22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET 25 TEMMUZ 1998 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER turan Kurslan ve Cinler... DAFİ M ayıs ayı gazeteleri, ki- mi Kuran kurslannı cinlerin bastığını. Konya'nın Selçuklu mahallesindeki bir Kuran kursunda da '-cçMiiğL.' yaşandığnnı yazdılar. Ya- şamçı azılan panik'ir» tanıklan olarak da,:- S yaşlannda. başları bohçalan- mışirkızın resrrrini yayımladılar. Ta- nık zİTin anlattıklanna göre bir oda- yaçd hıiş Yasinsıresi'ni okuyorlarmış. Binn atlanndaki kırm ızı minderinde- \imîin, kendilerinin d e görünmez bir gûç raindan. odanuı duvarlanna dog- nı ıtıiipni duyumsamaya başlamışlar. Derkn Kuran bocalan, aniden belırip kenderni duvardan çekip alarak kur- tarm. nsanın aklı olrnasa da bu saç- malıa hansa! Bıhıber bana çocukluğumun Tuz Gölüıcb boğulan 'Cinci Hoca' öyküsü- nüamrattı. 1930'luyillardaydı. Bizim AkkMa-Büman. Sanoglan çevrelenn- de \aıaı bir 'Cinci Hoca' türemişti. Ge- nellile ^alas Tuz Gölü yöreşinde yaşa- dığı: ;öün öte kıyısındaki Üzertik kö- yündnHratlamada5-6 km'likgölüge- çerePaas'a vardığı; Kayseri, Bünyan, Akkıla ve Sanoğlan çemberini günde üç ke d)laşarak göle döndüğü, bir ge- cede u tez Mekke'ye vanp geldiği an- latılıra. Lorkulu gözlerle. CinciHoca,ka- dın dstıydu. Hasta kadınlan, geceleri bacaLrdan inerek sagaltır. doğurmuş kadınar albasnıasından korur, evlene- meyeı kızlann bahüannı açar. güzel- leştirr. çocuğu olmayan kadınlann ge- celenyaaklanna girerek, kocaianyla nasıl evışmeleri gerektiginin deneyle- rini yaptınrdı. Erkeklerden nefret eder. özelliklenamazvakitlericamiyegitme- yerek evde kalan erkeklere inme indirt- tiğı (felç ettirdiği) sö\ lenirdi. Cinci Ho- ca,kim idi. neydi, neciydı, kimse bilme- di. Bir de duyuldu ki, Cind Hoca, Kızı- lırmak'm öte geçesindeki Küpeli sırtla- nndan bacaldannı gerip Yahyalı çiftli- ğine atlarken Palas Tuz Gölü'nün tam or- tasınadüşüpboğulmuş. Buhaberyayıl- dığında ben ilkokulun 3. sınıfmdaydım. O günden sonra bizim köyden hiç kim- se Palas Tuz Göiü'nden kaçak tuz çek- meye gitmedi. Hiiseyin KâzmTın 1927 yılında eski yazıyla yayımlanan "Büyük Türk Lü- gatTndayazıldığınagörecın. "metekvc şeytan cinsinden olup. duyu organlany- la \ariığı belirlenemeven. biçim ve nice- Hgj belirsiz, ancak us yolu\ la \ar sayılan bir varlıktır. Degişik biçimlere girebilen, ama hiçbir zaman görüntü vermeven, kimi kez iyilikçi. çoğu kez körülükçü bir yaranktır*'. Kuran'ın bıldırdığıne göre de cin. "ateştir, ateşten yaratilmıştır'*. Hira dağtnın calılıklannda. mağarala- nnda yaşamaktadır. Kökenbilimsel ola- rak Habeşçedeki 'cann' kökünden türe- tilen cin, insan özellikleri ve benzerlik- leri taşıyan, fakat ınsan olmadığı gibı sey- tan da olmayan, ama ussal davranabilen, bu özelliğiyle de insanlarla kolay ilişki kurabilen, değildiğinde yakan, titreten, sıtma ve sara nöbetleri gibi nöbet tuttu- ran gizemli bir varlık. tslam Ansiklopedisi'nde yazıldığına göre Muhammet, insanlara olduğu gi- bi, cinlere de gönderilmıştir. Çünkü Ruh- ül-emin, yani Cebraıl. "Oku" buyruğu- nu getirdiğinde dn de orada Hira da- ğındaki mağaranın ağzında onlann ko- nuşmalannı işitmiştir. Onun için Isla- miyetin ilk yıllarında dn'e Tannsal bir kimlik bile verilmiş, fakat sonra inen Saffatsuresinin 158.ayeti üzerinecinle- re yöneltilen Tannsallıktan dönülmüş- tür. Orada şöyle deniyor: "Allah'la cin- ler arasında bir soy bağı icat ettiler. And olsun ki cinler de kendilerinin hcsap ye- rine götürüleceklerini bilirier. Allah on- lann nitdendirmelerinden annmıştır." Eskil Habeş Arapçasında bir tür or- man ve yaşam mitidir dn. Yabanıl doğa mitidir. Hem korkulan hem de yaşatıcı- lığından veyaratıcılığındandolayı.kut- sallaştınlan, tapınç nesnesi gibi algıla- nan bir güç. Islam dinbilimcileri. Islam kelamcılan \e Kuran yorumculan yıllar- ca tartışmışlar, Kuran'ın degışık anlatım- larla 6-, 37. ve 72. surelerinde geçen cin kavTamlannı. Kimileri bu ka\ramı iş- levlerine göre adlandırmışlar. Örneğm, gııL, gul yabani, ölmüş insanlann kılığı- na girerek yaşayanlann arasına kanşan cin; ifrit insanlann zihnine girip aklını çelen, insanlann kötücül yanlannı gı- dıklayan cin: sılat, vericı (mükrün). in- sanlann gönüllerine girerek onlan iyi- liğe, dostluğa. vericiliğe ve sürekli ba- nş içinde yaşamay a. sevecenliğe yönlen- diren cin. Bir tür meleksi cin yani. Halk- bilimsel yaklaşımlarla bir tür masal ki- şisidir. Habeşistan'danTunus'akadaruza- nan Kuzey Afrika sıcak kuşağınm iiret- tiği. her boyaya. her kalıba girebilen adı var, aslı yok bir görünmez. Merhabalaştığım bıri geçenlerde ba- na. cinlere inanıp inanmadığımı sordu. lnanmıyorum, dedim. Öyle ise sen Ku- ran'a da inanmıyorsun. dedi. Ben de ona, sen inanıyorsan. ünlü Islam bilgin- lerinden ve Kuran yorumculanndan, ör- neğin Farabî tbn Rüşt tbn Haldun. tbn Sina vb'nin Kuran-cin ilişkilerini. Ku- ran-cin tartışmalarını oku. hatta Kuran "ı baştan sona bir güzel oku. ondan sonra düşüncelerini söyle, dedim. Gerçekten de iki Mağripti dinbilimci. İbn Rüşt ve İbn Haldun,dintoplumbilirpi vedintin- bılimi açısından yaklaşırlar Kuran'daki rinkavramına. İki Maşnklılslambilım- ciden Farabî, Kuran dakı cinin niteliği- ne'liği ve nesnel dünya ile ilişkilerine kuş- kucuyaklaşır. Karmaşık. uslamlamayo- luylacin kavramına ulaşılamayacağıan- lamına gelen birtakım yorumlar, tanım- lar yapmakla yetinir. İbn Sina ise cin kavramının halkbılimsel ve masalsal bir kişileştırmeden öte bir anlamı ve ya- şamsal bir işlev i olmadığı gibi nesnel bir karşılığının da bulunmadığını söyler. Binbir Gece Masallan'ndan ömekler ve- rır. Cin denen bu sanal varlığın, durup dururken Konya'da bir kız Kuran kursun- da ortaya çıkması gerçekten dikkat çe- kicidir. Hem de kızlar Kuran'dan. Tan- rı'nın tekliğinı bildiren ve "Kuran'ın kalbi" sayılan bir sureyi, Yasin suresini okumaya. öğrenmeye çalışırken ortaya çıkması daha da dikkat çekicidir. Ya Ku- ran kursu öğreticisinin, tam da çocuk- ların kırmızı bir halı tarafmdan duvar- lara yapıştınlmaya çalışıldığı bir anda yer- den biter gibi orada bitmesine ne dersı- niz? ..Haberde Kuran öğreticisinin (*) cin- siyeti verilmiyor. Öğretici bayan değil de erkek ise bu cin işj daha da ilginç ola- caktır. Daha başjca sorular da takılıyor insanın usuna. Ömeğin: Cinler neden resimdeki dört güzel kızımız Yasinokur- larken ortaya çıktılar. O surede ne cin la- fi geçiyor, ne de cinlere sataşma ve on- lan kötüleme var. Neden bu cin taifesi hep kadınlann, özellikle de genç kadın- lann vekızlann bulunduklan yerlerde ko- nuşlanıyor? Hep kadınlara. kızlara mu- sallat olup onlara eziyet ediyor, onlan kor- kutuyor. onlan yoldan çıkarmaya çalı- şıyor da erkeklenn bulunduklan yerle- re, okullara uğramıyor? Hem neden hep dinin. diyanetin bulunduğu, Kuran'ın ayetin okunduğu yerleri seçıyor bu cin denen sanal yaratık? Hem sonra neden çoğunlukla dininde, ibadetinde, başı bohçalı, dipten doruğa örtünmeli dini- bütün kadın ve kız?.. Sokakları. laik okullan. oralarda başı açık, uygar gi- yimli. kız erkek dünya işlerine kendile- rini vetmiş; cinleri, perilen kişkişleyip bugünden yanna dünyayı yeniden kura- caklarmış gibi ter döken. ömür tüketen, us yürüten insanlan neden görmez ya da görmezdengelirbukırmızıhahyasanl- mış kahrolası cin?.. Konya'da Kuran kursunun birodasın- da kırmızı bir halı tarafmdan duvarlara yapıştınlan, ağızlan Yasin'li dört zaval- lı kızın gazetede yayımlanan resimleri- ne bakıyorum, insanlığımdan utanıyo- rum. Cumhuriyet'in 75. yılında kadın- lanmızın. kızlanmızın başlannı bohça- layıp kafalannın içini cin. peri masalla- nyla mı doldurmalıydık?.. Yüce Ata- türk'ün sesinin yankılandığı yerlerde, (mekânlarda),bulunduğu orunlarda, cin- lerin fınk attığı Kuran kurslannı Yüce Meclis'in karan ile ihya etmenin takıy- yeciliğine soyunup. çığırtkanlığını mı yapmalıydık?.. (*) Oğretmen bir aydınlanma terimi- dir. Kuran ögreticilerine oğretmen den- memeli, öğretici, Kuran öğreticisi den- meli. M.D. Başbakan Sayın Mesut Yılmaz'a... ECZ.ERKAN Ö N S E L lstanbul Eczacı # itanbul Eczacı Odası. ilaçta patente karşı ül- 1 <e çapında bir kampanya yürütüyor. Onü- •nüzdeki aylarda ilaçta patente karşı daha yo- |un .eylemler düzenleyeceğiz. Sendikalara. demokratik kitle örgütlerine, meslek odala- nna, siyasal partilere ilaçta patent dosyası- nı sunduk. Konuyu kamuoyu öniinde sıcak tutma- ya özen göstereceğiz. Çünkü tartıştığımız konu in- san sağhğı ve Uaç. Sayın Başbakan, önce ilaç ve halk sağlığınayö- nelik birkaç önemli saptama yaparak konuya gir- mek ve dikkatinizi çekmek istiyoruz. - tlac, yoksul-zengin her yurttaşa gereksinim du- yuldufunda hemen bulunması gereken bir ürün- dür. - İlaç, insanlann kendi tercihleri ile seçebilece- ği, sıradan bir tüketicinin talep esneldiğinin bu- lunmadığı bir üründür. - İlaç, tüketicisinin (hastanın) hakkında en az bilgi sahibi olduğu ürünlerden biridir. llacm ko- ruyucu ve tedavi edici etkilerinin yani sıra oluş- turduğu yan etkilef hedeniyle önemli birrisk po-, . Odası Başkanı tansiyeli mevcuttur. Dozunda alınmadığında ilaç bir 'zehir'dir. Bu yüzden hekim-hasta (reçete)-ec- zacı alanı özel bir alandır. - İlaç. kamu sağlık harcamalan içinde yüksek bir oranda yer alır. Özetle ilaç. insanın "sağhkk yaşam hakkı"nı kullanabilmesi için "olmazsaolmaz'"lığı olan çok özel sosyal ve stratejik önemi olan bir üründür. lla- cın önemi üzerinde hemen herkes a>nı düşünce- de olabilir. Ancak onun arandığında bulunup ula- şılabilir olması. başka bazı önemli konulan da gündemimize alır. Orneğin ilaçta patent bunlar- dan birisidir. İlaçta patent, birtekel hakkıdır. Onun bulucusunun haklanna hizmet eder ve bu yönü ile kamusal-toplumsal olanla uzlaşmazçelişki (anta- gonizmtoluşturur. Zaten bu durum. patent haklan tartışmalannda "Özd olan, kamu haklan ileçeliştiğinde, kamu ya- ran esas ahnu-" hükmü ile ifade edilir hukuktâ. Yabancı ilaç tekellerinin ilaçta patent konusun- da bunca bastırrrialan nedensiz değildir. Üstelik bütün bu dayatmalar bilimselük kılıfı ile yapılı- yor. Mazlum milletlerin yeraltı, yerüstü kaynak- lan (hammadde) uzun birtarih sürecinde emper- yalistlertarafindan talan edildi. Bu talan. serma- ye ihracı ile birleştiğinde elde edilen sınırsız sö- mürü, Batı emperyalizminin zenginlik temelini oluşturdu. Şimdi onlar bu zenginlik temeline da- yanarak yeni ilaç formülleri bulmada milyarlarca dolarlık fonlan AR-GE'lenne (Araştııma-Geliş- tirme) yatırabiliyorlar. Ve bu rezil eşitsizliği da- yanak yapıp ilaçta patentle mülkiyet haklannın bü- yük savunucusu rolünü üstlenebiliyorlar. Sayın Başbakan. işte bu yalanlarla ülkemizde- ki "ulusal ilaç politikası" tasfıye edilecek. İlaçta patent yürürlüğe girerse: - Yerli ilaç sanayii ortadan kalkacak. - Jenerik ilaç üretimi yapılamayacak, doiayısıy- la. ilaç giderek pahahlaşan ticari bir metaya dö- nüşecek. - Emperyalist dayatmalar ambargolara, savaş- lara dönüştüğünde ülkenizde ilaç bulamaz duru- ma düşeceksiniz. Irak'ın ABO karşısında ilaç bu- lamaz hali hafızalanmızdan silinmedi. - Emekli Sandığı, Bağ-Kur, SSK gibi büyük sosyal güve^lik^urumlannın geleceği ilaçta pa- tentle birlikte yabancı ilaç tekellerine teslim edil- miş olacaktır. Sayın Başbakan, Türkiye'ye yapı- lan bu dayatmalara Tansu Çiller aracılık efti. ls- tanbul Eczacı Odası, Tansu Çiller ve kabinesi hak- kında görevlenni kötüye kullanmak ve anayasa- nın birçok hükmüne aykın davranmak nedeni ile suç duyurusunda bulundu. Tansu Çiller ve kabinesinin Yüce Divan 'da yar- gılanmalannı talep ettik. Şimdi beklemedeyiz. Siz. aynı çizgiyi devam ettirmeyiniz. Bu anlaş- malann altına imza atanlar, zaman gelecek halkın arasında dolaşamayacaklar. İlaçta patent uygulamasını öngören 566 sayılı kararnameyi yırtıp atınız. Bunu yapamıyorsanız bu ülkeye 5 yıl soluk aldıracak erteleme yetkini- zi kullanınız. Biz bu ülkenin. bu halkın evtaüan olan eczaa- lanz. "Kaderüniz ülkenin, ulusun, halkın kaderine sunsıkı bağlıdır." Uzmanı olduğumuz ilaç konusunda iktidarlan uyarmak, kamunun çıkarlannı ön planda rutmak mesleki görev imizdir. Bu sese kulak veriniz. Ve gereğini yapınız. Saygılanmızla. PENCERE En Büyük TehlikeL 'Tehlike' ile 'tehdit' hısım akraba iki kavram, sanki kar- deş çocukları... Tehlike büyük bir zarara ya da yok olmaya yol aça- cak bir durumdur. Ya tehdit?.. Yakın tehlikedir tehdit. Peki, laik Türkiye Cumhu- riyeti'ni tehdit eden en bü- yük tehlike nedir?.. Türk Silahlı Kuvvetleri di- yor ki: "Irtica!.." Çağdaş yaşam biçimini benimseyen her insan ve her aile için bu uyarıya ku- lak vermek kaçınılmaz oldu. Çünkü irtica çağdaş insanı tehdit ediyor; işte Iran, işte Cezayir, işte Afganistan... Ya çağdışı bir karanlığa sürükleneceğiz ya da insan gibi yaşamayı yeğleyeceğiz. • Ancak ülkemizde irtica- dan daha büyük bir tehlike gün geçtikçe büyüyor. Nedir o?.. "Laik yaşam" diye gözler önüne sergilenen kepazelik azgınlaştı. Büyük sermaye deyince akla ne gelir?.. Kimine göre büyük sermaye, büyük pa- ra babalarıdır; kimine göre TÜSlAD'da toplanan işa- damlandır; medyanın renk- li sayfalannda her gün izle- dikleri kişilerdir; 'sosyefe' di- ye adlandınlan kesimdir; ya- şamlan dergilerde gazete- lerde sergilenen uçuk çev- relerdir; mafîoziyle ya da ya- n politikacı-yarı işadamı kir- li tiplerie büyük sermayeyi ayırmakolanaksız... Çoğu ünlü işadamı da - belki reklam olsun diye, bel- ki gazetecilerin dürtüsüyle- televizyon ekranlarında po- litikacıdan daha çok boy gösteriyor. Peki, sıradan yurttaş bu karmaşa içinde olaya nasıl bakıyor?.. • Yoksul vatandaş ya da sı- radan yurttaş bu uçuk ve renkli dünyaya kimi zaman imrenerek, kimi zaman hay- ranlıkla, kimi zaman kıska- narak, kimi zaman öfkeyle, kimi zaman tepkiyle bakı- yor. Çünkü yoksul vatandaş gün geçtikçe daha çok yok- sullaşıyor; sıradan yurttaşın hayatı zoriaşıyor, ağırlaşıyor, katlanılmaz oluyor. Cumhurbaşkanı Demi- rel'in dediği gibi ülkenin ba- tısında Hollanda zenginliği, doğusunda Hindistan sefa- letini yaşayan kesimler var. Televizyon en yoksul eve gir- diğinden, çelişkiler gözler önüne sergileniyor. Iş dün- yası adına ekrana yansıyan görüntüler, inanılmaz birtü- ketimin, akıl almaz bir gör- güsüzlüğün, zavallı bir ay- mazlığın sarhoşluğudur; medya da kendini bu dalga- ya kaptırmış gidiyor; top- lumsal ve kişisel ahlak öl- çülerini paramparça ederek yaşamanın "yükselen de- ğerter"e dönüştüğü birger- çek... Fakiri, fıkarayı, dar gelirli- yi, ezilenleri savunanlarla da alay ediliyor: - Üçüncü dünya solcusu- nabak!.. - Dinozor!.. • Irtica tüketim görgüsüz- lüğünün memelerinedudak- larını dayamış besleniyor, ekranlardaki çirkin görüntü- leri sıradan yurttaşın gözü- nün içine sokuyor ve diyor ki: " - Laik yaşam budur!.." Oysa laik yaşam bu değil- dir, ama, MÜSlAD'ın karşı- sındaki TÜSİAD derdini an- latabilirmi?.. Her işadamı Vehbi Koç olabilir mi?.. Vehbi Bey yaşamının sa- deliğiyle ün yapmıştı; ama, sanırım tek kaldı. Ancak güncel çılgınlığın inanılmaz tüketimi de süre- mez; irtica tehlikesi bu or- tamda büyür; seçim sandı- ğında ağırlığını arttırır; gele- ceğimize pençesini geçirir. En büyük tehlike işte bu- dur. • BU TEKNOLOJİ DEĞİŞMEDİ, DEĞİŞMEYECEK • oüuük el ka nın en ısı kezınde 80 uö erce e yorenın l naltısı ve sıyonunaanl Yıl 1960 Fabrikalarımızdan dilediginizi seçın * Rugstore, aynca eski el dokuma halılannızı gerçek değerine alarak zevkinize uygun yenileriyle değiştiriyor. ^ ^ ^ ^ ^ ^ *Rııgstore'dan aldığınız el dokuma halılan ^ ^ ^ S 3 J 3 güvencesiyle sigortalı. *Rugstore'dan aldığınız el dokuma hahlanm evinize teslim ettirebilir veya eviniz için uygun olup olmadığını deneyebilirsiniz. * Rugstore'da tüm el dokuma halılan ömür boyu bakım garantili. ligstore'da tüm el dokuma halı ve kilimler gerçek değerinde üstelik bütçenize uygun ödeme koşullanyla. *Rugstore'da satılan tüm el dokuma halılan sertifıkalı. *Rugstore'dan aldığınız sertifıkalı ve rozetli el dokuma halılannı isterseniz bir yıl içinde değiştirebilirsiniz. * Rugstore'da tüm el dokuma halılannızın periyodik bakımını da yaptırabilirsiniz Yıl 1998 Fabrikalarımızdan biri... Rugstore 3K H a l ı n ı n tescilli markasKİır. Yeşilova mevkii E-5 üstü 34640 Florya İSTANBUL Tel: 0212-541 22 22 (Pbx) Faks: 0212-540 77 37 E-Mail: 3kbali«turk.Det w » Skhalı. c PABK AIAKIMIZ MEVCVTTU*.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear