25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 1998 PAZAR1 OLAYLAR VE GORUŞLER Yalnız Adam ÇELIKGULERSOY 1 9l9'un Mayısı'nda, o köhne tekne ile. Karadeniz'in azgın sulanna çıkarken önünde na- sıl bır sürecin açılmaktaoldu- ğunu düşünmekteydin, her- halde. Harbiye'de rütbelerinı takındıktan sonra geçen son yıllannda. orduiara kumanda etmiş Osmanlı Paşa- sı olarak, üikenı yeter derecede tanımış- tın. O deneyimler sana, yoksul köyler insanınm ne som yürekli ve özverili kal- dığını, buna karşılık "rical-i devletin" çogunun ise. ne denli çıkarcı ve rahatı- na düşkün oiabıleceğinı. yeterince öğ- rermışti İkincUeri. birincOere dayanarak altede- büeceğinin hesabı ile yola çıktın. Samsun. Amasya. Erzurum ve Sıvas. Halkın buralarda senı, bir yoksulluk, bir tükenmişlik ve kaç savaşın tortusu ve yılgınlıgı ortamının verebıleceği son bir sıcaklık ve sevgiyle karşıladı. Daha ilk günden. sen de kabuUendin bu yasamı. Halk çocuğuydun ve Harbiye'yi de yatılı okumuştun. Ama kordonlan ve apoletlen taktıktan sonra. önünde açılmış olan dünkü yaşamın az görkemli değil- di. At3şemiliterliğinde tanıdığın Sof- ya'nın operalan, Viyana valsleri ile pı- nldayan balolar. Dersaadefte Pera Pala- ce salonları, Nişantaşı madamlannın Fransızca sohbetli çay partileri... Hepsı- hepsi,gerüerdekalmış,daha doğrusu bü- tün oyaldızlı kitaplan, kutsal bir dav-a uğ- runa. sen kendi ellerinle kapatmıştın. Yeni düman, ıssız, dar ve toprak yol- lar ve "berhâne" okul binalannın gam- lı ve boş odalarıydı. Yanındaki üç-beş can yoldaşınla sı- f ındığuuz bu koğuşlarda bütiin nzkınız, birkışlanın iki kaplıkkaravanasıydı. Ço- ğu gün sac bir sobada ıslak odunlar cı- zirdarken, kahve ve şekenn bile, ikisini birarayagetiremiyordunuz. Fazladanbi- risi yatıya geldiğinde, sen koca Mirtiva, sen masallar prensi. köhne odanı bıle bı- rakıp, kahve ocağında yattığın oluyordu. Üç kuruşluk harcırahlanmz bittiği için. kimileriniz kürkünü-paltosunu satıyordu. Padişahın azline karşı, rütbelerinı ken- di ellerinle söktügün ve altın sırmalı ya- verkordonlannı çıkanp attığın zaman, sır- üna giyecek shil elbisen yoktu. Vali'nin az kullanılmış redingotunu ve fesini ka- bul ettin. Bunlann hiçbirinin,yüreğinde birezik- Hğe bile yol açmadığını bilhorum. Evet. ben oralarda değüdim. Senın bu yoksul- luklara kanat açmandan. ancak 10 yıl sonra dünyaya gelmişim. Ama inan ba- na, epeyce okudum. Genelkurmayın zen- gin kitaplıgında nöbetçi subaylığı görev- lerimde. 1960'ın karlı kış gecelerinde başladım. âhir ömrümde hâlâ sürdürüyo- rum. Hepsini biliyorum. Hiçbir zorluk, se- ni yıldırmamış ve yüksündürmemiş. Ne isyanlar, ne parasızlık, ne de karşında selam çakanlann bile tutarsızlıklan ve bir dalda durmazlıklan. lstanbul, 4 düvelin askeri ve zırhlılan ile örtülü. Yunan lzmir'e çıkanlmış, Ege'ye yürüyor. Italyan, ona toprak kap- tırmamanin peşinde. Adana ve doğusu- nu, Ermeni çetelerinin önüne düştüğü Fransız ele geçirmiş, şehirleri yakıyor. Sa- karya'mn, Konya'nın yobazlan ayaklan- mış, adam kesiyor. Yunan zırhlılan ka- radeniz'e çıkmış, iimanlan topa tutmak- ta. Çılgın Enver, Rus sınınndan yurda sızmak için dolaplar çeviriyor. Istan- bul'daki satılmışlar, telgraf üstüne telg- raf, emir üstüne emir yağdınp. kullannı valiliklere ve kumandanlıklara atıyor. Payitaht, hakkmızda idam karan çıkar- mış. Senin topladığın Sıvas Kongresi'ne koşan kafası fesli "münevverier'' Ame- rikan mandası peşmde. Ve bunlann hep- si, aynı zaman diliminin içinde olmakta. Sen ve üç-beş arkadaşın ise, uykusuz geçen gecelerinde, ya ateşler içerisinde yatıyorsunuz, ya da at sırtında, patlak îastÛcli otomobillerde, yağmuru ve kan ılikJerinize kadar yiyorsunuz. Ankara yo- lunda Beynam Köyü'nün muhtarodasın- da, sedirleri yol arkadaşlanna verip, se- nin yer şıltesinde uyudufun geceler var. Çevrendekiler bile, bir yerde bıkıp yılı- yor. "Paşam, vazgeçelim bu davadan. Pa- ra yok, silah yok. Halk tükenmiş" diyen- lere. "Sen yorulmuşsun. bu gece biraz uyu,o dediklerin obaydı, busavaşı annem de başanrdı!" diyerek, herkese güç aşı- lıyordun. Çünkü, sadece senin gözlerin, uçurumlan ve karanhklan değü, uzaklar- da ışıldayan ufukJan görüyordu. Ama Ankara'ya geçtiğinizde. tarih ki- tabının önünüzde açtığı yeni bir sayfanm, seni ilk kez üzdüğünü, ilk kez sarsüğını, adım gibi bUivorum: Payitahtta "Mecbs- i Mebusan"ın açılışı. Genel bir seçimi ve yaygın bır Meclisi, sen istemış ve sen hazırlamıştın. Ama 4 düvelin askerinin süngü takıp beklediği ve zırhlılann top- lannı saraya çevirdiği Dersaadet'te değil, Anadolu'nun bagnnda. Özgürlük ve ba- ğımsızlık ateşini yaktığın yaylalannda. Ikisinin ayırdını (farkını), kimseler görmedi, ya da anlamak istemedi. Giinler boyu dil döktün, hatta çırpın- dın. Anlatamadın: "Ghmeyin,güvenme- yin,düşman silahlannın gölgesinde Mec- lis olmaz. Bırakmazlar. vapörmazlar." "Meclis >aşamaz, bakka tahassüıie so- lurkenySussun diye vicdanına yumruk- lar inerse/ İğfaJ ile, tehdit ile titrer ve si- nerse/ Vlilletyaşamaz, ma'şeri millet bo- ğulurken." Ama en yakınlann bile, mebus seçilir seçilmez, Asitane'ye koştular. Evet, on- lann da işi kolay degildi. Bırakıp çıktık- lan "viran olası haneterinde, eviâd-ü eyâl- leri vanh." Ne yıvıp ne içtiklerinden ha- ber alamadıklan çoluk- çocuklan vardı. Evden, ocaktan öte. bir de "Şehr-i Sitan- bul"vardı. "Dışandan,uzaktanaçılangöz- leresüzgün, çeşman-ı kebûduyia, ne mu- nis gözükürdü." Bunlara dayanamayıp, çoğu birer bi- reruçtular. Sıcak yataİdanna, ihvan soh- betlerine kavuştular. Oysa senin de, aynı yerde biryuvan ve efleri öpükcek biranankaimışa.Amasen, zoru,yani vatanı ve ateşi yeğlemistin. On- lara ise rahat, çekici geldi. Çok geçmedi, dediklerin yine bir bir çıkn: Ingiliz, şehre bütün bütüne el koy- du. Karakol bastı, asker öldürdü ve Mec- lis'i de darmadağın etti. Ama ruhaf şey, "meb'usaiH kirâm" bütün bu olacakla- n, önceden haber de aldıklan halde, son ana kadar bırakmadılar, önünde mavi de- nizin çırpındıgı yaldızlı salonlan ve me- şin koltuklan. Vatan, fena ödedi onlann bu gafletini. Kimileri kovuldu, kimileri Malta'lara sürüldü. Sen, Ankara'nın kıyısındaki köy evin- de, tek başma kalan eşsiz adam. O ak- şamlar çektiğin hüznü, şimdi öyle anlı- yorum ki. O ıssız gecelerinde, seninle birlikteymişim gibi. Payitahtın sillesini yiyenler, birer bi- rer, başlan eğik döndüler. Gelemeyeni, hemen el koyduğun Ingiliz rehinelerine karşılık, yine sen kurtardın. Kimine tren, kimine vapurgönderip, hepsini Ankara'ya yine sen aldırdın. Hiçbirinin yüzüne de vurmadın. De- medin ki: "Ey sözde dostlar! Ya İngiliz- ler bu tokaü vıırmasaydı, ne olacakü? Ankara ne olacakb? Ne olacakü, kutsal savaşunız ve tam bağımsızlık? Ben bura- da ne olacaktım, ben?" Dönenler, kovulduklan için dönmüş- lerdi. Çevrenyinekalabahklaşn. Amays- payalnız geçen günlerin ve gecelerin, so- na enniş oldu mu? Hayır olmadı. Çünkü kesin zaferden sonra bile, daha uzun sü- recekbiryalnızhğa, bu kez sen kendinim- za attın. Ellerinle kurduğun yeni devlet- te,kendi mutluluğuniçin biraifcn bileol- madı. Çünkü kadın, oğul, kardeş, hatta yeğen, hiç kimse, milletin başına dert ol- sun istemedin. En neşeli gözüken yeni ve donatımlı sofralannnı sonunda. herkes. eşleri kol- lannda muttu vuvalanna dagıkrken, sen hep gam kadehinle baş başa kaldın. Valntz adam, ısık adam, eşsiz adam, asıl değerini yeni yeni anlıyomz. Ne acıdır ki, karşıtlann çogaldı. Fakat sevenlerin, daha da artü. Üç çe\ rek viizvıl geçti aradan. tlk kez, arük yalnız degüsin. Içimizdesin, içimizdesin. Ne özledik, bilemezsin. ARADABİR NEŞE DOSTEK r^nO Cumhuriyet Bilinci Kurtuluşun, kuruluşuın ve Cumhuriyetin tek adresi, bir coğrafyayı vatan yapan değerierin öznesi ve sim- gesı Gazi Mustafa Kemal'i Cumhuriyet'ın 75. yılında coşkuyla, özlemle anıyoruz. O'nun gölgesı Cumhuri- yetin üstünde oldukça, o surlara başka birilerinin bay- rak dikemeyeceğını belırtiyoruz. Bu vatan, birısyanın, bırinadın, bırınancınvebirbü- yük ıddianın sonucu kurulmuştur. Bugün sokaklara, cad- delere, alanlara sığmayan güç, işte bu onurlu ve gör- kemli kuruluşun dışavurumudur. Islam dünyasında devrımı, çağdaşlığı, laıkliği ve Curnhunyeti gerçekleş- tiren ilk ve tek lıder, Mareşal Gazı Mustafa Kemal Ata- türk'tür. Ondan vazgeçersek elimızde ne kalır? Yokluk- lar içinde olan bır ulkenın varoluş destanını yazan Ata- türk aydınlığına gozümüzü kaparsak önümüzde ne ka- lır? Cumhunyetı kutlamayıp neyi kutlayacağE? Laik Cum- huriyete sahip çıkmayıp neye sahip çıkacağız? Ata- türk'ümüzün ılkeferine sanlmayıp kime sanlacağız? Bugün ÇankayaV ve Anıtkabir'i, Samsun'dan baş- layıp Ankara'da noktalanan bır destanın simgesi ola- rak sayıyorsak, çıkmazdan kurtulmak için yeniden Ku- va-yı Mıllıye, yeniden Kemalizm demek gerekir; yolu- muzun dar, ışımizin zor olduğunu da bilerek... Çünkü, torunlannın dadılannı devlet uçağıyla beş yıldızlı otellere taşıyanlar; pelerinine sanlarak, savaş meydanlannda, kerpiç karargâhlarda böbrek sancıla- nnı dindirmeye çalışan Gazi Mustafa Kemal'i anlaya- mazlar. Bır buçuk milyar liralık ceylan densi koltuklar- da oturanlar, portatıf sandalyeierde ülkesinın kurtuluş mücadelesini veren Gazi Mustafa Kemal'in büyüklü- günü kavrayamazlar. Varlıklanna varlık katmak için ül- keyi parselleyenler; servet değil devlet kuran, bunu yaparken de 'ben' değil 'biz' diyen Atatürk'ün büyük- lüğünü algılayamazlar. Kişisel harcamalannı bile dev- let kasasından ödetenler, "Kurtdereli Mehmet Pehli- van'a 1000 TL ödeyin ve ocak ayı aylığımdan kesin" diye yazılı buyruk veren Atatürk'ün büyüklüğüne ula- şamazlar. Gözlerindekı arpacığı aldırmak için, eşleri- nin kuaförtennı de yanlanna alarakABD'ye gdenler, 'Be- ni Türk hekimlerıne emanet ediniz" diyen Atatürk'ün yurtseverlığıni düşleyemezler. Ayaklann yandaş ve ko- nımalanna yıkatıp kurulatanlar; cephede kendi içme suyunu, aptes alan askere eliyle veren Gazi Mustafa Kemal'i içlenne sındiremezler. Ülkedeki ışığın, aydın- ' lanmanın, çağdaşlığın kaleleri olan 21 Köy Enstitüsü, 477 Halkevı, 4 bin 332 Halkodası'nı kapatarak yerine 609 imam hatip lisesi, 8 bın 500 Kuran kursu açanlar, gelinen noktada sorumluluktan kaçamazlar. On dakikalık bır konuşma için on gün Avrupa'da ka- lanlar; eş, yeğen ve baldızlannı danışmanlan gösterip maaş bağlatanlar, genel başkanlarının şaıbeli eşlerinin elini öperek sıyasetteki geleceğıni güvenceye almaya çalışanlar, mafya babalarının düğün, nişan, sünnet ve cenazetörenierındekahramanlargibi karşılananlar, sı- yah takım elbisesi olmadığı için resmi toplantılara ka- tlamayan Atatürk'ün Meclıanin büyüklüğüne ulaşamaz- lar. Arap çöllerinde Türkıye Cumhuriyeti'ne yapılan ha- karetleri sus pus dinleyenler, "Ben yabancı devletle- nn ayağına gitmem. Onlar onurlu Türkiye'yi ziyaret için sırayagireıier" diyen Atatürk'ü düşünemezler. ABD başkanlanyla telefonla görüşmeyi en büyük onur sa- yanlar, Atatürk Türkıyesi'nin dimdik ve onurlu dış po- litikasına ulaşamazlar. Bunun bilincinde olarak unut- mayaiım ki Atatürk'ün Cumhuriyeti her şeydir. Onu korumak ve geliştirmek hepimıze düşer. Bilimden ve Akıldan Kaçma... Prof. Dr. KEMAL ÖNEN B u yazının başhgı. "Nev. Ybrk Bilimler Akademi- si'nin''1996 yılındaki yayınlanndan bi- risinin adıdır. Konulannda tanınmış ve bazılan Nobel Ödüllü bilim ve düşün adamlannm (po- zitifbilimler, sosyal bilim- ler v.d.) hazırladıklan ya- zılann yer aldığı bu kitap- ta Amerikan toplumunda- ki gözlemlerde dikkate alı- narak. toplumlarda "biHm ve akıldan uzaklaşma-kaç- ma"nın "demokratik ya- şam" için tehlikelerine ve oluşturabileceği başka so- runlanna işaret edilmekte- dir(l). Yazılanlar, isteristemez ülkemizin bugünkü duru- muna ilişkin düşünceler çağnştınyor. Toplumda, si- yasette, medyada, giderek parlamentoda gözlenen ve izlenen olaylar. bozulmalar, tahrik, demagoji, kavga ve karalamalann yoğunluğu- nu görünce, her türde "ta- assupve dogma" ile "bilim ve aklın çatışmasını" algı- lamamak olanaksız, düşü- nen kişiler için. Bir yanda aklı ve bilimi adeta dişlayan.bflimsel yön- tem (metot) ve yaklaşımdan uzak ya da habersız iddıalar, yorumlar \ e duygu sömü- rüsünü yöntem olarak be- nimsemiş medya. kişi, siya- setçi ve hatta sözde bilim- ciler; öte yanda dingin (sa- kin), vakur, objektif, edep- b-uygar davranışlı ve akıl- cı yaklaşımlarla konulan ve toplumu değerlendiren ve uyarmaya çalışanlar... Se\gili eşim. babamız, Emekli Orgeneral NİHAT TULUNAY'ı Atatürk Cumhuriyeti "nin yetmişbeşinci yıldönümünü gördükten sonra, 31 Ekim 1998 günü yitirmemiz sırasında, öncesi ve sonrasmdaki içten ve sıcak destek, katılım ve ilgileri için başta Genelkuruıay Başkanumz Saym Orgeneral HÜSEYİİV KIVRIKOĞLU olmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri ve emeklilerine, Gülhane Askeri Tıp Akademisi komutan, başhekim. doktor, hemşire ve çalışanlanna, Ortadoğu Teknik Üniversitesi ve lstanbul Teknik Üniversitesi'ne, tüm yakınlanmıza ve arkadaşlarımıza, içten teşekkür, saygı ve sevgilerimizi sunanz. SAMtVIE, YLRDANUR ve ERSÎN TLTUNAY Büyük bir halk kitlesi ise ikisi arasında şaşkın ve sı- kıntılı. Bilim ve akıldan uzak- laşma ya da toplumumuz bakımından, hâlâ "ona yö- nelmeme" hatta bazen onu "dışlama" gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde rastlanan bir olgudur. Fakat gelişmiş dediğimiz ve dün- ya liderliğine oynayan ABD gibi ülkelerde de bu engel- leme ve karşıthğa rastlanı- yor. Bunlarbazen dinsellik, kreasyonizm ve antievo- lüsyonizm (canlıların ve türlerin doğal gelişmesini ret) şeklinde, bazen de pa- ranormal ya da "post-mo- dern" akımlarla boy gös- teriyorlar!" Ancak gelişmiş denilen toplumlarda, büyük kitle- ler belli bir düzeyde "mo- dernleşme-aydınlanma" aşamasına ulaştıklanndan ciddi toplumsal sarsmtı ve bunalımlar gözlenmiyor. Avrupa ülkelerinde ise uzakJaşma-çatışma ancak çok marjinal olaylar nite- liğinde. 192O'lerdenberi"düşü- nür" (mütefekkir) Ata- türk'ün liderliğinde kesin ve belirgin ilkelerle başla- tılan ve "çağdaşlasma" di- ye tanımladığımız laik-de- mokratik Cumhuriyeti de kapsayan düzen; özellikle sosyal yaşamda "bflim ve aldı" rehber edinen ve he- def alan devlet ve toplum düzenidir. Bu yeni düzene karşı, özellikle dinciliği (din'i de- gil), dinsel taassup ve dog- malan, dinsel gibi takdim edilen normlan savunan bir hareket-direnç ya da yadır- gama beklenirdi. Fakat bu yadırgama, kendine özgü çizgi ve karakteristikleri olan, hoşgörülü Anadolu Müslüman yaşarru ile fa- natik ve çıkarcı belli grup- Iar dışuıda, makul ve mak- bul uyum'a dönüştü uzun yıllar. Yafaya Kemal'in 1920'lerde tstanbul Darül- fununu'nda Müderris Ah- met Naim Bey'le "Türk Müslümanlığı" anlayışı üzerindeki tartışması dik- kate değer. Y. Kemal 'e gö- re: "Bu millet, tslamiyeti kendi mizacına göre kabul etmiş ve çok eski inançlan ile kanştırmış ve öyle sever ve onun uğrunda yalnız bu sebeple öliir. tslamiyeti o\- sun, Hıristiyanlığı olsun, öbür dinleri olsun, bütün milletler daima kendi hil- katleriyle, temayülleri ile, muhayyileleri ile, ihtiyaç- larryla kanşönp kabul et- mişlerdir ve başka tûriü ol- malanna da zaten imkân yoktur." Bu düşüncelere şiddetle karşı çıkan tanın- mış Islamcı (alim!) müder- ris, Ahmet Naim Bey, yıl- lar sonra, 1934'te, tekrar karşılaştıklarında Yahya Kemal'e hak verir ve önce haksızlık ettiğini söylemek asaletini gösterir (2) 1950'li yıllardan itiba- ren giderek yoğun ve yay- gm şekilde ve de nüfussal (demografik) ekonomik baskılann olusturdugu mü- sait ortamı da kullanan ki- şi, kurum ve özellüde siya- setçiler akd ve bilimi dışla- yıp duygu. dogma ve taas- suba da\alı ikna ve saptır- malarla heves ve tutkulan- nı (ihtiraslannı) pek de azımsanmayacak birdüze- ye ulaştırdılar siyasal par- tiJeraracılıgı ik. Hâlâ da ay- nı yoldalar. Demagojinin ve edepsiz- liğin ustalaruun saldırgan- lık ve şarlatanlığı süriiyor. Işlerine gelmeyen her ka- rar, girişim ve uygulama vesilesi ile hatta yargı ka- rarlan karşısında kopan- lan yaygaranın akıl, izan ve 'düşün'le ilgisi olabilir mi? Şartlandınlmış grupla- nn sokakta, öğretim ku- nımlannda orada burada haykınşlanndan medet um- mak ve onlan kışkırtmak, hukuk devleti ve düzenin- de "ldşaikkusunı"belirti- si gibi de yorumlanabilir. Demokratik rejimin, varsa eksikliklerini gidermek, ya- salan yapmakJa görevh par- lamentonun işidir. Iş bu ka- dar basit ve açıktır. Ser- bestçe ve akli sorgulama- lann yapılamadığı ve top- lumsal konulara bilimsel yöntembilimle yaklaşıla- madığı ve siyasetin deyön- tem vönünden bilimselles- mesi gereği anlaşılamadığı sürece bu tür kargaşalar gözlenecektir. Demokratikyaşamın her türlüdüşünsel(fîkrî) veeJeş- tirel yakJaşmıa açık olduğu- nu savunan, böylece bağı- şıklık ya da tabu tanıma- yan düşüncetardannın sa- hiplerinjn, dogmatik ya da dinsel olanın da kritik, in- celeme ve alulcı yakla- şım'dan bağışık (immün) rutulmamasını kabuletme- leri gerekmez mi?Geün gö- rün ki onlar, düşünce ve inançlara değil,fakat sade- ce 'fikir-manç-eylem' an- layış ve yaklaşımJanna yö- nelik en masum ve akla-bi- lime dayah sorulann dahi ileri süriilmesine karşıdır- lar. Zira onlar için tüm bu konular bağışıkteJakki edt- lir. Demokrasi kahramanlı- ğma soyunan yalancı peh- livanlar "demokrafik hak" dedikleri savlannın hemen hepsini, beğenmedikJeri (!) "laik-Cumhuriyet'' rejim ve ortamına borçlu olduk- lanm bihnezden gelirler. Demokrasinin kökünde inceleme ve düşünme ya- tar ve de bir düzey sorunu- dur. Bunlar olmadan bilim- sel ve akli temele dayandı- nlmadan bir toplumda ger- çek demokratik yaşam olu- şamaz ve demokrasi hava- riliğine soyunan sözde psö- do demokratlar topluma ancak mikrop saçarlar. CUMHURİYET'TEI OKURLARA ORHANEBtVC Atatürk'le Birlikte Olmanın Coşkusu Cumhuriyet'in 75'inci yıldönümünde yaşan coşkunun nedenlerinin başında; Atatürk Devr ve ilkelerine karşı birsürediraçıktan yürütülen ş riatçı savaşımın ayırdına varanların, ülkenin ge ceğine ağırlıklannı koyma istekleri geliyor. Yann Cumhuriyetimizi kuran Gazi Mustafa K mal Atatürk'ün ölümsüzlüğe geçişinin 60'ıncı > dönümü. Bu kez hem Atatürk gibi bir öndere sahip, he de aradan geçen yıllara karşın onunla birlikte c manın coşkusunu yaşayacağız. Gelişmeler, şeriatçıların sözünü ettiği demokr si ile Atatürk'ü düşman olarak gören bir başka k simin demokrasi anlayışlannın giderek daha da azı lığa düşeceklerini gösteriyor. Atatürk, böyle bir dönemden geçeceğimizi p« çok kez dile getirmiştir. 21 Kasım 1924 günü yaptığı konuşmadaki b- lirlemesi şöyledir: "Biz büyük bir devrim yaptık. Memleketi t çağdan alıp yeni bir çağa götürdük. Birçok es kurumlan yıktık. Bunlann binlerce taraftan vard Fırsat beklediklerini unutmamak lazımdır." 1930 yılındaki konuşması yine bugünleri yakl; şık 70 yıl önce görmüş olduğunun başka bir tar tıdır: "Şüphesiz fikiıierin, inanışlann başka başka o masından, şikâyet etmemek lazımdır. Çünkü bı tün fikiıier ve inanışlar, bir noktada birleştiği tal dirde, bu, hareketsizlik belirtisidir, ölüm işaretid Böyle bir hal elbette arzu edilmez. Bunun içino ki gerçek hürriyetçiler, taassupsuzluğun genel b nitelik olmasını arzu ederler. Fakat, hatta iyiniye le bile olsa, taassup hatalarına karşı, dikkatli o maktan vazgeçemiyorlar. Çünkü iyi niyetler, hit, bir zaman, hiçbir şeyi tamir edememişlerdir. Ir sanlann, ruhun selameti için yakıldıklannı biliyc ruz. Herhalde bunu yapan engizisyon papazlar iyi niyetlerinden ve iyi işyaptıklanndan bahsedeı lerdi; belki de, cidden bu sözlerinde samimi id ler. Fakat bir ahmaklığı, yahut birhainliği iyi birk lıfa uydurmakgüç değildir; en nihayetbu, birisir değiştirmek meselesidir. İşte bu nedenledir k aldırmamazlığı, kayıtsızlık derecesine kadar gc türmemekönemlidir. Gerçihür olmakherkesin hah kıdır ve bunun için gerçek hürriyetçiler, hürriyeı çi olmayanlara karşı da geniş davranılmasını /s terler. Fakat bunlann hiçbir zaman elleri ayakla. bağlı olduğu halde kurbanlık koyun durumun razı olacaklan asla kabul edilmemelidir. Unutulmamalıdırki.bazıinsanlargeleceği, geç mişin arasından görmekte ısrahıdııiar. Bunlar, iı gimizi kestiğimiz geleneklere karşı mutlaka, bağ lılığın iadesini isteher. Bu gibi insanlar kendi inan dıklangibi, inanmayan kimseleriistediklerigibi eze mezlerse, kendilerini cenderede (sıkışmış gib, hissederter. Herhalde taassupsuzluğun arzu edildiği git genelleşmesi, huyhalinegelmesi, fikri terbiyeniı yüksek olmasına bağlıdır." Atatürk'ün bağnazlıktan kurtulmak için öngör düğü "fiknterbiye"n'\n temelleri 8 YıllıkZorunlu Ke sintisiz Temel Eğitim'le atılmıştır. Oy uğruna şeriatçılığı savunan ya da arka çıkan bu aymazlıklarına karşın laik cumhuriyetten yanj olduklartnı da ileri sürmeyi marifet sayan siyasa iktidarlann ülkeye ettikleri kötülüğü gidermenic yolu açılmıştır. Bundan sonrası ders kitaplarındaki bilim dış görüşleri ayıklamak ve bağnazlığı geçerli bir yön tem olmaktan çıkarmanin gerçekleşmesini sağ lamaktır. Atatürk'le birlikte olmanın coşkusu Türkiye Cum- huriyeti'nin bu başarıya da ulaşmasının itici güci olacaktır. • MlT'in "Kaplancılar" örgütüyle ilgili raporunı ve intihar eylemi öncesi saptamalarını Evin Gök- taş yazdı. • Ankara'ya uzun bir ziyaret gerçekleştiren KDF lideri Mesut Barzani nin görüşmelerinin içeriğin Lale Sanibrahimoğlu ile Alper Ballı haberleştir- di. • Çevreyi kirletenlere uygulanan cezalann azlığı- nı, çevreyi talan edenlere hapis cezası verilmesı gerektiğine ilişkin görüşleri Asuman Abacıoğlu yansıttı. • 3 Kasım'da ikinci yılını dolduran Susurluk skan- dahnın yıfdönümüne kadar geçirdiği süreci çeşit- li yönleriyte Kerem llgaz ve Bertan Ağanoğlu ha- berleştirdi. • 12 Eylül'ün ürünlerinden olan YÖK'ün, 17. yı- lında tüm protestolara karşın hâlâ özerk üniversi- te yapısı üzerinde bir gölge olmaya devam ettiği- ni Ipek Yezdani, Yusuf Ziya Ay ve Alper Turgut duyurdu. • llköğretim 8. sınıfta okutulan "Vatandaşlık ve Insan Hakları Eğitimi" adlı ders kitabında yapılan basım yanlışlığı sonucu Atatürkçü düzen kurma- nın "bölücü" unsurlann amacı olarak gösterilme- si skandalını Yusuf Ziya Ay ortaya çıkardı. • Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun kapatma ka- rannı geri almasıyla kutlamaya dönüşen görkem- li SEKA mitingini Ali Er, Ahmet Kurt ve Hatice Tuncer izledi. • Alper Turgut, sahneledikleri oyunlan 27 yıldır yasaklanan Ankara Birlik Tiyatrosu Sanatevi'nin ls- tanbul Eğitimciler Derneği'yle birlikte kullandığı tuvaletin Terörle Mücadele ekiplerince, "Demek ve tiyatro ortak tuvalet kullanamaz" gerekçesiy- le kapatıldığını haberleştirdi. • önümüzdeki pazartesiye kadar gönlünüzce bir hafta geçirmeniz dileği ve saygılarımızla. (1) The Flightfrom Scien- ce and Reason, Annals of the New York Academy of Sciences 1996, 775. (2) Yahya Kemal, Siyasi ve Edebi Portreler, 2. baskı sy. 51-58. Vatanseverler, insanlar, doğaseverfer, toprak erozyonu size sevebileceginiz hiçbir şey bırakmıyor. T.E.M.A. Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Dogal Varhklan Ko3ma Vakfı Tel: (0.212) 281 10 27 / 268 09 85
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear