Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 E K İ M 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Feyza Hepçilingirler'e göre yaşanmışlığın yansıması daha inandıncı, sancı ve sarsıcı
6
Yazmak içîn yaşıyorıım'GÜL ERÇETİN
Öykü, roman, düzyazı, çocuk romanı. oyun
yazan Feyza Hepçilingirier'in 1989 Yunus Nadi
Armağanı Öykü Ikincilik Ödülü sahibi ve 1991
Balkan Yazarlar Karşılaşması Borski Grumen
Ödüllü öykü kitabı "Kırtangıçsız Geçti Yaz' üçün-
cü baskısıyla bu kez Remzı Kitabev i'nden çıktı.
Birbirinden çok farklı yapılardaki öykülerin bir
araya geldiği yapıtta bir kadının, bir erkeğin, yaş-
lı bir insanın, hatta bir kartanesinin bakış açısıy-
la bir yandan iç dünyalanmıza, bir yandan da
içinde yaşadığımız topluma ayna tutuyor yazar.
Öykülerin birleştiği ortaktema ise yoksunluk, yal-
nızlık... Kendisini öncelikle bir öykü yazan ola-
rak gören, her türdeki yapıtına öykü tadı- __
nı taşıyan Hepçilingirler bu kadar çok rür-
de, bu kadar sık ürün ortaya koymasını
yazmak için yaşamasına bağlıyor. Feyza
Hepçilingirler ile Kırlangıçsız Geçti Yaz
ve yazın serüveni üzerine söyleştik:
- Bir Idtabımzın yeni baskısı yapılmadan
önce herhangi bir değişiklik yapıyor mu-
leriyle tanımak pek mümkün değil. En yakınımız-
daki insanı ne kadar tanıyoruz diye baktığımız-
da pek detanımadığımızıgörüyorum. Bir çocuk,
annesini; baba, oğlunu; karı, kocasını; koca, ka-
nsını: sevgililer birbirlerini tanımıyor. Asıl yal-
nızlığm kalabalıklarda çekildiğini düşünüyorum.
- Yapıüannızda, bizim bile pek tanımadığunız
iç dünvalannuzı anlatarak bizleri birbirimize y*-
kınlaştırma kaygısıyla mı yola çikıyorsunuz?
llle de böyle bir mesaj içersin diye çtkmıyo-
rum yola, ama insan kendı duyumsadıklannı an-
latır. Kendimi bir başka insanın yerine koyup onu
da anlatabilirim. ama ne kadar anlatabilirim? Be-
nim ve onun çakışan noktalanndan çıkabilirim
yola ancak. Benim ve insanlann çakışan nokta-
iepçUinguier'in her türdeki yapıü öykü tadı taşıyor.
sunuz?
Yeni baskılarda pek düzeltme yapmıyo-
rum. Aklıma çok yatmamış olsa da anla- _ _
tımla ilgili bir özelliğe kesinlikle dokun- ~ ™
mamaya özen gösteriyorum, o yılın anlatımı,
bendeki izlenimi, o zamanın beni böyleymiş di-
ye düşünüyorum. Kusurlan da kabul etmek ge-
rek üstelik.
Gerçekten sokulmaJıyız birbirimize
- Öykülerinizi biıieştiren ana eksen yoksunluk
ve yalnızhk. Bu tetnayı vurgulama nedeniniz ne-
dir?
Her geçen yılın insanlan daha da yalnızlaştır-
dığını düşünüyorum. Kalabahklaştıkça yalnız-
laşıyoruz. Herkes yalnız ve işin asıl garip yanı ile-
tişim çağı yalntzlığa itiyor insanlan. Belki bin-
lerce kilometre uzaktaki insanlarla iletişim ku-
rabiliyoruz, ama bu ne kadarlık bir iletişim ola-
bilir ki? Insanın iç dünyasını, onu o yapan değer-
Ç üretmeyi yaşamayı yazmaya
indirgeyerek başanyorum. Yaşamayı biraz da
yazmak olarak algıhyorum. Yoksa çok bireysel
mutluluklardan tat almayı beceremiyorum.
Her an yazıyorum ben aslında. Çok acımasız
bir yargı, ama yazmak için yaşıyonım.
lannın da bu yalnızhk ve yoksunluk duygusu ol-
duğunu fark ettim. Bu yüzden de bu tipteki in-
sanlan anlatmak bana daha kolay geldi. Bunun-
la insanlara 'bakın çok yalnızsınız, sokulun bir-
birinize' türünde bir mesaj taşımak niyetinde de-
ğildim, ama kendiliğinden böyle bir mesaj çıkı-
yorsa buna da hiçbir itirazım yok. Gerçekten de
sokulmalıyız birbirimize.
-Yapıtlaruuzda kadın dünvasına, kadın sorun-
lanna değinirken zaman zaıııan provokatif dav-
ranıp kadınları ciddi sorgulamaya itiyor, aynı so-
runlan \ aşama\ an kişileri bile harekete geçirebi-
liyorsunuz. Bir şe\ leri değiştirme düşüncesiyle mi
çıkryorsunuz yola?
İnsan kendi yürüdüğü yolu o kadar da iyi gö-
remiyor. Yani bir yere yetişme telaşındayız hep.
İstanbul Şehir Tiyatrolan, Bahtiyar Vahapzade 'nin 'lldnci Ses' adlı oyununu sahneliyor
'GerçeMearzu arasmdakiyaşam'
TCtRALPTEKtN
istanbul Şehir Tiyatrolan'nın
enı oyunlanndan 'Ikinci Ses' se-
onla birlikte perdelerini açtt.
Vzerbaycan yazmının önde ge-
en isimlerinden Prof. Bahtiyar
ahapzade tarafından yazılan.
.Ielahat Abbasova ve Yavuz Bü-
ent Bakiler tarafından Türkçeye
ktanlan ve dramaturjisini H. Za-
er Şahin'in yaptığı Ikinci Ses'i
laşinet Zeybek yönetiyor. Oyun-
la Mehmet Gürhan, Ayşin Atav,
Cahraman Acehan. Gül Akelli,
Vslı Seçkin, Can Doğan, Ayşegül
şsever, Naşit Özcan, Asb Öngö-
en ve Yeliz Tozan rol alıyorlar.
Sirçok sorun güncel
Azerbaycan Ulusal Meclisi'nde
ailletvekilliği, Azerbaycan Dev-
;t Üniversitesi'nde öğretim üye-
ıği görevini yürüten ve daha çok
iirleriyle tanınan Vahapzade'nin
yunu Ikinci Ses, sistemin birey
-zerindeki izdüşümlerini, bire-
in ikilemlerini ve iç hesaplaşma-
ınnı irdeliyor. Kansı Hayat ile
evgilisi Arzu arasında yaşadığı
«ileme çözüm bulamayan Re-
at'ın ve Nebatat Enstitüsü'nde
ahşan aydınlann öyküsü çerçe-
esinde, yetmiş yıllık süreçte üç
arklı siyasal yaklaşıma sahne
lan Azerbaycan yaşamı, karak-
;rlerin bir türlü sonuca ulaşma-
an yönelişleri aracılığıyla oyu-
a yansıyor.
Yönetmen Zeybek, Şehir Tiyat-
Dİan Genel Sanat Yönetmeni
Cenan Işık'ın girişimleriyle ku-
ulan 'Anadolu İnsanının Kiiltü-
el Kimliğinde Oyun'' bınminin
rayışlanna yanıt verdiği için
dnci Ses'i programa almayı seç-
klerini beîirtiyor: "Bu birimi,
Yönetmen Haşmet Zeybek'e göre, oyunevrensel içerik taşıyor. (Fotoğraf: KUBİLAY TÜNTÜL)
köklerimizi araştırmak ve kav-
naklanmıza dönnıek amacıyla
kurmuştuk. Bu amaca uygun ola-
rak Uk önce" Yaratı 11ş Destanf nı
oyunlaştırdık. Kenan Işık bu yıl
da lldnci Ses'i gündeme getirdL
Orta Asya kültürünü ve Türld
cumhuriyetlerin kültürünü da-
ha iyi kavrama firsatı vereceğin-
den oyunu sahnelemeyi uygun
bulduk."
Zeybek, Ikinci Ses'i okuyup
inceledikten sonra, oyunda bir
başka derinlığin de ayırdına var-
dığını söylüyor: "Oyun ilk kez
1966'da sahnelendiğinden, o dö-
nem içinde var olan iki süper dev-
let meselcsini çok ivi ortaya ko>u-
yordu. Korku, üretmeden tüke-
timin, bürokrasinin abartüması,
öne çıkan özel ekonomiler... Bir-
çok sorunun güncelliğini koru-
duğunu gördüm."
Zeybek, Ikinci Ses'i çokgüzel
kurulmuş ve çok iyi yazılmış bir
oyun olarak değerlendiriyor. Zey-
bek, oyunun altında Stanislavs-
ki'den Çehov'a koca bir Sovyet
devrim kültürünün yattığını ve
oyunun bu duyarlıkta yazıldığı-
nı söylüyor.
Toplum hasta, kirlenmiş
tkinci Ses'in fantastik gerçek-
çi bir yanı da var. Oyunda kişi-
lerin iç hesaplaşmalan, iç sesler
aracılığıyla dışa vuruluyor. Ay-
nca isimlerin heçsinde soyutla-
ma kullaıuimış. Örneğin Hayat,
ev kadınım ve hayatın gerçeğini.
Arzu ise sevgiyi ve se\giliyi tem-
sil ediyor. tki kadın arasında ka-
lan Reşat, belli sınavlardan geç-
tikten sonra 'reşit' olacak kişı.
Yazar, Reşat'ın ikilemini şöyle
dile getiriyor oyunda: "İnsanın ha-
yata karşı sonımluluğu var, ama
bu arada arzulan da var. İnsanın
yaşamı hayatla, > ani gerçekle ar-
zu arasında gelir gjder.".
Reşat ve Hayat çifh'nin küçük
kızlannın ismi ise İrade. Zey-
bek, Irade'nin geleceğin temiz
toplumunu temsil ettiğini söylü-
yor: "Yazar diyorki, içindeyaşa-
dığunız toplum hasta ve kirlen-
miş... Bu açüardan bakınca. o> u-
nun sadece Türki>e*>edeğiL dün-
ya\*a verecek çok önemli mesaj-
lan olduğunu, eMrnsel bir içerik
taşıdığuıı tespit ettim."
Zeybek, fkinci Ses için uzun bir
dramaturji çalışması yaptıklan-
nı. 'Tiyatro,oyuncuyla se\ irdnin
malıdır. Btz onlaruı arasında bir
köpriiyüz' fiknnden yola çıkarak
oyunculanyla da sürekli bir fıkir
alış verişi içersinde olduğunu be-
lirtiyor: •'Bahtiyar Vahapzade
buraya gelip bi/imletanıştı. Ken-
disine fîkiıierini sorduğumuzda
ise "Biz Sovyet drama terbiyesi
aldık. yönetmenin işine kanşma-
yız" diye yanıt verdL Ben de bu
pa> e\i arkadaşlarunla pa\laştım.
O>ıuıcu>Ti sadece plastik eşy a gi-
btgörmemek,onun da oyuna mal-
zeme getirmesini, fikren \e zikren
oyuna katılmasını sağlamak
önemli Bu, düşüncev i kışkırtma-
yı gerektiriyur. Biz de İkinci Ses'te
bunu başardık samyonım."
Zeybek. oyunda hitabi olarak
aktanlan diyaloglan tiyatroca
söylenir, tiyatroya hizmet eder
hale getirdiklerini, örneğin çok
uzunsa kısalttıklannı ya da gün-
cel yaşamda daha somut bir kar-
şılıklan varsa böyle kullandık-
lannı beîirtiyor. Oyunun soyut
niteliği ise dekor ve kostümlerin
desteğiyle vurgulanmış.
Dekorun böylesine önemli rol
üstlendiği bir oyunda bile, ne ya-
zık ki sanat adına üzüntü veren
bazı aksaklıklar yaşanıyor. Pro-
valar sırasında, sanatçılann tüm
iyi niyeti ve emeklerine karşılık,
sekiz saatlik çahşma süreleri bit-
tiğinden ve ek yövmiye almala-
n söz konusu olmadığından. set
işçilerinin tiyatrodan çıkıp gidi-
şine tanık olduk. Ancak oyun de-
vam ediyordu... Saat 18.00'e doğ-
ru tiyatro binasını terk eden set
işçilerinin ardından kosiümlü pro-
va 18.15'tebaşladı.
^ E S T İ V A L L E R D E N S E Ç M E L E R
Şefika Kutluer bu akşam Aya îrini'deLûltür Servisi - Yapı Kredi Festivali
u akşam saat 19. 00'da Aya Irini
alisesi'nde 1998 yılmda Devlet
anatçısı unvanını kazanan flüt
ınatçısı Şefika Kutluer'i
uhışturacak müzikseverlerle. 1979
ıknda Ankara Devlet
jcnservatuvan'ndan üstün
a^anyla mezun olan sanatçı. aynı
ılCumhurbaşkanlığı Senfoni
»scestrası'nm üyesi oldu. Sonraki
ılarda Viyana ve Roma'da müzik
Ştimini sürdürdü, Italya'da çeşitli
oıserlerverdi. 1981 yılında
aıldığı Veletri Primavera
lısicale'de üstün yorumu
deniyle ödüllendırildi.
85 yılında Viyana'da
îçekleştirilen Doblinger
rjslararası Flüt Yanşması'nda
incü olurken 1986'da aynı
nşmanın birincilik ödülünü
andı. 1995 yılmda da Türkiye'de
mhurbaşkanhğı Kültür Sanat
yük Ödülü'ne değer görüldü.
ABD, îngıltere. tsviçre, Italya,
Almanya. Avusturya, Fransa,
Hollanda, Ispanya, îsrail, Singapur,
Rusya, Japonya ve Çin gibi
ülkelerde dünyanın önde gelen
salonlannda Zubin Mehta, Charles
Mackerras gibi şefler ve ünlü
topluluklarla konser verdi.
Geçen günlerde Ispanya Sarayı'nda
kral ve kraliçenin huzurunda bir
konser veren Kutluer'in yoğun
konser programı radyo ve
televizyon kayıtlan ile sürüyor.
Eskişehir Festivah çerçevesinde ise
bugün Anadolu Üniversitesi'nde iki
konser gerçekleştirilecek.
Üniversitenin konser salonunda
saat 18.45'te sahne alacak
i Solisti di Cremona' 1992'de her
biri kendi dalında başan kazanmış
seçkin müzisyenlerin gönüllü olarak
bir araya gelerek güçlü arkadaşlık
bağlannı ve müzik yaşantılannı
birlikte sürdürme karan
venneleriyle doğdu. Repertuvanna
aldığı eserlerin çoğunun
günümüzde ilk kez seslendirilişini
gerçekleştiren topluluk, özellikle
opera repertuvannın ihmal edilmış,
unutulmuş ya da az çalınan
eserlerini gün ışığına çıkarma ve bu
tür eserlere yeniden hayat verme
çabasında. Şefliğini ve
kuruculuğunu Marco Francassi'nin
yaptığı grup, CD çalışmalannda 17.
yüzyıl Cremonalı bestecilerin
eserlerine yer veriyor.
Üniversitenin kapalı spor salonunda
21.15'te konser verecek grup ise
davulcu BiU Bruford'un topluluğu
'Bill Bnıford's Eartworks.'
Deneysel özellikler taşıyan grup
Ingiliz cazınm iki avant-garde
müzisyeniyle birlikte 1986'da
kuruldu. Grubun festivale konuk
olacak kadrosunda saksofonlarda
Patric Clahar, tuşlu çalgılarda
Steve Hamilton van Morrisoa,
Freddie Hubberd, Boby Hutcherson
ve Gary Burton yer alıyor.
Oysa amacımıza ulaşuicen geçtiğimiz yolun üze-
rinde gözümüzden kaçan pek çok şey var. Ben
bunlan, biraz daha başka bir açıdan baktığım
için görebiliyorum. Ben görüyorsam 'gördükle-
rimi başkalanna da hissettirmeliyim' diye düşü-
nüyorum. Gözümden kaçmayanlan yazıyorum.
Kadınlar 'evet bu da var' diye düşünüyorlarsa, hat-
ta provokatif davranıyorsam bu da bir hizmettir
diye düşünüyorum.
Bunlan anlatabilmemin bir önkoşulu var: Ya-
şadım çoğunu. Kendi yaşadıklanmı hiçbir za-
man bire bir anlatmıyonım. ama yine de yaşan-
mışlığın getirdiği bir sıcaklık olduğunu düşünü-
yorum, çünkü tümüyle kurgusal olan bir şeyin in-
sanlan o kadar iyi kandıramayacağını düşünüyo-
^ ^ _ rum. Oysa yaşanmışlığın bir yansıması
varsa o daha inandıncı, sancı ve sarsıcı
geliyorgaliba.
- Yaşanmışlardan yola çıküğınız yazın
serüveninizde erkeklerin dünyası nasıl
gjrdi oykülere?
Yazmaya başladığımda en iyi bildi-
ğim kadınlardı. Daha çok kadın çevre-
sinde bulunuyordum ve onlan daha iyi
tanıyordum. Ö yüzden yazmaya onlardan
, ^ _ ^ başlarken kendimi daha cesurhissettim.
Daha sonra bu bir iddiaya dönüştü. Ka-
dınlan anlattığım gibi erkekleri de anlatabilirim
diye düşündüm. Çünkü zamanla kadınla erkek ara-
sındaki farkın sanıldığı kadar büyük olmadığını
görüyorsunuz. İnsan sonuçta. Bunu fark ettiğim
noktada erkekleri de anlatma cesaretini buldum
kendimde.
Oyküdeki şiiri becerebühorum
- Birey olarak var olan insanlan içinde yaşadık-
lan toplumdan koparmıyorsunuz. Yazında birey-
selükle toplunısallıgı nereye koyuyorsunuz?
Ayırmamak gerektiğıni düşünüyorum. Top-
lum, soyut ve bizim dışımızda bir kavram değil.
Hepimiz o toplumun bir parçasıyız. O toplum da
bizimle var. Öyle topyekûn bakıldığında ise bü-
yük bir kitle, ulaşılması zor bir güç olarak çıkı-
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ yor karşımıza. Oysa onun
" ^ ^ ^ yapı taşlan olan bireyler kü-
çük küçük mozaikler gibi
çok ilgimi çekiyor benim.
Ama bunun tersini de düşün-
mek gerekli. O bireyin de ne
kadan birey ne kadan top-
lum. Sonuç olarak bireyle
toplumu birbirinden soyut-
lamanın eskiden yapılmış
biryanlışlık olduğunu düşü-
nüyorum.
- Yazmaya şürle başladı-
ğınızı bilîyoruz. Şiire düş-
künlüğünü/ ö> külerinizde
degösteriyor kendisini. Çok
çeşitli tüıîerdeki yapıtlan-
nıza bir de şiir Idtabı ekle-
yecek misiniz?
Öyküdeki şiiri becerebi-
liyorum yalnızca. Şiiri, şiir
başlığı altında yazamıyo-
rum. Denemedim de açık-
çası. Evet, geleneği bozma-
dan ben de ilk şürle başla-
mıştım yazmaya, ama asıl
tarzımı öyküde bulduğumu
düşünüyorum. Roman mı,
öykü mü açmazında da öy-
küdenyanayım ben. Roma-
nı da öykü gibi yazıyorum
çünkü. Şiir yazarsam, bir de
onu da öykü gibi yazarsam
çok kötü şiirler çıkar orta-
ya. O nedenle gereken yer-
lerde şürle besliyorum öy-
külerimi yalnızca. Kısaca-
sı şiiri biraz da bencilce öy-
küde kullanıyorum.
- Kısa dönem planlannız
neler?
Düşünce yazısı diyebile-
ceğim bazı şeyler var elim-
de. Onlan kitaplaştırmak is-
tiyorum. Bir de roman pro-
jem var, ama roman hâlâ
çok ürkütüyor beni. Çünkü
altyapısıyla çok çalışmayı
gerektiriyor. Benim gibi yo-
ğun tempoda çalışan insan-
lar romana yeterli zamanı
ayırmayınca çokbüyük güç-
lüklerle karşılaşıyorlar. Ama
sanınm bu yıl bir ucundan
da ona başlayacağım. El-
bette öyküler her zamanki
gibi. Bu yıl olamasa bile
1999 içinde bir ya da iki öy-
kü kitabım çıkabilir.
- EjStmenKk görevinizin ve
Yazarlar Sendikası'ndaki
çauşmalanmzın >anısıra bu
kadar üretken bir \azar ol-
mayı nasıl başanyorsunuz?
Yaşamayı yazmaya indir-
geyerek başanyorum. Ya-
şamayı biraz da yazmak ola-
rak algıhyorum. Yoksa çok
bireysel olan mutluluklar-
dan tat almayı beceremiyo-
rum. Elimde kâğıt kalem ol-
masa da her an yazıyorum
ben aslında. Girdiğim, do-
laştığım, bakındığım her
yerde yazı var, edebiyat var.
Çok acımasız bir yargı, ama
yazmak için yaşıyonım. O
nedenle çok üretiyorum. As-
lında üretken saymıyorum
kendimi. Çok zor yazıyo-
rum. Ühan Berk'in bir sö-
zü vardır, yazmak cehen-
nemdir der. Cehennemdir
gerçekten de. Ama onun so-
nunda bir ürün koyuyorsu-
nuz ortaya. Belki insanlar
o ürünün tadını başka yol-
lardan ahyorlardır, ama ben
yazarak alıyorum yalnızca.
BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
75. Yılında Cumhuriyet
Dönemi Şiiri (III)
Bu aşamada 1940'tan sonraki çeyrek yüzyılin top-
lumsal/siyasal açıdan başat özelliklerini anımsat-
mak gereğini duyuyorum.
Birden fazla siyasal partinin kuaılmasınaolanak
tanıyan yasa değişikliği.
1950'de iktidara geçen Demokrat Parti'nin öte-
ki sanat dallarıyla birlikte edebiyat, özellikle şiir
üzerindeki baskısı.
1961 Anayasası'nın getirdiği görece özgüriük
ortamı.
1945-50 arası Cumhuriyet Halk Partisi'nin kül-
tür politikasında attığı geri adımlann Sabahattin
AN, Rıfat llgaz, Aziz Nesin gibi yazar ve şairiere
uyguladığı baskılara karşın, edebiyatın yönünü de-
ğiştirecek ölçüde olduğu söylenemez.
1950'den sonra durum başkadır.
Demokrat Parti'nin hem 142. maddenin öngör-
düğü bir yıllık cezayı beş katı arttırdığını -basın yo-
luyla işlenmişse 7.5 yıl- hem de maddenin kapsa-
mını genişlettiğini görüyoruz. İktidara bağımlı bi-
lirkişilerin verdiği raporlarla birçok şiir, öykü kitabı
suçlanarak yazarları ağır ceza mahkemelerinde
yargılanıyor bu dönem.
Am,aç, edebiyatın, özellikle de şiirin yönünü de-
ğiştirmek.
Dönemin, geçen yüzyıl Edebiyat-ı Cedide şiirin-
de gördüğümüz yüzeysel sözcük oyunlannı ve
hastalıklı tamlamalarını anımsatan ortak söylemi-
ni düşününce pek de etkisiz kalmadığını söyleye-
biliriz bu politikanın.
1951 Anayasası'nın yarattığı yeni düşün ortamı,
Asım Bezirci'nin "aynk otlan" olarak nitelediği
kopyacılardan kurtardı şiirimizi belki, ama bu kez
de başka bir hevesli öykünmeciler kalabalığı Nâ-
zım Hikmet, sonra Ahmet Arrf şiırine sulanarak
yeni aynk otlan üretmeyi başardı doğrusu.
Bu yıllan ve uzantısı olan 70'li yıllann şiirini "Ya-
zarlar Dünyası" dergisinde şu satırlarta yargılıyor-
du Bedrettin Aykın:
"Sosyalist bakışla yazılan her metin şiir sanılı-
yordu. Şiirin estetik ölçüt ve istemleri hiç önemli
değildi. Şair kimliği de öyle. önemli olan, öne çı-
kan politik kimlikti."
Ne var ki, eski ustalann (ve Ingiltere'den dönen
Can Yücel'in) yanı sıra yüzeysellik, sözcük beğe-
nisinden yoksunluk, ortak söylem fırtınasına ka-
pılmayan genç bir şiir de gösterdi kendini.
1960-70 yıllannın utkusudur bu şiir.
Şu gerçeği yinelemenin yeridir sanıyorum:
Akımlar, o akımlara bağlı şairiere bir değer ka-
zandırmaz pek. Şairin değeri yaratılanyla ölçülür.
Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın çeşitli evre-
lerinde karşılaştığımız akımlar ve şiirler doğrular bu
yargıyı.
Nâzım Hikmet'in öncüsü olduğu toplumcu ger-
çekçilik, beraberinde birtakım iyi niyetli heveslile-
ri getirmiştir. Ne bu akıma katkısı olduğu söylene-
bilir bu heveslilerin, ne de şiirimize.
Orhan Veli ve arkadaşlarınırı Garip hareketin-
de, II. Yeni çıkışında da benzerdir durum.
Diyeceğim, şiir akımları ve hareketleri öncüler-
le var oluyor.
•••
12 Eylül örtülü faşizminin tüm düşün dünyasını
olduğu gibi, edebiyatı da olumsuz etkilediği yazıl-
mıştır. Daha önce benzeri yaşanmamış bir dö-
nemdi o. Aykın toplum güçlerinin kazanımlanmızı
zincire vurma girişimi.
650 bin kişinin -bu arada Türkiye Yazarlar Sen-
dikası yöneticilerinin- yargılandığı, tutuklandığı, iş-
kence gördüğü, kitaplann yakıldığı ortamda tek se-
çenek kalıyordu şiire:
Trajik olana tutunmak.
1980'li yıllann tarihlerini taşıyan belli başlı der-
gilerde bugün de okuyabileceğimiz çoğu şiir, bu
toplumsal geri dönüşe değişik tepkilerden alır kay-
nağını.
Pencereleri kapanmamış şiir bu.
Kırgın ama karamsar değil. Şairi kendisi olma-
yazorlayan.
Aykın güçlerin demokrasiye karşı işbaşı yaptığı
o dar geçitte, günümüze en yakın cumhuriyet ku-
şağının utkusu sayılmalı bu özellikler bence.
Mersin'de karîkatüp sergisi
• Kültür Servisi - Kankatür Vakfı tarafından mayıs
ayında Ankara'da düzenlenen 4. Uluslararası
Ankara Kankatür Festivali'ne katılan
karikatürcülerin karikatürlerinden oluşan "Avrupa-
Avrupa" başlıklı sergi dün Mersin'de açıldı. Avrupa
Komisyonu Türkiye Temsilciliği'nin katkılanyla
oluştunılan serginin açılışma Kâmil Masaracı,
Nezih Danyal, Semih Poroy konuk olarak katıldılar
ve izleyenlerle söyleştiler. 15 Ekim'e kadar sürecek
sergi 23 Ekim'de Bursa'da, 13 Kasım'da
Diyarbakır'da, 4 Aralık'ta tzmit'te
karikatürseverlerle buluşacak. Karikatür Vakfı ve
Almanya'daki Atatürkçü Düşünce Dernekleri'nin
birlikte düzenledikleri ve on beş karikatüristin otuz
karikatürünün yer aldığı 'Hey Turkey' isimli
karikatür sergisi de Hamburg'da açıldı.
15 Ekim'e kadar sürecek sergi başta Köln olmak
üzere Almanya'nın çeşitli kentlerinde yinelendikten
sonra Hollanda, Fransa ve Belçika'da da
sergilenecek.
Hollanda'da okuma günleri
• Kultür Servisi - Talip Apaydm ile Osman Şahin,
Hollanda'daki tlerici Türk Dernekleri tarafından
Hollanda'ya davet edildi. 13-22 Ekim günleri
arasında Amsterdam, Rotterdam, Eindhoven ve
diğer kentlerde kendileri için düzenlenen okuma
günlerine katılacak yazarlar, okurlan ile söyleştikten
sonra kitaplannı imzalayacaklar.
Bu Yayınevi ödül töreni
• Kühür Servisi - Bu Yayınevi, düzenlediği çocuk
edebiyatı roman ve öykü yanşmasına masal dalını
da ekledi. Okuyan bir toplum olma yolunda,
okunabilecek nıtelıkli eserier hazırlamanın; insana,
topluma yapılabilecek en büyük katkılardan biri
olduğu düşüncesinden yola çıkan yayınevi, 7 Kasım
günü 11.00-12.00 saatleri arasında 17. Tüyap Kitap
Fuan A Katı Toplantı Salonu'nda bir ödül töreni
düzenliyor. Yayınevi aynca 14 Kasım günü 12.00-
14.00 saatleri arasında da B Katı Toplantı
Salonu'nda "Çocuk Edebiyatma Farklı
Pencerelerden Bakış" konulu bir panel
düzenleyecek. Panelde araştırmacı-yazar olarak
çocuk edebiyatına adanmış 65 yılın anısına Ismet
Kür'e bir şükran plaketi sunulacak.