25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 20 ŞUBAT 1998 CUMA 12 KULTUR • Diyojen'in Genel Yayın Yönetmeni Turgut Çeviker. 'Gırgır takımadalan' üzerine kurulu. çizgiye ağırlık veren, televizyonlu Türkiye'ye yönelik aktüel mizah ortamında Diyojen'in, diğerlerinden farklı olarak edebiyatı ciddi bir biçimde mizaha taşıdığmı belirtiyor. Çeviker, Diyojen'i, ülkemizde gerekli muhalefeti yapacak temiz bir yayın olarak nitelendiriyor. FECtRALPTEKİN Yeni bir mizah dergisi çıkıyor! Var olanlardan çok farklı ve ede- bi ..7 Mart'ta okurla buluşacak olan Diyojen, öncelikle edebiya- tı mizahla banştırmayı amaçlı- yor. Diyojen'in Genel Yayın Yö- netmeni, mizah araştırmacısı Turgut Çeviker. Artos Reklam ve Organizasyon Limitet tarafın- dan yayımlanacak olan bu 16 sayfalık haftalık dergi, geniş ya- zar ve çızer kadrosuyla 'gerçek- leri mizah merceğindenyorumla- yan' temiz bir yayın ihtiyacını karşüamaya hazırlanıyor. Çevi- ker'in yanı sıra Çetin Altan, Enis Barur, Öner Ciravoglu, Sul- hi Dölek, Orhan Du- ru, Leyla Erbil, And- rew Fİnkel, İ. Hakkı, ISecef Uğurlu, Fer- han Şensoy gibı ısım- leryazılan>la. Behiç Ak, Semih Poroy, Kamil Masara- a. Turhan Setçiık, Tan Oral, Ja- mısuz Kapusta, Piyale Madra, Fernıh Doğan, Fethi Gürcan Mermertaş, Kemal Gökhan. Ohannes ŞaşkaL, Mahmut Tibet gibi ısımler de çizgilenyle yer alıyorlar Diyojen kadrosunda. Çeviker. 1870yılındaTheodo- re Kasap ın yayımlayıp uğruna yargılandığı Diyojen dergisiyle aynı nıhu paylaştıklannı belirti- yor. "Osmanh Türkiyesi'nde si- yasetten insana, sanattan kent ya- şamına her alanda modern eleş- lyatla tmtahı barıŞtrmayı amaçlayan 'Diyojeh' 7MartHa çıkıyor Çeviker, 'Diyojen'in gerçekleri mizah merceğinden yorumlayacak ciddi bir fikir dergisi olacağını belirtiyor. (KADER TUGLA) 'EMkenli neşe bahçesi'tiri anlaytşını ilk olarak bu dergi ortaya koymuştur" sözleriyle başhyor konuşmaya ve sohbetı- miz yenı Diyojen üzennde yo- ğunlaşarak devam ediyor. Çeviker, demokratık kültüror- tamının olası kıldığı mönude farklı bir çeşıt olarak nitelendın- yordergiyi. "Gırgır takımadala- n' üzenne kurulu, çızgıye ağırlık veren, tele\izyonlu Türkiye'ye yönelik aktüel mizah ortamında Diyojen'in. dığerlennden farklı olarak edebiyatı ciddi bir bıçım- de mizaha taşıdığım belirtiyor. "Son 25-30 yıldır muhalifolmak- tan çok cinseilik, argo, kadın mal- zemesi, şiddet gibi popüler öğele- re dayanan bir mizah anlayışı ge- çerliKk kazandı Türki>e'de. Faz- laca düşünmeksizin algılanabi- len, yazıya başvurma>an ve ko- layca tüketilebilecek her sey var- dı bu anlayışta" dıyerek söze bas- layıp projenın gelışim sürecıne geliyor Çe\ iker: "Ben ise karika- riir tarihi ve mizah basınıyla ilgi- lenen biri olarak 70'lerden bu >a- na hep edebiyab ve çizgiyi mo- dern bir boyufta buluşturan, yal- nızca arabesk ya da komik olana değiL edebiyatla ilişkili mizahi metiniere, edebiyatçüara yer ve- ren bir derginin ö/Jcmini duy- dum. Unutulan bir şeyi yerine koymak istiyordum ve Diyojen de bu noktada varfak kazandı.". Çe\ıker. mizah mönusünde farklı bir çeşit olmasının yanı sı- ra. 90'lı yıllann gıttıkçe kırlenen \e karmaşık bir hal alan Türkı- ye'sinde gerekli muhalefeti ya- pacak temiz bir yayın olarak ni- telendiriyor dergıyı. "Diyojen, terbiyeii bir dergi ohıp, tüm ter- biyesizliklere karşı terbiyeli söz- cüklerle savaşacak, edepli bir bi- çimde karşı duracak çirkinlikle- re. Ciddi bir fikir dergisi olacak ama mizahla yapacak işinL Di- kenli bir neşe bahçesi sunacak okura"dıyorÇevıkerve Boccac- cio'nun Decameron'u hangı söz- lerle bitirdiğıni anımsatıyor: "Yazdıklanmı ahlaksızca bulmuş olabilirsiniz ama unııtmayın ki ahlaktı sözcüklerle anlatılamaya- cak ahlaksızlık yoktur. Her ah- laksızhk, ahlakh sözcüklerle anla- tılabilir." Çeviker. herhangı bir yayın ku- ruluşuna bağlı olmadıkları ıçin başkalarının yazamadığı şeylen de yazma fırsatı bulacaklannı be- lirtiyor. Diyojen, dahademokra- tik olmasını istediği Türkiye'de eleştirılebilır gördüğü her şeyi eleştirmek nıyetinde. Kjmin ne diyeceğinı düşünmeksizin 'ay- nnü'dan 'karmaşa'ya tüm çir- kinlik noktalan \e kaynaklanyla ılgilenmeyi \aat ediyor. "Siyaset- le, toplumsal sorunlaria olduğu kadarsabah ev den çıkıp işegelin- ceye dek karşılaştığınıız ve bizi ra- hatsız eden küçük, hüzünlü. tra- jikomik avnntüarla, örneğin bizi kızdıran otobös şoforü ya da ye- re tfiküren adamla da uğraşaca- jpz" diyor Çeviker. Daha ıyi bir dünyada, daha iyi bir Türkiye'de yaşamak, kültür ortamına yeni bir renk getirmek. sorunların üzenne gitmek, yenı fikirler or- taya koymak için çaba göstere- ceklerini, derginin ilk, orta ve ar- ka sayfalannda gündemi izleye- ceklerinı belirtiyor. Çeviker. dergide yabancı ya- zar ve çızerlere. okurlann işleri- ne. kısacası düzeyli üriin verebi- len herkese yer olduğunu söylü- yor. Türk edebiyatmın hoş kısa öykülerini çizgi roman haline ge- tirmek de Çeviker'ın tasarılan arasında. Çeviker, Diyojen'in özellıkle belli bir olgunluğa erişmiş. oku- madan edemeyen, parlak kafalı. bakmaya. öğrenmeye meraklı. düşünen, dünyayı ve ülkesini yorumlamaya çalışan, bulunduğu yerin so- runlanyla uğraşan ın- sanlann beklentile- riyle örtüşebileceğini ama genelde her ya- şa, her sınıfa da seslenebileceği- nı belirtiyor. Dergi, 'Gölgeetme başkaiyihk istemem!' sloganıyla çıkıyor okurun karşısına. Anadolu kültü- ründen gelen. esprili ve evrensel düşünür 'Diyojen'in adını taşıyor. Amacı, aktüel mizah ortamında yeni bir pencere açmak, çirkin- liklerle 'edepli' bir biçimde sa- vaşmak ve edebiyatı mizahla ba- nştırmak. Diyojen, seçkin yazar ve çizer kadrosuyla yazınımızdaki yerini almaya hazırlanıyor. 4 8 . U L U S L A R A R A S I B E R L İ N F İ L M F E S T 1 VA L î ÖdüllerpazargünüGÜNERYİİREKLİK BERLİN - Bir festivalin daha sonuna yaklaştık. 11 Subat günü Irlandalı yönet- men Jim Sheridan'ın "The Braer" adlı ABD yapımı fil- miyle açılışı yapılan 48. Uluslararası Berlin Film Fes- tivali. pazar akşamı Zoo-Pa- last sinemasında Altın \e Gümüş Ayı ödüllerinin dağı- tımı ardından da Francis Ford Coppola'nın "The Ra- inmaker"adlı kapanış fılmi- nın göstenmı ıle sona erecek. Bugüne dek gördüğümüz fılmlen dikkate alıp, bu yıl- ki festivalin bir değerlendır- mesini yapacak olursak. "or- tada sinema tarihine gececek 'büyük' bir film yoktu. Ama çok sayıda eli avağı düzgün hoş ve iyi füm vardı" dıyebı- liriz. Genelde düzeyli bir fes- tival izledik. Ben Kingsley başkanlıgındaki II kişilik uluslararası seçıci kurul Al- tın ve Gümüş Ayı dağıtımın- da oldukça zorlanacaga ben- ziyor bu yıl. Boksör'ün yanı sıra, Rus yönetmen Valerij Todorovskij'ın ıkı kadın ara- sındaki lezbiyen ilişkiyi an- latan şaşırtıcı filmi "Strana Gluchkh (Sessizlik Ülkesi)''. Gus Van Sant'ın bu gencın kişilik arayışını ele alan fil- mı "Good Will Hunting", NeU Jordan'ın sorunlu bir çocuğun çevreyle olan çatış- masını sergilediği "The Butcher Boy", Joel Coen'un kara mizah komedi filmi "The Big Lebmvski'', Alain Resnais ustanın karmaşık ilişkileri hicveden ilginç fil- mi "On Connait Chanson (Yaşam Bir Şarkıdır)" ve Ouentin Tarantinonun sıra- dışı yalnız insanlar arasında geliştirdiği polısiye öyküsü "Jadde Brwvn" bu yılki fes- tivalin yanşma bölümünde yer alan ve zevkle izlenen ödüle değer filmlerdi. Barry Levinsonın, "W^g the Dog" adlı ABD yapımı filmini he- nüz görmedik. Fakat şimdi- ye dek gördüklerimizin alışa- geldiğimiz tipik Hollyvvood filmi olmadığını da festivalin artı-puan hanesıne bir çizik atarak belırtmek gerekir. En başta Gannes. sonra Venedik ile yansan ve her ynl en ufak bir pürüzde yerli ba- sının acımasız eleştirilerine hedef olan Berlin Film Festi- • Jim Sheridan'ın 'Boksör'ünün yanı sıra Valerij Todorovskij'in 'Strana Gluchich'. Gus van Sant'ın 'Good Will Hunting', Coen kardeşlerin 'The Big Lebowski' bu yılki festivalin yanşma bölümünde yer alan ve zevkle izlenen ödüle değer filmlerdi. Berlinale bu yıl da dünyaca ünlü yıldızlan kente getirtemediği için şimşekleri üzenne çekmekten kurtulamadı. 'Büyük star' konusunda bu yilın tesellisi Catharine Deneuve olacak. Büyük ilgi çeken Tarantino'nun filmi 'Jackie Brovvn" izleyicileri düşkırıkhğına uğrattı. l)Todorovskij Strana Gluchich' 2) Van Sant Good W11I Hunting' 3) Resnais "On Connait Chanson' 4) Coen'ler 'The Big Lebmvskr vali (Berlinale). bu yıl da dünyaca ünlü sinema yıldız- lannı kente getirtemediği ıçin şimşekleri üzenne çek- mekten kurtulamadı. Daniel Day- Levvis, Robin VVüliams, Quentin Tarantino gibi star- lan Berlin'e çekmekten aciz bir taşra festivaline benzeti- len Berlinale'ye. üç filmi gösterilen Robert De Niro ile geleceğin mega-stan Matt Damon'un bile söz verdikle- ri halde gelmediklen. kapa- nış fılminin yönetmeni Fran- cis Ford Coppola'nuı ise Pa- ns'e gıtmeyi tercıh ettiğı be- lirtildı \e festnal müdürü Montz de Hadeln kıyasıya eleştinldı. Berhnale "büy^k star" konusunda bu yıl Cat- herine Deneuveile tesellı ola- cak. Bir gencin psikoanalizi Bu yıl Altın A\ı heykelcı- ğıne en \akın aday olarak Gus \an Sant'ın "Good Will Hunting" adlı ABD yapımı filmı görünüyor. Genç oyun- cu Matt Damon ile Ben Af- feckın senaryosunu yazdık- ları fılmde öykünün kahra- manı Wıll Huntmg'ıde gele- ceğin mega-stan olarak gö- rülen Matt Damon canlandı- nyor. Konusu şöyle: Will Hunting, 20 yaşlannda ıçkı içmesini, ka\ ga etmesmı se- ven, ele avuca sığmaz haylaz bir gençtir. Bir okulda hade- melik ve zaman zaman da ın- şaatlarda işçilık \apar. Ama o aynı zamanda matematik- te bir dehadır. Onun bu deha- sını keşfeden profesör Lam- beau (Stellan Skarsgrad) VV'illi'ı hapise atılmaktan kurtaran ve geçmışı sorunlu olan gencı psıkiyatnst Sean McGuırre'nin (Robin Wi!li- ams) yanına terapıye gönde- rir. Işte gerçek fılm-öykü o andan itıbaren başlar. Kimse- sız Will'in çocukluğunda al- kolık babasından süreklı da- yak vediğı. yetımhanelerde büyüdüğü ortaya çıkar ve kendi sorunlan da olan Sean ile arasında ilginç bir ılışki gelişir. Will yaşamla müca- deleyi öğretmeye. onu "adam etmeye" çalışan Sean da giderek ondan pek çok şey öğrenır ve bırlıkte hayatı ye- nıden tanımaya "büyümeye'" başlarlar. Robin VVılliams'ın cana yakm. sempatık mü- kemmel oyunu. diyaloglann (senaryonun) sıcaklığı. miı- zıgın güzelliğı. kamerama- nm (Jean-Yv^s Escoffier)gö- rüntü seçımındekı, ustalığı ve Gus Van Sant'ın son de- rece duyarlı rejısı ~Good Will Hunting"ın başarılı bir film olmasında başlıca rolü oynuyor. Film 9 dalda Os- car'a aday göstenldi. Ber- lin'de de kesınlıkle bir ödül alacaktır. Tarantino'nun filmi Modern sınemanın kult yönetmeni Quentin Taranti- no'nun "Pulp Fkrtion" gibı ekol yaratan bir filmden son- ra nasıl bir çalışmayla seyir- ci karşısına çıkacağı büyük bir merakla bekleniyordu ve "Jackie Brown" bu yılki fes- tivalin en çok ilgi çeken do- ruktaki fılmlerinden biriydi. Ancak "Jackie Brmvn" iyi bir filmdi, fakat bu büyük beklentilere karşılık verecek düzeyde değıldı. Tarantino bir yerde seyir- cılennı düşkırıkhğına uğrat- tı Çünkütümustalığınakar- şın Tarantino bu yeni filmın- de sıradan birpolisıye öykü- nün kalıplannı aşamamış. Ortaya Robert De Niro'nun çekıcı oyunculuğu ıle dıya- loglardaki espn unsuruna da- yanan bir polisiye komedi fılmı çıkmış. Tarantino'nun Elmore Leonhard'ın "Rum Punch" adlı romamndan si- nemaya uyarladığı fılmde hosteslik yapan 44 yaşında- kı sıyahı dilber Jackie Brovvn (Pam Grier), silah ve kara pa- ra kaçakçısı ordellı Robbie (Samuel L. Jackson) adına ABD'ye para sokarken FBI tarafından havaalanmda ya- kalanır ve hapise girmek ya da Robbie'ye tuzak kurarak polıse yakalatmak gibi bir se- çenek karşısında bırakılır. Bir daha hapise girmeyı ke- sınlıkle ıstemeyen Jackie Brown, mahkûmlara kefalet parası bulan komisyoncu. Max Cherry (Robert Fos- ter)'in yardımını alarak po- lısle Robbie'ye öylebıroyun oynar kı sonunda hem başı- nın belası gangsterden \ e po- listen kurtulur hem de 500 bın doların sahibı olur. Film- de Robert De Niro. hapısten yeni çıkmış acemı ve aptal bakışlı bir banka soyguncu- sunu canlandınyor. Coen kardeşlerden 'Büyük Lebomki' Bızce festivalin en cana v akın filmlennden bın Coen kardeşlerin u BüyükLebows- ki"siydi. 15 yıîdır birlıkte ça- lışan Coen kardeşler senar- yosunu yazdıklan yeni film- lerinde, isim benzerliği ile başlayan bir öyükyü ve ka- osu seyirciyı kahkahaya bo- ğan birkomedi ıçındı anlatır- lar. Kendisine "Dude" den- mesini isteyen. bovvlıng oy- namaktan başka işi olmayan aylak Lebovvbki (Jefî Brid- ges),kızı kaçınlan ve bir mil- yon dolar fidye istenen mil- yoner Lebovvski yerine ko- nur. Bu ısım benzerliğiyle olaylar gelişir ve "Dude". bırlikte bovvlıng oynadığı Vı- etnam'dan askerlik arkadaşı Walter (John Goodman) ile bu kaosun ıçıne sürüklenır. John Goodman'ın olağanüs- rü güzel oyunu, espn yüklü mımıkleri ve kaosun yaratı- cısı olarak oratya attığı ken- dinden emin "fikirler'', 70'li yıllann .Amerikasında donup kalmış pijamalı "Dude" ve dığer komık insan tipleri, "Büyük LebowskTnın yüz- lerden hıç eksık olmayan bir gülümsemeyle ve yer yer kahkahayla hiç sıkılmadan seyTedılen başanlı bir kome- di filmi olmasına yetiyor da artıyor bıle 'Yaşam bir şarkıdır' Yenılıği seven Alain Res- nais usta yenı fılmınde bü- yük kentlere özgü karmaşık insan ılişkilerinı gülünçyön- lenyle ele alırken buna bırde playback chansonlar unsuru- nu katmış ve ortaya bir tür "katmerli komedi" çıkmış. Alain Resnaıs'nun oyuncu- lannm bu filmdekı dıyalog- lanna sık sık playback ile Da- lida, Piaf, Aznavur, Johnny Holliday gıbı şarkıcılar da ka- tılır ve öyküdeki kişilerin düşlerı. umutlan, kuşkulan 30'lu. 50Ti 6O'lı yıllann şar- kı sözleriyle \e müzığıyle daha gülünç hale getırılır. Emlak komisyoncusu Marc Duveyner'ın (Lambert VVB- son) yanında çalışan Simon (Andre DussoUier),kimsenin ılgı duymadığı ve bilmediği bir konuda doktorluk tezi ya- zan ve turist gezdiren genç kız Gamille'i sever. Camille (AgnesJaoui)ise Marca tut- kundur. Marc. Camille'nin ablası Odile Lalande (Sabine Azema) ile eşi Claude'i (Pi- erre Arditi) bir apartman da- ıresi satarak kazıklamak ister vebu karmaşık ılışıklerıçın- de oratya çıkan kaos. play- backlerle komedinın kayna- ğını oluşrurur. Alain Resnais bu filmin- de. gereğınden fazla ciddiye alınan yaşamın, karmaşık ili- şıkler ıçindekı güzellığinı ve hoşluğunu ünlü chanson par- çalanyla göstenneye çahşı- yor. Bir Gümüş Ayı niçin al- masın? YAZI ODASI SELİM İLERİ "Tünkçe'mizSn Kelime Yetersizliği" Metis Yayınlan'nın yayımladığı, Füsun Akatlı'yla ' Müge Gürsoy Sökmen'm birlikte hazırladıklan Bilge Karasu Aramızda anma, ağıt kitabını bir ucundan bir ucuna okuyup duruyorum. Bir yazıyı seçiyorum, okuduktan sonra kitaba ara veriyorum. Hele. Mustafa Arslantunalı'nın Bilge Ka- rasu'yla gerçekleştirdiğı, yanm kalmış o uzun söyle- şi, Kılavuz yazarının 'yazmak', 'okumak'. 'aşk-korku' üzenne söyledikleri, kitaba hayli uzun bir ara verrne- me yol açmıştı: "Olüm, çoğu zaman zaman bir sevginin ölümü ya da ikiyandan birinin ölümü olarak belkı sevgiyi don- durduğu için kurtaran bir şeydir." Bilge Karasu son yaprtı Altı Ay Bir Güz'de aşka ve korkuya ilişkin en acı sözlerini dile getirmemış miydi? Ne var ki bunlar üzennde durmak istemiyorum şu satırlarda. Kitapta yitirdiğimiz usta için incelikli, duyartı yazılar yer alıyor. Emek ürünü incelemeler yer alıyor. Biraz duyguya, biraz yazınsal saptayımlara yasla- nan önemli bir yazı da Talat Sait Halman'ınki. Hal- man, arkadaşını zaman içınde, edebiyat serüvenı için- de aynlık anına kadar, New York'taki aynlık gecesine kadar anlatmış. Arada, Bilge Karasu veTürkçe'miz üzerinde duru- luyor. Satır aralannda -sanırım- Türkçe konusunda bir tartışma, içselden dışsala bir tartışma sürüp git- mekte. Halman'ın yazısından şunlan alıntılayacağım: "(...) Bilge'nin dılleboğuşmakta olması, Türkçe'nin söz dağarcığının, ifade olanaklannın kısıtlılığı yüzün- dendı. Ingilızce ya da Fransızca yazarken son dere- ce zengin bir vokabüler bulacaktı, üslubunun belke- mıği olan nüanslan ve ıncelıkleri o dillerde çok kolay dile getırebılecekti. Türkçe'mizin kelime yetersizliği- ne saplanıp kalmayacaktı." "(...)Bilge, çeviriyegözattığında, Türkçe'ninyeter- sizliğini sezmişti. (...) Omrü boyunca Türkçe'ye sağ- lam bir inanç duyarak bel bağlamış olan Bilge, Ingi- lizce'ye ilk çevrildiğinde, Türkçe'nin zayıf kalmış ol- duğunu gördü. Ve panığe kapıldı. Adeta eserini güç- lendiımek ve Türkçe'yi kurtarmak için çırpınıyordu." Türkçe'yi kurtarmak... Üzerinde ağırbaşlılıkla, se- rinkanlılıkla durulması gereken bir saptayım bu. Sn. Halman, Bilge Karasu'nun "güçlü bir dünya di- liyle" yazmamış olmasına yerınıyor. Yukanda sözü açılan çeviri, Gece'nin Ingilızce çevirisi. Halman'ın belirttiğine göre. roman Amerika'da "ilgi görme "mtş. Ekliyor yazar: "Dünyaya açılmak bakımından Bilge bu kıtabı çok önemsemişti. Umutlannın gerçekleşmemesine üzül- düğünü sanıyorum. Nitekim 1994'tekı ABD turnesi- nin sonundakı uzun bir telefon konuşmamızda düş kınklığını, kendıne özgü ınce üslubuyla dile getırmiş- ti." Bilge Karasu'yu Türkçe'siyle sevdik; Türkçe yazdık- larıyla Bilge Karasu'ya sonsuz saygı duyduk. Türk- çe'nin sözcükleri Bilge Karasu'yu yaratmaya gerçek- ten yetmemiş miydi, diye düşünüyorum şimdi. Bilge Karasu bir sözcük 'çılgınıydı'. Yazısının tek bir sözcüğünü bulmak uğruna ayiar harcadığı, adeta söy- lencelere kanşmış şekilde anlatılırdı. öyle sanıyorum ki böylesine bir titizliğe hiçbir dil yetemeyecekti. Türkçe'miz sözcük dağarı açısından gerçekten ye- tersiz midir? Imparatortuk dilinden ulusal dile geçiş- te kimi sıkıntıların çekildiğini, çekilmekte olduğunu el- bette yadsıyamayız. Bununla birlikte anadilimizin zen- ginliğine inananlardanım. Gece'nin yurtdışında hak ettiği ilgiyi devşirememe- sı, bence, çok ayn bir sorun. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllannda Türk yazarian- na dünya, hiç olmazsa, bir ölçüde kucak açıyordu. Güçlü, aydınlık bir ülke söz konusuydu. Dünya dille- rinde yazılmış ciddi ansıklopedılerde Reşat Nuri'ye, Çalıkuşu'na, Halide Ebid'e, Sinekli Bakkal'a, başka yazartanmıza, onlann eserienne rastlamak olası. Hep- si o yıllann etkili siyasası sebebiyle evrensel kimlik ka- zanabiliyordu. Sonraki dönemlerin hazin siyasalan Türkiye'nin varlığını dünyaya unuttururken, Türk ede- biyatının değerlerinı de dünya edebiyatından hiç mi uzaklaştırmadı? Birçok değeıii yazanmız için geçerti olabilecek ya- nıt yine Sn. Halman söze döküyor: "Bilge, vatanını ve dilinibilinçlı ve azimli olarakseç- ti. Türkiye'nin kültürünü ve edebiyatını zenginleştir- diği için hepimiz minnettanz ona." Takvimde İz Bırakan: "Köşe başını tutan leylâk kokusu I Yakamı bırak da gideyim" Oktay Rifat, Perçemli Sokak, Yeditepe Yayınlan, 1956. K Ü L T Ü R » Ç t Z İ K K A M İ L M A S A R A C I
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear