25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 E K İ M 1998 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Feyza Hepçilingirler'e göre yaşanmışlığın yansıması daha inandıncı, sancı ve sarsıcı 6 Yazmak içîn yaşıyorıım'GÜL ERÇETİN Öykü, roman, düzyazı, çocuk romanı. oyun yazan Feyza Hepçilingirier'in 1989 Yunus Nadi Armağanı Öykü Ikincilik Ödülü sahibi ve 1991 Balkan Yazarlar Karşılaşması Borski Grumen Ödüllü öykü kitabı "Kırtangıçsız Geçti Yaz' üçün- cü baskısıyla bu kez Remzı Kitabev i'nden çıktı. Birbirinden çok farklı yapılardaki öykülerin bir araya geldiği yapıtta bir kadının, bir erkeğin, yaş- lı bir insanın, hatta bir kartanesinin bakış açısıy- la bir yandan iç dünyalanmıza, bir yandan da içinde yaşadığımız topluma ayna tutuyor yazar. Öykülerin birleştiği ortaktema ise yoksunluk, yal- nızlık... Kendisini öncelikle bir öykü yazan ola- rak gören, her türdeki yapıtına öykü tadı- __ nı taşıyan Hepçilingirler bu kadar çok rür- de, bu kadar sık ürün ortaya koymasını yazmak için yaşamasına bağlıyor. Feyza Hepçilingirler ile Kırlangıçsız Geçti Yaz ve yazın serüveni üzerine söyleştik: - Bir Idtabımzın yeni baskısı yapılmadan önce herhangi bir değişiklik yapıyor mu- leriyle tanımak pek mümkün değil. En yakınımız- daki insanı ne kadar tanıyoruz diye baktığımız- da pek detanımadığımızıgörüyorum. Bir çocuk, annesini; baba, oğlunu; karı, kocasını; koca, ka- nsını: sevgililer birbirlerini tanımıyor. Asıl yal- nızlığm kalabalıklarda çekildiğini düşünüyorum. - Yapıüannızda, bizim bile pek tanımadığunız iç dünvalannuzı anlatarak bizleri birbirimize y*- kınlaştırma kaygısıyla mı yola çikıyorsunuz? llle de böyle bir mesaj içersin diye çtkmıyo- rum yola, ama insan kendı duyumsadıklannı an- latır. Kendimi bir başka insanın yerine koyup onu da anlatabilirim. ama ne kadar anlatabilirim? Be- nim ve onun çakışan noktalanndan çıkabilirim yola ancak. Benim ve insanlann çakışan nokta- iepçUinguier'in her türdeki yapıü öykü tadı taşıyor. sunuz? Yeni baskılarda pek düzeltme yapmıyo- rum. Aklıma çok yatmamış olsa da anla- _ _ tımla ilgili bir özelliğe kesinlikle dokun- ~ ™ mamaya özen gösteriyorum, o yılın anlatımı, bendeki izlenimi, o zamanın beni böyleymiş di- ye düşünüyorum. Kusurlan da kabul etmek ge- rek üstelik. Gerçekten sokulmaJıyız birbirimize - Öykülerinizi biıieştiren ana eksen yoksunluk ve yalnızhk. Bu tetnayı vurgulama nedeniniz ne- dir? Her geçen yılın insanlan daha da yalnızlaştır- dığını düşünüyorum. Kalabahklaştıkça yalnız- laşıyoruz. Herkes yalnız ve işin asıl garip yanı ile- tişim çağı yalntzlığa itiyor insanlan. Belki bin- lerce kilometre uzaktaki insanlarla iletişim ku- rabiliyoruz, ama bu ne kadarlık bir iletişim ola- bilir ki? Insanın iç dünyasını, onu o yapan değer- Ç üretmeyi yaşamayı yazmaya indirgeyerek başanyorum. Yaşamayı biraz da yazmak olarak algıhyorum. Yoksa çok bireysel mutluluklardan tat almayı beceremiyorum. Her an yazıyorum ben aslında. Çok acımasız bir yargı, ama yazmak için yaşıyonım. lannın da bu yalnızhk ve yoksunluk duygusu ol- duğunu fark ettim. Bu yüzden de bu tipteki in- sanlan anlatmak bana daha kolay geldi. Bunun- la insanlara 'bakın çok yalnızsınız, sokulun bir- birinize' türünde bir mesaj taşımak niyetinde de- ğildim, ama kendiliğinden böyle bir mesaj çıkı- yorsa buna da hiçbir itirazım yok. Gerçekten de sokulmalıyız birbirimize. -Yapıtlaruuzda kadın dünvasına, kadın sorun- lanna değinirken zaman zaıııan provokatif dav- ranıp kadınları ciddi sorgulamaya itiyor, aynı so- runlan \ aşama\ an kişileri bile harekete geçirebi- liyorsunuz. Bir şe\ leri değiştirme düşüncesiyle mi çıkryorsunuz yola? İnsan kendi yürüdüğü yolu o kadar da iyi gö- remiyor. Yani bir yere yetişme telaşındayız hep. İstanbul Şehir Tiyatrolan, Bahtiyar Vahapzade 'nin 'lldnci Ses' adlı oyununu sahneliyor 'GerçeMearzu arasmdakiyaşam' TCtRALPTEKtN istanbul Şehir Tiyatrolan'nın enı oyunlanndan 'Ikinci Ses' se- onla birlikte perdelerini açtt. Vzerbaycan yazmının önde ge- en isimlerinden Prof. Bahtiyar ahapzade tarafından yazılan. .Ielahat Abbasova ve Yavuz Bü- ent Bakiler tarafından Türkçeye ktanlan ve dramaturjisini H. Za- er Şahin'in yaptığı Ikinci Ses'i laşinet Zeybek yönetiyor. Oyun- la Mehmet Gürhan, Ayşin Atav, Cahraman Acehan. Gül Akelli, Vslı Seçkin, Can Doğan, Ayşegül şsever, Naşit Özcan, Asb Öngö- en ve Yeliz Tozan rol alıyorlar. Sirçok sorun güncel Azerbaycan Ulusal Meclisi'nde ailletvekilliği, Azerbaycan Dev- ;t Üniversitesi'nde öğretim üye- ıği görevini yürüten ve daha çok iirleriyle tanınan Vahapzade'nin yunu Ikinci Ses, sistemin birey -zerindeki izdüşümlerini, bire- in ikilemlerini ve iç hesaplaşma- ınnı irdeliyor. Kansı Hayat ile evgilisi Arzu arasında yaşadığı «ileme çözüm bulamayan Re- at'ın ve Nebatat Enstitüsü'nde ahşan aydınlann öyküsü çerçe- esinde, yetmiş yıllık süreçte üç arklı siyasal yaklaşıma sahne lan Azerbaycan yaşamı, karak- ;rlerin bir türlü sonuca ulaşma- an yönelişleri aracılığıyla oyu- a yansıyor. Yönetmen Zeybek, Şehir Tiyat- Dİan Genel Sanat Yönetmeni Cenan Işık'ın girişimleriyle ku- ulan 'Anadolu İnsanının Kiiltü- el Kimliğinde Oyun'' bınminin rayışlanna yanıt verdiği için dnci Ses'i programa almayı seç- klerini beîirtiyor: "Bu birimi, Yönetmen Haşmet Zeybek'e göre, oyunevrensel içerik taşıyor. (Fotoğraf: KUBİLAY TÜNTÜL) köklerimizi araştırmak ve kav- naklanmıza dönnıek amacıyla kurmuştuk. Bu amaca uygun ola- rak Uk önce" Yaratı 11ş Destanf nı oyunlaştırdık. Kenan Işık bu yıl da lldnci Ses'i gündeme getirdL Orta Asya kültürünü ve Türld cumhuriyetlerin kültürünü da- ha iyi kavrama firsatı vereceğin- den oyunu sahnelemeyi uygun bulduk." Zeybek, Ikinci Ses'i okuyup inceledikten sonra, oyunda bir başka derinlığin de ayırdına var- dığını söylüyor: "Oyun ilk kez 1966'da sahnelendiğinden, o dö- nem içinde var olan iki süper dev- let meselcsini çok ivi ortaya ko>u- yordu. Korku, üretmeden tüke- timin, bürokrasinin abartüması, öne çıkan özel ekonomiler... Bir- çok sorunun güncelliğini koru- duğunu gördüm." Zeybek, Ikinci Ses'i çokgüzel kurulmuş ve çok iyi yazılmış bir oyun olarak değerlendiriyor. Zey- bek, oyunun altında Stanislavs- ki'den Çehov'a koca bir Sovyet devrim kültürünün yattığını ve oyunun bu duyarlıkta yazıldığı- nı söylüyor. Toplum hasta, kirlenmiş tkinci Ses'in fantastik gerçek- çi bir yanı da var. Oyunda kişi- lerin iç hesaplaşmalan, iç sesler aracılığıyla dışa vuruluyor. Ay- nca isimlerin heçsinde soyutla- ma kullaıuimış. Örneğin Hayat, ev kadınım ve hayatın gerçeğini. Arzu ise sevgiyi ve se\giliyi tem- sil ediyor. tki kadın arasında ka- lan Reşat, belli sınavlardan geç- tikten sonra 'reşit' olacak kişı. Yazar, Reşat'ın ikilemini şöyle dile getiriyor oyunda: "İnsanın ha- yata karşı sonımluluğu var, ama bu arada arzulan da var. İnsanın yaşamı hayatla, > ani gerçekle ar- zu arasında gelir gjder.". Reşat ve Hayat çifh'nin küçük kızlannın ismi ise İrade. Zey- bek, Irade'nin geleceğin temiz toplumunu temsil ettiğini söylü- yor: "Yazar diyorki, içindeyaşa- dığunız toplum hasta ve kirlen- miş... Bu açüardan bakınca. o> u- nun sadece Türki>e*>edeğiL dün- ya\*a verecek çok önemli mesaj- lan olduğunu, eMrnsel bir içerik taşıdığuıı tespit ettim." Zeybek, fkinci Ses için uzun bir dramaturji çalışması yaptıklan- nı. 'Tiyatro,oyuncuyla se\ irdnin malıdır. Btz onlaruı arasında bir köpriiyüz' fiknnden yola çıkarak oyunculanyla da sürekli bir fıkir alış verişi içersinde olduğunu be- lirtiyor: •'Bahtiyar Vahapzade buraya gelip bi/imletanıştı. Ken- disine fîkiıierini sorduğumuzda ise "Biz Sovyet drama terbiyesi aldık. yönetmenin işine kanşma- yız" diye yanıt verdL Ben de bu pa> e\i arkadaşlarunla pa\laştım. O>ıuıcu>Ti sadece plastik eşy a gi- btgörmemek,onun da oyuna mal- zeme getirmesini, fikren \e zikren oyuna katılmasını sağlamak önemli Bu, düşüncev i kışkırtma- yı gerektiriyur. Biz de İkinci Ses'te bunu başardık samyonım." Zeybek. oyunda hitabi olarak aktanlan diyaloglan tiyatroca söylenir, tiyatroya hizmet eder hale getirdiklerini, örneğin çok uzunsa kısalttıklannı ya da gün- cel yaşamda daha somut bir kar- şılıklan varsa böyle kullandık- lannı beîirtiyor. Oyunun soyut niteliği ise dekor ve kostümlerin desteğiyle vurgulanmış. Dekorun böylesine önemli rol üstlendiği bir oyunda bile, ne ya- zık ki sanat adına üzüntü veren bazı aksaklıklar yaşanıyor. Pro- valar sırasında, sanatçılann tüm iyi niyeti ve emeklerine karşılık, sekiz saatlik çahşma süreleri bit- tiğinden ve ek yövmiye almala- n söz konusu olmadığından. set işçilerinin tiyatrodan çıkıp gidi- şine tanık olduk. Ancak oyun de- vam ediyordu... Saat 18.00'e doğ- ru tiyatro binasını terk eden set işçilerinin ardından kosiümlü pro- va 18.15'tebaşladı. ^ E S T İ V A L L E R D E N S E Ç M E L E R Şefika Kutluer bu akşam Aya îrini'deLûltür Servisi - Yapı Kredi Festivali u akşam saat 19. 00'da Aya Irini alisesi'nde 1998 yılmda Devlet anatçısı unvanını kazanan flüt ınatçısı Şefika Kutluer'i uhışturacak müzikseverlerle. 1979 ıknda Ankara Devlet jcnservatuvan'ndan üstün a^anyla mezun olan sanatçı. aynı ılCumhurbaşkanlığı Senfoni »scestrası'nm üyesi oldu. Sonraki ılarda Viyana ve Roma'da müzik Ştimini sürdürdü, Italya'da çeşitli oıserlerverdi. 1981 yılında aıldığı Veletri Primavera lısicale'de üstün yorumu deniyle ödüllendırildi. 85 yılında Viyana'da îçekleştirilen Doblinger rjslararası Flüt Yanşması'nda incü olurken 1986'da aynı nşmanın birincilik ödülünü andı. 1995 yılmda da Türkiye'de mhurbaşkanhğı Kültür Sanat yük Ödülü'ne değer görüldü. ABD, îngıltere. tsviçre, Italya, Almanya. Avusturya, Fransa, Hollanda, Ispanya, îsrail, Singapur, Rusya, Japonya ve Çin gibi ülkelerde dünyanın önde gelen salonlannda Zubin Mehta, Charles Mackerras gibi şefler ve ünlü topluluklarla konser verdi. Geçen günlerde Ispanya Sarayı'nda kral ve kraliçenin huzurunda bir konser veren Kutluer'in yoğun konser programı radyo ve televizyon kayıtlan ile sürüyor. Eskişehir Festivah çerçevesinde ise bugün Anadolu Üniversitesi'nde iki konser gerçekleştirilecek. Üniversitenin konser salonunda saat 18.45'te sahne alacak i Solisti di Cremona' 1992'de her biri kendi dalında başan kazanmış seçkin müzisyenlerin gönüllü olarak bir araya gelerek güçlü arkadaşlık bağlannı ve müzik yaşantılannı birlikte sürdürme karan venneleriyle doğdu. Repertuvanna aldığı eserlerin çoğunun günümüzde ilk kez seslendirilişini gerçekleştiren topluluk, özellikle opera repertuvannın ihmal edilmış, unutulmuş ya da az çalınan eserlerini gün ışığına çıkarma ve bu tür eserlere yeniden hayat verme çabasında. Şefliğini ve kuruculuğunu Marco Francassi'nin yaptığı grup, CD çalışmalannda 17. yüzyıl Cremonalı bestecilerin eserlerine yer veriyor. Üniversitenin kapalı spor salonunda 21.15'te konser verecek grup ise davulcu BiU Bruford'un topluluğu 'Bill Bnıford's Eartworks.' Deneysel özellikler taşıyan grup Ingiliz cazınm iki avant-garde müzisyeniyle birlikte 1986'da kuruldu. Grubun festivale konuk olacak kadrosunda saksofonlarda Patric Clahar, tuşlu çalgılarda Steve Hamilton van Morrisoa, Freddie Hubberd, Boby Hutcherson ve Gary Burton yer alıyor. Oysa amacımıza ulaşuicen geçtiğimiz yolun üze- rinde gözümüzden kaçan pek çok şey var. Ben bunlan, biraz daha başka bir açıdan baktığım için görebiliyorum. Ben görüyorsam 'gördükle- rimi başkalanna da hissettirmeliyim' diye düşü- nüyorum. Gözümden kaçmayanlan yazıyorum. Kadınlar 'evet bu da var' diye düşünüyorlarsa, hat- ta provokatif davranıyorsam bu da bir hizmettir diye düşünüyorum. Bunlan anlatabilmemin bir önkoşulu var: Ya- şadım çoğunu. Kendi yaşadıklanmı hiçbir za- man bire bir anlatmıyonım. ama yine de yaşan- mışlığın getirdiği bir sıcaklık olduğunu düşünü- yorum, çünkü tümüyle kurgusal olan bir şeyin in- sanlan o kadar iyi kandıramayacağını düşünüyo- ^ ^ _ rum. Oysa yaşanmışlığın bir yansıması varsa o daha inandıncı, sancı ve sarsıcı geliyorgaliba. - Yaşanmışlardan yola çıküğınız yazın serüveninizde erkeklerin dünyası nasıl gjrdi oykülere? Yazmaya başladığımda en iyi bildi- ğim kadınlardı. Daha çok kadın çevre- sinde bulunuyordum ve onlan daha iyi tanıyordum. Ö yüzden yazmaya onlardan , ^ _ ^ başlarken kendimi daha cesurhissettim. Daha sonra bu bir iddiaya dönüştü. Ka- dınlan anlattığım gibi erkekleri de anlatabilirim diye düşündüm. Çünkü zamanla kadınla erkek ara- sındaki farkın sanıldığı kadar büyük olmadığını görüyorsunuz. İnsan sonuçta. Bunu fark ettiğim noktada erkekleri de anlatma cesaretini buldum kendimde. Oyküdeki şiiri becerebühorum - Birey olarak var olan insanlan içinde yaşadık- lan toplumdan koparmıyorsunuz. Yazında birey- selükle toplunısallıgı nereye koyuyorsunuz? Ayırmamak gerektiğıni düşünüyorum. Top- lum, soyut ve bizim dışımızda bir kavram değil. Hepimiz o toplumun bir parçasıyız. O toplum da bizimle var. Öyle topyekûn bakıldığında ise bü- yük bir kitle, ulaşılması zor bir güç olarak çıkı- ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ yor karşımıza. Oysa onun " ^ ^ ^ yapı taşlan olan bireyler kü- çük küçük mozaikler gibi çok ilgimi çekiyor benim. Ama bunun tersini de düşün- mek gerekli. O bireyin de ne kadan birey ne kadan top- lum. Sonuç olarak bireyle toplumu birbirinden soyut- lamanın eskiden yapılmış biryanlışlık olduğunu düşü- nüyorum. - Yazmaya şürle başladı- ğınızı bilîyoruz. Şiire düş- künlüğünü/ ö> külerinizde degösteriyor kendisini. Çok çeşitli tüıîerdeki yapıtlan- nıza bir de şiir Idtabı ekle- yecek misiniz? Öyküdeki şiiri becerebi- liyorum yalnızca. Şiiri, şiir başlığı altında yazamıyo- rum. Denemedim de açık- çası. Evet, geleneği bozma- dan ben de ilk şürle başla- mıştım yazmaya, ama asıl tarzımı öyküde bulduğumu düşünüyorum. Roman mı, öykü mü açmazında da öy- küdenyanayım ben. Roma- nı da öykü gibi yazıyorum çünkü. Şiir yazarsam, bir de onu da öykü gibi yazarsam çok kötü şiirler çıkar orta- ya. O nedenle gereken yer- lerde şürle besliyorum öy- külerimi yalnızca. Kısaca- sı şiiri biraz da bencilce öy- küde kullanıyorum. - Kısa dönem planlannız neler? Düşünce yazısı diyebile- ceğim bazı şeyler var elim- de. Onlan kitaplaştırmak is- tiyorum. Bir de roman pro- jem var, ama roman hâlâ çok ürkütüyor beni. Çünkü altyapısıyla çok çalışmayı gerektiriyor. Benim gibi yo- ğun tempoda çalışan insan- lar romana yeterli zamanı ayırmayınca çokbüyük güç- lüklerle karşılaşıyorlar. Ama sanınm bu yıl bir ucundan da ona başlayacağım. El- bette öyküler her zamanki gibi. Bu yıl olamasa bile 1999 içinde bir ya da iki öy- kü kitabım çıkabilir. - EjStmenKk görevinizin ve Yazarlar Sendikası'ndaki çauşmalanmzın >anısıra bu kadar üretken bir \azar ol- mayı nasıl başanyorsunuz? Yaşamayı yazmaya indir- geyerek başanyorum. Ya- şamayı biraz da yazmak ola- rak algıhyorum. Yoksa çok bireysel olan mutluluklar- dan tat almayı beceremiyo- rum. Elimde kâğıt kalem ol- masa da her an yazıyorum ben aslında. Girdiğim, do- laştığım, bakındığım her yerde yazı var, edebiyat var. Çok acımasız bir yargı, ama yazmak için yaşıyonım. O nedenle çok üretiyorum. As- lında üretken saymıyorum kendimi. Çok zor yazıyo- rum. Ühan Berk'in bir sö- zü vardır, yazmak cehen- nemdir der. Cehennemdir gerçekten de. Ama onun so- nunda bir ürün koyuyorsu- nuz ortaya. Belki insanlar o ürünün tadını başka yol- lardan ahyorlardır, ama ben yazarak alıyorum yalnızca. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL 75. Yılında Cumhuriyet Dönemi Şiiri (III) Bu aşamada 1940'tan sonraki çeyrek yüzyılin top- lumsal/siyasal açıdan başat özelliklerini anımsat- mak gereğini duyuyorum. Birden fazla siyasal partinin kuaılmasınaolanak tanıyan yasa değişikliği. 1950'de iktidara geçen Demokrat Parti'nin öte- ki sanat dallarıyla birlikte edebiyat, özellikle şiir üzerindeki baskısı. 1961 Anayasası'nın getirdiği görece özgüriük ortamı. 1945-50 arası Cumhuriyet Halk Partisi'nin kül- tür politikasında attığı geri adımlann Sabahattin AN, Rıfat llgaz, Aziz Nesin gibi yazar ve şairiere uyguladığı baskılara karşın, edebiyatın yönünü de- ğiştirecek ölçüde olduğu söylenemez. 1950'den sonra durum başkadır. Demokrat Parti'nin hem 142. maddenin öngör- düğü bir yıllık cezayı beş katı arttırdığını -basın yo- luyla işlenmişse 7.5 yıl- hem de maddenin kapsa- mını genişlettiğini görüyoruz. İktidara bağımlı bi- lirkişilerin verdiği raporlarla birçok şiir, öykü kitabı suçlanarak yazarları ağır ceza mahkemelerinde yargılanıyor bu dönem. Am,aç, edebiyatın, özellikle de şiirin yönünü de- ğiştirmek. Dönemin, geçen yüzyıl Edebiyat-ı Cedide şiirin- de gördüğümüz yüzeysel sözcük oyunlannı ve hastalıklı tamlamalarını anımsatan ortak söylemi- ni düşününce pek de etkisiz kalmadığını söyleye- biliriz bu politikanın. 1951 Anayasası'nın yarattığı yeni düşün ortamı, Asım Bezirci'nin "aynk otlan" olarak nitelediği kopyacılardan kurtardı şiirimizi belki, ama bu kez de başka bir hevesli öykünmeciler kalabalığı Nâ- zım Hikmet, sonra Ahmet Arrf şiırine sulanarak yeni aynk otlan üretmeyi başardı doğrusu. Bu yıllan ve uzantısı olan 70'li yıllann şiirini "Ya- zarlar Dünyası" dergisinde şu satırlarta yargılıyor- du Bedrettin Aykın: "Sosyalist bakışla yazılan her metin şiir sanılı- yordu. Şiirin estetik ölçüt ve istemleri hiç önemli değildi. Şair kimliği de öyle. önemli olan, öne çı- kan politik kimlikti." Ne var ki, eski ustalann (ve Ingiltere'den dönen Can Yücel'in) yanı sıra yüzeysellik, sözcük beğe- nisinden yoksunluk, ortak söylem fırtınasına ka- pılmayan genç bir şiir de gösterdi kendini. 1960-70 yıllannın utkusudur bu şiir. Şu gerçeği yinelemenin yeridir sanıyorum: Akımlar, o akımlara bağlı şairiere bir değer ka- zandırmaz pek. Şairin değeri yaratılanyla ölçülür. Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın çeşitli evre- lerinde karşılaştığımız akımlar ve şiirler doğrular bu yargıyı. Nâzım Hikmet'in öncüsü olduğu toplumcu ger- çekçilik, beraberinde birtakım iyi niyetli heveslile- ri getirmiştir. Ne bu akıma katkısı olduğu söylene- bilir bu heveslilerin, ne de şiirimize. Orhan Veli ve arkadaşlarınırı Garip hareketin- de, II. Yeni çıkışında da benzerdir durum. Diyeceğim, şiir akımları ve hareketleri öncüler- le var oluyor. ••• 12 Eylül örtülü faşizminin tüm düşün dünyasını olduğu gibi, edebiyatı da olumsuz etkilediği yazıl- mıştır. Daha önce benzeri yaşanmamış bir dö- nemdi o. Aykın toplum güçlerinin kazanımlanmızı zincire vurma girişimi. 650 bin kişinin -bu arada Türkiye Yazarlar Sen- dikası yöneticilerinin- yargılandığı, tutuklandığı, iş- kence gördüğü, kitaplann yakıldığı ortamda tek se- çenek kalıyordu şiire: Trajik olana tutunmak. 1980'li yıllann tarihlerini taşıyan belli başlı der- gilerde bugün de okuyabileceğimiz çoğu şiir, bu toplumsal geri dönüşe değişik tepkilerden alır kay- nağını. Pencereleri kapanmamış şiir bu. Kırgın ama karamsar değil. Şairi kendisi olma- yazorlayan. Aykın güçlerin demokrasiye karşı işbaşı yaptığı o dar geçitte, günümüze en yakın cumhuriyet ku- şağının utkusu sayılmalı bu özellikler bence. Mersin'de karîkatüp sergisi • Kültür Servisi - Kankatür Vakfı tarafından mayıs ayında Ankara'da düzenlenen 4. Uluslararası Ankara Kankatür Festivali'ne katılan karikatürcülerin karikatürlerinden oluşan "Avrupa- Avrupa" başlıklı sergi dün Mersin'de açıldı. Avrupa Komisyonu Türkiye Temsilciliği'nin katkılanyla oluştunılan serginin açılışma Kâmil Masaracı, Nezih Danyal, Semih Poroy konuk olarak katıldılar ve izleyenlerle söyleştiler. 15 Ekim'e kadar sürecek sergi 23 Ekim'de Bursa'da, 13 Kasım'da Diyarbakır'da, 4 Aralık'ta tzmit'te karikatürseverlerle buluşacak. Karikatür Vakfı ve Almanya'daki Atatürkçü Düşünce Dernekleri'nin birlikte düzenledikleri ve on beş karikatüristin otuz karikatürünün yer aldığı 'Hey Turkey' isimli karikatür sergisi de Hamburg'da açıldı. 15 Ekim'e kadar sürecek sergi başta Köln olmak üzere Almanya'nın çeşitli kentlerinde yinelendikten sonra Hollanda, Fransa ve Belçika'da da sergilenecek. Hollanda'da okuma günleri • Kultür Servisi - Talip Apaydm ile Osman Şahin, Hollanda'daki tlerici Türk Dernekleri tarafından Hollanda'ya davet edildi. 13-22 Ekim günleri arasında Amsterdam, Rotterdam, Eindhoven ve diğer kentlerde kendileri için düzenlenen okuma günlerine katılacak yazarlar, okurlan ile söyleştikten sonra kitaplannı imzalayacaklar. Bu Yayınevi ödül töreni • Kühür Servisi - Bu Yayınevi, düzenlediği çocuk edebiyatı roman ve öykü yanşmasına masal dalını da ekledi. Okuyan bir toplum olma yolunda, okunabilecek nıtelıkli eserier hazırlamanın; insana, topluma yapılabilecek en büyük katkılardan biri olduğu düşüncesinden yola çıkan yayınevi, 7 Kasım günü 11.00-12.00 saatleri arasında 17. Tüyap Kitap Fuan A Katı Toplantı Salonu'nda bir ödül töreni düzenliyor. Yayınevi aynca 14 Kasım günü 12.00- 14.00 saatleri arasında da B Katı Toplantı Salonu'nda "Çocuk Edebiyatma Farklı Pencerelerden Bakış" konulu bir panel düzenleyecek. Panelde araştırmacı-yazar olarak çocuk edebiyatına adanmış 65 yılın anısına Ismet Kür'e bir şükran plaketi sunulacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear