Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20ŞUBAT1998CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Kışkırtıcı yönetmen Oliver Stone'dan, Hitchcock tarzı bir gerilim: U-Turn
Vahsi bir Svestem-noir denemesrKayalık, kurak, sıcak bir arazide paha-
lı arabasıyla Las Vegas'a doğru yol alan
Kaliforniyalı, küçük üçkâğıtçı serseri
Bobby (Sean Penn), bir hayvanı ezecek
kadar vurdumduymazdır direksiyon ba-
şında. Akreplerin musluklara yuvalandığı.
akbabalann leş gagaladığı. ensede boza
pişiren Arizona sıcağında hımbıl hımbıl
giderken, ansızın arabasında meydana ge-
len bir anzadan dolayı, adeta vahşi, kızgın
doğanın insanın üstüne üstüne geldiği çö-
lün ortasındaki, Superior denilen, kuş uç-
maz kervan geçmez, ıssız, döküntü bir ha-
yalet kasabada duraklamak zorunda kalır.
Üstü başı kir pas, yağ içindeki, salak gö-
rünüşlû, paragöz, cin gibi bir taşralı gıcık
oto tamircisi Darrell'in (Bilh BobThorn-
ton) izbe dükkânına çeker kırmızı, fıyaka-
lı Mustang'ını, bir an önce tamir ettirip
yoluna devam etmek için.
Aslında barmenlikten tenis öğretmenli-
ğine kadar para getiren her işi yapan, ha-
yatta hep kaybetmeye mahkûm, her türlü
pisliğe kanşmış, batakçı serseri Bobby,
paralannı yüriittüğü için sol elinin iki par-
mağmı kesivermiş Rus marya babası Ar-
kadi'ye bir çantaya tıktığı 13 bin dolan ia-
de etmeye gitmektedir Vegas'a. Geciktiği
her gün karşılığında birparmağını daha yi-
tirecektir Rus gansgterlerlerin peşine sa-
lmdığı Bobby. Bu dağbaşındaki tozlu top-
raklı, sıcak, sefıl yöıede, ancak pişmiş ta-
vuğun başına gelecek türden, peşpeşe sö-
kün ediveren bırtakım belalara bulaşaca-
ğını hiç aklına getirmeyen kent çocuğu
Bobby, Arizona-Phoenix'in doğusunda
bulunan, uygarlıktan kilometrelerce uzak-
taki bu ıssız, çöplük gibi kasabadan yaka-
sını kurtanp aynlarak yoluna devam ede-
mez bir türlü. Kasabanın birbirinden cins,
garip sakinleriyle karşılaştıkça, durumu-
nu her an daha da kötüye götüren bir 'seks,
ihanet, cinayet' şeytan üçgenine tutsak
olur, öykü ilerledikçe.
Falına bakan, Kızıldcrili asıllı, baştan
çıkancı bir meşum kadının, Grace'in (ge-
çen mevsim baba-oğul Jack Nicholsonla
Stephen DorfPun ikisini birden idare etti-
ği. Bob Rafelson imzalı, ilginç kara fılm
denemesi "Kan ve Şarap"la tanıdığımız,
Hollyvvood'un son dönemde hızla yükse-
len genç yıldızlanndan, Küba asıllı, taş gi-
bi' Jennifer Lopez, gerçekten de Ava
Gardner-Lana Turner-Linda Darneli ka-
nşımı, incelmiş fiziğiyle epeyce göz dol-
duruyor) cekimine fena halde kapılan
Bobby, tam da çok ateşli bir öpüşme sıra-
sında, kadının, feleğin çemberinden geç-
miş, hinoğluhin, yaşlı, emlakçi kocasıyla
(Nick Nolte) karşı karşıya gelir. Üstelik,
SUNGU ÇAPAN
Kaybedenler
U-Turn / Yönetmen:
Oliver Stone /
Senaryo: John
Ridley, "Stray Dogs"
adlı kendi romanından
/ Kamera: Robert
Richardson / Müzik:
Ennio Morricone /
Oyuncular: Sean
Penn, Nick Nolte,
Jennifer Lopez, Jon
Voight, Powers
Boothe, Billy Bob
Thornton, Claire
Danes, Joaquin
Phoenix, Julie
Hagerty/1997(WB)
gazoz içmeye gırdiği bakkalı soymaya kal-
kışan iki aceminin çıkardığı, kanlı bir hır-
gürde, göz göre göre dolar çantasını da
kaptınnca beş parasız ortada kalıverip. 15
bin dolar karşılığında kansını ortadan kal-
dırmayı öneren yaşlı kocanın önerisini ka-
bullenir mecburen.
'Sevsem mi, öldürsem mi?'
Film gelıştikçe öğreneceğimiz gibi. as-
lında yıllardan ben, ensest, sadomazoşıst
ve trajık bir ılışkinın süregeldiği kan- ko-
canın arasında kalıp rrihai tercihini, emlak-
çi baba- kocasının, anahtannı zincirle hep
boynunda taşıdığı özel kasasını da boşal-
tarak bu pislik yöreden tıpkı bir kuş gibi
uçup gitmeyi hayal eden kadından yana
yapar Bobby. Sürekli başına gelen can sı-
kıcı olaylan göğüslemek durumundaki,
acze düşmüş. acınılası kahramanımızın ar-
tık sadece can derdine düştüğü cehenne-
mi serüveni, birbinnden beter durumlarla
sürüp gidecektir. mantığı fılan gitgide hiç
iplemeyen. 'güvensizüğin' tavana vurduğu,
inanılmaz, kanlı bir fınale kadar...
Genelde kimılerince her filmi ses geti-
ren, çalımlı bir sinemacı ve montaj ustası
bir görüntü cambazı. kimilerince de göz
boyayıcı, laf ebesı. şamatacı bir yönetmen
sayılan ve kuşkusuz günümüz Amerikan
sinemasının, ön safta yer alan 'firma
isiın'lerinden biri olan Oliver Stooe'un son
filmi, "U-Turn / Kaybedenler" üstat için
mütevazı sayılacak, düşük bütçeli (20 mil-
yon dolarcık!), kara film ve vvestem tür-
lerini harmanlayan, Hitchcocktarzı birgc-
rilim serüvenini karşımıza getinyor.
Senaryo yazarlığının ardından geçtiği
kamera arkasında, son on yılı aşkın süre-
de yaptığı, Amerikan toplumunun çeşitli
sorunlanna mercek tutan. gösterişlı film-
leriyle günümüzde, adeta ülkesınin çağdaş
vakanüvis-sinemacısı kesilen Oli\er Sto-
ne'un filmlerinden, en azından birkaçını
görmemiş sinemasever düşünülebilir mi?
ABD'nin malum arka bahçe politikası-
na ilişkin "Salvador", esaslı bir medya
eleştirisi niteliğindeki "Sırdaş Radyo",
ekonomi dünyası hakkındaki "\Vall Stre-
et", asi gençlik ilahı, rock stan Jim Mor-
rison olayı üstüne "The Doors", Başkan
Kennedy cinayetine yeni yorum-açıkla-
malar getirmek iddiasındaki "JFK",katı-
lıp bizzat yaşadıği savaş cehenneminden
kaynaklanan Vietnam üçlemesi "Müfre-
ze", "Dört Temmuz", "Cennet ve Yeryü-
zü", Watergate skandalının koltuğundan
ettiği Başkan Nbıon'ın ibret verici öykü-
sü "Nixon" ya da medyatik şiddetin eleş-
tirildiği, baştan sona seri halde işlenen. ür-
künç cinayetler kasırgası niteliğindeki
"Katfli Doğanlar"la ünlenen Oliver Stone,
bu son filmiyle kara film türüne 19901ar-
da yeni bir soluk getiren Quentin Taran-
tino'yu azıcık kıskanıp özendiğini örnek-
liyor bir bakıma.
Genelde derinlik kazanamayan ama ge-
niş ölçekli fılmlerinın tersine kıt fikirlı,
dar görüşlü entelektüel kapasitesini iyi
teknisyenliğıyleörtbasedenStone'un.ya-
zar John Rkilev "ın. James Cain ya da Jim
Thompson çizgisindeki polısiye romanı
"Stary Dogs"dan aktardığı son filmi "U-
Turn / Kaybedenler'', çağdaş bir western
cilası çekılmiş, mizahı öğenın de belırgin-
leştiği, tıkır tıkır işleyen temposuyla sü-
rükleyici kılınmış, azalmayan bir merak ve
ilgıyle izlenen, yeni bir kara film çeşitle-
mesi. Öykünün gelişimi boyunca tüm sa-
hip olduklannı bir bir yitiren, tüm beklen-
tileri boşa çıkan. umutları ve sinirleri laç-
ka, zayıfkarakterli. anti-kahraman özellik-
leri gösteren, finalde "Sevsem mi öldür-
sem mi" ikilemi arasında sıkışmış, sol elı
hep sanlı Bobby rolünü eldiven gibi üstü-
ne geçirivermiş Sean Penn'in yanı sıra. iyi
seçilmiş kadroyu oluşruran öteki oyuncu-
lar da oldukça göz dolduruyorlar. özellik-
le tüm kasabaya mavı boncuk dağıtan, bir
içim su Jennifer Lopez. Kızıldenli kadı-
nın, vaktiyle çok çektirdiği annesinin de
ölümüne sebep olmuş. yıllarca tecavüz et-
tiği. kızı-kansı olan. seksi Grace'e duydu-
ğu aşkla nefret arasında salman, kötü şey-
ler olacağının belirtisi bir kara kargayı da
besleyen, yaşlı maço. kötü Jake'te, yılla-
nn Nick Nolte'sinin de Sean Penn-Jenni-
fer Lopez ıkilisine ayak uydurduğu film-
de, çok sayıda ikmci karakter de ünlü
oyuncularca canlandınlıyor.
Ozgün. gösterişli bir üslup
Kızıldenli yaşlı kör. bılge sokak filozo-
funda, yıllann Jon Yoight'ini tanımak. an-
cak kara gözlüklerıni çıkannca mümkün.
Yıllardan beri Grace'le kaçmayı bekleyen.
uçan kuştan haberdar, kibar ama takıntılı.
kirli çıkı şerif Virgil'de Pöıvers Boothe, ın-
sanı sinir edecek tipteki hödük. berbat o-
to tamircisi. emlakçinin adamı Darrell'de
Billy BobThornton, aşın kıskanç. natoka-
fa nato mermer. "dinamit' gibi delikanlı
Joaquin Phoenis'in gerzek sevgılisi. Pat-
sy Öine tutkunu. kafadan yalelli, sanşın
fıstık genç kızda Claire 'modem Juliette'
Danes ve nevrotik garson kız Flo'da Julie
Hagerty gibi oyunculann katkıda bulun-
duğu Fılmde, arâklanmca şenfe rüşvet ver-
meye kalkışan. tetikçi Rus'a. şerif Vir-
gil'in "Komünizmden vazgectiniz di\-e
şimdi para> la her şeyi saon alabUeceğinizi
misanıyorsunuz" ce\abmı yapıştırdığı gı-
bisinden mızahi sahneler de gırla.
Fransız asıllı, özgür kadm imajındaki
annesiyle ilişkisini Oedipus kompleksi
teşhisine yol açacak şekilde, açık seçik an-
lattığı, büyük ölçüde otobiyografik bir ro-
manı (
u
AChild'sNightDream'
1
)da yakın-
larda yazıp jayımlamış olan sansasyonel
yönetmen Stone'un, meraklısının bilebi-
leceği, konusu bakımmdan John Dahl'm
Nicolas Cage'li "Red Rock West"ini faz-
lasıyla çağnştırmasına karşın. son yıllar-
dakı başanlı ışlerinden biri sayacağımız
"Kaybedenler"ı, özellıkle bu türün me-
raklısına öğütlenir. Her planın görsel bir
ustalığın ürünü oiduğu fılmde. türün alı-
şılmış temalannı, klişelerini usturuplu bir
biçimde elealıp yıneleyen yönetmenin üs-
lubu, "Katil Doğanlar"dan alışıldığı gibi
yine, siyah beyaz, leit- motiv 'imsi anı sah-
neleri. kısa planlar. yakın plan ağırlıklı ça-
lımlı kamera çalışması, akıcı montaj. de-
neysel tonlardan çalan. MTV tarzı. klip
estetiğine yakın duran. sürekli özgün ol-
maya çalışan. gösterişli ama tıkınnda bir
üslup. Haftanın en dise dokunur filmi.
14 dalda Oscar'a aâay, sinema tarihinin en pahalı filmi 'Titanic' gösterime giriyor
'Tîtanic' aşla dünyaran her yanını sardıKültür Servisi - Sinema tarihi-
nin en pahalı filmi olma özelliği-
ne sahip 'Tıtank' bugün gösteri-
me giriyor. Başrollerini Leonardo
DiCaprio ile KateVVlnslet ın pay-
laştıklan filmi, daha önce de pek
çok başanlı çahşmaya imza atan
James Cameron yönetiyor. 268
metre uzunluğundakı 'Titanic' ad-
lı geminın denıze açıldıktan kısa
bir süre sonra buzul kayaya çarpa-
rak baüşını ve gemıde yaşanan tut-
kulu bir askı konu eden film, tek-
nolojik sorunlara ve sosyal sınıf
farklılıklanna da farklı bir bakış
açısı kazandınyor. Toplam mali-
yeti 300 milyon dolan aşan fılm
için kendi payına düşen parayı ge-
ri çevirerek bir ilke imza atan ve
yönetmenlik yapmaya başlama-
dan önce uzun yol şoförü olan Ja-
mes Cameron fılm çekimlerinde
yaşananlan ve kendi düşünceleri-
nı anlatıyor.
- Titanic'in öyküsünü be>az
perdeye aktanna fikri ne zaman
akhnıza geldi?
JAMES CAMERON- 'Abyss'in
çalışmalan için araştırmalanmı
sürdürürken Titanic'in yapılış aşa-
masındaki teknoloji beni çok şa-
şırttı. Gemı, Robert Ballard adlı
bir profesörün projesiydi. Onunla
tanıştıktan sonra filmi çekmeye
karar verdim. Roy Baker'ın 'A
Night To Remember'('Atlantique
Latıtude4r).JeanNeguksco'nun
'Titank' adlı filmlerini çok sevi-
yordum. Ancak kendi kendime
salt o geceyi konu eden, geçmişle
gelecek arasında bir köprü görevi-
ni görecek başka bir film çekilip
çekilemeyeceğini sordum. Bir aşk
öyküsü anlatmaya da kararlıydım.
Makefler ve özel efeküer
- Denize batnuş haüyle 'Titanic'i
çekebilmek için 4000 metre dibe
dakünız. Bu an sizin için çok özel
değümi?
Elbette, hayatımda bir kez da-
ha böyle bir olayla karşılaşmaya-
cağıma eminim. Bence ilgilenil-
mesi gereken şey, kullandığımız
maketler ve özel efektler. En
önemlisi o anda gördüğüm görûn-
tü karşısmda hissettiklerimin hep-
sini seyirciye aktarabilmekti. Ger-
çekçi, bir o kadar da heyecan ve-
rici olması gerekiyordu.
- Suyun altında çahşma sistenu-
niz nasıldı?
Dalgıç kıspetlerinı kullandık.
Çünkü onlar vücudu daha sıcak
tutuyor. 'Abyss'te su 30 dereceye
kadar ısıtılmıştı. Ancak Titanic'in
çekimlerinde bu söz konusu de-
• 'Bütün filmlerimde bir yandan teknoloji
harikalannı gösterirken bir yandan da yarattığı
zararlan gözler önüne seriyorum. 'Titanic' kötü
inşa edilmiş bir gemi değildi. Ancak yanlış
yönlendirildiği için 1500 kişinin mezan oldu. Ben
sinemayı da tüm bunlan anlatabileceğim bir
iletişim aracı olarak görüyorum.'
gildı. Suyun yüzeyınde çalışmak
zorundaydık. Suyu ısıtsaydık bu-
har oluşacaktı. Oysa Atlantik'te
Titanic'in battığı gece buhar yok-
tu. En zoru o>'uncular içindi. Dal-
gıç kıspeti giyemiyorlardı. Bu
yüzden de zemin üzerine ısıtıcı ja-
kuziler yerleştirdik. Çekim arala-
nnda oraya gidip ısınıyorlardı.
- Leonardo DiCaprio ve Kate
Ulnslet'in el ele. > ükselen su için-
de kaldıklan bölüme benzer bir
sahne 'Ab>ss'te de vardı.
Su)oı ve dalma\ ı çok sevdiğim
biliniyor. Bu bir tür aşk ve nefret
ilişkisi. Dünyanın dört bir tarafın-
da en az iki defa daldım. Saniye
meselesi... Kafamdaki şey de tek
bir saniyede yankı uyandıracak bir
görüntüyü beyazperdeye aktar-
maktı.
-Teknolojiye karşı da benzerbir
ilginiz var. FOmlerinizin çoğunda
teknolojinin zararlan üzerine me-
sajlar >çri\orsunuz.
Burada bir ikilem var. Öyle de-
ğil mı? Bütün filmlerimde biryan-
dan teknoloji harikalannı göste-
rirken bir yandan da yarattığı za-
rarlan gözler önüne seriyorum.
Teknoloji kökeninde kötülük olan
bir terim değil. Ancak onu yön-
lendirme biçimi çok önemli. Tita-
nic, kötü inşa edilmiş bir gemi de-
ğildi. Ancak yanlış yönlendirildi-
ği için 1500 kişinin mezan oldu.
Teknolojiye bağımlı olarak yaşı-
yoruz. Bu yolun geri dönüşü yok.
Hep ileri gitmek zorundayız. An-
cak dünyanın düzenini bozmadan.
Yoksa gün gelecek hepimız ölece-
ğiz. Ben sinemayı da tüm bunlan
anlatabileceğim bir iletişim aracı
olarak görüyorum.
-Titanic'te 5 yıl öncesine kadar
gerçekleştiremeyecegini/ planlar
var.
Hem de çok fazla. Örneğin fil-
min bir yerindeki kalabalık insan
topluluğun hareketleri bilgisayar
sayesinde hazırlandı. Seyredece-
ğiniz filmi bundan iki yıl öncesin-
de bile çekemezdik.
Bir plana 400 bin dolar
- Bütçeniz için bdirtcncn sımn
aşmanızdaki neden neydi?
Pek çok kişi bunu 'Water-
worW'la karşılaştırarak suda çeki-
len fılmlenn çok pahalıya mal ol-
duğunu söyledı. Bunun tek neden
olduğunu söyleyemeyiz. Biz 90
bölmeli bir gemiyi yeniden oluş-
turduk. Bu 75 katlı birbina inşaet-
mekle eş değer. Filmdeki tek bir
plan için 300-400 bin dolar harca-
dığımız zaman oldu. 3 saatlik bir
fılm yapıyorsunuz ve olay hep ay-
nı yerde geciyor. Bu yüzden de her
seferinde geminin farklı yerlerini
kullanmak zorundaydık. Yoksa se-
yirci kendisini aynı yerde geçen 3
saatlik bir kâbusun içine sıkışıp
kalmış gibi hissederdi.
- Bu film için alacağınız paydan
bile vazgectiniz.
Her ne pahasına olursa olsun
yapmak istediğim bir fılmdi. Bu-
nun için de salt alacağım paradan
değil, pek çok şeyden vazgeçtim.
Ancak gelecek defa da böyle ola-
cağına söz veremem.
- Leonardo DiCaprio \e Kate
VVınsk't bu fılm için özel olarak mı
secikiiler?
Her ikisini de tanımıyordum.
Bu filmin deneme çekimlerinde
tanıştık. Kate'le 3-4 saat çalıştık.
Onun Rose karakterine çok uygun
olduğuna karar verdim. Leonardo
kendi yaşıtlan arasında yer alan
en iyi aktör bence.
-'Titanic'te ön plana çıkan bir
başka konu da sosval sınıflar ara-
sındaki farkuhklann. Bu tamamen
sizin füme kattığınız bir yorum
muydu?
Ben uzun yol şoförüydüm. Işçi
sınıfından geliyorum. Pek çok in-
sanın ne yiyeceğini düşündüğü bir
dünyada servete önem \ermeyi
saçma buluyorum. Ancak maale-
sef günümüzde servet itiban da
beraberinde getiriyor. Jack ve Ro-
se arasındaki sosyal farklılık da
tüm hikâye boyunca pek çok şeyi
gözler önüne serıyor.
En yaşlı adayJames Cameron bile filmin
gördüğü olağanüstü ilgi karşı-
sında şaşkın. Cameron, filmin
gösterime girdiği ülkelerde gala
gecelerine katılmak için dünya-
yı dolaşıyor şu günlerde. Her iz-
leyici filmin aynı karelerinde
gülmüyor belki ama Tokyo, Ro-
ma ya da Moskova'da hiç değiş-
meksizin aynı yerde ağlıyorlar.
Slovenya"da olay yaratıyor,
Meksika ve Hong-Kong'da en
başanlı film seciliyor. Fran-
sa'nın bazı yerlerinde izleyici
oranımn bölge nü-
fusunu aştığı bildi-
riliyor. Insanlar fil-
mi bir kez izlemek-
le de yetinmiyorlar
kısacası. 4 saat sü-
rüp günde yalnızca
3 kez gösterilebil-
mesine karşın Ju-
rassic Park'ın 67
günde ulaştığı hası-
lata, Titanic'in 58
günde ulaştığı be-
lirtiliyor. Kitlesel
bir Titanikmani ya-
şanmakta...
9 Filmi izleyenlerin yüzde
60'ını kadınlar, yüzde 40'ını er-
kekler oluşturuyor. 25 yaşın al-
tındaki kadınlann yüzde 45'i fil-
mi iki kez izlemiş. Kadm ya da
erkek, iki kez izlemiş olanlann
yüzde 76'sı ise filmi üçüncü kez
izlemeyi düşünüyor.
• Filmdeki rolüyle 87 yaştn-
daki Gloria Stuart bugüne dek
Oscar'a aday olan en yaşlı kadın
oyuncu.
Gloria Stuart
• Tarihte ilk kez aynı fılmde
aynı karakteri canlandıran iki ka-
dın oyuncu birden (Stuart ve Ka-
te WinsJet) Oscar'a aday göste-
riliyor.
• Titanic, bugüne dek en iyi
fılm dalında Oscar'a aday olan
filmlerin elde ettiğinin yaklaşık
iki katı kadar kâr etmiş durum-
da.
0 Eğer en iyi film seçilirse,
1965 yılından bu yana en iyi se-
naryo dalında aday gösterilme-
den en iyi fılm Oscan'nı alan ilk
yapım olacak.
# Filmde Tita-
nic'in batışı, ger-
çekte ölduğundan
34 dakika daha
uzun sürüyor.
• Filmin James
Horner tarafından
hazırlanan sound-
track albümü, bu-
güne dek 10 mil-
yon adet satü.
•'James Came-
ron's Titanic'(Ja-
mes Cameron'nn
Tıtaniki) adlı kitap. The New
York Times'm en çok satanlar
listesinde birinci sıraya oturdu.
• Filmin yapımı için toplam
300 miryon dolar harcandı. Bu
miktann 200 milyonluk kısmı,
yapım giderlerine, 100 milyonu
da reklam, tanıtım ve pazarlama
için kullanıldı. Yapıma Paramo-
unt 65. Fox şirketi ise 135 mil-
yon verdi ama bütçenin geri ka-
lan kısmını yan yanya oluştur-
dular.
îlk Titanic filmi bulundu
Kültûr Servisi - Titanic'le il-
gili ilk filmin. geminin batma-
smdan iki ay sonra Berlin'de çe-
kildiği açıklandi. Mime Mi-
sn'nun yönettiği 30 dakikalık
sessiz film Berlinli bir film ko-
leksiyoncusunun arşivinde bu-
lundu.
1912 yılında batan geminin
öyküsünü konu alan 'In Nacht
und Eis' (Gecede ve Buzda) ad-
lı filmin varlığı konusunda bel-
ge ve raporlar olmasma karşın
yapıtm kopyalan bulunamıyor-
du. Filmin ortaya çıkanlmasın-
da önemli katkılan olan Tagess-
pîegel muhabiri Andreas Ausö-
lat, filmin geminin batmasm-
dan hemen sonra çekilmesi ne-
deniyle tarihi açıdan oldukça
önemli olduğunu belirtiyor. 30
kişilik bir kadronun rol aldığı
film Minu'nin stüdyosunda ce-
kilirken fılmde Hamburg Lima-
nı 'ndan görüntülere de yer veril-
miş.
KEDİ GOZU
VECDİ SAYAK
Kaç TÜPk Dünyaya
Bedeldir?Biliyooım, diyeceksiniz ki "Kedininzonına bak; kaç
Türk dünyaya bedelmiş, sana ne!.."
Ama unutmayın, "Merak kediyi öldürür!"
Ben de meraklanıp duruyorum.
Kaç Türk dünyaya bedeldir, diye...
Bu konuda çeşitli teoriler var. Bir Türk'ün dünyaya
bedel olduğunu söyleyenler oiduğu gibi, "100 Türk
Büyüğü" listeleri yapanlar da var.
Birkaç Türk'ün bir araya gelip yabancı bir ülkede
darbe yapabileceğine inananlann, "Türk Büyükleri"
arasında önemli yerleri olmuştur her zaman.
Bence de bir olmasa bile, birkaç Türk mutlaka dün-
yaya bedeldir.
Âteş olmayan yerden duman çıkar mı?
Mesela, Hollanda'da böyle bir atasözü var mı: "Bir
Hollandalı dünyaya bedeldir" diye...
Ama nedense, dünya bu gerçeği kavramamakta di-
reniyor. "Devlet için kurşun atan" kahramanlara ge-
reken önemi vermiyor.
Onlar için, varsa yoksa sanatçılar, bilim adamlan...
"Dünyaya bedel" Türkler diye onları tanıyorlar.
Şu işe bakın ki, onlan da Türkler tanımryor.
Uğraşları, Türk medyasının ilgi alanı dışında çün-
kü.
• • •
Oysa kediler, arkadaşlarının başarılannı duydukça
nasıl da keyifleniyorlar.
Örneğin, Amerika'da çalışmalannı sürdüren Prof.
Cemal Kayalar'ın genetikalanındaki buluşlannı, Prof.
Şerif Mardin'den Prof. Cemal Kafadar'a nice sos-
yal bilimcimizin başanlannı...
Avrupa'ya gelınce, hepsinden söz etmeye kalk-
sam, yazımız telefon rehberine döner. Yalnızca Fran-
sa'daki bilim adamlanmızın çalışmalannı bile sayıp
dökmeye yetmez bu sütun. Prof. Boratav'ın, Prof. Ta-
nilli'nin izinden gelen pek çok genç bilim adamımız
var, Fransa'nın bilim kurumlannda hak ettikleri yeri
alan Ahmet insel, Ali Kazancıgil, Semih Vaner gi-
bi nıce değerli araştırmacı...
Bir Türk miman, Ahmet Gülgönen, öğretim üyeli-
ğinin yanı sıra Paris'te sayısız yapıta imza atıyor; bir
Türk doktoru Prof. Cavrt Avcı, çok az sayıda cerra-
hın kabul edıldiği Cerrahlar Ulusal Akademisi'ne ka-
bul ediliyor...
Gün geçmiyor ki, bir Türk sanatçısının yeni bir ba-
şansına tanık olmayalım.
Türk sınemacılannın, ödülsüz döndükleri festival
yok neredeyse. Zeki Demirkubuz'un "Masumiyet"\,
Angers'te Büyük Ödül'ü alıp, Haluk Bilginer'e En İyi
Erkek Oyuncu Ödülü'nü kazandırdıktan sonra Sadoul
ödülünü de alıyor. MesutTufan'ın "EnverHoca"' bel-
geseli, Biarritz'te en iyi belgesel dalında Gümüş
Odül'ü alıyor. Bir seramik ustası Alev Ebuzziya'nın
Danimarka'daki yeni sergileri gene büyük övgülerle
karşılanıyor.
Yalnızca Fransa'da, son bir ay içinde gerçekleşen
etkinlikler Türklerin dünyada -her şeye rağmen- se-
sini duyurabildiğini kanıtlıyor.
Nora Şeni'nin "Kamondo" ailesi üzerine araştrma-
sı, büyük ilgi görüyor. Yeni çıkan bir başka önemli ki-
tap da Hasan Basri Elmas'tn Türkiye-Avrupa ilişki-
lerini tarihsel süreç içinde değeriendiren yaprtı... Ti-
yatro sanatçısı MefinDüzenli, Strasbourg'da Nâ-
zım'ın "Sevdalı Bulut"unda başanlı bir oyun sergiler-
ken, biryandanda "Dünyanın llkZamanlannda" baş-
lığı altında Türk masallannı tanıtıyor Fransızlara. Dev-
let Tıyatrosu sanatçısı Mustafa Mutlu ise "Karagöz'ü
sergiliyor Paris'teki Türk derneklerinin işbirliği ile.
Kültür Bakanlığı'nın katkısı ile gerçekleşen bir baş-
ka etkinlik de "Evlilik Fuan" çerçevesinde CarousseJ
du Louvre'dasergilenen gelenekselTürkgelinliği. Ol-
gunlaşma Enstitüsü'nün arşivinden gelen grysi, fuann
enrenkliparçalanndanbiri. "£xpo/angues"dilfuann-
da ise Türkiye, TÖMER standı ile temsil ediliyor.
Ama, başanda aslan payı müzisyenlerin. Çünkü,
hepsi de en ufak bir devlet katkısı olmaksızın kendi
çabalan ile varoluyorlaruluslararası arenada; Paris'te
birbiri ardına konserler veren Aydın Esen, Tuna Öte-
nel, Burhan Öcal Nedim Nalbantoğlu. Mahmut
Demir üçlüsü ve MIDEM'de ödüllendirilen Faal Say
ve yapımcı Ahmet Ertegün.
Fazıl Say, şimdiden dünyanın en önemli piyanist-
leri arasında yerini aldı. Abarttığımı sanıyorsanız, "Di-
apazon" dergisinın Şubat '98 sayısına bir göz atıve-
rin. Kapağını ve ayın röportajını Say'a ayırmış bu
önemli müzik dergisi.
Ama, Fazıl Say "dünyaya bedel" Türk büyükleri lis-
tesinde yer alamıyor bir türlü.
Elleri piyanoya alışmış bir kez, devlet için kurşun at-
mayı beceremez ki...
Rengim Gökmen CRR ve İZDSO'da
• Kültür Senisi - Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası
ve Cemal Reşit Rey Opera Korosu. yann saat 19.30'da
Rengim Gökmen'in şefliğıni yapacağı CRR Senfoni
Orkestrasf nın solistlerinden Judith Uluğ ve Fujita
Piyano Üçlüsünün katılacağı bir konser
gerçekleştirilecek. Konserde; Gershwin'in 'Konçerto,
Fa Majör". Ferit Tüzün'ün 'Ceşmebaşf, Beethoven'ın
"Üçlü Konçerto' ve Borodin'in 'Poloveç Danslan'
başlıklı yapıtlan seslendirilecek. Rengim Gökmen
aynca 26 Şubat Perşembe saat 20.30'da ve 27 Şubat
Cuma günü saat 20.30'da Lzmir Devlet Senfoni
Orkestrası'nda Pepe Romero'nun (gıtar) solıst olarak
katılacağı konsere de şeflik yapacak. Konserde Ferit
Tüzün'ün 'Çayda Çıra' (Bale Süıtı), Joaquin
Rodrigo'nun 'Gitar Konçertosu, re majör 'Aranjuez"
ve Mendelssohn'un '4. Senfoni, La majör, Op. 90
'ttalyan Senfonisi" başlıklı yapıtlan seslendirilecek.
BUGÜN
• ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde Heinrich
Böll Günleri kapsamında saat 17.00'de Katharina
Blum'un Çiğnenen Onunı isimli filmin gösterimi,
saat 19.00'da Nilüfer Kuruyazı'nın yönettiği Onü
Çalışlar, Yazgülü Aldoğan vc Mehmet Metiner'in
katıldıği '1974 Almanyası'nda Geçen Bir Roman
1998 Türk Medyası için Bir Anlam Taşıyabilir mi"
konulu açıkoturum izlenebilir.
• BİLGİ ÜNtVERSİTESt'nde saat 17.30'da Büyük
Salon'da Andrei Tarkovskj'nin yönettiği The
Sacrifice isımili film, saat 20.00'de Büyük Salon'da,
Yeşua Aroyo yönetiminde İstanbul Oda Korosu'nun
konsen, saat 22.00"de Büyük Salon'da Andrei
Tarkovsky'nin Andrei Rublev isimli filmi
gösteriliyor. (216 22 22)
• TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR VAKFI'nda
18.00-20.00 arası Aptülika'nın katıldığı 'Mizahın
Toplumsal Konumu, Mizahın Muhalif Gücü ve
Vlizahta Dejenerasyon' konulu söyleşi yer alıyor
(293 10 96)
• BORUSAN KÜLTÜR SANAT MERKEZİnde
saat 12.30'da videodan 'Boulez, 20. Yüzyıl
Müziğinde Bir Kilometre Taşı' isimli gösteri
izlenebilir. (292 96 55)