25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 5 HAZİRAN 1998 CUMA HABERLER 'Dağcılar' grubu kır gerilla harekâtı için gerekli bütün malzemeyi çeşitli yerlerden sağlar, bölge haritaları da ODTÜ'den temin edilir. Artıkharekât başlamıştır Ük Amerikalıkaçınlıyor A nkara Balgat'taki ABD üssünü basan Deniz, Yusuf, Hüseyin, Sinan ve diğerleri rehin aldıkları Teksaslı Çavuş Jimmy Ray Finley'i üsdeki silah ve malzemelerin yerini söylemesi konusunda sorguya çekerler. Finley'in söylediğine göre, üsdeki silah ve malzemeler başka bir yere taşınmıştır. Finley serbest bırakılır. Daha sonra NATO'ya ait Bayrak Gazinosu'nun Ahlatlıbel Elektronik Taburu'ndan 4 Amerikalı asker daha kaçırılır. ^ " ^ ^ DTÜ'de gençlerin malze- f B mevecephanealımlanna m M katkısı olması amacıyla • M işlettiklerikantindekulla- ^ ^ ^ ^ nılan buzdolabını Müfit ıle Gülay Özdeş evlerinden getirirler. Er- tugrul Kürkçü bu konuda şunlan anlat- mış.tır: "YusuFla da ilk kez Sınan Cem- gıl'in evinde karşüaştun. Ç°k sessiz birh- di. Beraber Mimarlık Fakültesi'nde bir kantin işletelim diye işbirliği > aptık. Çün- kü. gelirimiz yoktu. Sırf üç kuruş para kazanmak ve onlan gerçek amaca uygun olarak biriktirmek icin \ usuf. sırtında bi- ra kasaları taşıy abilir. köfte satabilir \ a da soygun yapabiÛrdi." Dagda yaşav abılmek amacıyla zorunlu \e gerekİı malzemele- rin saglanacağı bir diğer yer de OD- TL 'dür. "Dağcüar". ODTC Öğrenci Bır- lıgınin ışlettiği kantin. Mimarlık ve Yla- tematik bölümlerinin büfeleri ıle OD- TÜ" nün malzeme ambarlanndan konser- ve. viyecek, içecek maddeleri. ınutfak eşyaları, giyim eşyalan alarak kampyap- tıkları bölgeye aktanrlar. ODTÜ Spor Kulübü'nün yakasında kırmızı-beyaz çizgıleri olan sıyah kazak- lannı "Dağcüar"ın Ankara ve Istanbul'da bulunan ekibinin hemen hepsi giyer. Ay- nca. şoiorlen tehdit edilerekODTL'nün otomobilleri de zaman zaman taşıma iş- lennde kullanılır. Zaman zaman TtP'ten lanıdıkları arkadaşjan da "Dağcılar"a yardımcı olur. Politik olarak farklı >ön- temleri savunsalarda arkadaşlıklan her zaman devam etmıştir. Çağatay AnadoL Atilla Keskin ve Hüseyin Inanla vurtta oda arkadaşıdır. Sinan, ODTÜ ve TİP'ten arkadaşı olan Çağatay Anadol'a bir giin gıder şu istekte bulunur: "Biliyorsun biz kır gerillası icin hazırlık vapıvoruz. Dağ- da bize gerekli ulan malzemeleri bazı yer- lerdedepoluyoruz. Bu malzemelerin An- kara"da birkaç gün kalabileceği bir yere ihthacımızvar. Kabul edersen birkaç gün seninoinegetirebilirmiyiz?" "Silah sak- layamam. Başka bir şey getirmek istiyor- sanız getirin." Bir gece. sabaha karşı 03.00 gıbi kapının zili çalınır. Kapıv ı açan Çağatay Anadol. karşısın- da Hüsevin Inan ile birlıkte tiftikten >a- pılmışpapaklankafasınageçırmişvesa- dece gözlen görünen 3-4 kişi bulur. Ana- dol'ıtn e\ine silah hariç. çuval çuval er- zak. kundura tamir etmek için biz. örs. çekıç. > ıvecek olarak konserveler, sağlık malzemelen vb. bırakan "Dağcılar", bir- kaç gün sonra gelip, bıraktıklan malze- meleri alırlar. Sinan. Hüseyin \e Atilla Keskin. dağa gidecekleri zaman Çağatay Anadol"a uğrayarak, "Allahatsmariadık" derler. Çağatay Anadol. sanki bir daha hiç görüşemeyecekmiş gibi arkadaşlan- na sanlır. Sınan. "Yahu sen şimdiden bi- ze ölmüş gözüyle bakıyorsun", -Evet. Çünkü aradjğınız gibi bir köylü bulama- yacaksuuz. Siz, köylünün gözündeyaban- sınız. Köylü, asıl deneyleriyle biliyor ki. devlet çok güçlüdür ve hep ezilmemeyi öğrenmiştir. Bu nedenle ikili o>nar. Siz öl- meye gidiyorsunuz." Hüseyin ayrıca. o dönem üsteğmen olan Alpaslan Batu'ya gider. "Biz artık kır gerillası aşamasında- yız. Dağa çıkıyoruz. Senden harita ve Er- zurum papağı istiyoruz" der. Alpaslan Batu, "4 tane adanı dağa çıkıp silah pat- lattı mı bu iş olmaz. Bu işin eğitimini gör- düm. Sizinle gerilla eylemlerinde yokum, ama bazı konularda yardımcı olabilirim" diye karşılık verir. Alpaslan Batu. 01- tu'da olan teyzesine. "30tanepapakgön- dermesi" için haber gönderir. Gelen pa- paklan Hüseyin Inan'a \erir. Dağda ge- reklı olacak haritalar da ODTÜ Mimar- lık Fakültesi deposundan alınır. Dağdakırgenllaeılığı yapmak için pa- ra ve silaha ıhtiyaç vardır. Bu nedenle Ankara \ e lstanbul "da birer banka soyul- muştur. Sağlanan paranm bir kısmı daga aktanlarak bir miktar silah alınır. fakat yeterli bulunmaz. "Dağcılar" bu neden- le satış mağazası. Amerikan okulu \ e.ba- zı Amerikan kuruluşlan ile malzeme de- polannın bulundugu Balgat'taki ABD üssünü basmayı kararlaştmr. Ocak ayının sonlarına doğru Hüseyin. Yusuf. Osman Artaş. Deniz. Mustafa Yalçıner üsse gı- derler. O gün her taraf karla kaplıdır. "Dağcılar". üssün gırişındekı tel örgüle- ri kesmeye gırışirler. Fakat hava çok so- ğuk olduğu ıçın o gün ıstediklennı yapa- mazlar. 14 Şubat 1971 Pazar günü akşa- mı 202 no"lu odada bir arava gelen Hü- sevin. Deniz. Sinan. RecepSakın, Alpas- lan Özdoğan. arabalan alıp buluşma ye- rine gıderler. Balgat Amerikan üssünün yanında 7 kişı buluştuğunda. saat saba- ha karşı 03.00 cıvandır. Üsse giren ekip- ten Hüseyin ıle Yusuf. silah deposu ola- rak düşündükleri bir deponunkilidıni de- mir testere ile kesmeye basjarlar. Kılidi kes arabadan iner. Hüseyin ile Yusuf. Fin- lev "in arabasını terk etmek amacıyla baş- ka bir vöne dogru gıderlerken dığer "Dağcılar". gözü bağlı olan Finley'le ODTÜ'ye dogru yürümeve başlarlar. Hüseyin ıle Yusuf, arabayı Dıkmen Kek- likpınar mevkiinde bir yerde şarampole yuvarladıktan sonra arkadaşlanna yeti- şırler. KARA PANTERLER PARTİSİ ODTL yurduna getırılen Finley, göz- len baglı olarak odadakı alt ranzaya otur- tulur. Sabah olmak üzeredır. Yusuf. tel- MZI eline alıp. "Tarzan Mustafa nasıl- sın?" diye bağırır Akşam yurda bir oto- mobil getırılır. 17 saat rehin tuttukları Finlev'ı. cebıne taksi parası koyduktan sonra gözlen baglı olarak üniversite ko- ridorlanndan. ögrencilerin şaşkın bakış- lan arasından geçirerek otomobile bindi- ren Deniz ıle Alpaslan, 15 Şubat 1971 Pa- zartesı günü Bahçelievler'e götürerek, saat 21.00 sıralannda serbest bırakırlar. resini kuşatırlar. Mete, otomobilin kapı- sını açarak. otomobıldekilere tngilızce. "Aşağıya inüı" diye bağınr. Bu arada şo- för. biraz çekiştirdıkten sonra otomobi- lin kapısını kapatmayı başarır. Mete bu kez. otomobilin açık olan kapı pencere- sinden şoforün koluna silahı dayayarak İngilizce, "Kapıyıaçveaşağıinr 'diyeba- ğınr. Şoför. böyle birdurumda şaşkınlık- la sıntmaya başlar. Mete bu duruma si- nirlenerek. şoförün yanagına silahın namlusunun ucuyla vurur ve yeniden. "Otomobilden aşağıya in" diye bağınr. Durdurulan otomobilin içinde şoförle birlikte 5 kişi vardır. Deniz ve Yusuf, oto- mobilin diğer kapılannıtutarlar. Inen şo- förün yerine Yusuf biner. Mete. İngiliz- ce olarak. "Türkiye Halk Kurtuluş Or- dusu adına tutuklandınız. Politik mah- kûm işlemi göreceksiniz. Buyruklara uyun. Ybksa kötü olur" der. Diğer 4 kişi dc iner. Hiçbirisinde silah yoktur. Şofor. kendisine bir şey yapılmaması için: "- Abi bana bir şey yapmayın, ben Tür- küm"der. Şoförü de ABD'lı sanan 5 ar- Nurhak Dağları'nda jandarma kurşunlarıyla bağımsız Türkiye, devrim için canını veren Sinan Cem- gil, 2 Ağustos 1969 tarihinde Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde hayatlarını birleştiren Aysen Besen (Anadol) ve Çağatay Anadol'un nikâh törenlerinde gelini kutluyor. kesen Hüsey ın ile Yusuf. depodan içeri girerler. Fakat depo boya doludur. Başka bir depoda askeri malzemeler bulabiliriz amacıv laaraştırma yapan "Dağcılar'', bir kulübe önünde duran Che\Tolet marka. arkası açık bir kamyonete rastlarlar. Kamyonete y aklaşan Deniz ile Yusuf, sı- lahlannı arabanm koltuğunda uyuyan bir adamın kafasına dayarlar. KAÇIRILAN ABDLİ ER SERBEST BIRAKILPI Diğerleri de gelirler. Yusuf. direksiyo- na geçer. Rehin aldıklan Teksash Çavuş Jimmy Ray Finley. üsdeki silah ve mal- zemelerin \erini söylemesi konusunda sorguya çekilir. Finley'in söylediğine gö- re, üsdeki silah ve malzemeler başka bir yere taşınmıştır. Bunun üzerine çavuş Finley'i de yanlannaalan "Dağcılar". üs- den a\Tilmava karar verirler. "Dağcdar" arabay la üssün kapısından çıkarken. ka- pıda nöbet bekleyen güvenlik görev lile- rini silahlanv la ateş yağmuruna tutarlar. "Dağcılar" arabayla ara yoldan Bahçeli- e\ ler son durağa, oradan da Konya yolu- na çıkarlar. Fen Lisesi civanna geldikle- rinde Yusuf ıle Hüseyin'in dışında her- Deniz. Hüseyin. Yusuf, Sinan ve Me- te Ertekin. 3 Mart akşamı ODTÜ'nün 201 no"lu odasında biraraya gelirler. Hü- seyin. "Her şey tamam. Hareket başb- yor"dedikten sonra. 5 arkadaş. 201 no'lu odadan çıkarak. Eskişehir yoluna doğru yürümeye başlarlar. Hepsi silahlı ve par- kalıdır. "Dağcüar". l .5 saatlik yürüyüş- ten sonra ABD'lileri kaçıracaklan Ke- pekli Boğazı'ndaki NATO'ya ait Bayrak Gazinosu'nun Ahlatlıbel Elektronik Ta- buru olan "Tuslog Detachment 18" Üs- sü'nün bulundugu yere ulaşır ve üssü ana caddeye bağlayan yolu dikenli tellerle sa- nlmış beton direkleri ile kapatarak bek- lemeye başlarlar. Bu arada üsdeki nöbet görevini saat 24.15"te tamamlayan ABD'li erler. bir otomobille üsden aynlarak Ankara'ya girmek üzere hareket ederler. Otomobi- lin şoförü İsmail Okşak üsden ana yola çıkmadan önce yolun direklerle kapatıl- mış olduğunu göriir \e otomobili yavaş- latır. ABD'li erleri taşıyanotomobilinya- vaşladığım gören Mete ErteJdn, gizlen- diğı diregin arkasından fırlar ve otomo- bile doğru eliyle dur işareti yapar. Deniz, Hüseyin, Sinan ve Yusuf da barikatın ar- kasında koşarak gelir ve otomobilin çev- kadaş. "- Baştan söylesene Türk oMuğu- nu" "- Biliyorsunuz sandım", "- Nereden bileüm", "- Ne yapacaksınız bana?", "- Ne yapacağız? Bırakacağız." Fakat esas şaşkınlık, 4 general olarak istihbaratı ge- len askerlerin 4 er çıkmasıdır. ODTÜ DEKİ ÇATIŞMADA 5 KİŞİ ÖLÜR Hükümet. ODTÜ'nün aranmasına ka- rar verir. ODTÜ'nün aranacağı dahaön- ceden öğrenilir. Çünkü, 4 Mart gecesı polis telsizinden, ODTÜ'nün aranacağı hakkında yapılan konuşmalar. rad> o din- leyenler tarafindan olduğu gibi duyulur. Emniyet kuvvetleri, 5 Mart 1971 Cuma günü sabahı ODTÜ'yü sarar. Hüseyin bu sıradaODTÜ'dedir. Hüseyin'inyakalan- maması için çareler aranır. Sonunda Tay- fun Cinemre, motosikletle Hüsey ın'i ODTÜ'nün ön kapısından çıkanr. Çatış- malardan sonra gözaltına alınan öğren- ciler arasında bulunan Kor Koçalak da Hasan Ataol'a ait sivil kimlik kartıyla kurtulur. 9.5 saat süren çatışma sonunda Erdal Sever isimli öğrenci, Mevlüt Me- riç isimli asker ve Aziz Yaltan ısimlı ah- çı ölür. THKO'nun Ankara ekibi bu eylemle- ri gerçekleştirirken, THKO'nun lstanbul ekibi de bir dızi evlem gerçekleştirir. Bunlardan en önemlıleri THKO'nun ekonomikve silah gereksinimını karşıla- yacak eylemlerin vapılmasıdır. lstanbul THKO ekibinin. ekonomik gereksinimi karştlamak için yaptıkları ilk eylcm. Gü- müşsuyu'nda bulunan Philips Anonim Şirketı'ni tehdit ederek para almaktır. Bunun için. şirket merkezi öğrenciler ta- rafindan taşlanır, dinamit. silah atılarak tahrip ve tehdit edilir. Şirket yöneticile- riyle görüşen lstanbul THKO ekibi. bu »aldınlann. ancak belli bir miktarda pa- ra verılmesı karşılığında durabileceğini söyler. Bunun üzerine şirket yönetıcile- ri. lstanbul THKOekibine 10.000 lira ve- rirler. THKO ekibi. ekonomik gereksi- nimlerini karşılamak amacıv la Cihan •\lptekin. Alpaslan Özdoğan, Yavuz Y ıl- dıruntürk, Nahit Tören, Taşkın Tanman. tbrahim Öztaş: 5 Mart 1971 günü, Ak- bank Selamıçeşme Şubesi'ni soyarak 8.500 lira, Cihan Aiptekin, Nahit Tören, Oktay Kaynak v e tbrahim Öztaş: 19 Ni- san 1971 günü İş Bankası Gaziosmanpa- şa Şubesi'ni soyarak 23.630 lira, Omer Avna, Oktay Kaynak. Zerruh Vakıfah- nietoğlu ve Avni Gökoğlu. 3 Mayıs 1971 Pazartesi günüZiraat Bankası Unkapanı Şubesı'ni soyarak 57.000 lira alırlar. Zi- raat Bankası Unkapanı Şubesi soygunun- da bazı aksilikler olur. Soygun sırasında bankanın odacısı Tahsin Yaman öldürü- lür, soyguna katılanlardan Ömer Ayna si- lahıyla birlikte yakalanır. lstanbul THKO ekibinin ekonomik gereksinimlerini kar- şılamak için yaptıkları bir diğer eylem ise toplumda çok değışik tepkilere yol açar. lstanbul THKO ekibi. Dr. Rahmi Duman'ın köşküne sürekli giden bir kız arkadaşlarından "Köşkte büyük miktar- da nakit para bulunmaktadır" diye bilgi alır. Bu bilgiyi degerlendiren lstanbul THKO ekibi. Bakırköy. lncirli'de bulu- nan "Duman Ruh ve Sinir Hastahklan Kliniği'' sahibi Dr. Rahmi Duman"ın Ba- kırköy lncirli'deki köşkünü soymaya ka- rar verir. THKO ekibinden Ömer Ayna, Nahit Tören, Zerruh Vakıfahmetoğlu, Avni Gökoğlu ve Ibrahim Öztaş. 15 Ni- san 1971 Perşembegünü. Dr. Rahmi Du- man'ın köşküne giderler. Köşke giden THKO ekibi. Dr. Rahmi Duman'ın evde olmadığını görür. Köşkte bulunanlar bağlanır. Fakat bağlananlardan birisi ba- ğını çözüp kaçarak. polis karakoluna gi- der ve olayı anlatır. HAKAN DUMAN KAÇIRILIYOR Polis ekibinin köşke geldiğinı gören THKO ekibi. ani bir karar verir ve Dr. Rahmi Duman"tn Saint Georg Avustur- ya Lisesi "ndeokuyan 3. sınıfögrencisi 15 yaşındakı oğlu Hakan Duman'ı yanları- na rehin alarak evden ayrılır. Hakan Du- man, Erol Tulpar'ın Ökmeydanı'ndaki evine götürülür. Rehin tutulduğu süre içinde, vakıt geçırmesı amacıyla Hakan Duman'a Che Guevara'nın "Gerilla Günlüğü". Ostrovski'nin "\'e Çeliğe Su V'erildi'* kıtaplan venlir. Bu arada gaze- telerin. "Küçükbirçocukkaçırıldı"dıye sürekli manşet atıp. polisın Hakan Du- man'ı aradıgı bir sırada THKO ekibi. Ha- kan'ın canı sıkılmasm diye yazlık sıne- maya film seyretmeve götürür. Hakan 15 yaşındaolmasına rağmen yaşıtlanna gö- re fızik olarak gelişkin ve 1.75 boyunda birisidir. Duman ailesi, istenen fidyeyi verme- yi kabul eder. Bu nedenle, Alı Aydın Çığ, Dr. Rahnıı Duman aılesinin dostu vemu- ayenehanesınde çalışan Dr. Vecihi Demi- ral'laNişantaşı'nda 18\'ısan 1971 Pazar günü. buluşarak ıstenılen 250.000 liralık fidyeyi alır. Üç gün rehin tutulan Hakan Duman, fidye alındıktan bir süre sonra serbest bırakılır. Elde edilen bu paralann bırkısmını Atilla Keskin ile Alpaslan Öz- doğan. Malatya'dan Istanbul'a ikı kere gelerekbırdefasında 150.000 lira. bir de- fasında da 35.000 lira parayı dağdaki kamplarına götürür. Mersin'de buluşan Ataol. Keskin ve Özdoğan daha sonra Adana'va geçerler. Eşyalan Ataol'dan alan Keskin ıle Özdo- ğan. Nurhak'a giderken. Ataol da An- kara'ya gen döner. SÜRECEK BIRBAKIMA SERVER TANİLLİ Bir Sanat Tarihi... Sanat deyince, beni en çok düşündüren söz- lerden biri, Pablo Picasso'nun şu söyledikle- ri olmuştur: "Bir tek doğru olsaydı aynı tema- da yüz tablo yapılmazdı." Ne bu? Sanatın, dogma ve mutlakın uzağında, görecelikler dünyasıyla nasıl iç içe olduğunu belirtmek is- tiyor büyük ressam. Aralarında farklar da ol- sa, bilim, giderek felsefe de öyle değil mi? Düşmanlarının onca bol oluşları da bundan kaynaklanmıyor mu? Bir başka şeyi daha yapıyor sanat. Dış dün- yayı algılamamıza "insansal bir biçim" kazan- dırarak, eğitici bir rol de oynuyor: Müzik kula- ğımızı değiştiriyor, şiir imgelemimizi kanatlan- dırıyor, resim doğayı algılamamıza başkalık getiriyor. Özetle, insanın insan olmasındazorunlu uğ- raklardan biridir sanat. Sadece ona dayana- rak bir toplum yaratamazsınız; ama onsuz hiç yaratamazsınız. Güzel de şu yaşadığımız toplumda yeri ne sanatın? Yaeğitimimizde? Okullarımızda, medyamız- da? Devletin, belediyelerin, gönüllü kuaıluşların sanata yaptıkları yatırım ne çaptadır? Sosyal Yayınlar'da çıkan, Germain Bazin'in Sanat Tarihi'nl karıştırırken, sorudan soruya geçiyordu kafam. Sanat tarihinin öyküsünü tek bir ciltte anlat- mak kolay değildir. Ama Ingilızler'in Ernst H. Gombrich ı gibi bu güçlüğü aşanlar olmuştur. Germain Bazin de onlardan biridir. Louvre Mü- zesi'nde yıllarca yöneticilik de yapmış olan ya- zarın, sanat olayına özgün bir yaklaşım ve yo- rumlayış biçimi de vardır. Tarihini yazarken, nasıl alacaksınız sanat ola- yını? Zaman içinde sıradan bir art arda gelişe bağ- lanıp anlatmak olmaz. Sanat, bir uygarlık ola- yıdır; bir dünya görüşüyle ve tarihsel ve sos- yal gerçeklikle yakın ilişkiler içindedir. Öte yan- dan, birbirinden ne denli uzak ve farklı zaman ve mekân koşullarında ortaya çıkarsa çıksın, sanatsal biçimler arasında benzerlikler bulu- yoruz; dahası, o biçimlerle insan düşüncesi- nin evrimi arasında da bir ilişki var. Germain Bazin, bütün bu inceliklerin farkın- da bir yazar. Bir başka inceliğin daha farkında: Uygarlık diye Batı'yı, sanat diye de sadece onun ürün- lerini ele alanların darlığı içinde değil inceleme- ci. Batı'sı Doğu'su; Hıristiyan'ı, Müslüman'ı, Brahman'ı ile, başlangıcından bugüne sana- tın evrensel akışını kucaklamasını bilmiş. Böy- lece, kitabı kapadığınızda, bakışınız ister iste- mez evrensel boyutlar kazanıyor. Dikkatleri- mizin, sanat alanında bile, yeniden dar açılar içine çekilmek istendiği bir dönemde, eserin bu yanıyla da büyük bir işlevi olduğu tartışma dışıdır. Germain Bazin'in bir başka meziyeti, anlatı- şında. Bütün dünyayı kucaklamaya kalkarken ister istemez daha da güçleşen ve karmaşık- laşan bir işi, onca açık ve aydınlık bir dille an- latmanın sırrına vakıf bir kalem onunki. Kitabı çevirenleri, Üzra Nural'la Selahattin Hilav'ı da kutlamalı. Türkçenin hakkını elhak vermışler... Eserin, "Çağdaş sanaf'a ayrılan bölümün- de, mimarlıkta devrim, Paris Okulu, ulusal okullar üzerine söyledikleri, bir özetleme de olsa, pek aydınlatıcı ve öğreticidir. Yazarın, kitabını bağlarken, yani "sonuç" bö- lümündeüzerindedurduğu konu, bir sanat ta- rihçisinin ister istemez ele alması gereken ko- nu: Bir sanat eseri nedir ve sanat hangi koşul- lar içinde ortaya çıkıyor? Germain Bazin, bu can alıcı konuda, Batı'da birkaç yüzyıllık fikri çabanın yol açtığı görüş- leri, yüzyılımızda ileri sürülen tezleri özetliyor; birbirinden çok uzak yerlerde ortaya çıkan bi- çimler arasındaki benzerlikler üstüne ilginç açıklamalar getiriyor. Bütün bu yanlarıyla, eser, okurlara çok şey kazandıracak bir nitelikte. Denebilir ki, Bazin'in kitabından sonra, Türkiyeli okur, sanat tarihi ve olgusu üstüne pek değerli bir rehbere kavuş- muştur. Vaktiyle yapılmış çalışmaların hakkını yadsı- madan söylemiş olalım bunu. Özellikle, Gombrich'in eserinin, rahmetli Bedrettin Cömert'in yıllar önce dilimize ka- zandırdığı Sanatın Ûyküsü adlı kitabın yanın- da, Germain Bazin'in çalışması, hiç kuşkusuz hak ettiği yeri alacaktır; kitaplıklarımızda sanat tarihi bölümü daha da zenginleşmiş durumda- dır onunla. Sosyal Yayınlar'ı. dilimize böyle bir eser ka- zandırdığı için kutluyorum. Eli öpülesi bir iş yapmıştır... ÜZ YAZII ORHAN BİRGİT Dün sabahkı gazetelerın kent baskılan- nın manşetleri, Yılmaz'la, Baykal arasında- ki anlaşmanın ilk yorumlannı da yansıtıyor. Bu yorumlara göre. Cumhuriyet Halk Par- tisi Genel Başkanı, oyundan sonra koşar adımlarla "Ben kazandım, ben kazandım" diye çığlıklar atarak evine dönen bir çocu- ğun görünümünü sergiliyor. Böyle bir sergileme, Baykal'ı yakından ta- nıyanlar için, onun giderek tüm kamuoyu tarafindan da öğrenilmekte olan mizacının örneklerınden birisidir. Ama öncekı akşam- ki olay nedir? Kamuoyunu asıl ilgilendirmesi gereken sorun, bu sorunun altında yatıyor. CHP Genel Başkanı, dayandığı seçmen tabanını büyütemediğinin ayırdındadır. ANASOL-D hükümetınin kuruluşu sırasında koalisyonu dışarıdan destekleme yöntemi- ni seçmış, ama kısa bir süre sonra hüküme- tin önüne her sabah yeni mayın tarlaları dö- şemeyi görev bılmiştir. 23 Nisan 1998 günü de Yılmaz'la yaptığı görüşmede seçimlerin öne ahnmasını, seçime "tarafsız bir başba- kan ve düşük profilli partili bakanlann yanı sıra partısiz bakanlarla " gidilmesini istemiş- tir. Başbakan'ın bu önerıye sıcak baktığı, an- cak hem ortaklanna hem de kendi partili ar- kadaşlarının ıçıne sindiremediği ortaya çık- mıştır. Bu sonuç, hırçın mizaçlı Baykal'ı dahada hırçınlaştırmıştır. Sonuç, Meclis'i çalışamaz bir durumda bırakmıştır. Çalışamayan parlamentoda, hü- kümetin kuruluş protokolünde ve progra- mında bulunan reform tasarılarının yasalaş- masını önlerken DYP ve ANAP genel baş- kanları hakkında açılması istenılen soruş- turma komısyonlarının sonuçlanması da tehlikeye düşmüştür. Parlamento, aksine bir karar alamazsa haziran ayının ilk yansında yaz tatiline gire- cek; hükümet vaat ettiği reform tasanlannı yasalaştırmamış, yolsuzluklann üzerine yü- rüyememiş bir görünüm içerisinde olacak- tır. 1 Kasım'da parlamento açıldığı zaman, vergi reformu. tüketıciye destek olacak Hal'ler Yasası. emeklilik yaşı, kamu sendi- kaları gıbı konularda aşama yapamamış bir hükümet ve bunların etkisı içinde karmaşa- ya dönen pıyasanın enflasyonun bugünkü iniş çizgisinı ızleyip izleyemeyeceği elbette Yılmaz'ı birincı dereceden düşündüren so- runlardır. Hemen dört ay sonra da yani 1999 yılının mart ayının sonuncu pazar günü, bu sorun- Curcuna lann egemen olduğu bir atmosferde yerel seçimlerin yapılması zorunluluğu vardır. Bunlar, istikrar arayışını, hedeflennin ilk sırasında tutacak olan bir başbakan için ma- dalyonun birinci yüzündeki "olmazsa ol- maz"lardır. Ama bir de öteki yüzde bulunan koşullar var: Diyelim ki, Başbakan'ın, ortaklannın da onayını alarak ulaştığı 4 Haziran mütabaka- tından sonra. parlamento hızlı bir çalışma temposuna girdi ye başta hükümet tasarı- lan olmak üzere gündemindeki bütün konu- lan tabii o arada Yılmaz ve Çiller ile ilgili so- ruşturma komisyonlarının hazırlayacağı ra- porlan da çözüme bağladı. Yıne diyelim ki. ocak ayı içerisinde de, el- li beşinci hükümet istifasını Cumhurbaşka- nı'na sundu ve o hükümeti oluşturan parti- lenn yanı sıra CHP grubunun üyeleri de De- miref'e yeni hükümet için kimin başbakan- lığını düşündükleri konusunda bir hazırlık notunu istifa mektubuna eklediler. Cumhur- başkanı'nın, REFAHYOL iktidannın istifası sırasında Erbakan'ın göreyin Çiller'e veril- mesi için BBP milletvekillerinin de imzalan- nı ekleyerek yaptığı öneri karşısında verdiğı yanıtı değiştirmesı düşünülebilir mi? Baykal, 23 Nisan önerisinden çark ede- rek, tarafsız ve bağımsız başbakan önerisi- ni: yansız, herkesin kolaylıkla benimseyece- ği bir hükümet başkanını kabul ederek de- ğiştiriyor. Bu kişinin bir ANAP'lı olacağı gibi bir CHP'Iİ de olabileceği olasılığı da ileri sü- rülüyor. Diyelim ki, elli altıncı hükümetin başbaka- nı için Cumhurbaşkanı "çifte standart" uy- gulamasını içine sindirdi. Yani, parlamento- nun en büyük grubuna değil de, dört parti- nın önerdiğı bir milletvekiline vermeye razı oldu. Bu kişi için CHP Genel Başkanı'nın dili- nin altında yatan ismin "Hikmet/4ğabey" ol- duğunu gizlemesine gerek var mı? Her oyun dönüşünde "Ben kazandım" diye koşmak- tan hoşlanan bir mizaç, acaba olası ortak- lanna yeni koalisyonun en küçük partisinden bir üyeyi. üstelik seçimlere gırerken başba- kan adayı olarak nasıl benimsetecektir? Üstelik, kendisinin perde gensinden böy- le bir hükümeti yönetmek isteyeceğini de bi- lenler için. Anavatan Partili bir milletyekılının başba- kan olması karşısında, seçimlere parti ge- nel başkanı ve Rize milletvekili olarak gire- cek Yılmaz ile hükümet başkanı arasında hemen her önemlı olay sırasında kendisinı gösterecek "ç/ft başlılık", Nisan 1999 se- çimlerinde ANAP için kesin bir yenilgiyi ka- çınılmaz yapar. Yılmaz da, Baykal da fakültelerinde oku- dukları idare hukuku derslerinin öğrettiğı önemli bir ılkeyı unutmuş olamazlar: "Iktidar paylaşma kabul etmez." Bu nedenledir ki, her parlamenter demok- ratik ülkede anayasalar, hükümetin kurulu- şu görevinin çoğunluk partisınin liderine ve- rileceğıni söyler. • •• Gerçekler, hırçın biryapıya sahip bir lide- rin ülkenin kaderinde anahtar" konumun- da olması karşısında soğukkanlı mizaçlı öte- ki politikacılardan bazı özyeriler istenildiği ıçın, zorunlu olarak bugünkü noktaya gelin- miş olduğunu gösteriyor. Ama aynı gerçekler, Çankaya'nın da ana- yasa ile sınırn bir manevra çizgisi içerisinde elli altıncı hükümet başkanını görevlendire- bileceğini unutturmuyor. Bana kalırsa, çıkışın bir tek yolu, öncekı günkü Baykal-Yılmaz zirvesinde çözüm ola- rak öne çıkmıştır. Parlamentoyu çalıştıracak çoğunluk. ya- ni "ANAP + DSP + CHP + DTP + Bağım-*. sızlann bir bölümü" Çiller ve Yılmaz ile ilgı-^, ' li soruşturma komısyonlarının karar aşama- '"" sını da hızlandıracak bir program izleyecek- lerdir. Diyelim ki, Yılmaz için genel kuruldaki tu- tumlarının yanlış olduğunu görecek olan CHP'liler, raporlarında "aklama" yönünde oy kullanacaklardır. Çiller, bu soruşturma önergeleri sonunda Yüce Divan'a gönderilecek, parlamentoda oluşacak yeni aritmetik ile ANAP birinci par- ti olacak ve elli altıncı hükümetin kuaılma görevi, Cumhurbaşkanı'nca bu partinin ge- nel başkanına verilecektir. Anavatan Temsilciler Meclisi, başbakan- lık için bir başka üyesinin görev kabul ede- ceğıni kamuoyuna açıklayacak. Cumhur- başkanı da görevi en büyük parti üyesi ol- duğu için bu milletvekiline verecektir. • • • Nereden bakarsak bakalım. Türkiye'de ıç politika tam bir curcuna ortamı içerisine doğru sürüklenıyor. Bırakınız, böyle bir curcuna havasına ayak uydurarak, Baykal da "Oyunu ben kazan- dım" diye oynamaya bir süre daha deyam etsin.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear