Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 1998 CUMA
12 KULTUR
• Diyojen'in Genel
Yayın Yönetmeni Turgut
Çeviker. 'Gırgır
takımadalan' üzerine
kurulu. çizgiye ağırlık
veren, televizyonlu
Türkiye'ye yönelik aktüel
mizah ortamında
Diyojen'in, diğerlerinden
farklı olarak edebiyatı
ciddi bir biçimde mizaha
taşıdığmı belirtiyor.
Çeviker, Diyojen'i,
ülkemizde gerekli
muhalefeti yapacak temiz
bir yayın olarak
nitelendiriyor.
FECtRALPTEKİN
Yeni bir mizah dergisi çıkıyor!
Var olanlardan çok farklı ve ede-
bi ..7 Mart'ta okurla buluşacak
olan Diyojen, öncelikle edebiya-
tı mizahla banştırmayı amaçlı-
yor.
Diyojen'in Genel Yayın Yö-
netmeni, mizah araştırmacısı
Turgut Çeviker. Artos Reklam
ve Organizasyon Limitet tarafın-
dan yayımlanacak olan bu 16
sayfalık haftalık dergi, geniş ya-
zar ve çızer kadrosuyla 'gerçek-
leri mizah merceğindenyorumla-
yan' temiz bir yayın ihtiyacını
karşüamaya hazırlanıyor. Çevi-
ker'in yanı sıra Çetin
Altan, Enis Barur,
Öner Ciravoglu, Sul-
hi Dölek, Orhan Du-
ru, Leyla Erbil, And-
rew Fİnkel, İ. Hakkı,
ISecef Uğurlu, Fer-
han Şensoy gibı ısım-
leryazılan>la. Behiç
Ak, Semih Poroy, Kamil Masara-
a. Turhan Setçiık, Tan Oral, Ja-
mısuz Kapusta, Piyale Madra,
Fernıh Doğan, Fethi Gürcan
Mermertaş, Kemal Gökhan.
Ohannes ŞaşkaL, Mahmut Tibet
gibi ısımler de çizgilenyle yer
alıyorlar Diyojen kadrosunda.
Çeviker. 1870yılındaTheodo-
re Kasap ın yayımlayıp uğruna
yargılandığı Diyojen dergisiyle
aynı nıhu paylaştıklannı belirti-
yor. "Osmanh Türkiyesi'nde si-
yasetten insana, sanattan kent ya-
şamına her alanda modern eleş-
lyatla tmtahı
barıŞtrmayı amaçlayan
'Diyojeh' 7MartHa çıkıyor
Çeviker, 'Diyojen'in gerçekleri mizah merceğinden yorumlayacak ciddi bir fikir dergisi olacağını belirtiyor. (KADER TUGLA)
'EMkenli neşe bahçesi'tiri anlaytşını ilk olarak bu dergi
ortaya koymuştur" sözleriyle
başhyor konuşmaya ve sohbetı-
miz yenı Diyojen üzennde yo-
ğunlaşarak devam ediyor.
Çeviker, demokratık kültüror-
tamının olası kıldığı mönude
farklı bir çeşıt olarak nitelendın-
yordergiyi. "Gırgır takımadala-
n' üzenne kurulu, çızgıye ağırlık
veren, tele\izyonlu Türkiye'ye
yönelik aktüel mizah ortamında
Diyojen'in. dığerlennden farklı
olarak edebiyatı ciddi bir bıçım-
de mizaha taşıdığım belirtiyor.
"Son 25-30 yıldır muhalifolmak-
tan çok cinseilik, argo, kadın mal-
zemesi, şiddet gibi popüler öğele-
re dayanan bir mizah anlayışı ge-
çerliKk kazandı Türki>e'de. Faz-
laca düşünmeksizin algılanabi-
len, yazıya başvurma>an ve ko-
layca tüketilebilecek her sey var-
dı bu anlayışta" dıyerek söze bas-
layıp projenın gelışim sürecıne
geliyor Çe\ iker: "Ben ise karika-
riir tarihi ve mizah basınıyla ilgi-
lenen biri olarak 70'lerden bu >a-
na hep edebiyab ve çizgiyi mo-
dern bir boyufta buluşturan, yal-
nızca arabesk ya da komik olana
değiL edebiyatla ilişkili mizahi
metiniere, edebiyatçüara yer ve-
ren bir derginin ö/Jcmini duy-
dum. Unutulan bir şeyi yerine
koymak istiyordum ve Diyojen de
bu noktada varfak kazandı.".
Çe\ıker. mizah mönusünde
farklı bir çeşit olmasının yanı sı-
ra. 90'lı yıllann gıttıkçe kırlenen
\e karmaşık bir hal alan Türkı-
ye'sinde gerekli muhalefeti ya-
pacak temiz bir yayın olarak ni-
telendiriyor dergıyı. "Diyojen,
terbiyeii bir dergi ohıp, tüm ter-
biyesizliklere karşı terbiyeli söz-
cüklerle savaşacak, edepli bir bi-
çimde karşı duracak çirkinlikle-
re. Ciddi bir fikir dergisi olacak
ama mizahla yapacak işinL Di-
kenli bir neşe bahçesi sunacak
okura"dıyorÇevıkerve Boccac-
cio'nun Decameron'u hangı söz-
lerle bitirdiğıni anımsatıyor:
"Yazdıklanmı ahlaksızca bulmuş
olabilirsiniz ama unııtmayın ki
ahlaktı sözcüklerle anlatılamaya-
cak ahlaksızlık yoktur. Her ah-
laksızhk, ahlakh sözcüklerle anla-
tılabilir."
Çeviker. herhangı bir yayın ku-
ruluşuna bağlı olmadıkları ıçin
başkalarının yazamadığı şeylen
de yazma fırsatı bulacaklannı be-
lirtiyor. Diyojen, dahademokra-
tik olmasını istediği Türkiye'de
eleştirılebilır gördüğü her şeyi
eleştirmek nıyetinde. Kjmin ne
diyeceğinı düşünmeksizin 'ay-
nnü'dan 'karmaşa'ya tüm çir-
kinlik noktalan \e kaynaklanyla
ılgilenmeyi \aat ediyor. "Siyaset-
le, toplumsal sorunlaria olduğu
kadarsabah ev den çıkıp işegelin-
ceye dek karşılaştığınıız ve bizi ra-
hatsız eden küçük, hüzünlü. tra-
jikomik avnntüarla, örneğin bizi
kızdıran otobös şoforü ya da ye-
re tfiküren adamla da uğraşaca-
jpz" diyor Çeviker. Daha ıyi bir
dünyada, daha iyi bir Türkiye'de
yaşamak, kültür ortamına yeni
bir renk getirmek. sorunların
üzenne gitmek, yenı fikirler or-
taya koymak için çaba göstere-
ceklerini, derginin ilk, orta ve ar-
ka sayfalannda gündemi izleye-
ceklerinı belirtiyor.
Çeviker. dergide yabancı ya-
zar ve çızerlere. okurlann işleri-
ne. kısacası düzeyli üriin verebi-
len herkese yer olduğunu söylü-
yor. Türk edebiyatmın hoş kısa
öykülerini çizgi roman haline ge-
tirmek de Çeviker'ın tasarılan
arasında.
Çeviker, Diyojen'in özellıkle
belli bir olgunluğa erişmiş. oku-
madan edemeyen, parlak kafalı.
bakmaya. öğrenmeye
meraklı. düşünen,
dünyayı ve ülkesini
yorumlamaya çalışan,
bulunduğu yerin so-
runlanyla uğraşan ın-
sanlann beklentile-
riyle örtüşebileceğini
ama genelde her ya-
şa, her sınıfa da seslenebileceği-
nı belirtiyor.
Dergi, 'Gölgeetme başkaiyihk
istemem!' sloganıyla çıkıyor
okurun karşısına. Anadolu kültü-
ründen gelen. esprili ve evrensel
düşünür 'Diyojen'in adını taşıyor.
Amacı, aktüel mizah ortamında
yeni bir pencere açmak, çirkin-
liklerle 'edepli' bir biçimde sa-
vaşmak ve edebiyatı mizahla ba-
nştırmak.
Diyojen, seçkin yazar ve çizer
kadrosuyla yazınımızdaki yerini
almaya hazırlanıyor.
4 8 . U L U S L A R A R A S I B E R L İ N F İ L M F E S T 1 VA L î
ÖdüllerpazargünüGÜNERYİİREKLİK
BERLİN - Bir festivalin
daha sonuna yaklaştık. 11
Subat günü Irlandalı yönet-
men Jim Sheridan'ın "The
Braer" adlı ABD yapımı fil-
miyle açılışı yapılan 48.
Uluslararası Berlin Film Fes-
tivali. pazar akşamı Zoo-Pa-
last sinemasında Altın \e
Gümüş Ayı ödüllerinin dağı-
tımı ardından da Francis
Ford Coppola'nın "The Ra-
inmaker"adlı kapanış fılmi-
nın göstenmı ıle sona erecek.
Bugüne dek gördüğümüz
fılmlen dikkate alıp, bu yıl-
ki festivalin bir değerlendır-
mesini yapacak olursak. "or-
tada sinema tarihine gececek
'büyük' bir film yoktu. Ama
çok sayıda eli avağı düzgün
hoş ve iyi füm vardı" dıyebı-
liriz. Genelde düzeyli bir fes-
tival izledik. Ben Kingsley
başkanlıgındaki II kişilik
uluslararası seçıci kurul Al-
tın ve Gümüş Ayı dağıtımın-
da oldukça zorlanacaga ben-
ziyor bu yıl. Boksör'ün yanı
sıra, Rus yönetmen Valerij
Todorovskij'ın ıkı kadın ara-
sındaki lezbiyen ilişkiyi an-
latan şaşırtıcı filmi "Strana
Gluchkh (Sessizlik Ülkesi)''.
Gus Van Sant'ın bu gencın
kişilik arayışını ele alan fil-
mı "Good Will Hunting",
NeU Jordan'ın sorunlu bir
çocuğun çevreyle olan çatış-
masını sergilediği "The
Butcher Boy", Joel Coen'un
kara mizah komedi filmi
"The Big Lebmvski'', Alain
Resnais ustanın karmaşık
ilişkileri hicveden ilginç fil-
mi "On Connait Chanson
(Yaşam Bir Şarkıdır)" ve
Ouentin Tarantinonun sıra-
dışı yalnız insanlar arasında
geliştirdiği polısiye öyküsü
"Jadde Brwvn" bu yılki fes-
tivalin yanşma bölümünde
yer alan ve zevkle izlenen
ödüle değer filmlerdi. Barry
Levinsonın, "W^g the Dog"
adlı ABD yapımı filmini he-
nüz görmedik. Fakat şimdi-
ye dek gördüklerimizin alışa-
geldiğimiz tipik Hollyvvood
filmi olmadığını da festivalin
artı-puan hanesıne bir çizik
atarak belırtmek gerekir.
En başta Gannes. sonra
Venedik ile yansan ve her ynl
en ufak bir pürüzde yerli ba-
sının acımasız eleştirilerine
hedef olan Berlin Film Festi-
• Jim Sheridan'ın 'Boksör'ünün yanı sıra Valerij Todorovskij'in 'Strana Gluchich'. Gus van Sant'ın 'Good Will
Hunting', Coen kardeşlerin 'The Big Lebowski' bu yılki festivalin yanşma bölümünde yer alan ve zevkle izlenen
ödüle değer filmlerdi. Berlinale bu yıl da dünyaca ünlü yıldızlan kente getirtemediği için şimşekleri üzenne
çekmekten kurtulamadı. 'Büyük star' konusunda bu yilın tesellisi Catharine Deneuve olacak. Büyük ilgi çeken
Tarantino'nun filmi 'Jackie Brovvn" izleyicileri düşkırıkhğına uğrattı.
l)Todorovskij Strana Gluchich' 2) Van Sant Good W11I Hunting' 3) Resnais "On Connait Chanson' 4) Coen'ler 'The Big Lebmvskr
vali (Berlinale). bu yıl da
dünyaca ünlü sinema yıldız-
lannı kente getirtemediği
ıçin şimşekleri üzenne çek-
mekten kurtulamadı. Daniel
Day- Levvis, Robin VVüliams,
Quentin Tarantino gibi star-
lan Berlin'e çekmekten aciz
bir taşra festivaline benzeti-
len Berlinale'ye. üç filmi
gösterilen Robert De Niro ile
geleceğin mega-stan Matt
Damon'un bile söz verdikle-
ri halde gelmediklen. kapa-
nış fılminin yönetmeni Fran-
cis Ford Coppola'nuı ise Pa-
ns'e gıtmeyi tercıh ettiğı be-
lirtildı \e festnal müdürü
Montz de Hadeln kıyasıya
eleştinldı. Berhnale "büy^k
star" konusunda bu yıl Cat-
herine Deneuveile tesellı ola-
cak.
Bir gencin psikoanalizi
Bu yıl Altın A\ı heykelcı-
ğıne en \akın aday olarak
Gus \an Sant'ın "Good Will
Hunting" adlı ABD yapımı
filmı görünüyor. Genç oyun-
cu Matt Damon ile Ben Af-
feckın senaryosunu yazdık-
ları fılmde öykünün kahra-
manı Wıll Huntmg'ıde gele-
ceğin mega-stan olarak gö-
rülen Matt Damon canlandı-
nyor. Konusu şöyle: Will
Hunting, 20 yaşlannda ıçkı
içmesini, ka\ ga etmesmı se-
ven, ele avuca sığmaz haylaz
bir gençtir. Bir okulda hade-
melik ve zaman zaman da ın-
şaatlarda işçilık \apar. Ama
o aynı zamanda matematik-
te bir dehadır. Onun bu deha-
sını keşfeden profesör Lam-
beau (Stellan Skarsgrad)
VV'illi'ı hapise atılmaktan
kurtaran ve geçmışı sorunlu
olan gencı psıkiyatnst Sean
McGuırre'nin (Robin Wi!li-
ams) yanına terapıye gönde-
rir. Işte gerçek fılm-öykü o
andan itıbaren başlar. Kimse-
sız Will'in çocukluğunda al-
kolık babasından süreklı da-
yak vediğı. yetımhanelerde
büyüdüğü ortaya çıkar ve
kendi sorunlan da olan Sean
ile arasında ilginç bir ılışki
gelişir. Will yaşamla müca-
deleyi öğretmeye. onu
"adam etmeye" çalışan Sean
da giderek ondan pek çok şey
öğrenır ve bırlıkte hayatı ye-
nıden tanımaya "büyümeye'"
başlarlar. Robin VVılliams'ın
cana yakm. sempatık mü-
kemmel oyunu. diyaloglann
(senaryonun) sıcaklığı. miı-
zıgın güzelliğı. kamerama-
nm (Jean-Yv^s Escoffier)gö-
rüntü seçımındekı, ustalığı
ve Gus Van Sant'ın son de-
rece duyarlı rejısı ~Good
Will Hunting"ın başarılı bir
film olmasında başlıca rolü
oynuyor. Film 9 dalda Os-
car'a aday göstenldi. Ber-
lin'de de kesınlıkle bir ödül
alacaktır.
Tarantino'nun filmi
Modern sınemanın kult
yönetmeni Quentin Taranti-
no'nun "Pulp Fkrtion" gibı
ekol yaratan bir filmden son-
ra nasıl bir çalışmayla seyir-
ci karşısına çıkacağı büyük
bir merakla bekleniyordu ve
"Jackie Brown" bu yılki fes-
tivalin en çok ilgi çeken do-
ruktaki fılmlerinden biriydi.
Ancak "Jackie Brmvn" iyi
bir filmdi, fakat bu büyük
beklentilere karşılık verecek
düzeyde değıldı.
Tarantino bir yerde seyir-
cılennı düşkırıkhğına uğrat-
tı Çünkütümustalığınakar-
şın Tarantino bu yeni filmın-
de sıradan birpolisıye öykü-
nün kalıplannı aşamamış.
Ortaya Robert De Niro'nun
çekıcı oyunculuğu ıle dıya-
loglardaki espn unsuruna da-
yanan bir polisiye komedi
fılmı çıkmış. Tarantino'nun
Elmore Leonhard'ın "Rum
Punch" adlı romamndan si-
nemaya uyarladığı fılmde
hosteslik yapan 44 yaşında-
kı sıyahı dilber Jackie Brovvn
(Pam Grier), silah ve kara pa-
ra kaçakçısı ordellı Robbie
(Samuel L. Jackson) adına
ABD'ye para sokarken FBI
tarafından havaalanmda ya-
kalanır ve hapise girmek ya
da Robbie'ye tuzak kurarak
polıse yakalatmak gibi bir se-
çenek karşısında bırakılır.
Bir daha hapise girmeyı ke-
sınlıkle ıstemeyen Jackie
Brown, mahkûmlara kefalet
parası bulan komisyoncu.
Max Cherry (Robert Fos-
ter)'in yardımını alarak po-
lısle Robbie'ye öylebıroyun
oynar kı sonunda hem başı-
nın belası gangsterden \ e po-
listen kurtulur hem de 500
bın doların sahibı olur. Film-
de Robert De Niro. hapısten
yeni çıkmış acemı ve aptal
bakışlı bir banka soyguncu-
sunu canlandınyor.
Coen kardeşlerden
'Büyük Lebomki'
Bızce festivalin en cana
v akın filmlennden bın Coen
kardeşlerin
u
BüyükLebows-
ki"siydi. 15 yıîdır birlıkte ça-
lışan Coen kardeşler senar-
yosunu yazdıklan yeni film-
lerinde, isim benzerliği ile
başlayan bir öyükyü ve ka-
osu seyirciyı kahkahaya bo-
ğan birkomedi ıçındı anlatır-
lar. Kendisine "Dude" den-
mesini isteyen. bovvlıng oy-
namaktan başka işi olmayan
aylak Lebovvbki (Jefî Brid-
ges),kızı kaçınlan ve bir mil-
yon dolar fidye istenen mil-
yoner Lebovvski yerine ko-
nur. Bu ısım benzerliğiyle
olaylar gelişir ve "Dude".
bırlikte bovvlıng oynadığı Vı-
etnam'dan askerlik arkadaşı
Walter (John Goodman) ile
bu kaosun ıçıne sürüklenır.
John Goodman'ın olağanüs-
rü güzel oyunu, espn yüklü
mımıkleri ve kaosun yaratı-
cısı olarak oratya attığı ken-
dinden emin "fikirler'', 70'li
yıllann .Amerikasında donup
kalmış pijamalı "Dude" ve
dığer komık insan tipleri,
"Büyük LebowskTnın yüz-
lerden hıç eksık olmayan bir
gülümsemeyle ve yer yer
kahkahayla hiç sıkılmadan
seyTedılen başanlı bir kome-
di filmi olmasına yetiyor da
artıyor bıle
'Yaşam bir şarkıdır'
Yenılıği seven Alain Res-
nais usta yenı fılmınde bü-
yük kentlere özgü karmaşık
insan ılişkilerinı gülünçyön-
lenyle ele alırken buna bırde
playback chansonlar unsuru-
nu katmış ve ortaya bir tür
"katmerli komedi" çıkmış.
Alain Resnaıs'nun oyuncu-
lannm bu filmdekı dıyalog-
lanna sık sık playback ile Da-
lida, Piaf, Aznavur, Johnny
Holliday gıbı şarkıcılar da ka-
tılır ve öyküdeki kişilerin
düşlerı. umutlan, kuşkulan
30'lu. 50Ti 6O'lı yıllann şar-
kı sözleriyle \e müzığıyle
daha gülünç hale getırılır.
Emlak komisyoncusu Marc
Duveyner'ın (Lambert VVB-
son) yanında çalışan Simon
(Andre DussoUier),kimsenin
ılgı duymadığı ve bilmediği
bir konuda doktorluk tezi ya-
zan ve turist gezdiren genç
kız Gamille'i sever. Camille
(AgnesJaoui)ise Marca tut-
kundur. Marc. Camille'nin
ablası Odile Lalande (Sabine
Azema) ile eşi Claude'i (Pi-
erre Arditi) bir apartman da-
ıresi satarak kazıklamak ister
vebu karmaşık ılışıklerıçın-
de oratya çıkan kaos. play-
backlerle komedinın kayna-
ğını oluşrurur.
Alain Resnais bu filmin-
de. gereğınden fazla ciddiye
alınan yaşamın, karmaşık ili-
şıkler ıçindekı güzellığinı ve
hoşluğunu ünlü chanson par-
çalanyla göstenneye çahşı-
yor. Bir Gümüş Ayı niçin al-
masın?
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
"Tünkçe'mizSn Kelime
Yetersizliği"
Metis Yayınlan'nın yayımladığı, Füsun Akatlı'yla
' Müge Gürsoy Sökmen'm birlikte hazırladıklan Bilge
Karasu Aramızda anma, ağıt kitabını bir ucundan bir
ucuna okuyup duruyorum.
Bir yazıyı seçiyorum, okuduktan sonra kitaba ara
veriyorum. Hele. Mustafa Arslantunalı'nın Bilge Ka-
rasu'yla gerçekleştirdiğı, yanm kalmış o uzun söyle-
şi, Kılavuz yazarının 'yazmak', 'okumak'. 'aşk-korku'
üzenne söyledikleri, kitaba hayli uzun bir ara verrne-
me yol açmıştı:
"Olüm, çoğu zaman zaman bir sevginin ölümü ya
da ikiyandan birinin ölümü olarak belkı sevgiyi don-
durduğu için kurtaran bir şeydir."
Bilge Karasu son yaprtı Altı Ay Bir Güz'de aşka ve
korkuya ilişkin en acı sözlerini dile getirmemış miydi?
Ne var ki bunlar üzennde durmak istemiyorum şu
satırlarda.
Kitapta yitirdiğimiz usta için incelikli, duyartı yazılar
yer alıyor. Emek ürünü incelemeler yer alıyor.
Biraz duyguya, biraz yazınsal saptayımlara yasla-
nan önemli bir yazı da Talat Sait Halman'ınki. Hal-
man, arkadaşını zaman içınde, edebiyat serüvenı için-
de aynlık anına kadar, New York'taki aynlık gecesine
kadar anlatmış.
Arada, Bilge Karasu veTürkçe'miz üzerinde duru-
luyor. Satır aralannda -sanırım- Türkçe konusunda
bir tartışma, içselden dışsala bir tartışma sürüp git-
mekte.
Halman'ın yazısından şunlan alıntılayacağım:
"(...) Bilge'nin dılleboğuşmakta olması, Türkçe'nin
söz dağarcığının, ifade olanaklannın kısıtlılığı yüzün-
dendı. Ingilızce ya da Fransızca yazarken son dere-
ce zengin bir vokabüler bulacaktı, üslubunun belke-
mıği olan nüanslan ve ıncelıkleri o dillerde çok kolay
dile getırebılecekti. Türkçe'mizin kelime yetersizliği-
ne saplanıp kalmayacaktı."
"(...)Bilge, çeviriyegözattığında, Türkçe'ninyeter-
sizliğini sezmişti. (...) Omrü boyunca Türkçe'ye sağ-
lam bir inanç duyarak bel bağlamış olan Bilge, Ingi-
lizce'ye ilk çevrildiğinde, Türkçe'nin zayıf kalmış ol-
duğunu gördü. Ve panığe kapıldı. Adeta eserini güç-
lendiımek ve Türkçe'yi kurtarmak için çırpınıyordu."
Türkçe'yi kurtarmak... Üzerinde ağırbaşlılıkla, se-
rinkanlılıkla durulması gereken bir saptayım bu.
Sn. Halman, Bilge Karasu'nun "güçlü bir dünya di-
liyle" yazmamış olmasına yerınıyor. Yukanda sözü
açılan çeviri, Gece'nin Ingilızce çevirisi. Halman'ın
belirttiğine göre. roman Amerika'da "ilgi görme "mtş.
Ekliyor yazar:
"Dünyaya açılmak bakımından Bilge bu kıtabı çok
önemsemişti. Umutlannın gerçekleşmemesine üzül-
düğünü sanıyorum. Nitekim 1994'tekı ABD turnesi-
nin sonundakı uzun bir telefon konuşmamızda düş
kınklığını, kendıne özgü ınce üslubuyla dile getırmiş-
ti."
Bilge Karasu'yu Türkçe'siyle sevdik; Türkçe yazdık-
larıyla Bilge Karasu'ya sonsuz saygı duyduk. Türk-
çe'nin sözcükleri Bilge Karasu'yu yaratmaya gerçek-
ten yetmemiş miydi, diye düşünüyorum şimdi.
Bilge Karasu bir sözcük 'çılgınıydı'. Yazısının tek bir
sözcüğünü bulmak uğruna ayiar harcadığı, adeta söy-
lencelere kanşmış şekilde anlatılırdı. öyle sanıyorum
ki böylesine bir titizliğe hiçbir dil yetemeyecekti.
Türkçe'miz sözcük dağarı açısından gerçekten ye-
tersiz midir? Imparatortuk dilinden ulusal dile geçiş-
te kimi sıkıntıların çekildiğini, çekilmekte olduğunu el-
bette yadsıyamayız. Bununla birlikte anadilimizin zen-
ginliğine inananlardanım.
Gece'nin yurtdışında hak ettiği ilgiyi devşirememe-
sı, bence, çok ayn bir sorun.
Cumhuriyetimizin kuruluş yıllannda Türk yazarian-
na dünya, hiç olmazsa, bir ölçüde kucak açıyordu.
Güçlü, aydınlık bir ülke söz konusuydu. Dünya dille-
rinde yazılmış ciddi ansıklopedılerde Reşat Nuri'ye,
Çalıkuşu'na, Halide Ebid'e, Sinekli Bakkal'a, başka
yazartanmıza, onlann eserienne rastlamak olası. Hep-
si o yıllann etkili siyasası sebebiyle evrensel kimlik ka-
zanabiliyordu. Sonraki dönemlerin hazin siyasalan
Türkiye'nin varlığını dünyaya unuttururken, Türk ede-
biyatının değerlerinı de dünya edebiyatından hiç mi
uzaklaştırmadı?
Birçok değeıii yazanmız için geçerti olabilecek ya-
nıt yine Sn. Halman söze döküyor:
"Bilge, vatanını ve dilinibilinçlı ve azimli olarakseç-
ti. Türkiye'nin kültürünü ve edebiyatını zenginleştir-
diği için hepimiz minnettanz ona."
Takvimde İz Bırakan:
"Köşe başını tutan leylâk kokusu I Yakamı bırak da
gideyim" Oktay Rifat, Perçemli Sokak, Yeditepe
Yayınlan, 1956.
K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K
K A M İ L M A S A R A C I