKa- pısı, Vize Tümülü- sü'nünmezaroda- sı. VezirhanveAşa- nevAelsteUeri.me- zaranıtlan.tümülüs bulantulan, kabart- ma ve heykeller sergilenecek. Ga- ranti Bankası'nın sponsorluğunda gerçekleştirilen ser- gisürekli olarak iz- leyicilere sunula- cak. Açılan iki yeni sergileme salonun- dan ılkmde Trakya- Bıtanya Sergileme- si ile Istanbul'un çe.Te kültürleri tanı- tıhyor. Arkaik Dö- , nem'den Roma Dev- JriSonuna kadar olan (IÖ 7. yy - * IS 4. yy) süreyi kapsayan sergi- Jemede salona girişten itibaren < sağda Bıtınya. solda Trakya ol- s mak üzere kültür belgelen kro- «nolojık bir düzenleme içinde kar- ' şılıklı olarak yer alıyor. Trakya 5 Sergilemesi 'nde sadece Türkiye l Trakyası'nda bulunmuş Yunan- ,* Roma dönemi eserleri yer alıyor. J Ancak Türkiye dışında birkaç buluntu da kültür birlikteliğini vurgulamak amacıyla alınmış sergiye. tkinci sergi salonunda ise Do- Azize Eudokia tkonu ğu ile Batı arasında bir köprü oluşturan bın yıllık Bizans uygar- lığının kalıntılarının değerlendi- rilip sunulduğu Bizans Sergile- mesi yer alıyor. Büyük eserlerin açıkta, küçük objelerin ise vit- rin içinde sunulduğu sergileme kronolojık bir aynm içinde bı- limsel, eğitsel ve tematik bir bi- çimde düzenlenmiş. Sergide ay- rıca, Khalkedon, Bolu-Göynük, Hı- dırşıhlar Tümülü- sü, Tersiye Tümü- lüsübuluntulanıle t.Ö.3-l.S.3.yüz- yıllara ait çeşitli stellervelahitpar- çalanna da yer ve- rilecek. Nikome- dia(Izmit)veCla- udıopolis (Bolu) eserlen de bölge- nin Roma dönemi- ne ait iki önemli merkezininbulun- tulan olarak izle- yicilere sunuluyor. 'istanbul Çevre kültürlen Trakya- Bitinya ve Bizans' bölümünün açılı- şında İstanbul Ar- keoloji Müzesi Mü- dürii Alpay Pasinli ve Garanti Bankası Genel Müdü- rü Akın Öngör'ün ardından söz alan Kültür Bakanı İstemihan Ta- lay sponsorluk hizmetlerinin yüz- de beş oranında vergiden kesil- mesinin sağlayacağı katkılan vur- gularken. Kültür Bakanlığı'nın müzeciliğin gelişimi konusun- daki aityapı çalışmalanru da açık- ladı. Yeni düzenlemelere göre belediyelerin müze gelirlerinden aldıklan pay yüzde kırktan yüz- debeşe, Maliyebakanlığı'nın al- dığı pay da yüzde yirmıden yüz- de ona indirilecek. Iris Murdoch, Alzheimer hastalığı nedeniyle artıkyazdıklannı anımsayamıyor Yiürilen bilinç, keşfedilengerçek Kühür Servisi - tngiliz ulusal bilincinin büyülü kâhını, Iris Murdoch... Çapraşık akıl gü- cüyle, yazdığı 26 romanda fel- sefenin katılığım \e ınsan bilin- cinin dönemeçlerini hiç zorlan- maksızın kuşatan Murdoch şim- di başka bir dünyada, Alzhe- imer'in bilinmeyen dünyasında soluk alıyor. Olaganüstü güçle- ri gitgide çarçur olurken, o bu- gün her zamankınden daha gi- zemlibir figür... Böylesine parlak bir ateşin sönmesi. insan yazgısının acı- masızlığını anımsatıy or ister is- temez. Kuşağının en büyük ro- mancılanndan biri olan Mur- doch'un, nerede olduğunu, ne yazdığını bile anımsayamadığı- nı öğrenmek, derin bir sessizli- ğe sürüklüyorbizleri. Prof. John Bayley ise, eşi Murdoch'a itha- fen yazdığı ağıtta. yaşanan bu kolektif üzüntüyü hafifletmeye çahşıyor. Bayley. 'gerçek Iris'in. karakterinin koruyucu perdesin- den sıynlıp asıl şimdi ortaya çık- tığını söylüyor. 'Yolculukçoktanbittr Yabıızhğın paylaşıldığı 53 yıl- lık evliliğin ardından, bugün bir- birlerine biraz daha yakınlaştık- lanru belirtiyor Bayley: "Iriska- ranlığa yelken açmıyor. Yolcu- luk çoktan bttti ve o,Aizheimer'in karanlığı eşliğinde bir yerlere vardL Şimdi ben de o yerdeyim.". Bayley, New Yorker'da yayım- lanan makalesinde. Murdoch 'ta kendisini çeken ilk şeyin 'tüm- den bir cinsel çekicih'k yokluğu' olduğunu söylüyor: "Hiçbirka- dınsı cazibeve sahip olmadığın- dan. kesinlikle erkeklerin ilgisi- ni çekmez gibi görünüyordu". Oysaki klasik ölçülerde bir güzelliği olmamasına karşın Murdoch, Mona Lisa'yı andı- ran gülüşü ve entelektüelliğini yansıtan mavi gözleriyle Ox- ford'da birçok kadın ve erkeğin kalbini çalmıştı. Bayley ve Murdoch'un ilk ran- devulan 1954 yılında gerçekleş- ti. Bayley' in 26 yaşında bir çay- lak olduğu o günlerde, Murdoch 34 yaşında bir öğretim üyesiydi \e söylentileregöre deOxford'da herkesâşıktıona: "Oldukça dol- gun ve sevimliydi. Sarı saçlan vardı ve üst kısmı \ üctıdu saran. etekleri bol bir elbise gjymişti.". Bayley'e göre yalnız erkek Kazanovalann değıl, bayan aka- demisyenlerin de ilgı odağıydı Murdoch. 1950'lerde tanıştığı feminist Brigid Brophy, her za- man arkadaşlıktan fazlasını is- tedi ondan. Murdoch ise Brophy"le bir araya gelip kitap- lar üzerine konuşmaktan büyük keyif alıyordu sadece. Murdoch'u, Bayley'in Ox- ford'daki odasına ve kollarına akıl gücüyle, yazdığı 26 romanda felsefenin katılığım ve insan bilincinin dönemeçlerini hiç zorlanmaksızın kuşatan Iris Murdoch şimdi başka bir dünyada, Alzheimer'in bilinmeyen dünyasında soluk alıyor. sürükleyen dürtü, çok eskilere dayanıyordu. Daha sonra yaptı- ğı açıklamalarda belirttiği gibi. kendisini roman yazmaya iten şey de, ailenin tek çocuğu ola- rak düşsel bir kardeş arayışına düşmesiydi. ilk aşkı sümüklü böcek Murdoch 1938 yılında Somer- ville'de üstün yetenekler sınıfı- naalındı. Sıradışı kişiliğiyle dik- kat çekiyordu. Erkek arkadaşı Frank Thompson'ın etkisiyle Komünist Parti'ye katıldı. Daha sonra Bulgaristan'da öldürülen Frank. barış yanlısı tarihçi E.P. Thompson'ın kardeşiydi. Murdoch savaş başladığında dev let hazinesinde çalışıyordu. Burada bir ya da iki evlenme teklifi aldı. O günlerde cinsel ilişki kurmanın kabul görür yo- lu buydu. 1996da *Onlar,çokhoşlandı- ğım tatlı genç adamlardı" satır- larıyla o günlere gönderme ya- pıyordu Murdoch, "Amaonlara âşık ohnadun. Bir tanesi, evlili- ğin güvenü bir yatak demek ol- duğunu. çünkü kendisi öldükten sonra onun emekli maaşını ala- bileceğimi söylemişti bana. Ruh- lanmızı yüceitmek için onunla birlikte oldum. Sonra zavallı adam gerçekten de öldü. Derin- den üzülmüştüm. Ama yine de ilk aşkım o değüdi." Var olan tüm hayranlanna kar- şın Murdoch, Bayley'in "O bir dişi değildi ve böyle bir çekicili- ği de yoktu" sözlenne kanıt ola- bilecek bir tutum içersindeydi. İlk aşkının, 4 yaşındayken bah- çede bulduğu bir sümüklü böcek olduğunu söylemişti. Büyük ola- sılıkla sıradışı hormonlara sa- hipti. Bir kız okulunda öğren- ciydi. Ergenlikdönemindegüç- lü istekleri olmadı hiç. Somerville yıllannda da yaşıt- lanna benzemeyeçahşmadı: "Sa- runm vücudunıda hâlâ österojen eksikligi vardı. Komünist Par- ti'de yoldaşlar arasında sürege- len düzenli ilişkilere karşın genç adamlann tekliflerine rahatlık- ladirenebiliyordum.". Murdoch, savaştan sonra bir iki ciddi iliş- ki yaşadığını itiraf etti, ancak bu ilişkilerde de aşk yoktu. 1946 yılında Birleşik Devlet- ler'de eğitim görmesini sağlaya- cak bir burs kazandı, ancak Ko- münist partiyle olan ilişkileri, Murdoch'un bu macerayı yaşa- masma engel oldu. Avusturya ve Belçika'da, yerlennden edil- miş insanlann İcaldığı kamplar- da Birleşmiş Milletler adına ça- lıştı. Bu dönemde matematikçi romancı Raymond Queneau ve varoluşçulann peygamberi Je- an-Paul Sartre ile dost oldu. Savaş sonrası yıllarda Nobel ödüllü dâhi Elias Canetti ile de yakınlaştı. Hiçbirzaman sevgi- h olmadılar, ama bazılanna gö- re Murdoch fena halde âşıktı Ca- netti'ye. Murdoch ise bu ilişki- leri şöyle açıklıyordu: "Onlara hayrandım, akılve kişiliklerine-. Orüardan bir şeyler öğrenmek hem bir ihtiyaç. hem de bir ar- zuydu benim için." Bayley'in sonsuz desteğt Bayley ve Murdoch, kusursuz bir evlilikleri olduğunu düşün- dülerhep. Bayley, kitaplannı ya- zabilmesi için eksiksiz bir or- tam ve duygusal güvenlik sağ- lıyordu Murdoch'a. Yazarlıgı- nın ve yaratıcılığının en verim- li dönemlerini yaşadı böylelik- le. 'Çan', 'Kesik Bir Baş' gibi kitaplannı 1960'lardayazdı. Bo- oker ödüllü kitabı 'The Sea, The Sea' ise 1970'lerde yayımlandı. Daha sonra gelen 'Ateş veGüneş' kısa sürede best-seller oldu. Bazı çevreler tarafından, üst sı- nıftan insanlann öyküsünü an- latmakla, kitaplannın çok uzun ve disiplinsiz olduğu gerekçe- leriyle eleştirildi. Ancak Mur- doch bu eleştirilere, "Kötü bir göriiş, Patagonv-a'dayağmur yağ- masından biledaha önemsizdir" sözleriyle yanıt verdi. Son kita- bı 'Jackson'sDflemma' 1995 yı- luıda yayımlandı. Murdoch'a göre bir roman, "her şeyin" ifade edilebildiği de- vasa ve harika bir yer olmalıy- dı. Yine de kendisini hep ikinci sınıf bir yazar olarak tanımladı. " Benim derdim, mükemmel ol- mak degil'' diyordu, "Ben ikin- ci sıradayun,Jane Austen, Henry James, Tolstoy gibi tannlar ara- sında degil." Fantastik bir dünyada, bir ya- nı lsamalar dünyasında yaşadı- ğımıza ve yaşamdaki en harika görevimizin gerçeği bulmak ol- duğuna ınandı hep. Eşi Bayley ise, şimdi o anın gelip çattığını söylüyor. Eğer bu doğruysa, Murdoch-Bayley çifti en büyük felsefî bulmacayı çözdü demek- tir. YAZIODASI SELtM İLERİ Sanatkârca Yaşamak... Televizyonda, radyoda, gazetede, dergide sık sık karşımıza çıkıyor: Sanatçılıkla, sanatla uzak yakın iliş- kisi olmayan bir hanım, bir bey, ille 'sanatçı' srfatıyla anılmakta... Bakıyorsunuz, olmayan sesiyle yıllar yılı şarkıcı ge- çinmiş o hanım ya da o bey bilgiççe sözler söylerken televizyon ekranının tam altından bir saydam şerit ge- çiyor ve önce bir ad, adın tanıtımı da 'sanatçı' sözcü- flü- Türkçe Sözlük'e başvurmaya ne dersiniz? Sözlük, 'sanaf'ın Arapça'dan geidiğini saptıyor. İlk anlamı 'zanaat1a karşılamış. Zanaat, hep biliyoruz, el uzluğu, el ustalığı isteyen birçaba. Bazı maddigereksinimleri karşılıyorama, sa- nattan büsbütün uzak değil. lyi bir marangozculuk ça- lışmasının emeğinde sanat nasıl hissolunmaz? Bakır, demir, ahşap... Ustanın eli değmiş. Gören göz bir an- da kavrar... Sözlük, öteki 'sanat'ı şöyle tanımlamış: "Güzellik karşısında duyulan heyecan ve hayranlığ uyandırmak için insanın kullandığı yaratacılık." Sözlügün göndermesi 'güzel sanatlar'a: "Edebiyat, müzik, resim, heykel, mımarlık, tiyatrog bi insanda heyecan ve hayranlık uyandıran sanatlar." Bu durumda 'sanatçı': "Sanatkollanndanbirindeba- şan gösteren kimse." Sözlük, 'başan' üzerinde duru- yor. Birzamanlar, sanatkâr yerine sanatçı denmeye baş- landığında, eski dile bağlı kışılerden itiraz gelmişti. Ha- tırlryorum, "Nediro sanatçı, zerzevatçı gibi.." diyorlar- dı. Böyle derken iyi düzenlenmiş bir manav camekânı- nın güzel bir natürmort coşkusu yarattığını, yaratabi- leceğini akıllanndan geçirmiyorlar, zerzevatçıyı ille sa- nat dışı bırakıyorlardı. Tezgâhlarda yeşil salata-kırmızı turp-limon üçlüsü ba- zen öyle yan yana getırilmiştır kı durup dakıkalarca bakmak istenm. Bazen sonbahar meyveleri, nann ya- nında kestane, kestanenin yanında ilk mandalın. Ba- zen yaz sebzeleri, kış sebzelerı. demet demet pırasa, tül tül dereotu, bir çiçek gibi karnabahar... Herhalde televizyonlarda boy gösteren hanımlardan ve beylerden daha yakın sanata. Dünya sanat tarihine eğildiğimizde 'sanatkâr haya- tı"y\a da yüzyüze geliriz. Sıkıntıdan sıkıntıya savrulmuş hayatlar, çekilmiş denn acılar, mahkûmıyet gibi kuşa- nılmış yalnızhklar söz konusudur. Bizim kültürümüzde ise her şeyden önce alçakgö- nüllülük başı çekiyor. Eserine ımza atmaktan özellikle kaçınan, herkesten biri olarak kalmayı tercih ediyor, seç- kinleşmeyi, seçkin görünmeyi reddediyor. Böylesi bir tercih, kuşaktan kuşağa, sanatçıyı büs- bütün alçakgönüllü olmaya, büsbütün alçakgönüllü yaşamaya yönlendirmemeli mi? Fakat şimdi her şey karmakanşık. Sanatçı sıfatını nasılsa kazananlar tüyter ürperitci görgüsüzlükler sunuyor. Sanatkârca yaşamak dendiğinde, magazin haber- lerinde, dedikodu programlannda çoğu kez midemiz bulanarak izlediğimiz, okuduğumuz, dinlediğimiz ya- şantılar karşımıza çıkıyor. Genç kuşağın temsilcileri, üstelik krtte iletişim alanın- da çalışanlar, 'sanatçı' sözcügünün eskıden şair, roman- cı, tiyatrocu, heykettıraş için de kullanıldığını sanınm bil- miyorlar. Bu hüzünlü sapmaya, yoldan çıkmışlığa rağmen sa- natı için yaşamayı ülkü edinmiş nice kişi var Türki- ye'de. Adlannı bildiklerimiz var, gızli köşelerinde adsız sansız kalarak sanat coşkulannı bir inanç gibi sürdü- renler var. Sanatkârca yaşamayı ilke edinmişler var. Acaba nasıl yaşıyorlar? Nasıl geçiniyorlar? Ne yiyip ne içiyorlar? Sanatlan dışmda çalışmak zorunda kalınca nelere gö- ğüs geriyorfar? Keşke biraz araştırsak, keşke biraz dinlesek onlan... Hep ister hiç doymazhğın bir dünya görüşü haline getinldıği ülkemizde. her meslekte, her alanda, her üretimde sanatkârca yaşamayı göze almak, başlı ba- şına bir çıkış yolu, kurtuluş çaresi değil mi? Takvimde tz Bırakan: Jokond: "Zamanlar dışı bakar I Yavaşça silin tozu I Sonsuzluk öyle kokar I Gülümsergüzel ağzı. "Küçûk evi Louvre'da I Güneşle koşar cama I Çı- kar dolaşır kırda I Girer yalnız akşama." Sabahattin Kudret Aksal, Sürek, 1979. 1. Ulusal Senaryo ve Yapım ödülterr • Kühür Servisi -FlMa, 'Kültürlerarası Medya Çalışmalannı Destekleme Derneği'nin gercekleştirdiği, 'FlMa 1. Ulusal Çevre Senaryo ve Yapım Odülleri' sahiplerini buldu. Eserler arasında bir sıralamanın olmadığı değerlendirmenin sonucunda Çağan Dıkenelli 'Su ve Insan'la, Rıza Kıraç 'Rengini Yitirirse Kork'la, Ilker Aksoy 'Gelecek Zaman Olur Ki'yle, Nilgün Özdek 'Bir Varmış Bir Yokmuş'la ödüle hak kazandılar. tFSAK'ta yapılan törenle katılımcılara odülleri verildi. Törende alternatif yapımlara ve genç sinemacılara sürekli destek veren Haşmet Topaloğlu, Pınar Demirkapı, Murat Özcan, Nevzat ve Behice Basım, Tugrul Eryılmaz, Zarife Oztürk, Handan Şenköken, Emel Engin, Serpil Gülensoy ve ÎFSAK, birer plaketle ödüllendirildi. Ekim ayı sonuna kadar tamamlanacak eserlerin çekimi, kurgusu için gerekli ekıpmanı, çekim ortamında kahşlan, beslenme giderleri, çekim ve kurgu ortamlanna ulaşma ve aynlma bedelleri FlMa tarfindan karşılanacak. K Ü L T Ü R » Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear